Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Beylerbeyi

İslam Felsefesi'ni Kavramak Kolay Mı?

Recommended Posts

Üstad aslında zamanında söylemiştir ''İslam'da felsefe diye bir şey yoktur, bu nedenle İslam felsefesi değil İslam hikmetleri denir'' diye. Lakin kim ne düşünüyor bilelim diye paylaşıyorum.

 

İslam Felsefesi’ni kavramak kolay mı?

 

Delikanlının biri, ünlü bir ilahiyat profesörüne gitmiş ve İslam dininin tüm inceliklerini öğrenmek istediğini söylemiş.

 

“Arapça biliyor musun oğlum?”

 

“Evet efendim.”

 

“Peki İngilizce, Fransızca?”

 

“Biliyorum hocam.”

 

“Peki İslam Felsefesi’ni biliyor musun?”

 

“Hayır hocam, ama Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe, Harvard Üniversitesi’nde Aristo mantığı üzerine doktora yaptım. Şimdi de İslam Felsefesi üzerine çalışarak eğitimimi bitirmek istiyorum.”

 

Hoca başını sallamış ve delikanlının İslam Felsefesi’ni öğrenmeye hazır olmadığını söylemiş. “Ancak” diye de eklemiş: “Seni mantık konusunda sınayabilirim. Sınavı geçersen, İslam Felsefesi’ni öğretmeye başlarım.”

 

“Tamam hocam!”

 

“Başlıyoruz; iki hırsız bacadan süzülerek bir eve girer. İçeri girdiklerinde birinin yüzü kirli, diğerininki temizdir. Sence hangisi yüzünü siler?”

 

“Kirli olan tabii” diye atılmış delikanlı.

 

“Yanlış! Basit bir mantık. Yüzü kirli olan, temiz olanı görür ve kendi yüzünün de temiz olduğunu düşünür. Yüzü temiz olansa, kirli olanı görür, kendi yüzünün de kirlendiğini düşünür. Yani yüzünü silen yüzü temiz olandır!”

 

Delikanlı çok etkilenir ve hocanın kendisini bir daha sınamasını ister. Hoca soruyu yineler.

 

“Hocam yüzü temiz olanın yüzünü sildiğini söylediniz ya...”

 

“Gene yanlış. Mantık çok basit. Kirli adam temiz olanı görür kendi yüzünün de temiz olduğunu sanır. Temiz olan kirli yüzlüyü görür kendi yüzünün de kirli olduğunu düşünür. Kirli yüzlü adam, temiz olanın yüzünü sildiğini görünce, o da yüzünü siler!”

 

“Çok akıllıca. Ama hocam beni bir kez daha sınayın lütfen!”

 

Hoca gülümseyerek aynı soruyu bi daha sorar.

 

Delikanlı uyanıktır ya artık: “Hocam ikisi de siler yüzünü!”

 

“Gene yanlış. İkisi de yüzünü silmez. Mantık basit. Yüzü kirli adam temiz olanı görür, kendi yüzünün de temiz olduğunu sanır. Yüzü temiz olansa arkadaşının yüzünü kirli görünce kendi yüzünün de kirli olduğunu varsayar. Ancak yüzü temiz olan, yüzü kirli olanın yüzünü silmediğini görünce, o da yüzünü silmez. Yüzü kirli adam temiz olanı görür, kendi yüzünün de temiz olduğunu sanır. Yüzü temiz olansa arkadaşının yüzünü kirli görünce kendi yüzünün de kirli olduğunu varsayar. Ancak yüzü temiz olan, yüzü kirli olanın yüzünü silmediğini görünce, o da yüzünü silmez. Anladın mı oğlum?”

 

“Hocam ne olur son kez sınayın!”

 

Hoca içini çeker ama gene aynı soruyu sorar.

 

Delikanlı güler: “Adamların ikisi de yüzünü silmez!”

 

“Yanlış oğlum yanlış. İslam Felsefesi’ni kavrayamadığını anlamadın mı hala? Bu iş bu kadar kolay mı sanıyorsun?! Aynı bacadan giren iki adamın birinin yüzü temiz, diğerinin yüzü kirli olabilir mi hiç?!”

 

Aziz ÜSTEL

  • Like 3

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gerçekten güzelmiş, her cevabı merak ve bir o kadar şaşırarak okudum. Kafam karışmadı değil...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Felsefe ile İslam...

Bilinenden bilinmeyenleri tespit ile bilinmeyenden yola çıkıp daima arayıp bulamamanın,

istisnasız her uzvu tabiat kanunu gibi reddedilemez olanla tek doğrusu yanlışları tespit olanın müşterek ne noktası olabilir?

 

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sonuçta İslam’da felsefeyi aramak onunla ilişkilendirmek, muhteşem ve görüldüğünde kendine hayran bırakacak bir sarayın bahçe kapısı üzerindeki işlemenin desenleri hakkında yorum yapmaya benziyor.

