Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
sark

Sabetay Sevi

Recommended Posts

Sabetay Sevi

 

Sabetay SeviSabetay Sevi, (İbranice: שַׁבְּתַי צְבִי Şabbetay Zvi; d. 22 Temmuz 1626, İzmir - ö. (muhtemelen) 30 Eylül 1676, Ülgün (Bugünkü Ulcinj, Karadağ)

 

Sabetay Sevi 17. yüzyılda Osmanlı Topraklarında İzmir, Agorada doğdu. (Eski Agora'nın Google Earth Linki Dış bağlantılarda) 22 yaşında Mesihlik iddiasında bulunan Musevi din adamıdır. Dünyayı kötülüklerden arındıracağına tüm Yahudileri mukaddes İsraile götürerek orada yeniden tapınağı inşa edeceğine inanıyordu. Yahudiliği ikiye böldü. Sadece Osmanlı'da bir milyon kişiyi peşinden sürükledi. Her kıtada binlerce mürit edindi. Mahkemeye çıkarıldı, kerhen Müslüman oldu. İnananların çoğu peşini bıraktı ufak bir grup onu takip ederek Müslüman oldu. Bunlar dış görünüşte Müslüman veya Hristiyan, gerçekte Kabbala Musevi inancına sahip günümüze kadar gelen bir cemaattir. Halk arasında Sabetaycılık adı ile bilinir. İnananları ona Amira derler.

 

Yahudiler, günün birinde bir Mesih'in gelerek kendilerini bu acılardan kurtaracağını düşünüyorlardı. Zor koşullar altında Yahudiler arasında mistizme inananların sayısı da giderek artıyordu. Yahudi mistizminin en önemli kaynaklarından biri 'Kabala' idi. Görünenin arkasında mutlaka bir başka şeyin gizlendiği fikrinden hareket eden Kabalistler, kutsal metinlerde çeşitli sayılar ve matematiksel işlemlerle gizli gerçeği ortaya çıkarmaya çalışıyorlardı.

 

Ortaya çıkarılmaya çalışılan gizli gerçekler arasında kurtarıcı Mesih'in kim olacağı ve hangi tarihte geleceği de vardı. Bu görüşler içinde en çok rağbet görenlerinden birisi de milenyumda (1000'li yıllarda) bir Mesih'in mutlaka geleceği şeklindeydi. Yine Kabala'da 666 sayısının şeytanın yılı ya da sayısı olduğu şeklinde bir inanış bulunuyordu. (Revelation 13:18, Hexakosioihexekontahexaphobia) Bu iki sonuçtan hareketle, 1666 yılının 'hayati önemine' ilişkin yaygın bir inanış oluştu.

 

Konu başlıkları [gizle]

1 Ailesi

2 Din eğitimi

3 İstanbul

4 Selanik

5 Kudüs

6 İzmir - 2

7 İstanbul, İlk mahkeme

7.1 Gelibolu'da Hapis

8 Edirne

8.1 Müslüman olmanın etkileri

9 Arnavutluk, Sürgün

10 Ölüm

11 Evlilikleri

12 Kaynaklar

 

 

Ailesi

Sevi'nin ailesi büyük olasılıkla ne Sefarad ne de Aşkenazlar'dandı.Sabetay Ailesinin kökleri TİRE'ye gidiyor. TİRE, İzmir'den çok daha önce güçlü bir Yahudi yerleşiminin olduğu sancaktı.Osmanlı salnamelerinde SABETAY ailesinin kayıtlarına rastlıyoruz. Annesi Clara'yı küçük yaşta kaybeden Sevi'nin iki de kardeşi vardı: Abisi Elijah (İlyas) ve kardeşi Joseph (Yusuf). O yıllarda İzmir Limanı ticarette öne çıkmıştı. Artan ticaretle birlikte İzmir, Avrupalı tüccarlarla dolup taşmıştı. Babası İspanyadan Osmanlı ülkesine göçen Yahudilerden Mordehay Sebidir, Hollanda ve İngiliz şirketlerinin temsilciliği sayesinde servet sahibi olmuştu.

 

Din eğitimi

Başhaham Joseph Eskapha (Rav Escapa) ve Rav de Alba Torah, Talmud konusunda onu eğittiler. Gösterdiği başarı nedeniyle genç yaşında haham ünvanı verildi. Ancak genç Sabetayın mistik konulara girme arzusu olduğu bir süre sonra anlaşıldı. Sevi, 15 yaşına kadar Tevrat, hadis, fıkıh konularına vakıf olmayı başardıktan sonra Kabala eğitimine başladı. Sevi 18 yaşına geldiğinde kendi yorumlarını başkalarına da okuyup öğreten biri haline geldi. Hatta etrafında bir öğrenci grubu da topladı. Melankolik ruhi yapıya sahip olması bir süre sonra mistik hayatın zorlukları ile birleşince anlaşılmaz eylemlerde bulunmasına yol açtı. Oruç günlerinin dışında da sık sık oruçlar tutuyor, sık sık bedenini yıkıyor ve uzun müddetler boyunca yalnız başına tefekküre dalıyordu. Kendini Yahudi mistisizmine, Kabbala'ya kaptırmıştı. Bilincini yitirdiği, coşkulu dönemler yaşıyordu.

Sabetay Sevi, 1666'da kıyametin kopacağını, bundan hemen önce kurtarıcı Mesih'in geleceğini, bunun da 1648'de olacağını 'biliyordu'! Etrafındakileri yavaş yavaş hazırlayan Sevi 22 yaşına geldiğinde Kabbalacı yorumlara dayanarak, kendisini Musa'nın geleceğini vadettiği Mesih olduğunu iddia etti. Yaşlı hahamlar bir hayli sinirlenerek duruma tepki gösterdiler. Hatta hocası Başhaham Eskapa, iki hahamı Sevi ile görüşerek iddiasını geri almaya ikna etmeleri için görevlendirdi. Sevi mesihliğini kanıtlayan delillerden söz ediyordu ve İzmirdeki Yahudi cemaat arasında ise çok sayıda taraftar buldu. Tarihçilere göre tam da bu tarihlerde Sevi'nin vücudundan hoş bir koku yayılmaya başladı. Hatta bunun bir hile olabileceğinden kuşkulanılarak Sevi bir doktora muayene bile ettirildi. Mesihliğin alameti sayılan bu durum sonraları müritleri tarafından bayram olarak kutlanmaya başlandı. Sevi 23 yaşına geldiğinde bu kez de Tanrı'nın, Yahudilerce söylenmesi yasaklanan adı 'Yehova'yı telaffuz etti. Gelişmelerden huzursuz olan hahambaşılık, Sabetay Sevi'nin dinlerini bozduğu gerekçesiyle öldürülmesine karar verdiler, ama bu kararı uygulayamadılar. Bunun üzerine hahambaşı Eskapa, Sabetay Sevi'yi Osmanlı sarayına iletmek üzere İstanbul'daki hahamlara şikâyet etti. Başka rivayete göre Hahambaşılık onu İzmir'i terk etmeye zorladı.

