Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
nedamet..

Hrant Dink'e Suikast

Recommended Posts

Agos gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, bugün uğradığı silahlı saldırı sonucu öldü.

Dink'in gazetesinin önünde kurşunlandığı bildirildi.

 

Dink'in vücuduna üç kurşunun isabet ettiği belirtiliyor.

Son zamanlarda yaptığı çıkışlar ile Türkiye Ermenilerinin sağduyulu sesi olan Hrant Dink, Fransa Meclisi'nde Ermeni soykırımı yasası görüşmeleri sırasında en sert karşı çıkışları yapan isim de olmuştu.

 

Hrant Dink Türkiye'de ise 301. maddeden yargılanmış, aydınlar bu mahkemeleri kınarken, bir grup yargılandığı mahkeme önünde Hirant Dink aleyhinde gösteriler yapmıştı.

 

Agos gazetesindeki 2004 yılında yazdığı bir dizi yazıda "Türklüğü yayın yoluyla aşağılamakla" suçlanan yazar Hrant Dink, altı ay hapis cezasına çarptırılmış, cezası daha sonra ertelenmişti.

 

Hrant Dink’e silahlı saldırıda bulunduğu öne sürülen ve eşkali belirlenen saldırganın yakalanması amacıyla, polisin bölgedeki çalışmaları sürüyor.

 

Halaskargazi Caddesi üzerindeki gazete binasından çıkışı sırasında silahlı saldırı sonucu ölen Hırant Dink’e silahlı saldırıda bulunan kişinin, 18-19 yaşlarında, kot pantolonlu ve beyaz şapkalı olduğu bildirildi. Polis, saldırganın yakalanması amacıyla bölgede, metro, otobüs ve vapur iskelelerinde güvenlik önlemleri aldı.

 

1954 yılında Malatya’da dünyaya gelen Hrant Dink, 1996 yılında yayın hayatına giren Agos gazetesinin kuruculuğunu, yayın yönetmenliğini ve başyazarlığını üstlendi. Dink, 2005 yılında Türklüğe hakaret suçundan 6 ay hapis cezası aldı.

 

Hrant Dink kimdir?

 

Hrant Dink, 1954 yılında Malatya’da dünyaya geldi. Anne ve babasının 1961 yılında İstanbul’a taşınmalarının ardından boşanmasıyla iki kardeşiyle birlikte Gedikpaşa’daki Ermeni Yetimhanesi’ne yerleştirilen Dink, bu dönemde, bir süre bazı sol örgütler çizgisinde siyaset yapmaya başladı. Bu dönemde, mahkeme kanalıyla adını “Fırat” olarak değiştirdi.

 

Dink, liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde eğitim gördükten bir süre sonra yetimhanede birlikte büyüdükleri Rakel ile evlendi. Üç çocukları oldu.

 

Kardeşleriyle birlikte yayın evi ve kırtasiye işiyle uğraşan Hrant Dink, eşiyle birlikte, kimsesiz ve yoksul çocukların yetiştiği Tuzla Ermeni Çocuk Kampı’nı yönetmeye başladı. Hrant Dink, daha sonra Denizli’de kısa dönem olarak askerlik görevini yerine getirdi.

 

Hrant Dink, 5 Nisan 1996 tarihinde ilk sayısı çıkan ve Türkçe-Ermenice yayınlanan haftalık Agos gazetesinin kurculuğunu, yayın yönetmenliğini ve başyazarlığını üstlendi.

 

Gazetedeki bir yazı nedeniyle hakkında “Türklüğe hakaretten” dava açılan Hrant Dink, 6 ay hapis cezası aldı.

(habervakti.com)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Son yazısı!..

 

Başlangıcında, “Türklüğü aşağılamak” suçlamasıyla Şişli Cumhuriyet Savcılığı’nca hakkımda başlatılan soruşturmadan tedirginlik duymadım. Bu ilk değildi. Benzer bir davaya zaten Urfa’dan aşinaydım.

 

2002 yılında Urfa’da gerçekleşen bir konferansta yaptığım konuşmada “Türk olmadığımı... Türkiyeli ve Ermeni olduğumu” söylediğim için “Türklüğü aşağılamak” suçlamasıyla üç yıldan beri yargılanıyordum.

