Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Hâcegân

Hacegan Çorbası

Recommended Posts

Hacegan Çorbası

Bak güzel kardeşim! İbrahim Ethem ne diyor: ''Bu dünyayı gönüllülerine, ötekini de isteklilerine bırakıp, burada Allah'ı anmayı, orada da onun yakınlığına ermeyi iş edinmek...''

Yunus Emre ne demiş:
''Sufilere sohbet gerek

Ahilere ahret gerek

Mecnunlara Leyla gerek
Bana seni gerek seni ''

Ne de olsa gönülleri bir, aynı aşk deryasına dalmışlar...

Devam edelim o halde…

Yunus gerçek aşık isen,
Mülke suret bezemegil.
Mülke suret bezeyenler,

Kara toprak olmuş yatar


(Yunus Emre)

Yar o ki, hep yadında;
Eskimez ve eskitmez.
Muradı muradında,
Seni bırakıp gitmez..
(Necip Fazıl)

Gönül O'na âşık olunca gönüller bir oluyormuş demek ki...

Tövbe meselesine gelelim…

Habib-i Acemi...
Faizle borç verirdi... Öyle ki çocuklar onu gördüklerinde şöyle bağırışırlardı:"Ribahor (faizci) Habib geliyor, sakının onun şomluğundan, ayağının tozu bize değmesin. Biz de onun gibi bedbaht oluruz"
Habib-i Acemi fena oldu ve Hasan-ı Basri elinde tövbe etti...

Ve o Habib-i Acemi oldu... Çocuklar onu gördüklerinde şöyle bağrışmaya başladılar:"savulun taib Habib geliyor, bizim ayağımızın tozu üstüne konmasın, Allah'a asi olmayalım"

Malik bin Dinar...
İşret gecelerinde saz çalıp eğleniyordu...
Ve bir ses:" Ya Malik neye bu haline nedamet edip tövbe etmiyorsun?"

Tövbe etti... Hem de ne tövbe ki... O Malik bin Dinar oldu...


İbrahim bin Ethem...
Belh şehrinin padişahı... Onun için derler ki:''Kırk altın kalkanlıkul, tantana ile önünde ve kırkı da ardından giderlerdi.''
Ve bir ses:"Ey gafil Allah'ı atlas döşekler içinde mi isterler?"
İçine ateş düştü ve o İbrahim bin Ethem oldu...

Bişr Hafi...
İşret yerlerini mekan edinmişti... Böyle bir gece evine giderken, yolda üzerinde besmele yazan bir kağıt buldu, temizledi, kokular sürdü ve evinin en güzel yerine astı.
Ve bir rüya:"Ya Bişr! Sen benim adımı güzel kokularla ağırladın.Benim ululuğum ve izzetim hakkı için bende senin adını iki cihanda hoş kılacağım"
Uyandı, ağladı, tövbe etti ve Bişr Hafi oldu...

Fadl bin İyaz...
Eşkıyaların başı idi... Kervan soyarlardı...
Ve bir ayet işitti:“Allah zikredildiği zaman, iman edenlerin kalplerinin saygıyla yumuşayacağı zaman halâ gelmedi mi?”
Geldi, geldi de eşkıyalıktan evliyalığa terfi etti... O Fadl bin İyaz oldu...

Allah'ım bizler günahkarız, bizleri affet...

İmdi bir düşünelim...

Karşımızda bir topluluk var; içki içiyorlar, eğleniyorlar... Size dediler ki, bunlara bir beddua edin!!!

Diyelim ki bu şahıs beddua yerine şöyle bir duada bulundu:''İlahi bu yiğitlere dünyada hoş dirlik verdiğin gibi, ahrette de dirlik ver!''


Yoksa bu şahıs beddua etseydi, daha mı iyi olurdu???


O halde okuyalım efendiler:

''Bir gün, talebeleriyle Dicle kenarındaki bir hurmalıkta oturuyorlardı. Dicle'nin yukarısından bir kayık geldiğini gördüler. Kayıkta bir kaç erkek içki içiyor, nâra atıyordu. Bu nâhoş manzara karşısında talebeleri; "Efendim bir duâ edin de, Allahü Teâlâ bunları bu nehirde boğsun ve insanlar onların zararlarından kurtulsunlar." dediler.
Şöyle buyurdu: "Yâ Rabbî! Sen bu kullarını dünyâda neşelendirdiğin gibi âhirette de neşelendir." Talebeleri bu duânın mânâ ve sırrını anlamadıklarını söylediler. Bunun üzerine; "Benim söylediğimi (Allahü teâlâ) bilir. Bekleyin şimdi görürsünüz." buyurdu." O topluluk Ma'rûf-ı Kerhî'yi görünce sazlarını kırdılar, şaraplarını döktüler ve titremeye başladılar. Ma'rûf'un el ve ayaklarına kapanıp tövbe ettiler. Ma'rûf-ı Kerhî; "Gördüğünüz gibi herkesin istediği oldu; ne onlar boğuldu, ne de bir kimse onlardan rahatsız oldu." buyurdular.''

