Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Kalemdar

Kitap Üzerine Bir Anektod :)

Recommended Posts

Kitap okumaya lise yıllarımda başladım maalesef, ders kitaplarını muaf tutuyorum onları zaruretten okuyoruz…

 

On sekizli yaşlarıma kadar geceleri aylak aylak sokak aralarında meczuplar gibi dolaşan gayesiz şuursuz birisiydim. Ne gençliğin nede paha biçilmez zamanın kıymetini biliyordum ömrün en kıymetli devresi olan gençliği boş, abes ve manasız işlerle geçirerek zayi ediyordum. Okula ebeveynlerimin baskısı sonucu gidiyor okulda da türlü türlü haylazlıklar yaparak hocaları hafife alıyor muziplik yaparak sınıftaki arkadaşların sempatilerini kazanmaya çalışıyordum.Alabildiğine lakayt bu keşmekeş ve serkeş yaşam tarzını devam ettirmekde pek de azimliydim ta ki okul müdürümüzün kürsüden yaptığı hararetli konuşmaya tanık olana kadar.Müdür bey cüsse itibariyle iri kıyım, heybetli, tıknaz ve cevval bir adamdı çarptım mı iflahını keserdi adamın.Onun karşısına dikilmek kimsenin harcı değildi. Koridora gölgesi düşsün yeter herkes kaçacak delik arardı çünkü öğrenci tokatlamak bir mazeret bulup kulak çekmek, azarlamak hobisiydi. Bu münasebetle ağzından çıkan sözler bizim akıbetimiz ve sıhhatimiz için önem arz ediyordu :) dışarda güleryüzlü mülayim başımızı sıvazlayan adam okula geldiği zaman merhamet duygularından azade vahşi bir hüviyet kazanıyordu.

 

Kürsüden bütün heybetiyle konuşmalarına devam ediyor mikrofondan ses az çıktığı için avazı çıktığı kadar bağırıyor tehditler savuruyordu Sizzzz adam olmazsınız Sizzz bir baltaya sap olamazsınız oğlum kızım heyy heyy sana diyorum sana ama kimin umurunda yahu kiminnn... biz emek semek cebimizden ailemizin nafakasından rızkından kesip, sizin ailelerinizden de yardım toplamak kaydıyla var gücümüzle kütüphane açtık üstelik bir de oraya görevli tayin ettik, ettik ki kütüphaneden en güzel şekilde istifade edesiniz diye… buna mukabil sizler ne yaptınız haaa… sizler ne yaptınız açılışından altı ay geçmesine rağmen tek kitap almadınız ne acıdır ki içinizde kütüphanenin yerini bile bilmeyen öğrenciler dahi var ben bilirim sizlere yapacağımı, bu sorumsuzluğun hesabı yanınıza kâr kalmayacak elbet... Bundan sonra kütüphane defterini bizzat kendim inceleyeceğim size bir ay mühlet o deftere isim yazdırmak suretiyle kitap alacaksınız sadece alıp iade etmek de yok her gün birkaçınızın yakasını toplayıp hangi kitabı ne zaman ne maksatla okudun, okuduğun kitaptan ne anladın şeklinde soru soracağım cevap veremeyenin vay haline gerisini siz tasavvur edin…

 

