Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
mukarrabin

Hasan Kaçan'dan...

Recommended Posts

Türbanlı kıza mektubumdur

 

Hayırlı olsun güzel ablacım. Mağduriyetin bitti bitiyor. Artık, mektebine gidip efendi efendi okuyacaksın.

 

Allah bilir ya, belki de bunca senenin verdiği mağduriyet duygusuyla, çatır çatır çalışıp, dersleri beşer onar atlayıp, Bak nasıl okunurmuş! diye cümle aleme isbat edeceksin kendini.

 

Amma...

 

Ah be güzel ablacım.

 

Niyçün, geçen yıllar boyunca bu mağduriyet duygusundan bu kadar hoşlandın?

 

Ezik olmak niyçün bu kadar çekici geldi sana?

 

Niyçün o pırıl pırıl zekanı hiç çalıştırmadın?

 

Dur bakiyim...

 

Hımmm...

 

Sen onsekiz, ondokuz, bilemedin yirmili yaşlarındasın.

 

Zekanın en civcivli, en hergele, en fırlama çalıştığı yaşlardasın.

 

Benim gibi kırkdokuz küsurlu yaşlarda olsan anlarım.

 

Amma, o taptaze beyninle...

 

Niyçün onca vakit kendini, bir nevi Ferdi Tayfur, bir nevi Küçük Emrah yaptın?

 

Niyçün hep, Izdırap çemberi sardı benim kollarımı şarkısını söyleyip durdun?

 

Niyçün o parlak zekanı bir gün olsun seni okula almayanı makaraya sarmak için kullanmadın?

 

Niyçün hayatında şaka diye bir şeye yer bırakmadın?

 

Kanınızın deli aktığı çağdasınız.

 

Yok muydu içinizde bi iki tane deli kız?

 

Başına taktığın siyasi bir semboldür, çıkar da gel! diyen hırbonun karşısında hınzırca gülümseyip, Dur ülen, şuna haddini bildirelim diyecek.

 

Örtünmekten maksat, sadece şu an başına taktığının aynısını takmak değil ya.

 

O iki deli kız...

 

Niyçün, günün birinde başlarına lateksten yapılma bir Kızılmaske başlığı, ya da bir

 

Batman başlığı takıp, (ki boynu da kapatır o süper hiro kıyafetleri) o hırbonun karşısına dikilmedi?

 

Hadi buna da siyasi simge de bakayım? diyerekten.

 

Nasıl morarırdı amma. Eli ayağı birbirine dolanırdı.

 

Protesto mu?

 

Al sana kralı.

 

İroni mi?

 

Al sana feriştahı.

 

Dalga geçmek mi?

 

Al sana padişahı.

 

Almadı mı gene okula.

 

Gülerdiniz kız, en azından enayinin düştüğü duruma.

 

HHH

 

Güzel ablacım...

 

Bu yaşa bir daha gelmeyeceksin.

 

Kanın bir daha bu kadar deli akmayacak.

 

Yaramazlık bir daha sana asla bu kadar yakışmayacak.

 

Kim yok etti içinden o mizah duygusunu bilmiyorum.

 

Amma tez elden bul onu. Yakala.

 

Bir daha da asla bırakma.

 

Karşıdan bakıldığında...

 

Lenin Rusyasında, ya da Mao Çinindeymişsin gibi görünen tek tip üniform kıyafetten vazgeç.

 

Haaa, benim Batman, Kızılmaske önerilerim şaka yapman içindi.

 

Yeni bir hayatsa senin için bu.

 

Git.

 

Topkapı sarayını gez, müzeleri gez, tarihi kitaplara bak.

 

Minyatürlere göz gezdir, ansiklopedileri yokla.

 

Ecdadın yüz türlü baş bağlamış. Dünyada binlerce bağlama biçimi var.

 

Birini seç.

 

Ya da seçme.

 

Mesela, sen bul kendine bi tane. Sana özgü olsun.

 

Kreatif ol. Zihnini serbest bırak.

 

Haydi bakalım yeni hayatın hayırlı olsun.

 

 

Tırsan insanlar

 

 

Daha bi kaç ay önce,

 

Kardeşimm, Zincirlikuyu mezarlığının kapısında niye Her nefis ölümü tadacaktır diye yazıyor? Rahatsız oluyoruz.

 

Diye yazıp çiziyordu birileri.