 

 

Duruşmaların gidişatından dahi habersizdim. Hiç ilgilenmiyordum. Urfa’dan avukat arkadaşlar gıyabımda yürütüyorlardı celseleri.

 

Şişli Savcısı’na gidip ifade verdiğimde de hayli umursamazdım. Sonuçta yazdığıma ve niyetime güveniyordum. Savcı, yazımın sadece birbaşına hiç bir şey anlaşılmayan o cümlesini değil, yazının bütününü değerlendirdiğinde, benim “Türklüğü aşağılamak” gibi bir niyetimin bulunmadığını kolaylıkla anlayacaktı ve bu komedi de bitecekti.

 

Soruşturma sonunda bir dava açılmayacağına kesin gözüyle bakıyordum.

Kendimden emindim

Ama hayret işte! Dava açılmıştı.

Yine de iyimserliğimi kaybetmedim.

O kadar ki, telefonla canlı olarak bağlandığım bir televizyon programında, beni suçlayan avukat Kerinçsiz’e “Çok heveslenmemesini, bu davadan herhangi bir ceza yemeyeceğimi, eğer ceza alırsam bu ülkeyi terk edeceğimi” dahi dile getirdim. Kendimden emindim, gerçekten yazımda Türklüğü aşağılamak gibi bir niyetim ve kastım -hiç ama hiç- yoktu. Dizi yazılarımın tamamını okuyanlar bunu çok net olarak anlayacaklardı.

 

Nitekim işte, bilirkişi olarak tayin edilen İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşan üç kişilik heyetin mahkemeye sunmuş olduğu rapor da bunun böyle olduğunu gösteriyordu.

 

Endişelenmem için bir sebep yoktu, davanın şu ya da bu aşamasında muhakkak yanlıştan dönülecekti.

“Ya sabır” çeke çeke...

Ama dönülmedi.

 

Savcı, bilirkişi raporuna rağmen cezalandırılmamı istedi.

Ardından da hakim altı ay mahkumiyetime karar verdi.

 

Mahkumiyet haberini ilk duyduğumda, kendimi, dava süresi boyunca beslediğim ümitlerimin acı tazyiki altında buldum. Şaşkındım... Kırgınlığım ve isyanım had safhadaydı.

“Bak şu karar bir çıksın, bir beraat edeyim, siz o zaman bu konuştuklarınıza, yazdıklarınıza nasıl pişman olacaksınız” diye dayanmıştım günlerce, aylarca.

 

Davanın her celsesinde “Türkün kanı zehirlidir” dediğim dile getiriliyordu gazete haberlerinde, köşe yazılarında, televizyon programlarında.

 

Her seferinde “Türk düşmanı” olarak biraz daha meşhur ediliyordum.

 

Adliye koridorlarında üzerime saldırıyordu faşistler, ırkçı küfürlerle.

 

Pankartlarla hakaretler yağdırıyorlardı. Yüzlerceyi bulan ve aylardır yağan telefon, email, mektup tehditleri her seferinde biraz daha artıyordu.

 

Tüm bunlara “Ya sabır” çekip, beraat kararını bekleyerek dayanıyordum.

Karar açıklandığında nasıl olsa gerçek ortaya çıkacak ve bu insanlar yaptıklarından utanacaklardı.

 

Tek silahım samimiyetim

 

Ama işte karar çıkmıştı ve tüm ümitlerim yıkılmıştı.

 

Gayrı, bir insanın olabileceği en sıkıntılı konumdaydım.

Hakim “Türk Milleti” adına karar vermişti ve benim “Türklüğü aşağıladığımı” hukuken tescillemişti.

 

Her şeye dayanabilirdim ama buna dayanmam mümkün değildi.

Benim anlayışımla, bir insanın birlikte yaşadığı insanları etnik ya da dinsel herhangi bir farklılığı nedeniyle aşağılaması ırkçılıktı ve bunun bağışlanır bir yanı olamazdı.

 

İşte bu ruh haliyle, kapımda hazır bekleyen ve “Daha önce dile getirdiğim gibi ülkeyi terk edip etmeyeceğim”i teyit etmek isteyen basın ve medyadan arkadaşlara şu açıklamada bulundum:

 

“Avukatlarıma danışacağım. Yargıtay’da temyize başvuracağım ve gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne de gideceğim. Bu süreçlerden herhangi birinden aklanamazsam ülkemi terk edeceğim. Çünkü böylesi bir suçla mahkum olmuş birinin benim kanaatimce aşağıladığı diğer yurttaşlarla birlikte yaşama hakkı yoktur.”

