Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
mehmet

William Shakespeare

Recommended Posts

1564’te Stratford-Upon-Avon’da doğan Shakespeare’in yaşamı hakkında bildiklerimiz kilise, mahkeme ve tapu kayıtları gibi resmi belgelerle çağdaşlarının onun kişiliği ve eserleri hakkında yazdıklarına dayanır. Hali vakti yerinde bir esnaf olan, aynı zamanda yerel yönetimde sulh hakimliği ve belediye başkanlığı gibi önemli görevler üstlenen John Shakespeare’in üçüncü çocuğu ve en büyük oğludur. Babasının maddi durumu daha sonraki yıllarda bozulsa da Shakespeare’in diğer eşraf çocukları gibi ilkokuldan sonra eğitim dili Latince olan King’s New School adlı ortaöğretim okuluna devam ettiğine ve burada Roma edebiyatının klasikleriyle tanıştığına kesin gözle bakabiliriz. Üniversiteye gitmeyen Shakespeare’in Latincesinin düzeyini tam olarak bilemediğimizden kaynak olarak kullandığı bazı eserleri asıllarından mı, yoksa çevirilerinden mi okuduğu hakkında bir şey söyleyemiyoruz.

1582’de on sekiz yaşındayken kendisinden sekiz yaş büyük Anne Hattaway ile evlenen Shakespeare’in bu evlilikten beş çocuğu olmuş ancak oğlu Hammlet’i 1596’da kaybetmiştir. 1585 yılı ile 1590’ların başı arasındaki yaşamı hakkında elimizde güvenilir bilgi yok. Ancak Shakespeare’in bu yıllar içinde Londra’ya gelip aktör ve oyun yazarı olarak tiyatroculuk mesleğine başladığını ve kısa zamanda ün kazandığını biliyoruz. Londra’da yaşadığı yıllarda Stratford ve ailesiyle ilişkisini düzenli olarak sürdüren Shakespeare’in profesyonel yaşamı çok yoğun geçmiş. Soneleri (“Sonnets”), konularını klasik mitolojiden alan iki uzun öyküsel şiiri (“Venus and Adonis” ve “The Rape of Lucrece”) ve oyunlarıyla tanınan Shakespeare yazarlık ve aktörlüğün yanı sıra çalıştığı tiyatro kumpanyasının altı ortağından biriydi. Eline geçen paranın önemli bir kısmıyla emlak satın almış ve bu yatırımlar sayesinde 1610’da Stratford’a oldukça varlıklı bir kişi olarak dönmüştür.

İşleriyle ilgili olarak ara sıra Londra’ya gitse de yaşamının son dönemini Stratford’da geçiren Shakespeare 23 Nisan 1616’da ölür.

 

66'INCI SONEDEN

 

Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,

Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.

Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,

Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,

 

Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,

O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,

Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,

Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,

 

Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,

Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,

Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,

Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e.....

Share this post


Link to post
Share on other sites
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,

Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,

Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,

Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e.....

 

Özellikle bu dörtlükte kendini hissettiren mistik bir hava var..

 

mehmet arkadaşıma teşekkürlerimi sunuyorum..

 

saygı ve selamlarımla..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çörçil'e sormuşlar : Britanya imparatorluğu mu , Şekspir mi diye ...

 

Aldıkları cevap :

 

-Şekspir...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bazen

 

 

bazen;

yıldızları süpürürsün, farkında olmadan

güneş kucağındadır, bilemessin

bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür

ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın

koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın

uçar gider, koşşan da tutamazsın...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Büyük Üstad Shakespeare'in, yeterince bilinmeyen ve diğer eserleri kadar teveccüh görmeyen 'The Taming of the Shrew' isimli bir tiyatro eseri vardır. Dilimize de genellikle 'Hırçın Kız' veya 'Huysuz Kız' isimleriyle çevrilen bu eser de, Shakespeare üstadın müthiş edebiyatı, zirvedeki belagati ve karakterleri resmetmedeki inanılmaz muvaffakiyetini gözler önüne sermekte. Shakespeare'in ün kazandığı tiyatro alanları olan trajedya yahut dram türünde bir eser değildir bu. Bazı yönleriyle absürt komedya, bazı yönleriyle de karakter komedyası özelliği gösteren bu harika eser tamamlandığında, damağınızda Kral Lear'dan, elbette ki Hamlet'ten, Üçüncü Richard'dan, Mcbeth ve diğerlerinden aşina olduğunuz klasik Shakespeare tadını, o büyük edebî lezzeti bir kez daha tatmanın ve üstadın sizi hayal kırıklığına uğratmayışının zevkine varıyor, estetik harikası bir dantelanın ipliği misali büyük bir titizlik ve yaratıcılıkla işlenmiş diyalogların ve satır aralarındaki muhteşem aforizmaların arasında kaybolurken, esrarengiz hayatıyla parıl parıl parlayan bir İngiliz dehasına duyduğunuz hayranlık her saniye katlanarak artıyor.

