Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
nameless

Kaybetmek Mi?yoksa Hiç Kazanmamış Olmak Mı?..

Recommended Posts

Hayatın kapısını hep hayallerle çaldık...Hiç vermedik hayata, hep aldık..

 

Şimdi onun bize vermediği şeylerle yakınıyoruzdur bir çoğumuz mutlaka...Hepimizin de içinde kalan ukdeleşmişler vardır...

 

İstediklerimizin hayırlı mı olduğunu bilmeden isteriz hep ve olmadığında(ilahi hikmetten dolayı olduğuna inanıyorum) hepimiz de hayal kırıklıkları yaşarız...

 

Son büyük hayal kırıklığımı yaklaşık 3-4 ay önce yaşamakla birlikte çok hayal kırıklıkları yaşadım...

 

İçimde kalan ukdeler ve elimden kaçanlar...Şimdi düşünüyorum da acaba hangisi daha iyi

Kaybetmek mi? Yoksa hiç kazanmamış olmak mı?...

 

Hangisi daha az acı verir insana acaba????

Share this post


Link to post
Share on other sites

Benim kazançlarım; kayıplarım başlığının altını doldurmaktan öteye geçemedi ne yazık ki?

 

Kayıplarımın tevessülü, Don Kişot derecesindeki romantik yanımdır. Yanımdakinin parmağına batan iğnenin, benim parmağımı kanatmamasını bile sözüm ona bunalım hallerime milad saymamda cabası.

Liseye yeni geçtiğimde; bir kıza vuruluyor, imksansız olduğunu bildiğim için daha çok acı çekerim diyerek; kendisini bir saplantı haline getiriyorum..

 

Aylar geçip, üst sınıflara geçtiğimizde; arkadaşlarımın kazandım sandığı; aslında benim en büyük kaybımı yaşadığım şey gerçekleşiyor, evet kızda beni sevdiğini söylüyor..

 

Acı çekmek için o kadar platonik aşk safsatası yapan; her geçen gün kendimi acı bataklığına bırakan ben; yıkılıyorum.. Artık acı çekemeyeceğim..

 

Şimdi ne olacak.. Prensiblerim dediğim, halbuki bende dedikodudan öteye geçmeyen dini emirler; bu arkadaşlığa izin vermezken, ben her şeye sünger çekmek istediğimi kendime haykırdığımda, "Seni farklı bilmiştik, bir kızın duyguları ile nasıl oynarsın?" eleştirileri suratıma çarpılıyor..

 

Oysa ki amacım acı çekmekti... Zaten beni sevme ihtimali olmayan birine bu yüzden aşık olmuştum..

Yapacak tek şey kalıyordu.. Acı çekmek istiyorsam; iki tarafta sevdiği halde arkadaşlık olmayacak, ve ara sıra olan muhabbet bile gerçekleşmeyecekti...

 

Zaman zaman; herkesin kazandığım zannettiği şeyin; benim en büyük kaybım olduğunu kimseye anlatamadığımdan vuku bulan sıkıntı beni boğardı...

 

Evet.. Ben bir şey kazanmamaştım.. ben her şeyimi kaybetmiştim...

Ama farkına vardığımda daha şiddetli yıkıldım.. Çünkü kaybettiğim Don Kişot'un acı çekmesi değildi.. Rabbimin emirlerinden verdiğim tavizlerdi!!!!

Share this post


Link to post
Share on other sites
Benim kazançlarım; kayıplarım başlığının altını doldurmaktan öteye geçemedi ne yazık ki?

 

Kayıplarımın tevessülü, Don Kişot derecesindeki romantik yanımdır. Yanımdakinin parmağına batan iğnenin, benim parmağımı kanatmamasını bile sözüm ona bunalım hallerime milad saymamda cabası.

Liseye yeni geçtiğimde; bir kıza vuruluyor, imksansız olduğunu bildiğim için daha çok acı çekerim diyerek; kendisini bir saplantı haline getiriyorum..