Evet gayrısı bizimde tasavvurumuzun ötesinde idi birkaç kez linç girişiminde bulunduğu öğrencilerin son hallerine şahit olmuştuk çocukların sıfatı kaymıştı tabiri caizse öğrencileri şamar oğlanına döndermişti adam pataklama uzmanı. Müdürden iyiden iyiye tırsmıştık öğrenciler arasında o bizi tehdit ediyorsa muhakkak söylediğini yapar şeklinde kanaat oluşmuştu birde o ne anasının gözü ki branş hocalarına da vazife vererek izimizi sürecek okumayanları rahatlıkla enseleyecek şeklinde evhamlanıyorduk. Birkaç gün geçmeden öğrenciler kütüphaneye akın akın koşturuyorlar tabi bende eşlik ediyorum (korkunun gözünü seveyim) öyle ki kimse kitap seçme zahmetine katlanmadan elimize ne geçerse okuyalım mantığıyla kısa zamanda kütüphane raflarını boşaltıyoruz. Bu sıradışı hadise okuma serüvenimize başlangıç teşkil ediyor kitaplara merhaba diyorum.Kainatta herşey bir vesileye mebnidir sözünden hareketle hikayeler, romanlar derken müthiş bir okuma iştiyakı beni sarıpsarmalıyor elime geçen kitapları domino taşları gibi deviriyorum :learn: sadece okuma ameliyesini ifa ediyorum mana ve mahiyet itibariyle kitap bana ne diyor ne mesaj içeriyor pek alakadar olmuyorum öyle ki yazar ve muhtevasına da ehemmiyet vermeden palas pandıras müsaade buyurun kitaplara bodoslama dalıyorum kardeşlerim.Keşke devam edebilseydim düzenli okumaya. Sonraları hayretime mucip oldu ama tuhaf bir prensip ediniyorum kendimce başladığın kitabı yarıda bırakmak mıntıkada lekedir sayfa adedi ne olursa olsun kitabın okunma süresi bir haftadır. Farz-u muhal kitap yedi yüz sahife ise böl yediye günde yüz sahife eder yüz sahifeyi gün içerisinde öyle yada böyle okuman boynunun borcudur şeklinde bir prensip, bir müddet aksaklığa mahal vermeksizin azametle bu enteresan kaide-i tatbik ediyorum. Gün sektirmeden kitap okuma alışkanlığını kazanınca dilimizin bağı çözülüyor ve zihnim adeta gevezeleşiyor o masum, içine kapanık çocuk gidiyor yerine özgüven kazanmış küstah, ukala bir tip peyda oluyor, önüme gelenle polemiğe giriyor uzun uzun cümleler kurarak (sentaks) yaparak kelimelerin elastikiyetinden yararlanarak arkadaşları mat etme girişimlerinde bulunuyorum (ne kadarda yanlış bir tutum ) vede başarılı oluyorum ancak bu durum beni tatmin etmiyor hocalara gözümü dikiyor onların açıklarını aramaya koyuluyorum. Hocalarda zaman zaman zorlansa da onlara diş geçiremiyorum. Bir münakaşa neticesinde hoca beni yanına çağırıyor ve arkadaşlara hitaben gayet ciddi bir eda ile hepinize kitap okumayı tavsiye ediyorum ancak bu arkadaşınızı da kitap okumaktan men ediyorum diyor ayak üstü ben dumura uğruyorum hocaya karşı içimden çok şey geçirsem de dışıma aksettiremiyorum o gün bugündür bu vaka içimde ukde olarak kalmıştır.Bak hatırıma düşürdünüz şimdi, acılarım depreşti erenler... :)

 

Aradan fazla zaman geçmeden ikinci vaka cereyan ediyor baş aktör edebiyat hocası, sanık ben, namı diğer zanlı muamelesine tabi bilgi hırsızı : birinci dönemde kırkbeş alarak kıl payı geçtiğim edebiyat dersinden doksanbeş aldığımı görünce kopya ithamı ile sınıfta itibarımı zedeleyici, rencide edici, hakaretamiz sözler sarf ediyor, yazılı kağıdında cümleleri gayet muntazam ve bedii ölçüler dahilinde olduğunu görünce sen bu kapasiteye haiz bir öğrenci değilsin bunlar ancak ç/alıntıdır nevinden sözlerle beni töhmet altında bırakıyor, sınıfta ki öğrenciler bıyık altından kıs kıs gülerek iyiden iyiye tahrik ediyorlar bende galeyana gelerek hocaya; hoca hoca müdde-i iddiasını ispatla mükelleftir kabilinden bir söz sarf ediyorum pasif kalsam sıfırı basacak, gözümü karartıyor ya kopya hadisesini ispatlarsınız yada beni tekrar sınava tabi tutarsınız başka türlü uzlaşmamız mümkün olmayacaktır nevinden reaksiyon gösterince iade-i itibarımla birlikte notumu teslim etmek zorunda kalıyor. Sekiz zayıf getirdiğim dönemleride gözönünde bulundurursak ki meslek liselerinde zayıf getirmemek çok güç bir durumdur kitaplar sayesinde liseyi teşekkür belgesi alarak bitiriyorum kitap okumanın nimetleri anlatmakla bitmez ama bende hisseme düşen faidesini karşılığını hemen alıyorum.Hamd olsun. On arkadaşda benim tesirimde kalarak okul sürecinde sadık birer okuyucu oldular bu süreçte hatalarım olduysa da en büyük kazancım sınıf arkadaşlarıma tesir etmekle birlikte kısmi manada ufkumun, mülahaza dairemin genişlemesi fikretme kabiliyetinide elde etmek oldu. Benimle istihza eden beni hakir gören filozof, psikolog şeklinde lakap takan hakaretvari sözler sarf eden arkadaşlarım bile beni referans olarak seçtiler ve önerdiğim kitapları okumaya koyuldular. Ben aynı tempoda sadık bir okuyucu olmasam da kitaplarla olan alakamı kesmedim yine onlarla haşırneşirim onlarla zamanıma kıymet kazandırıyorum, bir bilgenin dediği üzere kitaplar sessiz öğretmenlerdir. Birde sessiz öğretmeniniz Üstad olursa...siz daha iyi bilirsiniz.

