Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
deniz_mavidir

Nurullah GENÇ

Recommended Posts

Uyan Artık Yiğidim

 

Istırâbdır yiğidim azığımız, hicrandır

Mirasımız mahkûmdur, mahzundur, perişandır

Gene de ye’se düşme yiğidim; imtihandır

Filizlenen her ölüm, mazlumlara nişandır,

 

Ne gönüllerde sevinç, ruhlarda beyaz kaldı

Ufka bir bak, ilerle; inkılâba az kaldı.

 

Ülkemden hatırıma hep sefiller geliyor

Bin yüzlü Ebrehe’ ler, kara filler geliyor

Şimdi devran değişti; ebâbiller geliyor

İbrahim bahçesinden taze güller geliyor

 

Âlemde, duyulacak kutlu bir âvaz kaldı

Ufka bir bak yiğidim; inkılâba az kaldı.

 

Çöküyor sırtımızda yükselen vahşi duvar

Heykeller kırılıyor; dökülüyor mumyalar

Toprağın sinesinde umut var, heyecan var

Okşadığın her kökten fışkırıyor bir bahar.

 

Buzlar çözüldü; kıştan kuru bir ayaz kaldı

Ufka bir bak yiğidim; inkılâba az kaldı.

 

Gözlerin âyet âyet büyüyen bir bebektir

Ellerin sokaklarda uçuşan kelebektir

Sana rehberlik eden ne cindir, ne melektir

O bir İnsan-ı Kâmil, mücella bir dilektir

 

O’ ndan bize ebedi sürecek bir haz kaldı

Ufka bir bak yiğidim; inkılaba az kaldı.

 

Bulanık akan sular durulacak yeniden

Gökyüzüne direkler vurulacak yeniden

Saâdet menziline varılacak yeniden

Çağlar üstü bir nizam kurulacak yeniden

 

Cehaletin elinde lanetli bir saz kaldı

Ufka bir bak yiğidim; inkılâba az kaldı.

 

Bu kan kokan coğrafya, bu çığlıklar senindir

Bu gözü yaşlı târih, hıçkırıklar senindir

Yeryüzünde çiğnenen bütün haklar senindir

Prangalı hükümler, aydınlıklar senindir.

 

Yıllardır, uygarlıktan sana hep enkaz kaldı

Ufka bir bak yiğidin, inkılâba az kaldı.

 

Tasalanma yiğidim; zaman bizden yanadır

Külümüzden yükselen duman bizden yanadır

Son durak, son ilahi ferman bizden yanadır

Dünya düşman olsa da, iman bizden yanadır

 

Kapıları açacak çoşkun bin niyaz kaldı

Ufka bir bak yiğidim, inkılâba az kaldı

 

Mahzenlerde beklemek ziyan artık, yiğidim

Fecr-i sâdık vaktidir; uyan artık yiğidim

Ateşlere girsen de, dayan artık yiğidim

Hakikate dönüyor rüyan artık, yiğidim

 

Zalimler için karar verildi; infaz kaldı

Ufka bir bak yiğidim, inkılâba az kaldı.

 

Nurullah Genç

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

ÇOK teşekkür ederim Nurullah Genc in bu kadar harikulade şair oldugunu bilmiyordum cok güzel bi çalısma

Share this post


Link to post
Share on other sites

''Pembe uçurtmalar yolladığından beri

sarardı tiryaki menekşeleri

sonbaharın tozlu kafeslerinde

sevgi turnaları yakalıyorum

turnalar gidiyor;ben kalıyorum

avareyim,asudeyim,yorgunum

bilmiyorum neden sana vurgunum

Erzurum garında banklar üstünde

uyku tutmuyor karanlıkları

yitik düşlerimi kovalıyorum

gölgeler gidiyor;ben kalıyorum.''

 

 

Ne güzel yazmışsın, ne güzel...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Serap

 

Yaktılar mı eflatun çiçeklerini aşkın

Saatler bozuldukça kırılıyor umutlar

Taşlar bile gözyaşı düğümlüyor zamana

Biri yaktı eflatun çiçeklerini aşkın

 

Yanağı sis ve hüzün yaralı bir dervişin

Uğultulu heyula sağnağı, küf böreği

Pırlanta bir çocuğu ısırıyor ansızın

Ve belki de yakındır usulca öleceği

Yanağı sis ve hüzün yaralı bir dervişin

 