 

Bu sözleri dile getirirken yine her zamanki gibi duygusaldım. Tek silahım samimiyetimdi.

 

Kara mizah

 

Ama gelin görün ki beni Türkiye insanının gözünde yalnızlaştırmaya ve açık hedef haline getirmeye çalışan derin güç, bu açıklamama da bir kulp buldu ve bu kez de yargıyı etkilemeye çalışmaktan hakkımda dava açtı. Üstelik bu açıklamayı tüm basın ve medya vermişti ama onların gözüne batan ille de AGOS’takiydi. AGOS sorumluları ve ben, bu kez de yargıyı etkilemekten yargılanır olduk.

 

“Kara mizah” dedikleri bu olsa gerek.

Ben sanığım, bir sanıktan daha fazla kimin yargıyı etkileme hakkı olabilir ki?

Ama bakın şu komikliğe ki sanık bu kez de yargıyı etkilemeye çalışmaktan yargılanıyor.

 

“Türk Devleti adına”

 

İtiraf etmeliyim ki Türkiye’deki “Adalet sistemi”ne ve “Hukuk” kavramına olan güvenimi fazlasıyla yitirmiş durumdaydım.

Nasıl yitirmeyeyim? Bu savcılar, bu hakimler üniversite okumuş, hukuk fakültelerini bitirmiş insanlar değiller mi? Okuduklarını anlayacak kapasitede olmaları gerekmiyor mu?

Ama gelin görün ki, bu ülkenin Yargı’sı bir çok devlet adamının ve siyasetçinin de dile getirmekten çekinmediği gibi bağımsız değil.

Yargı yurttaşın haklarını değil, Devlet’i koruyor.

 

Yargı yurttaşın yanında değil, Devlet’in güdümünde.

 

Nitekim şundan bütünüyle emindim ki, hakkımda verilen kararda da her ne kadar “Türk Milleti adına” deniyor olsa da, şu çok açık ki “Türk Milleti adına” değil, “Türk Devleti adına” verilmiş bir karardı bu. Dolayısıyla, avukatlarım Yargıtay’a başvuracaklardı, ama bana haddimi bildirmeye karar vermiş derin güçlerin orada da etkili olmayacaklarının garantisi neydi?

Hem sonra zaten, Yargıtay’dan hep doğru kararlar mı çıkıyordu?

 

Azınlık Vakıfları’nın mülklerini elllerinden alan haksız kararlara aynı Yargıtay imza atmamış mıydı?

 

Başsavcının çabasına rağmen

 

Nitekim işte başvuruda bulunduk da ne oldu?

Yargıtay Başsavcısı tıpkı bilirkişi raporunda olduğu gibi suç unsuru bulunmadığını belirtti ve beraatimi istedi ama Yargıtay yine de beni suçlu buldu.

Ben yazdığımdan ne kadar eminsem Yargıtay Başsavcısı da o kadar okuyup anladığından emindi ki, karara da itiraz etti ve davayı Genel Kurul’a taşıdı.

 

Ama, ne diyeyim ki, bana haddimi bildirmeye soyunmuş olan ve muhtemelen de davamın her kademesinde bilemeyeceğim yöntemlerle varlığını hissettiren o büyük güç, işte yine perde arkasındaydı. Nitekim Genel Kurul’da da oy çokluğuyla benim Türklüğü aşağıladığım ilan edildi.

 

Güvercin gibi

 

Şu çok açık ki, beni yalnızlaştırmak, zayıf ve savunmasız kılmak için çaba gösterenler, kendilerince muradlarına erdiler. Daha şimdiden, topluma akıttıkları kirli ve yanlış bilginin tesiriyle Hrant Dink’i artık “Türklüğü aşağılayan” biri olarak gören ve sayısı hiç de az olmayan önemli bir kesim oluşturdular.

 

Bilgisayarımın güncesi ve hafızası bu kesimdeki yurttaşlar tarafından gönderilen öfke ve tehdit dolu satırlarla yüklü.