 

Oyun, Shakespeare'de aşina olmadığımız çok enteresan bir teknikle oluşturulmuş: oyun içinde oyun!.. Meyhane çıkışı bayılan bir adamı, avdan dönmekte olan devrin Lordlarından birisi görüyor ve ona bir oyun oynamaya karar veriyor. Baygın sarhoşu, lordun sarayına taşıyorlar ve elbiselerini değiştirip gerekli enfes dekoru hazırladıktan sonra, bu adamı süslenmiş bir yatak üzerine bırakıyorlar. Adam uyandığında çevresindekiler ona Lord muamelesi yapıyor ve kendisinin yıllar boyu sefil bir serseri olduğu düşüncesiyle hareket ettiğini, bu hastalığının etrafındaki uşaklarını ve karısını ziyadesiyle müteessir kıldığını anlatıyorlar. Bir süre sonra adam da bu söylenenlere inanıyor ve gerçek hayatıyla kendine anlatılan hayat arasında kalmış, garip bir tip doğuyor. Lord olmaya çalışan, fakat üslubundan bakış açısına kadar tüm yanlarıyla serseri bir adam!.. Kelimenin tam manasıyla "Görmemiş" bir tip... Dikkatli bir gözle bu karakteri inceleyen bir insan, kişilerin alışageldiği hayatın dışına çıktığında ne gibi arızalar oluşabileceğini anlatan bu kısımda, bizim körükörüne taklit sevdamıza yüzyıllar evvelinden atılmış okkalı tokatlar keşfedebilir. Ayrıca insanı derin derin tefekkür etmeye iten bu bölüm, 20. yüzyıl sinemasında işlenmeye başlayan bir temayı da ele alıyor. Evet, bir gün uyandığımızda çevremizin tamamen değiştiğini görsek, bu tiyatrodakine benzer bir simülasyona tabi tutulsak bizim halimiz ne olurdu? Şu halde beynimize ve putlaştırdığımız aklımıza ne kadar güvenebiliriz? Evet, tecrübe denilen şeyin bir şeyler söyleyebilmesi için bizim ona aklımızla anlam yüklememiz gerekir. Fakat akıl da çok kolay aldanan bir araç olduğuna göre, varın düşünün ne kadar aciz bir haldeyiz. Allah yegâne yardımcımız olsun.

 

Tiyatronun asıl kısmı, sarhoşu evine alan Lordun, kendisini lord sanan kişiyi eğlendirerek onunla biraz daha dalga geçme arzusundan doğuyor. Lord, kendini Lord sanan kişiyi eğlendirmek için Hırçın Kız adlı oyunu oynayacak bir ekibi sarayına davet ediyor ve oyun, saray halkının önünde oynanmaya başlıyor. Bu tarz, Shakespeare oyunlarında pek başvurulan bir oyun biçimi değildir.

 

Oyunun ikinci kısmının ana fikri ise, ecdadın 'Dinsizin hakkından imansız gelir' meseliyle ifade ettiği bir hakikat: Şirretliği hudut tanımaz bir soylu kızının, başka bir soylu tarafından planlı bir çalışmayla, sindirme amaçlı sarf edilen güçle nasıl istenen kıvama getirildiği anlatılıyor bu eserde. Başlangıçta sebepsiz yere kız kardeşinin ellerini bağlayacak kadar hırçın bir mizaç taşıyan diktatör ruhlu Katherina, eserin sonunda eşlerinin ricalarını kaale almayan kızkardeşi ve ikinci evliliğini yapmakta olan, "Dul Kadın" olarak anılan kişiye aşağıdaki sözleri söyleyecek bir kıvama gelmiştir. Final sahnesinden bir pasajı, Shakespeare eserlerinin ne anlattığından ziyade, satır aralarına dağıtılmış edebiyat şovunun ehemmiyetli oluşundan dolayı aşağıya almakta bir beis görmüyorum:

 

 

PETRUCHIO

Katherina, hadi, hemen şimdi

Bu dikkafalı kadınlara anlat bakalım,

Kocalarına, efendilerine karşı ödevler neler.

 

DUL KADIN

Hadi hadi, şaka ediyorsun herhalde;

Biz bunu dinlemek istemiyoruz.

 

PETRUCHIO

Hadi, anlat diyorum. Önce de onunla başla.

 

DUL KADIN

Anlatmayacak.

 

PETRUCHIO

Ben anlatacak diyorum. Önce onunla başla.

 

KATHERİNA

Ayıp ayıp, alnını öyle düşmanca kırıştırma;

Gözlerinden de haince bakışlar fırlatıp,

Beyini, efendini, kralını incitmeye çalışma.

Kırlara don vurduğunda çayırı nasıl lekelerse,

Bu tavırlar da senin güzelliğini öyle bozar;

Fırtınaların körpe tomurcukları söküp attığı gibi,

Bunlar da senin şöhretini alır götürür,

Ne sana yakışır bu davranış, ne dışarıya hoş görünür.

Sinirlenmiş kadın, suyu bulanmış pınara benzer:

Sevimsiz, tatsız, itici, güzellikten yoksundur.

