Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
turbix122333

Taraf Neye Taraf? Üstad'a Hakaret!

Recommended Posts

SOLDUYU 22.09.2010

Roni Margulies

Dünyayı Yahudi güdüyor!

 

 

“Para ve kapitalizma dünyasını icat eden, Yahudi... Bu dünya yerine yerleştikten ve bütün kuvvet ve illetleriyle ortaya çıktıktan sonra onu materyalizma ve komünizma sistemiyle tahribe davranan da (Karl Marks) Yahudi...”

 

“Yahudi, öteden beri kendi dışındaki insan topluluklarının olanca birlik ve bütünlük müesseselerine düşmandır...”

 

“İşte onun içindir ki, Yahudi, topyekûn insanlık vücuduna mikrop gibi yerleşirken, kendi gizli tesir şebekesini hâkim kılmak için.. insanlığın illet bünyesini kıyamete kadar beslemek ve hastalık kıvamında tutmak borcu altındadır.”

 

Öncelikle özür dilemem gerek. Bugüne kadar Necip Fazıl okumamış olduğum için, mikrop olduğumu, insanlığı hastalık kıvamında tuttuğumu bilmiyordum. Kusura bakmayın, istemeyerek oldu.

 

Yahudiler olarak dünyayı güdüyor olduğumuzu biliyordum elbet, pek çok güvenilir ve bilimsel Hıristiyan kaynaktan okumuştum, ama Necip Fazıl’ın “Dünyayı Yahudi güdüyor!” makalesini okudukça, yaptıklarımın ne kadar vahim olduğunu daha iyi kavradım.

 

“Kanuni’ye hulûlden başlayarak Türk alçalma tarihini başlatan, Yahudi...”

 

“Tanzimat isimli felâket çığırının açıcısı, Yahudi...”

 

“İttihat ve Terakki kuklalariyle Abdülhamid Hân’ı sırf tahtından al aşağı ederek koca İmparatorluğun tasfiye masasına yatırıcısı, Yahudi...”

 

“Birinci Dünya Harbi, onun dünyasını hâkim kılma hamlesi, İkinci Dünya Savaşı da ona karşı uyanan ırkî kini boğma hareketidir.”

 

Doğrusu, bir yandan suçluluk duygusu içinde kıvranırken, bir yandan da biraz gururlanmadım değil. Nelere kadirmişiz be!

 

Ama bir noktada üzülmeden edemedim: Süleyman Demirel’i de biz kontrol etmişiz!

 

“Türk millî ıstırap ve inkisarının büyük ümitlerle başa geçirdiği, sâf ve temiz Anadolu çocuğu kabul ettiği, İslâm köylü Süleyman Demirel bile.. onun [Yahudi’nin] güdüm havası içindedir.”

 

Demirel’den uzak dursak iyi olurmuş ama, n’apalım, arada o da kaynadı gitti.

 

Tarihte Yahudileri korkutan hiçbir şey yok mu peki?

 

Var tabii, olmaz olur mu: “Onu korkutan tek mâna İslâmiyet olmuş, korkutan şahıslar da İkinci Abdülhamid ve Hitler’den ibaret kalmıştır.”

 

Necip Fazıl’a göre, “Hitler sadece gözü kara, deli mizaçlı bir hesapsız olduğu için muvaffak olamamış.” Muvaffak olması için altı milyon değil de kaç Yahudi öldürmesi gerekiyormuş, bunun hesabını yapmamış Necip Fazıl. Ama tarihsel bir fırsat kaçmış işte!

 

“Dünyayı Yahudi güdüyor!” makalesi Büyük Doğu dergisinin 25 Ekim 1967 tarihli sayısında yayımlanmış. Necip Fazıl’ın 1943-1978 yıllarında aralıklı olarak yayımladığı dergi. Kendi kurduğu Büyük Doğu Hareketi’nin yayın organı.

 

Zannedilebilir ki, bir çılgınlık anında, geçici bir ırkçılık cinneti geçirirken yazmış makaleyi Necip Fazıl.

 

Zannedilmesin. Çünkü Büyük Doğu Yayınları’nın 2008’de ikinci baskısını yayımladığı ve Necip Fazıl’ın çeşitli yazılarını biraraya getiren Yahudilik – Masonluk – Dönmelik başlıklı kitap Hıristiyan antisemitizminin bir özeti adeta. Siyon Liderlerinin Protokolleri, Hahambaşının mezarı başındaki nutuk ve antisemitizmin tüm klasik belgeleri aktarılmış ve üzerlerine İslâmî bir cila çekilmeye çalışılmış.

 

Memleketimizde faşizm de eksik değil, azgın ırkçılık da, antisemitizm de. Otuz yıl önce ölmüş Necip Fazıl’la uğraşmaya ne gerek var?

 

Bence var.