(Bu mektuplardan birinin Bursa’dan postalandığını ve yakın tehlike arzetmesi açısından da hayli kaygı verici bulduğumu ve tehdit mektubunu Şişli Savcılığı’na teslim etmeme rağmen bugüne değin herhangi bir sonuç alamadığımı yeri gelmişken not düşeyim.)

 

Bu tehditler ne kadar gerçek, ne kadar gerçek dışı? Doğrusu bunu bilmem elbette mümkün değil.

 

Benim için asıl tehdit ve asıl dayanılmaz olan, kendi kendime yaşadığım psikolojik işkence.

 

“Bu insanlar şimdi benim hakkımda ne düşünüyor?” sorusu asıl beynimi kemiren.

Ne yazık ki artık eskisinden daha fazla tanınıyorum ve insanların “A bak, bu o Ermeni değil mi?” diye bakış fırlattığını daha fazla hissediyorum.

 

Ve refleks olarak da başlıyorum kendi kendime işkenceye.

 

Bu işkencenin bir yanı merak, bir yanı tedirginlik.

 

Bir yanı dikkat, bir yanı ürkeklik.

Tıpkı bir güvercin gibiyim...

Onun kadar sağıma soluma, önüme arkama göz takmış durumdayım.

 

Başım onunki kadar hareketli... Ve anında dönecek denli de süratli.

 

İşte size bedel

 

Ne diyordu Dışişleri Bakanı Abdullah Gül? Ne diyordu Adalet Bakanı Cemil Çiçek?

“Canım, 301’in bu kadar da abartılacak bir yanı yok. Mahkum olmuş hapse girmiş biri var mı?”

 

Sanki bedel ödemek sadece hapse girmekmiş gibi...

 

İşte size bedel... İşte size bedel...

İnsanı güvercin ürkekliğine hapsetmenin nasıl bir bedel olduğunu bilir misiniz siz ey Bakanlar..?

 

Bilir misiniz..?

 

Siz, hiç mi güvercin izlemezsiniz?

 

“Ölüm-Kalım” dedikleri

 

Kolay bir süreç değil yaşadıklarım... Ve ailece yaşadıklarımız.

 

Ciddi ciddi, ülkeyi terk edip uzaklaşmayı düşündüğüm anlar dahi oldu.

Özellikle de tehditler yakınlarıma bulaştığında...

 

O noktada hep çaresiz kaldım.

“Ölüm-Kalım” dedikleri bu olsa gerek. Kendi irademin direnişçisi olabilirdim ama herhangi bir yakınımın yaşamını tehlike altına atmaya hakkım yoktu. Kendi kahramanım olabilirdim, ama bırakın yakınımı, herhangi bir başkasını tehlikeye atarak, yiğitlik yapmak hakkına sahip olamazdım.

 

İşte böylesi çaresiz zamanlarımda, ailemi, çocuklarımı toplayıp, onlara sığındım ve en büyük desteği de onlardan aldım. Bana güveniyorlardı.

 

Ben nerede olursam onlar da orada olacaktı.

“Gidelim” dersem geleceklerdi, “Kalalım” dersem kalacaklardı.

 

Kalmak ve direnmek

 

İyi de, gidersek nereye gidecektik?

Ermenistan’a mı?

 

Peki, benim gibi haksızlıklara dayanamayan biri oradaki haksızlıklara ne kadar katlanacaktı? Orada başım daha büyük belalara girmeyecek miydi?

Avrupa ülkelerine gidip yaşamak ise hiç harcım değildi.

 

Şunun şurasında üç gün Batı’ya gitsem, dördüncü gün “Artık bitse de dönsem” diye sıkıntıdan kıvranan ve ülkesini özleyen biriyim, oralarda ne yapardım?

Rahat bana batardı!

 

“Kaynayan cehennemler”i bırakıp, “Hazır cennetler”e kaçmak her şeyden önce benim yapıma uygun değildi.

 

Biz yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardandık.

 

Türkiye’de kalıp yaşamak, hem bizim gerçek arzumuz, hem de Türkiye’de demokrasi mücadelesi veren, bize destek çıkan, binlerce tanıdık tanımadık dostumuza olan saygımızın gereğiydi.

 

Kalacaktık ve direnecektik.

Bir gün gitmek mecburiyetinde kalırsak ama... Tıpkı 1915‘teki gibi çıkacaktık yola... Atalarımız gibi... Nereye gideceğimizi bilmeden... Yürüyerek yürüdükleri yollardan... Duyarak çileyi, yaşayarak ızdırabı...