Yeşil bahçeler midir, çöl müdür andığımız

Boğuk sesi geliyor şişelerden erdemin

Köpük mü, yoksa nedir, hakikat sandığımız

Bülşbülün hareminde alevlenen güllerin

Yükselen yangınıdır belki aldandığımız,,

 

Nurullah Genç

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Umut Hıçkırıkları

 

ne ben mehtabı aldım içime bir kuş gibi

ne de sen bu sevdayı yaşadın bir düş gibi

 

sen ve ben, soframızda kavgalara kul olduk

kahpe bir görüntünün zindanında boğulduk

 

sen nazlı ölümlerin gizemli sultanısın

sen bir cehennem göğü, bir heyecan selinin

yağmuru sürgün eden bir garip handanısın

nehirleri içiyor ayışığı gözlerin

sen akkor bir tutkunun mağrur hükümranısın

ahını duyuyorum sana bakan devlerin

dağların sessizliği, yolların figanısın

sen nazlı ölümlerin gizemli sultanısın

 

ne ben mehtabı aldım içime bir kuş gibi

ne de sen bu sevdayı yaşadın bir düş gibi

 

ben sözünde durmayan bir celladın ipipyim

tanyerinde karanlık, ilkbaharda tipiyim

yıkılan her köprünün bir ayağı bendedir

yeşeren ekinlerin hazan çağı bendedir

resmini taşıyorum şehirde ölen atın

mezarı başındayım rahmetli saltanatın

ben, ejderin aşınmış günlüğünde korkuyum

bir vadiden bir dağa söylenen son türküyüm

ne sabah, ne ikindi sonrası sarar bei

yalnız ihmal edilmiş duygular arar beni

 

sen ve ben, soframızda kavgalara kul olduk

kahpe bir görüntünün zindanında boğulduk

 

ne ben mehtabı aldım içime bir kuş gibi

ne de sen bu sevdayı yaşadın bir düş gibi.

 

Nurullah Genç

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ölüm Noktürnü

 

 

seninle karşılaşıp solduğum andı ölüm

yüzüne baktığında tutuşup yandı ölüm

 

 

çoğaldıkça çoğalan bir sevda ülkesinde

ellerine dokundun; sana inandı ölüm

 

 

o efsunlu, yağmurlu, hercai gözlerinden

uçan kelebekleri mutluluk sandı ölüm

 

 

akkor dudaklarından ağı düştü içime

yollarında yürürken sanki insandı ölüm

 

 

viran eylediğin gün yorgun hayallerini

ayrılıkla, hüzünle, aşkla sınandı ölüm

 

 

bir ömür vuslatını bekledi boynu bükük

bilmem ki aşk uğrunda neden kınandı ölüm

 

 

süründü yıllar yılı karanlık köşelerde

benim gibi kıvrandı, kahra dayandı ölüm

 

 

her akşam tufanında harap oldu güneşim

gece baygın bir rüya, gündüz hülyandı ölüm

 

 

sensizliğin en ağır fermanıydı içimde

dudaklarımdan sızan bir damla kandı ölüm

 

 

ölüm seni sevmektir bir celladın elinde

bilmem hangi yürekte böyle sultandı ölüm

 

 

 

Nurullah Genç

Share this post


Link to post
Share on other sites

Benden anlamadın, şiirden anla,

Senin gülüşünle yaşadığımı.

Akşamı ettiğim sende kalanla,

Sabaha seninle başladığımı,

Benden anlamadın, şiirden anla...

 

 

birkaç cümleyle ne güzel anlatır bu şiir...

Share this post


Link to post
Share on other sites

en sevdiğim şiirleinden bir tanesi daha:

 

TALAN

 

Güzel de çirkin de bu boş dünyada

Doğarmış, büyürmüş, viran olurmuş

Sevda denen yangın meğer sonunda

Gözyaşıyla dolu hicran olurmuş

 

Dostluklarda biter, düşmanlıklarda

İzleri kalırmış hatıralarda

Ümitler yeşerir her ilk baharda

Sonbahar gelince, duman olurmuş

 

Güleri açınca gönül bağının

Zehri bal kesilir LEYLA dağının

Mevsimi geçince cilve çağının

Hayaller, yeminler yalan olurmuş

 

Issız köşelerde yalnız başına

Zavallı girermiş en son yaşına

Konulunca o musalla taşına

Kendi evi bile yaban olurmuş

 

Bir ömür gariban, mahzun, derbeder

Mezara girince bitermiş keder

İstikbale miras; RAHMETLİ peder

Klanların hepsi talan olurmuş

 