Başımdan geçen bir hadise ile devam edelim…

Köydeyim...
Hava çok güzel... Bahar...
Kuran-ı Azimüşşan'ı aldım elime, çıktım kapıya ve başladım okumaya... Kendimi kaptırmış okuyorum, arada bir de yeşilin bütün tonlarını temaşa ediyorum...

İlk önce okuyorum, sonra mealine bakıyorum... Yasin Süresini okudum, mealine baktım... Mülk Süresini okudum ve mealine bakıyorum... Mülk Süresinin 19. ayetini mealden okuyorum:''Üstlerinde kanat çırparak uçan kuşlara bakmazlar mı? Onları (havada) ancak Rahmân tutuyor. Şüphesiz O her şeyi hakkıyla görendir.'' Tam burada durdum ve başladım düşünmeye:''Allah kitabında kuşları bize misal veriyor!''
19. ayeti tekrar okuyorum:''Üstlerinde kanat çırparak uçan kuşlara bakmazlar mı?'' Ve hemen kafamı kaldırdım, gökyüzüne baktım... Hayret!!! Gökyüzünde bir tane olsun kuş yok!!! Kuşların hiç eksik olmadığı köyümüzün semalarında kuş yok!!!

Bu sefer Kuran-ı Azimüşşan'ın yüzünden 19. ayeti tekrar okudum ve gökyüzüne baktım ama nafile... Kuş yok!!! Bir daha okudum, bir daha, bir daha... Kuş yok!!! Sanki gökyüzünün derinliklerinde kocaman bir hortum oluştu da, bütün kuşları içine çekti... Kuran-ı Azimüşşan'ı masanın üzerine bıraktım, ayağa kalktım ve başladım etrafı kolaçan etmeye... Gökyüzünden ümidi kestim, yeryüzünde kuş arıyorum... Kuş yok!!!
Allah kuşları misal gösteriyor, 'gökyüzüne bakın' diyor ama ne gökyüzünde ne de yeryüzünde kuş yok...
Ve tam vazgeçiyordum ki, bir kaç metre uzağımda, yere yakın bir seviyede bir kargayı süzülürken gördüm... Ve başladım okumaya:
''Üstlerinde kanat çırparak uçan kuşlara bakmazlar mı? Onları (havada) ancak Rahmân tutuyor. Şüphesiz O her şeyi hakkıyla görendir.''
Nihayet!!!

Yıllar önce burada yazdığım bir hikâyemi bir daha hatırlayalım mı?

Hatırlayalım…

Cüneyd Bağdadỉ’ye sordular:

– Tasavvuf nedir?