 

Öylesi bir serzenişle işte, terk edecektik yurdumuzu. Ve gidecektik yüreğimizin değil, ama ayaklarımızın götürdüğü yere... Her neresiyse.

 

Ürkek ve özgür

 

Dilerim böylesi bir terk edişi hiç ama hiç yaşamak mecburiyetinde kalmayız. Yaşamamak için fazlasıyla umudumuz, fazlasıyla da nedenimiz var zaten.

 

Şimdi artık Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruyorum.

Bu dava kaç yıl sürer, bilemem.

Bildiğim ve beni bir miktar rahatlatan gerçek şu ki, hiç olmazsa dava bitene kadar Türkiye’de yaşamaya devam edeceğim.

Mahkemeden lehime bir karar çıkarsa kuşkusuz çok daha sevineceğim ve bu da demektir ki artık ülkemi hiç terk etmek zorunda kalmayacağım.

 

Muhtemelen 2007 benim açımdan daha da zor bir yıl olacak.

Yargılanmalar sürecek, yeniler başlayacak. Kimbilir daha ne gibi haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım?

 

Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım.

Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.

Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.

 

Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.

Share this post


Link to post
Share on other sites

kendisi nifak tohumları eken birisiydi ama yinede öldürülmesinin yarardan çok zarar getirdiği açık..Allah sonumuzu hayır etsin

Share this post


Link to post
Share on other sites

Türkiyenin bütün imajı zedelendi..soykırım iddiaları varken, tam isabet oldu yani (!) o insan özellikle seçildi..her şey başından hesplandı.. ve amaçlarına da ulaştılar.durumlar vahim..Allah yardımcımız olsun. . ..

Share this post


Link to post
Share on other sites

nifak tohumu? bnce onu eken başkaları oldu. insan özgürlüğünü hürriyetini savunan en önmlisi ülkesini seven bir vatandaştı. yazık bu millete!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Unutmayalım ki o herşeyden önce bir Ermeni'ydi, ve dünya üzerindeki diğer ırkdaşlarıyla karşılaştırdığımızda söyledikleri gayet insaflıcaydı. Fransa parlementosuna karşı takındığı tavrı hatırlayalım herşeyden önce, el insaf...

 

Koskoca Robert Fisk dersiniz, Orta Doğu uzmanı dersiniz, adamın dünkü makalesinin ilk cümlesine bakın: Hrant Dink became the 1,500,001st victim of the Armenian genocide yesterday (Hrant Dink dün Ermeni Soykırımının 1500001'inci kurbanı oldu!)..

 

Malesef dışarıdan millet bu kadar sathi, önyargılı, bönce bakıyor hadisata... Bunlar da dışpolitikayı oldukça tahribata uğratıyor.

 

Bakın; önceki Danıştay baskınında bir iyi niyet olabilirdi, "Niyet Hayır - Akibet Şer" demenin mümkün olabileceği bi hadiseydi o (Hoş, daha sonradan niyetin de hayr olmadığı ortaya çıktı.). Veya, Hüseyin Üzmez'in Malatya suikastinde de aynı iyi niyetten bahsedebiliriz. Fakat bu hem neticesi yönüyle, hem de niyeti yönüyle kesinlikle hoş karşılanabilecek bir fiil değil. Elimizi oldukça zayıflatacak...

 

Bu arada "madem birini vuracaktın, madem bu kadar cesurdun, başkaları yok muydu Hrant Dink'e gelinceye kadar" diyorum bu elemana :) Zira 50 Ermeni'ye bedel kalemşörlerimiz var malum :)

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çilekeş piştov Bey o kişiye karşı 'nifak tohumu' tabirinizi yargısız infaz olarak değerlendiriyorum.Müslüman olmasa bile ırkçı olmayan insan gibi bir insandı.

Bu ölümün Türkiye'ye yararını bırakın , gerçekten çok zarar verdiğini düşünüyorum ben de.

Allah bizim gibilere (yani Müslüman gibi yetişmeye çalışıp da kafalarına empoze edilenler yüzünden bu hedefden sapanlara) yardım etsin ....

Share this post


Link to post
Share on other sites
Çilekeş piştov Bey o kişiye karşı 'nifak tohumu' tabirinizi yargısız infaz olarak değerlendiriyorum.Müslüman olmasa bile ırkçı olmayan insan gibi bir insandı.

