Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
sark

Mektubatçı Bayram Ali Öztürk Hocam

Recommended Posts

Bayram Ali Hocamızın Ders Notları

Cennet-mekan Hocamızın talebesi olmakla şereflendiğim o mübarek derslerinden bazı notlar ;

 

__ Önce gönül gitti sonra Din gitti..

 

__ Gönül gitti Osmanlı bitti..

 

__ ALLAH'ın seçtiği bir kul olmayan gelip oturmaz bunun başına ;( Mektubat-ı Rabbani ) bunun içinde ki ilimler var ya ? insanda hiç bir derd, sıkıntı ve keder komaz..

 

__ Dün bir kitab vardı aradım aradım bulamadım sabaha karşı rüyamda dediler ki ; " şuraya baktın mı? aradığın ordadır.." keramet ehli değiliz ama bazen öyle denk geliyor..))

 

__ Meşayıhın ruhaniyetine sığınarak söylüyorum ; ALLAH'ı tasavvur vardır, ALLAH tasavvur edilir ama bu ; tasavvursuzluğu tasavvurdur..( idraksizliği idrak gibi..)

 

__ Bizim gavurların iman etmesi için evvela batının iman etmesi lazım.. ( çünki onlara göre ne varsa batıda var ille batı..)

 

__ O mantık ve felsefe kitaplarını okuduğun kadar divan da oku, divan da oku, divan da oku..

 

__ Kur'an'da Cenab-ı Hakk'ı tanıtan; en iyi bildiren İhlas suresidir..

 

__ Rabıtaya şirk diyenin kendisi şirktedir, müşriktir..

 

__ Mealle amel eden zındıktır..

 

__ Fuzuli'nin " Su Kasidesi " vardır, eğer imkanım olsa tüm talebelere ezberlettirirdim onu..Peygamber AS. öyle anlatılır..

 

__ " Ben bunu ne zaman okuyacam ?" diye kitap almak kafası kafa değil..ona sahip olmak şerefi yeter..sen kitap al ve ona şöyle bir bak, sen okumasanda o şeyin sende olduğu nimet yeter..

 

__ Tasavvuf var ya? İmam-ı Suyuti'nin dediği gibi herkese farz-ı ayndır..

 

__ Molla İlahi Hz. vardı cuma hutbesine çıkmadan evvel tam minbere kalkacağı sırada bi " Ya ALLAH " derdi, bütün millet strese girerdi..İşte ALLAH korkusuyla titreyenlerin " ALLAH " demesi böyle olur..

 

__ Hoca adam vakıf malı gibidir, gidişi vardır dönüşü yoktur hocanın..son derece vasıflı, donanımlı ve bu şekilde namluya girmiş mermi gibi olacak hoca..

 

Bayram Ali Hoca Rh.a ders notları (2)

 

__ Benim halamı Resulullah SAV. tedavi etmişti..Halamın boğazında kanser vardı..Resulullah AS. ona bir kaç kerre gözükmüş ve şöyle şöyle yap şunu şunu oku buyurmuştu..( bu bahiste Li iilafi suresi geçmişti/hatırımda kalan..) ve sonra ALLAH'ın izniyle iyileşmişti halam..amma halam öyle bir kadındı ki Resulullah SAV. sözü geçtiği yerde hemen ağlar kendini tutamazdı..yüreği çok yanık bir insandı..

 

__ İlimlerden maksat Kur'an'ı anlamaktır..fizik, kimya, matematik vs. Kur'an'ı anlamaya katkı cihetinden okunacak..ALLAH güneşten, aydan bahsediyor nedir bunlar ? tanımalıyım ben.. ki astronomi ve pozitif ilimlerle alakalı bir çok ayetler var..

 

__ Cenab-ı Hakk esma-i hüsna'da gizlidir..müstakil olarak bi esma dersi okunmalıdır..esma-i hüsna'yı kuyu kazar gibi okumak gerekiyor..bütün şifre, esrar-ı kainat esma-i hüsna'da gizlidir..İmam-ı Rabbani Hz. Ks.samedani. ; " Bütün isimleri bildikte müsemmayı bilemedik .." buyuruyor..

 

__ Dünyanın en zor ve mühim işi bir insanı anlamaktır..meramını, ne ifade ettiğini sezmektir..Dünyada en büyük lezzet ise düşmanımdan intikam almaktır..

 

__ Kanserli bir kadın vardı acı yiye yiye kanseri yendi..acı ile kanser biribirine zıttır..hatta bununla ilgili bir kitab-ı kadimimiz de var onda ki bir babta anlatıyor..mesela sarımsak insülin deposudur..yalnız şu var; bitkisel ilaçlarla tedavi biraz uzun sürer, sabır gerek..

 

__ Her hafta 150 gr. cevizle beyin mükemmel olur..cevizde gümüş iyon vardır..zaten bakın cevize beyin kıvrımları gibi bir şekilde yaratılmıştır..ülkemize ödül için gelen prof.gazi yaşargil'de ( ünlü beyin cerrahı ) cevizi bilhassa tavsiye etmişti..

 

__ Karl Marx'ın kitabı das kapital'i Lenin 1000 defa okumuş..şu dava disiplini ve şu sadakate bak ! biz Kur'an-ı Kerim'i kaç defa hatmettik acaba ?!

 

__ Şeyhulislam Mustafa Sabri Efendi K.Marx'ı, S.Froyd'u, deskartes'i, pascal'ı, darwin'i, aristo'yu vs..bilmek lazım diyor niçin? onları da oku tanı, ta ki ağzını burnunu kırasın..( cerh ve ta'dil için, ilzam için ve onları İslam'ın nuru potasında eritmek için oku..)

 

__ Osmanlı ilmiye sınıfından bir Kuyucaklı Atıf efendi vardı..güzelliğine, süsüne dikkat ederdi..sarığına, libasına, rengine, şekline titizlik gösteririmiş..kendisi bu yönüyle ulema arasında temeyyüz etmiştir..Estetik ; dikkat!!

 

__ Ahmed Davudoğlu Hocaefendiye Mektubat-ı Rabbani'nin tercümesi teklif edilmiş..şöyle bir bakmış " kardeşim bunun için kale yekulü yetmez hale yekulü gerek.." demiş..bunu söylemekle mübarek küçülmedi daha da büyüdü..

Bayram Ali Hoca Rh.a ders notları (3)

 

__ Dilsizlikten dinsizlik kokuyor, dilsizlikten dinsizlik kokusu geliyor..Bu bir nevi ALLAH'sızlıktır..imkan yerine olanak diyorlar..imkandan Muhammed Mustafa (SAV.) kokusu geliyor..bu çağrışımları unutturmak silmek istiyorlar..

 

__ Mutavvel oku erkek gibi oku..sonra ne imiş anla!..Efendi Hz.Ks. Hacı Ali Haydar Efendi Ks.Aziz'e ziyarete gittiği zaman hasta haliyle Ruhü'lBeyan ve Mutavvel kitablarını okurken bulurdu..ve buyururmuş ki ; " Oğlum Mahmud bizi bunlar ayakta tutuyor.."

 

__ Celaleyn ve hatta Nesefi'den tefsir olmaz..(yani) yetmeez! iş bununla bitmeez!..İşte burada ki gibi tafsil ve incelik lazım..; ( Tefsir-i Kebir / Fahrurrazi.İsra.suresi.90-91.ayet-i Kerime izahında geçmiştir..)

 

__ Mektubat-ı Rabbani'ye bakıyorsun Osmanlıcası Arapçasından daha ağırdır onu yazan (Müstakimzade Şeyh S. Saduddin Ef.) öyle yazmış, gereğini yapmış..

 

__ Ramazan El-Buti dermiş ki ; " Batı ile aramızda ki mütemayiz fark ; biz geçmişin asarına bakarız ( sıkça faydalanırız..) batı ise öyle bakmaz ben böyle diyorum der biter..

 

__ Bir tefsiri anlamak için elde bir Lisanu'lArabi (İbnü'lManzur) lazımdır ve yine sırf "Hazf" in manasını anlamak için El'Hazfu'lArabiyye lazımdır..

 

__ Elde ki muharref İncil ve Tevrat Kur'an-ı Kerim'in karakter ve felsefesiyle karşılaştırılamaz..ve Kur'an'ın tabaka tabaka manası vardır bu basit bir meal ve yorumla anlaşılamaz..

 

__ Dünyanın en zor lisanı çincedir keza japonca da öyle..adamlar lisanlarını değiştirmiyorlar, ecdad böyle yapmış diyorlar..

 

__ İmam-ı Şafii Hz. buyurmuş ki; " İnsan karısı ile cima lezzeti gibi ilim okurken lezzet almıyorsa ben ona ilim okumak demem.."

 

__ Biz burda İbn-i Haldun Mukaddime okuyoruz talebe de orda ööle yayılmış oturuyo..ağzına tükürürüm ben öyle talebenin !! hadi beni geç neyse e-İbn-i Haldun var burda önümüzde..( Edeb edeb! )

 

__ Tefsirde İbn-i Hacib ve İmam-ı Taberi ve emsali allamelerin babası ve beslendiği yer ; İmam-ı Mücahid'dir RA.

 

__ Bir insanın günde bi yarım sahife Belagat ve Meani okuması büyük bir iştir..Kur'an bunlarla anlaşılıyor..

 

__ Mevlana Hz.nin (manen) yetiştirdiği en büyük adamlardan biri Muhammed İkbal'dir..İkbal'in bütün eserlerini almışımdır..O M.İkbal dedi ki ; " Müslümanı gavur yapan adama molla derler..?! " eee nerde şimdi molla ? mollayı bulduk aşk yok aşk!.. ( ki Molla eskiden büyük alimlere verilen isimdi yada Büyük Kadı manasında idi..şimdi isBayram Ali Hoca Rh.a ders notları (4)

 

__ Müstakil olarak bir Esma-i Hüsna dersi okunmalıdır mutlaka..bu hususta Fahrurrazi hz.in " Esma-i Hüsna " kitabı vardır onu okumalı ki gör sen o zaman burda ki ( Mektubat-ı R.) manaları..ayrıca " Vücudullahi Teala" Fahrurrazi hz.nin bu kitabı da okunmalıdır; ALLAH'ın varlığının ve birliğinin isbatı hakkında..

 

__ Bu zamanda bir baba bana gelip sorsa ; çocuğumu nereye vereyim? diye..ona derim ki ; "oğlunu cahil yetiştirmek istiyorsan gönder Kur'an kursuna.." tabi hoca bi şeyden çakmıyor, anlamıyor, bilmiyor..Kur'an kursunun ne kabahati var? ( adam yetiştirmek için önce yetişmiş adam olmamız lazım arkadaşlar Hocamız Rh.a'in sözü şamar gibi acıdır amma doğrudur AlimALLAH!!)

 

__ Hz.Mevlana bir " Vav" ı bir hafta anlattı durdu keza Sultan Veled hz. bir " Kad " üstünde bir hafta konuştu..Bu mübarek adamlar rüyamı gördü? canım bir harftir, şu bir harekedir neme lazım demekk ! yyooo..! Kur'an'da bir kıraat farklılığının ne manaya geldiğini bilmek, bunun üzerinde tevakkuf etmek lazımdır..İşte bu ; Namustur! İlmin namusu..!

 

__ Felsefenin " ALLAH belasını versin.!" diyorsun..yyoo olmadı bu laf..ikiye ayıralım bunu..eğer bununla İslam'a ve Kur'an'a hizmet ve fayda sağlanacaksa o parçasını al, o da lazım bana..

 

__ Eğer ALLAH bana izin verse ( gavura karşı..) bugünden başlarım işkenceye, bir yıl sonra ölecek şekilde gebertirim..! şunu her zaman söylüyorum; dünyada en büyük lezzet düşmanımdan intikam almaktır..bu katı kalblilik değildir, ALLAH düşmanlarına böyle..İmam-ı Rabbani Ks.samedani buyuruyor ki ; " Hiç bir amelime güvenmem ancak müstesna ALLAH'ın düşmanlarına düşmanlığım vardır..!!"

 

Bayram Ali Hoca Rh.a ders notları (5)

 

__ Son yapılan tesbitlere göre belirtilmiş ki insan beyninin sonsuz bilgi kapasitesi vardır..ve mesela yirmi milyon ciltlik kitabları depolayabiliyor..