 

Bazı kaynaklar bu bilgiyi doğrulamazken Sabetay Sevi'nin İzmir'de bulunduğu dönemde kendi ağzından mesihlik iddiasında bulunmadığı da iddia ediliyor. Gershom Scholem de kitabında, "Sevi, olsa olsa o da bir defacık Sinagog'da dualardan önce 'Ben Mesih-i İsrail'im demiştir" diyor. Sabetay Sevi'in her şeye rağmen aforoz gücünde bir dışlanmaya uğramadığını belirten Scholem, Sevi'nin İzmir'den kovulduğu için değil zorunluluktan dolayı seyahat ettiğini söylüyor.

 

Sevi önce eski bir Kabbala merkezi olan Selânik'e, sonra İstanbul'a gitti. Başkent'te, saygıdeğer ve ünlü bir vaiz olan Abraham ha-Yakini ile karşılaştı. Yakini'nin elinde Sevi'nin mesih olduğunu doğrulayan Kabbalacı bir kehanet belgesi vardı. Kısa süre sonra Istanbul'dan da ayrılan Sevi, önce Kudüs'e ve sonra Mısır'a gitti. Kahire'de Osmanlı valisinin hazinedarı olan güçlü ve varlıklı Raphael Halebi'yi kendi davasına inandırdı.

 

İstanbul

Sevi'nin İzmir'den sonraki ilk durağı İstanbul'du. 1650 yılında İstanbul'a gelen Sevi burada Abraham Vaçini (Abraham ha-Yakini, Avraham Yaqini) adlı bir hahamla karşılaştı. Bu hahamda 'Mezamiri Süleyman'ın Tefsiri' adında Sevi'nin mesih olduğunu doğrulayan Kabbalacı bir kehanet belgesi vardı. Belgeyi alan Sevi, bunu mesihliğinin delili olarak yanında taşımaya başladı. Zira çok eski olduğu iddia edilen belgede, Sabetay Sevi isimli bir Mesih'in doğacağından haber veriliyordu. Gerek eski gerekse bu yeni 'belgeyle' birlikte Sevi, İstanbul'daki Yahudiler arasında önemli bir nüfuz elde etti. Ancak İzmirli hahamların İstanbullu hahamları "Sabetay'dan uzak durun" diye uyarması üzerine Sevi Selanik'e gitmeyi kararlaştırdı.

 

Selanik

 

Sevi Selanik'teSevi Selanik'deki ilk günlerinde Mesihlik iddiasında bulunmazken zekasıyla Selanikli Yahudiler'i kendisine hayran bıraktı. Öyle ki evinde misafir olduğu bir Yahudi, ona kızını bile verdi. Ancak Sabetay üçüncü eşiyle de cinsel ilişkiye girmedi. Bunun nedenini soranlara ise, gerçek anlamda evlenmeyeceğini çünkü zaten Tevrat ile evli olduğunu söyledi. Ama bu sözleri duyan hahamlar bunun Mesihlik iddiası olduğunu belirterek sert tepki gösterdiler. Bu gelişme üzerine Selanik'ten ayrılıp Atina'ya geçen Sabetay Sevi burada da iyi karşılanmayınca önce İzmir'e döndü ardından da ikinci kez İstanbul'a gitti. İstanbullu hahamların kendisini rahat bırakmamaları üzerine 1659'da babasının yanına İzmir'e geri döndü.

 

Kudüs

İstanbul ve Selanik'e yaptığı yolculuklarda beklediği ilgiyi göremeyen Sabetay Sevi bu kez rotasını Filistin'e çevirdi. 1662 yılında birkaç yakınıyla birlikte bir gemiye binen Sevi, Trablus ve Beyrut'a kadar ulaştı. Ancak burada karar değiştirerek Mısır'a gitmeye karar verdi. İskenderiye'de gemiden inen Sevi doğruca Kahire'ye gitti. Sevi'yi, burada tüm hayatını değiştirecek gelişmeler bekliyordu.

 

Burada ayrıca Rafael Josef Çelebi adında zengin bir sarrafla tanıştı. Nayir adındaki Polonyalı bir hahamın yetim kızı olan Sara ile evlendikten sonra Gazzeye gitti.

 

1663 yılının sonbahar aylarında Kahire'ye doğru yola çıkan Sabetay Sevi, yolculuk sırasında kısa süre sonra kendisinin Mesih olduğunu onaylayacak olan Gazzeli Nathan yani Abraham Nathan Aşkenazi (Nathan Benjamen Levi Eskenazi) ile tanıştı. Nathan çok başarılı ve zeki bir öğrenciydi. Din konusunda Sabetay Sevi'den bile daha bilgiliydi.

 

Nathan 19 yaşlarındayken okula gelen Samuel Lissabona adlı zengin bir Yahudi'nin çok güzel ama bir gözü görmeyen kızıyla evlendi. Bu kızla evlenmeyi kabul eden Nathan hemen ardından da Kabala öğretisiyle daha yakından ilgilenmeye başladı. Bu konuda epeyce ilerleyen Nathan çevresindekilere gördüğü bir sanrıdan bahsetmişti. Nathan bu sanrıda kendisine "büyük bir ışığı bekle" dendiğini söylüyordu.

 

Burada, adında yirmi yaşlarında bir öğrenci, Yahudi geleneklerine göre Gaza'lı Nathan "Mesih'in Müjdecisi", İlyas rolünü üstlendi. Nathan, coşku içinde, İsrail devletinin yeniden kuruluşunun çok yakında gerçekleşeceğini ve Sevi'nin zaferi ile dünyanın kurtulacağını herkese duyurdu. Nathan, Kabbala hesaplarına dayanarak, kıyamet günü için 1666 yılını bildirdi.

 

Kudüse tekrar döndüğünde, kendisinin Mesih olduğunu gizlemeye gerek duymadı. Kudüsteki hahamlar karşı çıktılarsa da, Sabatayın taraftarları gün geçtikçe arttı. Mısır, İstanbul, İzmir ve Avrupanın çeşitli şehirlerine Mesihliğini ilan ve propagandasını yapmaları için sadık adamlarını yolladı. Sabatay Sevi, Musevîlerin dinî âyin ve törenlerinde bazı değişiklikler yaptığı gibi, sinagoglarda okunan duaların çoğunu değiştirdi. Kudüs hahamları tarafından tehdit edilen Sevi, Halepe geçti.

 

İzmir - 2

1665 yılında sevinçle karşılandığı İzmir'e geri döndü. Bir kaç yıllık süre içinde, Sabetaycılık akımı hızla güçlenerek Venedik, Amsterdam, Hamburg, Londra ve bazı Kuzey Afrika kentlerine kadar yayıldı. Sevi kendisini kralların kralı olarak görüyordu. Dünyayı, kendi hesabına göre 38 krallığa böldü. Her birine de, kardeşlerini ve sadık adamlarını kral tayin etti. Çeşitli beyannameler yayınlayarak, Osmanlı idaresine karşı harekete geçti.