 

Yazımı okuma nezaketinde bulunan ve tahammül gösteren kardeşlerimden evvela hellalik dilereyerek şu soruyu yöneltmek isterim siz ne zaman, nasıl tanıştınız sessiz öğretmenlerinizle size kimler vesile oldu siz kimlere vesile oldunuz?

 

Dua ve muhabbetle..

 

Not: Başlığa gösterilen ilgi yazının devam etmesi ile doğru orantılıdır.

 

 

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

boş lise hayatından çıkıp dahada boş olan üniversite hayatına girmekle başladı..yazıda da olduğu gibi birçok insanın lise hayatı lüzumsuz işler peşinde koşmakla geçiyor.Daha sonra damdan düşer gibi üniversitede buluyorsunuz kendinizi.İş o zaman başlıyor işte..Boşluk giderek büyüyor ve siz yapacak birşeyler arıyorsunuz.Etrafınızdaki insanların ne kadar cahil ne kadar boş olduğunu görüyorsunuz ve insanların o hali gözünüzü korkutmaya yetiyor.Bende onlar gibi mi olacağım korkusu sarıyor içinizi.Her olayda öne çıkan, kendini ispat etme çabasında olan ve dünyevi işlerden başka birşey düşünmeyen arkadaş çevresi.."Bundan kötü ne olabilir ki" dedirtiyor insana.. "Bende mi bu bataklıkta boğulacağım, bnde mi onların arasında kaybolacağım?" zihin bu sorularla meşgul olurken o sessiz öğretmen yetişiyor imdada.OKUMALIYIM..Okumalıyım ki günümüz gençliğinin içinde kaybolmamalıyım, okumalıyım ki başkalarına da ışık olmalı onları da kurtarmalıyım.Rabbim utandırmasın inşallah.. lafı çok uzatmayayım böylece başladım okumaya :) Boş geçen lise günlerimin acısını çıkartmaya çalışıyorm ama o anlattığım arkadaş çevresi yok mu..Kitaplarıma bile dil uzatıyorlar git 4 sene sonra oku bunları şimdi zaman kaybı diyen insanlar var.Direniyorm, ya sabır diyorum okuyorum.Elimdeki tasavvufi kitabı görünce gülüp bunu mu okuyorsun diyenler var.Mevlana konulu kitap okuduğum için tepki topluyorum :)inşallah haftaya üstadın kitabına başlayacağım bakalım o zaman ne tür tepkilerle karşılaşıcam :) gülen suratlara bakmayın sinirimden gülüyorum :) acınacak halde bi avuç insan topluluğu..söyleyecek söz bulamıyorm. Konuyu biraz saptırdım sanırım ama içimi kemiren bu olayları dile getirmek istemiştim. sonuç olarak geçte olsa okumaya başlamak mutluluk ve umut verici :)

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kitap, kitap, kitap; insanlardan ziyade onların sayfalarıyla meşgul olurum, onlarla konuşurum. Benim için yeri doldurulmaz. Net hatırlamıyorum ama ta ilkokul sıralarına dayanır benimki. Ne bileyim Çocuk Kalbi, Balık Çocuk falan bir sürü şey geçti elimizden, tabi bunlar düşünce ve de fehm mefhumlarımızı daha kavi kılmak adına çerezlerdi tabiri caizse.

