Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
nameless

Cengiz Numanoğlu

Recommended Posts

Cengiz NUMANOĞLU

 

1941 yılında Antalya'nın Serik ilçesinde doğdu.

İlk ve ortaokulu Akseki, liseyi Bursa Işıklar Askeri Lisesi'nde tamamladı. 1962 yılında Kara Harp Okulu'nu bitirerek ordu saflarına katıldı. 1982 yılında, kendi isteğiyle Kıdemli Binbaşı rütbesinden emekliye ayrıldı.

 

 

DİNDE ZORLAMA YOKTUR,

İNSAN HÜRDÜR ELBETTE.

İSTER DÜNYADA PİŞER,

İSTERSE ÂHİRETTE...

 

-----------------

 

YA ALLAH'A BAŞ EĞER, HİÇ KİMSEYE EĞMEZSİN;

YA HERKESE BAŞ EĞER, HİÇBİR ŞEYE DEĞMEZSİN...

 

-----------------

 

DÜNYA MÜSLÜMANLARI, KUR'ÂN'LA YÜZLEŞMEDEN;

HİÇ KİMSE ARAMASIN, HÜSRÂNA BAŞKA NEDEN...

 

-----------------

 

DİYORLAR Kİ; TANRI, ALLAH DEMEKTİR,

OYSA.. TANRILAR ÇOK, ALLAH'SA TEKDİR.

BUGÜN ''TANRI'' DİYEN, YARIN KABİRDE,

RABB'İ SORULUNCA, NE DİYECEKTİR ?..

 

-------------

 

İLLE DE BİR TOKAT MI, YEMELİSİN ENSENE ?

ÖLÜM SANA GELMEDEN, SEN KENDİNE GELSENE !

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

DİNLE BENİ EY KİBİR

 

Dinle beni ey kibir ! Sen ki, iblisi bile;

Nasıl baştan çıkardın, Allah'a isyân ile.

Lânetlendi nihayet, o cüretkâr sözünden,

Ve Cennetten kovuldu, şeytan senin yüzünden..

 

İşte o günden beri, iblisle ortaklaşa;

Dünyayı kuşattınız, zulümle baştan başa.

Nifak tohumlarını, beyinlere ektiniz,

Ahlâkın iplerini, beraberce çektiniz..

 

Gör ki; senin yüzünden, ne hâle geldi insan;

Ne haysiyet, ne şeref, ne merhamet, ne vicdan.

Duymaz oldu.. Hukukun, adâletin sesini ;

Sana secde ederken, kaybetti kıblesini..

 

Dinle beni ey kibir ! Bütün büyük savaşlar;

Senden gelen küçücük, bir kıvılcımla başlar.

Sen olmasaydın eğer, ne Stalin, ne Hitler,

Ne Firavun olurdu.. Ne bunca parazitler..

 

Ne bir fitne kalırdı, bu dünyada ne haset ;

Ne bu toplu mezarlar, ne yakılmış bir ceset.

Sönmezdi yeryüzünde, milyarlarca ocaklar,

Milyarlarca anada, boş kalmazdı kucaklar..

 

Ey kibir ! Bilirsin ki; aşağılık duygusu,

Gururla karışınca, olur en büyük pusu.

Bu kompleks; insanları, sürüklerken zillete,

Tarihler mezar oldu, gör ki, nice millete..

 

Sen ki; ne Ebreheler.. Ne Kârunlar doğurdun,

Çağdaş emsallerini, aynı kapta yoğurdun.

Senden sebep nesiller, temelleri sökmede;

Bencillik bombasıyla, evlilikler çökmede..

 

Dinle beni ey kibir ! Bu savaşım sanadır,

Gâlibiyet her zaman, düşünenden yanadır.

Bil ki; tuzaklarına, tuzaklar kuracağım;

Seni her an, her yerde, Kur'ân'la vuracağım..

 

Dökeceğim ortaya, sinsi hesaplarını;

Ve emrinde çalışan, insan kasaplarını.

Bütün dünya görecek, senin kirli yüzünü;

Kan ve kinle beslenen, doyurulmaz özünü..

 

Biliyorum.. İşim zor; gaflettedir insanlar,

Bu nedenle pek çoğu, seni mezarda anlar.

Kimi şöhret delisi, kimi zil zurna sarhoş;

Biliyorum.. Onlara, ne söylense hepsi boş..

 

Ama sen zannetme ki; bu savaş burda biter,

Bir kişi de uyansa, bu kazanç bana yeter.

Dilerim ki; insanlar, gerçekleri görürler;

Senin girdaplarına, kapılmadan yürürler.

 

Dinle beni ey kibir ! Şaka değil sözlerim,

Bu savaş ancak biter, kapanınca gözlerim.

Attığın her düğümü, îmanla çözeceğim;

Ve seni, her secdede, ezdikçe ezeceğim !.

 

 

CENGİZ NUMANOĞLU

Share this post


Link to post
Share on other sites

OKUMUŞ YOBAZ

 

 

Dünyada yepyeni bir insan türü;

Üredi gün be gün, oldu bir sürü.

Künyesinden belli, meşreb kültürü:

Göbek adı: çağdaş, adı: madrabaz;

Bir de soyadı var: OKUMUŞ YOBAZ!..

 

 

Viskisi elinde, aklı belinde,

Doğmuş anasından, cambaz telinde,

Adâlet.. Müsâvat... Hep tekelinde;

 

Diploması dersen; cehline cevaz;

Câhilden beterdir, OKUMUŞ YOBAZ!..

 

 

Eline saz versen, tutar tersine;

Bayılır.. Soprano, tenor sesine.

Senfoniler var ya.. Gayrı nesine ?

 

Kütük yontulmakla, kereste olmaz,

Bunun isbatıdır, OKUMUŞ YOBAZ!..

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Evet gerçekten de pek güzel şiirler yazmış. Özellikle hayat hikayesi bir hayli dikkat çekici...

Share this post


Link to post
Share on other sites

SECDEDEN GAYRI

 

İlim kapısında verdim yılları,

Dinledim, ''Hâkk'' diyen âlim kulları,

Sordum, Dost'a giden bütün yolları;

Yakın yok dediler.. Secdeden gayrı...

 

 

Ne bağış yaptığın, vakıf listesi,

Ne de alkışların esrarlı sesi.

Günde seksen kere, berât müjdesi;

Veren yok dediler.. Secdeden gayrı...

 

 

Huşû tüllerinden, kanat açmaya,

Bir lâhzada, yedi semâ geçmeye,

Kevser şerbetini, elden içmeye,

Ruhsat yok dediler.. Secdeden gayrı...

 

 

Dedim: yıllar yılı gönlüm harapta,

Devâ bulamadım, sazda şarapta,

Bir yudum su verin, kaldım serapta;

Pınar yok dediler.. Secdeden gayrı...

 

 

Gördüm ki, insanın iki düşmanı,

Biri kendi nefsi, biri şeytanı,

Dedim: kuşansam mı kılıç kalkanı?

Silah yok dediler.. Secdeden gayrı...

 

 

Yaklaştım.. Süslü bir, mermer kabire,

Belli ki zenginmiş.. Dönmüş fakire.

Fidye var mı? dedim Münker Nekir'e;

Meded yok dediler.. Secdeden gayrı....

 

 

Baktım.. Ay yıldızlar kalmaz zikirden,

Var mı dedim sizde, şirk denen kirden?

Dile geldi bütün, Kâinat birden;

Biz de yok dediler.. Secdeden gayrı...

 

 

Rahmet çöllerinde, rahlemi kurdum,

Gözlerimde seller, vakfeye durdum,

Safâ'ya, Merve'ye, Kâbe'ye sordum;

Mîrâc yok dediler.. Secdeden gayrı...

 

 

 

CENGİZ NUMANOĞLU

Share this post


Link to post
Share on other sites

EY BEYTULLAH YOLCUSU !

 

Ey! Beytullah yolcusu, Ey! Fazilet zengini;

Meleklere vermedi, Rabb'im senin dengini.

Ah! Bir görsen yüzünün, o nûrâni rengini;

Ne mutlu ki, en kârlı ticaret şimdi senin;

Karşılığı yüzbindir, Kâbe'de bir secdenin...

 

 

Ey! Beytullah yolcusu, Ey! Davetli misâfir;

Nebîler sana yoldaş, Peygamberler müzâhir.

Darlık yüzü yok artık, sana dünya ve âhir;

Arafat müjdesinden, şüpheye düşme sakın;

Yeniden doğmuş gibi, olacağın gün yakın...

 

 

Bekliyor şimdi seni, bir sabır imtihanı;

Önce kendi içinde gizlenen nefsi tanı.

Öfke ve isyan ile sevindirme şeytanı;

Kazanmak istiyorsan, Mina'daki savaşı;

İbrahim gibi fırlat, elindeki her taşı...

 

 

Yakında giyeceksin, beyaz ihramlarını;

Çözeceksin ölümün, ölümsüz sırlarını.

Bıraktın... Gidiyorsun, işte bütün varını;

Sana hüzün vermesin, çoluk çocuk ve eşin,

Beytullah'ta bekliyor, milyonlarca kardeşin...

 

 

Kâbe'yi ilk gördüğün, o muhteşem anda sen;

Nasıl bir vecd içinde, ürpereceksin bilsen.