 

İstanbul, İlk mahkeme

30 Haziran 1666 da Sabetay İstanbula hareket etmek üzere yola çıkar. O zamana kadar genel olarak yahudilerin siyasi otoriteye karşı bağlı olmaları ve hiçbir zaman politik hareket etmemeleri Osmanlı idarecilerini bu olaya karşı kayıtsız bırakmıştır. Müritleri onun İstanbul'a, imparatorluğu Padişah IV. Mehmed'ten almak üzere gittiğine inanıyorlardı. İzmirli hahamların şikayetiyle saray da bu durumun ciddiyetinde erken haberdar olur. Sadrazam Fazıl Ahmet Paşa'nın emriyle, Sabetay'ın içinde bulunduğu gemi Çanakkale Boğazı'nda durduruldu. Sabetay elleri ve ayakları zincire vurularak İstanbul'a getirildi. Hemen ardından da kürek mahkumlarının tutulduğu Haliç'deki Bagno Zindanı'na kapatıldı. Sevi üç gün sonra yargılanmak üzere Sadrazam'ın başkanlığındaki Divan'a çıkarıldı. Girit Seferi öncesinde ortalığın karışmasını istemeyen Osmanlı yönetimi, bir 2 ay sonra Sabetay'ı Çanakkale Gelibolu'da bulunan bir kaleye hapsetmeye karar verdiler.

 

Gelibolu'da Hapis

 

Sevi Abydos kalesinde Sabetay, Gelibolu'da eski limanın yanı başındaki Abydos kalesine kapatılırken müritleri de peşinden gitti. Zaten onun kellesinin vurulması yerine hapis cezasına çarptırılmasını, 'bir mucize daha gerçekleşti' şeklinde yorumluyorlardı. Sabetay'ın hapsedildiği kale, kısa süre de dünyanın dört bir yanından gelen ipek halılar ve atlas kumaşlar gibi hediyelerle onun sarayı haline geldi. Bir süre sonra Gelibolu'daki kale Sabetaycılar arasında 'Migdal Oz' yani 'Kudret Kulesi' olarak anılmaya başlandı. Bu isim biraz da Sabetay'ın buradan müritlerine yazdığı bir mektuptan dolayı verilmişti. Zira bu mektupta Satebay, içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtulup tam bir aydınlanmaya girdiğini belirterek, "Tanrı' bir kudret kulesidir; ona sığınanlar kurtulacaktır" diyordu.

 

Polonya'dan onu ziyarete gelen Talmud uzmanı Lwów ve Galicia Sevi'ye Polonya'da Nehemiah ha-Kohen adlı kâhin'in onun gelişini müjdelediğini bildirirler. Sevi Kohen'in kendisini ziyaret etmesini emreder. 3 ay süren yolculuktan sonra buluşma gerçekleşir. Ancak saatler süren konuşmalar sonrası buluşma her iki taraf için hayal kırıklığı ile sonuçlanır. İddiaya göre Sevi fanatikleri Nehemiah ha-Kohen'i gizlice ortadan kaldırırlar.

 

Edirne

 

İzmir'li hahamlar Sabetay Sevi'nin Dinlerini bozduğu gerekçesiyle öldürülmesine karar verdiler, ama bu kararı uygulayamazlar ve onu Osmanlı sarayına şikayet ettiler. Osmanlı yönetimi en başta olaya ilgisizdi. Daha sonra yahudi din adamlarının artan şikayetleri üzerine Seviyi tutuklayarak Sultan IV. Mehmet'in huzuruna çıkarıldı. Sevi Sultandan Mesih olarak tanınma talep etti, ayrıca İsrail toprağını kendisine vermesini de istedi. Sultan onu Çanakkale'de bir kaleye hapsetti. Faaliyetleri burada da devam eden Sevi'yi yine Yahudi hahamlar Saray'a şikayet edince, Osmanlı bu talepler karşısında kayıtsız kalamadı. Ortaya çıkan kargaşayı gidermek için Fazil Ahmet Paşa, işin esasini ögrenmek için, Sevi'nin derhal Istanbul'a gönderilmesini istedi.

 

Edirne sarayinda, Padişahın iktidarına meydan okumakla suçlanan Sabetay için Sadaret Kaymakamı Mustafa Paşa, Şeyhülislam Minkarizade Yahya Efendi ve Padisah'in imamı meşhur Vani Efendi'den oluşan bir divan kuruldu, Padişah Sultan IV. Mehmet de divanı 'paravan'ın arkasından' izledi. Divanda, Türkçe konuşamayan Sabetay için Padişah'ın hekimbaşısı Yahudilikten dönme Hayatizade Mustafa Fevzi Efendi tercümanlik etti (Asıl adı: Moses Ben Raphael Abrabanel).

 

Divan reisi: Karıştırmadığın halt kalmadı. Uyandırmadık fitne bırakmadın Sabatay Efendi. Haydi bakalım şimdi göster mucizeni!

 

Deyince Sabatay Sevi afallar. Ne yapacağını, ne diyeceğini şaşırır. Mucize göstermesi beklenmektedir. Tercüman, mucizenin şeklini de anlatır: Sabatay soyunacak, vücudunu en maharetli okçular nişangâh yapacaklardır. Attıkları oklar vücuduna işlemezse o zaman Osmanlı Padişahı da onun mesih olduğunu resmi olarak tasdik edecektir. Çünkü Yahudiler, ona kılıç, ok, tüfek, kurşun işlemez, hatta onu ateş yakmaz, suda boğulmaz diye itikat etmektedirler.

 

Divan heyetinin teklifi karşısında Sabatay Sevi Adiyo santo! diye titremeye başlar. Teklifin dehşetinden beti benzi atar, artık her şey bitmiştir. Can havliyle son bir hamle yapar. Her şeyi inkâr eder. Ayrıca mesihlik davasının bazı Yahudiler tarafından ortaya atıldığını, kendisinin asla böyle bir iddiada bulunmadığına dair yemin üstüne yemin çeker, teminat üstüne teminat verir. Dökmedik dil bırakmaz.

 

Ancak, ulema ve padişah bu cevaplardan tatmin olmaz. Bunun üzerine Hekimbaşı Hayyâtîzâde (Terzizâde) Mustafa Fevzî Efendi, Sabetay'a Müslüman olma teklifi götürür. Önce Sabetay bunu kabule yanaşmaz. Ancak, Hekimbaşı, ona bunu kabul etmediği takdirde türlü, türlü işkencelerle öldürüleceğini Ladino diliyle uzunca anlatır. Sevi, dönme Hayatizade'nin tavsiyesi üzerine, canının bağışlanması karşılığında, "Bu can bu bedende kaldığı sürece..." diyerek kendisine söylenen kelime-i şehâdeti tekrarlar. Vânî Mehmed Efendi; Bu adamın, Müslümanlığı kalbî hisler ve ihlâsla kabul ettiğine kâni değilim. Fakat dinimiz şüpheyi reddeder ve kişinin imanı üzerine hüküm, ancak cenâb-ı Hakkındır. Bu itibarla ihlâsla Müslüman olmasını niyâzdan başka şey yapamam... demekten kendini alamadı. Söylentiye göre divandan çıkan Sevi, kaftanını içerisinde sakladığı Can adlı beyaz güvercini serbest bırakarak "can bedenden çıktı" 'Şema Yisrael' demiş, ve çevresindekilere tanrı üzerine ettiği yeminin geçerli olmadığını, sadık kalması gerekmediğini ima etmiştir.