– Allah’ın, seni sende öldürmesi ve kendisiyle ihya etmesi…


Bendeniz işsiz ve bu vaziyetin ıstırabını çeken bir öğretmen adayıyım. Beynimi pörsümüş gibi hissettiğim böylesi zamanlarda büyük bir karamsarlığa düşerim. Hayat benim için tam bir çıkmaz sokak olur, iş için başvurduğum mercilerden elim boş döndüğünde. Yine böyle bir günün üstüme yüklediği ağırlığın ıstırabıyla evin yolunu tuttum. Bir dolmuşa bindim ve cam kenarına oturdum. Gözümün önünde tersinden resmigeçit yapan bir şehir curcunası; Araba hareket halinde… Beynimde, daima istikbalime dair endişe odak noktası… Derken, bir zaman sonra, yol kenarında topraktan çıkmak istermişçesine dalgalanan otların o ısrarlı hareketleri beni kendime getirdi… Sanki derin bir uykudan uyandım; resmigeçit yapan o şehir curcunasını ve hatta o an sabit mekânımı oluşturan dolmuşun içini ve yolcuları bir hortum içine çekti de, etrafımda eşyadan ve canlıdan hiçbir iz kalmadı. Öyle bir hal ki, kendimi bile unuttum o an ve sadece odaklandığım endişelerimle ve ıstırabımla var oldum. Endişelerime ve ıstırabıma büründüm… Bir hal, bir hal, tarifi imkânsız bir hal… Dolmuştan indim ve bu esrarlı vaziyetin hayretiyle deniz kenarında bir oturağa oturdum. Tefekkür halindeyim… Demek böyle oluyormuş yokluk… Demek böyle oluyormuş uğrunda yokluğa karıştığın mevcutla varlık… Yok oldum; ne anne ve baba, ne kardeş, ne eş dost, ne dünya ve ne ben, ıstırabımla var oldum. Zikir ve esrar… Şimdi daha iyi anlıyorum hakkıyla Allah’ın ismini zikredenlerin mürşidinde yok olup, Allah ile var olmalarını. Kendi heveslerinden geçip O’nun boyasıyla boyanmak, dünyayı O’nun gözüyle seyretmek, demek böyle bir şey… Dünyalık olsa da, bir an için odaklandığım endişe ve ıstırabımdan uyandığımda, sırf bu esrarlı hali bir daha yaşayabilmek uğruna nelerimi vermezdim ki... Evet, bu Esrarlı halin bana düşündürdükleri bunlarken, bir şeyi daha fark ettim:

Bu bir haldir ve gaye bu değildir. Gaye O…


Zikir meclislerinde Allah’ı hakkıyla zikredenler, sizi daha iyi anlıyorum. Mutlak varlığı dilinizden kalbinize indiriyorsunuz ve varlık içinde yokluğa karışıyorsunuz; varlığı Mutlak Var’da buluyorsunuz. Böyle bir makamda insanın şuurunu yitirmemesi ancak, Allah dostlarına mahsus olsa gerek. İşte ilim bu!!!

Ve bir söz…

‘’Ey nefsim! niye korkuyorsun? Aç kalacağım diye mi? Hiç korkma, senin Allah katında o kadar değerin yok. Allah ancak Muhammed'i (S.A.S) ve ashabını aç bırakır.’’ (Fudayl bin İyaz)

 

Bir uyarı…

Yunus Emre'ye ait olmayan sözleri veya şiirleri ona aitmiş gibi paylaşmayın! Çünkü Yunus Emre'nin ağzından dökülen o inciler dünyalık şeyler için değildir. O kadar ki, o şiirler, Kuran-ı Kerim'den, Hadis-i Şeriflerden, Kudsi Hadislerden süzülmedir. İşte İspat:

Aşksızlara verme öğüt,
Öğüdünden alır değil.

Aşksız kişi hayvan olur,

Hayvan öğüt bilir değil.
(Yunus Emre)

Kudsi Hadis:
Ahmak birine yapılan öğüt, hayvanlara sunulan inci ve mücevhere benzer.

Lütfen biraz daha dikkat edelim.

Ve birkaç söz…

Dünyanın senden sonra ne halde olduğunu görmek istersen; senden evvel ölenlerden sonra ne halde olduğuna bak!.. (Hasan-ı Basri)

Farz ve sünnetlerden herhangi birini terk eden kimse ateş üzerinde yatsa, denizde yürüse, havada uçsa iyi biliniz ki o davasında yalancıdır. (Necmeddin-i Kübrâ)

Zavallı insan! Helali hesap ve haramı azap gerektiren bir aleme razı olmuştur. (Hasan-ı Basri)

Tarifine gitmemektir evla
Tarife gelir mi hiç Mevla
(Muallim Cudi efendi)

Masivadan el çekip mahlukattan ümmidini kes
Virdin olsun her nefes Allah bes baki heves
(Laedri)

Hak tecelli eyleyince her işi asan eder
Halk eder esbabını bir lahzada ihsan eder
(İzzet Molla)

  • Like 4

Share this post


Link to post
Share on other sites

güzel paylaşım, Allah razı olsun

 

Aşksızlara verme öğüt,
Öğüdünden alır değil.

Aşksız kişi hayvan olur,
Hayvan öğüt bilir değil.
(Yunus Emre)

 

Yunus Emre Hazretlerinin en beğendiğim mısralarındandır...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Zünnun Mısri ölçüyü koymuş: ''Allah'ın zatını düşünmek cehil, işaretlemek şirktir. Marifette tek doğru, sadece hayret...''