 

Aylar geçip, üst sınıflara geçtiğimizde; arkadaşlarımın kazandım sandığı; aslında benim en büyük kaybımı yaşadığım şey gerçekleşiyor, evet kızda beni sevdiğini söylüyor..

 

Acı çekmek için o kadar platonik aşk safsatası yapan; her geçen gün kendimi acı bataklığına bırakan ben; yıkılıyorum.. Artık acı çekemeyeceğim..

 

Şimdi ne olacak.. Prensiblerim dediğim, halbuki bende dedikodudan öteye geçmeyen dini emirler; bu arkadaşlığa izin vermezken, ben her şeye sünger çekmek istediğimi kendime haykırdığımda, "Seni farklı bilmiştik, bir kızın duyguları ile nasıl oynarsın?" eleştirileri suratıma çarpılıyor..

 

Oysa ki amacım acı çekmekti... Zaten beni sevme ihtimali olmayan birine bu yüzden aşık olmuştum..

Yapacak tek şey kalıyordu.. Acı çekmek istiyorsam; iki tarafta sevdiği halde arkadaşlık olmayacak, ve ara sıra olan muhabbet bile gerçekleşmeyecekti...

 

Zaman zaman; herkesin kazandığım zannettiği şeyin; benim en büyük kaybım olduğunu kimseye anlatamadığımdan vuku bulan sıkıntı beni boğardı...

 

Evet.. Ben bir şey kazanmamaştım.. ben her şeyimi kaybetmiştim...

Ama farkına vardığımda daha şiddetli yıkıldım.. Çünkü kaybettiğim Don Kişot'un acı çekmesi değildi.. Rabbimin emirlerinden verdiğim tavizlerdi!!!!

sadist misin nesin kardeşim :tek_dis: şaka şaka maşallah Rabbim niyetinikabul etsin..

Share this post


Link to post
Share on other sites

insana hangisi daha çok acı verir ? bilmem ama bana kaybetmenin daha çok acı verdiği kesin:(

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hayatta kaybetmek diye bir şey olduğunu sanmıyorum.

Yaşayan insanlar, bilhassa da bilinçli yaşayan insanlar mutlaka "kaybettik" düşüncesinin kurşunu önünde dururken, aslında bunun bir kazanma kademesi olduğunu "bu da geçer ya hu" diyerek mutlaka geçeceğni bilerek yaşar.Bu da az bir şey değildir.

32 yaşıma gireceğim ,içimdeki tek ukde okuyamamakdı ,oda ukde olmaktan çıktı ve son derece muntazam bir şekilde devam edip, hayatımdaki ukde lafzını alıp yerini tatlı bir lezzete bıraktı.

Umut en son ölen şeydir.

Hayat bu, malesef kötüyede yer var, ne mutlu ki iyide yok değil.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Neyim varki neyi kaybedeyim... Emaneti sahiplenip kaybedince mi üzüleyim... Bilmem ama ben şu kuru emaneti de sahibine vereyim... Başkada bişey istemem...

Share this post


Link to post
Share on other sites

-lafolsuntorbadolsunkabilindendokuzkusurluharekettenbiridirektkırmızıkart-

 

 

Kaybetsem ajan olmazdım. Kaybedenler ajan olamaz. Peşine takıldığın adamı hele bir kaybet bakayım. O zaman seni Kenya'ya Misyon Koruma diye yollarlar mı yollamazlar mı? O yüzden hipersonik gözler, süpersonik dikkat ve motivasyon, ultrasüperhipersonikkarışımı konsantrasyon ile üzerine eğildiğimiz iş neyse onu kaybetmemeye azmederiz.

 

Sevgi saygı babında değerlendirirsekte.. Bizim elemanlardan biri, birini sevecekte onu kaybedecek. Böyle bir ihtimal yok. Gerekirse cebren ve hile ile gaflet ve dalalette ısrar ederek ajanlara kız vermem diyen adamın evini basar, sevenleri bir araya getiririz. Ne demek kardeşim kızımı vermiyorum? Ajansak ajanız ne var ki bunda? O adamı da zaten çok feci pataklarız.