 

16 Eylül 1666'da Divan huzurunda Müslüman olan Sabatay Veled-i Mordehay veya Sabatay Sevi, üzerine saray içoğlanlarına mahsus hamama gönderilerek gusül abdesti aldırılır ve kendisine müslüman kisvesi kürk ve hilat giydirilir. Ertesi gün Sultan huzuruna çıkarak Aziz Mehmet Efendi adını alarak 150 akçelik bir maaşla sarayda üst düzey memur Kapıcıbaşı olarak göreve getirildi.

 

Sabetaycıların açıklamalarının başka bir versiyonu ise şu şekildedir: Musa firavunların Sarayında bir Mısırlı gibi yaşamıştı. Sabetayda kendi halkını kurtarmak için müslüman olmalı ve bir Türk gibi yaşamalıydı. Sevi'nin resmi açıklaması ise şu şekilde: Tanrı beni İsmâilî, yani Müslüman yaptı. Ben kardeşiniz kapıcıbaşı Mehmedim. O öyle emretti. Ben itaat ettim dedi.

 

Müslüman olmanın etkileri

 

Sevi'nin Müslüman olmasi bütün Yahudi dünyasinda şok etkisi yarattı. Hahambaşılık olayı sevinçle karşıladı ve Müslüman olan Sevi'yi dinden çıkmış saydı. Büyük çogunluk onun Mesih olmadığına inanarak ortodoks Yahudi inancına geri döndü, ikiyüz ailelik bir topluluk ise İslamiyete geçerek onun yolundan gitti. Bu tarihten sonra da 'Avdeti' ya da 'Dönme' olarak adlandırıldılar. Bunlar onun büyük bir hikmete binaen zahiren müslüman olduğunu, mesihliğinin bir gereği olduğu yorumunda bulunurlar. Gazzeli Nathan bunu ma'asim zarim kurtarıcının yapması gereken garip işler şeklinde açıklar. Polonyalı karısı Sara, Sara'nın kardeşi Jacob Kerido'da bu kervana katılır. Sara Fatma adını, Kerido'da Yakub adını alır.

 

Sevi, bu olayla taraftarlarına "Karanlık bir" dönemin başladığını ve bunu "Aydınlık günlerin" takip edeceğini söyleyip, aydınlık dönemin başlaması için karanlığın şart olduğunu dile getirir. Sabetaycılar "Aydınlık Günler" gelinceye kadar gizlenmeye devem edeceklerdir. Din değiştirme sonrası Sevi'de kendini bırakan musevi kitlelere karşı bir öfke dönemi başlar. Onları "kendisini anlamamak" ile suçlar.

 

Edirne Sarayı'nda yedi yıl kalan Sabetay bir süre sonra Padişah IV. Mehmed'in takdirini kazandı. Zaman zaman İstanbul ve Selanik'e bile gidebiliyordu. Bir süre Edirne/Hızırlık yakınlarında bulunan bir Bektaşi tekkesine devam etmiş. Bu tekke 1641-1642 yıllarında "şüpheli" bulunarak yetkililerce kapatılmış ancak IV Mehmet tarafından Zaviye olarak tekrar açılmış. Musevi kaynakları Sevi'nin Sufism ve Bektaşilikten etkilendiğini ve bu öğretileri Kabbala öğretisi ile harmanlayarak kendi öğretisine şekil verdiğini dile getirirler.

 

Arnavutluk, Sürgün [değiştir]

Bir süre sarayda Kapcıcıbaşı olarak sarayda üst düzey memur olarak çalışsa da, mesihi yahudi inancına bağlılığının farkedilmesi üzerine batı trakya'ya sürülür. İbrahim Alaeddin Gövsa, Sabatay Sevi isimli eserinin 68. sayfasında olayı anlatıyor:

 

Sabatay Sevi'nin (Mehmet Efendi adı ve Müslüman kıyafeti ile) İstanbulda yine eski müritlerinden bir kısmini toplayarak ayinler yaptığını, Girit seferinden dönen Sadrazam Fazıl Ahmet Paşaya haber verdiler. Sadrazam kendini çağırtarak

- Bu ne iştir? Sen hala uslanmadın mı? diye tembih ettiği zaman Sabatay ağız kalabalığına başladı ve meşhur olan kurnazlığı ile

 

- Aman Sultanım, ben birtakım akrabamı, dostlarımı Müslüman yaptığım gibi bunları da dini celil İslama celp ve davet etmeğe uğraşıyorum, yolunda cevaplar verir.

 

Sadrazam ona ihtar eder:

 

Aklını başına topla. Müslümanım dedikten sonra yine çıfıtlığa başlarsan belânı bulursun.

 

Yine de bu sözlerle bir müddet takipten kurtulur.

 

Fakat aradan uzun bir süre geçmeden Sadrazamın adamları Boğaziçinde Kuruçeşmedeki havrada Sabatay Seviyi müritleriyle beraber İbranice dua okurken yakalarlar. Artık hiçbir şeyi inkâr edecek gücü kalmaz, bütün foyası meydana çıkar. Bu hadise üzerine İzmirli Sevi kendisini unutturmak ve izini kaybettirmek için Kuruçeşmeyi bırakarak Kağıthane civarında ıssız bir köşeye çekildi. Fakat müritlerinin bir müddet sonra orada da etrafına toplanıp ayinler yapmağa devam ettikleri görüldü.

 

İş tekrar Sadrazama haber verilince Fazıl Ahmet Paşa kızdı ve onu tek bir yahudinin yaşamadığı Arnavutlukun Ülgün kentine sürülmesini emretti.

 

 

Sevi dini tefekküre ve teorik çalışmalarına Arnavutlukta devam eder. Bu sıralarda sabetaycılığın ana kaynağı olan kitaplar yazılacaktır. Şahsının isteği üzere Selanik şehri kutsiyete kavuşur ve inananlar (maminim) buraya yerleşirler. İki yüz ailelik ilk sabetaycı çekirdek toplum işte burada kurulur.Olaylardan sonra sevi enerjisininin önemli bir kısmını İslâma ve Müslümanlara düşmanlık için harcar. Nathan Levi ise din değiştirmeden onu takip eder. Daha sonra bir kısım din değiştiren sabetaycıların tekrar yahudi dinine döndükleri bilinmektedir.

