Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Justice

"demokrasi Acizdir" - İdris Yılmaz

Recommended Posts

13xz.png

 

Demokrasi; halk irâdesini iktidara yansıtma, iktidarı halkla paylaşma olarak tanımlanır. Bu tanımın câzibesi, demokrasiyi şuh ve güzel bir kadından daha fettan hâle getirir. Halk; kral, feriştah, pâdişah, firavun, diktatör, lord, paşa, bey gibi üst sınıftan o kadar bezmiş olmalı ki, demokrasiye “yaşaa” diye hücum eder. Usta demagog Aristo: "Her demokrasi mutlak tiranlığı doğurur" derken, halkın tanımlamasız "yaşaa" sına istihzâyla bakar. Öyle de oldu hakîkatte. Doğduğu kucakta boğulup; yerini Sezarlara, Neronlara, Kazıklı Voyvodalara bırakan demokrasi, yirmi birinci yüzyılın ahmaklarına cilve yapmakta.

Halk iktidarını hedef alan demokrasi, halka hakkı öğretmekten âcizdir. Ondandır ki Liberal Demokrasi, Sosyalist Demokrasi, Nasyonal Demokrasi gibi haklara sığınır. Hakkı –doğrusu- olmayan halk, muktedir olmaya müstahak değildir. Kimi zaman maddeyi, kimi zaman hazzı, ırkı hak olarak kabul eden demokrasi, kör-topal halde hayat bulmaya çalışır.(Çilingir, Demokrat Müslüman, sy:5)
Eğitimci Yazar İdris YILMAZ
  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Demokrasi öyle de işin garibi Müslümanlar olarak pek bir demokrasiperest olduk bu aralar. Demokrasi kelimesinin kökeni Eski Yunana dayanır. Demos (halk) ve kratos (idare) kelimelerinin birleşiminden oluşur , halk idaresi demektir. Netice itibariyle insan icadıdır. İnsan icadında ise kusur vardır.



Günümüzde ise bu kusurlu icat çağımızın en mükemmel yönetim sistemiymiş gibi hem de Müslüman dimağlara empoze edilmektedir. Yahu Müslüman için tek bir sistem vardır o da Allahu Teala'nın sistemidir, İslamdır. Müslümanın hedefinde İslami yönetimin olduğu bir diyarda yaşamak olmalıdır. Ancak samimi olarak bunu isteyen yüzde kaçtır?



Bazı kavramlar yoluyla da bu demokrasi fikriyatı içimize bir mikrop gibi yerleşme fırsatı bulmaktadır. Mesela Merhum Başbakanımız Adnan Menderes için kullanılan "demokrasi şehidi" tabirinden ne seviyede bir rahatsızlık duyduğumu anlatmada kelimeler kifayetsiz kalır. "Demokrasi şehidi" diyerekten Merhum Menderes'in şehadetini küçültürken, demokrasi mefhumunu göklere çıkardığımızın farkında mıyız? Kimsede çıkıp "demokrasi şehidi" de ne demek diye sorgulamıyor. Biz "demokrasi şehidi" tabirini kullanırsak İslam düşmanlarının terimsizlikten kullandıkları "devrim şehidi" tabirine itiraz hakkımız kalmayacaktır. İnsan demokrasi için şehit mi olur? İslamda kimlerin şehit olduğu kitaplarımızda yazılıdır. Allah yolunda çarpışan hakiki manasıyla şehadet mertebesinin sahibidir.



Tarih kitaplarımızda da bunun farklı bir versiyonu mevcut. Popüler tarih yazarlarımız nedense her fırsatta "Osmanlı demokrasisi" tabirini kullanma noktasında pek bir heveskarlar. Bunu anlamış değilim. Olabilir, Osmanlı bünyesinde demokrasinin uygulamalarına benzer tatbikatlar yaşanmıştır ancak kalkıp da bunu "Osmanlı demokrasisi" tabiriyle izah ederken Osmanlını temelde ve özünde bir İslam devleti olduğu ve islami kurallar ile yönetildiği gerçeği gözardı edilir. Üstadın tabiriyle malumunuzdur ki İslam hiçbir kelimenin, tanımlamanın kapsamına girmez. İslam başına sonuna ne ek alır, ne kelime alır. İslam İslamdır.