 

__ Bal arısı pek yakışıklı değildir amma bal yapar..eşek arısı vardır yakışıklıdır ama bal yapmaz, sırf sokar acıtır..sen bal yapan bal arısı ol bal yapmayan eşek arısı olma..!

 

__ Kur'an'ı anlamak cihetinden mesela Bediiüzzaman Said Nursi'nin bir "Zülfikar" ı var onu okumalıdır..

 

__ Mesela "Muğnin Lebib" var harflerin manaları hakkında bir kitab, Kur'an'ı anlamak için onu göreceksin..

 

__ Kütübhanemde 20.000 civarında kitabım var ve bu yukarı doğru gidiyor..Meşayıhtan birisi zuhuratta görülüyor; Cennette kitablar içinde..meğer O Zat niyaz edermiş ki "Ya Rabb ben bunların hepsini okumak istiyorum amma olmuyor zamanım yok.." vs.. ahirette ise bakıyorlar orda kitablar içinde..

 

__ Ben Cennetin kapusundan bakacağım eğer kitab varsa gireceğim yoksa girmem..huriler köşkler sizin olsun bana kitab lazım, ilim lazım ilim..ALLAH İlimdir..yani ALLAH ilimdir denir amma alimdir denmez..hatta Kitab; ALLAH'tır..(yani cilt, kapak, sahife, vs. değil onun tazammun ettiği manadır, o manadadır ALLAH cc.)

 

__ İlim okumada bir tek metod vardır; Aşk! o kadar..bak önce gönül kaybedildi sonra Din kayboldu..ben buraya sizin huzurunuzu kaçırmaya geliyorum, sizi pirelendirmeye geliyorum, sizi rahatsız etmeye geliyorum..ve bilin ki şu sohbetler ve dersler bir kaç dertli için yapılıyor..

 

__ Said İbn-i Cübeyr RA. tabiindendir, büyük alim..bu zat kızını bir talebeyle evlendirdi..tam zifaf sırasında kalktı ben gidiyorum dedi o talebe..çünki babandan ders okuyorum ben dedi vs..İbn-i Cübeyr Hz.nin kızı dedi ki; babamdan ne okuyorsun? gel otur ben okutayım gel..bak! hem altına yatıyor kadınlığını yapıyor hemde kocasının hocalığını yapıyor..ya şimdi?! şimdikiler hepten yük! çek çek..!

 

__ İmam-ı Taberi Rh.a hz. 30 bin varak yazacaktı tefsirini..itiraz oldu, okunmaz dediler, çok uzun dediler vs..12 bin yazdı mübarek..yazıklar olsun o günde ki (şu) insanlara..

 

__ Niçe diye bir filozof vardır, yazdığı kitabın bi yerinde diyor ki; "artık secde edecek bir şey arıyorum, secde edilecek birine ihtiyacım var.." vs..ALLAH'ın bir kulu çıkmadı ki demedi ona gel bak ALLAH şöyle şöyle..

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah senden razı olsun güzel Gönüldaşım.

Allah böyle mübareklerden eksik etmesin bizi.

Hey gidi heeeey, ne hayatlar var bu garip dünyada.

Yunusum ne güzel demiş:

 

Aşık öldü diye sela verirler

Ölen hayvan olur aşıklar ölmez

 

Yunus bu tevhide gark oldu gitti

Geri gelmekliğe aklı derilmez

 

Maşallah...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şehit Bayram Ali Öztürk Rha. Kimdir ?

Şehit Bayram Ali Öztürk Fatih'te İsmailağa Camii'nin Alimlerinden emekli imam..

 

Şehit Bayram Ali Öztürk, 1952'de Trabzon'nun Of İlçesi'nde doğdu. Çocukluğu Adapazarı'nda geçen Bayram Hoca, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden mezun oldu. Farsça, Arapça, Osmanlıca, İngilizce ve Fransızca bilen Bayram Hoca, hukuk eğitimi de aldı. Büyük İslam alimlerinden İmam Rabbani'nin mektuplarından oluşan 'Mektubat-ı Rabbani' kitabını ezbere bilen ve her pazar sabahı İsmailağa Camii'nde sohbet veren Şehit Bayram Ali Öztürk'ün bir oğlu, iki de kızı bulunuyor.

 

Bayram Hoca, muhakkik, muttaki bir ilim adamıydı. “Büyük hocalardan” ders okumuştu. Yıllarca Mahmud EfendiHz. Sadreddin Yüksel, Halil Günenç ve Mehmet Savaş gibi kudema bezmine ahirde gelen allamelerin ilim halkalarında bulunmuştu.

 

Bayram Hoca’nın ibare ve ifade vukûfiyeti ilim ehli tarafından takdirle karşılanırdı. “Kem aletle kemâlât olmayacağını” bilenler, Onda ders okumayı Allah Teala’nın bir ihsanı olarak telakki ederlerdi.

 

Muhterem Mahmut Efendi Hz.öğrencileri arasında Ona ayrı bir alaka gösterirdi. Yıllarca ders olarak okuttuğu İmam-ı Rabbani Hazretleri’nin “Mektubat”ını okuyup, şerhetme görevini Ona vermişti. Sultan Selim Camii’nde Pazar sabahları, namazdan sonra akdedilen sohbet programının bir bölümünde gür sesi ve geniş müktesebatıyla yıllarca mektupları tercüme ve şerh etti. Bir ara haftanın her günü sabah namazlarından sonra İsmailağa Camii’nde de “Mektubat” dersleri vermişti.

 

Bayram Hoca, İmam-ı Rabbani Hazretleri’nden bahsederken kendisini, Onun adını ağzına almaya layık görmez, ismini telaffuz etme yerine “Sultan” kelimesini kullanırdı. Mektubat derslerinde zamanla o derece uzmanlaştı ki bir çok hocanın okumaya dahi cesaret edemediği mektupları kürsüde şerhetti. Bu yönü “Mektubatçı Bayram Hoca” diye tanımasına yol açtı.

 

Bayram Hoca “Mektubat” dışındaki kitapları okutma noktasında da “müşarun bi’l-benan/parmakla gösterilen” bir ilim adamıydı. Zira İstanbul medreselerinde takip edilen klasik eserlerin yanı sıra doğu-batı medreselerinde okutulan bir çok kitabıda okutmaktaydı. Yıllar önce Arapça kitap satan bir dükkanda karşılaştığım bir öğrencisine “hocanız akaitte ne okutuyor?” diye sorduğumda talebesi şöyle demişti: “Said Ramazan el-Buti’nin Kübra’l-yakîniyyâti’l-kevniyye’sini henüz bitirdik, nasip olursa Seyyid Şerif Cürcani’nin Şerhu’l-Mevakıf’ine başlayacağız.” Ne oldu, başladılar mı, başladılarsa ne kadar devam ettiler bilemiyorum. Fakat bildiğim bir şey var ki o da bu devirde Şerhu’l-Mevakıf gibi kitapları okutabilecek hocaların sayısının iki elin parmaklarını geçmeyeceğidir.

 

Bayram Hoca etraflı bir literatür bilgisine de sahipti. O, neyi, nerede bulabileceklerini araştıran hoca ve öğrencilerin müracaat kaynağıydı. Ömrünü kitaplara vakfeden muasır bir İsmail Saib Sencer’di. Devlet kütüphanelerinin bir çoğundan daha büyük bir kütüphaneye sahipti. Buna rağmen durmaz, sık sık Sultanahmet’teki İrşad Kitapevi’ni ziyaret ederdi. Kitapevinde Onunla birkaç defa karşılaşmıştım. Yeni gelen kitaplara iştiyakla bakar, ilgisini çekenleri bir tarafa ayırırdı. Orada bulunan diğer kitap taliplileri, eserlerle alakalı istifsari sorular sorduklarında sözü alır, kitabın muhtevasından, tab’ eden yayınevlerine kadar ayrıntılı bilgiler verirdi.

 

Bayram Hoca iyi bir vaiz olmasının yanı sıra tahkik ehli bir ilim adamıydı. Seçiciydi; her bulduğu kitabı okutmaz, her gördüğü meseleyi anlatmazdı. Bu yüzden muhatapları sözlerini senet gibi güvenilir kabul ederdi. Söylenmesi gereken hakikatleri anlatmaktan da çekinmezdi. Bu yüzden son yılları hayli sıkıntılı geçmişti. Takdir belgeleriyle onurlandırılması gerekirken cami cami sürüldü.

 

Bir gün Fatih’te ikibinden fazla kişinin hazır bulunduğu bir camide teravih öncesinde vaaz ediyordu. O geceki konuşmasında Osmanlı Devleti’nden bahsediyor, Çanakkale başta olmak üzere diğer cephelerde tahakkuk eden Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve selem)in manevi yardımlarını anlatıyordu. Konuşurken ifadeler boğazında düğümleniyor, belli bir süre sonra kendini toparlayıp gür sesiyle “Cemaat! Bu topraklara sahip çıkın!” ifadesini tekrar ediyordu.

 

Ulemanın kıt olduğu nasibsiz bir asırda yaşadığından omuzlarında büyük sorumluluk taşımaktaydı. Eşine az rastlanır bir ilim ve gönül eriydi. Büyük adamdı. Dünyaya “elveda” derken de büyük adamlar gibi gitti.

 

Kitapseverler, müşkili olan öğrenciler, vaazlarını takip eden cemaat Bayram Hoca’yı unutamayacak. Daha şimdiden özlediklerini söylüyorlar. “Sultan buyuruyor ki” deyişini, kürsüdeki celalli sesini, müeddep duruşunu, en zor metinleri rahat bir şekilde çözüşünü, siyonizme kafa tutuşunu ve istikametini özleyecekler…

 

Bayram Hoca etraflı bir literatür bilgisine de sahipti. O, neyi, nerede bulabileceklerini araştıran hoca ve öğrencilerin müracaat kaynağıydı. Ömrünü kitaplara vakfeden muasır bir İsmail Saib Sencer’di. Devlet kütüphanelerinin bir çoğundan daha büyük bir kütüphaneye sahipti. Buna rağmen durmaz, sık sık Sultanahmet’teki İrşad Kitapevi’ni ziyaret ederdi.

İlim Hayinesiydi,son derece mütevazi bir kişiliği vardı.

 

Onun yokluğu bizler için büyük kayıp, zira onun gibi korkusuzca, göğsünü gere gere şeriat, hakikat diye haykıran osmanlı aşığı nadir bulunur.

 

 

 

Ona,Sohbetlerine, bize verdiği öğütlere sahip çıkalım...

Allah(c.c ) bizi onun Şefaatine nail eylesin.(amin )

 

Kaynak: itibar haber

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şehid Bayram Ali Öztürk (Rha) Sözleri

Şehid Bayram Ali Öztürk rahmetullahi aleyh sözleri Denize varmak için, dere tepe, dağ taş demeden kıvrım kıvrım akan dereler gibi mescitleri dolduran,

 

Düşmana karşı “elif” “ا “ gibi dimdik, Müslüman’a karşı boynu bükük “vav” “و “ gibi mütevazı olan,

 

ALLAH (cc)’a olan muhabbetini, çektikleri ahları, akıttıkları gözyaşlarını şahit tutan Müslümanlar…”

 

 

 

“Gökten yağan yağmurlara dolulara, düşen yıldırımlara tahammül eden topraklar gibi, İslam’a yapılan saldırılara tahammül eden,

 

 

 

Siz! Bu gülistanda mescitte birer gül olmasaydınız bu bülbül bu yüksek tepelerde yanık yanık ötebilir miydi?

 

 

 

Leyla’ya âşık mecnunlar gibi, şirine âşık Ferhat gibi, sevgilisi olan İslam’ı arayan,

 

 

 

Bülbül gibi, bir zamanlar nağmeleri olan fakat İslam gülünden ayrı düştüğü için canı mahvolan gam dikeninin verdiği acıyla her şeyi mahvolan Müslümanlar”

 

 

 

“Asıl sevilen insanın ruhudur eti kemiği değil Madem seviyorsak öldüğü zaman neden yanına yaklaşamıyoruz, sarılamıyoruz? İki gün sonra kokar diye yanında yatamazsın Demek ki insanın ruhu seviliyor bedeni değil

 

 

 

{Söylenen söz atılan ok gibidir, onu geriye çevirmeye güç yetmez

 

 

 

{ Diken olacağın yerde sakın gül olma!