 

Ölüm

Maaşı azaltılan Sevi Arnavutlukta beş yıl sürgünde yaşadıktan sonra 30 Eylül 1675 (başka rivayet: 17 Eylül 1676) tarihinde yalnızlık ve sırlar içinde ölmüştür. Avram Galante'ye göre Berat'ta müslümanlar tarafından, şehrin içinden geçen ırmağın kıyısında halen yeri bilinmeyen bir noktada toprağa verilir.

 

Kendisi gibi Müslümanlığı kabul eden takipçisi 200 aile Selanik'e yerleşerek dış görünüşte Müslüman, gerçekte ise Sabetaycı-Yahudi olarak yaşamaya devam etti. Sabetaya inananlar mesihlerinin ölümüne inanmazlar, onun göğe yükselmiş olup, yeniden geleceğine dair inançlarını sürdürüler. Hala inançlı Sabetaycılar, belli zamanlarda deniz ve ırmak kenarlarına gelerek, Sabetay sevi Seni bekliyoruz! diye bağırma geleneğini sürdürmektedirler.

 

Evlilikleri

Sabetay Sevi ailesi tarafından genç yaşta 2 veya 3 kez evlendirildi. Ancak Sevi, eşiyle cinsel ilişkiye girmedi. Ailesi bu durumu onun eşinden hoşlanmadığı şeklinde yorumlayarak birincisini boşattırıp ikinci kez evlendirdi. Ancak Sevi ikinci evliliğinde de cinsel ilişkiye girmekten kaçındı.

 

Polonya daki katliamlardan kaçan yetim bir kız olan Sarah çevresine kurtarıcı (Mesih) ile evleneceğini rüyasında gördüğünü söylemekte idi. Bunu duyan Sevi Sara'yı Kahire'ye çağırır ve onunla evlenir. Bu Sevi'nin dördüncü evliliğidir. Sara'nın güzelliği ve cazibesi bu yeni tarikata yeni müritler kazandırır. Din değişimi sonrası karısı Sara ise artık Fatma Hanımefendidir.

 

Rivayete göre Müslüman olduktan Sevi'ye sonra Sara'nın yanında haremden bir eş daha tahsis edilir. Sabatay Sevinin son eşi Ayşe Hatun Selaniklidir.

 

Kaynaklar

 

Sabetayizm'e ilişkin uzun yıllar Selanik'te korunmuş olan belgeler mübadele sırasında cemaat tarafından İstanbul'a getirlilir. Ancak açıklanmayan bir nedenle bu belgeler şu anda cemaat'in elinde olmayıp İsrail devletinin gizli arşivinde bulunmaktadır.

 

 

 

 

Tarihin Esrarengiz Bir Sahifesi /Dönmeler ve Dönmelerin Hakikati Ahmet Almaz, Kültür Yayıncılık ve Dağıtım 2002

Tevrat'ın Türk Evlatları, Ahmet Almaz (İlber Ortaylı'nın Eki ile) Yakamoz Yayınları 2008

Yahudilik Tarihi, Ahmet Almaz (İlber Ortaylı'nın Eki ile) Nokta Kitap 2007

Selanik'ten Ne çıkar? Ahmet Almaz, Karakutu yayınları 2009

Shekına,Ahmet Almaz,Postiga Yayınları 2010

Ibrahim Alaettin Gövsa, Sabatay Sevi isimli eseri, Milenyum Yayınları ISBN 975-8455-06-0

Evet, Ben Selanikliyim Türkiye Sabetaycılığı, Ilgaz Zorlu, Belge Yayınları, Temmuz 1999 ISBN 9753441750

Evet, Ben Selanikliyim Türkiye Sabetaycılığı Makaleler, Ilgaz Zorlu, Zvi-Geyik Yayınları, 2001 ISBN 975-8516-06-X

Şişli Terakki Davaları, Ilgaz Zorlu, Abdurrahman Dilipak, Zvi-Geyik Yayınları, Ekim 2001

Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı, Soner Yalçın, Doğan Kitapçılık

Efendi 2: Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı, Soner Yalçın, Doğan Kitapçılık

Yahudi Türkler Yahut Sabetaycılar İki Kimlikli, Gizli, Esrarlı ve Çok Güçlü Bir Cemaat, Mehmed Şevket Eygi

Gizli Din Taşıyanlar, Yorgo Andreadis

Temel Garip Todoron (Anadolu'nun Gizli Tarihinden Sayfalar), Yorgo Andreadis

Selanik 1850-1918 Yahudilerin Kenti ve Balkanlar'ın Uyanışı, Gilles Veinstein

Sabetay Sevi ve Sabetaycıların Gelenekleri, Avram Galanti (Abraham Galante)

Yahudi Türkler Yahut Sabetaycılar İki Kimlikli, Gizli, Esrarlı ve Çok Güçlü Bir Cemaat, Mehmed Şevket Eygi

Tekelistan, Yalçın Küçük

Dönmeler Âdeti : Selanik'te Yaşayan Sabataycıların Gizli Hayatı Hakkında 120 Yıl Önce Yapılmış Bir Araştırma; Ahmed Safi, Ilgaz Zorlu Zvi-Geyik Yayınları

Share this post


Link to post
Share on other sites

SABETAY MEZHEPLERİ, BAYRAMLARI, SAPKIN YAŞANTILARI VE PEŞİNDEN GİDENLER

-Sabetay Sevi’nin ölümünden sonra onun fikirleri Gazeli Nathan ve Bektaşi Tarikatına giren Osman Dede tarafından savunuldu.

-Sabetay(Yahudi dönmesi) aileler Selanik’te toplandı, çoğaldı ve burasını herekat merkezi olarak kabul etti.

-Osmanlı’nın çökmesi üzerine 1924 mübadelesi ile Türkiye’ye göç ettiler. İstanbul, İzmir, Bursa, Ankara’ya yerleştiler.

-İstanbul Bülbülderesinde Sabetay mezarlığı kurdular. Mezar taşları üzerinde “Ey Zair..” sözleri yazılıdır. Ve mezarların yönü Kıbleye dönük değildir.

-Türkiye’deki Mason teşkilatların gelişip güçlenmesinde Sebetay kimlikli olanlar öncü ve lider olmuşlardır.