Öyle kaldıkça da, ne kadar susamış olursa olsun,

Kimsenin içinden gelmez ondan bir yudum almak,

Ya da bir damlasına bile dokunmak.

Kocan senin efendin, hayatın, hamindir;

Senin başın, hükümdarındır; seni kollayan,

Koruyan kişidir; senin için karada, denizde

Her türlü eziyete katlanır; sen sıcak yuvanda,

Sağlık ve güven içinde döşeğinde yatarken,

Fırtınalı gecede uyumaz, ayazda nöbet tutar.

Bunun karşılığında da senden çok şey istemez;

Sevgi, güler yüz ve içten saygı dışında.

Bu büyük borca karşı, bu kadarcık ödeme!

Hükümdar kulundan nasıl görev beklerse,

Koca da karısından aynı görevi bekler.

Kadın aksi, huysuz, suratsız ve gönülsüz olduğunda,

Kocasının makul iradesine karşı geldiğinde,

Kullarını seven ve kollayan bir hükümdara karşı

Nankörce başkaldıran, hain bir âsiden farksızdır.

Kadınların aptallıklarından utanıyorum:

Diz çöküp barış isteyecekleri yerde,

Diklenip savaş ilan ediyorlar;

Kendilerinden hizmet, sevgi ve saygı beklenirken,

Yönetmeye, efendiliğe, hükmetmeye hevesleniyorlar.

Bedenlerimiz nasıl yumuşak, zayıf ve narinse,

Dünyanın eza ve cefasıyla başetmeye uygun değilse;

Yüreğimiz ve duygularımız da öyle yumuşak olmalı,

Varlığımızın maddi yanıyla uyum sağlamalı.

Hadi hadi, siz kendini bilmez ve cılız solucanlar,

Benim hayalim de sizinki kadar genişti,

Yüreğim azmandı, aklım sınır tanımazdı;

Lafa laf, surata surattı ilkem.

Ama şimdi görüyorum ki, kargılarımız birer saman çöpü;

Gücümüz zayıflık, zayıflığımız ise benzersizmiş;

Görünüşte en güçlüyken bile, gücümüz bir hiçmiş gerçekte.

Onun için, iyisi mi siz duyguları yatıştırın;

Başka yolu yok çünkü.

Kocanızın ayaklarının dibine koyun ellerinizi.

Eğer kocam dilerse, gönlünü hoş edecekse,

Saygımı göstermeye hazır bile şu anda benim ellerim.

 

 

...

 

Shakespeare'in bu eserini de, diğer tüm tiyatroları gibi tavsiye etmekten çekinmiyorum. Remzi Kitabevi'nden çıkan tercümenin okunması gayet zevkli. Anlatım, saçma sapan tercüman hamleleriyle sekteye uğratılmamış, tabii akış korunmuş. Bu çeviriyi rahatlıkla tercih edebilirsiniz. Çevirinin ismi, 'Huysuz Kız'...

(Trradomir)

Share this post


Link to post
Share on other sites

61. Sone

 

Ağır gözkapaklarım, yorgun gece içinde

Hayalinle apaçık kalsın, dileğin bu mu?

Sana benzer gölgeler, gözümle eğlensin de

Keyfince parçalayıp geçsinler mi uykumu?

Gönderdiğin, ruhun mu canevinden uzağa

İşlerime gözkulak olsun, düşürsün diye

Aylak saatlerimi, utancımı tuzağa:

Hasedine, kuşkuna yardakçılık etmeye?

Hayır, sevgin çoksa da büyük değil o kadar

Benim kendi aşkımdır vermeyen uyku durak,

İşte öz sevgim, dirlik düzenliğimi bozar

Senin uğruna bana hep nöbet tutturarak.

Ben bekçinim, sen başka yerlerde uyanıksın:

Benden uzaksın, sana başkaları çok yakın.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Shakespeare’in Huysuz Kız kitabındaki Katherina isimli karakterinin dilinden ortaya döktüğü ve bir çok noktada, çizgide, edada ruh tasvirini yaptığı kadın tablosu; beynelmilel bir konumda olan kadın-erkek meselesinde kadının; nasıl bir ruh rejiminde, nasıl bir eda ikliminde olması ve olmaması gerektiği, derinlerden gelen ifadelerin buğusuyla erkek ruhunu nasıl bir buhurla tütsüleyeceği noktasında hakikate işaret eden bir parmak, karanlığa ışık tutan bir fener hüviyetine bürünüyor.

 

Kadın ve erkek arasındaki ince ve girift bir mevzu olan mücerret harbin sahası ve saadet sınırı, kadının erkeğe mahkûm, erkeğin kadına hâkim olma noktasındadır. Erkekteki hâkimiyet ve kadındaki mahkûmiyet, firavunlara nemrutlara taş çıkartırcasına, mücerrette ve müşahhasta sergilenen bir zulmet ve mazlumiyet sistemi değil, en narin, zarif, latif, rikkat yüklü silahlarla kadının ruh cephesine doğru yapılan bir feth harekatı ve kadında da erkeği bu fethe yöneltici ve fethe memur kılıcı olmanın ve belki de fethetmekten çok fethedilen olmanın deruni bahtiyarlığının içinde gizlidir.