Share this post


Link to post
Share on other sites
-lafolsuntorbadolsunkabilindendokuzkusurluharekettenbiridirektkırmızıkart-

 

 

Kaybetsem ajan olmazdım. Kaybedenler ajan olamaz. Peşine takıldığın adamı hele bir kaybet bakayım. O zaman seni Kenya'ya Misyon Koruma diye yollarlar mı yollamazlar mı? O yüzden hipersonik gözler, süpersonik dikkat ve motivasyon, ultrasüperhipersonikkarışımı konsantrasyon ile üzerine eğildiğimiz iş neyse onu kaybetmemeye azmederiz.

 

Sevgi saygı babında değerlendirirsekte.. Bizim elemanlardan biri, birini sevecekte onu kaybedecek. Böyle bir ihtimal yok. Gerekirse cebren ve hile ile gaflet ve dalalette ısrar ederek ajanlara kız vermem diyen adamın evini basar, sevenleri bir araya getiririz. Ne demek kardeşim kızımı vermiyorum? Ajansak ajanız ne var ki bunda? O adamı da zaten çok feci pataklarız.

 

Öncelikle :)Her ne kadar bitişik yazıları okumakta zorlansam da.. Ama başlığı açan kişi olaraktan nacizane bir konuya parmak basayım dedim, insanların sadece sevdiği kişileri -hele de bu gönül meselesi ise daha da acıklı:tek_dis:- kaybetmesini kasdetmedim ki insanın kaybedecek çok şeyi vardır...Ama kaybedecek hiç bir şeyim yok diyorsanız o zaman çok tehlikeli bir ajansınız vesselam B) :shiny:

Share this post


Link to post
Share on other sites
Hayatın kapısını hep hayallerle çaldık...Hiç vermedik hayata, hep aldık..

 

Şimdi onun bize vermediği şeylerle yakınıyoruzdur bir çoğumuz mutlaka...Hepimizin de içinde kalan ukdeleşmişler vardır...

 

İstediklerimizin hayırlı mı olduğunu bilmeden isteriz hep ve olmadığında(ilahi hikmetten dolayı olduğuna inanıyorum) hepimiz de hayal kırıklıkları yaşarız...

 

Son büyük hayal kırıklığımı yaklaşık 3-4 ay önce yaşamakla birlikte çok hayal kırıklıkları yaşadım...

 

İçimde kalan ukdeler ve elimden kaçanlar...Şimdi düşünüyorum da acaba hangisi daha iyi

Kaybetmek mi? Yoksa hiç kazanmamış olmak mı?...

 

Hangisi daha az acı verir insana acaba????

 

GELELİM SANA HÜZÜN KARDEŞİM :tek_dis:

kaybetmek... eğer kaybettiğin kötüyse seni Ondan uzaklaştırıyorsa kötü her zaman kötüdür ama! eğer o kötü hatanı anlayıp O na bi adım daha yaklaştırıyorsa Rabbine göz yaşıyla dönüyorsan o en güzeli olaya güzel yanıyla bak nice gereksiz kaybedilenler nice TEK GEREKLİYİ buldurmaya yaRarar bazen ..

Share this post


Link to post
Share on other sites
Öncelikle :)Her ne kadar bitişik yazıları okumakta zorlansam da.. Ama başlığı açan kişi olaraktan nacizane bir konuya parmak basayım dedim, insanların sadece sevdiği kişileri -hele de bu gönül meselesi ise daha da acıklı:tek_dis:- kaybetmesini kasdetmedim ki insanın kaybedecek çok şeyi vardır...Ama kaybedecek hiç bir şeyim yok diyorsanız o zaman çok tehlikeli bir ajansınız vesselam B) :shiny:

 

Değildir tabii. Ben zaten mevzuyu sevgi saygı babında ele almıştım ve bu istikamette kritize etmiştim. Elbette gönül meselesi haricinde de kaybetmeyi asla ama asla istemediğim şeyler var. Mesela; kimileri kaynakçı gözlüğü diye dalga geçse de, kolormatik gözlüğümü kaybetmeyi hiç istemem. Çok üzülürüm. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlar züğürt insanlardır. Biz asgari ücretin 8 katı maaş alıyoruz dolayısıyla züğürt değiliz, dolayısıyla da kaybedecek şeylerimiz var. Neticede kolormatik gözlüğümü kimseye vermem.