 

 

 

Sabatay mezhepleri

 

1. Karakaşlar, Kuniosos

2. Yakubiler,

3. Kapancılar ya da Kapaniler veya İzmirliler

 

 

Sevi’nin ölmesi/kayboluşu sonrasında Selanik’te yerleşen dini cemaat , çeşitli olaylar sonucunda farklı dini pratikleri benimseyen üç ana gruba/mezhebe/fraksiyona ayrıldı. Bu üç ayrı grup, mezhep taassubuyla, farklı yerlerde ibadet ediyor, kolay kolay kız alıp vermiyor ve hatta ölülerini bile aynı mezarlığa gömmüyorlar. Aralarındaki gizli rekabet ve husumet hala sürmektedir. Değişik adlar alan bu grupların nesl-i şerîf denilen en yüksek asil ailelere mensup birer reisi var. Bunlar, cemaat ihtiyarlarının reyleriyle seçilirler, ölünceye kadar bu mevkide kalırlar.Sevi’nin kayınbiraderi olan Yakov Qerido’yu onun halifesi kabul eden yakubiler , daha sonraları ortaya çıkan ve Mesihi ruha sahip olduğunu iddia eden Baruhya Ruso‘nun (Osman Baba, Osman Ağa, Osman Bevvap) hilafetine inanan karakaşlar ve sadece Sevi’ye inanan Kapancılardır.Osman Baba Bektaşi tarikatında Dede'lik derecesine kadar yükselmiş olup, mezarı Bulgaristan'ın Khaskovo köyününün güney batısında (Google Earth: 41.8500 25.4667) bulunmaktadır.Kapan'ın İbranicede İzmir’im anlamına geldiği söylenmektedir.Kapancılar sakallarını, yakubiler başlarını traş ederler. Fanatik karakaşlar ise, sakallarını da saçlarını da traş etmezler.Jacob Frank’ın 1726-1791 (Jacob Leibowicz) kurduğu Frankistler de sabetaycı harekete olan benzerliklerinden dolayı not edilmelidir. Jakob Frank adındaki haham, 1759'da Polonya'lı yahudilerin kitlesel vaftizini yaptırarak hristiyanlığa döndürmüş. Bunların dış görünümü hristiyan, gerçekte yahudidirler. Frankistler, “günahın kurtarıcı gücü” olduğuna inanır. Bir vaazında, “Sizi gelmiş geçmiş tüm yasalardan, tüm töre, anane ve inançlardan kurtarmaya geldim,” diyor.

Sabetaycı olduğu söylenen kişiler Sabetaycı olduğu söylenen kişiler bu bilgileri hiç bir zaman doğrulamamıştır. Türkiye'de Sabetaycı olduğunu söyleyerek resmi makamlara Musevi olmak üzere başvuran Ilgaz Zorlu 1969 adında tek bir kişi bulunmaktadır. Resmi rakam bu nedenle bir kişidir. Yayınlanan listerin güvenirliği her zaman sorgulanmıştır. Bu listeler soyadı benzerliği, kişinin memleketi veya ecdadının memleketi, gömülen mezarlıklar, kişinin çevresi ve arkadaşlıkları, gittiği okullar, evlilikleri, Yalçın Küçük tarafından ortaya atılan isim kuralları onomastik gibi doğruluğu kolayca sorgulanabilecek ölçütlere göre hazırlanmaktadır.İsim kuralları teorisine göre Türkiye’de Sabetaycılar isimlerini belli kurallara göre seçmişlerdir:

 

1. İbranice ile Türkçe arasındaki ses benzeşmelerini dikkate alarak

2. Tevratta geçen ismin Arapça ve Türkçe karşılığını alarak

3. İbranice ve Türkçedeki aynı sessiz harflerden oluşan isimleri yakınsatarak

4. Soyisimler, bir sonraki jenerasyonda isim olarak seçilerek

5. Ladino ve Yiddish dilindeki Musevi isim ve soyisimlerin Türkçesi kullanilarak

6. Tevrat’ta varolan isimlerin sonuna -zade, -gil, -han, -oğlu vb. ek getirerek

 

Sabataycı mezarlıkları Sabataycılar gerek ilk dönemde yoğun olarak yaşadıkları Selanik’te, gerek daha sonraları Türkiye’nin basta İstanbul olmak üzere İzmir ve Bursa gibi şehirlerine yerleştikten sonra ölülerini ayrı mezarlıklara defnetmeyi tercih etmişlerdir. Selanik’te mahalle olarak da diğer dinlere mensup insanlardan ayrı bir yerleşim düzeni kurmuşlar. 1924 ahali mübadelesi gereği geldikleri Türkiye’de de belli merkezlere yoğun olarak ilgi göstermiş ve içe kapanık bütünlüklerini böylece korumaya çalışmışlardır. Ancak zamanla farklı mahalle ve şehirlere yerleşerek bir nevi fiziki asimilasyona uğramakla birlikte cemaat yapılarını korudukları görülmektedir.İstanbul’da, Karakaşlar cemaatinin mezarlığı, Üsküdar Bülbül deresi’nde yer alıyor. Sabataycılığı sürdürme konusunda diğer cemaatlerden daha aktif olduğu belirtilen bu cemaatin mezarlık konusunda da hassas davrandığı görülmektedir. Bülbül deresi mezarlığında az sayıda da olsa bazı Kapancıların yer aldığı belirtiliyor. Yakubiler ise Maçka’daki mezarlığa ölülerini defnetmektedirler. Yakubilerdin yoğun olarak İzmir’de yasadıkları belirtiliyor. Kapancılar cemaatinin ise Feriköy mezarlığında satın almış oldukları ayrı bir bölüme ölülerini defnettikleri biliniyor. Sabataycıların mezar sekli ve tasların islemesi tamamen farklı. Genellikle seramik üzerine çıkartma resim bu mezar taslarında yer alır. Yazıların üslubu da farklılık arz ediyor. Dikkat çeken nokta ise Ey zair.. diye başlaması. Sekil olarak da dönem dönem farklılık arz etse de kendilerine özgü çiçek islemeler ve Müslüman mezarlarından farklı geometrik sekil vermeler dikkat çekmektedir.

 

'Sakladım söylemedim derdimi, gizli tuttum, uyuttum...' İstanbul'un Üsküdar, Bülbülderesinde dik bir yokuşun başında yer alan, büyükçe bir mezarlığın içindeki mezar taşlarından birinin üzerinde yazılı bu sözler... Üzerleri fotoğraflı, kıbleye göre yerleştirilmemiş, ziyaretçilerinden dua veya fatiha istemediklerini yazı ile belirten mezarlardan sadece biri. Belki de Tevrat'daki "Mesih, bülbüllerin en çok öttüğü yere gelecek" ibaresinden seçtiler burayı kendilerine kabristan olarak.

 

 

 

İnanç ve Ayinler Sabetaycılığın temel dini inanç kaideleri, Yahudiligin mistik ekollerinden Kabbalistik metodun Levi yorumundan oluşmaktadir.

 

Selanik günlerinde bitişik nizam ve birinden diğerine kolaylıkla geçilebilen evlerde yasayan bu cemaat efradinin evlerinden birinde yeşil abajurlu lambalarin zayif isigiyla aydinlatilmis gizli toplanti yerleri vardi. "Kahal" denilen bu yerlerde "Payyetan" adi verilen din ululari tarafindan dualar okunur ve "Ab-bet-din" denilen reisler tarafindan vaaz edilirdi. Bu vaazlarda daima Sabetay'in adi yüceltilirdi. Hem bu mesihin ve hem Yakup Querido'nun günün birinde ümmetlerini kurtaracaklari inanışı üzerinde israr edilirdi. Gerek ayinler ve gerekse ritüeller tamamen gizli tutulduğundan bilimsel araştırmalara kaynaklik edebilecek bilgileri elde etmek oldukça zordur.