 

Günümüz Türkiyesi’nde, İstanbul’da Bahçelievler ve Yenibosna’da, İzmir Çiğli’de, Fatsa’da, Gaziantep’te, Elazığ’da Necip Fazıl Kısakürek liseleri var. Maraş’ta Necip Fazıl Kısakürek Bulvarı, Nevşehir’de Üstad Necip Fazıl Kısakürek Bulvarı var. Sayısız il ve ilçede Necip Fazıl Kısakürek caddeleri, Ankara’da Necip Fazıl Kısakürek Hanımlar Lokali, Altındağ’dan Küçük Ayasofya’ya sayısız mahallede Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezleri var.

 

Bütün bunlar var, çünkü Recep Tayyip Erdoğan’dan belediye başkanlarına kadar pek çok AK Parti üyesi gençliğini Büyük Doğu dergisi okuyarak, Necip Fazıl’ın görüşlerini beğenip benimseyerek geçirdi.

 

Başbakan hâlâ bugün iyi niyetli bir beraberlik ruhu aşılama çabası içinde Nâzım Hikmet’le Necip Fazıl’ı birlikte anıyor.

 

Kusura bakmayın, ama yok öyle şey.

 

Azgın bir ırkçının, altı milyon kişinin ölümünü onaylayan ve az bulan bir yaratığın adını Nâzım Hikmet’le birlikte anamazsınız.

 

Ve bu yaratığın adını Kültür Merkezlerine veremezsiniz.

 

Irkçılığın kültürü mü olurmuş!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Necip Fazılın Essalam kitabında yahudilere yazdığı şiir "nerde yahudi, nerde ge...rçek israil oğlu? yahudi, tıkayandır Allah'a giden yolu! aynı ırk mayasından, ayrı hamur, ayrı döl; sonra hep aynı parça, istersen milyona böl! yahudi, dölleşmesi, resule hiyanetin; ve hedefi, kur'ânda, haktan gelen lânetin. ilk defa hiyaneti, kendi öz nebisine; insanlık yahudide şahit en habisine. evet, zehirlilerin zehirde en korkuncu! iman kervanlarına pusu kurmuş soyguncu. medinede kuruldu, onunla münafıklık; peşinden, dümdüz giden yolda binbir sapıklık... ilk iş, alçak bir tuzak bir müslüman kadına. sürüldü medine’den, bakamadan ardına. derken nadr resule karşı hile; tepelendi, andini tepeleyen kabile. nihayet yüzündeki kaatil peçeyi yırttı. küfrü islâma karşı hizip hizip kışkırttı. mekkeye haber saldı: 'çabucak birleşelim! kaynaşıp tunçlaşalım, pişip demirleşelim! bizde kılıç, bizde ok, bizde at, bizde pusat; bu, gelişen islâmı toslamaya son fırsat! yapışmanın zamanı, artık yakalarından; siz önlerinden vurun, biz de arkalarından!' yahudi kışkırtması bütün küfrü bürüdü. ve hizipler toplanıp medineye yürüdü." TARAF GAZETESİ YAZARI RONİ'YE ÖZEL...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hakikaten böyle bir saçmalık olmaz, elin yahudisi üstad'a verip veriştirsin büyükdoğu denen pasif oluşum çıkıpta şu yahudiye resmi bir cevap nakşetmesin olacak iş mi şimdi bu? Ya da cevap verdiysen bile nasıl bir cevap verdin ki hergün, onlarca kez siteye girip çıkan bunca insanın hiç haberi olmadı, kamuoyunda 

ses getirmedi. Sahi büyükdoğu'nun fonksiyonu tam olarak nedir? Üstad'ın kitaplarını bir eksik bir fazla bastırıp fahiş fiyatla üç beş kitapçıda sattırmak mı? Yoksa bir iki tane kitap fuarına katılıp boy göstermek mi? (Onu da yapsa gam değil ya!) Birde düşünün ki Büyükdoğu'nun başında üstadın kanından birileri var,

oğlu, torunları vs vs. Acaba haksızlık mı ediyoruz tüm bunları söylemekle. Yoksa hakiki manada bir gayretleri varda, bürakrasi mi buna engel oluyor? Birde

Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül engeli var galiba!. Heyhat ki ne heyhat! Mukaddes dava, ötelerin ötesi, mana, ruh, Allah, Peygamber çok mu geldi bize, fazla mı konuştuk acaba? Bakın birileri yine konuşmuş, yeri geldiğinde tekrar söyleyip tekrar konuşacak, hakaret edecek, saygı bulacak. Alıntıladığım da son bombası efendinin, buyrun efendiden cevap var...

 

Gavurun Akıbeti! -Roni Margulies

 

Vay be! Necip Fazıl'ın su katılmamış bir ırkçı olduğunu belgelemek ne çok kişiyi gaza getirdi!

 

 

Önce, göğsünü gere gere ırkçılığını beyan eden meczuplar gaza geldi.

 

 

"Hep cibilliyetinizi belli ediyorsunuz. Sevan Nişanyan da böyle cami duvarına işemekten gitmişti. İşin mi yok çıfıt? Şaşkın!!! Akıbetin öteki gâvurun aynı olacak, anlaşıldı. Hitler'e hak verdirecek kadar kızdırdın beni şimdi."

