mumin 414 Report post Posted March 17, 2013 Ebu Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Ahmed' (H. 450/505/m. 1058-1111) Tus şehrindedoğdu. Yaşadığı yüzyıl siyasî bakımdan çalkantılı, fakat ilmî ve dinî hayatbakımından İslâm dünyasının ve hatta o günkü dünyanın en parlak dönemini teşkileder. Ayrıca Gazzâlî, yalnız döneminin değil, bütün İslâm düşüncesi tarihinin enönde gelen düşünürlerindendir. Ehl-i sünnet inancına yaptığı hizmet, kendisineHuccetü'l-İslâm lakabının verilmesine sebep oldu. Fıkıhta Şâfiî, kelâmdeEş'ariyye ekolünü benimsemiş olan Gazzâlî ömrünün sonlarını tasavvufî bir hayatiçinde geçirdi.Gazzâlî; Kelâmcılar, sûfiyye, bâtinîler ve özellikleyunan kaynaklı felsefe dahil, devrinin bütün düşünce şekillerini olabildiğincetahlil ve tenkitten geçirdi (De Boer, İslam'da Felsefe tarihi, Çev, Yaşar Kutlays. 109).Eserleri,İslâm dini ve düşüncesinin hemen her alanı ile ilgili olduğu gibi, her zihinseviyesindeki insana hitabedecek şekilde de hem yaygın hem yüksek bir özelliğesahiptir. Başlıcaları; İhyâ'ü-Ulûmi'd Dîn: Şam'da inzivada bulunduğu sıradayazdığı, İnanç, ibadet ve tasavvufa dair konuları içine alır.El-Munkız'u-mine'd-Dalâl: Düşünce hayatını ve kendisinin geçirdiği ruhâ-manevîmerhaleleri anlattığı eseridir. Bu eser değeri bakımından Augustin'in "Les Confessions" (itirafla) ına; Descardes'in "Metod üzerine Konuşma" sına veRousseau'nun "itiraflar" ına benzetilir (Hilmi Ziya Ülken, İslâmFelsefesi-Kaynakları ve Tesiri, İstanbul, 1967, s. 120). Mekâsıdu'l-Felâsife:Felsefenin mahiyetini ve filozofların delillerini sergiler. Daha sonra tenkitedeceği İslâm meşşaî (Aristocu) felsefesinin güzel bir tanıtımımahiyetindedir.Mi'yâru'l-İlm ve Mihakkü'n-Nazar: Bu iki eser, klâsikmantığın temel problemlerini sergiler ve mantığın öneminden bahseder.el-İktisad fi'l-i'tikad,İlcamu'l-Avân an ilmi'l-Kelâm, Mizânu'l-Amel, Mişkâtu'l-Envâr,Cevâhiru'l-Kur'ân, er-Risâletü'l-ledunniyye Faysalu't-Tefrika, Kimyayı Saadet,Mearicü'l-Kuds, el-Mustasfa isimli eserleri ise Kelâm, tasavvuf ve ahlâkadairdir. Gazzâlî, sözü geçen eserleriyle İslâm inanç ve düşünce hayatınıngünümüze kadar gelen meselelerinin hemen hepsiyle ilgilendiğinigöstermektedir.Bütünendişesi İslâm akidesini, buna bağlı olarak da İslâm ahlâkını ve düşüncesinisavunup yaymak olan Gazzâlî, din ile doğrudan ilgili bulunmayan diğer ilimleride İslâm dinini esas alarak değerlendirmiştir. Bu sebeple de devrinin geleneğineuyarak bütün ilimleri, İslâm inancını esas kabul ederek bir sınıflamaya tâbitutmuştur.Buna göre,ilimler önce;a-Şer'î(dinî) ilimler: Usûl, yani Tevhid ilmi ve furu' amelî ilimler.b-Aklî ilimler: Rîyazîve mantıkla ilgili olanlar; Tabiî ilimler, metafizik (varlık ilmi) diye anabölümlere ayrılır. Daha sonra, İlâhiyât, Siyâset ve Ahlâk da ayn ilimler olarakyer alır (Gazzâlî, Makasıdu'l Felâsife Nşr. Süleyman Dünya, Kahire,1960, s. 134vd).Gazzâlî'ninilimleri değerlendirişi, din-ilim ve din-felsefe ilişkileri gibi, günümüzinsanını yakından ilgilendiren hususlara ışık tutacak mahiyettedir. Ona göre,matematik, Geometri ve Astronomi gibi ilimlerin olumlu veya olumsuz denebilecekşekilde din ile ilgili