Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Cile54

Arif Nihat Asya

Recommended Posts

Türk Edebiyat Tarihi'ne "Bayrak Şairi" olarak adını yazdıran Arif Nihat Asya, 7 Şubat 1904 yılında Çatalca'nın İnceğiz Köyü'nde dünyaya geldi. Babası Tokatlı Zîver Efendi, annesi Tırnovalı Fatma Hanımdır. Nihat Asya bir aylıkken babasının ölümü üzerine, akrabalarının himayesinde büyümek zorunda kaldı. İlköğrenimine köyünde başladı fakat daha sonra İstanbul'a geldi. Önce Haseki Mahalle Mektebi'ne daha sonra Gülşen'i Maarif Rüştiyesi'ne devam etti. Yatılı olarak girdiği Bolu Sultanisi kapatılınca, Kastamonu Sultanisi'ne aktarıldı. Liseyi bitirdikten sonra, İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’nun Edebiyat Bölümü’nden mezun oldu.

 

Milli Mücadele Dönemi'nde Ankara'da bulundu. Bu dönem onun şiire başladığı, Türklük ve vatan aşkı ile şiirler kaleme aldığı tarihlerdir. 1828 yılında Darülmuallimin'i Aliye'den edebiyat öğretmeni olarak mezun oldu ve Adana kolej ve öğretmen okullarında edebiyat öğretmenliği ve yöneticilik yaptı. 1948 yılında Edirne'ye tayin edildi. 1950-54 döneminde Adana Milletvekilliği, 1954 yılında Eskişehir milletvekilliği yaptı. 1962 yılında ise Ankara Gazi Lisesi'nden emekli oldu. 5 Ocak 1975 tarihinde Ankara'da vefat etti.

 

Edebiyatımızda “Bayrak” şairi olarak tanınan Asya, Bayrak şiirini Adana’nın kurtuluş günü olan bir “5 Ocak”ın heyecanı ile yazdı. Bir çok dergi ve gazetelerde yazılar yazdı. Şiirlerinde hece, arûz ve serbest vezinleri kullanan Arif Nihat, nazmın her tür ve şekliyle eserler vermiştir. Fikrin ağır bastığı şiirlerinde milliyetçilik konusu büyük bir yer tutar

 

 

BAYRAK

 

Ey,mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,

Kızkardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü!

Işık ışık, dalga dalga bayrağım,

Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

 

Sana benim gözümle bakmayanın

mezarını kazacağım.

Seni selamlamadan uçan kuşun

yuvasını bozacağım.

 

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...

Gölgende bana da, bana da yer ver !

Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar.

Yurda ay yıldızın ışığı yeter.

 

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün.

Kızıllığında ısındık,

Dağlardan çöllere düşürdüğü gün.

Gölgene sığındık.

 

Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan;

Barışın güvercini, savaşın kartalı...

Yüksek yerlerde açan çiçeğim;

Senin altında doğdum,

Senin dibinde öleceğim.

 

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:

Yer yüzünde yer beğen !

Nereye dikilmek istersen,

Söyle, seni oraya dikeyim !

 

 

Not: Genellikle kendimi asosyal olarak nitelendiren bir insanım. Lise de yüzlerce kişinin önünde bu şiiri zor bela okumuştum. Bu şiiri okurken insan ister istemez heyecana geliyor, bağırıyor, celalleniyor. Hayatımda ilk ve son kez , topluluğa karşı bu şiiri okuduğumdan ve beğendiğim bir şiir olduğundan sizinle paylaşmak istedim. :)

 

Selametle..

Share this post


Link to post
Share on other sites

BAŞÖRTÜSÜ

 

Ne demekmiş

“Yasak! ”

İşiniz mi kalmadı

Yapacak?

 

 

Ne diye karışırsınız

Saçımıza-başımıza,

Bizi oyuncağınız mı sandınız

Bakıp yaşımıza?

 

 

Sebebini anlatamayacağınız

Çocukça bir devrin hevesinden

Karşınızdaki en güzel portreleri

Mahrum ettiniz çerçevesinden!

 

 

Kim demiş, ki:

“Başörtüsüydü o! ”

Başımızın -renk renk-

Süsüydü o!