Ne tende can kalacak, ne dünyada bir hissen;

Unutma ki makbûldur, o anda tüm dilekler,

Etrafında, pervane misâlidir melekler...

 

 

Kalkınca gözlerinden, asırların perdesi;

Bir yanda çınlayacak, Bilâl' in yanık sesi,

Bir yanda sahâbenin, meleklerle secdesi,

Resûl'ü göreceksin, mihrâbında Kâbe'nin;

Şâhidi olacaksın, daha nice sahnenin.

 

 

Hâcer'i göreceksin, koştururken Merve'de,

İbrahim, insanlara haccı haber vermede,

Âdem'i göreceksin, o Cebel-i Rahme'de;

Açtıkça göreceksin, o gönül gözlerini;

Arafat kumlarında, Peygamber izlerini....

 

 

Ey! Beytullah yolcusu, tevekkül âbidesi;

Söküp attın içinden, artık hevâ hevesi.

Şimdi ''zikrullah' diyor, bedenin her zerresi;

Var git artık rehberin, İlâhi Kelâm olsun

Gurbet elden sılaya, binlerce selâm olsun...

 

Cengiz Numanoğlu

Share this post


Link to post
Share on other sites

En sevdiğim naat'ın şairi..

 

YÂ HAZRETİ MUHAMMED ( O GECE SENDİN GELEN )

 

Arş'ın kubbelerine, adı nûrla yazılan,

İsmi; semâda ''Ahmed'', yerde ''Muhammed'' olan,

Yedi katlı göklerde, Hâk Cemâli'ni bulan,

Evvel-Âhir yolcusu, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Sağnak nûr yağmurları, inerken yedi kattan,

O gece, Sendin gelen, ezel kadar uzaktan,

Melekler, her zerreye, müjde verirken Hâkk'tan;

O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Güneşler, o gecenin, nûruna secd ederken,

Yıldızlar, meşk içinde, kâinat vecd ederken,

Bütün hamd ü senâlar, Yüce Rabb'e giderken,

O gece sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Kâbe'de şirk taşları, putlar yere dönerken,

Cehâlet bayrakları, birer birer inerken,

Bin yıllık, küfr ateşi, ebediyyen sönerken,

O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.

 

O gece, Sâve Gölü, mûcizeyle kururken,

Kisra Saraylarında, sütunlar savrulurken,

Arz'dan Arş'a , Âlemler, rahmetini bulurken,

O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Sen ki; doğum kundağı, ak bulutla örülen,

Doğar doğmaz, Allah'a secde emri verilen,

Alnında, âlemlere rahmet tâcı görülen,

Kâinat Efendisi, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Sen ki; asâletine, ezelden hükmedilen,

Tertemiz rahimlerle, lekesiz soydan gelen,

Beşeri şüpheleri, Kur'ân ilmîyle silen,

Seçilen sevgilisin, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Sen ki; büyük yargıda, şefaat müjdecisi,

Bunca âciz beşerin, Mahşer günü bekçisi,

Sen ki; Kur'ân şâhidi, Allah'ın son elçisi,

Kurtuluş habercisi, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Sen ki; Âdem neslini, uçurumdan döndüren,

Zulüm sancılarını, şefkâtiyle dindiren,

İnkâr yangınlarını, irfânıyla söndüren,

Âlimlerin sultanı, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Sen ki; güzel huyların, ahlâkın meş'alesi,

Sabır doruklarında, beşerin en yücesi,

Senin Cennet mekânın, fakirlerin hânesi,

Gönüller hazinesi, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Câhiliye devrini, kapatan, ulu Sultan,

Şefaatin, Allah'a yalvaran kolu Sultan,

Rabb'imin, en sevgili, en yakın kulu Sultan,

Melekler Sana hayran, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Sana şâhid, sonsuzlar, ezelden beri her an,

Sana şâhid, âyetler, her zerre ve her mekân,

Senden uzak kalmaya, nasıl dayanır ki can?

Sen, her canda Cânânsın, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Mîraç gecesi, bir bir, açılıyorken gökler,

Seni selamlıyorken, her katta peygamberler,

Öyle bir an geldi ki; durdu bütün melekler,

Hâkk' a yalnız yürüdün, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Gönül gözü görmeyen, can gözünü neylesin,

Dünya'da dönmeyen dil, mahşerde ne söylesin,

Allah, bütün beşeri, ümmetinden eylesin,

Sancağının altında, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Hâkk ile, kul vuslatı, o îlahi düğünde,

Hiç kimseden kimseye, fayda olmayan günde,

Hasatları, has tartan, o terazi önünde,

Noksanları bağışlat, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Bu îman meş'alesi, hiç sönmeden yanacak,

Ümmetin, Seni her an, mahşere dek anacak,

Gönül tortularımız, nûr'unla paklanacak,

Andımıza şâhid ol, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Biliriz ki; hükmü yok, bu dünya nîmetinin,

Gönüldür sermayesi, âhiret servetinin,

Sana, Salât ve Selâm, gönderen ümmetinin,

Cennetler şâhidi ol, Yâ Hazreti Muhammed

 

(SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM)

 

Cengiz Numanoğlu

Share this post


Link to post
Share on other sites

ÖYLE BİR GÖZYAŞI VER Kİ YÂ RABBÎ

 

Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî;

Aklansın.. Ölümün kara düşleri,

Korkuları, umutlara döndürsün.

Rahmetinle, her damlası

Cehennemler söndürsün...

 

Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî;

Cennetler berâtı inci damlalar,

Secdelerde seller gibi çağlasın.

Etrafımda haşre kadar melekler,

Sevinçlerle ağlasın...

 

Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî;

Eritsin.. Buzlarını gafletin,

Gönül ufukları, nûra bürünsün.

Açılsın da cehlin kara perdesi,

Gerçek görünsün...

 

Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî;

Müjdeler dökülsün, Arş-ı Âlâ'dan,

Hidâyet selleri, sineme dolsun.

Her damlası Mahşer Günü

Şâhidim olsun...

 

Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî;

Esmâ'ndaki 'Doksandokuz' aşkına,

Semâlardan gufranını indirsin.

Hesap günü, titreşirken Mîzan'da,

Hicâbımı dindirsin...

 

Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî;

Firdevs Göklerinden, nûr sağnakları,

Dehşet günü, Sırât üzre saçılsın.

Sekiz yerden, sekiz cennet kapısı

Bir lâhzada açılsın...

 

Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî;

Sabahı beklerken, berzâh gecesi,

Selâm sellerine dönsün köpürsün.

Kabir toprağımdan, Mahşere kadar,

Azap kirlerini silsin süpürsün...

 

Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî

Arıtsın.. Şu nankör nefsi hevâdan,

Bütün zerrelerim, Kur'ân'la dolsun.

Ve Mahşer'de, şu tövbekâr bedenim,

Şehitlerle haşrolsun...

 

ÂMİN!

 

Cengiz Numanoğlu

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir de hiciv ekliyeyim; :D

 

EY AZRAİL !

 

Ey Azrail !. Bilirim, bu sözlerim çok yersiz,

Neden böyle ansızın, geliverdin habersiz ?.

Ne olurdu üç beş yıl, önce haber verseydin,

Hiç değilse rüyama, bir kerecik girseydin...

 

Aşk, meşk derken dünyadan, bir türlü kopamadım.

Senden özür dilerim, hazırlık yapamadım....

Görüyorsun yanımda, ne valiz var, ne bavul,

Uykum öyle ağır ki; ne zil duydum , ne davul...

 

Yaşım yetmiş olsa da, gör ki; fıkır fıkırım,

Bu cümbüşlü âlemi, ben nasıl bırakırım?..

Hani bir söz vardır ya ; ''Yaş yetmiş, işi bitmiş.''

İnan ki; bu bir yalan, bunu diyen halt etmiş...

 

Ey Azrail !. Dur biraz, sana yalvarıyorum;

Yasal haklarım için; bir avukat arıyorum...

Hayallerim, düşlerim, yarım kalan işlerim.

Estetik yapılacak, daha burnum, dişlerim...

 

Elli yaşımda ancak, voleyi vurabildim,

Hortumlar sayesinde, holdingi kurabildim...

Gerçi ucuza verdim, şerefin kilosunu.

Ama böyle kazandım, şu uçak filosunu...

 

Ey Azrail !. Ne olur, bozulmasın pazarım.

Sana şöyle yüklüce, bir çek bile yazarım...

Şu masmavi havuzlu, sarayıma baksana,

O daracık mezarda, yazık olmaz mı bana?.

 

Bazen çoluk çocuğa, içimden kızıyorum,

Ölmemi bekliyorlar, inan ki; seziyorum...

Arkamdan göstermelik, iki damla gözyaşı,

Bir de şöyle büyükçe, yaldızlı mezar taşı.

 

Tahmin ediyorum ki; mevlid de okuturlar,

Ortalığı birazcık, gülsuyu kokuturlar.

Araya reklam konur; bir ilahi aryası,

Mevlid bitince başlar, dedi-kodu furyası.

 

Etlerim, kemiklerim, didik didik edilir,

Ben az gelirsem eğer, köklerime gidilir...

Ey Azrail !. İnan ki, hazırlığım yok daha,

Hele şu din konusu çok karışık bir saha.

 

Bazı büyük abiler, köşeleri tuttular,

İrtica diye diye, beni de korkuttular.

İlâhiyat adına; ekranda iki kaçık;

Kimlerin kuklaları oldukları apaçık...

