Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
sark

Necip Fazıl Ve Menderes'e Mektupları

Recommended Posts

Necip Fazıl Ve Menderes’e Mektuplar

 

Ünlü şair Necip Fazıl Kısakürek’in Andan Menderes’e ve dönemin Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri’ye gönderdiği mektuplar için Yassıada evraklarının içinde ayrı bir klasör düzenlenmiş. Mektupların sayısı oldukça fazla. Kısakürek mektuplarını hep Osmanlıca olarak kaleme almış.

 

Üstad Necip Fazıl, mektuplarında ağırlıklı olarak sitemde bulunmuş. Bunun sebebi Kısakürek’in DP iktidarı döneminde dahi zaman zaman cezaevinde tutuklu kalmış olması. Sert kalemiyle dönemin iktidar mensuplarından bazılarını bile sorgulama cesareti gösteren Necip Fazıl Kısakürek, bunun bedelini cezaevinde yatarak ödemişti. Ağır hükümler içeren Basın Kanunu’na muhalefetten dolayı büyük para cezalarına bile çarptırılmış;hatta evindeki babasından kalma eşyaları dahi satmak zorunda kalmıştı.

 

Nezip Fazıl’ı esas üzen, kendisine vefa gösterilmediğini düşünmesiydi. Basının büyük bölümü Demokrat Parti iktidarına cephe alırken Büyük Doğu Gazetesi’nden Menderes’e açık destek veriyordu halbuki. Kaldı ki İnönü’nün açıktan desteklediği birçok basın kuruluşu olduğunu da savunuyordu ünlü şair. Buna rağmen maruz kaldığı muamele ünlü şairi zaman zaman kızdırıyor; bu açık desteği DP içinde çekememezliğe sebep olması O’nu büsbütün kahrediyordu. Daha doğrusu Necip Fazıl başına gelenleri DP içinde bazı kıskanç isimlere bağlıyordu.

 

Ünlü şairin mektupları, edebiyat dünyasının bu ünlü simasının o dönemlerde hangi psikoloji altında kaldığını gösterir mahiyette. Necip Fazıl, Menderes ve Tevfik İleri’ye gönderdiği mektupların hemen hepsinde, sağ cenahtaki fikir önderlerinden biri olmasına karşın tutuklu kalmasına isyan etmiş, yeterli desteği alamamaktan şikayetçi olmuş.

Milletvekili Olmayı İstemiş

 

Necip Fazıl’ın mektupları arasında en çarpıcı olanı Menderes’e ‘vekiliniz olayım’ önerisi. Kısakürek, CHP’nin muhalefetinden bunalan Menderes’e ‘İsmet İnönü ile başa çıkması için yardımcı olmayı’ teklif etmiş. Vekil yapılması halinde Meclis’te “Demokrat Parti’nin ateş topu” olacağını belirten Kısakürek, mektubunda Menderes’e, “Seçimlere gidilirse bu azim hamlede benim rolüm düşünülmeyecek midir? Neşriyat ve fiilî konuşma yolu ile bütün Anadolu’yu fethetmek benim için iş midir? Memleketim olan Maraş’tan listenizden müstakil olarak mebus çıkacak olursam muhalefetin suratında partinizi angaje etmeksizin tokatların en tesirlisi bulundurulmuş olmaz mı?” diye sormuş.

 

Ünlü Şair, ‘Efendim’ diye başladığı mektubunda ince bir üslup kullanmış. Mektuptan bazı satırbaşları şöyle:

 

“İhya ettiğiniz ve servet sahibi kıldığınız insancıklar bugün kuyunuzu kazmaya bakarken, beni en hasis şartlar altında sizin için nefsini fedadan ve mevcut sanat ve fikir şahsiyetinin olanca perestij ve tesirinizi kefenize atmaktan çekinmemiş olan ferdim. Nihayet feda olmuş bulunuyorum. Muhtemel hayat bakiyemin çok üstünde bir müddetle hapse mahkûmum. 18 Mart’ta girmem icap eden hapse sokulduğum an ertesi güne çıkabileceğimi sanmıyorum, bu bir gerçektir. Kaderime teslimim.