 

Bi Allahın kulu çıkıp ta demedi ki, Ulan hışır, bak orada ne yazıyor? Her nefis ölümü tadacaktır diyor. Sen nefismisin? Niye üstüne alınıyosun?

 

İnsansın. İnsansan niye tırsıyosun?

 

Haa. Nefissen tırsarsın tabii.

 

Yani, sırf egodan ibaret isen tırsarsın helbet.

 

Durdurun dünyayı inecek var! diye bile bağırırsın. Kerata.

 

(Vay be... Öğretici bi yazı oldu vallaha.)

 

 

Gece espirileri

 

 

Hep gece çalışıyorum birader.

 

Gündüz yazamıyorum.

 

Çünkü benim kafa dizel motor gibi.

 

Ancak öğlene doğru pistonlara yağ gitmeye başlıyor.

 

Üstüne bi de car car car kadın programları...

 

Ancak öğlen konsantrasyon... Oohh hazırım.

 

Tam yazıcam, haydiiii... Dışarıdan günün en duygulu şarkısı...

 

Dıın dını dınn dın dııınnn... Suyuuun tadı güzel olmalııı... Eriikliii...

 

Hoop, konsantre gidiyor.

 

Akşam yazayım bari.

 

Yok arkadaş, olmuyor.

 

Bu defa televizyonlar geriyor beni. Herkes türban ve rejim uzmanı...

 

Mecbur, geceyi bekliyorum.

 

Bu defa da... Maçlar.

 

Şansal ve Erman... (Geceleyin büyükler için Tom ve Jeri gibi bişey.)

 

Nasıl seyretmezsin?

 

Bu defa da beyin sulanıyor haliylen.

 

Saçma sapan mevzular geliyor aklıma.

 

Yavaş çekimler. Dur bi daa oynatalımlar.

 

Yakın çekimler, grafikler.

 

Futbolcular.

 

İsimler. Numaralar...

 

Beyin sulandı ya, artık iflah olmuyor.

 

Yaav diyorum, Aceba futbolcular soyadlarına göre yaşasalardı noolurdu?

 

İsmail Güldüren mesela... Komedyen olurdu kesin. Ya da karikatürcü.

 

Balili... Sokak çocuğu olurdu futbolcu olmasaydı. Balili.

 

Kangele... Katil mi olurdu acaba? Ya da, operatör doktor... Kangele.

 

Hasan Şaş... Göz doktoru.

 

Hakan Balta... Oduncu.

 

Rüştü Reçber... Çiftçi.

 

Tanju Çolak... Allah muhafaza, kötü insanların eline geçse dilenci olurdu.

 

Mehmet Topal... Fizik tedavi uzmanı.

 

Fatih Tekke... Hiç bişey olamazdı. 1925de kapatıldı zaten...

 

Yok yok...

 

Böyle olmayacak.

 

Bu kafayla yazı mı yazılır?

 

Aklıma gelen şeylere bak.

 

Allah Allaaaahhh...

Share this post


Link to post
Share on other sites

İki deli kız var mıdır bilmiyorum ama bu kızların doğasında duygusallık olmasından kaynaklanır. Ben korkarım bana zulmedenin karşısında gözyaşı gibi mahrem bir nimeti akıtmaktan. O deliliği yapmak, daha da kırılmamak, zor işler bunu bir erkek anlamaz be kardeşim. Bunu anlamak için önce kadın olmak lazım, sonra başını örtmek lazım, sonra da üniversite okuyup öğrenilmiş çaresizliği öğrenmemek lazım. Bu yasak sadece üniversitelerde yok malum her yerde üniversite okuyana kadar öğreniyorsun zaten çaresizliği. Sonra aklı olan inadı tutan gene savaşıyor. Kimisi de artık böyle gelmiş böyle gider alışıyor. Allah alıştırmasın. Daha diyecek çok şey var da anlatsam roman olur bunun açıklaması..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Evet,bu yazıyı yazan adam sanki bana yazmış.Biraz hayıflandım doğrusu okuyunca.Belki çok masum duygularla yazmıştır ama yine de beni biraz üzdü. Acaba ucundan kıyısından küçümser bir tavır mı yakaladı anlayışım bu yazıdan?Ben de anlayamadım niye bu kadar yüzümün düştüğünü.Buldum belki “mağdur”ifadesi yahut “kreatif ol,bisürü baş bağlama şekillerinden birini seç..”tarzında bir söylem sebep oldu buna…