bir yönü bulunmamaktadır. Bu ilimlerin meseleleri, aklîdelillerle ispat edilen konular olup, öğrenildikten sonra inkâra mahalbulunmayan hususlardır. Din adına bu gibi ilimlere karşı çıkmak, dine zararverir. (Gazzalî, el-Munkız'u-mine'd-Dalâl, çev. Hilmi Güngör, İstanbul 1948 s.18). Mantık ilmi de dinin esaslarıyla ilgili bulanmadığından, onun reddedilmesidoğru değildir. Şayet, yukardaki bu söz konusu ilimler din adına reddedilecekolursa, reddedenin aklında hatta dininde bir kusur olduğu şüphesi uyanabilir(Gazzâlî, a.g.e., s. 20-21).Tabiatı kendine konu edinen ilimlere gelince, bunlar,âlemdeki cisimlerden yani, gökler, yıldızlar, yerdeki su, hava, toprak, ateşgibi basit cisimlerden, hayvanlar, bitkiler, madenler gibi bileşik cisimlerindeğişme ve gelişmelerinden bahseder. Din, tıp ilmini olduğu gibi, bu çeşittabiata dair ilimleri de inkâr etmez. Ancak, felsefeciler (felâsife) ilâhiyatadair ve metafizikle ilgili konularda yanılmışlardır der (Gazzâlî a.g.e., s.22-25).Gazzâlî,İslâm dünyasının siyasî çalkantılı döneminde ve İslâm inancının çeşitli düşünceakımlarıyla mücadele ettiği bir sırada yaşadığından, inanç konularını ele alıpsavunun kelâm ilmini, aklî meseleleri işleyen felsefeyi ve dini hayatı buikisinin üstünde ve dışında tamamen ruhî bir yaklaşım içinde görmeye çalışantasavvuf ekollerini ciddi bir tenkit ve tahlilden geçirme ihtiyacı duymuştu.Onun birinci gayesi, İslâm inancına ve ehl-i sünnet akidesine gelebilecek herçeşit hücuma karşı koymaktı (Mâcit Fahri, İslam felsefesi Tarihi, Çev. KasımTurhan, İstanbul 1987, s. 174). Bu sebeple, günümüz müslümanlarına da ışıktutacak bazı temel ilkeler tesbit etmişti. Buna göre,Kelâmcılar, İslâmdininin inanç esaslarını bid'at ehline yani, ehl-i sünnet ve'l-cemaat yolunauymayan her çeşit inanç ve düşünceye karşı savunurken, onların delillerini vemantığını da kullanmak durumunda kalmışlar, sadece karşılarındakilerinfikirlerinin yanlışlığıyla uğraşmamışlardır. Oysa Gazzâlî'ye göre bu usûl ilehalkı bile ikna etmek mümkün değildir. Yine, kelâmcılar bu ilmin amacı dışınaçıkmışlardır. Çünkü, herkes için yararlı olmayacak olan bu ilmi çokyaygınlaştırmışlardır. Gazzâlî, İslâm inanç esaslarını bir savunma aracı olankelâm ilmini, şüpheye düşmüş zeki kimselerin şüpheden kurtulmak gayesi ile veİslâm inancını savunan bilginlerin' dini savunmak için öğrenmesinin uygunolacağını söyler.'Gazzâlî'nin en mühim yönlerinden biri de, felsefe ileolan ilişkisidir. Onunun felsefe çalışması, İslâm düşüncesinde ve ilâhiyetalanında kendisinden sonra gelen düşünürlerin ve düşünce alanlarının herbirindeetkili olmuştur. Bu konuda kullandığı metot ise, felsefesine karşı olduğu,Aristo mantığını kabul ederek ve felsefeyi yakından tanıyarak, felsefetenkitçiliği şeklinde ortaya çıkar. (W. Montgommery Watt, İslâmî Tetkikler,İslâm Felsefesi ve kelâmı, çev. Süleyman Ateş, Ankara 1968, s. 108 vd.).Gazzâlî'nin bir felsefetenkitçisi olarak İslâm dünyasında derin etkisine ek olarak, onun "şüphe, hakkıgötürür." prensibiyle Fransız düşünürü Descartes'e "Sebep ile sonuç arasındazorunlu bir bağlılık yoktur" düsturu ile David Hume'a ve "Aklın bütün