 

Bugüne kadar bana, alet ve madde bakımından haysiyetli bir (organ) imkanının binde biri dahi gösterilmedi. Hep hazırdan hareket edip maya tutturmaya çalıştığım teşebbüsler en büyük manevi kıymetleri devşirdiği halde hiçbir maddi desteğe kavuşturulmadı. Temellendirilmedi. Başkanlarında ise aksi… Mana hazır; madde kuvveti sonsuz.

 

Seçimlere gidilirse bu azim hamlede benim rolüm düşünülmeyecek midir?Neşriyat ve fiilî konuşma yolu ile bütün Anadolu’yu fethetmek benim için iş midir? Bugün sizin ciddiyetle ve samimiyetle seven Türk milletinin bu duygusunda acaba benim tesir ve telkin hissem ne kadardır? Ve ne kadar olabilir?

 

Memleketim olan Maraş’tan listenizden müstakil olarak mebus çıkacak olursam Meclis’te cephenizin en ateşli hitabet merkezi kurulmuş ve muhalefetin suratında partinizi angaje etmeksizin tokatların en tesirlisi bulundurulmuş olamaz mı?

 

Bunlardan hangisinin olmasını istersiniz? Yoksa hapse girip bir daha çıkamamamı intaç edecek bir seyirci mevkiinde kalmayı mı tercih buyuruyorsunuz? Basın affı olmayacaksa bana hastahaneden verilecek altı aylık bir tecil –ki cidden her türlü hastayım- ve peşinden arz ettiğim şartlar çerçevesinde günlük bir gazete, harika çapında bir faide getirmez mi?

 

Bütün vatan yükünü çeken omuzlarınıza lütfen bu fedayi dostunuzun tek dirhemlik yükünü de bir an için alınız, ve sonunda tek dirhemin sizden kaç ton yük hafifleteceğini görünüz. Hayatî suallerimin cevabını, biricik vasıtam, rehberim ve muinim Tevfik İleri ile bekliyorum. Ellerinizden öperim.”

 

(devamı gelecek)

 

Yassıada’nın Karakutusu/ Erdal Şen

 

Syf:106.107.108

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Necip Fazıl’ın Yazdığı Diğer Mektuplar

 

Ankara Akdeniz Palas Oteli’nde kaldığı sırada Menderes’e takdim edilmek üzere yazılan mektup:

 

“Bu mektubu Başvekil’e göstermenizi ulvi seciye ve cesaretinizden beklerim.” Diyerek başlayan mektuptan bazı maddeler şöyle:

 

1-Benim yaptığımı yapanlara, hükümetler ve rejimler servetlerini verir ve nimetlerini yağdırır.

 

2-Muhalif matbuat ve partilere karşı temsil ettiğim silah kıymeti, haşerata karşı DDT’den daha müessir olsa gerektir.

 

3-İyice bilinmesini isterim ki beni münevver ve entelektüel mukeddasatçılar ve milliyetçiler topluluğunu rejiminize bağlayan biricik vasıtayım. Ben olmadığım an onlar da yoktur. Benim kıymetim, olduğum zaman değil, olmadığım zaman anlaşılacaktır.

 

4-Bütün bunlara karşı beni, hükümetten tek merkezi ve esaslı alaka görmeden üstelik toplanan nüshamla 15 bin lira zarara çarptırılmış ve daha nice sabotaja karşı yalnız bırakılmış olarak sürünmekteyim.

 

5-Ruhumun ve davamın mihrakı olan Adnan Menderes’in bir selamına bile nail değilim. Kendisine kopardığım her çığlık, dipsiz bir kuyuya atılan taşa benzemiştir. O, benim için kendi iradesiyle mevcut olmamak kararında mıdır?

 

 

22 Kanunuevvel 1957

 

Haydarpaşa Numune Hastanesi’nden

 

Muhterem efendim

 

Sizi üst üste rahatsız ediyorum. İnşallah bunun da sona ereceği bir gün gelir.