Share this post


Link to post
Share on other sites
GELELİM SANA HÜZÜN KARDEŞİM :)

kaybetmek... eğer kaybettiğin kötüyse seni Ondan uzaklaştırıyorsa kötü her zaman kötüdür ama! eğer o kötü hatanı anlayıp O na bi adım daha yaklaştırıyorsa Rabbine göz yaşıyla dönüyorsan o en güzeli olaya güzel yanıyla bak nice gereksiz kaybedilenler nice TEK GEREKLİYİ buldurmaya yaRarar bazen ..

 

Bana gelmişsin Büşracım hoş geldin..:tek_dis: Ama beni bir tek en anladın sen de yanlış anladın :shiny: kimin sözü bilmiyorum ama... benim kaybetmeye kazanmamaya isyanım yok ve evet kaybetmenin(bizim gözümüzde) yeni kazanımlara yol açacağını da biliyorum...Ama elimizde tutamadıklarımız ya da isteyip de olmayan hayallerimiz bir yerde karşımıza çıkar ya!..Elde edemediklerim için ya da laybettikleirm için evet üzüldüm ama Allah'tan da hiç umudumu kesmedim çok şükür...B) Yaklaşımın çok güzel ama kardeşim..:D

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kazanmak ve kaybetmek;insana acı veren hayal kırıklıklarının en büyüklerinden birini yaşatan olaylar.Hepimiz bazı nimetlere kavuştuğumuz da ya da kazandığımız da onları asla kaybetmeyecekmişiz havasına gireriz,eninde sonunda onu normal olarak kaybettiğimiz de ise üzüntülerden üzüntü beğenmeye, olaylara pesimistik bir bakış açısıyla yaklaşmaya başlarız.Aslında o şey elimizde iken bilsek kıymetini bir gün elimizden kayıp gideceğinin kesinliğine rağmen bilsek,anlayabilsek.O şeyden ayrılmak zorunda kaldığımız da o kadar az acı çekeriz aslında...

 

Genciz mesela; peki nereye kadar bu, bizim için şu anda kazanç ama bi on yıl sonra çok büyük bir kayıp.Hastalanırız,nekahet döneminde sağlığımızı kazanırız ve çok da uzun bir süre olmadan tekrar kaybederiz.Hayatımız boyunca bütün kazanımlarımız bize kayıplar olarak geri döner,kayıplarımız ise kazanım olarak.Çok takmamak lazım aslında.İşin sonunda psikolojiyi bozup cipralex ler ile sinirleri sakinleştirmeye çalışmanın bir manası yok...Asıl kayıplar kıyamet günü çıkacak ortaya ki dünyada iken O'ndan uzaklaştırmaya sebep olan kazanımların sancılarını,ve O'na yaklaştıran kayıpların mükafatını o zaman alacağız.

 

 

 

Değildir tabii. Ben zaten mevzuyu sevgi saygı babında ele almıştım ve bu istikamette kritize etmiştim. Elbette gönül meselesi haricinde de kaybetmeyi asla ama asla istemediğim şeyler var. Mesela; kimileri kaynakçı gözlüğü diye dalga geçse de, kolormatik gözlüğümü kaybetmeyi hiç istemem. Çok üzülürüm. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlar züğürt insanlardır. Biz asgari ücretin 8 katı maaş alıyoruz dolayısıyla züğürt değiliz, dolayısıyla da kaybedecek şeylerimiz var. Neticede kolormatik gözlüğümü kimseye vermem.