Bu ölümün Türkiye'ye yararını bırakın , gerçekten çok zarar verdiğini düşünüyorum ben de.

Allah bizim gibilere (yani Müslüman gibi yetişmeye çalışıp da kafalarına empoze edilenler yüzünden bu hedefden sapanlara) yardım etsin ....

 

Bu ölümün devletimize zararı net, sözde soykırımı bir çok ülke kabul edecek, şimdiden söylenmeye başladılar bile işte Türkler böyledir diye.

Ha ölen kişi temiz birimiydi bence değil.

Türkler hakkında çok incitici sözleri var diye biliyorum..

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan,

Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur.

yeter ki bu mevcudiyetin farkında olunsun" cümlelerini sarfetmiş bir adamdan bahsediyoruz beyler..fazla yumuşak değil misiniz?? bu şekilde ölümünü vatanını seven hiçkimse istemezdi..adam böylece kahraman,aydın ilan edildi..zaten bu ülkede öldürülen herkes aydın oluyo,ne güzel

Share this post


Link to post
Share on other sites

kusura bakmayın ben yeterli bir açıklama göremedim..hem adamı niye aklamaya çalışıyorsunki arkadaşım..söylemiş işte o lafı

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Mümkün olsa da, keşke o "zehirli kan" ibaresi geçen yazının tamamını görebilsek. Sanki biraz ironi var gibi geldi bana... Yani dümdüz söylense, "olay gayet net, herif resmen uçmuş" diyebilirdik ama o yazıyı bütün halinde görmek iktiza ediyor şu halde net bir neticeye varabilmek için.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

NFK-fan haklı keşke yazının tamamını görebilsek. bnde fazla kesin konuştum sanırım.. yazıya bi daha dönüp baktım konu ile ilgili yeterince açıklama yok ama bn onun samimiyetine, insani duygularına, yazdıklarına güveniodum hala da güveniorum.. uzun lafın kısası ii ki müslüman bir TÜRK genciyim :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sizce bu suikastte hedef kiml veya kimlerdi ?

 

Ben hedefin milliyetçi kesim olduğunu düşünüyorum.

Dikkat ederseniz suikastçiyi Nizam-ı Alem ve Alperen ocaklarıyla ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Böylece seçimlere yakın oyları artan milliyetçi partilerin önünüde kesmeye çalışıyorlar.

Tabi suikastin Devletimize vereceği/verdiği zarar gözardı edilecek gibi değil..

Share this post


Link to post
Share on other sites

bana kalırsa hedef toplumdu. toplumu birbirine düşürmek. ama genel olarak tepkilere bakılırsa birlik beraberlik söz konusu.. daha kaç kişinin değeri öldükten sonra anlaşılacak merak ediorum.. biz bu kafayla daha çook yerinde say marş yaparız!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Dink vesilesiyle...

 

Ermenistan'ın Irak'taki işgalci güç arasında olduğunu bilen sanırım yok.Ben de öğreneli çok olmadı.Çeçenistan da mücahidlere karşı savaşan işbirlikçi ve rus birlikleri içerisinde "ermeniler" hatırı sayılır bir oranda...

 

Ermeniler yollarını bilinçli müslüman ve türk düşmanlığı olarak çizmiş durumda...Hrant Dink istese de Türkiye içinde diaspora söylemini benimseyemezdi.Zira yaşadığı toplumun tepkisini derhal çekerdi.Samimi olup olmadığı kendi sorunuydu.Ama "Türkler Ermenileri katletmiştir" sözüne katılan biriydi ve bu söz O'nun gibi birçok ermeninin -ilmilikten uzak- sadece tarihsel duygularının ifadesiydi...

 

Velhasıl Dink diaspora'dan pek de farklı değildi, sadece diasporanın sınırlarımız içinde olabilecek en uç noktasıydı.İçerdeki demokrat/sosyalist/kürtçü/bır kısım laik-atatürkçü/"ılımlı islamcı" ama ne hikmetse umumi hususiyetleri "hakiki islam düşmanlığı" olan zümrelerin sevdiği-hoşlandığı bir şahsiyetti...