 

Kemal-i ciddiyet ve hulûs ile arz ederim ki eğer bu hafta içinde encamımın ne olacağına dair alamet sahibi olamazsam –Müslüman olduğuma ve intihar edemeyeceğime göre- başımı secde noktasına koyup bütün bir indifa ve parçalanma halindeki yürekle, “Allah’ım ruhumu kabzet!...” diye dua etmekten ve ölünceye kadar o vaziyette kalmaktan başka elimden bir şey gelmeyecektir. Sizi daha fazla yakmaması için halimden çok bahsetmiyor ve beklediğimiz zat hem de zaferle döndüğüne göre, gereken kararın ittihazını, hiçbir dünya muradı için değil, yalnız Allah için sizden istiyorum.

 

 

2 Şubat 1958 tarihli bir başka mektup

 

Efendim

Yapılmayan basın affı, verilmeyen tebdil-i hava emrinden sonra bütün ümit tashih-i karara kalıyor.

 

Heyhat ki kanunen de mazlumum… Köprülü mahkumiyetine, esastan haksız ve kanunsuz olduğu bir tarafa hiçbir tebliğ yapılmadan, çekilmiş mahkumiyetlerim zemmedilmiş… Hukuki skandal… Kosti Veled Yanko olsam kanunen hakkımın kabulü lazım gelirken Necip Fazıl olmaya ve yakınınız bulunmaya rağmen başımdaki haileyi görüyor musunuz?

 

Tashih-i karar müracaatımın tarih ve numarasını iki gün evvel Ankara adresine takdim ettim. Tevfik İleri her şeyi biliyor.

 

Temyiz Başmüdde-i Umumisi sadece hakkımı varid ve daire-i iadesine havaleye layık görmekle derhal İstanbul’a telgrafla tehiri infaz emrini verir. Bununla mükelleftir. Öbür mahkumiyetlerim çoktan doldu. Her şey Temyiz Başmüdde-i Umumisi’nin bir kuru jestine bağlı…

 

Olanca ses, çığlık, akıl, iktidar, muvazene ve sabır mevcudumla yükseltebildiğim bu son imdat işaretinden sonra encamımı Allah bilir.

 

Ellerinizden gözyaşı ile öperim

 

 

 

14 Mayıs 1958 Ankara Palas

 

Muhterem Efendim;

 

Dünyanın en büyük ruh tahlili eserlerinden biri olan (Hamlaet)’te Danimarkalı melankolik prens –ki kendisini çok andırırsınız- kelamın artık iflas ettiği bir tefekkür ufkunda dostu Horaçiyo’ya hitap eder:

 

_Horaçiyo, bana bir şey söyle…

 

Ve cevap alır:

 

_Ne söyleyeyim efendimiz?

 

Bense öyle bir hitap almaksızın 7 yıldır çırpınıyorum:

 

_Sözüm var efendimiz, bir şey söyleyeceğim…

 

Dipsiz muhasebe ve manalandırma izah ve kıymetlendirme edebiyatından artık bıktım, usandım. Her çizgi ve hareketiyle bildiğiniz insan, karşınıza çıkıyor ve diyor ki;

 

_Sözüm var efendimiz. Bir şey söyleyeceğim…

 

Bu insana bu kadarcık bir hak tayin edemez misiniz?

 

 

Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde yattığı sırada 26 Kasım 1957 tarihli mektup

…Hâlâ içi yana yana size dua edenler müstesna, maşeri takdir ve idrak kubbesinde hakkınızda tek hak ve hakikat nidasının duyulmadığı, kimsenin sizi anlamadığı, yakınlarınızın bile kavramadığı ve düşmanlarınızın bütün bir milli saadet hissesine rağmen kuyruk acısı ile hırlamak cesaretini gösterdiği…

 

Bu hengamede,

 

Beni…

 

Uğrunuza bunca çile çeken, bunca imtihan geçiren ve bunca ilahi nimete malik bu insanı; sizin tek ideoloğunuz olmak mevkiindeki fikir adamını bir an evvel kurtarıp hizmetinize memur etmek için daha bekleyecek misiniz?