Ben hiçbir zaman kendimi mağdur hissetmedim.Yani onlara karşı.Sadece Allah’a karşı suçlu hissettim o kadar…Sanırım bu laf çok ağırıma gitti.Mağdur lafı…

Olmamam gereken yerde olduğum için,fıtratımın dışına çıktığım için,hayat gayemi hiçe saydığım için.. mahçuptum sadece, Allah’a karşı. Yazdıkça çözülüyor sanki elemimin düğümleri.Evet bir şey daha farkettim ,yazının “kreatif ol..”kısmından sonrasının ve birkaç satır üstünün beni niye sarstığını.Tek mesele başörtüsü olsaydı bu kadar üzülmezdim.O sorun çözüldüğüne göre artık hakikaten özgürüm; gezip dolaşabilir,yeni bir başörtülüler jenerasyonu oluşturabilir,yeni tarzlar deneyip mutlu olabilirim.. demek ancak bu meseleyi başörtüsüne indirgeyenlerin işidir.

Evet, haykırmak istiyorum:”Müslüman olanlar! biz sonu gelmeyen günahları,uslanmayan nefsi,iradesiz bedeni.. neye borçluyuz?”

Kimine göre bir şeyhin eteğine yapışmamaya, kimine göre bir kitap serisini okumamaya yahut hizmet etmemeye,belki bi topluluğa mensub olmamaya falan..Bunlar doğru olabilir,bi itirazım yok…

Bence özünde, İslamın artık yabancılaştığı yani bugün yaşanan islamın hakiki islam olmadığı.. var.Eğer sahih-i Buhari nin hususiyle kadınlarla ilgili (başlık farklı olabilir ama bu minvalde) kısmına bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız.Bir dostum -ki kendisinin başı açıktır- bana okurdu da yüzlerimiz kızarır,islamı yaşanılmaz kılanlara hınç duyar,kendimizi kınar,ne yapacağımızı bilemez halde kaçıp gitmek isterdik.Ne mümkün..

Şimdi birçok başörtülü kıza desen ki kızlar küçük yaşta evlendirilmeli,hemen itiraz eder.Bunun Peygamberimizin tavsiyesi olduğunu söylesen bel ki ses çıkarmaz ama içine pek yediremez.Neden?Çünkü dindar bir ailede yetişmiş olsak dahi biz,toplumun büyük kesimi gerçekten inandığımızı sandığımız şeye muhalif yaşıyoruz.Bu fikirleri içselleştirememişiz.Bu sadece küçük bir örnek..Şu da var: desen ki “keşke birşeyler olsa da: bir devrim, inkılap,inandığımızla yönetilsek,bu demokrasi de nedir?” aklı alamaz bunu,o kadar uzak görür ki bunlar gerçekçi değil bile der.Buna her konudan örnek bulabiliriz..

Şimdi içim biraz soğudu da Acaba şu adam yazısında zaten benim dediklerimimi kastetti, ben mi yanlış anladım.Şüphe, her şeyde şüphe…Ne bileyim bir şeyler içime dokundu ben de yazdım.

Fikirler, duygularım o kadar yoğun ki,o kadar çabuk geçiyorki akıl sahnemden, parmaklarım, kılavye onlara yetişemiyor.Bu yüzden birbirinden kopuk, başı vaya sonu olmayan şeyler yazmış olabilirim;kalbimden geçeni karşıdaki biliyor zannıyla.

Share this post


Link to post
Share on other sites

yazı bana göre İslami edepleri bilmez bir tavırla yazılmış. olayları geniş ele alırsak, bir kere böyle bir eğitim sistemi içerisinde kızların başörtülü veya başörtüsüz üniversiteye girmiş olmaları arasında fazlaca bir fark göremiyorum. eğer hedef dini yaşamaksa böyle okullarda eğitim görme hevesi neden? kız çocuğu hangi ortamda okuyabilir bunu araştıralım. sadece bayanların bulunduğu bir eğitim öğretim çatısı altında ancak eğitim almak mümkün olur. bundan gerisi kendimizi kandırmak nefsimizi yüceltmektir. müslüman doğru oturur doğru konuşur.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

yazmayım diyorum ama nafile...