Mevzu uzun lakin demokrasi ile ilgili bu başlığı görünce aklımdakileri yazmadan geçemedim. Yazar iyi noktalara değinmiş. Bu kadar da demokrasinin düşüncelerimizi esir almasına müsaade etmeyelim.


Share this post


Link to post
Share on other sites

Çok haklısınız bu gün islam aleminin başına gelenlerin sebebi bu olduğunu düşünüyorum.Batılıların islam aleminin önüne sundukları yalancı demokrasiye güvenerek büyük yanlış yapıyoruz

Share this post


Link to post
Share on other sites

Elfaza fazla önem veriyoruz gibi. Hz. Osman'ın halife seçilmesini anımsayalım, şura metodu ile olmuştur. Yani bugün gittiğinizde müslüman mücahitler de zalim yönetime karşı demokrasi narası atar. Neden, bu kendi seçimi, iradesi yürülüğe girsin içindir. Ama bunu Batı mantığıyla değil "şura" kabilinden kabil görür. Yani bir kaç kişinin müşterek karar alması. Yönetilenler de yöneticilerini seçmek istiyorlar.

 

Kelime olarak Batı'dan neşet etmiş olabilir yalnız demokrasi yani işlev itibariyle olması gerekendir. Bugün ayaklanan islam halkı da bunu istiyor. Yani artık kendileri konuşmak ve karar almak arzuluyorlar. Batı kendi ifa ediyor mu tartışılır, ama Batı'dan gelen her şey de 'lanet olası' değildir.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Guest Misafir

Bediüzzaman, İslâm ve demokrasi

Demokrasi hakkında, hele türleri de ayrı ayrı söz konusu olduğunda, pek çok şey söylenebilir. Fakat bütün demokrasi türleri için söylenebilecek son derece net ve kesin birşey vardır ki, o da, halk iradesini en yüksek yetki mercii olarak kabul ettiğidir. Herhalde buna, demokrasiyi savunan arkadaşlarımızın hiçbir itirazları olmayacaktır. Eğer olursa, o zaman demokrasi adı altında başka birşeyden söz ediyorlar demektir.

İşte problem de tam bu noktada çıkıyor. Hiyerarşinin en üst noktasına beşer iradesini koyan bir rejim ne kadar İslâmî olabilir? İşte Allah'ın apaçık âyetleri:

"Onlar 'Emir ve idarede bizim de bir payımız olacak mı?' diyorlar. Sen de ki: Emir ve idare bütünüyle Allah'ındır." (Âl-i İmrân, 3:154.)

"Allah ve Resulü bir işte hüküm verdiği zaman, ne bir mü'min erkeğin, ne de bir mü'min kadının, o işte başka bir seçeneği olmaz. Allah'a ve Resulüne isyan eden ise apaçık bir sapıklığa düşmüştür." (Ahzâb, 36:33.)

"Şunu da bilin ki, aranızda Allah'ın Resulü vardır. Eğer işlerin birçoğunda o size uysaydı sıkıntıya düşerdiniz." (Hucurât, 49:7.)

 

Buna karşılık, istişareyi emreden âyetler de vardır. Nitekim demokrasiyi savunan arkadaşlarımız da görüşlerini bu âyetlere dayandırıyorlar. Fakat Kur'ân'ı bütün olarak ele aldığımızda, istişareyi emreden ve mü'minlerin özelliği olarak sayan âyetleri, yukarıda saydığımız âyetlerin sınırlamış olduğunu görürüz. Yani, bir Müslümanın dünyasında, hiyerarşinin en üzerinde Allah ve Resulünün buyrukları vardır; istişare bunların gölgesinde yapılır. Bir başka deyişle, kulların iradesi, Allah ve Resulünün iradesine "arz" edilir, "Uygundur" cevabını alan, uygulanır.