 

 

Altında saçlarımız,

Arkadan, ne hoş sarkardı;

Kimimizde -örgü örgü- sarmaşıklaşır...

Kimimizde, su olup akardı!

 

 

Şu, bu nâmına “Yasak! ” demiş

Bulundunuz, tezelden;

Ne olurdu, anlasaydınız biraz da,

Güzellikten, güzelden!

 

 

Siz, bizden değilsiniz,

Tanımıyoruz hiç birinizi,

Çekin başımızdan

Ellerinizi!

 

 

Bir gericilik tutturmuşsunuz;

Gericilik değil, Türk'ün köy modasıdır bu...

Üstelik, ninemizin başımızda

Taşıdığımız hatırasıdır bu!

 

 

Dediniz: “Çıkacak başınızdan

Başörtünüz! ”

Alın -öyleyse- onunla

YÜZÜNÜZÜ ÖRTÜNÜZ...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kanayan yaram(miz) :lol:

 

 

Ne demekmiş

“Yasak! ”

İşiniz mi kalmadı

Yapacak?

 

 

Bu konu hakinda yazacak o kadar cok sey varki aslinda en iyi susayim :lol:

 

zaten susmaktan basimiza geliyor ya ne gelirse ama bu konu benim en hassas noktam susmak hayirli olacak galiba

Share this post


Link to post
Share on other sites

EVET DEDİĞİNİZ GİBİ BAŞIMIZA NE GELİRSE SUSMAKTAN GELDİ... ARTIK KONUŞMANIN ZAMANI GELMEDİ Mİ....?

 

SUSMAKLA YARALARIMIZIN ÜZERİ KÜLLENİYOR. BENCE KONUŞALIM HİÇBİŞEY YAPAMASAK DA BU YASAKLARA ALIŞMAMIŞ OLURUZ...

 

FARKINDAYSANIZ BU YASAKLAR BİZE ZAMANLA SANKİ NORMALMİŞ GİBİ GÖSTERİLMEYE BAŞLADI.. BELKİ BİZLER GİBİ DUYARLI İNSANLAR BU YASAĞIN SAÇMA OLDUĞUNUN FARKINDA OLACAĞIZ HER ZAMAN (İNŞAALLAH)... FAKAT NE YAZIK Kİ GELECEK NESİLLER BU DURUMU NORMALMİŞ GİBİ GÖRMEYE BAŞLIYORLAR... BU DA BAZI LAİKLİK PROGANDASI İLE FARKLI AMAÇLARINI HAYATA GEÇİRMEK İSTEYEN (SÖZDE!?!) AYDINLARIN EKMEĞİNE YAĞ SÜRMEK OLUYOR BENCE... BU KONUDAKİ YORUM VE DÜŞÜNCELERİNİZİ PAYLAŞMANIZI BEKLİYORUM....

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ben susmak derken o an icin dedim inanin yazacaklarim sayfalara sigmaz forum az gelir o kadar doluyum ki bu konuda tahmin bile edemezsiniz sitemize zarar gelebilecek derecede doluyum :lol: Ben basortume bayragim gozuyle bakiyorum.......Gururlada tasiyorum

su linke bii bakin sadece

http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?showtopic=763&hl=

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sevda yolcusuna katılıyorum.Bu mesele toplum olarak bizim ayıbımızdır.Medeniyet özentisi içindeyiz ama saygı konusunda sınıfta kalmışız.Aldığımız her nefesin,bastığımız her karış toprağın gerçek sahibinin isteklerine uymamızdan daha doğal birşey olamaz.

Rabbim bizlere tevfik versin...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:

Yer yüzünde yer beğen !

Nereye dikilmek istersen,

Söyle, seni oraya dikeyim !

 

bu şiir beni tabiri caizse bitiriyor..ruhu şad,mekanı cennet olsun..

