Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Naturel

Müdâfaa Dergisi

Recommended Posts

263879_164183443648154_142025905863908_432288_4780881_a.jpg

 

Bismillâhirrahmânirrahîm

 

BAŞLARKEN

 

Ezelde bir vâr ediciye muhtaç olmamak üzere sadece kendisi varken, insanlar ve cinler seviyesinde bilinmeyi ve bu idrâkin tabiî bir neticesi olarak ibâdetlerle tekrim olunmayı murâd eden Cenab-ı Allâh sırf bu maksatla “âlem-i kesret”i yâni “mâsivâullah”ı zât-ı ulûhuyeti hâriç bütün varlıkların teşkil ettiği âlemi yaratmıştır. Varlıklar zinciri içinde “ahsen-i takvim” yani en mükemmel bir sûrette yarattığı âdemoğlunu akıl, idrak ve iz'an gibi bir takım üstün sıfatlarla mücehhez kılmakla iktifâ etmemiş onlara bir de kendi cinslerinden peygamberler göndermek sûreti ile munzam bir yardımda bulunmuştur. Rahmeti bütün Kâinât’ı kuşatmış olmasından dolayı da bu ikramı -hiç kimse bundan hariçte kalmasın diye- ilk insanla başlatmıştır.

 

Gerçekten ilk insan olan Âdem aleyhisselâm aynı zamanda ilk peygamberdir. Allâh'ın bu munzam yardımı beşerin bunca üstün vasfına rağmen irşada olan ihtiyacının şu ilâhî takdirle sâbit olan bir gerçeğidir. İlâhî emirler insan fıtratının bidâyetten nihâyete kadar değişmeyen husûsiyetlerine muvâfık bir sûretle vârid olduğuna nazaran bu ihtiyaç da ebedîdir.

 

İrşâdın bilinen en mâruf ve en müessir vâsıtaları ise “söz” ve “yazı”dır. Asırlarca bu vâsıtalar sadece “sohbet” ve “eser telifi” ile gerçekleştirilmişken zamanımızda bunların kullanılma vâsıtaları alabildiğince çoğalmıştır. Bu çoğalmanın zirvesinde hiç şüphesiz en son keşfedilen “internet” yer almaktadır.

 

Dinî bir hakikât olarak şunu söyleyelim ki; fennî terakkî enbiyânın mûcizelerini ilmen mümkün kılacak bir seviyeye kadar yükselecek ve bu vâki olduğu anda iman bir teklif olmaktan çıkıp mecburî hâle geleceği cihetle Dünya hayatı nihâyete erecektir. Bu demek değildir ki “materyalizmin” bir çeşidi olan “siyantizm” yani müsbet ilimcilik zamanla bütün metafizik hakikâtleri kabul veya redde mahkûm edebilecek derecede bir başarı sağlayabilecektir. Unutmamak gerektir ki iman “gayb”a âittir. Meşhudu kabul mükâfatı gerektirmediği cihetle insan aklı ve tecrubî ilimlere dâir şu iddiâ aslında abesle iştigâlden başka bir şey değildir. Çünkü insanoğluna bahşedilmiş olan bilcümle melekeler mahdud bir selâhiyet ve kudretle yaratılmıştır. Göz belli büyüklükteki şeyleri görebilir kulak belli frekanstaki sesleri duyabilir. Bunların altında ve üstünde görülebilecek ve işitilebilecek pek çok oluş mevcuddur. İnsan beyni de böyledir. Onun selâhiyet ve iktidârı da mahdut olduğu halde hakikât nâmahduddur. Bu cihetle o dâima kendi tâkati dışındaki gerçekler karşısında ebedi bir sûretde acze mahkûmdur. Materyalistlerin insan aklını mâbut ittihâz etmeleri abesle iştigâlden başka bir şey değildir. Bunun münâkaşa edilemez en mühim gerçeği Allâh'ın zât hakikatinin zuhûrunun şiddetinden dolayı mâsivaullahda hiçbir tecellisinin mevcut olmamasıdır. Hadis-i kudsîde “Nasıl tasavvur ediyorsanız O'ndan başkadır.” buyrularak beşerî tefekkür ve tahassüsün bu husustaki acziyeti ifâde olunmuştur.