NURULLAH GENÇ

Share this post


Link to post
Share on other sites

SENİ BENİM KADAR SEVEMEYENLER

 

 

 

seni benim kadar sevecek olan

 

başını taşlarda çürütmelidir

 

yarasına dikenleri sarmalı

 

kalbinde dağları yürütmelidir

 

 

 

gözleri her sabah başka bir çeşme

 

her akşam krater, her gece duman

 

gökleri günboyu alevlenirken

 

boynunda bir kement olmalı zaman

 

 

 

yollar düğüm düğüm boğmalı onu

 

ızdırap sızmalı baktığı yerden

 

kaplan tutuşmalı, kurt inlemeli

 

saçından bir teli yaktığı yerden

 

 

 

sana benim kadar tutulmak demek

 

vurulmak demektir kartallar gibi

 

tâcını, tahtını kaybetse bile

 

gülümseyebilmek krallar gibi

 

 

 

seni benim kadar sevecek olan

 

ruhunu kapından kovabilir mi

 

seni benim kadar sevemeyenler

 

seni benden fazla sevebilir mi

 

her mısrası başka bir güzel olan bu şiiri çok seviyorum ayrıca Nurullah genç'in bütün şiirlerini çok beğenerek okuyorum

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

seni bir kilimin nakışlarında

 

devlerin şimşekli bakışlarında

 

kanı sevgi olan hatıraların

 

göklere uzayan yokuşlarında

 

bulamaz ayağı prangalılar

 

 

 

yayını terkederken kırılan bir ok gibi

 

doğarken ölen bir çocuk gibi

 

çekingen çeşmelerin suyunda eriyen güz

 

yorgun patikalarda sevda arayan öksüz

 

bulamaz izlerini tilkiler kurt ininde

 

yağmur hala murada ermedi teninde

 

 

 

mağrur bir kıvılcım görünce seni

 

başın alıp gitmiş karanlıklara

 

mehtabı beklemiş seneler boyu

 

yüreğinde duymuş hep o korkuyu

 

ardına bakınca gamlı bir akşam

 

duymuş tenhalarında çalan şarkıyı

 

 

 

ceviz sandık bomboş ; kapılar kırık

 

senden artakalan mor bir hıçkırık

 

 

 

okunmamış esrarlı bir öykünün

 

memnu satırları gibidir yüzün

 

vuslatın eflatun gecelerinde

 

uykusunu kaçırmışsın gündüzün

 

oysa ne yerdesin , ne gökyüzünde

 

derindesin rüya kadar derinde

 

 

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

PİŞMANLIK VE HÜZÜN

 

 

 

Elim silahlı sermayem: Gurur

 

Ne çiçekler benim; ne ben çiçeğim

 

Bir gün hesap için divan kurulur

 

Ayaklar altında kalır yüreğim

 

Elim silahlı sermayem: Gurur

 

Korkarım beni de alnımdan vurur

 

 

 

Pişmanlık ve hüzün hep yığın yığın

 

Bütün varlığımdan soyuluyorum

 

Ortasında kaldım bir bataklığın

 

Kurtarın dostlarım, boğuluyorum

 

Pişmanlık ve hüzün hep yığın yığın

 

Bahçesi harâbe tüm insanlığın

 

 

 

Karşımda yokluğun alev gözleri

 

Zindanlar içinde zavallı ruhum

 

Mükâfat mı, bana şu kan gölleri

 

Yoksa işkence mi, avutulduğum

 

Karşımda yokluğun alev gözleri

 

Bana diş biliyor yıllardan beri

 

 

 

Dilene dilene eğilmiş belim

 

Yüzüm kaktüs yaprağına benzemiş

 

Bİlmiyorum, neden böyle tembelim

 

Kim bana 'çalışma, yaşarsın' demiş

 

Dilene dilene eğilmiş belim

 

Artık görmüyorum, sağırım, kelim

 

 

 

Acaba çıkar mı yollarım düze

 

Yoksa yokuşlar mı öldürür beni

 

Birgün kavuşursam belki, gündüze

 

Talih bir defacık güldürür beni

 

Acaba çıkar mı yollarım düze

 

Sonsuzluğa, mutluluğa, denize.