Share this post


Link to post
Share on other sites

ben de ilk okul a giderken, arkadasim bu siiri okumustu. bana da baska bir siir verdiler okumam icin. O arkadasi ister istemez kiskanmistim.uzun süredir ariyordum,, hemen yaziciya yönlen diriyorum ki cocuklar okusun da biraz vatan bayrak sevgisi islesin yüreklerine.Türkiyeden uzakta olmanin eksikligini birazda olsun gidermeye calisayim,TESEKKÜRLERDOSTUM SAGOLASIN

Share this post


Link to post
Share on other sites

şairin "dualar ve aminler" kitabını herkese öneririm..

 

orada bir ikilik gördüm çok hoşuma gitti:

 

onlar diyor:"mini etek"

ben diyorum:"hani etek"

 

:(

Share this post


Link to post
Share on other sites

...

 

Dediniz: “Çıkacak başınızdan

 

Başörtünüz! ”

 

Alın -öyleyse- onunla

 

Yüzünüzü örtünüz! :( (okur okur içimden gülerim bizim cahillere..)

Share this post


Link to post
Share on other sites
...

 

Dediniz: “Çıkacak başınızdan

 

Başörtünüz! ”

 

Alın -öyleyse- onunla

 

Yüzünüzü örtünüz! :( (okur okur içimden gülerim bizim cahillere..)

 

evet..güzel bir nükte :(

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mübarek Fethimizin Anısına...

 

 

FETİH MARŞI

 

Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;

Dağlardan çektiler, kalyonlar çekilecek...

Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek...

 

Yürü: "Hala, ne diye oyunda oynaştasın?

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

 

Sende geçebilirsin yardan, anadan, serden...

Senin de destanını okuyalım ezberden...

Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...

 

Elde sensin, dilde sen... Gönüldesin, baştasın:

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

 

Yüzüne çarpmak gerek, zamanenin fendini,

Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini?

Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini

 

Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

 

Bu kitaplar Fatih’tir, selim’dir, Süleyman’dır;

Şu mihrap sinanüddin, şu minare Sinan’dır;

Haydi, artık, uyuyan destanını uyandır!

 

Bilmem neden gündelik işlerle telaştasın?

Kızım, sende Fatihler doğuracak yaştasın;

 

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan

Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan;

Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan’dan...

 

Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın...

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

 

Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!

Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!

Yürü, arslanım, fetih hazırlığı başlasın...

 

Yürü, hala ne diye, kendinle savaştasın?

Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!

 

Arif Nihat ASYA

Share this post


Link to post
Share on other sites

MEHTER MARŞLARINA olan ilgimden dolayı bu marşı bizle paylaştığın için senden Allah razı olsun gerçekten güzel sözlerii var ülkümüze ulaşmak için izlenecek yolları gösteriyor mehterin şanı için marşlarımızı dinletelim dinleyelim

Share this post


Link to post
Share on other sites

DUA

Biz, kısık sesleriz... minareleri,

Sen, ezansız bırakma Allah'ım!

 

Ya çağır şurda bal yapanlarını,

Ya kovansız bırakma Allah'ım!

 

Mahyasızdır minareler... Göğü de,

Kehkeşansız bırakma Allah'ım!

 

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,

Müslümansız bırakma Allah'ım!

 

Bize güç ver... Cihad meydanını,

Pehlivansız bırakma Allah'ım!

 

Kahraman bekleyen yığınlarını,

Kahramansız bırakma Allah'ım!

 

Bilelim hasma karşı koymasını,

Bizi cansız bırakma Allah'ım!

 

Yarının yollarında yılları da,

Ramazansız bırakma Allah'ım!

 

Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,

Ya çobansız bırakma Allah'ım!

 

Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız;

Ve vatansız bırakma Allah'ım!

 

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,

Müslümansız bırakma Allah'ım!

 

Arif Nihat Asya

Share this post


Link to post
Share on other sites

su içen kuşu her yudumda gagasını göklere kaldırarak şükrettiğini gördüm.

Share this post


Link to post
Share on other sites

bir insan normal boyuyla da büyük adam olabileceği gibi, himalaya boyuyla da küçük adam olabilir

 

 

içimizden biri köprü olmaya razı olmazsa, kıyamete kadar bu suyun kıyılarını bekleriz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

ARİF NİHAT ASYA

 

Şair… Taşıdığı soyadı, Batı dünyası dışında bir âleme istekli olduğunun işareti… Ama sadece işaret… Bu davanın fikri yapısı üzerinde bir çilesi olabileceğini sanmıyorum. Üniversiteden ve uzaktan arkadaşım… Sonradan temasım az oldu. Hep acımtırak güler yüzlü, gözlüğünün altında açık kestane renkli gözleri daima mahzun, iddiasız ve takdirkâr bakışlı… Şiiri de, kenarda ve köşede, kendi kendine küçük bir meşguliyet çapında…

 

‘Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!’