 

Şu kısaca temâs ettiğimiz gerçekler muvâcehesinde “gayba iman”dan ibâret olan dinin esası kıyâmete kadar bir beşerî ihtiyaç olarak devam edecektir. Lâkin Cenâb-ı Hak sadece iman istidâdı ile yarattığı meleklere ilâveten bir de iman ve inkara istidâdlı olarak yarattığı insanlar ve cinlere bahşettiği Dünya hayatını “imtihan maksadıyla” lütfetmiştir. Zat-ı uluhiyeti zıt sıfatlarla mücehhez olduğundan sıfat tecellileriyle vâr eylediği mâsivaullahta da bu zıtlık asıldır, bertaraf edilemez!

 

Mâsivaullahın mutlak vasfı olan bu zıtlık, insan oğlunda da aynen vârid ve vâkidir. Zira O aynen Kâinât gibi Allah'ın bekâ ve halik sıfatı ilahiyeleri hariç olmak üzere bütün sıfatlarından nasip almış bir varlıktır. Lakin zât-ı uluhiyette sükûnet halinde bulunan bu sıfatlar Kâinâtta da her bir insanın şahsında da birbirleriyle teâruz yani çatışma halindedirler. Kâinât gibi bir tek insanın varlığı dahi zıt sıfatlar arasında ebedî bir mübâreze meydanıdır. Lâkin bunların hiçbiri diğerini yok edemeyip ancak galebe sağlarlar. Meselâ bir insanda “hâdi” sıfat-ı ilâhiyesi galebe sağladığı zaman o adam mü'min ve muvahhid olurken bir başkasında “mudil” sıfat-ı ilâhiyesinin galebesi sahibini kâfir kılar.

 

Bu demektir ki; nefsinde cem olmuş bulunan zıt sıfatlar arasında bir mübârezeye mahkum olan her insan için hakkın ve hayrın galebesini sağlayacak bir yardım - peygamberler göndermekle sâbit olduğu üzere- mutlak bir ihtiyaçtır. Yukarıda arz ve ifade olunduğu gibi bunun yegâne vasıtası “söz” ve “yazı”dır.

İnsanlığa Âdem aleyhisselâm ile başlayanlar ilâhî yardım - beşeriyetin tekâmül seyrine tâbi olarak bir gelişme seyri takib etmek sûretiyle Âhir Zaman Nebisi’nde kemâle ulaşmıştır. Allâhu âzimüşşan o büyük varlıkla nebiler silsilesini inkıtaa uğratmış ve beşerin kıyamete kadar devam edecek hayatını onun sulta-yı nübüvveti altına va'z etmiştir. Bu sebepledir ki biset-i resulullah’tan kıyamete kadar gelmiş ve gelecek bütün insanlık “Ümmeti Muhammed”dir. Bunlardan O’nun mes'ud dâvetine icâbet edenler “Ümmet-i İcâbe” diğerleri ise “Ümmet-i Dâvet” adını alır.

 

Ümmet-i İcâbe olmak kelime-i tevhîdi telâffuzla başladığı halde “esfel-i sâfilîn”den “âlâ-yı illîyyîn”e kadar sonsuz bir kademeleşme ihtivâ eder. Gelmiş geçmiş hiçbir Dünya görüşü Ademoğlunu Allah katında tek din olan İslâmiyet derecesinde büyük bir davanın yolcusu kılmış değildir. Zira O, beşere “vâsıl-ı ilallâh” olmak davasını teklif etmektedir. Allah ise, hayal ötesi mükemmel olduğuna göre o mükemmelliğe ulaşmak hususundaki yolun azamet ve güçlüğü hatırdan uzak tutulmamalıdır.