Share this post


Link to post
Share on other sites

İKİ GÖZÜM İKİ ÇEŞME

 

sen gideli ardında sadece hüzün

bir de rıhtımların şarkısı kaldı

 

senin senden öte bir şeyler olduğunu

biliyorum, ama akşam oluyor

ruhumu çöllere bırakıyorum

 

iki gözüm iki çeşme

bir sarhoş kurşunla kanatları kırılan

garip bir serçedir alınganlığım

 

biraz kum ve kelebek

bir de senin için geçtiğin yerlerde damla damla

yüreğime bulaşan

toprağın ah ü zar kalıntıları

 

hala anlayamadım

bizi bizden ayıran ısırgan otlarını

sen orda, bulutların arasında sessizce

ya da bilmem hangi şehrinde arzın

garip bir türkünün ardında yürüyorsun

benimse avuçlarında

gözlerinden artakalan

bir kaç yeşil renkli hayal denizi

 

iki gözüm iki çeşme

neye yanıyorum, biliyor musun

birleştiremedik kalplerimizi

Share this post


Link to post
Share on other sites

"UNUTURSUN " DEYİŞİNE

 

unutmak, yıldızların ciğerine saplanan

bir lâle yaprağına gömmektir sevgiliyi

unutmak, bir kaktüsün küllerinde ansızın

alevli bir tapınak eylemektir sevgiyi

unutmak, semendere zehir sunmaktır, gülüm

taş dolu yüreklerin lügatinde bulursun

unutmak, sessizliğe yine kanmaktır, gülüm

unutulursa şair, sen de unutulursun

 

bir dağın bir kuyuya tohum ektiği yerde

balığın yüzgecinden irin döktüğü yerde

kralın, kölelerin emrinde yürüdüğü

geminin bir köpükte okyanus aradığı

ayın arzı terkedip gökte durduğu ânda

serseri bir kurşunun ayı vurduğu ânda

başını ellerinin arasına al ve dur

işte o lahza gülüm, bu can seni unutur

 

unutmak, bir saatin kırılan camlarında

zamanı çürüterek öldürmektir sevgiyi

unutmak, bayramlığı giydirilen çocuğun

aldatılan göğsünde vurmaktır sevgiliyi

unutmak, bir ülkenin tozlu kaldırımlarında

taşlara boğdurmaktır yağız atlı yiğidi

unutmak, susturmaktır yolların ayrımında

şairlere can veren muhteşem bir ağıdı

unutmak, koparmaktır çiçekleri dalından

sisli bir yalnızlığın ekseninde bulursun

unutmak, ayırmaktır arıları balından

unutulursa şair, sen de unutulursun

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites
BENİ ANLAMAYIŞINA

Sana bir uygarlığı getirdim; anlamadın

Yavuz kahramanları, şiirin burçlarını

Ayak ucuna koydum gecenin saçlarını

Urganmış boynumda taşıdığın gerdanlık

Sana hükümdarlığı getirdim; anlamadın

 

Sevda suya karışır, sızar kan dağlarına

Köpüren yüreğimde zıpkınlanır umutlar

Yüzün tunç gibi çöker ülkemin bağlarına

Irmaklar bilmediğin kadar hülyalı akar

Her vadi bir yanıyla senin yüzüne bakar

Bir yanında münzevi hıçkıran Leyla kuşu

Sen henüz tanımadın sevda denen yokuşu

Sen henüz yorulmadın yokuşta devler gibi

Yıkılmak üzre olan çaresiz evler gibi

Sen henüz vurulmadın uçarken göklerinde

Sen henüz bir oltaya takılmadan derinde

Karalar bağlamadın; beni anlayamazsın

O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın

 

Seni bir yıldız gibi koyacağım göklere

Her gece ışığını ruhumdan alacaksın

Aldanma gururunu okşayan çiçeklere

En güzel güllerini ruhumla alacaksın

 

Kopacak sanıyorsun bu ip ince yerinden

Bu ipin her çizgisi yaralı bir dev gibi

İnecek sanıyorsun bu bayrak gönderinden

Bu sevda tükenecek sönen bir alev gibi

 

Sen hala anlamadın sevginin en hasını

Sen hala çözemedin ırmağın dünyasını

O, coşkun bir denizin sularına yürürken

Sen hasta bir çeşmeden doldurmuşsun tasını

Gittiği her iklime sevdanı götürürken

Gözyaşı çukuruna gömmüşsün deltasını

 

Henüz bir tokat gibi inmedi yüzüne aşk

Kalbine çivilerle gömülmedi ayrılık

Görmedin bir arslanın can çekişen resmini

Yalnızlık kitabında okumadın ismini

Bir takvim yaprağında yanmadı bakışların

Dökülen tüylerine tutunmadın kuşların

Karanlık köşelerde acı acı gülmedin

Sen henüz kovulduğun kapılarda ölmedin

O Celali uykudan uyanmadın, uyanma

Düşlerimin rengine boyanmadın, boyanma

 