 

Günümüzün kadın ve erkeğinin –çoğunlukla- bu incelikten mahrum ve gafil oluşunu, birbirlerinin ruhlarına milyarlarca ışık senesine eş uzaklıkta kalışlarını ve ailedeki bütün huzursuzlukların belki de tohumunun yukarıdaki olamayışlar, varamayışlar yüzünden atıldığını bilmem ki söylemeye gerek var mı.. fetih derdinde olmayan erkek, fethe davetiye çıkaramayan kadın, müşahhasa sıkışıp kalmış bir hayat, ruhsuz, hissiz, fakir, aç yuvalar.. Çözüm, İslam’ın kadına ve erkeğe biçtiği libasları en tertipli ve ölçülü biçimde ruha giydirmek, ruhu bunların içinde eritmek, kadınlık ve erkeklik şahsiyetinin ses, çizgi, renk , hacim ölçülerini bu eriyişte bulmak, yani hakikatlerin hakikatine hakiki bir teslimiyetle bağlanmak…

Share this post


Link to post
Share on other sites

SONE 29

 

Düşünce insanların ve kaderin gözünden

Aforozlular gibi, yapayalnız ağlarım;

İrkilir sağır gökler çığlıklarım yüzünden,

Bahtıma lanet okur, yüreğimi dağlarım;

Talihi yaver giden herkese gıpta eder,

Şu denli güzel olsam, dostlarım olsa derim;

Şunda sanata, bunda dehaya içim gider,

Oysa solda sıfırdır yapmak istediklerim;

Kendimden iğrenirken aklım sana doğrulup

Gönlüm kara dünyayı gerilerde bırakır,

Gün doğarken yükselen bir tarla kuşu olup

Cennet kapılarında kutsal ezgiler şakır;

Öyle bir servettir ki sevgini anmak bile,

Sultanlarla yer değiş deseler nafile…

 

SONNET NO. 29.

 

When, in disgrace with Fortune and men’s eyes,

I all alone beweep my outcast state,

And trouble deaf heaven with my bootless cries,

And look upon myself and cursa mt fate,

Wishing me like to one more rich in hope,

Featured like him, like him with friends possessed,

Desiring this man’s art and that man’s scope,

With what I most enjoy contented least;

Yet in these thoughts myself almost derpising

Haply I think on thee, and then my state,

Like to the lark at break of day arising

From sullen eart, sings hymns at heaven’s gate:

For thy sweet love remember’d such wealth bring

That then I scorn to change my state with kings.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirlerini incelemesi için Shakespeare'e gönderir. Ünlü yazarın cevabı şu olur:

''Dostum, siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemsiye yapın.''

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bütün dünya bir sahnedir...

Ve bütün erkekler ve kadınlar

sadece birer oyuncu...

Girerler ve çıkarlar.

Bir kişi bir çok rolü birden oynar,

Bu oyun insanın yedi çağıdır...

İlk rol bebeklik çağıdır,

Dadısının kollarında agucuk yaparken...

sonra mızıkçı bir okul çocuğu...

Çantası elinde, yüzünde sabahın parlaklığı

Ayağını sürerek okula gider...

Daha sonra aşık delikanlı gelir,

İç çekişleri ve sevgilinin kaşlarına yazılmış şirleriyle...

Sonra asker olur, garip yeminler eder.

Leopara benzeyen sakalıyla onurlu ve kıskanç,

Savaşta atak ve korkusuz,

Topun ağzında bile şöhretin hayallerini kurar...

Sonra hakimliğe başlar,

Şişman göbeği lezzetli etlerle dolu,

Gözleri ciddi, sakalı ciddi kesmli...

Bilge atasözleri ve modern örneklerle konuşur

Ve böylece rolünü oynar...

Altıncı çağında ise palyaço giysileriyle,

Gözünde gözlüğü,yanında çantası,

Gençliğinden kalma pantalonu zayıflamış vücuduna bol gelir.

Ve kalın erkek sesi, çocukluğundaki gibi incelir.

Son çağda bu olaylı tarih sona erer.

İkinci çocukla her şey biter.

Dişsiz, gözsüz, tatsız, hiç bir şeysiz..

Share this post


Link to post
Share on other sites

İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.

 

Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.

 

Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.

 

Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.

 

Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.

 

Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.

 

Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birşey vermediği için.

 

Ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.