Ebul Hamza Horasani ne büyük söz söylemiş:''Eğer gaflet olmasaydı, aşıklar, Allah'ı zikretmenin safasından kül olurlar, düşüp ölürlerdi.''

Ve ilim ile vecd ilişkisini Cüneyd Bağdadi'den okuyalım:''İlmin vecd içinde erimesindense, vecdin ilim içinde erimesi daha hayırlıdır.''

Size şöyle bir soru sorsaydılar, cevabınız ne olurdu? İşte o soru: ''Hiç amelsiz, ibadetsiz, karşılıksız, Allah'ın lütfu olur mu?''
Bu soru Cüneyd Bağdadi'ye soruldu. Bakın O nasıl cevap verdi:'' Her iş ve her şey yalnız onun lütfu ile olur; karşılıkla değil. Onun lütfuna karşılık düşünülebilir mi?''

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri ne güzel yazmış:
''Dertli, dermanın ister
Kullar, sultanın ister
Aşık, cananın ister
Bana Allah'ım gerek.''

Yunus Emre Hazretleri bakın ne yazmış:
''Sufilere sohbet gerek,
Ahilere ahret gerek,
Mecnunlara Leyla gerek,
Bana seni gerek seni.''

Ah dostlar! İkisi de aynı deryaya dalmışlar...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bazen tövbeyi gerektirdiğini düşündüğüm hallerimi göz önüne alarak şu aşağıdaki hikmetleri okuyorum:

''Samimi bir tövbenin farzı, günahı günah olarak kabul etmek, yapılan zulmü itiraf etmek, nefsin hevai/kötü arzularına kızmak, onu kötü amellerdeki ısrarından vazgeçirmek, gücü yettiği kadar gıdasını/rızkını haramdan temizlemektir. Çünkü helal yemek salihlerin temel prensiplerindendir. Sonra da daha önceki günah ve isyanlara pişman olmaktır. Pişmanlığın hakikati ki eğer pişmanlık gerçek ise, kendisini pişman eden şeylerin benzerlerine bir daha dönmemektir.''(Ebu Talip el Mekki)

 

Bakın Sehl Hazretleri ne diyor: ''Şu insanlara tövbeden daha gerekli bir şey ve tövbe ilmini bilmemelerinden dolayı daha şiddetli bir azap yoktur. Bugün insanlar tövbe ilmini bilmemektedirler.''

 

'' Akıllı bir kimse, kalan ömründe, sadece daha önceki taatsız geçirdiği vakitlerine ağlasa, bu , onu ölene kadar hüzün içinde ağlatmaya yeter. Artık kalan ömrünü de gecen ömründeki gibi cehalet ve gafletle karşılayan ve eskisi gibi yaşayan kimsenin hali nasıl olur!'' (Ebu Süleyman ed Darani)

 

''Denilmiştir ki, ölüm meleği kula gözüktüğü zaman, ona ömründen çok az bir zaman kaldığını ve artık ölümün bir göz yumup açma müddeti kadar bile gecikmeyeceğini bildirir. O zaman kulda bir esef ve hasret meydana gelir. Öyle ki eğer bir baştan öbür başa bütün dünya kendisinin olsa, bu son saatine bir saat daha katıp tövbe etmek veya o andaki hükmü değiştirmek için hepsini elinden çıkarıp verirdi. Fakat buna imkan yoktur. '' (Ebu Talip el Mekki)

 

Tövbe şart!

Share this post


Link to post
Share on other sites

''Seni dağladılar, değil mi kalbim,
Her yanın, içi su dolu kabarcık.
Bulunmaz bu halden anlar bir ilim;
Akıl yırtık çuval, sökük dağarcık.

Sensin gökten gelen oklara hedef;
Oyası ateşle işlenen gergef.
Çekme üç beş günlük dünyaya esef!
Dayan kalbim üç beş nefes kadarcık! ''
Üstat Necip Fazıl

''Gönül dikilmiş hedef gibidir. Her yönden ona gelen oklarla delinmiştir.''
Erzurumlu İbrahim Hakkı

Şu gönül insanlarındaki gönül birliğine hayranım.

Share this post


Link to post
Share on other sites

selamun aleykum.
abi senin face hesabı var mı özelden ulaşamadım

Share this post


Link to post
Share on other sites

Eşkıyalık yapan vardı...
Meyhanede sabahlayan vardı...
Tefecilik yapan vardı...
Hristiyan olan vardı...