Demokraside ise durum bunun tersidir. İdeal mânâda işleyen bir demokraside belki Kur'ân'ın hükümlerini de rahatlıkla gündeme getirerek tatbikini isteyebilirsiniz. Fakat bu hükümlerin beşer iradesi tarafından onaylanması şartı vardır. İşte, bir Müslümanın itikadına ters düşen şey de budur; kim ne kadar uğraşırsa uğraşsın böyle bir uygulamaya İslâm kılıfı geçiremez.

Ancak burada ayırt edilmesi gereken bir nokta, böyle bir tatbikat içinde bulunan, yani Allah'ın indirdiği ile değil de beşer iradesiyle hükmeden kimselerin durumudur ki, Üstad Hazretlerinin Münazarat'taki açıklamalarından da hatırlanacağı gibi, bunda iki şık vardır:

Kişi, tasdik etmediği için mi Allah'ın indirdiğiyle hükmetmiyor?
Yoksa Allah'ın indirdiğini kesin bir şekilde tasdik ettiği halde mi onunla hükmetmiyor?

Bunlardan birincisi için verilecek hüküm "kâfir" iken, ikincisi sadece "fâsık" durumunda kalır.

İşte, Eskişehir Müdafaasında muhteşem bir formül halindeki ifadesinde, Üstad Hazretleri, yönetimdekilere ikinci yolu gösteriyor:

"Ben hükûmet-i Cumhuriyeyi, ilcaat-ı zamana göre bir kısım kanun-u medeniyeyi kabul etmiş ve vatan ve millete zarar veren dinsizlik cereyanlarına meydan vermeyen bir hükûmet-i İslâmiye biliyorum."

Yani, İslâm'ın kanunlarını beğenmemek sebebiyle olmasın da, hiç değilse 'ilcaat-ı zaman' gibi bir mazeretle, muvakkaten ecnebî kanunlarını kabul etmiş olun; böylece fâsık olarak kalır, küfre düşmekten kurtulabilirsiniz demektir. Onun için, Bediüzzaman, hayatının hangi döneminde olursa olsun, bu devleti ve hükûmeti "İslâm" sıfatıyla zikretmiştir.

Meşrutiyetten ve hürriyetten bahsederken Üstad Hazretlerinin "meşrûa, şer'iye, âdâb-ı şeriatla müzeyyen" gibi sıfatları zikretmeyi ihmal etmemesi de gösteriyor ki, hangi devirde ve hangi şartlar altında olursa olsun, onun tasvip veya müdafaa ettiği şey, ancak İslâm şeriatının dairesi içindedir. Bunun yanı sıra, Üstadın "demokrasi" kelimesini hiçbir zaman kullanmamış olmasına da dikkat etmek gerekir. Oysa Üstadın hayatında bu söz etrafta sıklıkla dolaşıyor ve onun üzerinde nice tartışmalar cereyan ediyordu. Eğer Üstadımız bazı arkadaşlarımızın anlattığı gibi demokrasiye gerçekten gönül vermiş olsaydı, onca seneler boyunca gönül verdiği şeyin adını birkaç mektubunda olsun zikretmez miydi?

Bu konuda gerçekten incelenmeye değer birşey varsa, o da, var olduğu iddia edilen Bediüzzaman-demokrasi ilişkisinin nerede ve nasıl ortaya çıktığıdır. Üstadın eserlerine ve hayatına baktığımızda, demokrasiden açıkça söz ettiğini görmüyoruz. Fakat bugünkü manzarada, meşrutiyet, hürriyet, adalet gibi bir dizi mefhumu "demokrasi" yerine kullanmış bir Üstad görüyoruz! Tekrar tekrar dönüp Üstadı inceliyoruz; onda bir değişiklik bulmuyoruz. Herhalde zaman içinde bizim bakışımıza birşeyler olmuş olmalı...