 

 

Veya

 

 

"Sizin milletinizin dünyadaki marifetleri gibi konulara girmeden, hele çok lanet okuduğunuz Hitler'in de akrabanız olduğu ortaya çıkmışken, üzerinde yaşadığınız toprakların kültürel ve dinî prensiplerine göre.. siz ateist, komonist vs. perdesinin arkasına sığınarak bu milletin değer verdiği bir yazara hakaret edemezsiniz..."

 

 

Şaşılacak bir şey yok. Sadece, Hitler neyim oluyormuş, onu bilemedim. Kayınçomun kuzeni mi, daha yakın bir akraba mı, kim bilir?

 

 

Ardından, hayal kırıklığına uğrayıp gocunanlar gaza geldi.

 

 

"Ben senin bütün yazılarını okuyordum. Seni ne çok sevmiş benimsemiştik. Kendimizden biri saymıştık. İnsan bellemiştik. Bir çuval inciri berbat ettin.. Kemalizm'le dalga geçiyordun, bizim de hoşumuza gidiyordu. Bu da nereden çıktı şimdi."

 

 

Kemalizm'le dalga geçmek kolay. Buyurun, geçeyim.

 

 

İşte size 'İzmir'de Bugün' internet sitesinden bir haber:

 

 

"Konak Belediyesi'nin projelerini tamamladığı ve önümüzdeki günlerde çalışmalarına başlayacağı Gültepe Rekreasyon Alanı'nda, bir de tarihi mirasımızın sergilendiği Minyatürk Ege kurulacak. Bir benzeri İstanbul'da bulunan Minyatürk Ege'de İzmir ve çevre il ve ilçelerde yer alan tarihî ve kültürel zenginliklerimizin yanı sıra Anıtkabir'in de minyatürü sergilenecek."

 

 

'Rekreasyon', eğlence ve dinlenme demek. Bir eğlence ve dinlenme alanına bir mezarın minyatürünü koyan kafa yapısıyla dalga geçmekten vazgeçemem. Allah bilir, "Anıtkabir büyüktür, büyük kalacaktır, küçük gösterilemez" diye Konak Belediyesi'ne dava açanlar bile çıkabilir İzmir'de.

 

 

Ama Kemalist devlete karşı mücadele etmek ve bu arada inançlı insanların da haklarını savunmak bir Müslüman'ın ırkçılığını mazur görmek anlamına mı gelir? I-ıh, gelmez, kusura bakmayın.

 

 

Ve sonra, "Yok yahu, bütün dünya tarihini bir Yahudi komplosu olarak görmek aslında ırkçılık değildir, ne var ki bunda" diyenler sıraya girdi.

 

 

"Yahudi düşmanlığı ve ırkçılık konularını bir daha gözden geçirmenizi tavsiye ediyorum. Bu sözlerde 'Yahudi' o zamanlarda tüm Yahudiler için kullanılmaktaydı. Günümüzde ise tasnif edilmiş durumda. Necip Fazıl'ın kastettiği Siyonist Yahudilerdir, o zamanlarda bu tasnif yaygın olmadığı ve bizler de bunu pek önemsemediğimiz için Yahudi denmiştir o yazılarda. Söylenmek istenen Siyonistlerdir, tüm Yahudiler değil. Zaten Müslüman bir insan böylesi bir ırkçılık içine girmez diye düşünüyorum, çünkü ırkçılık İslam'da yasaktır."

 

 

Yok, olmadı. Siyonizm 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmış olan, Yahudilerin kendi ayrı devleti olmasını savunan bir siyasî harekettir. Ve 1948 yılından bu yana İsrail devletinin resmî ideolojisidir.

 

 

Necip Fazıl bundan bahsetmiyor. Tüm Yahudilerden bahsediyor:

 

 

"Yahudi, ilk hiyanetini kendi Peygamberine ve daha nice Peygamberlere gösterdikten sonra, bu hiyanet ruhunu dölleştirmiş, asırlar boyunca bu dölü geliştirmiş, örnekleştirmiş, nihayet ondan ibaret kalmış.. Follukta yumurta gibi daima yerini muhafaza eden bu ruh vâhidi etrafında da, Yahudi, renk renk ve çizgi çizgi, kavim hususiyetleriyle üreyip gitmektedir."

 

 

"Siyonizm'in hususiyetleri" demiyor. "Kavim hususiyetleri" diyor. Bir ırkın bütününden bahsediyor. Dedim ya, su katılmamış bir ırkçı.

 

 

Ve nihayet, gerçek Müslümanlardan da ses geldi:

 

 

"Yıllardır söylediğim, ama söylediğim için ciddî eleştiri aldığım bu argümanı dile getirdiğinizden dolayı sizi kutluyorum. Okuyan ve aklı başında olan muhafazakâr kesim bunun farkında, ama bir türlü dillendirememişlerdi. Benim de içim acıyordu Necip Fazıl isminin kültür merkezlerine verildiğini görünce. Oysa İslam bunu şiddetle reddeder. Maalesef kendini Müslüman diye tanımlayan ama kendisinden olmayanları yok sayan büyük bir güruh var. Neyse ki aklı başında Müslümanlar da varız. Biliyorum ki yazılarınızı bu kesimden de okuyan var, eminim onlar da benim gibi size teşekkür edecektir."