 

 

Sabetaycılık'ın esasları

Selanikli bir Dönme yeleğini tamir ettirmek için bir terziye bırakır. Yeleğin cebinde İspanyol Yahudicesi ile yazılmış bir belgenin unutulmuş olduğunu gören terzi belgeyi Journal de Salanique'in yayın yönetmeni Sadi Levy'e gösterir. O da belgenin bir kopyasını hemen kaydeder. Belge, çok

 

Selanik'teki Şemsi Efendi Okulunun kurucusu Sabetaist Şimon Zvi

 

kapalı bir cemaat olan Dönmeler'le ilgili ele geçen ilk yazılı belgelerden biridir. Ve bu belge 1897 yılında Paris'te Şarkiyat Kongresi'nde tebliğ olarak sunulmuştur. (Bu tebliğin Türkçe metni için Tarih ve Toplum dergisinin 168. sayısında M. Dannon imzasıyla yayınlanan çevrisine bakılabilir)Bu belgede maddeler halinde 'Sabetaycılık'ın gizli esasları ve gizli rituelleri ile ilgili son derece açıklayıcı bilgiler bulunuyor. Selanikli Dönme'nin cebinden çıkan belge üç bölümden oluşuyor. Bunlar oruçla ilgili dualar, inançla ilgili esaslar, üçüncüsü ise Sabetaycı bayramlarına ilişkin esasları belirliyor.

 

* Tek ve eşsiz olan ve onun dışında hiçbir benzeri mevcut olmayan yaratıcıya olan imanı korumaya itina göster.

* Gerçek mesih olan mesih'ine inan; şanını artıran david'in soyundan gelen senyörümüz, * Kralımız Sabetay Sevi haricinde hiçbir kurtarıcı yoktur.

* Ne tanrının ne de mesih'in adına sahte yemin etme, zira senyörün adı ondan alınmıştır ve bu kutsal varlığa saygısızlık edilmez.

* Tanrının ve mesih'in adı geçtiği zaman saygı duyulur. Hemcinsine göre üstün olan doğası nedeniyle her kim olursa olsun ona saygı göstermelidir.

* Mesih'in sırrını anlatmak ve incelemek için toplantıdan toplantıya koşuşturulmalıdır.

* Onlardan ne kadar nefret ederse etsinler başka ulusların mensuplarını öldürmek için bile olsa kendi aralarında katil olamaz.

* 16 Kislev günü herkes bir araya gelir ve herkes mesih'le ilgili başkalarından duyduğunu ve mesih'e olan inancın gizemi hakkında ne anladıysa yanındakilerine anlatır.

* Zina onlar arasında hüküm süremez. beriya kuralı mevcut olsa bile, buna rağmen hırsızlar yüzünden tedbir almak gerekir.

* Yalan şahitlik yapılmaz, mümin olmasalar bile hem cinsine yalan söylenmez ve birbirini ele vermek olmaz.

* Türban inancı taşıyan birini, inandığı bir yer bile olsa, zorla bir yere sokulmaya izin verilmez, zira üstat mücadeleciler gurubuna ait bir kimse eksiksiz bir kalp haliyle ve istençli bir ruhla hiçbir şekilde zorlamadan kendiliğinden oraya girer.

* Aralarında kıskançlık yoktur ve kendilerine ait olmayan şeyleri açgözlülük ve hırsla istemezler.

* Kislev ayının 16'sındaki bayram büyük sevinçle kutlanır.

* Kişiler birbirine karşı iyiliksever ve merhametli olmalıdır ve hemcinsinin istenci için kendi istenci gibi çaba sarf etmelidir.

* Her gün gizlice mezamir okunmalıdır.

* Her ayın doğuşu izlenmelidir ve ayın çehresini güneşle karşı karşıya gelmek üzere çevirmesi ve ay ile güneşin yüz yüze bakmaları için dua edilmelidir.

* Türklerin gözlerini örterek gizleme adetlerine, ramazan orucu tutmak için, ve keza kurban kesmek için sıkışmadıklarına dikkat edilmelidir. Gözün gördüğü her şey kusursuz olarak yerine getirilmelidir.

* Onlarla evlilik sözleşmesi yapılmamalıdır.

* Oğulların sünnetine itina gösterilmelidir ve bunu aziz halkın utancını kaldırmak için yapmalıdır. (Alaettin Gövsa, Sabatay Sevi, S.59-61)

 

 

Gmar Tikun felsefesi Sabataizm, "tikun (=onarım) felsefesi" adını verdikleri bir felsefeye dayanırlar.Bir tür Yahudi metafiziği olan bu felsefe, bizce Eski Mısır Hermetizmine aittir. Aslen Mısır Yahudisi olan Haham Luria da zaten bu felsefenin en ünlü yorumcusu sayılmaktadır.Tikun felsefesine göre, âlemin yaratılışında bir miktar tanrısal ışık (=nur) kaynağına geri dönememiştir. Hatta, fizik dünyanın varlık sebebi de budur. Bu hapis kalan tanrısal ışıkların kaynağına dönmek ister ancak bunun için sıkışıp kaldığı 'vazonun' kırılması gerekmektedir. Bu felsefenin sahipleri, bu ışığın kurtarılması görevinin son kurtarıcıya verildiğini düşünmektedirler. Onun için de kurtarıcının çabuk gelmesiini kolaylaştıran ve "Aydınlık günleri" getirecek ışığın serbest kalması için her türlü günah mübahtır.Konunun uzmanları onun fuhuş yaptığı bilinen bir kadınla Sevi'nin evliliğini de tikun felsefesine bağlarlar. Yazar Ilgaz Zorlu da eserinde "serbest seks" dediği gelenekleri bu felsefeyle ilişkilendirir. Sabetay Sevi zamanında yahudi yasalarının bazı temel kurallarının kaldırıldığını belirtilmişse de mesihin gelmesi ile beraber Tevrat hükümleri nin yeniden geri döneceğindi söylemiştir.

 

Antinomian olarak adlandırılan düşüncede daha yüze bir iyilik için daha küçük günahlar işlemek serbesttir. Bu düşünce inananlarına iyi-kötü, ahlaklı-ahlaksız, günah-sevap kavramları arasında geçiş yapma serbestisi tanımakta

 

 

 

Okullar - Kitaplar Haartz gazetesine göre Türkiye'deki yapılanma 12 gizli kabbalistik okulda eğitim görmüş, 50 Ogan (ruhani lider) dan oluşmaktadır. Sabatay Sevi’nin taraftarlarina inanç esaslari olarak 18 maddelik bir nizamname biraktigi çesitli kitaplarda yer almaktadir. Okunan kitaplar 'Zohar', 'Sefer Bahir' ve Sefer 'Yetsira' ve Musa'nın beş kitabı'dır, ancak Talmud okunmaz. Çocukların okuduğu meşhur dualardan: "Beşamı barohya ilen sabatay sevi, ese sabatay sevi etena dalay mandos" her sabah okunur.Şemsi Efendi Mektebi, Manastır'da bulunan ve haham Şemsi Efendi'nin (Şimon Zvi) kurucusu olduğu şimdiki Feyziye Mektepleri'nin öncüsü okuldur.