 

Nakaratlı manzumesi, çeşidinin güzellerinden… Arif Nihat bizden miydi, bilemem ama bizden olmayanlardan değildi.

 

(Üstad'ın Bâbıâli adlı eserinden...)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gerici

 

Tarihlere,destanlara yol bulabilsem

Hiç durmadan düşünmeden geri giderim...

Buna şaşma ki geçmişte yaşamayı ben,

Gelecekte yaşamaya tercih ederim.

Share this post


Link to post
Share on other sites

FATİH'İN BAYRAĞI

 

Millet, vatan ve Din ona- ömrünce- verdi güç:

Ay, gökyüzünde birdi...onun bayrağında üç!

Share this post


Link to post
Share on other sites

YOLLAR.......

 

 

Varsın bırazda yollar ceksın benım cefamı

Artık verın cocuklar,artık verın asamı!

Bır baska kaınata ,bır baska yurda yol var,

Sız ortunun garıpler sız ortunun abamı..

 

Yorgun dusup uzandım altında asumanın,

Golgende buldum ey dal, bır anne ıhtımamı.

Sahane manzaraydı dunya sınırlarında,

Bır kubbenın ruku'u,bır zırvenın kıyamı..

 

Yukseklerınde omrun daglar, sular kovuklar:

Yukseklerın dılıyle tekrar edın nıdamı!

Daglar lısana geldı gokler lısana geldı.

Serh oldu mesnevıden yıldız,

Serh oldu mesnevı den yıldızların kelamı.

 

Şeffaf mavınızden abdest alıp el actım

Artık yakındayım, eyy gokler ,duyun duamı....

 

 

Arıf Nıhat ASYA.

Share this post


Link to post
Share on other sites

BİR BAYRAK RÜZGAR BEKLİYOR!

 

Şehitler tepesi boş değil,

Biri var bekliyor.

Ve bir göğüs, nefes almak için;

Rüzgar bekliyor.

Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;

Yattığı toprak belli,

Tuttuğu bayrak belli,

Kim demiş meçhul asker diye?

Destanını yapmış,kasideye kanmış.

Bir el ki;ahretten uzanmış,

Edeple gelip birer birer öpsün diye faniler!

Öpelim temizse dudaklarımız,

Fakat basmasın toprağa temiz değilse ayaklarımız.

Rüzğarını kesmesin gövdeler

Sesinden yüksek çıkmasın nutuklar,kasideler.

Geri gitsin alkışlar geri,

Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri!

Ona oğullardan,analardan dilekler yeter,

Yazın sarı,kışın beyaz çiçekler yeter! Söyledi söyleyenler demin,

Gel süngülü yiğit alkışlasınlar

Şimdi sen söyle söz senin.

Şehitler tepesi boş değil,

Toprağını kahramanlar bekliyor! Ve bir bayrak dalgalanmak için;

Rüzğar bekliyor!

Destanı öksüz ,sükutu derin meçhul askerin;

Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye

Yattığı toprak belli,

Tuttuğu bayrak belli,

Kim demiş meçhul asker diye?...

 

Arif nihat asya

Share this post


Link to post
Share on other sites

NAAT

Seccaden kumlardı…

…………………………………

…………………………………

Devirlerden, diyarlardan

Gelip göklerde buluşan

Ezanların vardı!

 

Mescit mü’min, minber mü’min...

Taşardı kubbelerden Tekbir,

Dolardı kubbelere “âmin!”

 

Ve mübarek geceler, dualarımız;

Geri gelmeyen dualardı...

Geceler, ki pırıl pırıl,

Kandillerin yanardı!

 

Kapına gelenler, yâ Muhammed,

- Uzaktan, yakından –

Mü’min döndüler kapından!