 

Ortaokul sıralarında daha da arttı bu tutku, sınıf kütüphanesindekiler yetmiyor ver elini lise. Şükür burada bir kütüphane. Raf raf kitaplar, aralarında kendimi rüya aleminde sanıyorum. Bir yıl büyükçe olan ablamla adeta okuma yarışındayız, gecesi, gündüzü fark etmiyor. Bir de böyle liseye yeni başlamış çömezlik havası vardır ya, bir heyecan bir potansiyel. Ne yapsak? Hocaların gözlerine girmek esas tabi. Okulun duvarlarında iri iri afişler gözüme çarpıyor. Ne o, ben kitap okuma yarışması diye bir şey mi okudum? Evet, bir ay müddet ve kitap adedi 15. Ablamla bakıştık.

 

_Evet hocam biz bu yarışmaya katılmak istiyoruz!

 

_Kızlar emin misiniz, daha 3/4 tanesini ancak okumuşsunuz? Nasıl yetiştireceksiniz? (Tabi seviye liseler arası olunca hiç bilmediğim kitap isimlerini gördüm.)

 

_Hocam kararlıyız.

 

Ama ne zamanlarda Rabbim.. Neyse hallettik şükür, iyi de bir netice gelmişti. Fakat karşılığında gözlerimizi kaybettik. Hipermetrop kelimesini ilk o zaman tanıdım. Artık birer gözlüklü vatandaş olmuştuk. Neden gözlüklüsün kalıtsal mı diyenlere, kitap okumaktan diyorum, inanmıyorlar. Doktor da inanmamıştı ya neyse.

 

Kitap okumak artık bir hobi olmaktan çıktı, hayat tarzım haline geldi. Ders çalışmak, arkadaşlarla iki sohbet etmek hak getire. Artık okula nasıl reklam yayıldıysa, yeni gelen öğrencilerden; abla sen bu kütüphanedeki kitapların hepsini okumuşsun doğru mu? Gözlerim fal taşı gibi açılıyor. Ne?! Yahu şehir efsanesi bunlar inanmayın. Gel zaman git zaman şükür beynimizi, kalbimizi kitaplarla genişlettik, büyüttük.

 

Bir hadise yaşamışım ki, onu da iliştiriverdikten sonra keseyim artık. 2009 senesi paldür küldür birden yurtdışında okuma işi çıkınca bir hafta içinde neyim var neyim yok ekseri eşyamı Türkiye'de bırakarak /daha doğrusu bırakmak zorunda kaldım/ kendimi Kahire havalimanında buldum. Elimde bir bavul. Kitap adına daha çok ders olarak işime yarayacak eserler. Okumalık tek eser dahi yok. Ben ne yaptım?!

 

Aylar geçiyor, ekmek arar gibi kitap arıyorum. Misafirliğe gittiğimiz yerlerde kütüphenelere direk yöneliyorum artık. Türkçe kitap okumaya hasret kalmıştık. Duyduk ki kitap fuarı açılacak. Arkadaşlarla toplandık, gittik. Her yer arapça eserlerle dolu. Burada ne işimiz var bizim? Neyse bakınıyoruz standlara. Bizim nur cemaatinden abiler stand açmışlar. Genelde yaklaşmak yasaktır ama :) hiç düşünecek halde değilim. Sırayla raflara bakınmaya başladım. Hiçbiri cazip gelmiyor. Kafamı şöyle bir yukarıya kaldırdım, en üst rafta, en köşede beyaz kapaklı, eskimsi bir kitap. Elimi attım, aldım; görür görmez resmen tiz bir çığlık attım. Şöyle sigara dumanları yüzünden yukarıya doğru çıkar şekilde bu Üstad'dı.. İdeolocya Örgüsü! Direk satın alıyorum. O günü hala unutamam.

 

Evet ta nerelere süren bir kitap serüvenim var ve hala sürmekte. Tam bir kitap militanı olarak inşallah bu hal üzere de devam ederiz. Velhasılı okumak güzel şey, cidden güzel. Yani ifadesi güç ne bileyim, kitap okuyun işte.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar değerli kardeşlerim,

 

Başlığı geçenlerde gördüm, yazmaya niyet ettim fakat İbrahim abimizin vurulduğu haberini duyunca elim gitmedi tetiğe pardon klavyeye. :) Şakası bir tarafa amir memur ilişkisinin kurbanı oldum da yazamadım. Üzgünüm. Neyse gelelim meselemize.