 

 

 

{ Aklınız hamalınız değildir Not alınız, hatırda kalmaz satırda kalır

 

 

 

{ Unutma sen! Bir devenin yükü ağır olur

 

 

 

{ Her zafer bir kurban ister

 

 

 

{ Bu memleket kanla alındı parayla değil!

 

 

 

{ Yiğit olan bir gün, korkaklar ise her gün ölür

 

 

 

{ Biz bu davanın gübresi olabilseydik, şimdiye kadar çoktan bu dava çiçek verirdi

 

 

 

{ Dert vardır gelir geçer, dert vardır deler geçer (atasözü)

 

 

 

{ İnsan kendi cellâdını alkışlar mı hiç?

 

 

 

{ Hayatta satın alabileceğin en pahalı şey dürüstlüktür

 

 

 

{ Şu hayatta birkaç kişiyi kurtarabilirsek ne mutlu

 

 

 

{ Ahireti anlaman için ölümü düşün Beraber olacağın âlimleri iyi dinle

 

 

 

{ Abdestten sonra abdest suyundan içmek kabız olmanı önler o yüzden içilmesi iyidir

 

{ Bir kişiye borç verip sonra ondan her hangi bir şeyinden faydalanman caiz değil Yani arabasını alsan bir yere gitsen, bir şeyini alsan faiz olur İmam-ı Azam (rh) borç verdiği kişinin kapısına vurdu ve geri çekildi Gölgesinde bile durmadı evin Caiz değildir buyurdu

 

 

 

{ Damla deryadan haber verir Kıvılcım ateşten haber verir

 

Bakış zinadan haber verir Yağmur selden haber verir

 

Soğuk kıştan haber verir Sıcak yazdan haber verir

 

 

 

Yani her şeyin bir başlangıç noktası vardır Bitiş noktasında vardır elbet

 

 

 

{ Yağmurun düştüğü tüm yerler ne kadar varsa o şekilde fitne görüyorum buyurdu Peygamber (sav)

 

 

 

{ Bir köpek, bir kuş bulur, bütün köpekler üşüşür leşe,…

 

 

 

{ İnönü döneminde bir Halk partili milletvekili mezarlıkların yanından geçerken bir yasin bilen okusun der Okuyan yok Fatiha okuyun? Oda yok Bildiğiniz süreleri okuyun? Bilen yok O zaman diyor ki; Ellerinize birer taş alın el ve ayaklarınızı kullanarak yürüyün ki insan değil hayvanların geçtiğini sansınlar bari

 

 

 

{ Osmanlı döneminde yaşı kaç olursa olsun tarikata başlandığı zaman ki yaşını söylüyorlardı Çünkü hayat o zaman başlardı ondan

 

 

 

{ Erken yatın, erken kalkın Uyuyamıyorsan tespih çek, namaz kıl, Kur’an oku O zaman şeytan uyutur Ne zaman Kur’an okusak, namaz kılsak şeytan elli dereden su getirir

 

 

 

{ Sarık, külah, hırka insanı şeyh etmez İlim almak, istemek, yaşamakla Mevla verir

 

 

 

{ Oturduğumuz daireye çıkmak için merdivenleri tek tek çıkıyorsun Mevla’ya da aynı şekilde yaklaşabilmemiz için ilerlememiz lazım Durduğun yerde ne daireye çıkarsın ne de Mevla’yı bulursun Sonra da uzun kulaklı olursun Ona göre düşün ve bul

 

{ Bir yerlerde iç kıyafetin, herhangi bir şeyin reklâmını yapıyoruz Mevla’nın varlığını, birliğini anlatmıyoruz Neden? Niçin? Niye? Çünkü tam manasıyla AŞK kalbimize yerleşmedi de ondan…

 

 

 

{ 3 damla kutsaldır:

 

- Kan damlası => Şahadettir

 

- Ter damlası => Berekettir

 

- Göz damlası => İbadettir

Allah’ın insana ihsan ettiği en büyük emsalsiz nimet aşktır

 

 

 

{ Aşk sabırla bir araya geldiği zaman delemeyeceği hiçbir dağ yoktur

 

 

 

{ Aşk; başka bir şeyin sevgisini Allah’ın sevgisine üstün tutmamaktır

 

 

 

{ Aşk hangi vücutta karar kılarsa orada Hakta başka ne varsa yakar yıkar

 

 

 

{ Aşk kimde karar kılarsa onun namazı beş vakit değil o ki daima

 

Namazdadır

 

 

 

{ Aşkın gıdası Allah’tır

 

 

 

{ Aşkın çömleğinde kaynayıp kaynayıp pişene helal olsun

 

 

 

{ Aşk tekellüm ve tesennüm ile değil teneffüs edilerek yaşanır

 

 

 

{ Aşk yaratıldığında sabır dünyayı terk etmiştir

 

 

 

{ Aşığa ölümle tehdit nafiledir

 

{ Müslüman balta gibi olmalı Ağaçların çokluğu onlara zarar vermez

 

Dava adamı devamlı hedefe bakacak cambazlar iplerinde marifet gösterdiklerinde daima ileri bakarlar Aşk yere bakmamalı yere bakan cambazın düşmesi çok yakındır

 

 

 

{ Vücudun kaçta kaçı sana ait söyler misin?

 

 

 

{Ecdadın Fatih’in damarları kesilse kan yerine şeriat damlardı

 

 

 

{ Bugün ortalıkta yiğit Müslüman değil, yitik Müslüman kaldı

 

 

 

{”Her millet kendi hazırladığı ölümle ölür der” ikbal

 

 

 

{ Güneşten kim ne kadar istifade ederse o kadar olgun olur

 

 

 

{Biz Muhammed Mustafa’nın (sav) çocuklarıyız Bizans’ın değil Ama şu memleketin mazlum insanı çeşitli entrikalarla Bizans’ın çocuğu yapılmak isteniyor Bunca yıl Muhammed Mustafa’nın (as) evladı oldun da ne kaybettin? Seni üç kıtaya sahip kılan kim?

 

 

 

{Şu an memlekette silahsız haçlı seferleri yapılmaktadır

 

 

 

Avcılar kuşu avlamak için ıslık çalarlar Kuşta ıslığa doğru giderse kendini helak eder Dünyada bize ıslık çalıyor

 

 

{ Davan için çalışacaksın Allah’a güveneceksin İbrahim (as) için ateş yakılınca bir karınca ağzına su alarak mancınık kurulan yere yönelir Biri bu hale gülerek karınca ile alay eder Sen ne oluyorsun ki? ***ürdüğün bu su, ateş söndürebilir mi? Deyince karınca cevap verir Ateşi söndürmek Allah’a aittir

 

Benim görevim ise ateşi söndürmek değildir Ben bana düşen görevi yapıyorum Benim görevim su taşımaktır

 

 

 

{ Ölüme hazır olmayanların yaşamaya hakkı yoktur

 

 

 

{ Varlığımıza kast edip bize şirin gözükmelerine aldanma Avcı yem saçarsa bunu acımasından, cömertliğinden saçmaz, kuş avlamak için yapar

 

 

 

{ Aşkın 500 kanadı var Her kanadı arşın üstünden yerin altına kadar her yeri kaplar

 

 

 

{ Aç adam sofraya gittiği gibi Muhammed Mustafa’ya (sav) gitmeli Deli olan onun delisi olmalı

 

 

 

{ Bugün gülecek vaktimiz yok

 

{ Sen O’nu muhafaza etki O’da seni muhafaza eylesin

 

 

{ Aşk ölüm ile ikiz kardeştir

 

 

 

{ Aşk insana istemeyi bile unutturur

 

 

 

{ Aşk hayatın umdesi ve nişangâhıdır

 

 

 

{ Aşkını kâfi gören âşık değildir

 

 

 

{ Unutma! Aşkı yaşayanı aşk korur

 

 

 

{ Aşkta korku yoktur Korkak âşık olamaz

 

 

 

{ Aşkla varamayacağın hiçbir şey ve ulaşamayacağın yol yoktur

 

 

 

{ Aşkın dışında bir gerçek arama Ona dalmayan onu bilmez

 

 

 

{ İnsan aşkına kapıldığı bir şeyi kendinden bilmeli

 

 

 

{ Yine unutma! Sevmeyi bilmeyen ölmeyi bilmez

 

{ Zayıfız diye me’yus olma Kuşların en zayıfı ebabil kuşudur

Share this post


Link to post
Share on other sites

Muhterem Müslümanlar, Allah'ın bahtiyar kulları, Muhammed Mustafa'ya sav kurban olan cemaati müslimin, damarlarında Hz Hatice' nin, Hz Aişe' nin, Hz Fatıma' nın kanını taşıyan Allah'ın bahtiyar kulları, Yavuz Sultan Selim' in öksüz ve yetim torunları!

 

 

Sizi böyle kış ver yaz demeden sohbetlere devam ettiğinizi görmek dünyada cennet hayatı yaşamış olduğunuzu gösteriyor Herkesin bir davası var, benimde var, sizinde var Her türlü çilelere ve engellere rağmen yine devam ediyorsunuz ya sizden Allah cc memnun, Resulullah sav memnun, erenlerde memnun

Biraz evvel Salatü Selam getirdim Resulullah' a salatü selam getirin deyince hepimizin selatü selam getirmesi lazım

Resulullah' a salatü selam getirince, kabrinin başında bulunan melek hemen o salatı alıp Resulullah' a ulaştırıyor

 

Bir hadisi şerifte buyruluyor ki:

 

 

- Ey Ümmetim ! Cuma günleri bana daha çok salavatı şerife getiriniz Çünkü ümmetimin cuma günleri getirmiş olduğu salavatı şerife bana arz olunur Kimki bana salavatı şerife getirirse bana daha çok yakın olur

 

 

Başka bir hadisde:

 

 

- En faziletli gününüz cuma günüdür O gün bana çok salatü selam getiriniz Çünkü salatü selamlarınız bana arzedilir Sahabeler, : Ya Resulallah ! Bizim salatü selamlarımız size nasıl arzedilir? Sen çürümüş olursun, diye sorunca Resulullah sav onlara : Allah-u Teala Peygamberlerin cesetlerini toprağa haram kılmıştır, diye cevap verdi

 

 

Topraklar Bayram hocanın cesedini çürütür ama Resulullah'ın kini çürütmez Siz şerefli insanlar bu derslere geliyorsunuz

İmam-ı Yusuf'un oğlu vefat ettı Kendisinin de İmam-ı Azam' ın dersine gitmesi gerekiyordu Cenazenin kalkma işini başkasına havale etti dediki :

 

 

-Arkadaşlar şu saatte İmam' ı Azam ikindi namazından sonra falancı camide ders veriyorSiz benim oğlumun cenazesini yıkayın defnedin Eğer ben bugün İmam-ı Azam'ın dersine gitmesem, İmam-ı Azam'da bugün benim şimdiye kadar hiç duymadığım bir meseleyi anlatırsa o zaman ben hayatımın sonuna kadar kahrolurum, sonra ben bu ilmin duymamanın acısını nasıl gideririm

 

 

Evlat tatlı bir şeydir, yürekten kopan bir parçadır ama insan ikinci bir evlat sahibi olmakla evlat hasretini giderebilir İlim ise böyle değildir

Sizin ilim aşkınızda bunlara benziyor İmam-ı Ebu Yusuf'un karekterini gösteriyorsunuzBen sizin üzerinize vaaz edecek insan değilim, siz melekleride kıskandıranlarsınız

Fatih müderrislerinden Hüsrev efendi vardı 1965 de vefat etti Talebelerine Buhari okutuyorduDerse her defasında neşeli giderdi

Bir sabah derse acele acele gitti, eski neşesi yok Talebeleri yüzüne baktı, rengi sapsarı, ona dedilerki :

 

 

- Hocam her defasında derse gelirken yüzünüz neşeli idi Bugün ise yüzünüzde bir özlem var, hayrola bir derdiniz

mi var? O da :

 

 

-Benim 18 yaşında bir kızım vardı, 3 gündür ateşler içinde idi Şimdi yolda gelirken vefat haberi bize ulaştı