 

Müslümanlar'ın milli meselelerde -Hakka uygunluk şartıyla- bazı kesimlerle paralel düşünmesi bir zül değildir.Zira tavrımız yalnız ve yalnız islam'a göredir.Vesselam...

Share this post


Link to post
Share on other sites
bana kalırsa hedef toplumdu. toplumu birbirine düşürmek. ama genel olarak tepkilere bakılırsa birlik beraberlik söz konusu.. daha kaç kişinin değeri öldükten sonra anlaşılacak merak ediorum.. biz bu kafayla daha çook yerinde say marş yaparız!

 

Hrant Dink e bu kadar ilgi gösterilmesinin tek sebebi dışarıya güzel görünmek, muhtemel Ermeni ataklarını şimdiden kesmek.

Ölen kişinin anlaşılmış bir değeri yok, veya anlaşılacak bi değeri yok.

Diğer Ermenilerden de hiç farkı yok bence, Anlayacağınız bu onların Orhan Pamuk u değil.

Sözde soykırımı savunanlardan..

Share this post


Link to post
Share on other sites

dışarıya güzel görünmek.. böle bi toplumda böle bi bakış açısı normal hak veriorum size ama şuna inanıorum ki o yaşarken (genel anlamda) ne türkiye de kabul görmüştü ne de ermenistan da.. diğer ermenilerden farkı ise bnce iki devlet arasında dengeli bi politika ve barışçı bi yol izlemesiydi.. buyrun bi kaç gün önce Hakan Albayrak yazısında böyle söz etmiş o'ndan:

 

'İki yıl önce Doğu Konferansı heyeti olarak Ermenistan'a gitmiştik.

 

Erivan Üniversitesi'nde Ermeni aydınlarıyla bir toplantı yapmıştık..

 

Toplantı esnasında bir delikanlı ayağa kalkıp “1915'te öldürülen masum Ermenilerin anısına bir dakikalık saygı duruşu” çağrısında bulunmuştu

 

Hrant Dink öfkelenip “Ermeni, Türk, bütün masumlar için saygı duruşu!” demişti…'

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Şu zehirli kan ifadesinin geçtiği yazıyı bizatihi okuyamadım ama o yazı üzerine yazılmış tahlillere göz attığımda, zehirli kan ifadesini ihtiva eden cümlelerin tamamıyla içerikten kasten seçilip çarpıtıldığına kanaat getirdim. Zira bu yazısında Hrant Dink Ermenilerin düşmanca tavrı neticesinde zehirlenen bir kandan bahsediyordu, yani "damarlardaki zehirli kan", "damarlardaki asil kan" ifadesinin kavmiyetçi manasını taşımıyordu, hatta kanın zehirlenmesinin sebebi Ermenilere yükleniyordu.

 

Bunun dışında o bir Ermeni'ydi ve soykırım olduğunu da iddia ediyordu. Bu bakımdan onu hak nazarında tenkit etmek ve içgüdüleriyle davranarak hakikate ihanet ettiği iddiasıyla suçlamak gayet tabiidir. "Soykırımcı" olduğu, çeşitli beyanatlarından anlaşılıyor, hatta Agos'un ana sayfasında şu anda yayınlanan biyografisinde başlayacağı haber verilen davadaki sözlerine bakmak dahi bu fikri perçinleyecektir. Siteden okuyabileceğimiz görüşlerinin saçma ve tarihi gerçeklerden habersizce dile getirilmiş bir bakış açısının tezahürü olduğuna özel olarak değinmeyeceğim, tıpkı "Hazret"in İstiklal Marşı'ndaki "Kahraman ırkıma bir gül" kısmına pek içerleyip "Neden çalışkan yurttaşlarıma bir gül değil bakiyim hee?" diye sayıkladığında taşıdığı tavrının komikliğine temas etmeyeceğim gibi. Fakat şu da var, Fransa'nın soykırım iddiaları karşısında takındığı tavra mukabil geliştirdiği aksülameli, onun sadece bu topraklarda yaşıyor oluşuna bağlamak da haksızlık olacaktır.

 

Onun öldürülüşündeki asıl sebebin ben iç politikayla değil de, dış politikayla ilişkilendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Yani belli belirsiz bir milliyetçi hareket yükselişi için Hrant Dink gibi büyük bir lokma vurulmaz, bunun tesirinin farklı alanlarda ziyadesiyle olacağı aşikardır. Bu daha kompleks bir iş olsa gerektir.