Kaynakçı gözlüğü en büyük hazineniz yani abi...Züğürtsünüz kabul edin,İngiliz Kemal'in bile sizden daha çok mal varlığı vardır haberiniz olsun.Hoş benim de en büyük ve asla kaybetmeye dayanamayacağım eşyam biber gazı.Geçen sene onlarca pazarcının önünde(ki simitçilerde vardı) Fatih'te Çarşamba pazarı denilen o korkunç mekanda kaptıkaçtının saldırısına uğradıktan sonra favorim oldu, adamlar çantamın çalınmasını boş gözlerle izledikten sonra boşver kardeş giden gitti diyor bir de yaa.Siz yoktunuz di mi içlerinde??? :tek_dis:

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mesele kaybetmek veya kazanmak meselesi değil de şükretmek ve sabretmek meselesi olmalı diye düşünüyorum. Bu konu açılınca aklıma İbrahim Ethem Hz. ile Şakik Belh Hz. arasında geçen diyaloglar geldi. Yanılmıyorsam Üstad bu olayı Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu'nda ve İbrahim Ethem piyesinde anlatıyordu. Piyesten o bölümü kopyalayıp bırakalım o halde:

.....

 

İBRAHİM ETHEM - Kimmiş bu âşıklar?..

ÇOBAN - Senin gibi dervişler... Sık sık dağda buluşur, hâlleşirler. Onlara âşık derler.

İBRAHİM ETHEM - Söylesene onlar, beni de meclislerine kabul etsinler!..

ÇOBAN - İçlerine yabancı almazlar.

İBRAHİM ETHEM - Belki beni yabancı saymazlar. Danış bir kere!..

(Çoban ayağa kalkar, sola doğru yürür.)

İBRAHİM ETHEM - (Çobanın arkasından) Onlara de ki, eski Sultan, İbrahim Ethem meclisinize kabul edilmek istiyor. İzniniz var mı?..

(Çoban çıkar. İbrahim Ethem eski yerine çöker. Başını elleri içine alır. Derinlere dalmış..Uzun durak...)

DAĞDAKİ ŞAKÎK'İN SESİ - (Şefkat ve merhamet dolu ton) İbrahim Ethem, İbrahim Ethem!..

(İbrahim Ethem irkilir, Sağa bakar. Yerinden fırlar.)

İBRAHİM ETHEM - (Sağa doğru) Şakîk, sevgili Şakîk!..(Sağdan Sakîk gelir. İbrahim Ethem ilerler. Kucaklaşırlar.)

ŞAKİK - Sana mekân artık dağlar... Bulabine aşkolsun!..

İBRAHİM ETHEM - Gel seninle şuracağa çekilelim de biraz dertleşelim!.. (İbrahim Ethem Şakîk'i taşa oturtur, kendiside çalı çırpı demetine ilişir.)

ŞAKÎK - (İbrahim Ethem'e dikkatle bakarak) Seni huzur içinde görmüyorum.

İBRAHİM ETHEM - Nasıl huzur içinde olabilirim? Perişanım!

ŞAKİK - Ne noktadan?..

İBRAHİM ETHEM - Nefsimden.,. Nefsimin ruhuma üflediği zehirli nefeslerden...

ŞAKİK - Bunlara «hatarât» derler. Bu yola düşenlerin encamıdır bu... Sabredeceksin!..

İBRAHİM ETHEM - Ben sabrettikçe yük binerse, bindikçe ben sabra çalışırsam; çalıştıkça bıçak daha derinlere dalarsa, ne yapabilirim?..

ŞAKİK - (Merhametli) Allah'a havale edersin! Çare yok, dayanacaksın!..«Hiç bir nefse gücünden fazlasını yüklemem» diyor Allah... Demek seni ne kadar güçlü yaratmış ki, yük üstüne yük bindiriyor sırtına!..İftihar et!