Bir kuş gibi çırpınan kalbimin kafesine

Bir avuç yem bıraksan ölür müsün, a gülüm

Feryadı kayaları parçalayan sesine

Ömür boyu yabancı kalır mısın, a gülüm

Sen henüz bir zindanın küflü duvarlarına

Çarpmadın gözyaşıyla boğulan gözlerini

Sen henüz diken diken saplamadın göğsüne

Dudağında kuruyup dağılan sözlerini

Sen henüz dokunmadın yalnızlığa kan gibi

Acıyı kaynatmadın içinde volkan gibi

Karalar bağlamadın beni anlayamazsın

O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın

 

Serdar Tuncer'in son şiir albümünde yorumladığı duygu yüklü, dinleyeni içine çekip alıp götüren bir şiir...

Serdar Bey'in sesinden dinlemeniz tavsiyemizdir...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hocanın bir hitabını canlı dinleme fırsatım oldu. Hoca çok tatlı bir adam. Sezai Karakoç'un korkunç soğukluğundan iz yok kendisinde. Zaten onun gibi gençten bir akademisyenin, Sezai Bey gibi konuşmamak için çırpınmasına ihtimal vermek de doğru olmaz. Her neyse, Allah uzun ömürler versin, bu hitap sayesinde hocanın varlığını neredeyse bir daha fark ettim. Bir Nurullah Genç yaşıyor, vesselam. Henüz 50'lik bir delikanlıyken, performansı düşmemişken gidip bir elini öpmek, muhabbetinden nasiplenmek gerek; bi ara bakalım buna. Hatta forumca bir araya gelip, sualleri vesaire belirleyip gitmek de olur.

 

Hocanın henüz 30 yaşında bir ufaklıkken, kim bilir ne çilelerle, ne hislerle kaleme aldığı Yağmur'unu çıplak sesiyle okuması hakikaten mükemmeldi. Sayesinde resmen o şiirin hissiyatını tattık. İbrahim Sadri'nin kuru oduna benzeyen, ses perdesini kasıla kasıla kaydıran ruhsuz tarzından çok farklıydı hocanınki. Düz okudu, boğazı düğümlenerek, yaşayarak, acı çekerek, tadarak... Bir daha kanaat getirdim ki Yağmur çok güzel. Ne dendiğinin farkında olunmadan söylenen veya manadan gafil bir haletle yazılan her kelimeden tiksinen birisi olarak, Yağmur'un bütün ama bütün mısralarının çilesi çekilerek yazılmış bir şaheser olduğunu hissediyorum. O kadar uzun bir şiirde bir mısra bile mi laf olsun diye yazılmaz, bir mısra bile mi doldurma değildir? Hele şu 'Bâtılı yıkmak için kuşandığın kılıcın / Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım' finaline bitiyorum. Anlatıyor anlatıyor, adamı getirip de tam orada güm, bırakıveriyor. O ani bitiş sayesinde de bu kısım kafanıza saplanıp kalıyor. Hele hele hak-batıl kavgasının farkında olan fakat ruhunu ve akl-ı selimini kaybetmemiş bir insansanız, bu mükemmel naatın sonunda gelen o kısma karşı beyaz bayrak sallamamanız elde değil. Nurullah Hoca'nın o his patlamasında, o sevgi destanında kıyamete kadar devam edecek olan bu en büyük mücadele hakikatini de unutmaması; kendisinin aşkını en güzel olanda toplarken, nefretini de güzelin düşmanlarından esirgemeyen bir insan-ı kamil olduğu kanaatini doğuruyor.

 

Bu arada hazır 'bitiriş' demişken, Üstad'ın bitirişlerinin de mükemmel olduğunu söylememek olmaz, dikkat ederseniz neredeyse her şiir bir bercesteyle biter Üstad'da. Şiirin zirveye ulaşıp sizi orada bıraktığını hissedersiniz, dolayısıyla bitirdiğinizde dimağınızın damağı lezzetin içinde kaybolur. O berceste sizi yakalayıp beyninize kurulur, vurulursunuz. Nurullah Genç'in Yağmur'unda ise yarı yolda kalmışlığın bir izi var, aniden küt diye bitiyor. Pardon, güm diye demiştik di mi? Evet işte, tam da güm diye bitiyor. Hem de hak ve batıl mücadelesinde... Tam da bu mücadelenin ortasında yapayalnız kalışımızı hatırlatır bana bu kısım. O da bu açıkta kalma hissiyle, garibanlıkla, dehşetle sarsarak yakalıyor insanı.