 

Ve yaşamaktan korkuyor, kendisi için değil, başkalarına göre yaşadığı için.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hamlet...Orjinal ismini ingilizlerin bile yazmakta zorlandığına inandığım Şekspir'in en büyük eserlerinden biri.Çektiği acıyı dile getiriş biçimine hayran olduğum Hamlet.Babasının katiliyle (amcası) aynı havayı soluduğu için nefessiz; amcasıyla evlendiği için annesiz ve o tarihlerde henüz hayatta olmadığım için bensiz bir halde yaşayan Hamlet.Babasının hayaleti, katilinin amcası olduğunu ona haber verince intikam almaya karar verir.Bunun için fırsat kollar.Kitapta öyle bir sahne var ki, Hamlet'in intikam duygusunun ne boyutta olduğunu açıklamakta müthiş!..Kralı yani amcasını, etrafında kimse yokken ve pişmanlıkla dua ederken görür.Tam işini bitirecekken şöyle düşünür:

-Onu bu halde öldürmek,intikam değil,bir lütuf,bir ödül...Ben onu günahlarına tövbe edip,ruhunu temizleyerek kendini ölüme hazırladığı bir anda öldürürsem intikam almış olur muyum?Hayır!Kınına gir,ey kılıç!Daha korkunç bir fırsat bekle!Onu içerken,uyurken,hiddetliyken,küfrederken,kumar oynarken ya da zina döşeğinde,affa layık olmayan herhangi bir vaziyetteyken öldür.

 

Şekspir'in kulakları çınlasın.Onun bu satırları, İslam tarihinde eşine az rastlanır bir olayı aklıma getirdi:

 

İslam ordusu derin bir nehirle karşılaşır.Haccac-ı Zalim'in ayağı kayar ve suya düşer.Tam boğulmak üzereyken yaşlı bir asker suya dalıp onu kurtararak kıyıya çıkarır.Bunu görenler kızgınlıkla adama sorarlar: Hepimiz ondan kurtulmayı ümitle beklerken ve bu tam da olacakken,bu zalim herifi niye kurtardın?

Boğulanların şehit olduklarına dair duyduğum haber bana bunu yaptırdı, der yaşlı asker.İstedimki şehit gitmesin.

 

Hamlet, Krala duyduğu öfkeyi belli etmemek için,halini anlayıpta şüphelenmesinler diye deli numarası yapar.(ki kitabın en sevdiğim bölümleri onlar diyebilirim) Gösterişçilerin,hilekarların,yalancıların,katillerin,olduğu gibi olmayanların karşısında dürüst bir deli olur Hamlet.(yaşamış olduklarıyla belkide gerçekten delirmiştir) Hamlet yine de talihliymiş.Ya bugün yaşasaydı!..Delirmek için,başını yerden kaldırıp önüne,sağına,soluna bakmanın yeterli olacağı bugün yaşıyor olsaydı!..

 

Efendim,Kralın Baş Mabeyncisi olan Polonıus adlı çayına göre şekerle Hamlet'in kısa bir konuşmasını,klavyemin mürekkebi bitmeden yazma niyetindeyim.

 

Bu arada bizzat Şekspir'den duydum: Kitapları kendisine yetecek kadar büyük bir krallıkmış.

Bende ona şöyle dedim: Kitaplığımdaki Üstad Necip Fazıl'ın kitapları bütün dünyaya yetecek kadar büyük bir krallıktır.

 

POLONIUS- Aziz Lord Hamlet,ne yapıyor,iyi mi?

HAMLET- Tanrı'ya şükür,iyi.

POLONIUS- Beni tanıdınız mı efendimiz?

HAMLET- Tabii ki tanıdım;siz bir balıkçısınız.

POLONIUS- Ben balıkçı değilim efendimiz.

HAMLET- Keşke o kadar namuslu olsaydınız.

POLONIUS- Namuslu mu dediniz efendimiz?

HAMLET- Evet,efendi.Bu dünyada namuslu olmak,on bin kişi içinde tek olmak demektir.

POLONIUS- Çok doğru efendimiz.

HAMLET- Çünkü eğer leşe düşkün olan güneş,köpek ölüsünde kurtçuk üretirse...Kızınız var mı?

POLONIUS- Var efendimiz.

HAMLET- Söyleyin ona,güneşte gezmesin.Gebelik bir saadettir;fakat kızınızın anlayabileceği şekilde değil!Bu noktaya dikkat edin dostum.

POLONIUS- Ne demek istiyorsunuz? (kendi kendine) Aklı fikri kızımda;ama beni tanımadı;balıkçı olduğumu söylüyor.Çıldırmış,çıldırmış.Ben de gençliğimde aşk yüzünden buna benzer hallere düşmüştüm.Yine bir konuşayım.(açıktan) Ne okuyorsunuz efendimiz?

HAMLET- Kelime,kelime,kelime.

POLONIUS- Ne var efendimiz?

HAMLET- Kiminle kimin arasında?

POLONIUS- Okuduğunuz kitapta neler var demek istiyorum efendimiz.

HAMLET- İftiralar var efendi...Şu hiciv yapan çapkın,ihtiyarların sakallarının kır,yüzlerinin buruşuk olduğunu;gözlerinden çam sakızı gibi sarı çapaklar aktığını;akıllarının çok eksik ve baldırlarının sıska olduğunu söylüyor.Bütün bunlara ben de kuvvetle inanıyorum;ama açık konuşmanın doğru olmadığını düşünüyorum.Size gelince,eğer bir yengeç gibi geri giderseniz benim yaşımda olursunuz.