 

 

Ben teşekkür ederim

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Bu yazıya mukabil olarak, Üstad'ın Yahudi'ye bakış açısını çerçeveleyen geniş bir makale hazırlanabilirdi. Fakat biz, vakit darlığımızı da göz önünde bulundurarak; yazıdaki çelişkili tespitler, çarpıtılmış ifadeler ve kavrayış hataları üzerinden neticeye gitmeyi yeğliyor ve yalnızca bu makaleye cevap yazmakla iktifa etmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Baştan aşağıya temelsiz bir ırk müdafaası refleksinin, tarihî ve genel tespitleri şahsen üstlenme zorlamasının, korkunç bir cehaletin ve mukabil temellendirmeden uzak, fikirsiz, basit istihzaların ördüğü bu yazı; sütun başlığından itibaren matbuatın her dalına yayılan seviyesizliğin ve sığlığın mühim bir vesikasıdır.

 

Yazısına Üstad'ın genel bir tarih muhasebesini alarak başlayan Roni Margulies, Üstad'ın pek çok eserinde temellendirmesini yaptığı iddiaları kısaca iktibas ettikten sonra; alıntıladıkları üzerinde hiçbir fikir belirtmeden, kalitesiz bir istihza ile basit bir demagojiye saparak üste çıkmaya gayret etmektedir. Örneğin kendisi Karl Marks'ın, Henry Berkson'un, Emanuel Karaso'nun Yahudi olmadığına; kapitalizmin oturmasında Yahudi tesirinin sanıldığı kadar fazla olmadığına, yahut Masonların Yahudiliğin ileri karakolu gibi çalışmadığına dair hiçbir ispat, hatta iddia dahi ortaya atabilmiş değildir. İddiaları yalanlamak yerine sadece onları sümenaltı ederek eğlenmeye çalışmak, ırkını temize çıkarma gayretiyle hareket eden ve sütununa ağlama duvarı muamelesi yapan bir şahsın içinde bulunduğu çaresizliğin göstergesidir. Zira iktibaslarda yer alan ve her birinin temellendirmesi farklı farklı eserlerde yapılan bu iddiaların geçersizliği, ancak o iddiaları hedef alan geçerli delillerle çürütülebilir. Bunun mümkün olmadığı durumlarda, zihinlerde tartılmayan, içgüdüsel kelimesiyle niteleyebileceğimiz içtimai acıma duygusuna yaslanan bir kinle nefret kusmak; savunulanların değil, ancak çaresizliğin ispatı olabilir.

 

Üstad'ın alıntılanan kısımda belirttikleri bir milletin genel ve tarihi özellikleridir. İnsanlık aleminin küçük bir kısmını oluşturan Yahudi milletinin, iktibasta belirtilenleri gerçekleştirme yolunda en mühim tesir kaynağı olması, bu milletin taşıdığı özelliklere hamledilebilir. dolayısıyla Yahudiler fert fert farklı özellikler gösterebilseler de millet halindeki tesirleri, Üstad'ın çerçevelediği şekilde gerçekleşmiştir. Buna binaen milletler sahasında Yahudi milletinin mikrop gibi oturduğunu söylemekle veya insanlığı hastalık kıvamında tutmakla yükümlü olduğunu belirtmekle, her Yahudi'nin tek tek mikrop olarak değerlendirilmesi birbirinden tamamen farklıdır. Tıpkı İslam'ın cengaverliğiyle bilinen Türklerin arasında İslami hassasiyeti olmayan pek çok insanın bulunmasının, bu milletin tarih sahnesindeki rolüyle ilgili yorumları haksız kılmayacağı gibi. Zira bu hükümler zaman içerisinde, misallerin yoğunluğuna veya ortaya konanların hasılatına bakılarak terkip edilen umumi görüşlerdir. Bu görüşleri bir milletin tüm bireylerine tek tek atfetmek hata olduğu gibi (Üstad hiçbir satırında bu manaya gelen bir iddiada bulunmuş değildir), onları yok saymaya çalışmak da gerçeklerden kaçma gayretinden ibaret kalır. Hal böyleyken, "mikrop olduğumu, insanlığı hastalık kıvamında tuttuğumu bilmiyordum" ifadesi hayli alakasız bir gocunma bahanesidir ve tespitlerin ciddiyetinden, hakikatinden ve acılığından kaçmak için başvurulan çok seviyesiz bir masumiyet demagojisidir. Yahudiler, gerek kollektif olarak, gerek oluşturdukları düzenin tesiriyle, gerekse de içlerinden çıkan şahsiyetlerle Üstad'ın sıraladığı hadiselerde mühim bir aktör olmuştur. Margulies de bunları yalanlayan hiçbir cümle kurabilmiş değildir, eleştirinin değer ifade edebilmesi için gerekli olan şart ise aslında bizzat bu noktaya özen gösterilmesidir.