 

Belki bir çok Müslüman ailenin Müslüman evladı gibi namaz-kuran-peygamber ağının içinde büyümüş birisiyim. Hamdolsun ki çok faydasını gördük, görüyoruz bu durumun. Fakat nedendir bir zaman sonra özellikle üniversite yıllarımda üstad'ın tabiriyle karşıma öyle bir gerçek dikildi ki tossss diye. Her Müslüman da olması gereken fakat ben de olmayan bir bilgi eksikliği vardı. En azından çevremde, dünya da, ülkem de zuhur eden olaylara genel hatlarıyla hakim olmalıyım diye düşünüyordum. Tarih nedir bilmiyordum, Abdulhamid'i hiç tanımamıştım, siyerlerle pek aram yoktu, üstad'ı bile Sakarya'dan ibaret sanıyordum. Böyle bir boşluğun içindeydim işte anlayın canım. Derken bir vesileyle Abdulhamid sever bir arkadaşla aynı evde iki ay kadar kaldım. Önce Abdulhamid ardından Mimar Sinan derken tarihin o gizemli, puslu, çok yönlü dünyasına girmiş bulundum. Elbette öğrendiklerim derya da damla misaliydi ama yarına umutla bakmak adına, dünü doğru tahlil edebilmek namına gitmem gereken yolu belirlemiştim. Bu bile beni mutlu etmeye yetti. Neyse efendim sonra bir başka vesileyle bu siteyle tanıştım, evvel sanaldan ardından özelden tanıdım adminleri. Ne kadar tanıdıysam o kadar sevdim burayı. Ehl-i sünnette aykırı hiç bir duruş yoktu, herkes özünde sağlam ve samimiydi. Derken Üstad'ı tanımaya başlıyordum. Hakkıyla anlamak ne mümkün canım, nasibimiz ölçüsünde elbet...

 

Sonra iki eğitim dönemi arasında 4 aylığına yurt dışına çıkma fırsatı buldum, ilk defa gidiyor olmam, tecrübesizliğim filan derken yanıma ne bir kartpostal ne bir resim ne bir kitap ne de Memlekete dair hiç bir şey almamıştım. Fakat bir adet, avuç büyüklüğünde, Türkçe meali bulunan bir kuran-ı kerim vardı yanımda, o kadar. Vardım gittim ecnebi diyarlarına. Ne bir cami ne bir mescit ne bir Müslüman ne bir ezan seni, hiç biri yoktu. İşten döndüğümde ve de yorgun olmadığım zamanlar da bir kaç sayfa kuran okurdum, hepsi bu. Beni bir odaya verdiler, arkadaşım Amerikalı. Bu herifi ehl-i dünya diye tasvir etmek hafif kalır. Tipik Amerikalı. Tek derdi daha fazla kazanıp dünyayı daha fazla kirletmek. Aile yok, inanç yok, ahlak desen yerlerde. İşte ara sıra anca jesus Editist deyip, sanıyorum kendilerini tatmin ediyorlar.

 

Bir gün işten erken çıkıp geldim odaya. Bizim ki de işe daha gitmemiş, çok afedersiniz yarı çıplak bir vaziyette uzanmış yatağına elinde de bir kitap, harıl harıl sayfaları çeviriyor. Bir şey arıyor ama ne aradığı muğlak...İlk bakışta dikkatimi çekmedi ama sonradan bir baktım bana bakıyor ve kelimeleri yuta yuta İngilizce bir şeyler söylüyor. Ulan dedim elin ecnebisi bize laf mı giydiriyor napıyor. Şöyle biraz dikkat kesilince baktım elinde ki kitapla alakalı konuşuyor. Ben halen elinde ki kitabın kutsal kitabımız kuran-ı kerim olduğunun farkında değilim. Bizim ki benim olaydan hiçbir şey anlamadığımı fark edince, Quran dedi, senin kitabın değil mi? Siz Müslümanların kitabı bu değil mi? ''Ha, hıı, ımmm şey evet de o sen de ne arıyor be dostum, o kitap sıradan bir kitap değil, öyle abdestsiz tutulmaz, hele hele boy abdestsiz hiç olmaz bre gafil, bırak o kitabı'' demek geldi içimden ama demedim. Adamın merak edeceği tutmuş, bırak iki kelam okusun demek istedim ama onu da diyemedim, anlayacağı dilden değildi kitap. İşte o gün çok hayıflandım kendime. Ulan dedim gayri Müslim memleketine geliyorsun yanın da niye İngilizce Kuranlar, kitaplar resimler getirmiyorsun ki?