POLONIUS- (kendi kendine) Cinnet;ama mantıklı bir cinnet.(açıktan) Havanın dışına çıkabilir misiniz efendimiz?

HAMLET- Mezarıma mı?

POLONIUS- Gerçekten de, orası havanın dışındadır.(kendi kendine) Cevapları bazan ne kadar isabetli oluyor!Bu genellikle cinnetin eriştiği bir başarı.Akıllı ve sağlam bir kafa bu kadarını başaramıyor.Şimdi onu yalnız bırakayım da,kızımla birden bire karşı karşıya getirmenin bir yolunu bulayım.(açıktan) Muhterem lord,izninizi rica ederim.

HAMLET- Daha büyük memnuniyetle verebileceğim bir şey isteyemezdiniz benden.Hayatım müstesna,hayatım müstesna,hayatım müstesna.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstadın Seakspeare hakkında görüşlerini merak ediyorum...Lütfen bilgi verebilirmisiniz..

 

---

Ekleme. Aşağıdaki linke tıklayarak Üstadın Shakespeare Hakkındaki Görüşlerine ulaşabilirsiniz.//reyhan

 

http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?showtopic=10628

Edited by reyhan
Ekleme

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu böyle olmayacak. Kitabın tamamını buraya yazarsam ancak rahat ederim :) Üstad, kitaplarından birinde (hangisi olduğunu hatırlayamıyorum) Hamlet için : İnsanoğlunun yazdığı en büyük eserlerden biri, diyor. Şekspir’in de, Üstadı tanıması hoş olurdu gerçekten :)

 

Sözü, sözün üstadlarından birine bırakalım; ve muhteşem bir kelime denizine yelken açalım…

 

 

HAMLET : Olmak yada olmamak… İşte asıl mesele bu… Acaba zalim feleğin okuna, taşına göğüs germek mi, yoksa bu mihnet deryasına karşı koyarak hepsine son vermek mi daha asil bir hareket olur? Ölmek : uyumak… Hepsi bu kadar… Ve bir uykuyla bütün kalp ağrılarını, vücudun yakındığı binbir tabii derdi dindirebilmek… İşte varlığımızın özlediği netice! Ölmek : uyumak, uyumak! Belki bir rüya görmek… Ahh, işte güçlük burada! Çünkü ruhumuz bu fani kalıptan sıyrılıp ölüm uykusuna daldığı an, nasıl bir rüya göreceğimizi kim bilir? İşte bizi düşündüren ve uzun ömür felaketine katlandıran bu. Yoksa kim, bir yalın hançerle hayata son vermek varken, zamanın darbelerine ve hor görmesine, zalimin zulmüne, mağrurun küstahlığına, reddedilmiş aşkın sızılarına, adaletin sürüncemesine, mevki sahiplerinin hakaretine, liyakat ehlinin liyakatsizler tarafından aşağılanmasına katlanır? Kim bu yüklere tahammül eder? Eğer o keşfedilmemiş, o sınırlarından hiçbir seyyahın geri dönmediği alem, o ölümden sonraki şeyin dehşeti irademizi şaşırtmasa, ömrün meşakkatleri altında terler, inler miyiz? Bütün bunlar bize, bilmediğimiz fenalıklara atılmaktansa, içinde bulunduklarımıza katlanmayı hoş gösteriyor.İşte hepimizi korkak yapan, bu şuurumuzdur ve işte bu endişeler, azim ve kararımızı solduruyor, tüketiyor; yüksek ve önemli girişimler, bu sebepten dolayı, yönlerini değiştiriyor, faaliyet özelliklerini kaybediyorlar. Ophelia, güzel peri, dualarında benim günahlarımın bağışlanması için de yalvar.

 

OPHELİA : Aziz lord, bu kadar zamandır ne alemdesiniz?

 

HAMLET : Acizane teşekkür ederim. İyiyim, iyiyim, iyiyim.

 

OPHELİA : Efendimiz, bende bazı yadigarlarınız var, çoktan beri iade etmek istiyordum. Lütfen şimdi kabul ediniz.

 

HAMLET : Hayır, benim değildir; ben size hiçbir şey vermedim.

 

OPHELİA : Benim muhterem lordum, verdiğinizden eminim, hatta onları verirken söylediğiniz tatlı sözler hala kulağımda; ama artık bir değeri kalmadı. Alın; çünkü veren zalim olursa verdiği hediye hassas gönülleri incitir. Buyurun efendimiz.

 

HAMLET : Ha, ha! İffet sahibi misiniz?

 

OPHELİA : Efendimiz!

 

HAMLET : Güzel misiniz?

 

OPHELİA : Lord cenapları ne demek istiyorlar?

 

HAMLET : Eğer hem iffetli, hem de güzelseniz, iffetinizle güzelliğiniz birleşemez.

 

OPHELİA : Güzellik iffetten daha iyi bir şeyle birleşebilir mi efendimiz?