 

Modern şiirin deliliğe kasarak deha ispatlamaya çalışan o sıkıcı, itici, sıkışık, zoraki halinden nefret eden bir kari kimliğiyle diyorum ki Yağmur'un her mısraı büyük bir çilenin eseri olarak ortaya çıkmış olmalıdır ve modern tarzda yazılabilmiş bir avuç samimi, sevimli, hakiki şiirden birisi de budur.

 

Hoca yalnızca Yağmur'un masalını anlatmadı tabii. Mesela bir tavsiyesi vardı, kendi adına açılan başlıkta onu da zikretmeliyim. 'Gıybet pek tatlıdır, hep kardeşlerimizin etini zevkle yeriz' dedikten sonra, 'Bunu Nurullah kardeşiniz olarak söylüyorum, bir yerde dedikodu yapıldığını ne zaman görürseniz konuyu bir anda değiştirip Peygamberimiz aleyhisselatuvesselam'a getirin, o sözleri yarıda kesin ve hoş bir mecraa taşıyın' tavsiyesinde bulundu ki dediğim gibi buraya kaydetmeyi yerinde buluyorum. Hocanın konuşması esnasında Üstad'ın pek de bilinmeyen ve 'Telli pullu, anlı şanlı bir gelin; / Aynalar, gelin!' diye başlayan Davetiye şiirini okuması da kendisi hakkındaki sempatimin artmasına vesile oldu, ne mutlu hocaya, di mi ahbablar?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir tevafuklar silsilesidir, aldı başını gidiyor :) interesting!

 

Bu arada Ehtiyar Delikanlı Hocanın maşallahı var. Bir röportajında anlattıklarına göre, -kendi çekeceği resimlerden oluşacak sanırım- 100 Resim, 100 Şiir projesi varmış ki; çekilen kareye uygun olarak şiir yazacakmış. Bu da ayrı bir ustalık gerektirir elbet. Eserin bitiş halini Hoca duyuracaktır, paylaşacaktır takipçileriyle. Haberdar olan arkadaşlar da paylaşıverirler gaari :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

evet mükemmel şiirleri var Nurullah hocamızın ve gerçekten ezberlenmeye ezberletilmeye değer şiirler.. benimde yağmur şiirini canlı olarak kendi sesiyle dinleme fırsatım oldu. Hocamızın en başta anlattıklarından beni etkileyen hayatıydı gerçekten. binbirtürlü zor şartlarda okumuş ve o zor şartlarda dahi babasının sırtında taşıyarak okula götürmesi pahasına mükemmel bir eğitim almasına vesile olmuş.ve yıllarca Efendimiz a.s.v. için bir naat yazmak ıstırabıyla günlerce evine kapanıp sadece okula gelip ders verip sonra tekrar evine gidip bu naat üzerine çalışmalar yapmış, hatta onun bu garip halinden dolayı öğretmen arkadaşları aklını kaybettiğini düşünmüşler :) sonra birgün bu şiirle karşılarına çıktığında hayretler içinde kalmışlar.gerçekten mükemmel bir şiir ve tam bir ıstırap şairi. günümüzde hala böyle insanların olduğuna gerçekten şükrediyorum.. Rabbim ebeden razı olsun..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ayrılık Şarkısı

 

Gidince, gülün rengi sarardı gözlerimde

Mutluluk dolu dünyam karardı gözlerimde

 

Gözyaşların yağmurdu, ıslatırdı içimi

O yemyeşil gözlerin bahardı gözlerimde

 

Yıldız gibi parladı gönlümde gülüşlerin

Duruşun güneşimdi, yanardı gözlerimde

 

Dudaklarım ismini hecelerdi derinden

Bakışlarım hep seni arardı gözlerimde

 

Gidince, gülün rengi sarardı gözlerimde

Mutluluk dolu dünyam karardı gözlerimde

Share this post


Link to post
Share on other sites

İNTİZAR

 