 

Sözkonusu içi boş yazının etrafında döndüğü diğer noktalar ise Hitler vurguları ve Nazım Hikmet karşılaştırmasıdır. Bunlardan ilki, yani Hitler vurgulaması inanılmaz sığ bir bakışın insanı nasıl yanıltabileceğine misal olarak gösterilebilecek fecî bir zihin karmaşasının aksinden ibarettir. Zira yazıdan anlaşıldığına göre yazar ırkının müdafaasına o denli konsantre olmuştur ki, alıntıladığı kısmın aslında kendi çarpıtmasından çok daha farklı şeyler söylediğini anlamayacak ölçüde zihin tıkanıklığı göstermektedir. Gözü karalıkla ve hesapsızlıkla eleştirilen bir insanın, katlettiği insan sayısının az olduğu için eleştirildiğini zannetmek nasıl bir şaşkınlıktır; takdiri okuyucuya bırakıyorum. Zira deli mizaçlılıkla itham edilen bir kişinin yaptığının yetersiz olduğunu, tahsil ve zeka seviyesi ne olursa olsun hiçbir okuyucu düşünmeyecek; hiçbir okuyucunun zihni hatanın böylesine saplanmayacaktır. Muvaffak olamamaktan kastın ise, Yahudi mikrobunu tesir edemez hale getirmek olduğu açıktır. Hitler gerçekten muvaffak olamamıştır, çünkü öldürdüğü insanlar sayesinde dünya kamuoyunda oluşan masumiyet algısını çılgınca sömüren Yahudi milleti kendisine hareket sahası bulmuştur. Yahudi ırkının içinde filizlenen siyonistler, Hitler'in hızlandırıcı tesiri sayesinde, Filistin üzerinde, dünya tarihinde örneği olmayan bir gariplikte, başkasının topraklarının kendilerine peşkeş çekilmesiyle devlet sahibi olabilmiş; bu çatı altında ve hamisi Amerika Birleşik Devletleri'nin gölgesinde de Hitler'in yaptığından keyfiyette aşağı kalmayan zulümlerin altına imzasını atma fırsatını elde etmiştir. Böylelikle de, hiç kimsenin değil, bizzat Allah'ın kendilerini "lanetli millet" olarak anmasındaki hikmetten bir damlayı insanlığa tattırmıştır. Hitler muvaffak olsaydı, Yahudilerin gördüğü zulmü istismar ederek dünyanın başına bela olan İsrail muhtemelen bu şekilde kurulamayacak ve bu ölçüde destek görmeyecekti. Hitler göstermiş olduğu korkunç zulüm bir yana, takip ettiği metodla da fena yanılmıştır ve bunun şahidi bizzat Dünya Tarihi'dir. Hal böyleyken, muvaffakiyetsizlik ithamını gereğinden az insan öldürmüş olmakla açıklamak; ırk aşkının bazı durumlarda insan aklını perdeleyebilecek bir tehlike olduğunu göstermektedir.

 

Üstad hiçbir zaman cinayetinde Hitler'i haklı görmüş değildir. Yahudi'ye karşı tepkisinde haklı gördüğü Hitler'in cinayetlerini tasvip etmemiştir. II. Dünya Savaşı sırasında demokrasi bloğundaki ülkeleri desteklediğini gerek o dönemki yazılarında, gerekse de daha sonra her fırsatta dile getirmiş; Hitler'i ise yalnızca aksiyona geçmesinin sağladığı avantajdan faydalanabildiği için takdir etmiştir. Yani Üstad'ın Hitler'le ideolojisindeki ayrılık metoda da sirayet etmiş; Hitler yalnızca kıpırdanan tek taraf olabildiğinden takdir görmüştür. 6 milyon kişinin öldürülmesini az bulmak ise yazarın kendi idrak arızasının neticesinde ortaya çıkmış bir safsatadır. Üstad Yahudi ırkına mensup herkesin öldürülmesini isteyen bir ırkçı asla olmamıştır. Roni Margulies Üstad'ı okumadığı için bilmez fakat, bu ülkede en ziyade Yahudileri tarumar eden varlık vergisi zulmüne, uygulandığı devirde karşı çıkabilen çok az kişiden birisi olan Üstad'ın, Yahudi milletinin bireylerine tek tek nefret beslemediğini ispatlayan pek çok misal verilebilir. Bunlardan sadece Berkson'a duyduğu sevgiyi ve Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar eserinde özel bir bölüm açarak ele aldığı Dreyfus mevzuundaki tutumunu zikretmek dahi kafîdir. Yahudiliğini de özellikle belirterek Dreyfus'u dünya tarihinin en büyük mazlumları arasında zikreden bir insanın katıksız bir ırkçı olduğunu iddia etmek ancak cehalet ve at gözlüğünün perdelediği bir zihne sahip olmakla kabildir. Yahudi milletinin tarihteki rolünü tespit etmek ve bugünkü Yahudilerden devlet ve o devletin çarklarını oturtan millet bazında nefret etmekse, insana bahşedilen öfke hissinin zekatıdır.