Ben derse kıyamadım, gelin şu dersi okuyalımda ondan sonra hep beraber cenazeye gidelim

 

 

10 dakika da olsa ilim tadı her şeyin üzerindedir Onun için yaptığınız işin ufak olduğunu zannetmiyelim Hep işin güzelini konuşalım ama eksiklerimizi de görmek lazım Yemeği pişiriyoruz eksiğine bakıyoruz Bizim eksiğimiz bize Amerika, Avrupa'mı söyleyecek Bugün iyisiniz ama Efendi hz burdan kaybolunca hemen durum fark ediyor Korkuyorum, Mevla bize verdiklerini gerimi alacak Allah-u Teala Hadid s sayfa 540 ayet 16 da:

 

 

-İman edenlere vakti gelmedimi ki kalblari Allah'ın zikrine ve inen Kur'an-a saygı ile yumuşasın ve bundan önce kendilerine kitap verilmiş sonra üzerlerinden uzun zaman geçipte kalbleri katılaşmış ve çoğu fıska dalmış bulunanlar gibi olmasınlar

 

 

Onun için rahatlığa kendinizi kaptırmayın, bu işin faturası pahallıya mal olur Resulullah sav ahirete irtihal ettiği zaman Ebu Bekr Sıdk yanında yoktu Bir iki kilometre uzakta idi Duyduki Resulullah sav öldü vurguna döndü İşini gücünü bıraktı Resulullah sav evine doğru ilerledi Anladıki Resulullah sav vefat etti Geldi yüzünü açtı, alnın öptü, ayaklarının altından öptü ve dediki,:

 

 

- Ya Resulallah! Yaşarken de ölürken de güzelsin, hamdele ve selveleden sonra ,

-Ey insanlar her kim Muhammed Mustafa'ya inanıyorsa bilsinki o vefat etti, kim Allah'a ibadet ediyorsa bilsin ki Allah diridir ölmez

 

 

Bayram hoca bugün var yarın yok olabilir, sende bugün varsın yarın yok olacaksın Ölüm haktır Niyazımız o ki Allah ölenlerin yerine boş bırakmasın Demekki bunlar gözlerini yumsa biz hepden kayıp mı olacağız

Bu Allah dostları Kabe'ye kebap yemeye mi japon malı almaya mı gidiyorBazı işler ordan oluyor Biz akvaryum balıkları gibiyiz suya doymuşuzOnlar ise bir damla suya bile muhtaç, susuzluktan dudakları bile çatlamış Herkes Allah dostuna olan aşkından dolayı Kabe'ye Efendiyi görmeye geliyor Kasrı Mekke oteline, Dubaili bir şeyh, Efendi hz ziyarete geldi Dediki:

 

 

- Ben her sene Ramazan'ın ilk günü buraya gelirim, Alim, Allah dostu göreyim diye Kaç günden beri Allah dostu görmedim

Sizin geldiğinizi duydum bugün hemen sizi görmeye geldim, yarın rahat gidebilirim, dedi

 

 

Sudanlı bir Profosör doktor geldi Oda aynı Allah dostuna düşkün Efendi hz başkalarıyla konuşuyordu onunla henüz konuşmamıştı

Efendi hznin yüzüne bakıp bakıp ağlıyor Halbuki ona bir şey anlatılmadı Öyle insan ki Mevla'nın dostunun yüzüne bakınca içinden gidiyor

Bütün alem onlardan imdat bekliyor Sende diyorsun ki nasıl olsa Efendi hz burda yok yazlığa gideyim Olamaz, Olmaz Şu anda

Türkiye yanarken insan istirahata çekilirmi ? Şu anda evlerinize acı bir haber gelse kimse burda durur mu ? 70 senedir şu memlekette islam yayalım ateşine tutuldu, çığ altında kaldı, islam delik deşik edildi Acaba bunun derdi nedir soran oldumu ? Paran kaybolsa her tarafı elek telek ediyorsun, din islam kaç yıl oldu çalındı soran arayan varmı?

 

 

Bizim işimiz büyük, sanmayın çeçenistanın zulmü buraya gelmez Allah bir an bekliyor Türkiye dönecek mi, dönmeyecek mi?

Dönerse ne ala, dönmezse ipleri koparacak Elimde bir mektup var Pezgamberler diyarı olan Filistin'den geliyor Şu an orda israiller var Mescid-i Aksa onların elinde esir durumda Bu mektupta diyorki:

 

 

- Benim adım Semura Yasin, 12 yaşındayım Siz beni tanımazsınız ama memleketimi biliyorsunuz Siylerle Kalu Belada kardeş olmuşuz Babamı 61 kişi ile Ramazan'da Mescid-i Haluli Rahman'da şehit ettiler Suçu; Müslüman olmakBu

mektubu ben yazmıyorum ablama söylüyorum o yazıyor Bir arkadaşıma yahudi askeri eziyet ederken bende kurtarayım diye taş attım Başka bir yahudi askeri geldi taşlarla vurarak kollarımı kırdı Kollarımı kırdığına ağlamadım Kollarımı kırarken Peygamberime yaptığı küfürlere ağladım, ve davasını dünyaya satan müslümanlara ağladım Benim yurdumda insanlar da

mahzundur Bizim soframız, sizin sofranız gibi donatılmış değil Bizim oyuncaklarımız kuş lastiği ve taşlardır Biz açlığı biliriz

Biz müslümanları severiz yardımları olmasada Sizi bu mektubumla rahatsız ettim ama unutmayın ki biz hep huzursuzuz

 

 

Bu ızdırabı duyan insanda birşey olmuyorsa ha mermer, ha o Onun damarlarından kan dolaşmıyor demektir Amerika bu yıl içinde bir kaç ay evvel 50 milyon dolar gönderdi 21 trilyon ediyor Dokuz bakanlığın bütçesine denktir Niçin gönderdiler bu parayı? Müslümanların bir yıl içinde gelişmesini önlemek

Demir Bankın kasalarına yatırıldı Elin gavuru durmuyor bizim gaflete dalmamız hiç olurmu ?

Yavuz Sultan Selim Mercidabık zaferini kazanmak ıçın atına binmiş gidiyordu Atına hiddetlenince o an veziri -Sinan Paşa onun bileğinden tutup şevketli hünkarım olmaya ki heyecana gelirsiniz, kendinizi tehlikeye atarsınız bizim yüreğimize dihun ( kan ) akar Yavuz Sultan Selim bileğini çeker ve derki :

 

 

- Vezirim bütün ömrümü islam için vakfettim

 

 

Biz Sultan Fatih'in nesliyiz, biz yattığımız yerden ( çadırdan ) zaferi bekleyen insanlar değilizBiz bu davanın sahibiyiz

 

Bayram Ali Öztürk Rha

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bayram Ali Hoca Öztürk'ün son günü

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

İsmailağa Camii içerisinde şehit edilen Bayram Ali Öztürk Hoca'nın oğlu Mahmut Öztürk, babasının son gününü anlattı. İşte bilge bir adam ve şehadeti yaşadığı güne dair oğlunun anlattıkları:

 

 

 

İsmailağa Camii içerisinde şehit edilen Bayram Ali Öztürk Hocanın oğlu Mahmut Öztürk, babasını ve son anlarını anlattı. Babasının son zamanlarında ve şehit olduğu sohbet esnasında da son cümlelerinin şehadet olduğunu dile getiren Öztürk, “O hep şehadeti arzuladı ve gitti. Gece 3 gibi eve geldi ve mutfakta ahireti özlediğini söyledi. Sabah herkesle vedalaştı ama hiçbir şey söylemeyerek evden çıktı ve sonra şehit oldu” dedi. Babasının büyük bir kitap sevdalısı olduğunu ve 20.000 civarında kitabının olduğunu söyleyen Öztürk; “Onun için kitapları öz evlatları gibiydi. Çok farklı okumaları vardı. Her gün saatlerce kitap okurdu. Kitapları eli ile sever, okşardı” diye konuştu.

 

Âlimin ölümü alemin ölümüdür. Hain ve karanlık bir saldırı neticesinde şehit edilen Bayram Ali Öztürk Hoca, 6 dil bilen büyük bir İslam âlimiydi. Fransızca, İngilizce, Arapça, Farsça, Türkçe ve Osmanlıca’yı iyi biliyordu. Büyük İslam âlimlerinden İmam Rabbani'nin mektuplarından oluşan 'Mektubat-ı Rabbani' kitabını ezbere biliyor ve her pazar sabahı İsmailağa Camii'nde sohbet veriyor olmasından dolayı ona “Mektubatçı Bayram Hoca” diyorlardı. Yıllarca büyük İslam âlimlerinin ilim halkalarında bulundu ve 3 Eylül 2006 yılında gerçekten çok kirli bir cinayetle bu dünyaya veda etti. Oğlu Mahmut Öztürk, başta şehadet öncesi evde yaşadıkları ve kitap sevdası olmak üzere Bayram Hocayı anlattı. Buyurun:

 

 

 

20.000 CİVARINDA KİTABI VARDI, DÜNYA’NIN HER TARAFINDAN KİTAP GELİRDİ

 

*Babanız büyük bir İslam âlimiydi ve muhakkak onunla geçirdiğiniz sürede birçok yönüne şahit oldunuz. Ben öncelikle Bayram Ali Öztürk Hocanın kitabi manada kendini nasıl yetiştirdiğini öğrenmek istiyorum. Bir günü nasıldı, neler yapardı?

 

*Babam, kitapları ile bilinirdi. Günde 1.000 sayfadan aşağı kitap okumazdı ve onun okuması da farklıydı. Sabah namazından sonra en az 1 cüz Kur’an-ı Kerim okur, tesbihatını yapar ve kütüphanesine geçerdi. Günün %90’ı çoğu zaman kütüphanesinde ve camide geçerdi. Günün kalan kısımlarında Sultanahmet’e gider ve kitapçıları gezerdi. Birçok kitapçının satılacak kitaplar listesini o hazırlardı.

 

 

*Babanız ve kitap bu noktada tam olarak birbiri ile örtüşüyor zihni planda da.

*Evet. Babam ömrünü kitaplara vakfetmişti. Devlet kütüphanelerinin birçoğundan daha büyük bir kütüphaneye sahipti. 20.000 civarında kitabı vardı. Düzenli bir şekilde başta Süleymaniye olmak üzere birçok kütüphaneyi özellikle takip ediyordu. İslam ülkelerinin neresinde bir kitap basılsa mutlaka babam o kitabı edinirdi. Nasıl gelirdi, nasıl irtibat kurardı bilmezdik. Şehadetinden sonra dahi çevresini kitapla teşvik etti. Mesela Fas’tan bir kitap getirtecekti ama şehadetinden önce ona ulaşmadı. Şehadetinden sonra onu getirecek arkadaşına rüyasında kızmış ve “Orhan, hala kitabımı getirmedin” demiş. “Benim öz evlatlarım kitaplarım” derdi. Onları severdi, ciltlerini yağlardı.

 

 

*Kitaplara nasıl davranırdı?

*Kitaplarını sürekli temizlerdi, tam açmazdı mesela. Kitabı tam açmanın kitaba saygısızlık olduğunu söylerdi. 90 derece açar ve tam açılmasına da kızardı. Babamdan yediğim tek tokat kitap nedeniyleydi. Kitabı tam açtığım için bir tokat atmıştı, hala hatırımdadır. Kitaplar onun her şeyiydi. Konevi Tefsiri’nin gayet eskimiş cildinin yerine yeni bir cilt yaptırmıştı ama o eski cildi de atmadı. Sayfaları arasına yerleştirdi.

 

 

 

İSTİKLAL CADDESİNDEKİ BİR KİTAPÇIYI ÇOK ŞAŞIRTMIŞ

 

*Ne tür kitaplar okurdu?

 

*Sonuçta kendisi birçok dili biliyordu ve o dillerdeki tüm kaliteli kitapları okurdu. İlmi manada kendisini geliştirecek her türlü kitabı okurdu. İlginç bir olay yaşamıştı mesela. İstiklal Caddesinde sol görüşlü bir kitapçıya girer ve sahibi olan bayan girişte babamı sarıkla, cübbe ile görünce; “Sizin aradığınız türden kitaplar burada yok” diyor. Babam tebessüm ederek aradığı kitapları söylüyor ve kitapçı ağzı açık bir şekilde hayretini dile getiriyor. Afallıyor. Bu anlamda dehşet bir ilme ve ilgiye sahipti. 6 dil bilen, entelektüel bir kişiliği vardı.