 

Alim zalim karıştı, renkleri seçilmiyor,

Velisiz kaldı sokak; deliden geçilmiyor.

Bu cinnet kervanına, kocabaşlar dahiller,

Tuz bozulmuş, ne yapsın bizim gibi cahiller?.

 

Henüz daha gündemde, ne oruç var, ne zekat,

Ne Kur'an'la tanıştım, ne de kıldım bir rekat.

Gönül desen, henüz genç, daha haccım duruyor,

Nerde bir taze görsem, kalbim küt küt vuruyor.

 

Edemedim bir türlü, şu nefsimi terbiye,

Ortalıkta ne görse; tutturuyor ver diye.

Ey Azrail ! Bilirim, gelince beklemezsin,

Tükenen vadelere, saniye eklemezsin.

 

Bu satırlar boş geçen, bir ömrün hikayesi,

İbret alanlar için, son pişmanlığın sesi...

Bilmem ki, bir duvarda, bu mütevazi çaba;

Bir küçücük pencere, açacak mı acaba?..

 

Cengiz Numanoğlu

Share this post


Link to post
Share on other sites

O BÜYÜK MAHKEME' DE

 

Bakma sen… Yeryüzünün, fitneyle dolduğuna,

Cehâletin, bu kadar cesaret bulduğuna;

Bakma sen.. Zâlimlerin hükümrân olduğuna;

Firavunlar, Kârunlar, Berzah’ta beklemede,

Hepsi hesap verecek, o Büyük Mahkeme'de…

 

 

Bakma sen.. Dalâletin îtibâr gördüğüne,

Zilletin, zirvelerde saltanat sürdüğüne,

Bakma sen.. Adâletin, yerde süründüğüne;

Bil ki; bütün deliller, Ukbâ’da beklemede,

Terazi çok hassastır, o Büyük Mahkeme'de…

 

 

Bakma sen.. Zorbaların, heybetli durduğuna,

Fâsıkların, şeytanla ittifak kurduğuna.

Bakma sen.. Ekranların ahlâkı vurduğuna;

Gör ki; bütün kâinat, sabırla beklemede,

Susanlar konuşacak, o Büyük Mahkeme'de…

 

 

Varsın olsun.. Çatıda, münâfıklar fırkası,

Çağdaşlık maskesinde, siyonizm markası.

Varsın olsun.. Dünyada, nâmertlerin arkası;

Bütün şehit kanları, toprakta beklemede,

Boğacak gâfilleri, o Büyük Mahkeme'de…

 

 

Varsın olsun.. Fetvâda hadlerini aşanlar,

Ulema cübbesiyle cürete bulaşanlar,

Varsın olsun, ikbâle dolu dizgin koşanlar,

Her lahza, her kapıda Azrail beklemede,

Adâlet hiç gecikmez, o Büyük Mahkeme'de...

 

 

Varsın olsun.. İslamı, yobazlığa yoranlar,

Müslümana mürteci, damgasını vuranlar,

Varsın olsun.. Üzülme, Hakk’a tuzak kuranlar;

Kıyamet buyruğunu, İsrafil beklemede,

Son hüküm Allah'ındır, o Büyük Mahkeme'de…

 

 

Varsa ki; Allah için, çektiğin zerre çile,

Getiriyorsan eğer, Hakk için hakkı dile;

Ne çıkar.. Bütün dünya, seni hor görse bile;

Sana şâhitlik için, melekler beklemede;

Mazlumun âhı kalmaz, o Büyük Mahkeme'de…

 

Cengiz Numanoğlu

Share this post


Link to post
Share on other sites

İnsan doğmak, insana ilâhi bir ihsandır;

İnsan doğan kaç kişi, ölürken de insandır?

--------------------------------------------------

 

İlle de bir tokat mı, yemelisin ensene?

Ölüm sana gelmeden, sen kendine gelsene..

--------------------------------------------------

 

Dostu da düşmanı da, insanın kendisidir;

Ya nefsinin kölesi, ya da efendisidir..

 

Cengiz Numanoğlu

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ne bir savcı kalırdı, ne bir yargıç ne yasa;

Şu insanoğlu önce, kendini yargılasa..

--------------------------------------------------

 

Zekâtla arınmamış, servetin cümlesi kor;

Zenginliğe sabretmek, fakirlikten daha zor...

--------------------------------------------------

 

Mal, mülk, para tutkusu, nefsine gelse de hoş;

Unutma ki ey insan! Tabutların içi boş..

 

Cengiz Numanoğlu

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah'tan korkana, ölüm yâr gelir;

Ölümden korkana, dünya dâr gelir..

----------------------------------------------

 

Ya Allah'a baş eğer, hiç kimseye eğmezsin;

Ya herkese baş eğer, hiç bir şeye değmezsin...

-------------------------------------------------------

 

Ya Allah'a baş eğer, özgürlüğe koşarsın;

Ya nefsine baş eğer, köle gibi yaşarsın...

 

Cengiz Numanoğlu

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ölmeden ölene, ölüm bir şölen;

Ölümü öldürür, ölmeden ölen..

----------------------------------------------

 

Yaşarken, geçimsiz biriysen şayet;

Ölünce derler ki; ''Oh be! Nihayet ''..

--------------------------------------------------

 

Öyle gözler gördüm ki; bakan birer kördüler,

Ne yazık ki; gerçeği, musallada gördüler.

-----------------------------------------------------

 

Cengiz Numanoğlu

Share this post


Link to post
Share on other sites

Dinde zorlama yoktur, insan hürdür elbette.

İster dünyada pişer, isterse âhirette...

-----------------------------------------------------

 

Hem nefsine kul olmuş, nefsini etmiş ilâh,

Hem ister utanmadan, bir de Allah'tan felâh..

-----------------------------------------------------

 

Bizim yargılarımız, kurtarır sanma bizi,

Bekleyelim, görelim, Mahşerdeki temyizi.

-----------------------------------------------------

 

Cengiz Numanoğlu

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sende yoksa tefekkür, cehline akıl n'etsin?

Ne korkarsın ölümden? Sen ki zaten cesetsin!

----------------------------------------------------

 

Hakk’a teslim olsun, yeter ki beden;

Dilekçeler geri dönmez secdeden…

-------------------------------------------------

 

Ey insan ! Yalnızlıktan şikâyet etme sakın;

Öyle bir dostun var ki; şah damarından yakın.

-----------------------------------------------------

 

Cengiz Numanoğlu

Share this post


Link to post
Share on other sites

Rütbe var; yazılır, mezar taşına;

Zaman sellerinde, aşınır gider.

Rütbe var; yazılır cennet arşına;

Sonsuzdan sonsuza, taşınır gider.

 

Cengiz Numanoğlu

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

ESMÂ-ÜL HÜSNÂ

 

O'nun birinci ismi, isimler sultânıdır,

Her ânın, her mekânın, her cânın cânânıdır,

Kur'ân'da ilk âyetin başlangıç kelâmıdır,

Her zerre ''ALLAH'' diye, O'nu söyler durmadan...

 

 

Vârettiği herşeyi, ayırdetmeden gören,

Herşeye adâletle, hayır ve rahmet veren,

Her mahlûkâ acıyan ve çâreler gönderen,

Sonsuz merhametiyle, âleme RAHMÂN dır O.

 

 

Dünya nîmetlerini, hayra kullananlara,

Her lokmada haramı, helâli soranlara,

Âhiret mekânını, dünyada kuranlara,

Sonsuz bağışlarını, lûtfeden RAHÎM dir O.

 

 

Kâinat sarayında, mîmârî ve san'atın,

Sonsuzlara hükmeden, o yüce saltanatın,

İçgüdüyle çırpınan, küçücük bir kanadın,

Herşeyin sahibidir, mülkün MELÎK idir O.

 

 

Her türlü şekillerden, lezzet ve kokulardan,

Kirden, pastan, lekeden, tasa ve korkulardan,

Molekülden, atomdan, hücre ve dokulardan,

Herşeyden münezzehtir, uzaktır KUDDÛS dür O.

 

 

Kim ki, aşk ile girer, Hâk yolunda gayrete,

Selâm yağmuru iner, dünya ve âhirete,

Dilediği her kulu, çıkarır selâmete,

Dert ve belâdan uzak, en yüce SELÂM dır O.

 

 

Îmânın nûrlarını, gönüllere indiren,

İmânın merhemiyle, acıları dindiren,

Şer doğuran şeytanı, hükmü ile sindiren,

Her kulunu koruyan, en büyük MÜ'MİN dir O.

 

 

Kulun mükâfâtını, asla ihmâl etmeyen,

O zengin hazinesi, vermekle hiç bitmeyen,

Kazanılmış sevabı, zerrece eksiltmeyen,

Tartıda ve hesapta, şaşmaz MÜHEYMİN dir O.

 

 

Başka bir kuvvet yoktur, O'na karşı gelecek,

O'nun var ettiğinin, zerresini silecek,

Gel gör ki, Âlemleri, bir anda yok edecek,

Sonsuz gücün sahibi, gâlibi AZÎZ dir O.

 

 

Noksanları gideren, kırılmışı onaran,

Eşsiz irâdesiyle, ilâhi sistem kuran,

Zâlim ve müşriklere, cebriyle karşı duran,

Dilediği herşeyi, yaptıran CEBBÂR dır O.