 

Hak-bâtıl mücâdelesi İnsanlık tarihi kadar eskidir ve kıyamete kadar devam edeceğinden de şüphe edilemez. Ne mutlu o insana ki nefsinde hakka revaç verdiği gibi bu olgunluğun hemcinslerine şumûli istikametinde bir gayret sahibi olur. Bu gayret cümlesine giren her fiil İslâm nazarında “cihad” kelimesiyle adlandırılır. Bu da Allah'ın fiilî emirlerinde zirve teşkil eden bir ibâdettir.

Diğer taraftan cihad için buna sâlih “müsaib” her vasıtayı kullanmak akıl ve ilâhî emirler îcâbındandır. İşte bu sebepledir ki biz de aslımızı değiştireceği anlaşılan en yeni ve mütekâmil bir vasıta olarak interneti cihad maksadıyla kullanma lüzumunu hissederek bu dergiyi – Allah'ın lütûf ve keremine güvenerek- çıkarmaya başlıyoruz.

Üstelik cihadın gerekli olma şartları bakımından onun gelmiş geçmiş her devirden ziyâde mevzubahis olduğu bir zamandayız. Zirâ bu dinin düşmanları eskiden daha ziyâde hariçte zuhûr etmekte iken bu gün müslümanlar içinde ve müslüman hüvviyeti ile arz-ı endam etmektedirler. Bunlar bin yıl İslâm’ın muhafızlığını yapmış olan bir milletin tarihini karalamakta, dinî kaynaklara güveni sarsmakta ve “çağdaşlaşma” iddiâları ile Allah'ın hükümlerini tağyir husussunda birbirleriyle adetâ yarışmaktadırlar.

Bu gün şu durum sebebiyle “ehli sünnet”in müdâfaası vaktiyle “haçlı seferleri”ne karşı vâki olan islamî direnişten daha büyük bir ehemmiyet arz etmektedir. Lâkin böyle bir emri hayr (hayırlı iş) bu dergi etrafında kadrolaşmış bir avuç müslümanın gayretine münhasır olarak gerçekleşemez. Gerçi murâd-ı ilâhiyeye muvâfakat bereketi ile az bir emekten pek çok netice hâsıl olması itikâdî bir esas ise de, Allah'ın birlik ve beraberliği emreden hükümleri sebebi ile bu hizmetin el birliği ile yürütülebileceği hususundaki gerçeğin ihmali asla caiz değildir.

O halde ey bu satırları okuyan imanlı genç! Attığımız bu adımın matlûb olan neticeyi elde etmesi ancak ve ancak senin gibi iman şuûruna sahip olan gençlerin desteği ile hâsıl olacaktır! Bu hizmete seyirci kalmak senin vebalden kurtulmana kifâyet etmez! Bu sebepledir ki; O'nun hâhişkâr(çok istekli) bir destekçisi olmalısın! Bugün bütün Dünya’da ve hâsseten ülkemizde İslâm yeni bir neşvünemâ bereketine mahzardır. Böyle bir zamanda küfrün galebesi vaktindeki ihmâlkârlar gibi Allah katında mâzur telâkkî edilmen mümkün değildir. Bir arabanın tekerleri çamura batmışken ve çıkma ihtimâli mevcud değilken onu itelemeyen belli ölçüde mâzur olduğu halde o araba ha çıktı ha çıkacak vaziyette iken âtıl davranan vebalden kurtulamaz. İslâm da bir araba gibi kemalist inkilâplar devrinde balçığa saplanmış vaziyette idi. O gün onu kımıldatmak bile mümkün görünmüyordu. Lâkin Allah'ın rahmeti gadabına gâlip olduğu için o mevsimini kısa bir müddetle tamamlayıp şimdi yükselme ve hâkimiyet nöbetini İslâm’a devretmiş bulunmaktadır. İlâhî takdirin bu safhasında gösterilecek tekâsül (ağırdan alma, tembellik) her zamankinden daha büyük bir mes'uliyeti mûciptir. Böyle bir dehşetli mes'uliyet karşında âtıl davranan müslümanın vay hâline! Ve ne mutlu İslâm'ın galebesi için ümitlerin belirdiği bir zamanda O’nun hâlâ mağlubiyet olarak vasıflandırılacak olan ahvâlini gâlibiyete tahvil için aşk ve şevkle çalışanlara!