 

 

*Özel ilgi alanları var mıydı?

*Son dönemlerde sosyal psikolojiye ağırlık vermişti. Psikoloji ile çok ilgilenirdi. Sorulduğunda; “Bunları okumazsan Çanakkale savaşını ve İstiklal Marşını bugünkü insanlara nasıl anlatacaksın?” derdi. “O günkü insanların psikolojilerini anlayacağız ve bileceğiz ki bugüne anlatalım” derdi. “Çanakkale, Sarıkamış ve Medine Müdafaasını okumayan tarih okudum demesin” derdi. Medine’yi savunan Fahrettin Paşaya karşı özellikle bir sevgisi vardı. Sürekli onu anlatırdı. Babam her zaman Fahrettin Paşa’nın kılıcına sahip çıkacak yiğitlerin arayışındaydı. Osmanlı’ya asla dil uzattırmazdı.

 

 

*Özellikle bağlı olduğu kitaplar var mıydı?

*Konevi Tefsiri’ne özellikle bağlıydı. 27 Temmuz 2006 gecesinde bana vasiyet etti. Vasiyetinde; “Oğlum beni buralardan göndermeye çalışıyorlar. Ben ölünce sizi burada hiç rahat bırakmazlar, gönderirler. Bu nedenle kitaplarımın bir kısmını hatıra diye tut, diğerlerini dağıt istersen” dedi. “O bir kısmını da tutamıyorsan, sadece şu Konevi Tefsiri’ni asla kaybetme” dedi. O kitabı çok seviyordu.

 

 

FATİH’İN TÜRBESİNE GİDER VE “DEDECİĞİNE” SESLENİRDİ

*Babanız Mektubatçı olarak biliniyordu. Neden?

 

*Babam, büyük İslam âlimlerinden İmam Rabbani'nin mektuplarından oluşan 'Mektubat-ı Rabbani' kitabını ezbere biliyor ve her pazar sabahı İsmailağa Camii'nde sohbet veriyordu. Çünkü Mahmut Efendi Hazretleri, öğrencileri arasında babama ayrı bir alaka gösterirdi. Yıllarca ders olarak okuttuğu “Mektubat”ını okuyup, şerh etme görevini babama vermişti.

 

Efendi hazretleri, ayrıca kendisine de babamın mektubat okumasını istiyordu. Bu nedenle babam, İmam-ı Rabbani Hazretleri’nin Mektubat derslerinde zamanla o derece uzmanlaştı ki birçok hocanın okumaya dahi cesaret edemediği mektupları kürsüde şerh etti. İşte bu yönü babamın “Mektubatçı Bayram Hoca” diye tanımasına yol açtı.

 

*Elbette sadece Mektubat okutmuyordu?

*Tabii. Babam, “Mektubat” dışındaki kitapları okutma noktasında da parmakla gösterilen bir ilim adamıydı. Yavuz’un divanı gibi kitapları özellikle okuturdu. İstanbul medreselerinde takip edilen klasik eserlerin yanı sıra doğu-batı medreselerinde okutulan birçok kitabı da okutmaktaydı.

 

 

*Osmanlı ile alakası nasıldı?

*Osmanlı’ya olan hayranlığı ile biliniyordu. Fatih, Yavuz ve Abdulhamit Han’ın hayranıydı. Kitaplarda tam vakıf olamadığı bir konu olursa, okuduğu kitabı alıp Fatih Sultan Muhammed Han’ın türbesine gider ve “Dedeciğim anlayamıyorum” dermiş. Öğrencilerine bunu eski bir âlimden bahseder gibi anlatırmış ama sonra kendisi olduğunu öğrencileri anlamış.

 

 

IRAKLI NUR BACININ MEKTUBU ONU DERİNDEN YARALAMIŞTI

*İslam Coğrafyası?

 

*Daima Müslümanların dertleri ile dertlenirdi. Nerede bir Müslüman acı çekse onlarlaydı. Bosna, Çeçenistan, Filistin, Afganistan, Moro ve Filipinler dahil birçok İslam yurdu onun gündemindeydi. Irak zulmü ondan derin izler bırakmıştı. Her an, her vesile ile onu hatırlatırdı. Iraklı Nur Bacının mektubunu sürekli anlatırdı. Her zaman bunu vurgulardı.

 

Nur bacımızın haykırışını sürekli sürekli sürekli cemaate anlatırdı. Her vesile ile ümmetin o utancını dile getirirdi. Babamı sürekli bir yerlere davet ederlerdi ama o “kardeşlerim ağlıyor, gülemem” diyordu. Ben babamın kahkaha ile güldüğünü hiç görmedim. Tebessüm ederdi sık sık fakat asla yüksek sesle gülmezdi. Müslümanların acıları ile acılanırdı ve bu nedenle; “Kanlar akarken bana gülmek yakışmaz” derdi.

 

ŞEHİT OLMADAN BİR İKİ SAAT ÖNCE: “AHİRETİ ÖZLEDİM”

*Şehadetinden önce neler yaşandı? En son ne zaman görüştünüz mesela?

 

*Son gece birlikteydik. Gece 3 gibi kütüphaneden çıkarak odasına geldi. Mutfakta masanın üstüne yumruk vurarak özledim dedi. Kardeşim; “Hayırdır baba neyi özledin?” deyince “Ahireti özledim” dedi. Kardeşim; “Baba, 1 ay sonra kardeşimin düğünü var şimdi sırası mı?” deyince babam da; “Kızım sen oranın tadını bilsen böyle düşünmez ve söylemezsin” dedi. Sonra yemeğini yedi ve 1.5 saat kadar sürecek dünyadaki son istirahatına çekildi.

 

 

*Son yemeği?

*Bir elma ile bir bardak süt idi.

 

 

*Peki, normalde yapmadığı ama o sabah yaptığı şeyler oldu mu?

*Elbette. Her sabah tüm aileyi namaza kaldıran babam o sabah kimseyi kaldırmadı. Herkesin başına gidip başını okşadı ve sevdi. Giderken ablam babama; “Baba hayırdır. Benim evden ayrılamama daha 1 ay var, buradayım ben. Sanki bir yere hemen gidecekmişim gibi davranıyorsun” dedi. Babam hiçbir şey söylemedi ve ablama el sallayarak salondan çıktı. Gitti. Hiçbir şey söylemedi ama tam dış kapıdan çıkarken annemle göz göze gelmiş ve bu defa annem babama; “Hocaefendi bizi neden kaldırmadın?” demiş. Babam, anneme de tebessüm etmiş ve daha önce hiç yapmadığı o el sallama hareketi ile onunla da vedalaşmış.

 

 

*O şehit olarak gitti, peki son dönemlerinde şehadeti vurguluyor muydu?

*Babamın halka açık sohbetlerinden de son dönemlerinde sürekli şehadeti anlattığını anlıyoruz. Son sözleri de şehit olmak üzerineydi. Bunlar kayıtlarda var. “Şehit olmak yürek ister, şehit olmak şahsiyet ister” derken şehit oldu. O, bu şehadeti bekliyordu açık açık. Bu dünyadan zevk almadığını söylüyordu. Son dönemlerinde farklı bir koku vardı üstünde, bunu hissediyorduk. Takkesinde o koku hala duruyor.

 

O hayatının her döneminde peygamberimizi örnek alıyordu ve kendisi de o şekilde yaşadı ve o şekilde gitti. Aynı peygamberimiz gibi daha yaşını doldurmadan öksüz kaldı ve amcasının himayesinde büyüdü. Amcası Hacı Bilal Öztürk ona sahip çıktı ve çocuklarından ayırmadı. Üzerinde büyük emeği oldu. Şehit olduktan 2 gün sonra Efendi hazretlerinin durgunlaştığını söylüyorlar. Çevresindekiler bu durumdan rahatsız olup, efendi hazretlerinin sağlık durumundan endişe etmişler. Hastaneye götürmek istediklerinde o itiraz ediyor ve “Susun, susun, Bayram hocam Mektubat okuyor, onu dinliyorum” demiş.

 

GECE NAMAZLARINA ÖNEMLİ BİR DAVETE GİDER GİBİ HAZIRLANIRDI

*Babanızı zihni planda nasıl hatırlıyorsunuz?

 

*Benim için o, gece namazına kalkmış ve namaz kılan bir insandı. Şöyle ki, o gece namazlarına kalktığı zaman asla o giysiler içerisinde namaz kılmazdı. Önemli bir davete gider gibi hazırlanırdı. Kalkar, üstünü giyer, saçlarını sakallarını tarar ve sonra namazını kılardı. Bendeki baba imajını bu resim güçlendirmiştir.

 

 

*Kaç yaşındaydı şehit olduğunda?

*54 yaşında şehit oldu. İsmailağa’nın sütunları arşa değiyor diyordu. Efendi hazretlerine ve kitaplarına sonsuz bir sevgi beslerdi. En zorlandığım anlarda Efendi Hazretlerini gözünün önüne getirmemi isterdi. “Git, gör, gözün onun fotoğrafını çeksin, bu sana fayda olarak yeter” derdi.

 

 

*Peki, böyle bir cinayet işlendi. Tüm kamuoyu buna şahit oldu. Çok gizli ve kirli ilişkiler söz konusu. Siz davayı da takip ediyorsunuz. Nedir son durum?

*Soruşturmayı zaman aşımına sokmak istiyorlar. Bir arpa boyu kadar dahi ilerleme yok. Unutturmak istiyorlar. bir şeyleri gizliyorlar. Kamuoyunu bu konuda duyarsızlaştırdılar.

 

 

VAKIT

__________________

 

 

 

LA GALIBE ILALLAH

 

Kimse sana özgürlük veremez. Kimse sana eşitlik veya adalet veya başka birşey veremez. Eğer adamsan, sen alırsın...........SEHIT MALCOM X

Share this post


Link to post
Share on other sites

Rabb'im Razı olsun,böyle bir mübareğin hayatını gözümüzün önüne serdiğiniz için...

Mübareğin sohbet meclisinde bir kere bulunmak nasib oldu hamd olsun...

Gerçi yaşımız çok küçüktü,değerlendiremedik.

Ama o aşk,şevk,muhabbet,feyz dolu sohbeti aklımdan gitmez...

Rabb'im şehadetini kabul eylesin, bizleri onların "can" verdiği bu mukaddes davayı sahiplenenlerden eylesin.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Efendi Hazretleri kaddesallahu sirruhu bir vakit mübarek başlarını göğe kaldırdılar ve tebessümle gözlerini cemaate çevirdiler.

 

"Bayram; meleklere mektubat okuyordu." buyurdular.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Muhterem gönüldaşlar, biraz vakit ayırıp açılacak olan sayfada diğer videoları da dinler isek kıymetli hususlarda nasipdar olacağız inşallah. Vallahi fena kafamın tası atıyor şu boş boş forum sayfasına bakınmalarına. Tren geçmiyor efendim! Hakkını veren eşhas müstesna ve de sözüm meclisten dışarı..

 

Saygılarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites
__ Mevlana Hz.nin (manen) yetiştirdiği en büyük adamlardan biri Muhammed İkbal'dir..İkbal'in bütün eserlerini almışımdır..O M.İkbal dedi ki ; " Müslümanı gavur yapan adama molla derler..?! " eee nerde şimdi molla ? mollayı bulduk aşk yok aşk!.. ( ki Molla eskiden büyük alimlere verilen isimdi yada Büyük Kadı manasında idi

Muhammed İkbal reformcu değil miydi kardeş? Bayram Ali hoca hikmet dolu güzel şeyler söylemiş, ama buraya takıldım, İkbal ayağı kayanlardan.

Tıklayıp okuyunuz lütfen: http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=4986

Share this post


Link to post
Share on other sites
Muhammed İkbal reformcu değil miydi kardeş? Bayram Ali hoca hikmet dolu güzel şeyler söylemiş, ama buraya takıldım, İkbal ayağı kayanlardan.