Ama hepsi tövbe etti... Nasuh Tövbesi... Hiç günah işlememiş gibi oldular... Evliya oldular...

Fudayl bin İyaz...
Bişr-i Hafi...
Habib-i Acemi...
Abdullah bin Mübarek...
Davud-i Tai...
Maruf-i Kerhi...
Malik bin Dinar...
Ve daha niceleri...

Onlar günah işlediler... Pişman oldular... Ağladılar, kendilerini harap ettiler... Allah'a yakardılar... Tövbe ettiler... Bir daha eski hallerine düşmediler... Gece gündüz demeden nefisleri ile mücadele ettiler...

Şu dünyada ve hele şu zamanda bal şerbetine daldırılmış günah oklarının bombardımanı altındayken, ne büyük bir rahmettir tövbe kapısı.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir Müslüman şükür namazı kıldığı vakit, Allah ona bu namazı kılmasını nasip ettiği için bir daha şükür namazı kılması gerek... Sonra bir daha, bir daha, bir daha... Yani ölene kadar şükür namazı kılmamız gerekir... Diyelim ki, ömrümüzün sonuna kadar böyle oldu, yine de şükrümüzü eda edemeyiz, asla edemeyiz... Mümkün mü???

Gafletimiz bu kadar derin olmasaydı, başımız secdeden kalkamazdı... Gafletimizin derinliğini buradan anlayın...

 

Biz Allah'a inandığımız gibi, O'nun kitabına da inanırız.

Bir Ayet-i Kerimede otların ve ağaçların Allah'a secde ettikleri geçiyor... Onlar bir an bile gaflete düşmeden, her anlarında devamlı Allah'a secde halindeler, biz göremesek de... O halde insanlar da kalbinden gafletini söküp atarsa, bir an bile gaflete düşmeden, her anlarında devamlı Allah'a secde halinde olurlar...

Hızlı hızlı tesbih çeken Bir veliye sormuşlar:
Tesbihte ne arıyorsun?
Veli cevap vermiş:
Gaflet arıyorum.

Bir Allah dostu ise şöyle demişti:
Eğer gaflet olmasaydı, âşıklar, Allah'ı zikretmenin safâsından kül olurlar, düşüp ölürlerdi.

Gafletimiz büyük olduğu için gülüp oynuyoruz, eğleniyoruz... Biz uykudayken güneş doğuyor... Günler bir biri ardına geçiyor, ömür bitiyor. Günler ilerledikçe biraz daha toprak kokuyor insan...

Biraz gaflet belki rahmet olur ama gafletin büyüğü felaket olur.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

İslam inceliktir… İncelik…
Ömer b. Abdulaziz… Ona ganimet mallarından bir misk getirildi… Halife Ömer b. Abdulaziz hemen burnunu tutarak seslendi: ‘’Bu ancak kokusundan istifade edilen bir maddedir. Ben, (daha taksimat yapılmadan) Müslümanlardan ayrı olarak onu koklamayı hoş görmem.’’
İncelik…
Ve Ebu Salih Handun… O ölüm halinde olan bir yakın arkadaşının başucunda… Adam Hakk’ın rahmetine kavuştu. Ebu Salih orada yanmakta olan ışığı söndürdü… Sebebini sordular, cevap verdi: ‘’Bu ana kadar bu ışığın yağı bu vefat eden kimseye aitti. Bundan sonra ise varislerinin oldu. Siz başka bir yağ getirin.’’
Hep incelik…
Kehmes kırk senelik sıkıntısını şöyle dile getiriyor:’’Bir günah işledim; kırk senedir ona ağlıyorum; o da şu idi: Bir arkadaşım beni ziyarete geldi. Ona kızarmış bir balık satın alıp ikram etmiştim. Yedikten sonra ellerini silsin diye komşumun evinin duvarından bir miktar toprak aldım; fakat gidip kendisinden helallik alamadım.’’
Daima incelik…
Abdullah bin Mübarek… Büyük Allah dostu… Onun bir atı vardı… Bir gün atı otlaması için bağından çözdü… Kendisi de öğle namazına durdu… Allah-u Ekber… Bu arada atı sultanın arazisine girip otladı… Abdullah b. Mübarek o atı terk etti…
Dedim ya incelik…
Nehai… Bir yere gitmek için hayvan kiralamıştı… Seyir halindeyken elindeki kamçısı düştü… Biraz sonra kamçının düştüğünü fark etti ve atından indi, onu bir yere bağladı, kendisi yürüyerek gidip kamçısını aldı… Niye böyle yaptığını sordular ve işte cevap: ‘’Ben bu hayvanı gideceğim yer için kiraladım; ayrıca başka istikametlere gitmek için kiralamadım.’’
İslam inceliktir…

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yazınızı gerçekten çok güzel derlemişsiniz. Yahu ben bu sitede kimin yazısını okursam mest oluyorum. Bütün kaliteli ve donanımlı insanlar burada mı toplanmış nedir? :)

 

Öğretmen adayıyım demişsiniz, bu yıl ümit var mı atanmak için?