 

Her neyse... Doğrusuyla, yanlışıyla bir Ermeni, yaşayan şahsiyetinden daha tesirli neticelere gebe, şer dolu bir suikast neticesi olarak terk etti bu fanî dünyayı. Bu arada cenaze töreni öncesinde "Hepimiz Ermeniyiz!" diye bağıran güruh da bizim olaylar karşısında gösterdiğimiz tepkilerin ne kadar hamasi ve akl-ı selimden uzak olduğunu ispatlamak mevzuunda laboratuvarlık bir değer ifade eder, sadece bu komik ve tehditkar tavra bakarak olaylar karşısında gösterdiğimiz tepkinin akla mantığa sığmazlığını yargılayabiliriz. Ben Ermeni değilim kardeşim, hakikat bu. Bir "cinayet"e karşı taşıdığım tepkimi de böyle komik bir şekilde göstermekten imtina ederim. Aklî olan da budur zaten.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

s.a.

Bu kişi hakkında fazla bilgiye sahip olmadan yazdığım bu yorumu düzeltmek istiyorum.İçini dışını net olarak bilemediğiz , samimiyetinin boyutunu bilemediğimiz bu kişi hakkında başta ben olmak üzere bu kadar kesin konuşmak yanlıştı.Bu ortamda ne ''Ben ermeniyim,ben Hrant Dink'im'' diye abartmalı ne de bunun tam zıttı bi düşünce kabul edilemez bence ve vasat olmayı bilmemiz lazım hatta daha da iyisi susmamız(özellikle net bilemediğimiz bu konuda)

Bence bu olayı o kdar abarttık ki her olayda yaptığımız gibi.Özellikle medya . Tamam bahsettiğimiz şahsiyet iyi biri olabilir ama hiç de bu kadar abartılmaya layık değildi bence. Merve Kavakçı'nın Ecevit'e karşı ''Onun mahkemesi başlamıştır artık bize bir şey söylemek düşmez.''(tabirin tam karşılığı bu değil ama buna benzer bir şeydi.) Bu anlayışı benimsememizin vakti geldi geçiyor bile ...

Hem biz bu kadar insan haklarını düşünüyorsak , ''A bizden biri can kardeşimiz öldü.''(ki bana göre bu kişi öyle birisi değil) bundan önce düşünmemiz gereken birçok insanımız hem de dinimiz uğruna ŞEHİD OLAN. Her gün yüzlerce din kardeşimizi şehid veriyoruz ,onları görmezlikten geliyoruz kendimiz farketmesek bile...Onları da bu kadar düşünseydik haliMiz böyle olmazdı belki de... Bizim yahudi yönetimli medyamız da onları unutturmak için elinden geleni yapıyor zaten...İşte bu da medyanın en büyük fırsatlarından biri...

Kişinin kafası ne ile meşgulse beyi neye hizmet ediyorsa onu düşünür ve onun etrafında döner durur.. Umarım kafamızı yorduğumuz şeyler kayda değer bir şeylerdir...

ALLAH TÜM MÜSLÜMANLARIN YAR VE YARDIMCISI OLSUN ....

 

 

EY İNS BU GİDİŞ NEREYE?

 

BAHSETTİĞİM YORUM:

''Çilekeş piştov Bey o kişiye karşı 'nifak tohumu' tabirinizi yargısız infaz olarak değerlendiriyorum.Müslüman olmasa bile ırkçı olmayan insan gibi bir insandı.''

Share this post


Link to post
Share on other sites

yıllar önce üstad vermiş bunlara cevabını 'DURUN KALABALIKLAR BU CADDE ÇIKMAZ SOKAK!' fazla söze ne hacet.. hoş bunlar ayakta uyuyo.. yazık :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

ararat; ağrı dağı nın eski adı bnm bildigim.. onların gözünde özel bi yeri var bu dağın ama nie özel o konuda bi fikrim yok bileniniz varsa lütfen..

Share this post


Link to post
Share on other sites
ararat; ağrı dağı nın eski adı bnm bildigim.. onların gözünde özel bi yeri var bu dağın ama nie özel o konuda bi fikrim yok bileniniz varsa lütfen..

 

Bildiğim kadarıyla o toprakların kendilerine ait olduğunu iddia ediyorlar..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...