 

Yazısının son kısımlarında kendini kaybederek alenen hakarete başlayan ve heyecanından okuduğunu dahi algılayamadığını gördüğümüz Roni Margulies'in Nazım Hikmet meselesindeki tutumunun ise hayli enteresan olduğu dikkat çekiyor. 20. yüzyıl boyunca, dünya üzerinde yetişen en cins kafalardan birisi olan Üstad Necip Fazıl'ın, Tanrı'sının on milyonlarca insanı sürgünlerde ve temizlik operasyonlarında katleden efsanevi zalim Stalin olduğunu zanneden bir ruh hastasıyla aynı kefede değerlendirilemeyeceği tespitine biz de neticede iştirak ediyoruz. Okuduğunu yanlış anlayan, bunca yıl Necip Fazıl gibi bir dehayı okumayan, riyazi tespitleri istihza yoluyla çürüttüğünü zanneden insanların eline kalem tutuşturuldukça, elbet bizim olacak yarınlara karşı beslediğimiz hasret ve bu yolda sahip olduğumuz gayret katlanarak artacaktır.

 

Son olarak, asrın yetiştirdiği en büyük mütefekkirlerden olan ve ülkemizdeki Müslüman nesle vizyon sahibi olmayı tek başına öğretebilen büyük bir fikir ve aksiyon adamına; "azgın bir ırkçı" ve "yaratık" ifadeleriyle hakaret edilmesinin asla kabul edilemez bir terbiyesizlik, cehalet, seviyesizlik ve iğrençlik olduğunu vurgulamak gerekiyor. Bir kez daha fark ediyoruz ki Üstad'ın Yahudi milleti hakkında ortaya koyduğu tespitlerin, kalem sahibi bir Yahudi'nin eli vesilesiyle, çürütülemez olduğu bir kez daha gözler önüne serilmektedir.

 

İkinci makale ise; yalnızca günü kurtarma ve insanların hassas oldukları noktalara ısrarla sataşarak gündemde tutunabilme gayretinden ibaret olduğu ve içerisinde ilave cümleler kurmayı gerektirecek hiçbir farklı fikir bulunmadığı için, cevap verilmeye layık değildir.

 

Saygı ve selamlarımla

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bence taraf gazetesi okuyan Müslümanların bunu artık bir kere değil, iki kere düşünmeleri gerekir. Bir yerde gündem oluşturmanın en basit yollarından birisi de toplumu etkileyen, iyi veya kötü bir şekilde, kişilere sataşmaktır. Bu kişi olsa bile!! Bunu zaman zaman malesef bizim Müslüman kesimde yapıyor. İçlerinde var olan Kemalist düşmanlığıyla kanunende suç olan Atatürk'e saldırmayı yeğliyorlar. Müslümanların bence bu konuda çok dikkat etmesi gerekir. Müslümanın işi kişilerle ve sahıslarla olmamalıdır. Büyüklüğüne yakışır nispette bütüncül düşünmelidir. Yazıya gelecek olursak. Zaten bazı arkadaşlar çok güzel bir şekilde cevabını vermişlerdir. Bunlar böyle tiplerdir. Durur dururlar. Yok Atatürk böyle yaptı, yok Mehmet Akif böyle yaptı, düşüncesi buydu. Üstad Necip Fazıl Kısakürek konusundada bunun kokusunu alıyorum. Yazacak birşey bulamıyorlar. Ne yapsamda gündemde kalabilirim düşüncesiyle, kuduz köpekler gibi saldırıyorlar. Ben bunun bu şekilde yazmasını yadırgamıyorum. Çünkü adam kafir. Amacı nedir? Gerçeğin üzerini örtmek. Benim asıl üzüldüğüm yazımın başında da belirttiğim taraf gazetesini birşey sanıp alıp okuyan Müslümanlardır. Hoşumuza giden bazı yazılar yazılıyor diye bence bu karşı cenahtan olan(küfür tek millettir) bir gazeteyi alıp okunması ve prim yapmasına katkı sağlamak bir Müslümana yakışmayacak bir davranıştır. Üstad hayattayken o zamanın mükerrep yalamış münevver geçinen şahışları ancak böyle Üstadın değişiyle kubur farelerine yakışır bir misalle onu eleştirme cesareti gösterebilirler. Yazımı çok fazla uzatmak istemiyorum. zaten gerekli açıklamaları ve cevapları arkadaşlar vermiştir. Benimde tekrar tekrar yazmama gerek yoktur.

 

Sevgi ve Saygılarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Biz ona diyelim “mahluk”!

 

Necip Fazıl’a “yaratık” demiş. Böylece güya onu tahkir etmek istemiş... Hiçbir Türkçe sözlükte, kötü bir anlamı yok bu kelimenin. Zaten olmamalı.

