Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
NFK-Fan

Ayın Kitabı-Ağustos 2012: O Ve Ben

Recommended Posts

Bu düstur üzerinde eklemek istedikleri olan var mı? Çünkü burası pek çoğumuz için bir soru işareti oluyor. Bu hal yalnızca Besmele ile kesilip kesilmediğinden emin olmadığımız hayvanlar için mi geçerlidir, yoksa Besmelesiz kesildiği kesin olan hayvanlar için de geçerli midir? Özellikle yurtdışına çıktığımızda bu mevzu bizi epeyce zorluyor, yiyecek adam gibi bi şey bulamıyoruz.. Bunu okuduğum iyi oldu valla. :)

 

Arkadaşlar şunu unutmamak gerekir ki Üstadın "O ve Ben" adlı kitabı ne bir ilmihal kitabı ne de bir fıkıh kitabıdır. Burada yazılanları olduğu gibi alıp tatbik etmek bizim için yanlış sonuçlar doğurabilir.

 

Mesela bu kitabın "AYNA" başlıklı bölümünde;

 

"Sigara mübahtır. Günde 9 veya 11 sigara iç!" ibaresi bulunmaktadır. Günümüzde en hafif bir hükümle mekruh olduğu beyan edilen sigaranın bu şekilde yarım paketini ruhsat kabul etmek ne kadar doğru olur ya da,

 

"İtidal haddiyle dıfk,(vücudda toplanan erkeklik cevherini dışarıya atmak), devalardan biri" ibaresine göre hareket eden biri fıkıh kitaplarında yapılması haram bir ameli işlemiş olmuyor mu?

 

ya da yukarda geçtiği üzere bir hayvanın etinin helal ve haram olması meselesindeki yaklaşımda olduğu gibi. Besmelenin çekilmesi "Allah adına" o etin helal olması için şart değil mi? Helal sertifikası veren kurumların kriterlerinden biri de kesilirken besmele şartı değil mi?

 

Bu sebeple bu tür kitapları okurken dikkatli olmak lazım...

Share this post


Link to post
Share on other sites

 

Arkadaşlar şunu unutmamak gerekir ki Üstadın "O ve Ben" adlı kitabı ne bir ilmihal kitabı ne de bir fıkıh kitabıdır. Burada yazılanları olduğu gibi alıp tatbik etmek bizim için yanlış sonuçlar doğurabilir.

 

Mesela bu kitabın "AYNA" başlıklı bölümünde;

 

"Sigara mübahtır. Günde 9 veya 11 sigara iç!" ibaresi bulunmaktadır. Günümüzde en hafif bir hükümle mekruh olduğu beyan edilen sigaranın bu şekilde yarım paketini ruhsat kabul etmek ne kadar doğru olur ya da,

 

"İtidal haddiyle dıfk,(vücudda toplanan erkeklik cevherini dışarıya atmak), devalardan biri" ibaresine göre hareket eden biri fıkıh kitaplarında yapılması haram bir ameli işlemiş olmuyor mu?

 

ya da yukarda geçtiği üzere bir hayvanın etinin helal ve haram olması meselesindeki yaklaşımda olduğu gibi. Besmelenin çekilmesi "Allah adına" o etin helal olması için şart değil mi? Helal sertifikası veren kurumların kriterlerinden biri de kesilirken besmele şartı değil mi?

 

Bu sebeple bu tür kitapları okurken dikkatli olmak lazım...