 

 

Nice tahtlar son buldu, nicesi son bulacak,

Kimde kaldı o mühür, kimde kaldı o sancak?

Büyüklük ve yücelik, O'na yakışır ancak,

Şüphesiz ve ortaksız, EL MÜTEKEBBİR dir O.

 

 

Ne melek vardı, O varken, ne insan, ne de Âdem,

Ne bir sevap, ne günah, ne defter, ne de kalem,

Herşeyi vâretmeye, yetişti, o bir kelâm,

Hiç yoktan, ''OL'' deyip de, yaratan HÂLIK tır O.

 

 

İnsanın, eni boyu, ne kum, ne dağ kadardır,

Bütün uzuvlarında, gör ki, orantı vardır,

Karıncanın yuvası, file göre çok dardır,

Her şeyde, denge kuran, tarifsiz BÂRÎ dir O.

 

 

Ne kadar benzese de, insanlar birbirine,

Çizgi, ayrı çizilmiş, o parmak izlerine,

Benzemez kaderleri, hiçbirinin birine,

Her şeyi, ayrı kılan, ulu MUSAVVİR dir O.

 

 

Acep, günahsız bir kul, var mıdır yer yüzünde,

Kim, duyar, hissederse, o günahı özünde,

O'na tövbe edip de, durur ise sözünde,

Şüphesiz ki, kulunu, affeden ĞAFFÂR dır O.

 

 

Zulûm, yalan ve şirkle, yoğrulan her bedeni,

Sabır yolundan dönüp, O'na isyan edeni,

Varlığını reddedip, küfre kadar gideni,

Binbir azâp içinde, kahreden KAHHÂR dır O.

 

 

Câhile nice bilgi, hastaya şifâ veren,

Hâcetler kapısına, bol bağışlar gönderen,

Bunca dünya malını, kullarına hak gören,

Nîmetler hîbe eden, hudutsuz VEHHÂB dır O.

 

 

Rızık denince akla, yalnız, ekmek aş gelir,

Oysa, öyle çoktur ki, sayısın Allah bilir,

Ruhların rızıkları, gönüllere ekilir,

Gönül çorak değilse, bire, bin REZZÂK tır O.

 

 

Kavrulan yüreklere, îmân selleri salan,

En büyük elemlere, dertlere çâre olan,

Zorlukları kaldırıp, ilimleri hür kılan,

Hükmüyle Âlemleri fetheden FETTÂH tır O.

 

 

Zaman içinde bütün, olmuş ve olacaklar,

O'nun bilgisindedir, her şey sonsuza kadar,

Yanlışsız ve noksansız, ilim, ancak O'nda var,

Her şeyi, iyi bilen yanılmaz ALÎM dir O.

 

 

Dilediği zengini, fakir kılar bir anda.

Fakire servet verir, saray gibi mekânda,

Verince şükür arar, alınca sabr insanda,

Hem veren, hem de alan KÂBID ve BÂSIT tır O.

 

 

Âsî ve zorbaları, tahtlarından indiren,

Hoşnut kaldığı kula, şan, şeref, makâm veren,

Ve bunları açıkça, Kur'ân'ında bildiren,

Alçaltan ve yükselten HÂFID ve RÂFİ dir O.

 

 

Gerçek servet odur ki; onur, vakar, haysiyet,

Bunları, elde tutmak, insana has meziyyet.

Cezâ ve mükâfata, ölçüdür önce niyet,

İzzet ve zillet veren; MUİZZ ve MÜZİLL dir O.

 

 

Gönüldeki sözleri, dinleyip işitendir,

O, bütün gönüllere, ortaksız hükmedendir,

Bütün bu, mû'cizeler, O'nun hikmetindendir,

Her sesi, her lâhzada, işiten SEMÎ dir O.

 

 

Çelikten duvar örsen, şu dünya mekânında,

Ne kadar gizlensen de, O her zaman yanında,

Bil ki, yalnız değilsin, ömrünün her ânında,

Herşeyi, açık seçik görendir, BASÎR dır O.

 

 

O, nice hükümdarlar, padişahlar yargılar,

O'nun mahkemesinde, çok tez biter sorgular,

Bütün kararlarında, hükmünü doğru kılar,

Üstünde makâm yoktur, en ulu HAKEM dir O.

 

 

Kıldan ince, kılıçtan keskindir adâleti,

Men etti, haksızlığı, işkenceyi, zûlmeti,

Bu yüzden, kul hakkının, cehennemdir diyeti,

Adâletin zirvesi, en yücesi ADL dır O.

 

 

Yemyeşil ağaçlarda, meyve yüklü dalları,

Kozalarda ipeği, peteklerde balları,

Nice yalçın dağların, arasında yolları,

Sayısız nimetleri lûtfeden LÂTÎF tir O.

 

 

Bir atom zerresinin, durmadan dönüşünden,

Sayısız yıldızların, parlayıp sönüşünden,

Dünyada her canlının, doğuş ve ölüşünden,

Olup biten her şeyden, haberdâr HABÎR dir O.

 

 

Cezada tez değildir, bilir misin bu niye ?

Zaman tanır kuluna, günahtan dönsün diye,

Bu dünyadaki sınav, ölümle bitesiye,

Tövbeye fırsat veren, bekleyen HALÎM dir O.

 

 

O'nun gücü, Âlemi, fırıl fırıl döndürür,

O'nun nûr'u , güneşi, yıldızları söndürür,

O'nun emri, yedi kat, göğü yere indirir,

Azameti, ölçüye sığmayan AZÎM dir O.

 

 

 

O, bütün kullarının kusurlarını saklar,

En büyük günahları, bir anda siler paklar,

Yeter ki, kullarınca, çiğnenmesin yasaklar,

Cennetleri bu yüzden, vâreden ĞAFÛR dur O.

 

 

O'ndan gelen her şerre, sabırla karşı gelen,

Her lokma, her nefese, şükran borcunu bilen,

O'na karşı şüpheyi yüreklerinden silen,

Her kulunun şükrüne, bin veren ŞEKÛR dur O.

 

 

O'nun benzeri yoktur, hiç bir, yüceden yana,

O, çok yücedir amma, uzak değil insana,

Şah damarından bile, daha yakındır sana,

Herşeyin üstündedir en yüksek ALİYY dir O.

 

 

Büyüklük ne kelime, sonsuzlar dardır O'na,

Gel gör ki, giriverir, bir gönüle, bir cana,

Hudutsuz ihtişâmı, dehşet verir insana,

Kaleme, söze gelmez, ölçüsüz KEBÎR dir O.

 

 

Ömürlerin süresi, bir an bile kısalmaz,

Ölümleri bekletir, ömür bitmeden salmaz,

Niyet ve amellerin, bir zerresi kaybolmaz,

Kâinatta her şeyi, saklayan HAFÎZ dir O.

 

 

Kuş yavrusu başını, kaldırıp göğe bakar,

Çünkü, ana ağzında, onun için rızık var,

Her buğday tanesinden, her damla suya kadar,

Her canın azığını, ayıran MUKÎT tir O.

 

 

''Hesap günü'' nde çıkar, bütün kâr ve zararlar,

Ona göre verilir, kullar için kararlar,

Kayıtlarda, ne yanlış, ne küçücük noksan var,

Hesapları hatâsız, yanılmaz, HASÎB tir O.

 

 

Varın, yoğun, herşeyin, en ulu hükümdârı,

Hudut, sınır tanımaz, kuşatır her diyârı,

Ölçüsüz kudretinin, yoktur asla miyârı,

Ne mekân, ne zamana, sığmayan CELÎL dir O.

 

 

Kibir selinden geçip, haddini bilenlere,

Zulûmlerden dönüp de, insâfa gelenlere,

Gönül pervanesiyle, O'na yükselenlere,

Bin misli fazlasıyla, verecek KERîM dir O.

 

 

Her gecenin peşinden, gündüzün gelmesini,

Uyanan bir tohumun, toprağı delmesini,

Yarattığı her kulun, ağlayıp gülmesini,

Her şeyi, denetleyen, gözeten RAKÎB dir O.

 

 

Birgün kalırsan eğer, ortasında çöllerin,

Bil ki, yalnız değilsin, bilinmektedir yerin,

Bir içten dua ile, açılırsa ellerin,

Çaresini verecek, son makâm MÛCÎB dir O.

 

 

O'nun sınırlarını, bilmeye akıl durur,

Bir harfine, denizler, mürekkep olsa kurur,

Sayısız belâlardan, kulunu, her an korur,

Genişliği, heryeri kaplayan VÂSİ dir O.

 

 

Asla başı boş değil, yaratılan sonsuzlar,

Vâredilen her zerre, her kürrede sebeb var,

Bu muazzam dengede, tesadüfler ne arar !.

Sayısız hikmetlerin, sahibi HAKÎM dir O.

 

 

Kâinatta her nesne, sevgisiyle beslenir,

Her zerre zikrederek, yalnız O'na seslenir,

O'na îman edenler, şevkatine yaslanır;

O'nu, bir seven kulu, bin seven VEDÛD tur O.

 

 

Muhtaç değildir asla, üne, şana, şöhrete,

Ne mühür, ne saltanat, ne bir mülke, servete,

Muhtaç değildir asla, ne kudrete, kuvvete,

Büyük şânına sınır, çizilmez MECÎD dir O.