Gözlerin dokunuyor kalbime ey cefakar

Öyle uzun bir hicran sundunki hayatıma

Zehrini yudumluyor ruhum melankolini

Lambalar sırılsıklam gönlümde sönmesin yar

Ellerin ab-ı hayat, gülüşün yar, sesin yar

Rüzgar mıdır, yağmur mu dumanlı bakışların

İrkiliyor durmadan bedenim, hülya mıdır

Neş'eme ızdırabın çektiği perdesin yar

Umudumun maviye büründüğü yerde mi

Mahulyam, ey şebnem edalım, nerdesin yar

 

Unutma ceylanların çölleri sevdiğini

Toprak neva sırrını ezberliyor göklerin

Renkler uğursuzluğu fısıldayıp duruyor

Ülfetim nevbaharı bekliyor, bilesin yar

Zarif bir düğüm gibi duruşun yar, sesin yar

Gülleri incinmesin masum dudaklarının

Aldırma, leylakların solduğuna içimde

Ruşenimsin ey canım, beyaz bir lalesin yar

Işığısın şehrayin kalıntısı ömrümün

Sensizim, avareyim; durmayıp gelesin yar

 

Esrarengiz şarkılar dinliyorum geceden

Neden ıslak bilmem ki, çehresi yıldızların

Mestediyor ruhumu endamın, ey cefakar

Eridim; ırmağa döküldüm; şulesin yar

Neden resimler gibi hercaidir sesin, yar

Ey deniz yürüyüşlüm, ey hüznümün kaynağı

Küskün ırmaklar bile benden daha mutludur

Şafakta billur olup, gönlüme giresin yar

Eski umutlarımın son bulduğu yerde mi

Sihirli akşamların ülkesinde misin yar

 

İlkin şakayıkları okşayan parmakların

Nedense, kanatlanıp uçtu yalnızlığıma

Anladım aynaların seni kıskandığını

Şeydayım, efkarlıyım; duyup da gülesin yar

Efsunlu duygularla sarsılıyor benliğim

Hasretim ey cefakar, süreyya gözlerinde

Ebedi nalan oldu gözyaşım; silesin yar

Pusatsız suvariler gibiyim yollarında

İntizarın alnıma vurduğu halesin, yar

 

Çeşmeler kurumaya yüz tutmuşsa içimde

İklimler lanetini kusuyorsa ötenin

Mahşere aralanan kapıdır şimdi zaman

Dil-rübasın, mümayiş sultanı, didesin yar

Ellerin ıtır dalı; duruşun yar sesin yar

Çakıyor yüreğimde şimşekleri ferdanın

Işık ol, perdesinden kurtar beni sevdanın

Nerdesin? ..Rüyada mı? ..Sanki mazidesin yar

Lalezarı solgundur melal yolculuğunun

Ilıksın, uykudasın, safsın, güzidesin yar

 

Yasaklara nigehban olma, ey mah-ı zemin

Orkideler seninle büyüsün bahçemizde

Rahmeti özümleyen bir bende-i numune

Olalım yeryüzünde, ey can, hep tazesin yar

Gurbetin lisanıdır gülüşün yar, sesin yar

Üflerken erdemi maveradan hicabın

Zümrüdüanka neden alev alev yanıyor

Ey enis-i mücella, sen ki, yelpazesin yar

Limanısın ruşenimin bela okyanusunun

Semadan damla damla inen firuzesin yar

 

Esirinim; ey nur-u nigahı, m, yakma beni

Sonsuzlığa seninle varalım, ey cefakar

İliğime işledin; no'lur, bırakma beni

Nazlısın; nazarındır ufuklarımı saran

Ayrılık acısıdır damarlarımda kıvranan

Yorgunum, yaralıyım; no'lur, bırakma beni

Şahikasın; şavkınla tutuştu hücrelerim

Esirinim; ey nur-i nigahım, yakma beni

 

NURULLAH GENÇ

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

ve sayın hocamın en sevdiğim şiirlerinden biri:Karanfil mi, Ne/sin Sen

 

Yüzün sanki dolunay; yüreğimde mi, nedir?

Ellerin çizgi çizgi belleğimde mi, nedir?

Varlığın yedi iklim sunuyor coğrafyama

Yokluğun diken diken kimliğimde mi, nedir?

Bir özlem fırtınası savuruyorsa beni

Çölleri hatırlamamak dileğimde mi, nedir?

Hayalin bir tereddüt, yapışıyor yakama

Sna alışkın olmak iliğimde mi, nedir?

Eflatun kıvılcımlar düşürdün yollarıma

Her kıvrım bir umut, günlüğümde mi, nedir?

Bir sürgün potasında damla damla eriyen

Yalnız bedenim değil, benliğim de mi, nedir?