Tıklayıp okuyunuz lütfen: http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=4986

 

Evet, ben de öyle biliyorum. İkbal dediğimiz adam reformist birisidir. Benim de zihnimde çelişki teşkil etti doğrusu Bayram Hoca'nın bu lafları. Verdiğiniz linki okudum, gayet güzel anlatmış, sağolun.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Esselam...

Konu İkbal'le alakalı olmadığı için başka bir başlık altında İkbal'in reformist fikirlerini öğrenmek istiyorum doğrusu. İkbal'i okuduğunu söyliyen kardeşimizden de ricam, bu mevzuya vakti müsaitse eğilmesidir. dinimizislam.com da yer alan yazı beni pek tatmin etmedi. Ortada İkbal'den tek bir iktibas yokken şöyledir böyledir demek biraz alim kişilikle bağdaşmamış. İkbal'i savunduğum için söylemiyorum bunu ama o sitenin adam harcamaya elverişli bir yanı var. Ayrı bir başlık altında irdelense ben de nasiplenirim.

Allaha emanet...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Geçenlerde Bayram Hocam'ın "Dua Ordusu" sohbetini dinlerken şunu duydum;

 

"Şeyh Şamil öldüğünde vücudunu açıp bakıyorlar ki 120 tane kılıç yarası var, bende ise bir tane bile yok" diyor, hayıflanıyordu hocaefendi.. Şehit olmayı bu denli istemşti ki kendisi de haince bir bıçaklanma ile Şehadet şerbetini içti..

 

Allah rahmet eylesin..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gördüğüm kadarıyla konu biraz eksen kayması yaşamış. Şunu dile getirmeliyim ki (isterseniz taassub olarak nitelendirin) Bayram Ali Hocam'ın dile getirdiklerini gözü kapalı kabul ederim ben!Bulunduğu kapı itibariyle inanıyorum ki ehl-i sünnetten sapıcı hiçbir hususu dile getirmez ve de yanlış yönlerdirmez. Muhammed İkbal'e binaen zikrettiği söze aleyhdar gelen cümleden mülhem biraz nette gezindim. Evet reformist olduğuna işaret eden nakıs makaleler yok değildi. Fakat selim bir müsned göstermeden zanni delillere dayanarak da isim karalanamaz. Rastladığım aşağıdaki yazıyı engin ufuklarınıza sunuyorum. Umarım aydınlatıcı olacaktır.

 

saygılarımla

 

Muhammed İKBAL

(1873-1938)

 

1873 de Pakistan'ın Pencap eyaletine bağlı Seyalkat kentinde doğan Muhammed İkbal mutasavvıf bir anne babanın oğludur. Babası Muhammed Nur çok muttaki birisi olarak hem din, hem de dünya işleriyle meşgul olurdu. Geçimini ise çalışarak elde ederdi. İkbal'ın annesi de tıpkı babası gibi ehli takva birisiydi. Hatta beyi rüşvet almakla ün yapmış birinin yanında çalışırken, acaba bunda da rüşvet var mı düşüncesiyle çok defa beyinin kazancından yemekten sakınırdı. Ancak daha sonra beyinin kazancının rüşvetle ilgisi olmadığına kanaat getirerek ondan yerdi.

Muhammed İkbal'ın devamlı Kur'an-ı Kerim okumakta olduğunu gören babası, bir gün ona Kur'an-ı Kerim'i anlamak istiyorsan, 'sana indiriliyormuş gibi oku' dedi.

 

İkbal çocukluğundaki ilk eğitimini evinde ba-

basından aldı. Daha sonra Kur'an-ı Kerim'i oku-

mak için medreseye gitti ve büyük bir kısmını

ezberledi. Bu merhaleden sonra babasının arkada-

şı Mir Hüseyin'in görev yaptığı bir okula gitti.

Mir Hüseyin Arapça ve Farsça hocası olarak İk-

bal'e İslâmi edebiyatını sevdirdi. Burayı bitirdikten

sonra Pencap eyaletinin başkenti Lahor'a giden

Muhammed İkbal, orada hükümete ait bir okula

girdi.

 

Zaten Lahor bir çok lisenin bulunduğu bir şe-

hirdi. Burada felsefe ve İngilizceden öğretmenlik

diploması alan İkbal, Lahor'da doğu dilleri fakül-

tesine hoca olarak tayin edildi. İşte Muhammed

İkbal bu devrede şiir yazmaya başlayarak yavaş

yavaş ismini duyurdu.

 

 

1905 de Londra'daki Chambrich üniversitesine girmek için İngiltere'ye giden İkbal, oradan felsefe ve iktisat bölümünü üstün bir derece ile bitirerek mezun oldu. Londra'da üç sene kadar kalan İkbal, burada Arap dili ve edebiyâtı fakültesinde hocalık yaparken bir taraftan da çeşitli İslâmi konularda bir dizi konferans verdi. Bu konferansları onun Londra'da çok tanınmasına sebep olmuştu.

 

Yine Londra'da kaldığı müddet içinde hukuk

üzerine okuyan İkbal savcılık diplomasını aldık-

tan sonra Almanya'ya giderek Münih Üniversite-

sinde felsefe dalında doktora yaptı. 1908 de Hin-

distan'a döndüğünde, onun yazı ve şiirlerine hay-

ranlık duyanlar tarafından büyük bir coşkuyla

karşılandı.

 

İkbal Hindistan'daki çalışma hayatına avukat

olarak başlarken onun bu görevdeki çalışması,

doğruluk ve emanete örnek olarak gösteriliyordu.

Haklılığına inanmadığı ve hakkını alamayacağı

kişinin davasına bakmazdı.

Daha sonra Lahor'da hükümete ait bir okulda

Arap dili ve edebiyatı bölümünde hocalığa devam

eden İkbal, bu görevinde fazla kalmayarak ayrıl-

dı.

 

Hocalık görevinden istifa edişinin sebebi ken-

disine sorulduğunda cevaben: "İngilizlere hizmet

etmek zordur. Ben istediğimi insanlara anlatamı-

yordum. Şimdi ise hürüm, dilediğimi söyler ve di-

lediğimi yaparım" diyordu.

Hükümetteki bu resmi görevinden istifa et-

mesine rağmen hiç bir zaman eğitim ve öğretim

işlerinden geri kalmamıştı. Devamlı olarak La-

hor'daki İslâm akademisiyle irtibat halinde olan

İkbal orada dersler verirken, çeşitli üniversiteler-

de de ilmi konferanslar veriyordu. Bu arada Af

gan hükümetinin daveti üzerine Afgan eğitim ko-

misyonuna da iştirak etmişti.

 

Muhammed İkbal ülkesinin siyasetine de ka-

tılmış ve halkını bu konularda yönlendirmişti.

Onun bu konudaki düşüncesi ise: "Siyaset; çalış-

mak, izzet ve şerefe davet etmektir." şeklinde idi.

Müslüman Hintli mücahitler adıyla yazdığı

şiirleri Hindistan'daki müslümanların hareketle-

nerek İngiliz sömürüsüne başkaldırmalarında

büyük tesiri olmuştu. 1926 da Pencap eyaletin-

den Hukuk Komisyonuna seçilen İkbal aynı za-

manda "Rabitatül İslâmiye" adlı merkezi Suudi

Arabistan'da olan bir cemiyette de çalışmalar

yapmıştı.

 

1930 da Pakistan devletinin kuruluşu konu-

sunda kendisine has görüşüyle insanların hu-

zuruna çıkan İkbal Hindistan'ın bölünmesinin

din, ırk ve dil esasına göre taksimini öngörüyor-

du. O zaman bu görüşünü daha sonra Pakistan

devlet başkanı olacak olan Muhammed Ali Cin-

nah'a anlatırken, şiir ve konuşmalarında bu dü-

şüncesine oldukça fazla yer vermişti.

Daha sonra 1932 de Londra'da anayasa hazır-

lamak için oluşturulan ve çok uzun münakaşala-

ra sahne olan kongreye katılan İkbal, o sırada

şiddetli ve uzun sürecek bir hastalığa yakalanır.

Doktorların gayretlerine rağmen bir türlü iyileş-

meyen İkbal ölümü tebessüm ve rıza ile karşıla-

yarak 1938 de Allah'ın rahmetine kavuşur. İşte

bu sıralarda İkbal ölümle ilgili olan şu şiirini yaz-

mıştı:

 

"Ölümü ve acıyı mutluluk ile karşılamak

Müminin alametlerindendir '

 

Muhammed İkbal ehli takva bir evde doğup

büyüdüğü ve babasının arkadaşı olan Mir Hüse-

yin'in tesirinde çok kaldığı için takvaca ve şahsi-

yetinin olgunlaşması konusunda oldukça ileri bir

merhaledeydi. Çünkü Üstad Mir Hüseyin talebe-

lerine özellikle akide, İslâmi şahsiyetin oluşturul-

ması ve İslâm edebiyatı konularında çok tesir

ediyor ve onları üstün birer şahsiyet olarak yetiş-

tiriyordu.

 

İkbal çok zeki ve ince duygulu birisiydi. Daha

çok genç yaşlarındayken şiir yazmaya başlamıştı.

Bu şiirler daha sonraları çeşitli dilere tercüme

edilmişti. İkbal'ın şiir ve edebiyat bakımından

büyük bir kabiliyete sahip olması onun kültürel

açıdan üstün bir eğitim aldığının ve İslâmi ba-

kımdan olgunluğunun bir göstergesidir.

 

Henüz 33 yaşlarında iken felsefe, iktisat, hu-

kuk ve edebiyat gibi bir çok ilimlerde tahsil gör-

müş ve üstün derecelerle diplomalar almıştı. Bu

konularda yazdığı eserlerden bazıları çeşitli dille-

re çevrilerek bu üstün şahsiyetin fıkirlerinden

başkalarının da istifadesi sağlanmıştı.

 

İkbal belki bir vaiz ve filozof değildi ama her

şeyden önce Allah'a samimi olarak iman etmiş ce-

saretli, kendine güvenen ve düşüncelerinde belir-

li özellikleri olan bir kişiydi. O şiirlerinde hayatın

gerçeklerine bakar, fıtratındaki şiire olan yatkın-

lığıyla bu konuları en tesirli bir şekilde izah eder-

di. İşte İkbal bu vasıflarıyla büyük ve gerçek bir

mücahid. olarak ortaya çıkmaktadır.

 

İKBAL'İN ISLAH YOLUNDAKİ ÇALIŞMALARI

Muhammed İkbâl hayata bakış felsefesini ve

görüşlerini şiirlerinde işlemiştir. Onun ıslah yo-

lundaki belli başlı düşünceleri şunlardır:

 

1- Muhammed İkbal İslâma ve müslümanlara

hayranlıkla dolu bir müslümandı. Ona göre müs-

lümanın toprağında sınır olamazdı. Çünkü bütün

müslümanların vatanı birdir. İkbal'ın bu konuda

yazmış olduğu bir çok kahramanlık destanları

vardır. O doğusuyla ve batısıyla bütün müslü-

manları kuşatmıştır.

 

Ona göre insanlığın saadetini gerçekleştirecek .

tek hükümet İslâmdır. Şiirlerinde sürekli olarak

İslâmiyetin devlet olarak yaşandığı ve beşeriyete

gönderildiği devirleri işlerdi.

 

İkbal İslâm ümmetinin hiç bir zaman yok ol-

mayacağını çünkü İslâm ümmetinin ebediyyen

kalıcı değer üzerine bina edildiğini söylüyordu.

Diğer taraftan da üzülerek İslâm ümmetinin acı

hallerini dile getiriyordu. Bir şiirinde bu konuyu

şöyle gündeme getirmiştir:

 

Hak olan ezan devamlı aralarında olan

İslâm ümmeti ebedi kalacaktır.

La ilahe illallah'ın aşkından kalbler tutuşmaktadır."

 

Eğer geçmişinde İslâm medeniyetini yaşamış

herhangi bir yere gitse oranın maziye karışmış

halini hatırlar ve üzülürdü. 1908'de Avrupa'dan

Hindistan'a dönerken Sekille Adasına uğramış

eskiden oranın İslâm medeniyetine beşik olduğu-

nu hatırlayarak kendi kendine:

 

Göz yaşıyla değil kan akıtarak ağla.

İşte burası İslâm medeniyetinin gömüldüğü yerdir.