Bayramlar ve Tatiller Yılın çeşitli günlerinde ve her biri ayrı bir anlam taşıyan 16 tanedir.(Gövsa, Sabatay Sevi) Bunların içinde en ilginci ise Mart 22’de yani baharın birinci gününde kutlanan Kuzu Bayramı, Dört Gönül Bayramı veya diğer bir deyişle Mum Söndü diye bilinen gizli bayram. Bu kuzu bayramı hakkında Sabatay zümresi mensuplarından Karakaşzade Rüştü, 1924 tarihinde Vakit gazetesi muharririne su izahatı vermişti: Kuzu bayramı 22 Adar’da (Mart) yapılır. Bu bayram geceye mahsustur. Her sene kuzu eti ilk defa bu bayram münasebeti ile ve hususi merasimle yenir. Bu merasimde en aşağısı ikisi erkek ikisi kadın olmak şartı ile evli dört kişinin bulunması lazımdır. Bu çiftlerin sayısı artırılabilir. Kadınlar iyi giyinmiş ve elmaslar ile süslenmiş oldukları halde sofra hizmetinde bulunurlar. Yemekten sonra biraz eğlenilir ve muayyen zamanda ışıklar söndürülerek karanlıkta kalınır... Bu bayram vesilesi ile doğacak çocuklar bir nevi kutsiyeti haiz tanınırlar. Ona (Dört Gönül Bayramı) adi verilir. (Gövsa, Sabatay Sevi, S. 64)İsrail’in ikinci Cumhurbaşkanı (1952-1963) olan tarihçi Itzhak Ben-Zvi (1884-1963), ”The Exiled and the Redeemed” adlı kitabında ”The Sabbateans of Salonica” başlıklı bir bölüme yer vermektedir. Bu eserde, Sabetaycı kökenli olup, Selanik’ten mübadeleyle gelerek İzmir’e yerleşen ve de gerçek anlamda ihtida eden Dr. Ismail Eden adındaki şahıstan öğrendiklerini nakletmektedir. Bu kişiye göre Sabetaycılık hareketi artık tamamen tarihe karışmıştır. Dr. Eden, ”eş değiştirme merasiminin” 1800’lerde Kapancıların lideri olan Derviş Efendi’nin Kabbalah ve Zohar’ı çarpıtarak yorumlamasıyla başladığını, 1870’lere kadar da (Sultan Abdülaziz dönemine dek) uygulandığını duyduğunu belirtmiştir. Fakat bu tarihten sonra Kapancılar zümresinde bu adete son verilmiştir.Kısacası 1683-1800 ile 1870/1900 sonrası bu adet hiçbir Sabetaycı grupta (Yakubiler, Kapancılar, Karakaşlar) ya bilinmiyordu ya da uygulanmıyordu. Sabataycıların kendilerine has 16 bayram ve ayin ayrı olarak diğer Musevi’lerle müşterek birtakım bayram ve yortular da söz konusu. Bunlar, Yusuf Bayramı, Meyve bayramı, Fecir bayramı gibi isimlerle anılır. Ayrıca Sabataycı her grubun da kendi içinde geliştirmiş olduğu bayramlar da var. Bunlardan Osman Ağa bayramı en önemlilerindendir. Karakaşlar grubunun kurucusu Osman Aga, (daha sonra soyadı kanunu çıkınca bu aile fertleri Ogan soyadını almışlardır) için bu ritüel düzenlenir.

 

Bazı sabetaycılar ortodoks Yahudiler gibi, Şabat (cumartesi) günü iş yapmamak konusunda katı bir tutum sergilemektedirler.

 

Kaynak:

"Wikipedia Ansiklopedisi, Sabetaistler" yazısı

Kaynaklar 1917 Selanik yangınında Sabetaycılıkla alakalı dökümanların bulunduğu kütüphanelerin bir kısmı yanmıştır. Bu yangından kurtulan belgeler nüfus mübadelesi sırasında İstanbul'a getirilmiştir. Ancak açıklanmayan bir nedenle bu belgeler şu anda cemaatin elinde olmayıp İsrail devletinin gizli arşivinde bulunmaktadır.

 

* İbrahim Alaettin Gövsa, Sabatay Sevi isimli eseri, Milenyum Yayınları

* Evet, Ben Selanikliyim Türkiye Sabetaycılığı, Ilgaz Zorlu, Belge Yayınları, Temmuz 1999

* Evet, Ben Selanikliyim Türkiye Sabetaycılığı Makaleler, Ilgaz Zorlu, Zvi-Geyik Yayınları,

* Şişli Terakki Davaları, Ilgaz Zorlu, Abdurrahman Dilipak, Zvi-Geyik Yayınları, Ekim 2001

* Efendi: Beyaz Türklerin Büyük Sırrı, Soner Yalçın, Doğan Kitapçılık

* Efendi 2: Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı, Soner Yalçın, Doğan Kitapçılık

* Yahudi Türkler Yahut Sabetaycılar İki Kimlikli, Gizli, Esrarlı ve Çok Güçlü Bir Cemaat, Mehmed Şevket Eygi

* Gizli Din Taşıyanlar, Yorgo Andreadis

* Temel Garip Todoron (Anadolu'nun Gizli Tarihinden Sayfalar), Yorgo Andreadis

* Selanik 1850-1918 Yahudilerin Kenti ve Balkanlar'ın Uyanışı, Gilles Veinstein

* Sabetay Sevi ve Sabetaycıların Gelenekleri, Avram Galanti (Abraham Galante)

* Yahudi Türkler Yahut Sabetaycılar İki Kimlikli, Gizli, Esrarlı ve Çok Güçlü Bir Cemaat, Mehmed Şevket Eygi

* Tekelistan, Yalçın Küçük

* Dönmeler Âdeti : Selanik'te Yaşayan Sabataycıların Gizli Hayatı Hakkında 120 Yıl Önce Yapılmış Bir Araştırma; Ahmed Safi, Ilgaz Zorlu Zvi-Geyik Yayınları

Share this post


Link to post
Share on other sites
http://www.ekrembugraekinci.com/preview.asp?id=903

Bu adresten de Prof.Dr.Ekrem Buğra Ekinci Hocamızın tatlı dilinden,hiç sıkılmadan dinleyip,bilgi sahibi olunabilir.

 

Vesselam...

Efendim, paylaşımınız için çok teşekkür ediyorum. Gerçekten Sayın Ekinci muazzam noktalara değinmiş. Kesinlikle izlenilesi bir program olmuş, kıymetli ve günümüz insanının bilmesi lazım gelen hususlar dile getirilmiş. Hasseten Sayın Ekinci'nin programın sonunda sabateyistlerin isimleri arasında; merhum Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Tahsin'i açıklaması ve ilk kurşunu onun atmadığını zikretmesi beni çok çok şaşırttı. Meğer avdeti Ahmet Emin Yalman'ın uydurması imiş.. Hulasa; neler bilmiyoruz neler..

 

saygılarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...