 

Ve sarayın içerisine bile vakıf olanlara hasret...

 

 

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çok keyif alarak okudum teşekkür ederiz.

 

Aslında tamam felsefe dinimizce kendine yer bulamaz, bu bir eksiklik değil meziyettir de. Ama ben severim felsefeyi. Bir takım paradoksal ifadeler, bol enigma soslu yazılar, idealar dünyası, kendini Tanrı sanan nasipsizler, Tanrı'yı öldürenler, Etna yanardağından atlayıp ölmeyeceğini sanan süpermenler falan bayağı mazisi zengindir felsefenin. Ama Yunan felsefesinin ve nadir yetişen Batı feylosofların, kimi cins kafaların haklarını yememek gerek diye düşünüyorum. Tamam felsefe diye tutundukları dal, körün adeta saklambaç oynama hevesine benzer. Ne kadar yakalamaya çalıştığı kişiyi hissetse de, bir takım sesler işitse de onu yakalasa da bizatihi fark edemeyecek ve göremeyecektir. Felsefe de öyle, bir aşamaya kadar getirir, belki bu uğurda kafaya düşüncenin zehirli tohumlarını eker ama son bit eşik vardır ki onu atlatmaya kadir değirdir. Ya intihar ettirir ya da kafayı yedirtir.

 

Bir eşik dedik, peki orayı aşıverecek kişide olması gereken mühimmat nedir? Bizim gözünü sevdiğimiz, nur topu tasavvufumuz!

 

İslam felsefesi, mistisizm demektense; ilm-ul mantık, ilm-ul kelam, ilm-ul fıkıh; bizim amentümüz olmalıdır.. Kafanın, düşünme hassesinin hakkını verdirtir ve de derin muhakeme gücü kazandırır insana. Her müslüman er kişi de bunların ilmini almalı, aldırmalıdır.

 

Kamil bir müslüman ve de ideal Türk genci bence hem felsefeyi bilmeli, hem de İslamı davasını kamil idrak etmede zikrettiğimiz ilim dallarına vakıf olmalı. Bu tabii ki terazinin iki kefesine koymak değil, musavaat değildir. Biri ilmin deryasına daldırmada oksiyen tüpü vazifesi görürken diğeri öbür kefede bir kuş tüyü kadar dahi ağırlık ifade etmez. Aradaki fark budur.

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Güzel bir yazıydı, severek okudum. Felsefe yaparak, birbirini yanlışlamanın çok kolay olduğunu ispat eden mükemmel bir yazı. Tekrardan teşekkür ediyorum. :hi: :hi:

Share this post


Link to post
Share on other sites

ne güzel bi örnek

teşekkürler

Share this post


Link to post
Share on other sites

İslamın felsefesi nasıl olabilir? Üstad Necip Fazıl'ın felsefe hakkındaki görüşlerini bilirsiniz. Felsefe hakikati,doğruyu sonsuz ihtimaller içinde aramanın müessesesidir. Buldum dediği yerde bulduğu yanlışın ta kendisidir. Felsefe bir yerde doğruyu söyler, o da, başka bir felsefe ekolünün yanlışlığını ispat ederken. İslam ise haktır herşeyiyle doğrudur. "Gecesi ve gündüzü ile apaydınlık bir din bıraktım" buyuran Efendimiz sav in hadisi şerifi ortadayken İslam ın içerisinde neyi arayacağız veya neyi bulmaya muhtacız. Olayları iyi anlamalı,i kavramları doğru kullanmalıdır. İslam da felsefe yoktur hikmet vardır.

  • Like 4

Share this post


Link to post
Share on other sites

İslam tarihinde Anayasa

Bizim Anayasa tarihimizi araştırmak isterseniz Medine Site Devlet’in kuruluşuna inmeniz gerekir. Hicret’le birlikte Medine’de her geçen gün büyüyen ve etkisini arttıran İslam toplumu, Hz. Muhammed’in kente gelmesiyle, adı konulacak bir düzen arayışına girdi. Hz. Peygamber, İslam toplumunun kurucusu ve önderi olarak, kentte yaşayan Yahudiler ve Müslüman olmayan kabileleri topladı, onlarla uzun süre görüştükten sonra Medine Kent Devleti’nin Anayasasını hazırladı. Bu Anayasa, Medine’de yaşayan toplulukların birbirleri ve dış dünyayla ilişkilerini düzenledi. Yargı ve idari yapılanma, bireylerin din ve vicdan özgürlükleri, dışarıdan yönelecek tehlikelere karşı birlik ve beraberlik içinde verilecek savaş gibi çok önemli konuları Hz. Peygamber 47 maddelik bir metin olarak yazdı.