 

diyerek ağlamıştır. 1932 de Londra'daki kong-

reden dönerken İspanya'ya uğramış, orada Kur-

tuba Mescidini ziyaret ederek mü'min bir şair

olarak İslâm medeniyetinin bir harikası olan bu

caminin önünde bir müddet duygulu duygulu

durduktan sonra senelerden beri ezan okunma-

mış ve içinde namaz kılınmamış bu camide iki re-

kat namaz kılmıştı.

 

İkbal müslümanların geleceği konusunda ol-

dukça iyi düşünceler ve ümitler besleyen birisiy-

di. Bir gün Kurtuba'da "Büyük Vadi" isimli neh-

rin kenarında durmuş şöyle diyordu:

 

Ey şanlı nehir şu anda senin kenarında duran kişi

çok güzel bir hayal içindedir.

Bu adam geleceğin aynasında yeni bir dönem görmektedir.

Bu dönemin müjdeleri gözükmeye başladı.

Fakat henüz insanların gözünden saklı durumdadır. ·

Eğer Avrupa bu dönemi şu anda farketse

aklını kaybedip deliye dönerdi.

 

Muhammed İkbal'ın Avrupa'da eğitim görüp

onların arasında uzun bir müddet kalmasına rağ-

men hiç bir zaman onların kültürlerine aldanma-

mıştı. O Avrupa medeniyetinin insanları kardeş

yapacağına, insanlığa saadet getireceğine inan-

mıyordu. Çünkü Avrupa'nın medeniyeti sadece

maddi bir medeniyetti

Evet bu medeniyet ilmiyle ve organizesiyle

tüm dünyaya boyun eğdirmişti ve kendi gayesi

için tabiatla alay ediyordu. Ama imandan yoksun

olduğu için şaşkınlıklar içinde acıyla kıvranmak-

taydı. Bu medeniyet ıslah etme ve merhamet et-

me özelliğine sahip değildi. İşte bundan dolayı

devamlı olarak müslümanlara özellikle de gençle-

re bu medeniyetin gösterişine kanarak onun tu-

zağına düşmekten sakınmalarını söylerdi.

 

Ama maalesef ümmetten bazıları bu tuzağa

düşerek bütün izzetlerini kaybederek zayıfladılar

ve varlıklarını yitirdiler. İkbal yazı ve şiirlerinde

müslümanları derinlemesine İslâmı öğrenmeye

çağırırdı. Çünkü "müslümanların izzeti ve hürri-

yeti, İslâmın asıl kaynağı olan Kur'an ve sünnet-

tedir" diyordu. Ne zaman İslâmdan ve Resulul-

lah'tan bahsetse, gurur ve iftiharla şöyle derdi:

"Eğer yıldızlar ve gezegenler boyun bükerse

buna hayret etmeyiniz. Çünkü ben kendini yolla-

rın rehberi, peygamberlerin sonuncusu ve insan-

larla cinlerin önderi olan Hz. Muhammed'e bağla-

yarak, onun bereketli ayak tozuna karışarak bah-

tiyar insanların gözüne sürecekleri sürme ol-

dum."

 

2- İkbal'in görüşlerinin temelini, en çok ehem-

miyet verdiği nefsi terbiye konusu oluşturmakta-

dır. Çünkü insanın saadeti ve hayatın temeli,

nefsi terbiyeden kaynaklanmaktadır. İşte bunun

için ikbal sürekli olarak kişinin kendisini bilmesi-

ne ve bu yolda ardı arkası gelmeyecek olan de-

vamlı bir cihada çağırıyordu. Bu cihad önce nefse

karşı verilmeliydi.

 

İkbal cihad ve çalışmada hayat; tembellik ve

uyuşuklukta da ölüm olduğunu söylerdi. Yine ona

göre insanın kendisine güvenmesi ve devamlı ola-

rak nefsini zorluklara karşı kuvvetli olabilecek

şekilde hazırlaması kişiye mutluluk vermektedir.

Kişinin kendisine güvenmesi,konusunda şöyle di-

yordu:

"Başkalarının nimetlerinden kendi rızkını

arama. İsterse güneşin kaynağından gelmiş olsun

hiç kimseden, su bile isteme. Allah'a güven ve ça-

lış. Bu şerefli İslâm ümmetinin yüzünü utandır-

ma. Bir gün Hz. Ömer at üstünde giderken elin-

den kamçısı düştü. O etrafındakilerden hiç birin-

den onu kendisine vermelerini istemeyip, bizzat

atından inerek kendisi almıştı."

 

İşte insan nefsini şehvetlerden ve çeşitli kor-

kulardan alıkoyar ona hakim olursa başkaları o

insana hükmedemez. İslâm bu nefsi terbiyeye çok

büyük önem vermekte ve kişiyi kendisini olgun-

laştırmaya çağırmaktadır. Nefsini güzel ahlak ve

faziletlerle süslemesini istemektedir. İslâm, nefsi

terbiye etmeyi kendine has usullerle gerçekleştir-

mektedir.

 

Örneğin inanç konusunda nefsi şüphelerden,

korku ve şehvetlerden men ederek gerçek tevhidi

insanın kalbine yerleştirerek devamlı olarak onu

tembellikten alıkoyar onu çalışmaya ve istikbale

dair hazırlıklar yapmaya teşvik eder. İşte İslâm

inancı bu vasıflarıyla her türlü zorluğu yenerek

aşmakta ve insanlık için gerçek hürriyeti ve eşit-

liği sağlamaktadır. İkbal bu düşünceleriyle aynı

zamanda Hindistan'da yaygın olan ve bazı usülle-

rinde İslâma zıt hareket eden tasavvufi anlayışa

da karşı olduğunu ortaya koymuş oluyordu.

Çünkü o zamanlar Hindistan yarımadasında

hurafelerle karışık bir çok tasavvufi akım vardı

ki, bunlar genel olarak "Vahdet-i Vücut" inancın-

da olup, görünen varlığı inkar esasına dayanıyor-

lardı. İkbal onları İslâmi olmayan tasavvufi akım

diye isimlendirmişti.

 

3- İkbal'ın gerçekleştirmek istediği hedefler-

den birisi de Dünya İslâm Devletinin kurulmasıy-

dı. O her ne kadar kişinin ferdi değerini idrak et-

miş ve görüşlerinin aslını nefsi terbiye oluştur-

muşsa da bunu da yeterli olmadığını biliyordu.

Onun için ferdi cemaat için, cemaatı da fert için-

bir ayna kabul ediyordu. Eğer fert görevini yerine

getirmese bu noksanlığın cemaata da sıçrayacağı-

na inanıyordu. Ona göre fert kendisini iyi yetişti-

rirse cemaattaki görevini daha iyi yapacaktır.

Eğer hata yapsa iyi yetişmiş cemaat onu ikaz

edip düzeltecektir. Bu konuda bir şiirinde şöyle

diyor:

 

"Eğer fert bir cemaata mensup olsa tıpkı bir

damla iken nehir olur.

Artık onun ruhu, bedeni, açığı ve gizlisi, her

şeyi bağlı bulunduğu toplumuna ait olur."

 

İşte bu cemaatın elbette bir davası ve onları

birarada tutan prensipleri olmalıdır. Yine bu he-

deflerin gerçekleşmesi ferdin ve cemaatin saade-

tinin sağlanması lazımdır. Ayrıca bu hedefler bü-

tün beşeriyetin saadetini de sağlamalıdır. Ki, işte

İslâm tüm insanlığın mutluluğunu gerçekleştire-

cek tek din olarak ortadadır.

 

Bunun için İkbal bütün müslümanları içine

alabilecek ve insanlığın saadetini sağlayacak olan

bir İslâm devletinin zaruri oiduğunu devamlı söy-

liyerek İslâmi devletin gerçekleşmesi yolunda çok

gayretler sarfetmiştir.

 

O bu çalışmaları esnasında hiç bir zaman her-

hangi bir ırki taassuba düşmemiştir. Müslüman-

lar için muayyen bir toprağın olmayacağını esas-

ta İslâmın tatbik edildiği yerin müslümanın vata-

nı olduğuna inanarak şöyle derdi:

 

"Irkçılık taassubu İslâm ümmeti arasındaki

irtibatı ve İslâmi ilişkileri kesmiştir."

 

İşte Hindistan'da yaşayan müslümanlar için

müstakil bir İslâmi devletin olmasını, bu devletin

inançta ve hedefte bütün müslümanları bağrına

basması gerektiğini söyleyerek, Pakistan'ın kuru-

luşuna temel hazırlayanlardan birisi olmuştu.

İkbal'in çalışmalarının neticelerinden en

önemlisi, kendisinin ölümünden yedi yıl sonra

1947 de Pakistan devletinin kurulması olmuştur.

Çünkü bu devletin kurulmasıyla birlikte Hindis-

tan'da bir taraftan hinduların zulmü altında ezi-

len, diğer taraftan İngilizlerin sömürgesi altında

olan Hintli müslümanlar biraz olsun emniyete

kavuşmuşlardı.

 

Pakistan İslâmın hükümlerinin tatbik edilme-

si için kurulmuştu. Elbette orada müslümanların

sözü geçmeli ve huzur bulmalıydılar. Gerçi Pakis-

tan kuruluşundan şimdiye kadar bir çok olumlu

aşamalar geçirmiştir ama henüz arzu edilen sevi-

yeye ulaşmamıştır.

 

Pakistan'ın kuruluşu hakkında bir araştırma-

cının dediği gibi, kısa sürede devlet olan ve ıslah

yolunda ilerlemeler yapan Pakistan'ın İslâm dev-

leti olma gayretlerini küçümseyemeyiz.

 

Allah rahmet etsin.(Amin)

 

Fethi Yeken

Share this post


Link to post
Share on other sites

İslam Felsefesine bir katkı diye bir kitap yazmış ve muteber kişilerce sapıklığı beyan edilmiş olan bu sapık herifin neyini savunuyorsunuz.

 

Şu İsmailağa cemaatini anlamıyorum. Bayram Ali Öztürk "allah rahmet eylesin" bir yanlışa düşerek ikbal hakkında bilmeden övücü sözler söyledi diye, sapıklığı ayan beyan olan bu kişi aklamaya çalışmakta ne demek oluyor.

 

Dinimizislam.com kolay adam harcıyormuş. "İkbalin İslâmda dinî düşüncenin yeniden kuruluşu adıyla tanınan, 1928de Madras İslâm Derneğinin kurslarındaki konuşmaları, reformcu görüşlerle doludur. Onun bu reformcu görüşleri, İslamiyetin nakil yoluna ters oluşu sebebiyle, âlimlerce kabul görmedi.

 

Eserlerinde, Abduh ve Efgani gibi mason reformcuların fikirlerine genişçe yer verdi. İkbalin şahsiyetinin en önemli taraflarından biri de, İngilizlerin arzusuna uygun olarak, bağımsız Pakistanın kuruluşu için yaptığı çalışmalarıdır."

 

Bunlar yalan yani öylemi? Siteyi hazırlayanlar hiçbir dayanak olmadan bu adamı insafsızca karaladılar öylemi? Yanlışı kabul etmeyip üstünü örtmeye çalışıyorsunuz. yazıklar olsun size bee!

Share this post


Link to post
Share on other sites
İslam Felsefesine bir katkı diye bir kitap yazmış ve muteber kişilerce sapıklığı beyan edilmiş olan bu sapık herifin neyini savunuyorsunuz.

 

Şu İsmailağa cemaatini anlamıyorum. Bayram Ali Öztürk "allah rahmet eylesin" bir yanlışa düşerek ikbal hakkında bilmeden övücü sözler söyledi diye, sapıklığı ayan beyan olan bu kişi aklamaya çalışmakta ne demek oluyor.

 

Dinimizislam.com kolay adam harcıyormuş. "İkbal’in İslâmda dinî düşüncenin yeniden kuruluşu adıyla tanınan, 1928’de Madras İslâm Derneğinin kurslarındaki konuşmaları, reformcu görüşlerle doludur. Onun bu reformcu görüşleri, İslamiyet’in nakil yoluna ters oluşu sebebiyle, âlimlerce kabul görmedi.