İBRAHİM ETHEM - (Ağlamaklı) Çok fena haller geçiriyorum, Şakîk!.. Nefsim beni yoldan döndüremeyince, şeytanla mı anlaşıyor, ne? Üzerime küfür harâratiyle yükleniyor. Biri kar gibi beyaz, öbürü zift gibi siyah, iki parçaya bölünüyorum! Zift rengine razı olsam kolay!.. Zifti beyaza çevirmeye kalksam zor... Arada kalbim yırtılıyor, didik didik dişleniyor. Cımbızla tel tel söküyorlar kalbimi... Ne olacak benim hâlim Şakîk?..

ŞAKİK - Çile devrindesin, İbrahim Ethem!..Çekeceksin ve gerçek devlete ereceksin! Bu devleti bedava vermezler.

İBRAHİM ETHEM - Kimseye bir şey sezdirmiyorum halimden... Sen hal insanısın; sana açılabiliyorum.

ŞAKÎK - Elâleme belli edersen kendini, sırra ihanet etmiş olursun! Örtün, peçelen! Şunu bilsen: Büyük huzura çıkacak yol, hüyük huzursuzluk... Velînin biri «Âfiyet, Allahım, ruh âfiyeti diye dua etmiş.., Ses gelmiş: «Sen bilmiyor musunki, bu yola düşenlere âfiyet yoktur!»

İBRAHİM ETHEM - Müthiş!..

ŞAKÎK - (Eliyle sol tarafı~gösterir) Bak, şu taraftan bir çoban geliyor bize doğru!.. Aradığın afiyet işte onda!..

(İbrahim Ethem sol tarafa bakar... Çoban...

Çoban ilerleyip İbrahim Ethem ve Şakîk'in önünde durur.)

ÇOBAN - (İbrahim Ethem'e) Seni kabul etmiyorlar!

İBRAHİM ETHEM - Kabul etmiyorlar mı?

ÇOBAN - Etmiyorlar!

İBRAHİM ETHEM - Ne diyorlar?

ÇOBAN - Onda halâ Sultanlık kokusu, dünya ricası var, diyorlar.

İBRAHİM ETHEM - Teşekkür ederim! İnşallah bir gün meclislerine girebilecek hâle gelirim.

(Çoban selâm verip gitmek ister, İbrahim Ethem onu işaretiyle durdurur.)

İBRAHİM ETHEM - (Eli cebinde, çobana)Şurada, nereden geldiği belirsiz iki altun var... Al bunları, sana veriyorum!(Çoban altunları alır, gözlerine yaklaştırır, gülümser, sevinç içinde yürür, sağdan çıkar. İbrahim

Ethem ve Şakîk ona bakıyorlar.)

ŞAKÎK - Demek altunla muamelen var?..

İBRAHİM ETHEM - Yok!.. Bu sabah onu, camiden çıkarken cebimde buldum.

ŞAKÎK - Keramet mi satıyorsun?

İBRAHİM ETHEM - Allah korusun!.. Herhalde kıIık kıyafetime acıyan biri onları cebime indirmiş olmalı...

ŞAKÎK - Ne yiyip içiyorsun?

İBRAHİM ETHEM - Ne bulursam onu...

ŞAKÎK - Rızkını aramıyor musun?

İBRAHİM ETHEM - Aramıyorum. O gelip beni buluyor!

ŞAKÎK - Daha çiysin! Rızkını sen arayıp bulacak, ama bulanın sen değil, O olduğunu bileceksin!

(Önce Şakîk, sonra İbrahim Ethem, ayağa kalkar... )

ŞAKÎK - Şükür bahsinde ne yapardınız?

İBRAHİM ETHEM - Bulunca şükrederim, bulamayınca sabrederiz.

ŞAKÎK - Horasanın köpekleri de böyle yapar!

İBRAHİM ETHEM - Ya siz?

ŞAKÎK - (Tane tane) Bulunca dağıtırız, bulamayınca şükrederiz.

(İbrahim Ethem Şakîk'in ellerine atılır, öpmek ister. Şakîk şiddetle elini çeker.)

İBRAHİM ETHEM - Biliyorum ben daha çiğim! Bırak elini öpeyim!

