Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Recommended Posts

TÜP ÇOCUĞU

Kalb nakli efsanesinden sonra şimdi başımıza bir de tüp çocuğu hikayesi çıktı. Kalp nakli efsanesinin bütün dünyayı çalkalandırdığı hengamelerde (9-10 yıl önce) tasavvufta “sanu-beri kalb” denilen kan pompası maddi uzvun, manada muazzam bir nura yataklık ettiğini öne sürmüş,idrak merkezimizin orada olduğu ve beynimizin bir sinema perdesi gibi sadece oradan gelen ışığa makes(aksettiği yer) olmaktan başka rolü bulunmadığını belirtmiştim. İlahi esrarı bu türlü kurcalarcasına girişilen hareketlerin de ilim maskesi altında bir şarlatanlık ve dolandırıcılıktan ileri gidemeyeceğini ve teşebbüsteki abesin pek yakında ortaya çıkacağını kaydetmiştim.

Abes ne türlü ortaya çıktı, malum!..İnsana ömür katan bir kahraman sıfatiyle Avrupalılarda başlar üzerinde gezdirilen ve sinema artistlerinin kucaklarında dinlenen doktor, nihayet eline felç inmesiyle kalmadı (gayet manalı bir akibet); saf ilim göziyle bir şarlatan olarak damgalandı.Bugün dünyanın hiçbir yerinde takma kalble yaşayan hiç kimse yoktur.

RAPOR 12 , ŞAHIS-PARTİ

Share this post


Link to post
Share on other sites

kalp vücut organlarının şahıdır buyurmakta İmam Gazali hazretleri kimyayı saadet isimli kitabında. şimdi insanlara beyin ölümü gerçekleşti diye yakınlarının makine ile olan bağlantısına son vermeleri isteniyor(Allah böyle bir durumla bizleri imtihan etmesin). Doğru bulmuyorum. Veren de alan da , verecek olan da alacak olan da Allahtır. Kuranı Kerimde ömür ile alakalı ne bir saat uzar ne de kısalır buyrulmaktayken böyle bir karar bizi aşar.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu gün başarılı bir şekilde kalp nakli yapılıyor.Üstad'ın bu işin imkansızlığı hükmünü niye "sanu-beri" kalbe bağladığını anlamış değilim.Bilim o kadar kaypak bir şey ki,nasıl olur da tasavvuf veya din ona delil olarak getirilir veyahut tam tersiyle bilim dine delil olur?

 

Organ naklinin haram-helalliği mevzusuna gelince farklı gruplar,cemaatler farklı şeyler söylüyor.Aslında mesele beyin ölümü gerçekleşenlerin gerçekte ölü mü diri mi olduğuna indirgenmiş durumda.Farz-ı muhal biz de indirgeyelim, o zaman şu soruyu sorarız, Şahin Aksoy'un fikirlerine dayanarak: O zaman beyin ölümü gerçekleşmiş(?) adama niye anestezik madde veriyorsunuz?

Böyle tartışmalı bir konuda nasıl organ nakline cevaz veriyorlar onu da anlamıyorum!

Share this post


Link to post
Share on other sites

BİR MESELE

Kalktık ve kasabaya girerken sol tarafta, gür ağaçlıklı yamacın üstündeki evlerine doğru yokuşu tırmandık. Belki yüz metreyi geçmeyen yokuş ihtiyar dizlerimi öylesine yordu ki, yarınki, büyük tırmanışa nasıl katlanabileceğimi düşünerek ürperdim. Ağaç dallarını tepemizden aşırarak her tarafı yapraklarla peçeli küçük eve girdik. Küçük evde hemen bütün ev çerçevesini kuşatan büyük bir salon… Çepçevre yer minderleriyle döşeli.

Orta yerde etrafına 10-15 kişinin dizilebileceği kocaman bir sini ve üzerinde ağız tadının her türlüsüne cevap veren yemekler… Tatlı ve tuzluların bir arada senfonisi… Bu kadar kısa zamanda hazırlanan sofra, belliydi ki, seyyidlik ikramının musluklarından bir anda tabaklara boşaltılmıştı.