 

Tabi bu arkadaşla din ve kuran üzerine olan sohbetimiz benim yaptığım saflıkla noktalanmadı. Allah'ın izniyle bir çok kereler yine konuşma fırsatı bulduk ve o aralar Amerika'nın içinde boğulmak üzere olduğu Irak meselesi vardı. İran halen daha bir tehlikeydi onlar için, Müslümanlar terörist, Türkiye ise adını dahi birçoklarının bilmediği garip bir Orta Doğu ülkesi. Onlara hem İslam'dan hem mezheplerden hem Müslümanlardan bahsettim bilgim ve becerim yettiği mikyasta. İşte o zaman kitapların başta da mukaddes mukaddes kitabın kıymetini bir kez daha anladım. Bir daha kine kork benden Amerika, hepinizi irşad edecem evel Allah :)

  • Like 3

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kitap uzerine biraz once yasadigim korkunc bir anekdot.Bitirmeme otuz sayfa kala Ahmet Davutoglu-Hoca kitabimin ustune kahve doktum.Birkac gun once de metro da bitirmek uzere oldugum baska bir kitabi unutmustum.Nasil sinir krizi gecirilir part two...

Share this post


Link to post
Share on other sites

çok kitap okuyan biri değilim. o yüzden kitabımın üstüne kayfe filan dökmem, metroda vesaire unutmam. kitap okumamanın değişik açıdan bi faydası. ama tabi okumak ey şeydir diyor bilo ağa. okumak eyi şeydir. okumakla kitap aşınmaz ama yürümekle yol aşınır. niye aşınır? çünkü yol kitap değildir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

kayfe kelimesinin benim açımdan etimolojik değil de sosyolojik izahatı. neden kahve diye yazmadım da kayfe diye yazdım. muhabbet şu:

 

-oo.. kadir.. napırsın...

+napımm ee.. çalışırım..

-nerde çalışırsın ee...

+kayfede...

 

kırk yıllık kıraathane oldu kayfe. :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hocamız soba gibiymiş maşallah. Yakıyor lakin ısıtıyor da. Bu kadar öfkelenmekte haksız sayılmaz ama kalemdar abi. Açılışından altı koca ay geçmesine rağmen sinek avlayan bir kütüphane var ortada:) Hocamız naapsın. Çok güzel bir şeye vesile olmuş kendisi. Kurduğu her ne kadar korku krallığı olsa da bünyesinde yetişen nice kahraman süvariyi hayal etmek lazım. Sağ elinde mızrak, sol elinde kalkan, başında miğfer, üzerinde kalın bir zırh ve altında şaha kalkmış atıyla kalemdar adminimiz geliyor gözümün önüne:)

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

ben okumaya başladıktan sonra sınıf öğretmenimiz okumayı zorunlu hale getirmişti sınıf kitaplığından her hafta 1 kitap alır okurduk öğretmenimizde bunnları not alırdı ama ben hiç severek okumazdım zorunluluk naparsın bide yanlış kitaplar seçiyodum yaşımdan 3 -4 yaş büyük kitaplar okuyup anlamayınca iyice soğuyordum kitap okumaktan ama gittiğim her okulda zorunluydu ya sınıf öğretmeni ya türkçe öğretmenleri.bide aile çevremde kitap okuyan yok gibi bişeydi hani bize oku derlerdi ama formaliteden ibaretti sanki ama ortaokulda gerçekten severek okumaya başladım şimdi kitap okurken hiç üşenmiyorum çok şükür Allaha ve öğretmenlerim iyi ki zorunlu kılmışlar.şimdi her tür kitabı okumaya çalışıyorum (alacakaranlık serisi ve türevlerini okumaktan pişman olsamda artık onlar istisna) umarım bizimle beraber sonraki nesiller bilinli bir şekilde kitap okumayı alışkanlık haline getirirler ve yüzyıllardı uyuyan millet uyanmaya başlar ...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...