ŞAKÎK - Bense senin gibi çiğlerin ayak tozu olmak isterdim. Ben senin ayağını öpeyim!

(Uzaktan kaval sesi... yanık bir name... İkisi de yan dönüp cepheye bakarlar. Kaval hazin hazin

ağlıyor. Dinlerler. Uzun durak...)

 

 

--------

 

(İbrahim Ethem)

Share this post


Link to post
Share on other sites
Mesele kaybetmek veya kazanmak meselesi değil de şükretmek ve sabretmek meselesi olmalı diye düşünüyorum.

buna katılıyorum pembegül kardeşim güzel zikretmiş (ALLAH (c.c.) razı olsun)...

 

lakin mevzunun esasını şu cümle özetler;

Rızkını sen arayıp bulacak, ama bulanın sen değil, O olduğunu bileceksin!

 

başlığa gelince:

kaybetmek yada kazanmak...

bunu hakkıyla idrak edebilen kazansada kaybetsede daim kazanandır zati...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Kaynakçı gözlüğü en büyük hazineniz yani abi...Züğürtsünüz kabul edin,İngiliz Kemal'in bile sizden daha çok mal varlığı vardır haberiniz olsun.Hoş benim de en büyük ve asla kaybetmeye dayanamayacağım eşyam biber gazı.Geçen sene onlarca pazarcının önünde(ki simitçilerde vardı) Fatih'te Çarşamba pazarı denilen o korkunç mekanda kaptıkaçtının saldırısına uğradıktan sonra favorim oldu, adamlar çantamın çalınmasını boş gözlerle izledikten sonra boşver kardeş giden gitti diyor bir de yaa.Siz yoktunuz di mi içlerinde??? :tek_dis:

 

Efenim?.. Züğürt müyüm? Asgari ücretin 8 katı maaş alıyoruz diyorum sen bana ne diyorsun gümüşmühür kardeşim. Zekana ve idrakine yakıştıramadım. Ahaha. Dolayısıyla züğürtlük ithamını kabullenemem. Bu eşyanın tabiatına aykırı bir bakıma. Buradan hareketle ve hareketten kaynaklı bereketle beraber tam gaz, son hız, ileri vites bir yorum yapma iktiza ederse, değil İngiliz Kemal; Fransız Necdet, İtalyan Hamdi, İspanyol Ali Kemal, Uganda'lı Kunta Kinte bir araya gelse, ceplerindeki paraları, bankadaki hesaplarını üst üste koysalar benim servetime yetişemezler. Ahaha. Gönlüm zengin efem..

 

Biber gazı mı? Efendim isterseniz yanınızda Model-5 ya da FN-303 taşıyın, gerçi sizi epey bir yorar ama kesin çözüm sağlar. Bu şehirde biber gazı yetmiyor artık. Ahaha. Tavsiye ederim.

 

Ben yoktum orada. Olsaydım.. Ah.. O hırsızları var ya.. Gelin lan buraya, kaçmayın.. Kaçma...

Share this post


Link to post
Share on other sites

oluş için oluşması gereken şartlardan biri... olduğun zannettiğin herşeyde olmamışlığını sezmek.eğer bulunduğun hal sana kafi geliyorsa senin için oluştan bahsedilemez ve hayat senin için statik hale gelmiştir.peki bir mertebeden başka bir mertebeye geçmek için ilk önce ki mertebeye yapılan veda kötü diye değerlendirilir mi?

 

bazen düşünüyorum ayrılığı birleşmeye yeğlemek daha mantıklı neden mi? çünkü her zahiri birleşme bulunup aranılması gerekene perde iken her ayrılık bulunup aranılması gereken için sunulan bir nimet değil mi?

 

İŞTE VELİNİN SÖZÜ " BİR ŞAHSIN ÜZERİNDE NİMETİN ÇOĞALMASI UZAKLIK SEBEBİDİR,NİMETLERLE ŞAD OLAN ALLAH'TAN UZAKLAŞMAKLA ŞAD OLUYOR DEMEKTİR.BELANIN ÇOĞALMASI DA YAKINLIK SEBEBİ.BELADAN HOŞLANMAYAN ALLAH'A YAKLAŞMAKTAN HOŞLANMIYOR DEMEKTİR."