 

 

Her kul, mutlak tadacak, Allah ile vuslatı,

Vel Bâsü Bâdel Mevt 'tir, bunun bir başka adı,

Gün gelip de, Kâinat, doldurunca miâdı,

Mahşerde, ölüleri, dirilten, BÂİS tir O.

 

 

Aramaya gerek yok, O, heryerde hazırdır,

O, her zaman, herşeyi, gözetleyen nâzırdır,

Bu hikmetin nedeni, akıldan öte sırdır,

Her zaman ve mekânın, şâhidi ŞEHÎD dir O.

 

 

Şu yaşlı kâinatta, herşeyin bir ömrü var,

Hiçbir şey bâki değil, asla sonsuza kadar,

O'dur ancak zamana, hükmeden tek hükümdâr,

Ezelî ve ebedî, var olan EL-HAKK tır O.

 

 

Kim ki, dünya işinde, dürüstçe davranırsa,

Her türlü tedbirini, düşünüp de alırsa,

Buna rağmen yine de, gücü âciz kalırsa,

Kulunun her işini, bitiren VEKÎL dir O.

 

 

Ne zorluk, ne yorgunluk mümkündür, O'ndan yana,

Bir, kumla, kâinatı, yaratmak birdir O'na,

Göz, görmeyi bilirse, gerek kalmaz lisana,

Dermansızlık erişmez, en güçlü KAVİYY dir O.

 

 

Ne eni, ne boyu var, metânet görkeminin,

Birbirinden kopmayan, nice Âlemlerinin,

Ne de sağlam yapılmış, hesapları geminin,

Kuvvetinin şiddeti, ölçülmez METÎN dir O.

 

 

Bir yazdığı dostunu, bir daha asla silmez,

Böylesi kullarından, hidâyeti eksilmez,

O'nun dostluğu için, neler fedâ edilmez ,

Verdiği sözden dönmez, kul dostu VELİYY dir O.

 

 

Nimetlerle bezenmiş, yedi katlı semâlar,

Tesbih eder, zerreler, düşünceler, dimâlar,

O'na varır, edilen, bütün, hamd ü senâlar,

Övülmeye tek lâyık, biricik HAMÎD dir O.

 

 

Denizlerin, göllerin, kaç damla suyu vardır ?

Harmandaki buğdayın, sayısı ne kadardır ?

Sonsuza sınır çizen, O'ndan başka kim vardır ?

Herşeyin sayısını, bilen, EL- MUHSÎ dir O.

 

 

Tâ ezelde, O varken, yoktu, zaman ve mekân,

Ne, bu sonsuz kâinat, ne bir madde, ne bir can,

Hiçbir şeyin emsâli ve maddesi olmadan,

İlk baştan ve örneksiz, vâreden MÜBDÎ dir O.

 

 

Bu dünya, bir ölümle, bitecek sanma sakın,

Geç kalmadan, uyanıp, makbûl tavrını takın,

Bir, hesap günü var ki; uzakta değl, yakın,

Büyük mahkeme için, dirilten MUÎD dir O.

 

 

Yetmiş trilyon hücre, insanın bedeninde,

Sayısız hikmet gizli, hepsinin nedeninde,

Çözülmez ne sırlar var, o küçücük ceninde,

Canları ihyâ eden, ruh veren MUHYÎ dir O.

 

 

Her canlı mahlûk için, ölümü mutlâk kılan,

Her canlının ruhunu, ölümle geri alan,

Düşünen insanlara, böylece ibret salan,

Ölümü, hikmet kılan, yüce EL-MÜMÎT tir O.

 

 

Denizdeki yosundan, kırda çiçeğe kadar,

Balıklardan, kuşlardan, binbir böceğe kadar,

İlk vâr olan insandan, son geleceğe kadar,

Hepsine, hayat verip, yaşatan EL-HAYY dır O.

 

 

Evrende hiçbir yıldız, yörüngesinden sapmaz,

Bunca yalçın kayalar, dağlar yerinden kopmaz,

Denizler, yatağından, çıkıp taşkınlık yapmaz,

Yeri, göğü, herşeyi tutan EL-KAYYUM dur O.

 

 

Hiçbir şey O'ndan ayrı, ve uzakta duramaz,

O, bulmak isteyince, asla sormaz, aramaz,

Kaçmak için çırpınış, hiçbir işe yaramaz,

Ne isterse, ânında, bulan EL-VÂCİD dir O.

 

 

Aşk çeken kullarının, gönül tahtına giren,

Beklenmedik zamanda, bolluk, bereket veren,

En muhtaç anlarında, onları sevindiren,

Has kuluna, hesapsız veren, EL-MÂCİD dir O.

 

 

İlim doruklarında, bilinen, bilinmeyen,

Sonsuz zaman içinde, silinen, silinmeyen,

Sınırsız Âlemlerde bulunan, bulunmayan,

Hiçbir şeyde benzeri olmayan VÂHİD dir O.

 

 

Ümitsizlik çekenler, ne büyük gaflettedir,

Oysa, Yüce Makâmca, hâcet bilinmektedir,

O, içten bir duaya, her şeyi vermektedir,

Son çâreye hükmeden, tek merci SAMED dir O.

 

 

 

Göklerin çatısını, galaksilerden örer,

Bir gözün merceğinden, güneş, ay, yıldız girer,

Protonlar, nötronlar, nasıl çılgınca döner,

Akla gelen, gelmeyen herşeye KÂDİR dir O.

 

 

Zannetme ki; O, yalnız sonsuz âlemler kurar,

Bir mikroskop camına, eğil de, bak; neler var,

Bu, âciz, kul kalemi, ancak, bu kadar yazar,

Sonsuz kere sonsuza, her an MUKTEDİR dir O.

 

 

Saf ve temiz kulunu, mükâfatta kayıran,

Bilenle bilmeyenin, farkını hep duyuran,

Her kula, ayrı ayrı basamaklar ayıran,

Öncelikler bahşeden, ulu MUKADDİM dir O.

 

 

Çalışmak, nasıl haksa, başarı da, bir haktır,

Ne var ki; bazen yakın, bazen biraz uzaktır,

Buna râzı olmamak, şeytana has tuzaktır,

Tehiri, hayır kılan, yüce MUAHHİR dir O.

 

 

Kâinatta her şeyin, bir başlangıcı vardır,

Sonsuz zaman ve mekân, ne varsa, O'na dardır,

Bu ihtişam önünde, akıl, fikir, nâ'çardır,

İlki ve başlangıcı olmayan EVVEL dir O.

 

 

Yaratılmış olanın, mutlak, bir sonu vardır,

Kâinat'ın varlığı; ancak, ömrü kadardır,

Sonsuzlar, son bulsa da, O yine hükümdârdır,

Nihâyeti ve sonu olmayan ÂHİR dir O.

 

 

İnsanın beş duyusu, O'na, her an şâhittir,

O'nun yüce varlığı, hiç şüphesiz sabittir,

İnkâr eden bedenler, cehenneme aittir,

Gören gönül gözüyle, görülen ZÂHİR dir O.

 

 

Duman yeter, ateşin, varlığını yormaya,

İnsan, dikkat etmeli, sınırında durmaya,

Hiçbir varlık dayanmaz, O'nu bizzat görmeye,

Her an bilinir amma, gizlidir BÂTIN dır O.

 

 

Arz'ın her zerresinden, yedi kat, Arş'a kadar,

Yaratılmış her şeyde, belli ki disiplin var,

Güneşi görmez misin, vaktinde doğar, batar,

Âlemi, tek başına yöneten VÂLÎ dir O.

 

 

Yaratılmışlara has, şekil ve duygulardan,

Elem, keder, endişe, sevinç ve coşkulardan,

Öfke, nefret, husûmet, korku ve kuşkulardan,

Her tür, hâlden sakınmış, EL-MÜTEÂLÎ dir O.

 

 

Zorlukları istemez, kula, kolaylık verir,

Günahların çoğunu, örtbas eder, giderir,

Niyeti amel sayar, rahmetini gönderir,

İki dünya serveti, bahşeden, EL-BERR dir O.

 

 

Kim, ölmeden girerse, pişmanlığın yoluna,

Cennetlerde adaydır, nîmetin en boluna,

Gönülden tövbe edip, isteyen her kuluna,

O, altın anahtarı, veren, ET-TEVVÂB dır O.

 

 

Cehennem azâbının, zerresini bil yeter,

Bu dünyada bildiğin, azaptan, yüzbin beter,

Ömür; kısa bir sınav, er geç ölümle biter,

Gafletin cezasını veren MÜNTEKÎM dir O.

 

 

O'na, tam bir îmanla, itaat edenlere,

Şirk ve inkâr kirinden, arınmış bedenlere,

Hazreti Muhammed'in, izinden gidenlere,

Sağnak, af yağmurları indiren AFÜVV dür O.

 

 

Bitki, hayvan ve insan neslinin devamını,

Bu nedenle, hepsinin, mekân ve zamanını,

Hayat için gereken, rızkların tamamını,

Hudutsuz re'fetiyle bahşeden RAÛF tur O.

 

 

Senin değil o mal mülk, senin değil o beden,

Bu kıskançlık, bu tamâh, bu ihtiraslar neden,

Bâki servetine koş, fâniyi kaybetmeden,

Çünkü, her şey O'nundur, tek MÂLİKÜ'L MÜLK tür O.