Yemekten sonra bana sigara kağıdına sarılıp içilmek üzere uzatılan altın renginde hususi bir tütün…

-Şemdinli tütünüdür bu… Sultan Abdülhamid Han’a gönderilen tütün… Küçük bir sahada ekiliyor; fazla bir şöhreti yok, fakat nefasette bir tane…

Sarmayı beceremedim, başkalarına havale ettim, ama tabakayı koklarken tüttürdüğü rayihadan mest oldum.

Seyyidlerin derdi bana çok dokundu. Yerleri Irak tarafında kalan ve bu defa gördükleri tazyikten ana vatanlarına geçip Türk tabiyetine girmek isteyen, aslında kendilerine ait toprakların fırsatçılar elinde yağma edildiğine şahit olan bu, maddede ve manada en büyük soy bağlıları, maddede ve manada haklarını istiyor ve:

-Şu ayağımı bastığım toprak maddede benimken ona sahip olmanın mana hakkından,Türk vatandaşlığından da mahrum bulunuyorum! Gayem evvela mananın iadesidir. Madde tarafı değersiz ve zaten mananın hakkı…

Demek istiyordu.

Ben burada, şunun, bunun tebaalık veya mal hakkı gibi hasis bir mesele üzerinde değilim… Fakat mesnedini kaybeden ulvi manaların memleketimizde ne “Açmaz” lara yol açtığını göstermek için bu hadiseyi en acıklı misal olarak ele alıyorum.

Irak ve İran sınırlarının Türkiye ile kavşak köşesi üzerinde, Şemdinli’den 6-7 km ileride Nehri tepesinden bütün Türk yurduna asli manasını yükleyen bir ruhaniyetin torunları, imparatorluk sicillerinde kayıtlı topraklarının yağmacılarca yutulduğunu görürler ve “Ben Türküm ve Türke Türklüğünü veren sülaledenim; şimdi de, madde gayesi olmaz olsun, manamı, Türklüğümü tescil ettirmek mevkiinde bulunuyorum!” derler ve bu azametli hakka karşı bir hassasiyet bulamazlarsa yuf bu hale!..

Dedim ya; benim miskin meselelerle alakam yok!.. Bu söz üzere bana Seyyid Taha Hazretlerinin, işi basit müşahhastan büyük mücerrede yükselten ve ona göre manalandıran ruhaniyeti söyletiyor. Kainatın Efendisi soyundan gelenlerin, oldum olası en büyük Türkler sıfatıyla Türkün kucağında buldukları hakkı, şimdi Nehri’deki “Seyyid Taha” imzası tapulaştırmaya yeterken onları ahmak (Formalite) lerin ağı içinde çırpındıran anlayışsızlık havasıdır ki, beni harap ediyor. Ve bu havadan faydalanan çarıklı erkan-ı harpler, Nehri Tepesindeki mübarek merkade kadar menfaat tuzaklarını kurmuş bulunuyor. Bunlar da sözde Müslümanlar topluluğunun köylü sınıfından…

 

RAPOR 2 , VATANIMI BULDUM

Share this post


Link to post
Share on other sites

Evet,bizim el sıkışımız ne kendi kendimize uyar, ne de Garp muşeret kaidelerine!.. Garp muaşeret edebince el sıkmanın kaidelerini sıralarsak bu noktayı gayet iyi anlarız:

1.Bir rastlama veya takdimde, evvela yaşça veya mevkice büyük olanın el uzatması beklenir. Bu hareket vaki olmazsa küçük elini uzatmaz.

2.Bir kadına asla el uzatılmaz; ancak kadın elini uzatırsa mukabele edilir.

3.Akran yahut akran vaziyetine yakın bulunanlar arasında, evvel ve sonra el uzatmakta mahsur yoktur.