meselelerikavrayamadığını" ileri süren ilkesiyle de Alman düşünür Kant'a öncülük ettiğisöylenir (Cavid Sunar, İslâm Felsefesi Dersleri, Ankara,1967, s. 115).Gazzâlî'nin felsefe'denamacı, dinin felsefeden üstün olduğunu göstermektedir. Uaşmak istediği şey de,her türlü şüpheden uzak kesin (yakînî) bilgidir. O, aradığı kesin bilgiyi dünyaile ilgilerini kesmiş olan kalbin safiyetinde bulur. bu tavrıyla da geneldetasavvufa meyleder. Allah hakkında bir bilgiye sahip olmanın şartı; mal, evlat,makam, mevki, vb. dünya ile ilgili bağlardan kurtulma, dilin daima Allah'ızikretmesi ve nihayet dildeki zikrin kalbe intikâl edip, hatta kişinin kalbindende lâfız ve kelimelerin silinip, sadece onları manasının kalmasıdır. Kişi ruhutemizleme yoluna girip, bu yolun gerektirdiği şeyleri uygulamaya başlayınca,kendisinde Allah'ı tanıyıp bilmeye yarayan keşifler ve müşâhadeler zuhûr etmeyebaşlar (Gazzâlî, ihya, III, s. 19).Hayatının sonlarında yazdığı ve bir otobiyografik eserolan el-Munkız'u mine'd Dâlâl'de Gazzâlî kendi zihnî ve ruhî durumunu anlatır.Burada derin ve hakikati arayan bir şüphe sergilenir. O, bu yıpratıcı şüphedenAllah'ın lütfu ile kalbine attığı bir nur yardımıyla kurtulur. Böylece, apaçıkhakikatleri aklın, akıl yürütmenin ve mantığın yardımı olmaksızın yani delilsizve ispatsız bir şekilde birdenbire kavraması mümkün olmuştur (Gazzâlî,el-Munkız, s. 8), Allah'ın kereminden gelen bu nur ile gerçeğe ulaştıktan sonra,kendi zamanındaki hakikat araştırıcılarını bu sahip olduğu ölçüye göre dörtsınıfa ayırır ki, bu tasnif, İslâm düşüncesindeki ana ekollerin bir eleştirisidemektir.a)Kelâmcılar: Bunlar, dinin esaslarını mantıktan çıkardıkları delil ve kaideleregöre savunmaya çalışırlar. Fakat bunlar, "Hâl gözüyle" keşfedilmemiş apaçıkdayanaklardan çıkmadığı iç in yeterli gayretler değildir.b) Felsefeciler(felâsife): Kendi gayretleriyle araştırdığı felsefede Gazzalî filozofları üç anagrupta toplar:1-Dehriyyûn (Materyalistler): Allah'ın varlığını ve ruhu inkâr eden; âlemin ezelîve ebedî (başlangıçsız ve sonsuz) olduğunu ileri sürenlerdir. Bunlar, kâfir vezındık bir guruptur.2- Tabîiyyûn (Natüralistler): Gazzâlî'ye göre bunlarıda inkârcı (zındık) saymak gerekir. Çünkü onlar, âlemi tanıyınca, Allah'ınvarlığını kabul ettiler fakat, ruhun ölmezliğini ve ahiret hayatını inkârettiler.3-İlâhiyyun: Gazâlî'ye göre bu gurubun da iman esaslarına uygun bulunan yönlerininyanında, imanla uyuşmayan tarafları da vardır. Felâsife (felsefeciler) zümresiniteşkil eden bunların önde gelenleri, Eflâtun ve Aristoteles'in düşünceleriniİslâm dünyasında devam ettirenlerdir. Gazzâlî'ye göre felsefecilerin en mühimyanlışları, ilâhiyyat konusudur. Aristocu (meşşâî) diye bilinen bu filozoflar,gurubunun Tehâfütü'l-Felâsife (Filozofların tutarsızlığı) adlı ünlü eserinde üçmeselede küfre, onyedi meselede de bid'at ve sapıklığa düştüklerini ileri sürer(Gazzâlî, Tehâfütü'l-Felasife (Filozofların tutarsızlığı) çev. H. Bekir Karlığa,İstanbul 1981 s. 14-16). Buna göre felâsife; Kıyamet günü haşrın beden ileolmayacağını yani sadece ruhen vücud bulacağını, Allah'ın âleme ait teferruatıdeğil de sadece Küllî (genel