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Şimdi ne yazacağımı bilemedim. En iyisi bir şey yazmayayım :)

 

Öğretmen adayıyım, doğrudur. Bekliyoruz... İnşallah olur. Gerçi hayırlısı neyse o olsun, bunun için de Allah bize sabır versin. Dualarınızı eksik etmeyin.

 

Kendi kendime karar aldım. Atansam da atamasam da şükür namazı kılacağım.

 

Güzel görüşleriniz için teşekkürler... Allah razı olsun.

Share this post


Link to post
Share on other sites

 

 

İnşallah hayırlı sonuç alırsınız. Burada kutlarız. Benden bir çikolata sözü :)

 

Dualar müşterek..

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çok güzel bir çorba olmuş Allah razı olsun. Bir ara böyle derlemeler yapmaya çalışmıştım; Mağnayı bozmak değil de çiçek toplamak gibi gelmişti bana...

Tabi sizde mağnalar itinayla korunmuş maşallah !

 

 

 

Senin ayrıldığın günden beri ağzımın tadı bozuldu
ve bu yüzden
Âlemin neresinde bir gönül derdi varsa
onları bir araya topladılar adına aşk dediler.
Temaşa mı arzu ediyorsun? Gel benim içimi seyret!
Allah’ı anan kimse, bu halin dışında değildir
Ola ki, o seni görür, onun gözüne ilişirsin
âcizlere duaya baş-lıyalım. Ta ki, ses çıkarmadan buna yanaşsınlar
Artık bunu sen ayıkla!
peşinde bütün varlığımı kaybettim
Şimdi, bu birbirini tutmayan sözler karşısında
Ey şah ayağının toprağı hakkı için!
Canım başım hakkı için
Allah için
Ey can bana bir görün bitmeden son nefesim,
İşimi çabuk bitir, artık kesilsin sesim!

Şems-i Tebrizi'nin Makalat adlı eserinde geçen kelime ve cümlelerden derlenmiştir.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Geçen gün Kalem nedir ? Kağıt nedir diye düşünmüştümde bazı cevaplar vermiştim kendi kendime.

 

Kağıt; Adamı tutarlar tasavvuf meydanında üzerine çıkar tepinirler tüm kemiklerini kırarlar kağıt gibi ederler ...

Kalem ; Kalem de gelir o kağıda Allah yazar.

 

sizin yazınızı okuyunca aklıma geldi ;

 

Cüneyd Bağdadỉ’ye sordular:

– Tasavvuf nedir?

– Allah’ın, seni sende öldürmesi ve kendisiyle ihya etmesi…

Bişri hafi kaddesallahu sirruh da geçince yazıyım istedim...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu dünya öyle bir dünya ki, at hırsızlığı için bir ağıra girip, tam eylemini gerçekleştireceğin vakit, Allah merhamet eder, rahmetini yağdırır üzerine. Ağırda bir köşeye yığılıp kalırsın, gözyaşları içinde pişmanlığını haykırırsın ve defalarca tövbe edersin. Tövbe, tövbe, tövbe ve büyük merhamet kapısı... İşte o zaman ağıra at hırsızlığı için giren, oradan veli olarak çıkar.

Allah, Allah'ım, bütün eksik sıfatlardan münezzeh olan Allah, sen affedicisin, affetmeye seversin, bizi de affet Allah'ım.