 

 

Kâinatta her nesne, O'nun gücünü söyler,

Kullarına meziyet, nişanlar ikram eyler,

O'nun yanında insan, gurur kibiri neyler,

Yalnız O'na söylenir, ZÜ'L-CELÂL-İ VE'L-İKRÂM .

 

 

Yarattığı herşeyde, bir mânâ ve maksat var,

Dünyanın dengesidir, o yalçın yüce dağlar,

Anaya verdiği aşk, onu yavruya bağlar,

Tesâdüfle izâhı olmayan MUKSIT tır O.

 

 

Her insan, bir an için, düşünse öldüğünü,

Görecek ki; faydasız, dünyanın şan ve ünü,

Hesap vakti gelince, kulları, mahşer günü,

Diriltip, toplayacak yüce EL-CÂMİ dir O.

 

 

Herşey O'na muhtaçtır, O, asla muhtaç olmaz,

Servetin ölçüsünü, O'ndan başkası bilmez,

Ne kadar çok verse de, bir zerresi eksilmez,

Aczi yok, sınırı yok, eşi yok, ĞANİYY dir O.

 

 

Kiminin, doğuştandır, dünyadaki serveti,

Kimisi, ömürboyu göremez mürüvveti ,

Bilin ki, bu takdirin, imtihandır hikmeti,

İsterse kulu zengin kılan EL-MUĞNÎ dir O.

 

 

İnsan gönlüne bir bak; sayısızdır arzular,

Ancak, bize bunlardan, bir kısmında hayır var,

Bu nedenle kısmetler, kimisinde biraz dar,

Engeli, hayır kılan, ulu EL-MÂNİ dir O.

 

 

Şüphesiz, hayır ve şer, yalnızca O'ndan gelir,

Hidâyete erenler, bunları sınav bilir,

Cennet kapılarından, ancak böyle geçilir,

Elem ve sevinç veren, hem DÂRR , hem NÂFİ dir O.

 

 

İstediği kulların, gönlüne ışık salan,

Gözler ve yüzlerinde, nûrunu dâim kılan,

Seher vakti açılan, ellerin dostu olan,

Kalpleri aydınlatan, sönmeyen EN-NÛR dur O.

 

 

İstediği kulunun, murâdını tez veren,

İstediği kulunu, hidâyete erdiren,

Gönül sofralarına, bereketler verdiren,

Közleri tutuşturan, yüce EL-HÂDÎ dir O.

 

 

Bu sonsuz Âlemlere, ''Ol'' dediği ilk anda,

Hiçbir şeyin benzeri, yoktu hiçbir mekânda,

Bunca, hayret verici, herşeyi tez zamanda,

Hiç örneği olmadan, yaratan BEDÎ dir O.

 

 

 

''Sonsuz'' sözcüğü bile, âcizdir hakikatte,

''Sonsuz'' sözünden başka, bir şey yok ki, lûgatte,

Verecek güç kalmadı, beyindeki tâkatte,

Hiçbir zamana bağlı olmayan, BÂKÎ dir O.

 

 

Dünya malı, babadan, miras kalır oğula,

Bu çark, dönerek varır, dünyadaki son kula,

Acaba, daha sonra, bunca mal kimin ola ?

Âlemde her zerreye, sonuncu VÂRİS tir O.

 

 

Tarifsiz irâdesi, çok büyük ve bütündür,

Âlemlere verdiği, emri sadece ''Kün''dür,

Bu kelâm ile herşey, O'nun için mümkündür,

Hiçbir işi, hikmetsiz olmayan REŞÎD dir O.

 

 

Cezalar tez olsaydı, hukukunun özünde,

Hiçbir insan kalmazdı, bir anda yeryüzünde,

Hiç şüphe olmasın ki , er geç durur sözünde,

Kullara fırsat için sabreden SABÛR dur O.

 

Cengiz Numanoğlu

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

BEYTULLAH'TA BEN

 

Bir sancak altında kaç milyon insan,

Ne tenleri benzer, ne dilde lisan...

Olmuşlar... Tek yürek, tek beden de can;

İnsanlığı gördüm... Beytullah'ta ben...

 

Yedi bağın gülü, aynı destede,

Yetmiş iki millet, aynı listede,

Kaç milyon ''Âmin'' der, aynı bestede;

Tevhîd'le haşroldum... Beytullah'ta ben...

 

Sînelerde alev, ne kül ne duman,

Dillerde bir soru: ''Vuslat ne zaman?''

Cehennem söndürür, böylesi îman...

Aşk ne imiş gördüm... Beytullah'ta ben...

 

Okyanuslar aşmış, gelmiş nicesi,

Aç, susuz, uykusuz, gündüz gecesi...

Her nefes, dilinde Kur'ân hecesi;

Sevdâlılar gördüm... Beytullah'ta ben...

 

Rabb'in o davetli misafirleri;

Doldurmuş, Mekke'de her karış yeri.

Dillerinde dinmez, ''LEBBEYK'' sesleri,

Arş'a yollar gördüm... Beytullah'ta ben...

 

Bir damla misâli, kapılmış sele;

Zengin, fakir, paşa, nefer elele...

Yan yana secd'eder, sultanla köle;

Mahşerle tanıştım... Beytullah'ta ben...

 

Kimi görmez gözü, elinde âsâ;

Lâkin, kalp gözünü açmış devâsa...

Yüzünde tebessüm, ne gam, ne tasa,

Döner durur gördüm... Beytullah'ta ben...

 

Kimi, ayağında yarım çarığı;

Kaç yerinden kanar, topuk yarığı...

Meğerse; kefenmiş başta sarığı,

Ne âşıklar gördüm... Beytullah'ta ben...

 

Baktım... Sofrasında, nice melekler;

Bir tas zemzem suyu, kuru ekmekler,

Gözleri Kâbe'de iftarı bekler,

Tokluğuma yandım... Beytullah'ta ben...

 

Bir zerre gözü yok, dünya aşında,

Âhir rızkın arar, harman başında,

Rabb'in nazarını, Kâbe taşında;

Gören gözler gördüm... Beytullah'ta ben...

 

Kimi bahardadır, görmemiş yazı,

Kiminin geçiyor, Mevlâ'ya nazı;

Kılınır Kâbe'de vedâ namazı,

İmrendim.. El açtım, Beytullah'ta ben...

 

Kiminde kalmamış, derman bacakta;

İki büklüm yürür, gitmez kucakta...

Erimiş.. Kaybolmuş.. Cenâb-ı Hakk'ta

Pervaneler gördüm.. Beytullah'ta ben...

 

O kambur sırtında, eski torbası,

Torbasında sanki, Cennet urbası..

Hele bir, kıyamda var ki durması;

Göz göz oldum, doldum... Beytullah'ta ben...

 

Bin rütbeyi, bir secdede atlayan,

Bir secdeyi, yüz binlere katlayan,

Bu kârını meleklerle kutlayan,

Ne tâcirler gördüm... Beytullah'ta ben...

 

Hacerü'l-Esved'de adın yazdıran,

Îman pençesinde, nefsi ezdiren,

Yücelen ruhuna, Arş'ı gezdiren,

Ne veliler gördüm... Beytullah'ta ben...

 

Unutmuş... Dünyanın vefâ derdini,

Yıkmış... Kalbindeki, riyâ bendini,

Öyle teslim etmiş, Hakk'a kendini;

Canda Cânân gördüm... Beytullah'ta ben...

 

Bir sevdâ seli var, Safâ Merve'de;

Damlalar köpürmüş, vecde girmede.

Nice peygamberler, nice zirvede;

Durup bakar gördüm... Beytullah'ta ben...

 

İbrahim Makâmı, sultan sofrası;

Sunulur herkese, bir kevser tası...

Bir cennet şöleni, perde arkası,

Ne sahneler gördüm... Beytullah'ta ben...

 

Melekler almışlar, şölenden payı;

Sarmışlar, Kâbe'de bütün semayı.

Kalem anlatamaz, bu içtimayı,

Âciz bir kul oldum... Beytullah'ta ben...

 

Kaç yerden açılmış, gökte kapılar;

Ardında saraylar, zümrüt yapılar,

Vâdeleri sonsuz, nice tapular;

Elden ele gördüm... Beytullah'ta ben...

 

Durdum da, tavâfı seyrettim hayran;

Gördüm: Bir kâinat misâli devran...

Hangisi melektir, hangisi insan?

Şaşırdım çok zaman... Beytullah'ta ben...

 

Bir sağnak misâli selâm yağmuru,

Gönüller yıkanmış, kalpler dupduru.

İhlâs ateşinde, nice hamuru;

Pişiyorken gördüm... Beytullah'ta ben...

 

Yaş desem... Yaş değil, gözlerden akan,

Bir sel ki, günahlar bendini yıkan...

Kâbe göklerinden, semaya çıkan;

Merdivenler gördüm... Beytullah'ta ben...

 

Dağlar, taşlar, vecde gelmiş kavrulur,

Kum tanesi, ''Allah'' diye savrulur...

Göz nereye baksa, Rahman'ı bulur,

Ne zikirler duydum... Beytullah'ta ben...

 

Ter döktüm.. Susadım, nefsimden yana,

Başkası bir lezzet vermedi bana;

Dediler: ''Bu zemzem, şifadır cana''

İçtim kana kana... Beytullah'ta ben...