kanunları bildiği), Üçüncüsü de, âlemin kadîm(ezelî) olduğunu ileri sürdükleri için Gazzâlî'ye göre küfre girmişler yani,İslâm dini açısından inkârcı durumuna düşmüşlerdir.c) Bâtinîler:Gazzâlî'nin ehl-i sünnet inancı karşısında değerlendirdiği ve reddettiği diğerbir grup da, kendi döneminde İslâm akidesi için büyük tehlike teşkil edenbâtinîlerdir. Bunlar, herşeyin zahirî (dış) ve bâtınî (içderûnî) manalarıbulunduğunu iddia edenlerdir. Bunlara göre, bütün farzların ve sünnetlerinzahirleri birer işaret ve remizden ibarettir, gerçek manalar ise, bâtındagizlidir. Bâtınîler bu iddialarından yola çıkarak Ayetler Hadisler ve din ileilgili her hususu bâtınî bir yoruma (te'vile) tabî tutarlar. Halbuki bu durumİslâm dinine uygun değildir.Gazzâlî zamanında Hasan Sabbah gizli bir teşkilatkurup, etrafındaki fedâilerle dehşet saçarı hareketlere girişmişti, kendini dema'sum (hata etmez ve günahsız) İmam diye tanıtmıştı. Bu durum, İslâm dini içinhem inanç bakımından hem de siyasî olarak bir tehlike oluşturmuştu. Onlarıntemel ilkeleri, birliği te'min etmek için bir İmam-ı masum'â bağlanmak ve bütünbilgileri ondan öğrenmek gerektiği şeklindeydi (Gazzâlî, Munkız, s. 31, vd.)Gazzâlî, onlara karşı, müslümanların İmam-ı masum'u Hz. Muhammed (s.a.s)'dir.Biz, Allah tarafından ona indirilen Kur'an-ı Kerîm'e ve onun sünnetine bağlıyızdiyerek, bâtınîliği kesinlikle reddeder (İbrahim Agah Çubukçu, Gazzâlî veBâtınîlik, Ankara 1964 s. 51, 70).d) Mutasavvife: Tasavvuf ehliGazzâlî, yukarda sözüedilen üç zümreyi İslâm dini karşısında tenkit ettikten sonra, derinlemesinesûfileri tenkid eder. Ona göre sûfiler, ilmin yanında amelin de lüzumuna inanmışolan gurubu teşkil eder. Onların gayesi, nefsi kötülüklerden temizlemek ve zikiryoluyla kalpten, Allah sevgisinden başka her şeyi atmaktır. Düşünce ile fiili(ameli) birleştiren tek yol buydu. Ona göre büyük sûfilerin arzu ettikleri şey,tatmak ve yaşamaktı. Nefsin arzularını yok etmek, kalbin dünya ile alâkasınıkesmek, gurur, kibir, şöhret ve gelecek endişelerini aşmak onların başlıcafaziletleridir. Bu faziletler gerçekleşince insanda kalp gözü açılır.Gazzâlî'nin kalbin mahiyeti ve Kalp Gözü hakkındaki açıklamaları İhya,Mizânu'l-Amel, munkız, Risâletü'l-Ledunniyye ve Mikatü'l Envâr isimli eserleribaşta olmak üzere, diğer eserlerinde de yayılmış durumdadır. Burada onun kalp vekalbî bilgi hakkındaki düşüncesi şöyle özetlenebilir:Kalp, Allah hakkındakibilginin doğduğu yerdir. O, bir çeşit cevherdir, insan hakikatı onunla kavrar.Kalp, insan ruhunun keşf ve sezgi gibi en yüksek derecesini teşkil eder. Ve birayna gibi eşyanın aslını kavrar. Kalp, akıllı kimseyi hayvandan, küçük çocuktan,deliden, ayıran bir mana taşır, maddî göz yani beden gözü dışı (zahiri) görürfakat içi görmez. başkasını görür, kendisini görmez, sonluyu görüp kavramsonsuzu kavrayamaz. Kalp gözündeki nur ise bir olgunluk (kemâl)'tur, yukardamaddî göz için söylenen eksiklikler onda yoktur. O, başkasını idrak ettiği gibi,kendini de idrak eder. Ona, uzak-yakın birdir, eşyanın sırlarına nüfûz edebilir.Kalp gözüne Akıl, Ruh, İnsanî nefs gibi isimler verilir. (Necip Taylan,Gazzâlî'nin