 

Dert ve ızdırap derecemi Allah’a havale ediyor ve sizi O’na emanet ediyorum.”

 

Syf:108.109.110

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Necip Fazıl’ın 18 Mayıs 1952’de Menderes’e gönderdiği mektup

 

Sizi uzun müddet, hatta Demokrat Parti kuruculuğunuz içinde, muayyen bir vâhid olarak tanıyamadım. Ne şube varlığınız, ne de kısım kısım yokluğunuz üzerinde bir teşhise varabilmiştim. Benim için, uzaktan, (hiç) gibi, (yok) gibi, (meraka değmez) gibibir şeydiniz. Manevralarda askerlerin kullandığı, mücerret ve hepsi birbirinin aynı hedefleri andırıyordunuz. Sizi birçoğunun umumî ve hususî vasıflarını yakından tanıdığım bazı Demokrat Parti büyüklerinden ayırt edici bir hususiyet içinde görebilmem için, gereken delil ve emarelerden hiçbirine malik değildim. Muhakkak ki, siz, o zamanlar, doğrudan doğruya kendi öz rengini kumaşa hâkim kılmaktan çekinen, bir tohumun merkezindeki gizli mihrak halinde için için yaşıyan ve sert çizgili tezahür ifadelerinden kaçınan bir mizaca sahiptiniz. Bense, bu şartlara göre, sizi, Demokrat Parti içinde Demokrat Parti’nin olduğu gibi sanmakta mazurdum. Demokrat Parti’nin olduğu şeyse, nazarımda, -beni daima samimi bulacaksınız- kolaycı, ucuzcu ve seri malı bir muhalefetten üstün değildi. Aranızda, Ağaoğlu ve Karaosmanoğlu gibi nisbeten genç ve eski dostlarım, bir gün Maraş’da, sizi mutlaka yakından tanımam lüzumunu müdafaa ettikleri zaman hayli taaccübe düşmüştüm.

 

İktidarı, tasdik buyurursunuz, kendi müsbet kudretinizle değil, Halk Parti’sinin nerdeyse toprağı iki şakkedip kendisini yutmaya sevk edecek kadar derinleştirdiği menfî kudretiyle ele aldığınız zaman, sizi Başkanlığa getiren muazzam isabet, partinizin, tâbiye ve sevkülceyş dehâsı olarak gösterdiği misilsiz bir buluş oldu. Hemen o andan itibarendir ki, telaşsız, nümayişsiz, rahat, emin ve bilhassa hesap ustası şahsiyetiniz, pek cesur ve ileri bir ilk çıkıştan sonra, zaman ve mekana göre parça parça kendisini göstermeye başladı. Müslümanlara, İslam cemiyetinin namaza davet sesini (agora) nidası halinde Allah kelamının diliyle yükseltmekte serbest, olduklarını gösterdiğiniz günden, İzmir’deki meşhur hitabenize kadar, göztaşlarına boğulmuş, öyle anlar geçirdik ki, ihtiyarsızca kendi kendimize sorduk:

 

“_Yoksa beklediğimiz kahraman bizzat Adnan Menderes midir?”

 

Bütün dünya ve insanlığı kuşatıcı ve hayatın her devresini muhasebe edici titiz dünya görüşümüze rağmen, o anda şahsınızın bize her şeyi vaat eder gibi olmuştu.

 

Fakat sonra, öyle şeyler gördük ki, öyle akıbetlere çarpıldık ki, öyle eser ve tesirlere şâhid olduk ki, öyle hâl ve vaziyetlere dikkat ettik ki, sizi, Büyük İskender’in kestiği düğümden daha girift bir muamma farz etmeye başladık. Neydiniz; ilcaî mi, hercaî mi, sun’î mi, zamanî mi, yoksa hakikî mi, siyasî mi, hesabî mi, şuurî mi?