 

HAMLET : Evet, doğru; iffet güzelliği kendine mal etmeden güzellik, iffeti aşüfteliğe mal eder. Bu, zamanla aka kara demek gibi bir şeydi; fakat işin gerçeğini zaman ispat etti. Ben sizi vaktiyle severdim.

 

OPHELİA : Hakikat, beni de inandırmıştınız efendimiz.

 

HAMLET : İnanmamalıydınız; çünkü ne kadar faziletli olursak olalım, kötü hislerimizden bir şey kalır yine. Sizi sevmiyordum.

 

OPHELİA : O halde daha fazla aldanmışım.

 

HAMLET : Bir manastıra çekil. Günahkar üretmenin ne anlamı var? Ben sıradan namuslu bir adamım; fakat kendimi öyle şeylerle suçlayabilirim ki, keşke anam beni doğurmamış olsaydı, diyebilirim. Ben çok kibirliyim, intikamcı ve cimriyim. Öyle günahlarım var ki, ne fikirlerim onları ifadeye, ne hayal gücüm onlara şekil vermeye yeterli, ne de zamanım onları eyleme geçirmeye müsaittir. Bizim gibi yerle gök arasında sürünen herifler ne yapabilirler? Hepimiz gedikli uşak takımından ibaretiz; hiçbirimize inanma. Hemen bir manastırın yolunu tut. Baban nerede?

 

OPHELİA : Evde efendimiz.

 

HAMLET : Kapıları üstüne kilitleyin de evinden başka yerde soytarılık etmesin. (Polonius’tan bahsediyor :))

Hoşça kal!

 

OPHELİA : Tanrım, sen onu koru.

 

HAMLET : Eğer illaki evleneceksen, şu lanetim sana düğün hediyesi olsun : Buz kadar temiz, kar kadar saf bile olsan, iftiradan kurtulmayasın! Haydi bir manastıra çekil. Hoşça kal! Yada kesinlikle bir koca istiyorsan, bir aptala var; çünkü akıllı adamlar kendilerini nasıl bir ucubeye çevireceğinizi bilirler. Bir manastıra çekil haydi, hem de çabuk. Hoşça kal!

 

OPHELİA : Aman tanrım, sen ona şifa ihsan et.

 

HAMLET : Sizin boyalarınızdan da haberdarım üstelik. Tanrı size bir yüz vermiş, siz kendinize başka bir yüz yapıyorsunuz. Sıçrıyorsunuz, kırıtıyorsunuz, yapmacıklı konuşuyorsunuz. Tanrının kullarına türlü isim takıyor, aşüfteliğinize toyluk süsü veriyorsunuz. Defol! Görecek gözüm kalmadı artık. Bu hal beni çıldırttı.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Horatio bana bir şey söyle

 

-Ne söyleyeyim efendimiz?

 

-Ben burada daha fazla yapamayacağım Horatio

 

-Nerede yapılabilir ki efendimiz

 

 

 

Sözün bittiği bir nokta ve gelen cevap "Ne söyleyeyim efendimiz"Shakespeare'in eserlerinin içinde en çok etkilendiklerimden birisidir yukarıda ki diyalog.

 

Hayır, hiç olmaz. Önsezilere meydan okuyoruz biz. Bir serçenin düşüşünde bile, kaderin özellikle saptadığı bir şeyler vardır. Eğer bu, şimdi olacaksa, geleceğe kalmaz. Eğer geleceğe kalacaksa, şimdi olmaz; şimdi olmazsa ileri de gene de olur. Tüm sorun hazır olmakta. İnsan giderken, geride bıraktıklarının hiçbirine sahip olamadığına göre, erken gitmekten ne çıkar? Herşeyi oluruna bırak.(Hamlet'ten)

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

23. SONE

Bir acemi oyuncu nasıl beceriksizse

Sahnede korkusundan donakalmış dururken

Nasıl fazla duyguya kapılınca bir kimse

Zayıflarsa yüreği gücünden kudurken,

Benim de bu korkuyla guvensizlikten işte

Sevgi törenindeki duam aklımdan çıkmış,

Sevgimin gücü beni paramparça etmiş de

Aşkın bütün yükünü omuzlarıma yıkmış.

Öyleyse kitaplarım söylesin güzel sözler,

Sussun dilli gönlümün dilsiz laf ebeleri,

Onlar sevgi dilenir, ama bir çıkar bekler;

Gönlün sözü, bollukta hepsinden çok ileri.

 

 

Sessiz aşk ne yazmışsa onu oku ve öğren,

Aşkın ince aklıdır gözlerle duyup bilen...

Share this post


Link to post
Share on other sites

115

Sana önceden yazdığım dizeler yalan söylüyordu;

Seni bundan daha çok sevemem diyenler hani;

Ama o zamanlar aklım bir türlü almıyordu,

İçimdeki alevin daha da parlak yanabileceğini.