 

Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;

İki dünyada azîz ümmet,

Muhammed ümmetiydi...

 

Konsun – yine - pervazlara

Güvercinler;

“Hû hû” lara karışsın

Aminler…

Mübarek akşamdır;

Gelin ey Fâtiha’ lar, Yâsin’ler!

 

Şimdi seni ananlar,

Anıyor ağlar gibi...

Ey yetimler yetimi,

Ey garipler garibi;

Düşkünlerin kanadıydın

Yoksulların sahibi…

Nerde kaldın ey Resûl,

Nerde kaldın ey Nebi?

 

Günler, ne günlerdi, yâ Muhammed;

Çağlar ne çağlardı:

Daha dünyaya gelmeden

Mü’minlerin vardı...

Ve bir gün ki gaflet

Çöller kadardı,

Halîme’ nin kucağında,

Abdullah’ın yetimi,

Âmine’ nin emaneti ağlardı!

 

Hadice’nin goncası

Aişe’nin gülüydün.

Ümmetinin göz bebeği,

Göklerin Resûlüydün…

Elçi geldin, elçiler gönderdin…

Ruhunu Allah’a,

Elini ümmetine verdin,

Beşiğin, yurdun, yuvan

Mekke’de bunalırsan

Medine’ye göçerdin.

Biz, bu dünyadan nereye

Göçelim yâ Muhammed?

Yeryüzünde riyâ, inkâr, hıyanet

Altın devrini yaşıyor...

Diller, sayfalar, satırlar

(Ebû Leheb öldü). diyorlar:

Ebû Leheb ölmedi yâ Muhammed;

Ebû Cehil, kıtalar dolaşıyor!

 

Neler duydu şu dünyada

Mevlid’ine hayran kulaklarımız:

Ne adlar ezberledi, ey Nebî,

Adına alışkın dudaklarımız!

Artık, yolunu bilmiyor,

Artık, yolunu unuttu

Ayaklarımız!

Kâ’be’ne siyahlar

Yakışmamıştır, yâ Muhammed,

Bugünkü kadar!

 

Haset, gururla savaşta;

Gurur, Kafdağı’nda derebeyi…

Onu da yaralarlar kanadından,

Gelse bir şefkat meleği…

İyiliğin türbesine

Türbedar oldu iyi!

 

Vicdanlar sakat

Çıkmadan yarına.

İyilikler getir, güzellikler getir

Âdem oğullarına!

 

Şu gördüğün duvarlar ki

Kimi, Taif’tir, kimi Hayber’dir...

Fethedemedik, yâ Muhammed,

Senelerdir!

 

Ne doğruluk, ne doğru;

Ne iyilik, ne iyi…

Bahçende en güzel dal,

Unuttu yemiş vermeyi...

Günahın kursağında

Haramların peteği!

 

Bayram yaptı yabanlar:

Semâve’yi boşaltıp

Sâve’yi dolduranlar…

Atını hendeklerden – bir atlayışta –

Aşırdı aşıranlar…

Ağlasın Yesrib

Ağlasın Selman’lar!

 

Gözleri perdeleyen toprak,

Yüzlere serptiğin topraktı...

Yere dökülmeyecekti, ey Nebî

Yabanların gözünde kalacaktı!

 

Konsun – yine - pervazlara

Güvercinler;

“Hû hû” lara karışsın

Aminler…

Mübarek akşamdır;

Gelin ey Fâtiha’ lar, Yâsin’ler!

 

Ne oldu, ey bulut,

Gölgelediğin başlar?

Hatırında mı, ey yol,

Bir aziz yolcuyla

Aşarak dağlar, taşlar ,

Kafile kafile, kervan kervan

Şimale giden yoldaşlar?

 

Uçsuz bucaksız çöllerde,

Yine, izler gelenlerin,

Yollar gideceklerindir.

 

Şu Tekbîr getiren mağara,

Örümceklerin değil;

Peygamberlerindir, meleklerindir.

Örümcek ne havada,

Ne suda, ne yerdeydi…

Hakkı göremeyen

Gözlerdeydi!

 

Şu kuytu, cinlerin mi;

Perilerin yurdu mu?