 

Bu hayretimizi geçen Büyük Doğularda ne samimi bir sesle fışkırttığımız ve sizi hakim ruh vâhidinizle görünmeye davet ettiğimizi belki hatırlarsınız. Ne ince cilvedir ki, devatimizin ertesi günü Meclis’teki beyanatınız, Ankara muhabirimiz tarafından telefonla verilir ve kısım kısım tarafımdan arkadaşlara okunurken, bütün bir Büyük Doğu kadrosu, yine gözyaşlarına battık ve size, yine bilmeniz gereken bağlılık nüshamızı takdim ettik.

 

Artık kanaat getirmiştim ki, siz, Demokrat Parti kadrosunda, zaman ve mekanı kollayıcı ve büyük küçük huzursuzluklardan kaçınıcı mizacınız gereğince, bütün bir bünye taklibini sindire sindire başarmak istiyen ve mensup bulunduğu umumî topluluğun birkaç istikamete bölümlü hizipleri arasında çetin bir kulis ıstırabı yaşıyan, fakat simyacı gibi (doz)ları tanıyan ve nihaî terkibine güvenen ve esasta bu mahzun vatanın, bu öksüz milletin hasretini heykelleştirmeye namzet bulunan biricik şahsiyettiniz.

 

Sizinle doğrudan doğruya temasım, bundan evvelki günlük Büyük Doğu’da şahsıma ve davama ihanet eden maddeci ortağımın fenalık kasdını en büyük iyiliğe döndürücü İlahî bir sevkle oldu. Hadiseler, kendilerini savunan kader rüzgarının emriyle, başka türlü sittin sene sizi aramak teşebbüsüme imkan olmadığı halde beni kollarınıza attı ve dava adına biricik hayr ve muvaffakiyetin bu istikamette olduğunu gösterdi.

 

Geldim; ve davasını arz ve ifade ihtiyacına düşmüş insanın şahıs intihabındaki peşin emniyet ve kıymet ölçüsiyle sizi kendime ve kendimi size tesbit etmek istedim.

 

Sabit olan şuydu:

 

Siz, her parti alâkası dışında, Adnan Menderes olarak, bu vatanın şiddetle muhtaç olduğu ve en hassas dakikada bulduğu ender zekâ ve ruhlardan biriydiniz!

 

İkinci mektubumda izah edeceğim.

 

 

Syf:111, 112

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şimdi okurken böyle bir intibaya kapıldım nedense "resmen yalvarmış ya adama bak" düşüncesi geçti. Elbette Üstad'ın çektiği acıları anlayamam "Cinnet Mustatili" eserinde bizler sadece yangını kartpostalda seyrettik ama ben bu denli medet ummayı Üstad'a yakıştıramadım şimdi. Evet koskoca devletin başında tanıdığın bir şahsiyet var, sen hapistesin bir rican olabilir ama Menderes (ne mantıktır ki) asla sana rücu etmiyor sen şiddetle Horaçiyo'dan giriyorsun. Merhum Menderes ayıp etmiş, zaten siyasi taktiğini asla çözemedim bir lider idi. Ahmet Emin Yalman'dan vurulması akabinde bir fincan kan gelmesiyle sabaha kadar başında bekle ama diğer tarafta seni mihrak güç olarak gören hatta partine alsan oyların arrtacağı kesin olan bir fikir adamına tavrın bu denli umursamaz olsun.

 

Bilmiyorum ne Menderes'e ne de Üstada ben bu yazışmaları yakıştırmadım. Biri dik durmanın diğeri de "duymak"ın hakkını verememiş gibi duruyor. Üstad'a bu tenkidim belki haksız neler yaşadığını gerçekten tam amlamıyla idrak edememiş olabilirim ama benim kafamdaki Üstadı bu kısmen zedeledi.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aha da buldum. Aslında bunun devamı var daha.. Ben okudum da ne ver kumar oynayayım ne de "Atatürk'e hakaret edeyim para ver" tarzında cümleye rastlamadım.

 

Ben kendimi miyop biliyorum acaba yakınla da mı sorunum var?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...