Kitabın fıkıh kitabı olmadığı aşikar. Önemli olan şey "kitapta anlatılan bilgi doğru mu" sorusunun cevabıdır. Fıkıh bilgisi sadece ilmihalden alınmaz, işi bilen birinin sözü de ilmihal hükmünde kabul edilebilir. Abdülhakim Arvasi Hazretleri'nin sözlerinden bahsediyoruz, kestirip atmak makul bir tavır değil. Araştırdıktan sonra bu yaklaşımı izlememeye kanaat getirsek bile bunları reddetmek haddimize düşmüyor. Şahsen Abdülhakim Arvasi Hz. bir şey diyorsa bunu kestirip atmam, hikmeti yakalamaya çalışırım. Olmuyorsa özel bir duruma istinaden söylendiğini düşünürüm. Mesela Suffa sahabeleri için tavsiye edilen bazı haller her mümin için tavsiye edilmiyor, meşrep farklılıkları dikkate alınıyor... En son kertede de sözü anlaşıldığı ilk şekliyle değil de farklı kasıtlarla söylenmiş kabul ederim. neticede ben bunları nakledenin yanlış naklettiğine inanmıyorum, Üstad'a güveniyorum. Et mevzuunda da dikkat edilirse ilk kısımda "helal mi, haram mı" diye Türkiye'deki kasaptan aldığı ete tereddütle yaklaşan bir kişinin durumunun dikkate alınmış olabileceğine vurgu yapmıştım. Pratikte İslam ruhuna çok uygun bir yaklaşım bu (fetva-takva ayrımı farklı mesele). Acaba yurt dışında da bu yolu takip edebilir miyiz sorumun cevabı da -ki bence tercih etmemek daha emniyetli- sizin yazdıklarınız değil. Sigaranın hükmünde belirsizlikler var. Mekruh kabul edilse bile bunu Üstad'a tavsiye eden Arvasi Hazretleri'ni yanlış yapmış olmakla suçlamak doğru olmaz. Demek ki Üstad gibi bir adamın mizacı düşünüldüğünde bu mekruha(mekruhsa) sapması daha hayırlı. Dıfk konusunu burada savunursam sapık damgası filan yerim Allah muhafaza :) Ama "o mesele sandığınız kadar basit değil" diyip susayım ben neme lazım :) İpucu: itidal, harama düşme endişesi ve kafanın sürekli meşgul olma ihtimali.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ben bu kitabı daha önce de okumuştum ama aktiviteye katılmak için bir daha okuyup bitirdim. İyi ki de okumuşum. İlk okumamda dikkatimi çekmeyen veya unuttuğum bazı şeylerin tekrar farkına vardım. Vesile olanlardan Allah razı olsun.

 

Konak hayatını okurken tatlı bir sinema oynuyordu gözlerimin önünde sanki. Her biri farklı gayelere hizmet eden 4 kattan müteşekkil bir bina, konağı etrafında döndüren bir büyükbaba, konağın psikozlarıyla boğuşan hanımefendisi, hizmetçiler, köleler, atlar, Maraşlı misafirler, hala ve misafir çocukları, ve konağın şımartılmışı, tek erkek oğlun tek erkek çocuğu. Hilmi Efendi'nin çevresinde halkalanan bu çevre, onun gidişiyle darmadağın oluyor. Dünyaları etrafında döndüren güneş ışığını sakladığında ortalık toz duman oluyor. Dağılan o organize hayattan geriye, bu çevrede yetişen kuvvetli bir karakter kalıyor. Hilmi Efendi'nin, Üstad'ın ilk numune-i imtisali olduğunu düşünebiliriz. Üstad'daki asilzade havası okuduklarından değil, bizzat yaşadıklarından geliyor ve belki de bu yüzden ona bu kadar yakışıyor. Samimi duruyor.

 

Annem, uğultulu konakta en hatırlı hizmetçiden bir derece daha üstün, aslî kadronun en küçüğünden de bir derece aşağı ve herkesin gel-git emrine memur acı bir mazlumluk hayatı sürüyor; ve bütün ümidini, doğurduğu erkek çocuğa bağlıyor. Bana... Ah!..

 

Bu kısım beni çok etkileyen yerlerden biri oldu. Üstad uzun süre konak kadrosunu anlatıyor; yaşadıklarından, hislerinden ve insanlardan bahsediyor ama annesini, ne kadar çok sevdiğini bildiğimiz bu kadını pek anlatmıyor. Mediha Teyze biraz silik bir portre olmalı... Umudunu oğluna bağlamış olması da acıklı bir tespit... Kendinden umudunu kesenler çareyi çocuklarında filizlenmekte buluyor ve Üstad'ın annesi bu hususta ne kadar da bahtiyar. Üstad'ı hatırlamaya devam edecek, onu hatırladıkça hem kendisine, hem de aile efradına dualar edecek nesiller yaşayacak. Mediha Hanım'ın büyük nasibi de bu olmuş. Ne güzel...

 

 

 

Çocukluğumdaki hastalıklardan birinde, zekâ ve hassasiyetimin marazî çapa vardığı demlerde, başucumdaki anneme bakıp, insanların birbirine, birbirinin haline ne kadar uzak olduğunu düşünmüş; bir takım kelime ve klişe yakınlıklarına rağmen iki ten arasında ne korkunç bir uçurum, bir buud Çöreklendiğini hissetmiş ve kesik kesik sormuştum:

 

- Anne, sen benim halimden anlıyor musun?

 

- Anlamaz mıyım evlâdım, bilmez miyim?

 

- Ne bileceksin anne; içimde değilsin ki... Hasta olan, benim!..

 

İşte iki insan arasında bazan irkilircesine duyduğumuz bu uzaklıktır ki, «Kuluma şahdamarından daha yakınım» diyen Allah'ın sırlarından bir işaret...