 

bir de akıllı uslu, hanımefendi bir şekilde evinde oturması gerekirken, sistemin oyunları ile öyle veya böyle üniversiteye giden kimseler bir de süper kahraman başlıkları takacak kendilerini küçük duruma düşürecekler. bu nasıl bir ironidir, nasıl bir taleptir anlayamadım.

 

müslümanın metodu bellidir. böyle maceraperest yaklaşımlara İslamda yer yoktur. ölçü rasulullah sav ve onun mücadelesidir, yol budur hakikat budur, diğer yollar çıkmaz sokaktır...

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Acaba birisi Hasan Kaçan'a söyleyebilir mi bunun yalnızca bir türban veyahut bir başörtüsü yani neticede bir giyim kuşam meselesi olmadığını? 'Türban sorunu' ismini koydukları şeyin gelmiş geçmiş ve hatta gelecekteki din ve din karşıtları savaşının çağdaş literatürdeki şekli olduğunu birisi anlatabilir mi acaba? Bunun yalnızca örtünmek isteyen müslüman bayanların problemi olmadığını ve olmaması gerektiğini de ayrıca. 'Calliou , bu senin problemin bunu kendi başına çözmelisin' diyen Calliou nun annesi gibi mi davranacak bu toplum kızlara. Çözülmeyen problemin faturası :" Sizde de hiç mizah anlayışı yok canıım, mağdur oldunuz bari keyfini çıkarın, eğlenmenize bakın" diye mi kesilecek? " Biz sizin yerinize de okuruz" mu diyecek toplum bu duruma? Hiç güleceğim yoktu vallahi. Eğlenmemiz için ürettiği bu kıvrak zeka ürünü fikirlerini sorunun çözümü için üretseydi hazret, şu an bulunduğumuz durumdan bir adım daha önde olurduk belki toplumca.

 

Bizim eğlenceye ne iştiyakımız ne de takatimiz vardır. Batman şapkasını takıp etrafta bir sorunsalı protesto etmeye takati olanlar, işte böyle hayatı hep gırgır şamata tadında yaşayan insanlardır. Eğer müsaitlerse bizim yerimize de protesto etsinler bi zahmet

Share this post


Link to post
Share on other sites

yazı bana göre İslami edepleri bilmez bir tavırla yazılmış. olayları geniş ele alırsak, bir kere böyle bir eğitim sistemi içerisinde kızların başörtülü veya başörtüsüz üniversiteye girmiş olmaları arasında fazlaca bir fark göremiyorum. eğer hedef dini yaşamaksa böyle okullarda eğitim görme hevesi neden? kız çocuğu hangi ortamda okuyabilir bunu araştıralım. sadece bayanların bulunduğu bir eğitim öğretim çatısı altında ancak eğitim almak mümkün olur. bundan gerisi kendimizi kandırmak nefsimizi yüceltmektir. müslüman doğru oturur doğru konuşur.

 

Çok lüzumlu bir mevzuya değindiniz. Ben de değinmek istemiştim aslında yazımda kadınların hangi şartlarda eğitim görmesi hususuna. Ancak bu konuya bir cevap olmaz diye düşündüm. Ama ne yazık ki ortam kadınlara ne evinde oturma şansı veriyor ne de okumama, okulu bırakma lüksünü veriyor. Evet bu artık bir çok bayan için lüks. Bir çok kadının hali vakti yerinde, güvenilir eş hayaline kadar gider bu düşüncenin sonu. Bu devirde kadının da artık kendi ayakları üzerinde durmak zorunda olduğunu kabullenmek durumunundayız. Şanslı insanlar yok mu peki evlenip elini eteğini çeken? Var ama onlara gerçekten şanslı kesim diyebiliriz. Bir çok tesettürlü ya da helal haram noktasında dikkat eden herhangi bir genç kızımıza sorsanız bir çoğu evlendikten sonra iş hayatına devam etmek istemez. İstisnalar kaideyi bozmaz ancak kadın fıtraten evinde daha mutludur, rekabet ortamı kadını incitir. Ezcümle; bu konuda da bir başlık açılır, çok geniş detaylara sahip bir mevzu.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çok lüzumlu bir mevzuya değindiniz. Ben de değinmek istemiştim aslında yazımda kadınların hangi şartlarda eğitim görmesi hususuna. Ancak bu konuya bir cevap olmaz diye düşündüm. Ama ne yazık ki ortam kadınlara ne evinde oturma şansı veriyor ne de okumama, okulu bırakma lüksünü veriyor. Evet bu artık bir çok bayan için lüks. Bir çok kadının hali vakti yerinde, güvenilir eş hayaline kadar gider bu düşüncenin sonu. Bu devirde kadının da artık kendi ayakları üzerinde durmak zorunda olduğunu kabullenmek durumunundayız. Şanslı insanlar yok mu peki evlenip elini eteğini çeken? Var ama onlara gerçekten şanslı kesim diyebiliriz. Bir çok tesettürlü ya da helal haram noktasında dikkat eden herhangi bir genç kızımıza sorsanız bir çoğu evlendikten sonra iş hayatına devam etmek istemez. İstisnalar kaideyi bozmaz ancak kadın fıtraten evinde daha mutludur, rekabet ortamı kadını incitir. Ezcümle; bu konuda da bir başlık açılır, çok geniş detaylara sahip bir mevzu.