Yaratık, “yaratılan” demek... Arapça’sı mahluk, “halk edilmiş”... Biz her şeyi Allah’ın yarattığına inanırız. O yüzden Necip Fazıl’ın yüzyıllar öncesinden edebi atası Yunus Emre,

Yaradılanı hoş gör, Yaradandan ötürü

.. deyu buyurmuştur.

Biz Necip Fazıl’a “yaratık” diyerek hakaret etmeye yeltenen kişiliğe bir yaratılmış olarak hoşgörü ile bakalım.

Zaten hep öyle yapmadık mı?

İsrail’i oluşturan “Yahudi” zihniyetine, Siyonizme karşı bir Yahudi olarak gördük onu. O öyle söylüyordu. Biz de öyle kabul ettik.

Fakat sonradan okuma Necip Fazıl kaarisi, gecikmiş kıraatının cezasını çekmiş; Üstad’ın 1967’de yayınlanan “Yahudi” yazısından fena rahatsız olmuş. Şaşırmadım: Üstad kendini geç tanıyanları çarpar! Adam çarpılmış!

Böyle biri rahatsız olabilir! Takabilir! Kızabilir! Öfkeye kapılabilir!

Necip Fazıl, bütün dünyada hâlâ da çok sık dile getirilmekte olan ve bugünkü Siyonist İsrail zihniyeti ile tetabuk halinde olan “Yahudi” tanımlamasını kendi dil ve üslubu ile yapmış. Tanımlamaları sıradanlıktan kurtarmış. Kendi edebi şiddetini ortaya koymuş.

Necip Fazıl, “Dünyayı arka plandan idare eden Yahudi” düşüncesini etkili bir üslupla ifade ederek köşe yazarını hep dışında olduğunu iddia ettiği Yahudi ile, yani derin beni ile karşı karşıya getirmiş.

Zor duruma düşürmüş. Allak bullak etmiş. Asabını bozmuş. Resmen çarpmış!

Kişilik de kendi müşkil halini, Üstad’a saldırarak bertaraf edeceğini sanmış!

Bu asla mümkün değil!

Eğer kendini Necip Fazıl’ın bahsettiği Yahudi kavramlaştırması içinde görüyorsan, bugüne kadar çizdiğin farklı imajı içselleştirmemişsin demektir.

Onların ayyuka çıkan ve fakat, bugünkü dünya şartlarında çeşitli şekillerde dokunulmazlaştırılan zulümlerini gerçekte reddetmiyorsun demektir.

Son vak’a hâlâ zihinlerde canlılığını koruyor. Mavi Marmara “insani yardım” için yola çıktı. Bize göre, Siyonistlerin tasallutu altındaki insanlara, yani Filistinlilere değil; kendini “Yahudi” olarak tanımlayan, Yahudiliği tam ve kamil manada temsil etmek iddiasında olan İsrail yönetimine insani yardım için yola çıktı.

Çünkü en çok onların “insani yardım”a ihtiyacı vardı! Çünkü onlar insanlıktan çıkmış bir tavrın içindeydiler. Kendilerini en üstün olarak sayıyorlar, daha doğrusu “insan” sayıyorlar; Filistinlileri ise yaratık! Yaratıklar için insan haysiyeti söz konusu olmaz! Onlar insana mahsus izzetten, şereften, vakardan yoksundur!

Her türlü aşağılamayı, zulmü hak etmişlerdir o yaratıklar. İşte Mavi Marmara bu zihniyete “insani yardım” için yola çıktı, cevabını da en net şekilde aldı! İstemezük! “Bize insani yardım dayatan yaratıklar ölümü hak etmiştir!”

İşte Necip Fazıl’ın, yazarı kızdıran yazısı bu hadiseden sonra bütün evlerin duvarlarında yerini almalıydı!

Bu “solduyu” sahibi yazarın da elbette!

Eğer yazar bu Yahudilikten kaçmıyorsa, kendini nasıl farklı tanımlayabilir ki?..

Ona kendi kelimesiyle hitab edeceğim, fakat Arapça’sıyla. Bu “mahluk”a bir hususta hak verdim: Nazım Hikmet’le Necip Fazıl birlikte anılamaz!

Necip Fazıl, her çilesine katlanarak sonuna kadar bu memleketin insanı oldu; böyle zor bir insanlık mücadelesi yürüttü. Nazım saçma-sapan bir enternasyonalizm yüzünden tarihin gelmiş geçmiş en büyük zalimlerinden, canilerinden birine, Stalin’e teslim oldu ve kendine ihanet etti.

Stalin’in kendisini yarattığını iddia etti! Oysa Stalin öldürdü Nazım’ı! Moskova’ya kaçabildiği gibi, İstanbul’a dönebilseydi, belki kurtulurdu. Buna cesaret edemedi!