 

Abdullah İlahi, bakın ne anlatıyor:

''Bir hırsız geceleri at çalıp satardı. Ömrünü böyle hebâ ederdi. Bir defâsında da, bulunduğu şehrin en büyük âlimi ve evliyâsının atını çalmak için ahırına girmişti. Tam atı çözüp götüreceği sırada, ahırın duvarı yarılıp, içeriye bir nûr yayıldı. Bu nûr içinde, iki nûr yüzlü zât gözüktü. Hırsız bu hali görünce, kendini hemen at gübrelerinin arasına atıp gizlendi. Korku ve telaş içinde boğazına kadar gübre içine gömüldü. Bu sırada yarılan ahırın diğer duvarından daha parlak bir nûr gözüktü. Bu nûr arasında da, o zamânın kutbu, en büyük velîsi olan ev sâhibi çıktı. Öncekiler onu görünce hürmet göstererek selâm verdiler.
Ev sâhibi diğerlerine niçin geldiklerini sorunca;
- Falan evliyâ arkadaşımız vefât etti. Onun yerine kimi tâyin edeceğiz? Size arzetmek istedik, dediler.
Atların sâhibi olan zât;
- Onun yerine, at hırsızını tayin ettik, dedi.
Soran iki zât da evliyâ olup ricâl-ül-gayb denilen velîlerden idiler. At hırsızlığı yapmaya gelen kimsenin, gübreler arasına gömülüp saklandığını biliyorlardı. Hemen yanına varıp, onu gübreler arasından çıkardılar, gönlünü alıp, tebrik ederek kucakladılar. Atların sâhibi ve zamânın kutbu evliyâ zâtın da yanına gelip, elini öptüler. Sonra hep birlikte vefât eden arkadaşlarının cenâzesini kaldırmaya gittiler.''

 

Ve Abdullah İlahi anlatmaya devam etti:

"Şimdi at hırsızlığı yapmaya giden kimse, nasıl bir çalışma yaptı da ricâl-ül-gayb denilen evliya arasına girdi? diye bir sûal hâtıra gelmesin. Çünkü o zavallının gübreler arasında mahcûbiyetinden ne kadar zorluk ve ne kadar pişmanlık çektiği bellidir. Kurtuluş yolu kalmadığını kesinlikle anlayınca, at çalmak üzere harama yönelişinden dolayı bütün kalbiyle pişmân olup, o zamana kadar yaptığı işlere öyle bir tövbe etti ki, işlediği kötü işlerden gönlü temizleniverdi. Allahü teâlâya yönelip riyâzet çeken kimseler, onun o anda yaptığı tövbeyi nice seneler yapamaz."

 

Yunus Emre şöyle seslenmiş gönüllere:

''Bir dem cehâlette kalır,
Hiç nesneyi bilmez olur.
Bir dem dalar hikmetlere,
Câlînus u Lokmân olur.''

 

Şimdi de Süleyman Çelebi seslensin:

''Bir kez Allah dese aşk ile lisan
Dökülür cümle günahı misl-i hazan''

Gönüller bir, gönüller bir...

 

Yunus Emre'nin diliyle haykırıyorum:

''Hak bir gönül verdi bana,
Ha demeden hayran olur.''

 

Allah'ım nasip et.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bişr Hafi...

Tövbe etti ve erdi. Bir gece sarhoştu... Yolda üzerinde ''Bismillahirrahmanirrahman'' yazılı bir kağıt buldu, temizledi, güzel kokular sürdü ve evinin en güzel yerine astı. O gece rüyasında bir ses işitti: "Ya Bişr! Sen benim adımı güzel kokularla ağırladın.Benim ululuğum ve izzetim hakkı için ben de senin adını iki cihanda hoş kılacağım"

Bakın Bişr Hafi ne diyor: "Ölümden korkanın gönlünde şek vardır. Mü'min olan ölümden korkmaz. Çünkü ölüm Hak Teala'ya ulaştırıcı olup mü'minin ondan kaçmaması lazımdır."

Ya Necip Fazıl ne diyor? Bakın ne diyor:
''Ölüm ölene bayram, bayramda sevinmek var
Oh ne güzel bayramda tahta ata binmek var.''

Yine diyor ki:
''Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber;
Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü peygamber?''

Yine diyor ki:
''O demdeki perdeler kalkar, perdeler iner,
Azrail'e "hoşgeldin" diyebilmekte hüner!''

Yine diyor ki:
''Öleceğiz müjdeler olsun müjdeler olsun
Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun''

Farklı zamanlarda yaşadılar ama gönülleri bir... Allah'ım, ey Allah'ım, gönlümüzü Müslüman gönlü yap. Bize Nasuh Tövbesi nasip eyle. Allah'ım, Allah...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Akılları başa getirecek muhteşem bir yazı. Bu yazıyı okurken kendi nefsimizi düşünelim...