Bu arada şunu da belirtelim ki, Bediüzzaman-demokrasi ilişkisi, Risale-i Nur cemaatleri içinde yaygın olarak kabul gören bir mesele değildir. Cemaatlerimizden sadece bir tanesi içinde böyle bir telâkki her nasılsa vücuda gelmiş ve yerleşmiş bulunuyor. Problemi çözmenin ilk adımı, işte bu telâkkinin ortaya çıkış zaman ve şeklini masaya yatırmak olacaktır. Yoksa, Risalelerdeki "meşrutiyet" kelimelerini çizip üzerine demokrasi yazmaya devam etmek, Üstada iftiradan ve Risale-i Nur'da açıkça tahrifattan başka bir mânâ taşımaz...

Yazar: Ümit ŞİMŞEK

 

 

http://www.risalehaber.com/author_article_print.php?id=4119

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sayın mümin;

 

elfaza önem veririz çünkü elfazla alakalı islam alimlerimiz "Elfazı Küfr" diye müstakil kitaplar bile kaleme almışlardır.Bir Müslüman ağzından çıkan söze ehemmiyet vermelidir, bir kelimeyle "kelime-i şehadet" İslama girilir Allah muhafaza bir kelimeyle daire-i İslamın dışına çıkılır. Her söz, her terim, her ifade Müslüman için tahlile değerdir, Müslümanın ezbere, düşünmeden, tefekkür etmeden, her kelimeyi alabildiğine kullanabilme lüksü de yoktur.

 

asıl konumuza gelirsek;

 

Hz. Osman'ın (ra) halife seçilmesinde görev alan şura kimlerden oluşuyordu. Hazreti Ömer (ra) vefat ederken kendisine oğlunu halife yapalım teklifinde bulunduklarında "Hayır" diyor, "O ancak halifeyi tayin edecek şurada bulunabilir". Aşere-i mübeşşere dediğimiz cennetle müjdelenen 10 sahabeden hayatta olanlar ve Hazreti Ömer (ra) ın oğlu bu şurayı oluşturmaktaydı. Bahsi geçen şura alelade, sıradan insanlardan oluşmuyordu. Bir kere neden buna demokrasi örneği diyoruz. Demokrasiyi tanımlayanlar seçim noktasında bu durum İslamda olan şura seçimine benzemektir diye bir ifade kullanır mı hiç? Bu durum demokraside olduğu için İslamda yok, islamın kendisinde olduğu için İslamda var. Şura seçimi dünyada "demokrasi" diye bir tanımlama yapılmamış olsaydı, olmayacak mıydı? Elbette olacaktı çünkü şura sistemi, öz be öz İslamın uyguladığı bir metottur, İslamın metodudur.

 

Bir anda şura ile topyekün halkı aynı kefeye koydunuz. Üstadın kitaplarında demokrasinin değerlendirilmesi yapılırken, Koskoca İmamı Gazali Hazretlerinin reyiyle, sıradan bir vatandaşın reyinin aynı olduğunu ve bunun hakikati bulmada yanıltıcı olacağını belirttiğini defaatle okumuşumdur.

 

"Yani bir kaç kişinin müşterek karar alması. Yönetilenler de yöneticilerini seçmek istiyorlar."

 

demişsiniz ancak mantıksal olarak kusurlu geldi bana. Hem birkaç kişinin müşterek kararı derken şuraya hem de yönetilenler derken topyekün halk kavramına atıfta bulunmuşsunuz. ikisi bir arada nasıl olacak bilemiyorum?

 

Kelime olarak Batı'dan neşet etmiş olabilir yalnız demokrasi yani işlev itibariyle olması gerekendir

 

Batıdan neşet eden demokrasidir ve nazarımızda eksiktir,kusurludur ancak mevzu bahis şura ise O İslamın malıdır ve her zaman bizim metodumuz olduğu için kabuldür, başımızın da tacıdır.