 

Küfrün galebesi zamanında elinden geleni yapmış ve bu sebeple oluşmuş hâlâ devam eden islamî cemaatlerin her birinin bu vâdide -karınca kararınca- bir hizmetleri bulunduğu gerçeğini göz ardı etmiyoruz. Fakat artık muayyen gruplar halinde değil belki bütün inanmış insanlar olarak müşterek bir cephe teşkil etmemizin vakti geldiğine inanıyoruz. Böyle bir zamanda son söz olarak muayyen bir kliğin değil, bütün Müslümanların sesi olmaya, İslam karşıtı bütün tavırlara feryâd ve figân ile cevab vermeye azmetmek üzere giriştiğimiz bu mücâdele yolunda Ehl-i Sünnet mensubu her müslümanın desteğini beklediğimizi ilân ederek hepinizi Allah'ın sonsuz rahmeti, bereketi ve âtıfetine havâle ediyoruz!

 

Ve minallâhi’t-tevfîk

 

MÜDÂFAA DERGİSİ

Share this post


Link to post
Share on other sites

Henüz 5.baskısı ile okuyucularına hitap eden aylık olarak fikir, ilim ve tarih konuları üzerinde büyük isimlerin yazılarının, makalelerinin ve fikirlerinin yer verildiği zengin içerikli bir derginin tanıtımını yapmaya çalışacağım. Henüz oldukça yeni olmasına rağmen çok büyük kitlelere hitap edeceğini düşünüyorum ve bu düşüncemi dergide yazı ve fikirlerine yer verilen üstâd isimlere dayandırıyorum. Sizlerde bu isimleri öğrendiğinizde benimle aynı şekilde düşüneceksiniz.

 

Özellikle Üstâd Kadir MISIROĞLU şahsen benim çok takip ettiğim eserlerini severek okuyup fikirlerinin destekçisi olduğum ve alanında bilgisine çok güvendiğim bir isim. Osmanlı ve İslam tarihi alanında üstâd bir şahsiyet. Kişilik olarak kendime çok yakın bulduğum, her zaman doğrunun ve iyinin tarafında olan hayatı boyunca acıyı da çekmiş, zulüm de görmüş mert bir dava insanı. Daima tutarlı fikirleri ile sözünün arkasında bir isim.

 

Ehl-i Sünnet’in Müdâfaası için bu dergide emeği olan isimlere şöyle bir bakarsak ; Üstâd Kadir Mısıroğlu, Osman Nuri Topbaş Hocaefendi, Dr. Ebubekir Sifil, Ali Nar, İbrahim Adnan Saraçoğlu, Prof.Dr.Ekrem Buğra Ekinci, Prof.Dr. Sefa Saygılı, Talha Hakan Alp, İhsan Şenocak ve Mehmet Şevket Eygi gibi muhterem isimleri bu dergide bulabileceksiniz.

 

Müdâfaa Dergisi’nin resmi internet sayfasını ziyaret etmek için www.mudafaadergisi.com adresini kullanabilirsiniz. Eğer dergiye abone olmak ister iseniz burayı tıklamanız yeterli olacaktır. Derginin resmi facebook sayfasından da dergiye destekte bulunabilirsiniz.

 

Üstelik Mudâfaa Dergisi internet üzerinden de Mudâfaa Tv olarakta 24 saat online yayına başlamıştır. Bilginize...

Share this post


Link to post
Share on other sites

hayırlara vesile olur inşallah

destekliyoruz...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...