İmam Rabbani Konuşsun, biz susalım:

''O kimse ki, en aşağılarda ve suça batmış, kötü huylu ve hâline mağrur, hiç alâkası yokken kemâl ve vuslata (ermeğe) tutkun, işi hep Allah’a isyan, ameli de daima üstün olanı bırakmak ve aşağıyı tutmaktır; ne yazık ona!..

O kimse ki, halkın nazar ettiği yer olmak ister ve halkın nazar edeceği yeri harap eder; ne yazık ona!.. Himmeti dış perdeye bağlanmış, mâsivânın (Allahın gayri olan mahlûklar âleminin) yoldaşı olmuştur, sözü işine uymaz, hâli de hayal üzerine dayanır; ne yazık ona!..

Bu vehim ve hayallerden ona ne fayda gelebilir ve böyle söz ve tavırlardan ona hangi kemâl yolu açılabilir? Daima vebal ve suç üzerinde olmak onun vaktinin verimi; anlayışsızlık ve sapıklık da sermayesidir.

Bu seciye, fesat ve şirretliğin başlangıcı, zulüm ve isyanın kaynağıdır; ve bütün ayıpların yuvası ve bütün günahların toplandığı yer... Böylelerinin hayırları lanete layık ve iyilikleri red ve tard olunmaya müstahaktır.

“-Nice Kur’an okuyucusu vardır ki, Kur’an onlara lânet okur!”

Ve:

“Nice oruçlular vardır ki, onlara oruçtan, yalnız susuzluk ve açlık zahmeti erişir.”

Meâlindeki hadîsler, bu hâllerin adil şahitleridir.

Sonunda hasret, pişmanlık ve dövünme, böyleleri içindir. Bunları istiğfarları, günahları gibi, belki onlardan daha şiddetli bir günah; tevbeleri de, isyanları gibi, belki onlardan daha şiddetli bir isyandır.

Bunlar:

“-Çirkinin yaptığı her şey çirkindir!”

Ölçüsünün şaşmaz misalleridir.

Mısra:

“Buğdayı buğdaydan bekle; arpadan buğday olmaz.”

Böyle olanın hastalığı kendi zatındandır. İlaç kabul etmez, dert aslîdir ve devası imkânsızdır. Zattan olan şey zattan ayrılmaz. Zenci, Habeşîden nasıl uzaklaşabilir ki, ikisi de aynı renktedirler.

Allah ki, kudreti her şeye yeter, onlara zulmetmemiştir; belki kendilerine zulmeden yine kendileridir.

Hayrın ta kendisi karşısında şerrin ta kendisi bulunmalıdır ki, iyiliğin hakikati belirsin... İnsanı terbiye eden Peygamberler Peygamberinin terbiyesinden geçenler olmalıdır ki, bu incelikler meydana çıksın...

Her şeyin doğrusunu bilen, dönmek ve yönelmeye lâyık yolu gösteren, kendisine bağlı istikâmeti açan, Allah’tır. ''

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstat Necip Fazıl ''Vecdimin Penceresinden'' sesleniyor:

''Ey Müslüman, sana düşen nimetse sadece çile... Uyumamak ve düşünmeye memur olmak... Bu çile kapısından erişilecek dünyayı bilseydin, yatağını ve yorganını satardın!''

Ya gönüllerin sultanı, Sultanlar Sultanı Peygamber Efendimizin (S.A.V) varisi Davud-i Tai Hazretleri... Bakın O veli ne demiş:

''Ekmeği çiğnemekle, tiriti içmek arasında elli ayet okuyacak zaman vardır. Öyle çiğnemesi uzun süren yiyeceği tercih etmem.''

Bir başka veli Abdülkerim Kuşeyri Hazretleri bakın ne diyor:

''Vakit, insana galip ve hakim olan haldir.''

Şimdi de büyük veli Ebu Ali Dekak Hazretlerini dinleyelim:

''Vakit, senin içinde olduğun haldir. Eğer sen, gönlünle dünyaya bağlı isen, senin vaktin dünyadır. Eğer ahirete bağlı isen, senin vaktin ahirettir. Eğer sevinç içinde isen, vaktin sevinç; üzüntü içinde isen, vaktin üzüntüdür.''

Onlar, biricik sultanımız Peygamber Efendimizin (S.A.V) havuzundan beslenince, aynı hikmetleri farklı harflerle dile getiriyorlar. Gönüller bir dostlar, gönüller bir!

Allah, Allah, Allah...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...