 

Bu Anayasaya göre Medine’deki siyasi yapılanmanın bir konfederasyon biçiminde olduğunu söylemek mümkündür. (Bknz. Hamioğlu, M. Şükrü “İslam Tarihinde Anayasa”) Bu konfederasyonu oluşturan gruplar, İslam toplumu, Yahudiler ve Müslüman olmayan Evc ve Hazrec kabilelerinin üyeleri, siyasal bir bütünlük içindeydi. Hz. Peygamber herkesçe kabul edilen bu metinde açıkca belirtilmese de, Devlet Başkanı, Son Yargı Mercii, Ordu Komutanı olarak kabul edilmiştir. Bu gruplar dış ilişkilerde, tümüyle Hz. Peygamber’e bağlıydı.

 

Medine’de çoğunluğu elinde bulundurmayan İslam toplumunun, birbirleriyle kanlı bıçaklı olan grupları, siyasi bir yapı içinde bir araya getirebilmesi, düzeni yazılı bir metine bağlayabilmesi, Hz. Peygamber’in olağanüstü zekası, herkese eşit biçimde adalet dağıtması ve herkesin ona sorgusuz sualsiz güvenmesi sonucu mümkün olmuştur.

 

Anayasa hazırlayan her toplum mutlaka din, mezhep, etnik farklılık gözetmeyen bir metin kaleme almak zorundadır. Adaletin eşit dağıtılmasıysa temel ilkesidir Anayasanın. Bu çalışmaya katkıda bulunanların birbirlerine güvenmeleri, ucuz , kişisel çıkarlar uğruna bütün bir toplumun geleceğini ateşe atmamaları şarttır. Yeni Anayasa için bir araya geleceklerin, yanlarında, arada bir ders alacakları Medine Site Devlet Anayasası’nı bulundurmaları hiç de fena olmaz!

 

Öldüğünüzü nasıl anlarsınız?

 

Ahmet öldüğünü sanıyormuş ama canlıymış! Kuruntusu öylesine büyük bir soruna dönüşmüş ki, ailesi onu bir ruh doktoruna götürmüş. Doktor günlerce anlatmış da anlatmış dipdiri, taptaze olduğunu. Ama Ahmet “ben ölüyüm!” diyor başka bir şey demiyormuş. Sonunda doktor kitabını alıp gelmiş “Ölülerin kanları akmaz. Bak bu sayfayı oku!” demiş. Ahmet okumuş... Bir daha okumuş. Sonunda “Evet” demiş Ahmet, “Ölülerin kanı akmıyormuş.” Doktor bir toplu iğne çıkarıp Ahmet’in parmağına batırmış, bir damla kan gelmiş: “Gördün mü? Bunun anlamı ne sence?”

 

Ahmet, inanamayan gözlerle parmağına baktıktan sonra haykırmış: “Aman Allah’ım! Ölülerin de kanı akıyormuş!”

 

Kafasını bir şeye takmış olan insana istediğiniz kanıtı getirin, inandıramazsınız. Ahmet kanı görüyor ama öldüğüne öylesine inanmış ki, gerçeği bir yana itip kanıtın kendi inancını yansıttığını savunuyor! Böyleleriyle hiç tartışmamak en iyisi. Bırakın ne halleri varsa görsünler...

Share this post


Link to post
Share on other sites

“Aman Allah’ım! Ölülerin de kanı akıyormuş!”

:)

 

Aklıma sözümona bilim adamlarımızdan birinin kitabında rastladığım şu kısım geldi;

 

"Bir stokrom-C'nin* dizilimini oluşturmak için tesadüfi olasılık sıfır denecek kadar azdır...

Yada oluşumunda bizim tanımlayamayacağımız doğaüstü güçler görev yapmıştır. Bu sonuncusunu kabul etmek bilimsel amaca uygun değildir. O halde birinci varsayımı irdelemek gerekiyor."**

 

adam yaradılışı kabul yerine sıfıra yakın olasılığı irdelemeyi bilimsel sayıyor.

 

Taassub sahiplerinin düştükleri durum ekseriyeten en kaliteli komedyeni aratmıyor vesselam.

 

 

---------------------------------------------------------------------

*stokrom-C : canlı organizmalarda buluınması gereken zorunlu proteinlerden

**Ali Demirsoy - Kalıtım ve Evrim s:61

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kavraması zor olmakla birlikte kabulü kaçınılmazdır. Vardır. Bu noktada başta mutabik olduğum üstad'tan artık ayrılıyorum. Bu hikmeti reddettiğim anlamına da gelmez.

Share this post


Link to post
Share on other sites

felsefede şüphe vardır, İslamda ise şüpheye yer yoktur, gelin de ikisini bir araya getirin şimdi..

 

hem de arka arkaya İslam felsefesi diye nasıl zikredebilelim?

 

beyaz dediğiniz bir şeye aynı zamanda siyahta olabilir demek kadar uzak bir ihtimal.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...