 

Mescid-i Haram'da dokuz minâre;

Diyor ki: ''Bendedir, gaflete çâre''

Bir günde beş kere, yürek bin pâre;

Ezanlar dinledim... Beytullah'ta ben...

 

Bir mânâ sarayı, Mescid-i Haram;

O ne ince nakış, o ne ihtişam...

Her kalbe, Muhammed Aleyhisselâm;

Bin taht kurmuş gördüm... Beytullah'ta ben...

 

Vah ki bana! Bunca yıldır gülmezdim,

Gözlerimden böyle yaşlar silmezdim.

Vah ki bana! Huşû nedir bilmezdim;

Tattım o lezzeti... Beytullah'ta ben...

 

Yıllar geçti, aramakla özümü;

Dünya malı kör etmişti gözümü,

Unutmuştum, ''Kâlû Belâ'' sözümü;

Gör ki hatırladım... Beytullah'ta ben...

 

Çekildi kapımdan, şeytân-ı kebir,

Çekildi kanımdan, zorbalık cebir,

Ne bir hased kaldı, ne gurur kibir;

Yerle yeksan oldum... Beytullah'ta ben...

 

Bir zaman derdim ki: ''Yâ Rabbî neden,

Bir daha istiyor, bir kere giden?''

Meğer bilemezmiş, insan gitmeden;

Aldım cevabımı... Beytullah'ta ben...

 

Gördüm ki; bu dünya bir oyalanma,

Halime bakıp da, mutluyum sanma.

Bedenim Kâbe'den uzakta amma;

Gönlümü bıraktım... Beytullah'ta ben...

 

Cengiz Numanoğlu

Share this post


Link to post
Share on other sites
En sevdiğim naat'ın şairi..

 

YÂ HAZRETİ MUHAMMED ( O GECE SENDİN GELEN )

 

Arş'ın kubbelerine, adı nûrla yazılan,

İsmi; semâda ''Ahmed'', yerde ''Muhammed'' olan,

Yedi katlı göklerde, Hâk Cemâli'ni bulan,

Evvel-Âhir yolcusu, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Sağnak nûr yağmurları, inerken yedi kattan,

O gece, Sendin gelen, ezel kadar uzaktan,

Melekler, her zerreye, müjde verirken Hâkk'tan;

O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Güneşler, o gecenin, nûruna secd ederken,

Yıldızlar, meşk içinde, kâinat vecd ederken,

Bütün hamd ü senâlar, Yüce Rabb'e giderken,

O gece sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Kâbe'de şirk taşları, putlar yere dönerken,

Cehâlet bayrakları, birer birer inerken,

Bin yıllık, küfr ateşi, ebediyyen sönerken,

O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.

 

O gece, Sâve Gölü, mûcizeyle kururken,

Kisra Saraylarında, sütunlar savrulurken,

Arz'dan Arş'a , Âlemler, rahmetini bulurken,

O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Sen ki; doğum kundağı, ak bulutla örülen,

Doğar doğmaz, Allah'a secde emri verilen,

Alnında, âlemlere rahmet tâcı görülen,

Kâinat Efendisi, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Sen ki; asâletine, ezelden hükmedilen,

Tertemiz rahimlerle, lekesiz soydan gelen,

Beşeri şüpheleri, Kur'ân ilmîyle silen,

Seçilen sevgilisin, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Sen ki; büyük yargıda, şefaat müjdecisi,

Bunca âciz beşerin, Mahşer günü bekçisi,

Sen ki; Kur'ân şâhidi, Allah'ın son elçisi,

Kurtuluş habercisi, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Sen ki; Âdem neslini, uçurumdan döndüren,

Zulüm sancılarını, şefkâtiyle dindiren,

İnkâr yangınlarını, irfânıyla söndüren,

Âlimlerin sultanı, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Sen ki; güzel huyların, ahlâkın meş'alesi,

Sabır doruklarında, beşerin en yücesi,

Senin Cennet mekânın, fakirlerin hânesi,

Gönüller hazinesi, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Câhiliye devrini, kapatan, ulu Sultan,

Şefaatin, Allah'a yalvaran kolu Sultan,

Rabb'imin, en sevgili, en yakın kulu Sultan,

Melekler Sana hayran, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Sana şâhid, sonsuzlar, ezelden beri her an,

Sana şâhid, âyetler, her zerre ve her mekân,

Senden uzak kalmaya, nasıl dayanır ki can?

Sen, her canda Cânânsın, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Mîraç gecesi, bir bir, açılıyorken gökler,

Seni selamlıyorken, her katta peygamberler,

Öyle bir an geldi ki; durdu bütün melekler,

Hâkk' a yalnız yürüdün, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Gönül gözü görmeyen, can gözünü neylesin,

Dünya'da dönmeyen dil, mahşerde ne söylesin,

Allah, bütün beşeri, ümmetinden eylesin,

Sancağının altında, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Hâkk ile, kul vuslatı, o îlahi düğünde,

Hiç kimseden kimseye, fayda olmayan günde,

Hasatları, has tartan, o terazi önünde,

Noksanları bağışlat, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Bu îman meş'alesi, hiç sönmeden yanacak,

Ümmetin, Seni her an, mahşere dek anacak,

Gönül tortularımız, nûr'unla paklanacak,

Andımıza şâhid ol, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Biliriz ki; hükmü yok, bu dünya nîmetinin,

Gönüldür sermayesi, âhiret servetinin,

Sana, Salât ve Selâm, gönderen ümmetinin,

Cennetler şâhidi ol, Yâ Hazreti Muhammed

 

(SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM)

 

Cengiz Numanoğlu

 

Funda Arar ve İbrahim Sadri söylerken severek ve sözlerine hayran olarak dinlediğim bu ilahi Cengiz Numanoğlu'na aitmiş demek. Allah razı olsun. Paylaşımlar için teşekkürler...

Share this post


Link to post
Share on other sites

ÖLÜYE MEKTUP

 

Minâreden bir salâ yükselince kuşlukta;

Hazırlandı teneşir, camideki taşlıkta.

Neler söylendi neler, gıyâbında bir bilsen;

İkindiye kadar ki, bir kaç saat boşlukta...

 

Sağlığında can ciğer bildiğin o dostların;

Toplandılar önünde, evdeki minik barın.

İçiyordu hepsi de, belli ki üzüntüden,

Hepsinden de üzgündü, otuz beş yıllık karın..

 

 

İlk dubleler bitince, dağıldı kasvet biraz,

Menüye dahil oldu, yeşil erik ve kiraz.

Biri kadeh kaldırdı, şerefine ruhunun;

Hiç kimseden gelmedi, bu teklife itiraz...

 

 

Kadehler, birbirini izledikçe peşpeşe;

Çehreleri kapladı, sanki bir gizli neş'e.

Ne kadar da severmiş, seni meğer dostların;

Bir saatte boşaldı, inan ki üç beş şişe...

 

 

Gerçi sen öldün amma, anıların diriydi,

Çapkınlığın, en renkli konulardan biriydi.

Bir puan daha aldın, cinsiyetin yüzünden;

Çünkü; bu türlü işler, erkeğin el kiriydi...

 

 

Bu sohbet potasında, kaynadıkça taştılar,

Hepsi de, temiz kalpli, hepsi de çağdaştılar.

Seni gömdükten sonra, hani o çok sevdiğin;

Balık lokantasında, yemekte anlaştılar...

 

 

Derken.. İkindi vakti, duyuldu ezan sesi;

Hiç kimsenin câmiye, gelmiyordu giresi.

Cenâzeyi bekledi, bir kaçı kılmak için;

Ne rükû vardı çünkü, ne de onun secdesi...

 

 

Biraz sonra mezarlık, alkışlarla inledi,

Alkışlar.. isyan dolu, kalpleri perçinledi.

Bu görkemli törenin, bu çağdaş korosunu;

Münker Nekir isimli, melekler de dinledi...

 

 

Dostların, ağlamaklı pozlar verdi basına,

Birkaç kürek toprakla, katıldılar yasına,

Lâkin Kur'ân başlarken, duyunca Besmeleyi;

Mezarlığı terketti, hepsi koşarcasına...

 

 

Bir rahatlık hissetti, eve dönüşte karın;

Haftalık programda, konken günüydü yarın.

Yaşamıştı dünyanın, nice zevkini ama,

Bir başka tadı vardı, bir başka şu kumarın...

 

 

Yaşına rağmen hâlâ, dikkat çeken bir tipti,

Hâlâ, yürek hoplatan, bir vücuda sahipti.

Ve bundan böyle artık, bütün güzel dullara;

Sosyete pazarında, korkulu bir rakipti...

 

 

Hayat yeni başlıyor, diye düşündü birden;

Ne senden eser kaldı, ne yattığın kabirden.

Vız gelirdi, şu ahlâk masalları toplumun;

Kurtulmuştu nihayet, baskılardan cebirden...

 

 

İlk önce silmeliydi, hâfızadan cismini;

İndirdi duvardaki, yağlıboya resmini.

Arkasından çıkardı, mektupluk ve zildeki,

Sarı pirinç üstüne, yazdırdığın ismini...

 

 

Ertesi gün dostların, akıl verdi eşine;

Çoluk çocuk düştüler, mîrasının peşine,

Ne kadar sevinirdin, öldüğüne kimbilir;

Görseydin yaptığını, kardeşin kardeşine...