 

 

Değerlendirme yaparken kıstasımız önemli. Ne için yaşıyoruz, hangi ölçüler bizim hayatımızı belirliyor. Bu son derece can alıcı bir nokta. Demişsiniz ki ortam kadınlara ne evinde oturma şansı veriyor ne de okumama peki dinimiz ne diyor önemli olan kıstas her ölçünün üstündeki ölçü budur bizim. Yine aynı şekilde kadının kendi ayakları üstünde durma zorunluluğu ibaresi geçmekte. Bu zorunluluk insanların çıkardığı bir zorunluluk. Bu din 1400 senedir yaşandı kıyamete kadar da aynı ölçülerle yaşanacak. Bunun aksini düşünmek dinde reforma girer ki İslam ezelden ebede değişmez yenidir. Son cümlelere katılıyorum.

 

Bekar erkek ve bayanlar da duaya sarılmalı, Allahu Tealadan salih ve saliha eşler istemeli. Her hususta dini hassasiyetleri ön planda tutacak kişiler talep edilmeli. Böyleleri var mı elbette var hep de olacak. Bu din 1400 yıldır yaşandı kıyamete kadar da yaşanacak. Biiznillahuteala...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şimdi birçok başörtülü kıza desen ki kızlar küçük yaşta evlendirilmeli,hemen itiraz eder.Bunun Peygamberimizin tavsiyesi olduğunu söylesen bel ki ses çıkarmaz ama içine pek yediremez.Neden?Çünkü dindar bir ailede yetişmiş olsak dahi biz,toplumun büyük kesimi gerçekten inandığımızı sandığımız şeye muhalif yaşıyoruz.Bu fikirleri içselleştirememişiz.Bu sadece küçük bir örnek..Şu da var: desen ki keşke birşeyler olsa da: bir devrim, inkılap,inandığımızla yönetilsek,bu demokrasi de nedir? aklı alamaz bunu,o kadar uzak görür ki bunlar gerçekçi değil bile der.Buna her konudan örnek bulabiliriz.. .

 

Bu noktaya katiliyorum. Ne yazik ki bizdeki olculerin buyuk kismi bati ideolojisinin marifeti. Cidden insan kendini yokladiginda goruyo ki dogru sandigi degerlerin cogu bu cagin bize dikte ettigi ya da ettirdigi dunya gorusunun meyveleri. Asr-i saadette kolelik varmis dendiginde icimizde bi ses bunun yanlis oldugunu fisildarken ya da boyle "insanlik disi" bir uygulama neden alkol gibi tamamen kaldirilmamis diye itiraz ederken, kadin erkek esitligi dendiginde olaylari bugunun normlarina gore degerlendirirken hep ayni hataya dusuyoruz. Bugun kac tane musluman cikip cocuklarini lise caginda evlendirebilir? Kac babayigit musluman bankada birikip duran parasinin tamamini sadaka edebilir? Hani islam teslimiyet demekti? Bi felaket ani icin bankada hazir beklettigimiz para dururken namazlarda Fatiha'mizi ne kadar samimiyetle okuyabiliriz? Aslinda cok yaraliyiz, cok tahrip olmusuz ve cidden cok ciddi yardima ihtiyacimiz var.