 

"Yalnız ölürüz" sözünü Üstad'ın neden bu kadar çok sevdiğini daha iyi anlıyorum. Henüz çocukken bizzat farkına vardığı bir hissin, kıymet verdiği Pascal tarafından dile getirilmesi onu tesiri altına almış olmalı. Üstad da çok yalnızdı. Bir kere her insan kadar o da yalnızdı. Bunun üzerine, zekasının kendisini götürdüğü bir yalnızlık da yaşadı. "Anlıyorum" kelimesinin bile üzerinde düşünen zeka vasatlar dünyasında yalnızlaşacaktı.

 

 

Nefsim, kemâl ve İlâhî marifet yolunda devirmekle mükellef olduğum o korkunç perde, burada ve bu defa, bütün cinayetleri üstünde tek tek yazılı olarak elime verildi. Gözümün önüne serildi ve elime verildi.

 

Saçlarım üç numara ile dibinden kesik, traşım on günlük çocukların kedi ölüsünü sürüklemesi tarzında kendimi taş merdivenlerden koğuşa doğru çekerken genç ve hoyrat gardiyanın:

 

- İhtiyar! Nereye?

 

Diye bağırmasına kızmıyorum. Bu hançer sese karşı en küçük kırgınlık düşerse içime, hemen tövbeye yapışıyorum. Ben artık kimseye kızmak, hiç bir hakaretten kırılmak hakkına mâlik değilim...

 

«İptilâ defteri»ne yapıştırılmak üzere not alıyorum:

 

«- Ben, kaatilden, ırz düşmanından, yankesiciden, esrar satıcısından da âdi ve sefilim... Bunların arasında bulunmaktan eza duymak, nefs çığlığından, o zalim ve kâfir ejderhanın hâlâ üstünlük gayretinden başka bir şey değil...»

 

Allah için öfkeden başka hiç bir davranış kabul etmiyorum. Benim kalbim kırılmak içindir; başkalarının kalbiyse okşanmak için... Asıl ben, kalb kırmamaya bakayım...

 

Günlerdir beni görmeye gelmeyen, gelemiyen, kim bilir ne halde olduğu için gelemeyen, ama halimi bildiği için de gelmesi gereken zevceme yazdığım sert mektubu yırtıyorum; Efendimin «Kızım!» diye hitap ettiği fedakâr kadını affetmesi için Allah'a yalvarıyorum.

 

Annem; ev sahibimiz çoluk çocuğumu sokağa atarsa kendisinin toplayıp, toparlayıp evine almasını rica ettiğim annem... Hasta ve mecalsiz, nefes nefese oğlunu tel örgüden ziyarete gelen annem, küçük bir tereddüt geçirip de ben ona çıkışınca, arkasından dakikalarca ağlıyorum. Hatırıma, annesi izin vermediği için Allah'ın Resulünü görmek ve sahabî olmak şerefinden yoksun kalan velîler velîsi geliyor ve yıkılıyorum.

 

Bana hakaret göziyle bakan, dolar kaçakçısı, zengin ve küstah, aşağılık bir ruma sertçe bir lâf ettim diye onun bile gönlünü almak zorunda kalıyorum.

 

İşin içinde nefsim olduğu için, şeriat ölçülerini bile lehimde imdada çağıramıyorum.

 

Mukaddes ölçülerin bâtınındaki sır böyle emrediyor.

 

Ferhad'ın sevgilisine kavuşmak için deldiği dağ, benim devirmek borcunda olduğum nefse göre bir kum tanesi...

 

Nefse, kırk yıl bir bardak ekşi ayranı bile çok gören velîyi hatırlıyorum da, onu, kırk yıldır ne kuş sütleriyle beslediğim gözümün önüne geliyor ve...

 

Ve düşünün ne hâle geliyorum!..

 

Kırbaç altında hiç bir köpek, bu türlü, nefsimin şimdi zangırdadığı şekilde, ağlamaklı gözlerini sahibine dikerek, titrememiştir.

 

...

 

«Hiç bir nefse takatinden fazlasını yüklemem!» buyuran Allah'ım! Böylesini ve bu kadarını yüklemek liyakatini verdinse bana, daha ne isterim?...

 

Reis Bey aklıma geliyor. Çarpıcı ve tanıdık hisler.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Ağustos ayının kitabı O ve Ben'i okuyarak kitap üzerinde paylaşımda bulunan arkadaşlara teşekkür ediyorum. Konu kapatılmıştır ve eylül ayının kitabı ile projemiz devam edecektir. O ve Ben hakkındaki tartışmalar bu linkteki konu üzerinden devam edecektir.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites
Guest
This topic is now closed to further replies.

×
×
  • Create New...