 

AYRICA BURDA ÜSTADI ANMADAN GEÇEMEYECEĞİM."BENİDE PİŞTİĞİN BELA KABINDA OKADAR KAYNAT Kİ BUHARA BENZET" DİYOR

 

niçin ve nasıl sorularının cevaplarını gerektirici bu konu bizi derin bir muhasebeye davet ediyor.bundan dolayı bu konuyu sunan arkadaşımıza teşekkür ediyorum.

 

ALLAH BU CÜMLELERİ YAZIP BAŞINA BİR MUSİBET GELİNCE İSYANA KALKIŞANLAR OLMAKTAN KORUSUN.KELİMELERİN İŞARET ETTİĞİ MANADA PİŞMEYİ NASİP ETSİN...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Konuyu yeni okudum belki biraz geç yazıyorum ama idare edin arkadaşlar.

 

kardeşim ''eldevarhüzün''

 

İçimde kalan ukdeler ve elimden kaçanlar...Şimdi düşünüyorum da acaba hangisi daha iyi

Kaybetmek mi? Yoksa hiç kazanmamış olmak mı?...

 

Böyle yazmışşın ama unutulmayacak birşey var HER KAYIP MUTLAKA BİR KAZANÇ DOĞURUR.. Nice fark etmediğimiz kayıplar bize yapmamamızı gereken şeyleri öğretmiştir. Hata yapılarak ögrenilen ders biraz acı olsada sonsuza kadar kalıcıdır (tabi bunlar bencesi sence ne kadar doğru bu dediklerim tarşılır :D )...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Böyle yazmışşın ama unutulmayacak birşey var HER KAYIP MUTLAKA BİR KAZANÇ DOĞURUR.. Nice fark etmediğimiz kayıplar bize yapmamamızı gereken şeyleri öğretmiştir. Hata yapılarak ögrenilen ders biraz acı olsada sonsuza kadar kalıcıdır (tabi bunlar bencesi sence ne kadar doğru bu dediklerim tarşılır :D )...

 

Evet mutlaka öyle , bunlara itirazım yok zaten ama insanın elinden kayıp giderken tutamadıklarının acı verdiği gerçeği de göz ardı edilemiyor maalesef...Kaybedilenlerin yeni kazançlara yollar açtığı gibi bu acılar da yeni şeyler öğretir insana...Acısız kaybetmenin en anlamı var...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Evet mutlaka öyle , bunlara itirazım yok zaten ama insanın elinden kayıp giderken tutamadıklarının acı verdiği gerçeği de göz ardı edilemiyor maalesef...Kaybedilenlerin yeni kazançlara yollar açtığı gibi bu acılar da yeni şeyler öğretir insana...Acısız kaybetmenin en anlamı var...

 

Her elimizden kayıp gideni tutabilseydik yaşamanın bi tadı kalırmıydı acaba? o verdiği acıyı çekmeseydik yada göz ardı etseydik nasıl yaşardık acaba? yada neler hissederdik??cevap verilmesi en zor olan sorular olsa gerek...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Belki o soruların cevabı olsaydı da yaşamanın tadı kalmazdı, ki elimizden her kayıp giden de acı vermez zaten ama bazıları da vardır ki karşılığında elde ettiğin bile acını dindirmez Çok acılı takıldık bu gece yaa...Arabesk oldu biraz böyle :D Öyle ya da böyle hayat bişr şekilde devam ediyor bizim midahele şansımız yok , rıza ise en büyük makam..Bize gereken de budur...

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Bilemezsiniz ki, belki Allah bundan sonra daha güzel bir kapı açar." Talak suresi

 

Yani kaybedilene yanmak ne bileyim boşa gibi.. Hepsinden öte teslimiyet önemli..Rabbim hakkımda hayırlı olanı benden daha iyi bilendir..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...