 

Bircok hadiste gecen "onlar gibi olursunuz" tehdidini kendimizden uzak goruyoruz ama acaba coktan onlar gibi olduk mu? Efendimizin ummiligine artik gipta ediyorum. Ilahi mesaji (peygamberligini ve maddi-manevi potansiyelini ayri tutuyorum) sirf bu yuzden bile en iyi o anlayabilirdi galiba.

Share this post


Link to post
Share on other sites

EDEP

 

Dokuz- on yaşlarında falandım.O yaşlarda çok dolanırdım.

 

Okul harçlığımı çıkarmak için, İstiklal Caddesinde, şimdiki 'Atlas' sineması'nın önünde kapsız 'Teksas- Tommiks' satardım.

 

Bir gün, bir adam ve bir kadın gördüm. Elele tutuşmuşlardı.

 

Oradan geçen fötr şapkalı, gravatlı bir amca 'Beyefendi, hanımınıza söyleyin kolunuza girsin' demişti.

 

Bu gibi durumlar ayıp karşılanırdı.

 

O zamanlar Ak Parti diye birşey yoktu. Böyle şeyler 'laikliğe tehdit' olarak algılanmıyordu.

 

Lunapark'lardaki 'dönen zincir'lere kadınları bindirmezlerdi.

 

'Korku tüneli' vagonlarına da, karı- koca değilse erkek ve kadını yanyana oturtmazlardı.

 

Meyhanelere ancak kelli felli adamlar girebilirdi. Bu mekanların mutlaka perdesi vardı ve dışarıdan içerisi görünmezdi.

 

İstanbul'un mutena semtlerinden Moda'da, Bostancı'da 'Kadınlar Plajı' vardı.

 

Bu plajlara 'erkek- kadın' girilemezdi. Yasaktı.

 

O zamanlar Ak Parti diye birşey yoktu. Böyle şeyler 'laikliğe tehdit' olarak algılanmıyordu.

 

Açık hava sinemalarında 'Dikkat dikkaaat... Sinemamızın sağ tarafı temamen ailelere ayrılmış bulunmaktadır, tek gelen beylerin aile tarafına oturmaları yasaktır!' anonsları yapılırdı.

 

'Aile çay bahçeleri' vardı. Bekar kızlar, erkekler alınmazdı. Aileleriyle geldilerse alınırdı. Yoksa girmeleri yasaktı.

 

O zamanlar Ak Parti diye birşey yoktu. Böyle şeyler 'laikliğe tehdit' olarak algılanmıyordu.

 

İnsanlar ellerinde içki şişesi, uluorta dolaşmazlardı. Mutlaka bir gazeteye sarar, paltosunun koltukaltında gizleyerek evlerine götürürlerdi.

 

Tanımadığın bir mahalleden sağa sola bakmadan başın önde geçerdin. Eğer 'kıpırdak' olursan mutlaka yolun kesilir, 'hüoop bilader kime bakmıştın' diye sorguya çekilirdin.

 

O zamanlar Ak Parti diye birşey yoktu. Böyle şeyler 'laikliğe tehdit' olarak algılanmıyordu.

 

Mahalleler tasnif edilmişti.

 

Ermeni mahallesi, Rum mahallesi, Arnavut mahallesi, Çingene mahallesi.

 

Rum mahallesinden de geçerken başın önde geçerdin, yoksa 'ızbandut' denilen Rum gençleri yolunu keser, hesap sorarlardı.

 

Hanımefendiler çarşıya pazara çıkarken mutlaka başörtüsü takarlardı.

 

Bütün bunlar 'Cumhuriyet Türkiyesi'nde yaşanıyordu.

 

İnsanlar, fukaralık dışında hayatlarından memnundular.

 

O zamanlar Ak Parti diye birşey yoktu. Böyle şeyler 'laikliğe tehdit' olarak algılanmıyordu.

 

Dokuz- on yaşlarındaydım o zamanlar.

 

(Not: İnanmayanlar eski, siyah- beyaz Türk filmlerini tekrar tekrar seyredip incelesinler. Vallaha ben o vakitler Ak Parti diye bişey duymadım, görmedim. Bütün bunlardan da 'mahalle baskısı' diye şikayet edildiğini işitmedim. Benim bildiğim şey, tüm bu anlattıklarımın toplamına o zamanlar 'edep' deniyordu...)

Hasan Kaçan- Edep

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...