 

Eserlerinde, Abduh ve Efgani gibi mason reformcuların fikirlerine genişçe yer verdi. İkbal’in şahsiyetinin en önemli taraflarından biri de, İngilizlerin arzusuna uygun olarak, bağımsız Pakistan’ın kuruluşu için yaptığı çalışmalarıdır."

 

Bunlar yalan yani öylemi? Siteyi hazırlayanlar hiçbir dayanak olmadan bu adamı insafsızca karaladılar öylemi? Yanlışı kabul etmeyip üstünü örtmeye çalışıyorsunuz. yazıklar olsun size bee!

Bakın öyle bir çerçeveye oturtmuşsunuz ki sanki biz burada Abduh, Efgani gibi sapık isimleri müdafaa etmişiz. ''Şunu dile getirmeliyim ki (isterseniz taassub olarak nitelendirin) Bayram Ali Hocam'ın dile getirdiklerini gözü kapalı kabul ederim ben!Bulunduğu kapı itibariyle inanıyorum ki ehl-i sünnetten sapıcı hiçbir hususu dile getirmez ve de yanlış yönlerdirmez.'' Benim İkbal'de karalanması adına soru işareti bırakan husus yukarıdadır. Net söyleyeyim kendisinin bir eserini okumadım. Reformist olduğuna binaen nette yazılara da rastladım ama müşahhas sened ortada yok dedim. Varsa elinizde buyurun koyun ortaya. El-misal; ''Allah gerçek bir Janus'tur!''Janus’un mânası nedir? Ansiklopedilere bakınca, bunun iki çehreli bir Roma putunun adı olduğunu öğreniyoruz. Ali Şeriati, şimdi bu adam bu lafı demiş, herkesçe malum. Bana gelip de bu adamı savunan adamın amiyane tabirle alnını karışlarım!İşte bu reformist. Sizde de varsa elinizde bulgular verin bize. Anladığım kadarıyla geniş vakifiyet yok bir takım arkadaşlarda da. Bizi de aydınlatmış olursunuz. Duvara kafa atmıyorum ben. Varsa bir yanlış döneriz dediğimiz laftan. Herif reformist diyorsunuz ortada alimlerce de kabul görülmedi gibi şumul bir cümle var.Dizdiriverin neleri kabul etmemiş alimler. Şunun da altını çizeyim beni İkbal'in avukatı falan sanmayın, gerçekten bilmiyorum ve öğrenmek istiyorum. İnanıyorum ki okuyan her arkadaşa da faidesi olacaktır.

Yazıklar olsun size bee! Eyvallah arkadaşım..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sayın üyelerimiz,

Mevzu, karşılıklı atışma havasına bürünmeye başladı. Konu dışındaki tartışmanızı devam ettirmek istiyorsanız lütfen özel mesaj kullanınız ve birbirinizi kırmadan tartışınız. Tartışmayı devam ettirici her mesaj silinecektir.

Saygılarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

 

İnsanın ciğerine işliyor.. Rabbim himmetlerini öbür dünyada nasip eder inşallah.

 

"İnsan dâvâsına öyle can atmalı ki, ruhu ona yetişememeli!"

 

Çalışma masasının üzerinde bulunan ufak bir not kağıdına düştüğü nottur. Rabbim ne mânâ!.. Hakkıyla idrak edebilsek..

Share this post


Link to post
Share on other sites

İkbali Cavidname sinden tanıyanlar ayrı tanır, İslam Felsefesine bir katkı kitabından tanıyanlar farklı.

Neticede felsefe yaptığı kitapta sapkınlığı ortaya çıkmıştır. Allah'ın şehadet nasip ettiği bir insan İkbal'in cavidname deki bizim Akifimizi andıran konumundan dolayı savunmuştur. Aynı şekilde fetullah hocanında ikbali andığı sohbeti mevcuttur...

 

Netice: Allah'ın Şehadet nasip ettiği birinden kötü niyetle iş çıkmaz. Cavidname ne kadar güzelse Felsefe kitabı o kadar üzücüdür.

Ayrıca

Fetullah hocanın ikballe ilgili sözleri'nin delili

http://www.youtube.com/watch?v=2vpKv1GAIwc

http://www.youtube.com/watch?v=8qhSPBN3iL4

Share this post


Link to post
Share on other sites

Arkadaşlar,

 

Meseleyi neden cemaatler arası tartışmaya taşıyorsunuz anlamıyorum. Ben İsmailağa Cemaatinin çok defalar sohbetine katıldım, şu an Ankara'da değilde Kayseri de yaşıyor olsam halen de katılıyorum olurdum, hakeza Dinimizislam.com sitesini de yıllardır takip ederim bu cemaatten de tanıdıklarım çok, her iki cemaat de Ehli sünnet vel cemaat ve bir kaç konu hariç meselelere aynı şekilde bakıyor, aynı düşünüyorlar. Ayrı düştükleri konularda ise yine kendi kafalarına göre değil farklı İslam Alimlerini ölçü aldıkları için ayrı düşüyorlar anladığım kadarıyla...

Mektubatçı Bayram Ali Hoca, Allah u teala mekanını cennet eylesin, Allah bize böyle alimler nasip eylesin, böyle alimler kolay yetişmiyor ama M.İkbal konusunda yanlış görüş sahip olması, M.İkbal'i sapıklıktan kurtarmaz,eğer Bayram Ali Hoca yaşıyor olsaydı ve ona da gösterseydik kitaplarındaki sapık fikirleri o da savunmaktan vazgeçerdi, olay bu kadar açık ve basit, sonra her insan hata yapabilir, Beyazıd i Bestami Hz. evliyanın en büyüklerindendir. Mevlana Hz. ile Şems i Tebrizi Hz. tanışmalarında bir çok farklı aktarım var ama Mevlana Hz.Şems i Tebriziye sormuş olduğu soruda Beyazid i Bestami Hz. yanlış bir söz söylediğini görüyoruz, bu hata onun büyük olmasını da değiştirmez. Bayram Ali Hoca'da hata yaptı diye Alim oluşu değişmez...

M.İkbal'in ne sapıklığı var derseniz bir tanesini söyleyeyim, 1-2 ay evvel babamın bir arkadaşı kitabını okumuş, 'Cennet ve Cehennem hakkında bunlar psikolojik olaylardır, insan bedenen değil psikolojik olarak acıyı veya zevki hissedecektir.' diyor. Bu misalin bir tanesi ama bir sapığın kitabını neden açıp okuyayım ortada yüzlerce sağlam İslam Aliminin kitabı varken de oturup tespit edeyim hatalarını...

Fethullah Gülen konusunda yeni bir mevzu açmak istemiyorum ama benim için zaten M.İkbal'den farkı yok ne derse desin...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah ve peygamber aşığı, dolu dolu ehli sünnet bir alimdi. Çarşamba'nın kınalı kuzuları; bir de Hızır Ali Hoca vardı, o da öldürülmüştü. Allah kabirlerini pûr nur eylesin. Mahmud Ustaosmanoğlu'nun kıymetli damatları idi Hızır Ali Hoca. Hz. Osman'nın hilmi, edebi vardı mübarekte. İkisinin de bizzat sohbetlerinde bulunmak nasip olmadı, inşallah cennete alırlarsa benim gibisini, peteklerinden tatmak nasip olur. Bayram Ali Hoca şöyle demiş bir keresinde,

 

"Öldüğümde cennete girersem kapısından bir bakacağım, eğer orada kitap yoksa, girmeyeceğim!" 26594.jpg

 

"Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir." diyen Jorge Luıs Borges geldi aklıma. Yeterin bir şey gelmesin daha..

 

 

Aslında başlığı görünce yazasım geldi. Geçtiğimiz senelerde uzak bir topraktan yakın bir dostum Türkiye'ye ziyarete gelecekti. Hemen bir iki telefon görüşmesi ile bir organize ayarladım. Süper bir plan vardır, kafamda. Mekanı ayarlamıştık, hepsi sessiz sakin bizi bekleyeceklerdi, hem fazla ses de olmayacaktı, yürüyen ayaklar, curcuna uzaktı, şehrin dışına çıkacaktık..

 

Neyse efendim vakit geldi çattı. Atladık otobüse düştük yola. İstikamet, Edirne Kapı Şehirliği!

 

Öncesinde bir telefon görüşmesi;

 

_Arkadaşlarla toplandık, gezmeye gideceğiz. Sen de gelsene.

 

_Oww süper. Neresi?

 

_Edirne Kapı Şehitliği'ne!

 

_Neyyy, kızım mezarlıkta ne işimiz var? Sen buna gezmek mi diyorsun?

 

Kısa bir sessizlik.

 

(Bir kaç ay öncesi Üsküdar'da balık ekmek yediğim arkadaş. Oraya hoplaya hoplaya gelmişti. Kimseyi itham etmiyor, vebal altına girmiyorum hayır. Herkes bizim gibi hayatı farklı algılamıyor olabilir, bizim gibi tuhaf savaş tutturmamış olabilirler. Saygılar, saygılar..)

 

 

Bir hayli zaman geçti. Duraklar geçtik, insanlar arabaya binip indiler. Her birinin kulaklarında o kara kablalor habire bir hay içinde kulak deliklerinden küfür akıtıyorlar. Kimi kafasını gayri ihtiyari sallıyor, kimi ayağını elektiriğe kaptırmış gibi sallıyor. Biraz daha gözlem yaparsam hazır gider ayak beni de defnedip dönebilirler. Camdan dışarıyı seyrettim, sonra da kapatım içimi seyrettim.

 

Geldik, indik.. Üç arkadaştık. Şöyle kafasıyla, ruhuyla benimsediğim, benimsediğim ruh akrabalarım. Elimde değil her insanla hemen dost olamıyorum. Gibi görünüp sırrımı açarım safım biraz galiba. Ama kalp derinliğimi her arkadaşım bilemez. Neyse siyahlar içinde üç arkadaş şehitliği sızdık. Üçümüzde de bir ağır, bir tuhaf ama bir dinginlik ki, ayaklarını kaplıcaya sokmuş adam halt etmiş.

 

Birimiz;

 

_Huzur bu olsa gerek. Şu sessizliğe baksana, demek insan ölünce huzur bulacak.

 

Bir diğeri;

 

_Mezar taşları neden hep beyaz olur?

 

Öteki;

 

_Keşke şu mezarların üzerinde biten ot olsaydım.

 

yanıt:

 

_O zaman sonsuzlukla müjdelenemezdin!

 

Tatmin edici yanıt!

 

Herkeste bir mistik hava, sanki bunları zorunlu bir ruh hali içinde konuşmamız şartmış gibi tavır içindeyiz. Yüzlerimiz döküğe yakın mahzun.

 

Yaklaştık, evvela Ali Haydar Hazretleri; bu kutlu isimlerin başı, benim ruh babamın babası! Edep adap gözeterek okuduk, zira arkayı dönmek olmaz, geri geri edep ile ayrılırsın. Kimileri ayakkabılarını da çıkarıyor. Bu âlâ derece!

 

Sonra Bayram Ali Hoca'nın kabrine yöneldik. Yakındır, Ali Haydar Hazretleri'nin aşağısında, sağdaki.. Çeşmesi de vardır, hayrat. Yaptırandan Allah razı olsun. Tadı çok tatlı, hikmettir bence bu.

 

Allah'ım bir koku bir koku.. Cennetten mi geliyor bu ıtır ne? Toprağı avuç avuç yemek istediniz mi hiç?

 

Fatihalarımızı okuduk, eseflendik, ağladık.. Bizi gördüğünü biliyordum, biraz dertleştim, gerçekten derin muhabbetim vardır kendisine. Bir zaman rüyalarımın kahramanı da oldu. Neyse fazla ifşa etmenin lüzumu yok. Benim manevi hocam, dostumdur desem kafidir.

 

Sonra uzaklaştık, Hızır Ali Hoca'ya da uğradık. Birer fatiha ısmarladık. Bir melal içinde sonraki durak Milli Şairimiz Mehmet Akif dedem.. İnsanlar öylesine bir şey uzanıyormuş gibi geçiveriyorlar ayak ucundan.. Hey gözleriniz kaç derece bozuk, burayı görmüyor musunuz, buraya?!

 

"Sese bühtan etmedi kimse..""

 

Böyle bir gün esti gitti.. Lezzetleri bozan ölümü evinde ziyaret ettik.. Pek de güleryüzlüydü sağolsun...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...