Düşünce Sisteminin Temelleri, Bilgi-mantık-iman, İstanbul, 1989, s.91 vd.).Gazzâlî bufikirleriyle, soyut düşünce ve mantığa karşı, yaşanmış tecrübeyi ve zevkikoyarak, bunu hakikate ulaştıran bir yol olarak görmüştü. Ona göre tasavvufunasıl değeri de akıl üstü (irrasyonel) âleme açılmış bir kalp gözü olmasından,nazârî olan ile amelî olanı birleştirmesinden, hakikatı bizzat yaşanantecrübeden çıkarmasından ve ahlâkî hayat için bir örnek olmasından geliyordu.Görüldüğü gibi Gazzâlî,sûfîlerin zevk ve dînî tecrübe metotlarını benimser, fakat burada yanlış birhükme varanları da tenkit eder, meselâ; Allah ile birleştiğini, ona hulûlettiğini, dînî cezbe ve istiğrak (ekstaz) halinde, kendilerini her türlü dînîemrin üstüne çıkmış diye kabul eden bazı sûfilerin bulunduğunu, oysa, bu gibidurumlarına dine tamamen aykırı şeyler olduğunu söyler (Gazzâlî el-Munkız, s.44, vd.; Necip Taylan, a.g.e. s. 108. vd.).Gazzâlî'nin üzerinde durduğu çok önemli kavramlardanbiri de Akıl kavramı ve aklın din ile olan ilişkisidir. O, aklı çeşitlianlamlarda kullanmıştır. Meselâ; nazarî bilgileri kavramak için insanınyaratılıştan sahip olduğu kâbiliyettir. İnsan, hayvandan bu hususiyeti ileayrılır. Bazan, tecrübeden elde edilen bilgilere de akıl denir. Nitekim,tecrübeli kimseye akıllı kişi denilmektedir. Aynı şekilde devamlı olan mutluluğukazanma kabiliyetine de akıl denir. Bundan hareketle Gazzâlî'ye göre aklîilimleri şer'î (dinî) ilimlere aykırı diye görenler câhillerdir. Akıl, doğruyolu şerîatsız bulamadığı gibi, şerîat (din) da ancak akıl ile anlaşılıpaçıklığa kavuşabilir, Bu anlamda akıl göze, şerîat da ışığa benzer. Başka birifadeyle, din binadır, akıl ise, onun temelidir. Binasız temel anlamsızdır,temelsiz bina ayakta duramaz.Akıl ile Nakil (nass) ilişkisinde yorum (te'vil)yapanın durumunu da Gazzâlî şöyle tesbit eder. Te'vil yapanlar şöylegruplandırılabilir: 1- Yalnız nakle değer verenler, 2- Sadece Akla değerverenler. 3- Aklı esas tutup nakli, akla tabi kılanlar. 4- Nakli esas alıp, aklınakle tabi kılanlar, 5- Hem nakli hem aklı esas alıp ikisine birden değerverenler. Gazzâlî'ye göre en doğru yolu bu beşincisi bulmuştur. KısacaGazzâlî'ye göre akıl ve din birbirini tamamlar. Aslında bu iki taraf, birbirineaykırı da değildir. Din aklın değerini inkâr etmediği gibi, onun öneminivurgulayan ve insanı düşünmeye yönlendiren bir çok Ayet-i Kerime ve hadislervardır. Böylece Gazzâlî akıl-din ilişkisini karşılıklı bir ihtiyaç ve uzlaşmatarzında yorumlayarak, aklî ilimler ile dinî ilimleri, din ile dine aykırıdüşmeyen düşünceyi uzlaştıran bir yol tesbit eder.Gazzâlî'nin yaşadığıdönemin dinî bakımdan olduğu gibi siyasî bakımdan da önemli olduğunu biliyoruz,o, siyasetle ilgili düşüncelerini et-Tibri'l-Mesbuk fi Nasaihi'l-Mülûk,el-Munkız, ihya, Kimyay'ı-Saadet, el-İktisad fi'l-İ'tikad gibi eserlerindeilgisi oldukça belirtmiştir. İlimler sınıflamasında siyasete ayrı bir yer vermişve siyasetin insan ve toplum hayatı için gereğini belirtmiştir.Gazzâlî'ye göre siyaset,insanı iyi yola yönlendiren bir ilim olan ahlâkın yanında yer alır. İnsan hayatıiçin bu dünyada belirlenmiş davranış ilkeleri