 

 

Üç gün sonra kutlandı, baldızının yaş günü,

Haftasına kalmadı, küçük kızın düğünü.

Yâni sözün kısası; sen gittiğinle kaldın,

Hiç kimse fark etmedi, inan ki öldüğünü...

 

 

Bu mektuptan pek hoşnut kalmadın biliyorum,

Daha neler yazmıştım...Vazgeçtim, siliyorum.

Bu dünyada hesabın, iyi kötü bağlandı ;

Sana öte dünyada , kolaylık diliyorum...

 

 

 

CENGİZ NUMANOĞLU

Share this post


Link to post
Share on other sites

NAT-I ŞERİF

 

Yüce Rabbü'l Âlemin, Seni vâr ettiği an,

Yaratılmış değildi, henüz zaman ve mekân

Ne bir melek, ne bir can, ne bir ruh, ne de insan,

Hakk'tan gelen ilk nûrsun, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Rabbimiz, ''Sevgi'' denen, o ilâhi san'atı,

Yedi katlı göklerde, ebedî saltanatı,

Dünyayı zerre kılan, muhteşem kâinatı,

Senin için yarattı, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Gönüllerin tahtını, mekân ettin kendine,

İlminle karşı durdun, cehâletin bendine,

Sana Allah şahittir, inkâr kimin haddine,

Âlemlerin Rahmeti, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Ahlâk ve faziletin, beşeriyet önderi,

Adâlet bayrağının, zirvedeki gönderi,

Asâlet saflarında, nebîlerin enderi,

Hakk'ın son peygamberi, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Cömertliğin, şefkâtin, hoşgörünün simgesi,

Îman kürsülerinde, mü'minlerin yücesi,

İlâhi mesajların dünyadaki son sesi,

Kâinat efendisi, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Sen yokken yeryüzünde, kol gezerdi zulümler,

Çocuklara musallat, diri diri ölümler,

Sapıklık zincirini, kıran müsbet ilimler,

Seninle filizlendi, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Nerde bir yetim görsem, gönül gönül eririm,

Nerde bir öksüz görsem, vecd ile ürperirim,

Neyim var, neyim yoksa, hiç düşünmez veririm,

Senden emânet diye, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Bu dünyada, ne rütbe, ne saltanat, ne şöhret,

Rağbet görmedi sende, ne mal, ne mülk, ne servet

O sâde yaşantının, her ânında, bir ibret,

Almasını bilene, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Elden ayaktan yoksun, düşkünlerin hâlini,

Komşusu aç olana, tokluğun vebâlini,

Niyet ve amellerin, haram ve helâlini,

Bizler Senden öğrendik, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Dünya saltanatının, er geç son bulduğunu,

Îman sarnıçlarının, sabırla dolduğunu,

Kibir bataklığının, bir tuzak olduğunu,

Bizler Senden öğrendik, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Hakk için savaştığın, peygamberlik çağında,

Bir ilâhi emirle, vardığın Sevr Dağı'nda,

O güvercin yuvası, o örümcek ağında,

Münkirlere mesaj var, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Sen ki; düşmana bile, öfke ile varmazdın,

Erişilmez sabrınla hiç bir gönül kırmazdın,

Gördüğün kusurları, asla yüze vurmazdın,

Âlimlerin âlimi, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Bu dünyada, Allah'ın en sevgili kuluydun,

Tâ ezelden ebede, müjdelerle doluydun,

Buna rağmen içinde, Allah korkusu duydun,

Bütün ömrün boyunca, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Allah, kendi katından isimler verdi Sana,

Evvel, Âhir, Nûr dedi, rahmet kıldı cihana,

Kimse nâil olmadı, böylesi bir ihsana,

Rahimsin ve Kerimsin, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Bize mîras bıraktın, Mîrâcı bayram diye,

O gece, yedi katta, gördün nice methiye,

Namaz getirdin bize, Yüce Hakk'tan hediye,

Secdemize şâhid ol, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Senin güzel ahlâkın, yol çizecek bizlere,

Kalbimiz, taht olacak, nice kimsesizlere,

Gölgeler düşmeyecek, bıraktığın izlere,

Andımıza şâhit ol, Yâ Hazreti Muhammed.

 

Dilerim ki; her gönül, Senin aşkınla dolsun,

Mahşer günü, her mümin, yanında Seni bulsun,

Sonsuz SALÂT ve SELÂM, Senin üstüne olsun,

İki Cihan Güneşi, Yâ Hazreti Muhammed(S.A.V.)

 

 

 

CENGİZ NUMANOĞLU

Share this post


Link to post
Share on other sites

BİR DAHA DÜŞÜN...

 

 

Kendin için, bir mahkeme kursan da;

Nefsinden, ne kadar uzak dursan da;

Her celseyi, vicdanına sorsan da;

Hükmünü vermeden, bir daha düşün…

 

Ahlâk reddederken, mîras reddini,

İnkâr ediyorsan, hâlâ ceddini;

Aslına duyduğun, bu nefret, kini;

"Ben insanım" derken, bir daha düşün…

 

Elinde mey tası, dilinde nifak;

Kalbinde şeytanla, binbir ittifak;

Sökmediyse hâlâ, cehlinde şafak;

Dalâlet ne demek? bir daha düşün…

 

Niyetinde varsa, Kur’ân’a cür’et;

Bir kısmını kabul, bir kısmını red.

Sana vermiyorsa, ölüm de ibret;

Mahşer kimliğini, bir daha düşün…

 

Hasedin.. Edepten, hayâdan çoksa;

Kardeşin karnı aç, seninki toksa;

Hele günlüğünde, namaz da yoksa;

"Müslümanım!" derken, bir daha düşün…

 

Ne kılıç, ne kalkan, ne zırha güven;

Mîzan’da kurtulur, nefsini döven.

Bil ki; seni sana, şeytandır öven;

“Kalbim temiz” derken, bir daha düşün…

 

Kalmamış modanın, iz’ân ölçüsü;

Ne giysiler gördüm; şehvet dürtüsü.

İffet değil midir, insanın süsü?

Çağdaşlık bu mudur? Bir daha düşün…

 

Fal, büyü, cin değil, kurtuluş Hakk´ta,

Aradığın huzur; Nâs’ta, Felâk’ta.

Gel şu hezeyanı, artık bırak da;

‘Müşrik’ kime denir ? Bir daha düşün…

 

Aç kalsan… Dönüp de, hüsrana bakma,

Ne can, ne cânânı, âhirde yakma.

"Kazandım" deyip de, yediğin lokma;

Haram mı, helâl mİ? Bir daha düşün…

 

Nereye akıyor, bu insan seli?

Gerçeği görmeyen; ya kör, ya deli.

Dünyada sabırdır, cennet bedeli;

Değer mi, değmez mi? Bir daha düşün…

 

Akla kara, bir yürekte barınmaz,

Secde yoksa, kibir kiri arınmaz.

Hele îmân, kolay kolay korunmaz;

Bunları bir daha, bir daha düşün…

 

Düşmezdin.. Dengeyi, ilimle kursan,

Kur’ân mihengine, aklını vursan.

Yoksa.. Her doğruya, ‘ifrat! ’ diyorsan;

Bir daha.. Bir daha… Bir daha düşün…

 

 

CENGİZ NUMANOĞLU

Share this post


Link to post
Share on other sites

YOKSA BİZ GİZLİ BİR SAHTEKÂR MIYIZ ?

 

Gerçekten başı dik, alnı ak mıyız?

Adâlet dağıtan, ehl-i hak mıyız?

Gerçekten..Tertemiz, pîr ü pak mıyız?

Kendimizle yüzleşmeye var mıyız?

Yoksa biz; gizli bir sahtekâr mıyız?

 

Gerçekten, haramda yok mu gözümüz?

Senet midir, verdiğimiz sözümüz?

Hangi zulme, kızardı ki yüzümüz?

Samimiyet tartısına var mıyız?

Yoksa biz; saygın(!) bir sahtekâr mıyız?

 

İnsanlık şuûru, kanayan yara,

İlâhlık tahtına, oturmuş para.

Yürek taş kesilmiş, gönül kapkara,

Bu zindandan, kurtulmaya var mıyız?

Yoksa biz; müzmin bir sahtekâr mıyız?

 

Tezgahlarda, namus şeref satana,

Vatan millet nutukları atana,

Kin kusarak, o dindara çatana,

Allah için, “dur !” demeye var mıyız?

Yoksa biz; büyük bir sahtekâr mıyız?

 

“Ben çağdaşım” diye, söze başlayan,

Kur’ân ahlâkını, hergün taşlayan,

Doğruları, dokuz köyden dışlayan;

Cehâleti susturmaya var mıyız?

Yoksa biz; pişkin bir sahtekâr mıyız?

 

İkide bir, özgürlüğe el koyan,

Nefretle beslenen, öfkeyle doyan,

Milletinin tercihini yok sayan;

“Vesâyet”i, reddetmeye var mıyız?

Yoksa biz; “Entel” bir sahtekâr mıyız?

 

Geldik gidiyoruz, ömür çok kısa,

Ölüm, herkes için değişmez yasa.

Bizi uyandırır, belki bu tasa.

Gerçekleri düşünmeye var mıyız?

Yoksa biz; hâlâ bir sahtekâr mıyız?

 

 

CENGİZ NUMANOĞLU

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...