Oysa zaman, kralların fermanını bile değiştirir,

Yeminler arasına girer, milyonlarca oyunuyla,

Kutsal güzelliği karartır, sivri niyetleri köreltir;

Nice dik başları değişimin çarkına uydurur sonunda;

Heyhat! Ben de zaman denen zorbanın korkusuyla,

'En çok şimdi seviyorum seni,' diyemez miyim;

Aşkımdan kuşku duymadığım, en emin olduğumda,

Geleceği unutup, o güne taç giydiremez miyim.

Aşk bir bebek olduğuna göre,

hayır, bunu diyemem,

Büyümesini sürdüren şeyi,

büyümüş gibi göremem.

 

William Shakespeare

Share this post


Link to post
Share on other sites

Korkuyorum

 

Yağmuru seviyorum diyorsun,

yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun...

Güneşi seviyorum diyorsun,

güneş açınca gölgeye kaçıyorsun...

Rüzgarı seviyorum diyorsun,

rüzgar çıkınca pencereni kapatıyorsun...

İşte,bunun için korkuyorum;

Beni de sevdiğini söylüyorsun...

 

 

Korkuyor

 

İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.

Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.

Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.

Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.

Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.

Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.

Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birşey vermedigi için.

Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tanrı Beni İlk Başta Sana Kul Yaptı

 

Tanrı beni ilk başta sana kul yaptı, sonra

Keyfine el koymayı kurmamı yasak etti.

Ya da özlem duymamı hesaplı zamanlara;

Kölenim ya, boş vaktin olsun diye bekletti.

Ah, bırak katlanayım, el pençe divan: değer,

Senin özgürlüğünün tutuklu yokluğuna;

Her mihnete sabreder, her azara baş eğer,

İncittin diye hiç suç yüklemez bile sana.

Sen nerde olursan ol, yetkin, güçlü, özgürsün;

Hâkimsin dilediğin gibi kendi vaktine:

Canın neyi isterse varsın o keyif sürsün,

Kendine suç işlersen kendin bağışla yine.

Beklemek cehennemdir, ama beklerim seni,

İyi kötü demeden, suçlamadan keyfini.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sone 29

 

 

 

bakışlarda küçümeyiş okuyorum

 

yalnızım, bedbahtım, tesellisizim.

 

gökler sağır, sesim boğuk

 

ve lanet okuyorum talihime

 

kıskançlıktan kuduruyorum

 

kiminin ikbalini

 

aczimden utanıyorum.

 

hazlarım iğrendiriyor beni.

 

o zaman sen geliyorsun aklıma,

 

ve birden bire kanatlanıyorum, bir tarla kuşu gibi, mest

 

içim aydınlıkla doluyor, yükseliyorum yükseliyorum

 

neşideler söylüyorum hayata,

 

göklerin eşiğinden

 

bana ne toprağın çirkinliğinden

 

insanların zilletinden bana ne?

 

hatıran öyle sonsuz bir hazine

 

ve sevgin öyle büyük mutluluk ki dostum!

 

en mağrur hakanların tacını

 

hor görüyorum

 

 

 

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Var Olmak mı, Yoksa Olmamak mı

 

Var olmak mı, yoksa olmama mı, bütün sorun bu!

Düşüncemizin katlanması mı güzel,

Zalim kaderin yumruklarına, oklarına,

Yoksa diretip belâ denizlerine karşı

Dur, yeter! demesi mi?

Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız

Bitebilir bütün acıları yüreğin,

Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.

Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü!

Çünkü, o ölüm uykularında,

Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından,

Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.

Bu düşüncedir felâketleri yaşanır yapan.

Yoksa kim dayanabilir zamanın kırbacına?

Zorbanın kahrına, gururun çiğnenmesine..

Share this post


Link to post
Share on other sites

İYİ OL...

İyi ol fakat çok iyi olma,

Birazcık huysuz ol fakat çok değil,

İçinden geliyorsa dua et,

Eğer sana rahatlık veriyorsa arada bir küfür de et,

Etrafındakilere mümkün olduğunca dostça davran, müşfik ol.

Eğer bir gün kötü davranmanı gerektirecek bir durum karşısında kalırsan;

bağır, çağır, kır, dök ve unut!

Her zaman ve her yerde eline geçen bütün saadeti yakala,

en ufak bir parçanın bile kaçmasına izin verme,

Yaşa herşeyden önce, yaşa ve sırf tesadüfen bu dünyaya gelmiş olduğun için,

laf olsun diye günlerini geçirme.

Eğer gerçek aşkı tanıyacak kadar şanslıysan;

bütün kalbin, ruhun ve bedeninle sev!

Hayatını o şekilde yaşa ki;

her an kendi elini sıkabilesin ve

her gün faydalı olan, hiç olmazsa bir şey yapki,

gecelerin yaklaşırken örtüleri üzerine çekip kendi kendine

"ben elimden geleni yaptım" diyebilesin.

Düşüncelerin neyse hayatın da odur.

Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan düşüncelerini değiştir.

WİLLİAM SHAKESPEARE

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kendimi her zaman mutlu hissederim.

Neden biliyor musunuz ?

Çünkü kimseden bir şey ummam. Beklentiler daima yaralar..

William Shakespeare

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...