gereklidir. Çünkü, onlar aynızamanda ahiret hayatına hazırlığın da bir gereğidir. Sağlam bir dünya teşkilatıve çalışması olmadan ahiret hayatı içinde istikrar içinde çalışamaz. Bir yerdekanun ve nizamın temin edilememesinden dolayı siyasî bir istikrarsızlık varsa,orada Allah'a hizmet edebilecek zihnî bir sükunet de olamaz onun için insandünya-ahiret uyumunu kurmalıdır.Gazzâlî, insanın tek başına yaşayamayacağı yani daimahem cinsine muhtaç olduğu ilkesinden hareketle islamî yönetimi yani devletingerekliliğini belirtir. Bu durum, neslin devamının şartı olduğu gibi,ihtiyaçların karşılıklı ilişkilerle temin edilmesinin de şartıdır. Fakatinsanlar toplum halinde yaşarken, karşılıklı ilişkiler içinde bulunacaklarından,aralarında bazı kavga ve anlaşmazlıklar da tabiî olarak çıkacaktır. Bunu önlemekiçin bir hukuk sistemi ve hükümet gerekli bulunduğu gibi, bu siyâsî nizamısağlıyacak bilgi, basiret ve önderlik vasıflarına sahip kimselerinde bulunmasıgereklidir.Gazzâlî,İslam devlet başkanlığı için altısı yaratılıştan, dördü müktesep on özelliğinbulunması gerektiğini belirtir. Bunlar, bulûğ çağına gelmiş olmalı, akıllı, hür,erkek, duyu organları sağlam olmalı, cesaretli ve otoriter olmalı, adil olmalı,çıkacak yeni durumlara göre en uygun yolu seçebilmeli, takva sahibi, cömert vebilgili olmalı (Harun Han Şirvanî, İslâm da siyasî Düşünce ve İdare, s. 97.vd).Gazzâlî'nindüşünce sisteminin orjinal kabul edilen yönlerinden biri de, kendisinin bukonuda batılı filozoflarla karşılaştırılmasına gerek duyulan sebeplilik(nedensellik) meselesidir. Tehâfütü'l-Felâsife isimli eserinde filozoflarıtenkit ettiği en önemli felsefe problemlerinden biri olan bu konu, sebep-sonuçarasında görülen ilişkinin mutlak ve zarurî olmadığı şeklinde özetlenebilir.Oysa, sebep-sonuç münasebeti felsefe ve mantıkta birbirine kesin ve zarurîolarak bağlı görülmektedir. Gazzâlî, böyle bir düşüncenin mucizeyi inkâr etmekolacağı anlayışından hareketle, sebep-sonuç ilişkisinin neticesini bir zarûret(vucûb) değilde olabilir (caiz) olarak görür. Çünkü sözkonusu iki taraftanbirinin varlığı, diğerinin de var olmasını gerektirmez ve böyle bir gereklilikanlayışı alışkanlıktan kaynaklanır. Meselâ; susuzlukla su içmek, bununkesilmesiyle ölüm, ilâç ile şifa bulmak, gibi ilişkilerin sonuçları kaçınılmazdeğildir. Bunların birbirine bağlılığı, Allah'ın takdirinden dolayıdır. Ve Allahkendi kudretiyle isterse bunları yaratmayabilir (Gazzâlî, Tehâfütü'l-Falâsife,s. 85)Eserleriortaçağda Lâtinceye çevrilen Gazzâlî, el-Gazel adıyla meşhur olmuştur. Özellikleyukarda değindiğimiz sebeplilik konusunda Ockhamlı William, Nikola ve Peter gibihristiyan filozofları etkilemişti. Bunun yanında Gazzâlî, bilhassa Endülüslü ikifilozof olan İbn Rüşd ve İbn Tufeyl tarafından ciddi şekilde tenkit edildi.Ancak Gazzâlî, onbirinci yüzyıldan günümüze kadar ehl-i sünnet akidesinin sağlambir şekilde devam edip gelmesinden ve tasavvufta ilmî otoritesiyle kendini daimahissettirmiştir. Zamanımızda da Kelâm, Fıkıh, İslâm Hukuku, Tasavvuf, Ahlâk veFelsefede önemli yerini muhafaza etmektedir.Necip TAYLAN Quote Share this post Link to post Share on other sites