 

D.Mehmet Doğan/Vakit

Share this post


Link to post
Share on other sites
Bence taraf gazetesi okuyan Müslümanların bunu artık bir kere değil, iki kere düşünmeleri gerekir. Bir yerde gündem oluşturmanın en basit yollarından birisi de toplumu etkileyen, iyi veya kötü bir şekilde, kişilere sataşmaktır. Bu kişi olsa bile!! Bunu zaman zaman malesef bizim Müslüman kesimde yapıyor. İçlerinde var olan Kemalist düşmanlığıyla kanunende suç olan Atatürk'e saldırmayı yeğliyorlar. Müslümanların bence bu konuda çok dikkat etmesi gerekir. Müslümanın işi kişilerle ve sahıslarla olmamalıdır. Büyüklüğüne yakışır nispette bütüncül düşünmelidir. Yazıya gelecek olursak. Zaten bazı arkadaşlar çok güzel bir şekilde cevabını vermişlerdir. Bunlar böyle tiplerdir. Durur dururlar. Yok Atatürk böyle yaptı, yok Mehmet Akif böyle yaptı, düşüncesi buydu. Üstad Necip Fazıl Kısakürek konusundada bunun kokusunu alıyorum. Yazacak birşey bulamıyorlar. Ne yapsamda gündemde kalabilirim düşüncesiyle, kuduz köpekler gibi saldırıyorlar. Ben bunun bu şekilde yazmasını yadırgamıyorum. Çünkü adam kafir. Amacı nedir? Gerçeğin üzerini örtmek. Benim asıl üzüldüğüm yazımın başında da belirttiğim taraf gazetesini birşey sanıp alıp okuyan Müslümanlardır. Hoşumuza giden bazı yazılar yazılıyor diye bence bu karşı cenahtan olan(küfür tek millettir) bir gazeteyi alıp okunması ve prim yapmasına katkı sağlamak bir Müslümana yakışmayacak bir davranıştır. Üstad hayattayken o zamanın mükerrep yalamış münevver geçinen şahışları ancak böyle Üstadın değişiyle kubur farelerine yakışır bir misalle onu eleştirme cesareti gösterebilirler. Yazımı çok fazla uzatmak istemiyorum. zaten gerekli açıklamaları ve cevapları arkadaşlar vermiştir. Benimde tekrar tekrar yazmama gerek yoktur.

 

Sevgi ve Saygılarımla

bu sözleriniz üzerine Üstad ın komünistlik masonluk dönmelik adlı eserde İŞBİRLİKÇİ lerin şu sözünü aktarayım istedim:BİR ÜLKEDE HER TÜRDEN GAZETEMİZ (YAYIN ORGANI) OLMALI.

Share this post


Link to post
Share on other sites

NEFRETİN ADI: NFK

 

Kızgın Yahudi'nin eline bomba, bazuka ve sair mühimmatı verseniz herhalde ilk patlatacağı yerler ilk yazısında andığı Necip Fazıl Kısakürek'in isminin verildiği binalar olurdu.. Hıncını binadan alırdı kızgın Yahudi.. Kısaca bu kızgının nefretinin adı NFK.. Ve bakın ne diyor;

 

"Azgın bir ırkçının, altı milyon kişinin ölümünü onaylayan ve az bulan bir yaratığın adını Nâzım Hikmet’le birlikte anamazsınız." diyor Yahudi..

 

Evet O temiz ismin N.Hikmet ile anılmaması gerekir, çünkü "su" ile bir araya gelen "alkol" suyu da murdar eder, biz "alkol"den beriyiz (uzağız), "su"dan ise vazgeçemeyiz.. Bize bu üslubu da cahile nasıl cevap verilir bunu da öğreten Üstadımız Necip Fazıl'dır.. Onu bize tanıtan sonsuz hamd olsun.. Mekanı cennet olsun, , Yahudi ve Hıristiyan'ın asla giremeyeceği, ahirette avcunu yalayacağı cennet..

Share this post


Link to post
Share on other sites
bu sözleriniz üzerine Üstad ın komünistlik masonluk dönmelik adlı eserde İŞBİRLİKÇİ lerin şu sözünü aktarayım istedim:BİR ÜLKEDE HER TÜRDEN GAZETEMİZ (YAYIN ORGANI) OLMALI.

 

O kitabı aldım ama daha okuma fırsatı bulamadım. Dediğin bölümü orjinal şekliyle buraya yazarsan sevinirim. İşbirlikli dediklerin sözde Müslüman gibi gözüken aslında Müslümanlığa tam karşı olan, Süleyman Demirel tarzı insanlar mı? Orjinalini belirtirsen sevinirim.

 

Sevgi ve saygılarımlar

Share this post


Link to post
Share on other sites

Konu ilk gündeme geldiğinde cevap vermeye bile tenezzül duymamıştım bu yazara. Üstad'la ilgili güncel konuları okurken tekrar gördüm ve sadece şunu diyesim geldi:

 

Üstad'a kurban olasın emi, yerin dibine giresice adam !.. Az okumuş, kültürsüz, tarihten bihaber, çapsız...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...