 

Bizde hem de mükemmel olanı neden Batıdan defolu haliyle ithal edelim ki?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hocam ben metodik benzerlikten bahsediyorum. Elbette demokrasi lafız olarak var olmasaydı şura kavram olarak yine olagelirdi. Benim burada kastım başlarına yönetici seçmede halka seçim hakkı, seçme hürriyeti verildiğidir. Tamam Hz. Osman'ı muayyen bir halka seçti ya Hz. Ebu Bekr.. Bir kişinin biatının alınmaması bile mesele idi. Şimdi ben hususu hilafete kaydırmak istemem ama kitlelerin başlarına amir seçmesi İslamda tecrübe edilmiş vakıalardandır, yani idarede halkın payı yadsınamazdı ve bu 21. yüzyılda metod-yöntem olarak demokrasi ile benzer durumdadır. Bir şeyin cüz'ü tamamen küll'ü olmasa da tamamen de küllünden hali değildir. Bütün olarak asrı saadette seçim-tercih-seçilme (hilafet olayını) ele alıp parça olarak da demokrasi kavramını düşünebiliriz. Şu da var ki hiçbir islam ülkesi artık şura sistemi diye bir şey tanımıyor kaldı ki hiçbir islam beldesi şeriatle yönetilmiyor. Bana kalırsa kutsal topraklar dahil.

 

Hulasa kavramlara kapılmayalım dediğim elbette elfazı küfür olmayıp, taşıdığı değerler minvalinde kafa yormaktır. Demokrasi kavramına imanın imandan etmeyeceğinı sanırım demem gerekmez. Ama dediğim gibi Batı ne kadar sadık bilemeyiz. Şeriatle yönetim demokrasiden daha efdal olurdu ama daha âlâ olur muydu onu da bilemeyiz. Çünkü artık göründü kü tüm islam ülkelerinde amirlerin başka tebaanın başka islamı var.

 

Su çok, hamur da öyle.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hazreti Ebubekiri (ra) Peygamber Efendimiz (sav) hayattayken işaret etmişti. Malumunuzdur ki Peygamber Efendimiz (sav), hastalığı ağırlaştığında mescide gidememiş ve yerine imam olarak Hazreti Ebubekir (ra) ı tayin etmiştir. Bu çok önemli bir işaret.

 

Şu anda dünyada İslam ülkesi yok ki şurayı tanıyan çıksın! Şimdi dünyada Müslüman ülkeler dahi uygulamıyor diye de şurayı rafa kaldıracak da değiliz. Dünyada şeriatın tatbik edildiği son ülke Osmanlıydı onu da içerden ve dışardan elbirliği ile yıktılar. Osmanlıdan günümüze iri ufaklı 60 küsür Müslüman devlet kuruldu ve günümüzde de devam ediyorlar ancak tam anlamıyla şeriatın hakim olduğu bir devlet yok. Suudi Arabistanta durum kısmen tatbikattan öteye geçmemektedir.

 

Şeriatle yönetim demokrasiden daha efdal olurdu ama daha âlâ olur muydu onu da bilemeyiz.

 

bu sözünüze cevaben derim ki; hem efdal olurdu hem de âlâ olurdu. aksi nasıl düşünülür. İşte Osmanlımızın yönetimi ortadayken, düşmanları bile hayran hayran Osmanlıyı anlamaya çalışırken böyle bir sualin sorulabilmesini bile kabul etmek tarafımdan zor. İşte şanlı tarih, Osmanlı derim daha da bir şey diyemem.

 

Çünkü artık göründü ki tüm islam ülkelerinde amirlerin başka tebaanın başka islamı var.

 

Müslüman ülkelerin çoğunun başlarında dediğiniz gibi belli amaçlara hizmet eden adamlar var, ancak bu hep böyle mi gidecek? Mevcut durum böyle diye biz değerlerimizden vaz mı geçeceğiz? Katılmıyorum. Belki bugün değil ama günü geldiğinde bahsini ettiğimizi yaşıyor olacağız inşallah.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...