Saçları dağılıyor denizin sevda için

Açan nergisim, öten kekliğim de mi, nedir?

Her bakışın ruhuma dokunan bir iğnedir

Mıknatıslı gözlerin, bilirim, şahanedir

Tutkusu yumak yumak sarıyor benliğimi

Bana gülüşün lazım; gözlerin bahanedir. Nurullah Genç

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gelmedin ...

 

 

 

gelmedin son hayal de yanıp yanıp kül oldu

bu deruni kavgada kırılan gönül oldu

 

 

 

 

şimdi menziller elem,yürek duman,sine çak

devleri mahkum eden hayatım şimdi helak

gelmedin yıldırımlar düştü hülyalarıma

nasıl kıydın be zalim masum rüyalarıma

sana doğru her adım neden hep ölüm sunar

seni her andığımda renk solar,desen yanar

 

hangi rüzgar sabırla böyle koşar ardından

hangi el nakış nakış gergef dokur ardından

susarsam anlatır mı seni göklere tarih

bensiz olur mu sabah güler mi kara talih

gelmedin koptu zincir parçalandı anılar

sardı bütün ruhumu tükenmeyen ağrılar

kalbimin pembe köşkü harab oldu gelmedin

bahçesinde açan gül turab oldu gelmedin

 

 

 

 

bil ki kıyamet kopsa bu ateş sönmeyecek

heyhat ! şair mehtaba bir daha dönmeyecek

 

 

 

~ Nurullah Genç ~

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

LİLİ'YE MÜTEKERRİR MÜSEDDES

 

Gözlerimden kıpkırmızı damlayan hüzündür, Lili

Beni Vâmık'a çeviren bengisu yüzündür, Lili

Cimri davranma, belki de, gelen son güzündür Lili

Hâmil-i sevdâdır içim, senin öksüzündür, Lili

Gözlerini yavaş yavaş gözlerime döndür Lili

Ya gel, parlasın yıldızım; ya nazınla söndür Lili

 

Ne mihrüvefâdır benim sıkıntılarımı çeken

Ne de ölüm meleğine teslim olup, boyun büken

Sen, yeryüzü kültürümde tatlı bir muammâ iken

Vuslat ankâ yurdundadır; hicran yüreğimde diken

Gözlerini yavaş yavaş gözlerime döndür Lili

Ya gel, parlasın yıldızım; ya nazınla söndür Lili

 

Nurullah Genç / Yankı ve Hüzün

 

:)bestesini dinlemek isteyenler için:

http://www.serdengecti.org/ezgiilahisiir/file.php?f=2027

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

KOPARDIN

 

Bir hicran çölüne bıraktın beni

Kalbine girdiğim yolu kopardın

Yaydın üzerime yalan gölgeni

Adını andığı dili kopardın

 

İçimden boşluğa savruldu külün

Hüznün ateşiyle yandı kakülün

Yıllardır ruhumda öten bülbülün

Her seher konduğu dalı kopardın

 

Uzattıkça sana boş ellerimi

Birer birer yıktın hayallerimi

Bilmem, ölü müyüm, yoksa diri mi

Saçımdan son siyah teli kopardın

 

Gönlümde aşkınla her gün yeşeren

Göğü yıldız yıldız önüme seren

Aynasında yalnız seni gösteren

O güzel, bembeyaz gülü kopardın

 

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Uzak Dur

 

Uzak dur, uzak duran çiçeğin kokusundan

Uzak dur başka yöne süzülüp giden sudan

 

Uzak dur; karanlığın başını bekleyen kuş

Uzak dur ki, bakarsın tam göğsünde vurulmuş

 

Uzak dur; bir bahar ki, yoluna diken döker

Uzak dur; gökkuşağı göğüne perde çeker

 

Uzak dur rahminde küf taşıyan analardan

Uzak dur gölgesini görmeyen aynalardan

 

Uzak dur beyazından mahrum bırakan canın

Uzak dur sırlarına gülümseyen fincanın

 

Uzak dur güle katran damlatan aşk kirinden

Uzak dur ihtirasın kurt kanı şiirinden

 

Çemenzârı inciten her belâdan uzak dur

İçindeki bin yüzlü Kerbelâ’dan uzak dur

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

420243_243743572385770_148717605221701_496024_1975231995_n.jpg

iki gözüm iki çeşme

bir sarhoş kurşunla kanatları kırılan

garip bir serçedir alınganlığım..

 

Nurullah Genç

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...