4.Kalabalık bir muhitte, herkesin çepçevre ve ayrı ayrı elini sıkarak bütün bir merasim sıkıntısı doğurmak manasızdır.O kalabalığın mümessili veya ev sahibi mevkiinde bulunanın elini sıktıktan sonra umumi bir selam bu vazifenin yerine geçebilir.

5.El sıkarkan mübalağalı tavırlar ve gülünç eğilişler çirkindir. Karşısındakinin elini çok yüksekten veya çok aşağıdan sıkmak çirkindir. Karşısındakinin elini hususi bir sebep yokken dakikalarca kendi eli içinde hapsetmek çirkindir. Karşısındakinin elini, çok hafif veya kibirli bir temasla veya çok kuvvetli ve sert bir tarzda sıkmak çirkindir.

6.Eldivenli kadın ister kadına ister erkeğe karşı asla eldivenini çıkarmaz.

7.Eldivenli erkek el sıkarken mutlaka eldivenini çıkarır, sıkışık vaziyetteyse af diler.

8.Kadınların eli sıkılırken , ancak tutulur ve hiçbir kuvvetli temas tatbik edilez.

Bunlar, işte herkesin bildiği, yalnız bizim bilmediğimiz Batı muaşeret kaideleri… Bizimkinin ne olması gerektiğini göreceğiz.

RAPOR 13, MUAŞERET EDEBİ

Share this post


Link to post
Share on other sites

İTİBAR

 

Liseden belgeli bir delikanlı tipine uygun Callud'un Libya'da İslam alemini Türkiye'ye yardıma çağırışı:

 

_Benden imdat bekleme! Ben rica edeyim de başkaları imdat etsin!

 

Kabilinden bir atlatmaca ve gizli bir nefretle karışık merhamet cakasıdır.

 

Protokoller,bildiriler,karşılıklı pohpohlamalar hep samimilik dışı...

 

Samimilikle tespit edelim ki,ne İslam dünyasında varız, ne de başka dünyalarda... Dün "hasta adam" idik;

devrimler sayesinde nihayet bahse değmez adam olabildik ve itibar haritasından silindik.

Share this post


Link to post
Share on other sites

KÜFÜR

 

Adalet âbidesi Hazret-i Ömer’i zulüm heykeli diye alıp İran Şahına “Ömer’den daha zâlimdir!” diyen bir hareket liderini ve temsil ettiği hareketi İslâm diye kabul etmek küfürdür.

*

Televizyonda Hüseyin Rahmi nasipsizinin “Şıpsevdi”sini gösterirken bir din adamına rakı içirtmek ve bu hareketi elini başına götürerek ve Besmele çektirerek yaptırmak, romanda böyle bir sahne olsun veya olmasın, küfürdür.

*

Kültür Bakanlığının son günlerdeki bir tamimle, başta benim tiyatro eserlerim olmak üzere, vaktiyle bu bakanlık tarafından yayınlanmış milliyetçi ve mukaddesatçı eserleri piyasadan kaldırması küfürdür.

*

CHP sözcülerinin ruh, ahlâk, nizam, ideal ve bunların ufuk noktaları üzerinde ettikleri her lâf ve takındıkları her tavır küfürdür.

*

İslâm iddiasıyla ortaya çıkıp küfürle iktidar ortaklığına bakan ve ona ta’viz veren her davranış “küfre rıza küfürdür!” kaidesince küfürdür.

*

Küfür hakikati örtmek ve gizlemek mânasınadır; ve Şeriat ölçüsiyle mutlak hakikati inkârdan başlayarak, her zaman bu mânada olmasa bile, gaflet, dalalet, cehâlet, hamakat, hıyânet, cinayet vasıfları altında daha nice şubelere dağılmıştır.

*

Ne görüyorsanız ortalıkta bu şubelerden birine bağlayınız!

Bakınız, bir mutlak ve tek, gerisi umûmî “Hak” diye bir varlık kalmış mıdır gönüllerde?..

Rapor 6

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...