Şu yuva-ki bilinmez,

Kuşları hüdhüd müdür, güvercin mi, kumru mu?-

Kuşlarını, bir sabah,

Medine’ye uçurdu mu?

 

Ey Abva’da yatan ölü,

Bahçende açtı dünyanın

En güzel gülü;

Hatıran, uyusun çöllerin,

Ilık kumlarıyla örtülü!

 

Dinleyene, hâlâ,

Çöller ses verir:

”Yâleyl!” susar,

Uğultular gelir.

Mersiye okur Uhud,

Kaside söyler Bedir.

Sen de, bir hac günü,

Başta Muhammed, yanında Ebûbekir;

Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü

Destan yap, ey şehir!

 

Ebûbekir’de nûr, Osman’da nûrlar…

Kureyş uluları karşılarında

Meydan okuyan bir Ömer bulurlar;

Alî’nin önünde kapılar açılır

Alî’nin önünde eğilir surlar.

Bedir’de, Uhud’da,Hayber’de

Hak’kın yiğitleri şehîd olurlar…

Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı;

Yerde kalmazdı ruh… Kanadlıydı.

Konsun – yine - pervazlara

Güvercinler;

“Hû hû” lara karışsın

Aminler…

Mübarek akşamdır;

Gelin ey Fâtiha’ lar, Yâsin’ler!

 

Vicdanlar, sakat çıkmadan,

Yâ Muhammed, yarına;

İyiliklerle gel,güzelliklerle gel

Âdemoğullarına!

 

Yüreklerden taşsın

Yine, imanlar!

Itrî, bestelesin Tekbîr’ini;

Evliyâ, okusun Kur’an’lar!

Ve Kur’an’ı göz nûruyla çoğaltsın

Kayışzade Osman’lar!

 

Na’tını Galip yazsın, Mevlid’ini Süleymanlar!

Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle

Geri gelsin Sinan’lar!

Çarpılsın, hakikat niyetine

Cenaze namazı kıldıranlar!

 

Gel ey Muhammed, bahardır…

Dudaklar ardında saklı

Âminlerimiz vardır!..

Hacdan döner gibi gel;

Miraçtan iner gibi gel;

Bekliyoruz yıllardır!

 

Bulutlar kanad, rüzgâr kanad;

Hızır kanad, Cibril kanad;

Nisan kanad, bahar kanad;

Âyetlerini ezber bilen,

Yapraklar kanad...

Açılsın göklerin kapıları,

Açılsın perdeler, kat kat!

Çöllere dökülsün yıldızlar;

Dizilsin yollarına

Yetimler, günahsızlar!

Çöl gecelerinden, yanık

Türküler yapan kızlar

Sancağını saçlarıyla dokusun;

Bilal-i Habeşi sustuysa

Ezanlarını Dâvûd okusun!

 

Konsun – yine - pervazlara

Güvercinler;

“Hû hû” lara karışsın

Aminler…

Mübarek akşamdır;

Gelin ey Fâtiha’ lar, Yâsin’ler!

 

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

ANNE

 

İlk kundağın

Ben oldum, yavrum;

İlk oyuncağın

Ben oldum!

 

Acı nedir;

Tatlı nedir, bilmezdin...

Dilin, damağın

Ben oldum!

Elinin ermediği,

Dilinin dönmediği

Çağlarda, yavrum,

Kolun, kanadın

Ben oldum;

 

Dilin, dudağın

Ben oldum!

Belki kıskanırlar diye

Gördüklerini

Sakladım gözlerden

Gülücüklerini...

Tülün, duvağın

Ben oldum!

 

Artık isterlerse, adımı

Söylemesinler bana;

''Onun annesi'' diyorlar...

Bu yeter; sevgilim, bu yeter bana!

 

Bir dediğini iki

Etmeyim diye öyle çırpındım ki

Ve seni öyle sevdim, sana

O kadar ısındım ki

Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim...

 

Gün oldu, kırdın...

İncinmedim:

İlk oyuncağın

Ben oldum, yavrum,

Son oyuncağın

Ben oldum...

 

Layık değildim,

Layık gördüler:

Annen oldum, yavrum

Annen oldum!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...