Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Muvazene

Çile'de Ölüm

Recommended Posts

Ölümü düşünmeyen hiçbir insan ve onu şiirine konu etmemiş hiçbir şair hemen hemen yoktur. Çünkü "ölüm", dünya görüşü ne olursa olsun, her sanatçı için bitmez tükenmez bir kaynaktır. Materyalist bir şair onu varlığın sonu olarak görürken inançlı şair için ise o, yeniden doğuş, ebedi hayata giriştir. Nitekim her ikisi de onda büyük şeyler bulur ve onu işler.

 

Çağdaş edebiyatımızın büyük şairlerinden Necip Fazıl da şiirinde "ölüm"e büyük yer ayırır. Onun ölüme bakışını da tıpkı hayatı gibi ikiye ayırabiliriz: Mürşidini* tanımadan önce (1934 öncesi) ve Mürşidini tanıdıktan sonra (1934 sonrası). Şairin bütün şiirlerini topladığı Çile kitabında** toplam 14 bölüm var. Bunlardan üçüncüsü olan "ölüm" bölümünde ise 39 şiir yer alıyor. Ama bu demek değildir ki sadece bu bölümdekiler ölüm şiiri. Kitabın diğer 13 bölümündeki şiirlerden birçoğunda ona bir dokunuş yahut da dayanak noktası bulmak mümkün.

 

Şimdi yazıldığı devreye göre bazı şiirleri inceleyelim.

 

İLK YILLAR (1934 ÖNCESİ)

 

Daha şairliğinin ilk yıllarında bile onda ölüm düşüncesinin önemli bir yeri vardır. Fakat bu yıllarda şaire hakim olan duygu korku ve tedirginliktir. Mesela 1925 tarihli "Ölünün Odası" adlı şiiri buna bariz bir kanıt olarak gösterebiliriz. İlk mısralar bir cesedin bulunduğu odayı tasvir eder:

 

"Bir oda, yerde bir mum, perdeler indirilmiş

Yerde çıplak bir gömlek korkusundan dirilmiş

Süt beyaz duvarlarda çivilerin gölgesi

Artık ne bir çıtırtı ne bir ayak sesi" [1]

 

Ardından yine aynı ürpertici üslubuyla cesedi tasvire başlar:

 

"Yatıyor yatağında, dimdik upuzun ölü

Üstü boynuna kadar bir çarşafla örtülü

.......

Sarkık dudaklarında asılı titrek bir an

Belli ki birden bire gitmiş çırpınamadan"

 

Ama son iki mısraya baktığımızda dışardan bir gözlemci edasıyla tasvir ettiği ölü bir anda kendisi oluverir:

 

"Bu benim kendi ölüm, bu benim kendi ölüm

Bana geldiği zaman böyle gelecek ölüm"

 

Henüz 21 yaşındaki bir gencin ölümü bu kadar yakınında hissetmesi onu şuuruna ne denli işlediğinin bir kanıtıdır.

 

Şairin meşhur olmasını sağlayan 1927 tarihli 'Kaldırımlar' da bu noktada ele alınabilir. Şiirin geneline hakim olan duygular yalnızlık, bunalım vb. görünse de Kaldırımlar 1'in son kıtası ölüm temennisiyle biter:

 

"Uzanıverse gövdem taşlara boydan boya

Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi

Dalıp sokaklar kadar esrarlı bir uykuya

Ölse kaldırımların kara sevdalı eşi" [2]

 

Şiirin genelinde dile getirilen buhranın çaresi ölümdür. Yine aynı şiirin ikincisinde de (Kaldırımlar 2) ölümün kaçınılmaz bir gerçek olduğunu vurgular:

 

"Yağız atlı süvari koştur atını koştur

Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları" [3]

 

Şairin en bilinen şiirlerinden "Anneciğim"de de ölüm düşüncesinin kendisini belli ediyor. Uzaklarda, gurbette olan bir gencin annesine duyduğu özlem, çok değişik duygular içinde terennüm eder. Müthiş bir karamsarlık ve kadercilik şiire apayrı bir hava katıyor. Ve de tahmin edileceği gibi sonuç ölümle bağlanıyor. Fakat burada ölüm anneye bağlı. Onun içinden gelen sese tam bir teslimiyet var:

 

"Gözlerinde aksi bir derin hiçin

Kanadın yayılmış çırpınmak için

Bu kış yolculuk var diyorsa için

Beni de beraber al anneciğim" [4]

 

Yine gurbetteki bir gencin annesine duyduğu özlemi dile getiren 1924 tarihli "Anneme Mektup" şiiri de ölüm korkusuyla bitirilir. Yalnız burada korkulan ölüm değil anneyi göremeden ölmektir. Nitekim şiire göre de ölüm kapıya dayanmıştır:

 

"Son günüm yaklaştı görünesiye

Kalmadı bir adım yol ileriye

Yüzünü görmeden ölürsem diye

Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim" [5]

 

Evet, 30 yaşına kadar "arayış devresi"nde"ki bir şairin ölüme bakışı ve onu dile getirişi... N.Fazıl'ı tanımayan ve okumayan kimi insanlar, görüyoruz ki onun 30 yaş öncesini bir "inkar devresi" olarak adlandırıyor. Tam tersine kendisini mistik bir dünyaya doğru ta başından yönlendirdiğini anlıyoruz. İnkar devresindeki biri ölüme bu yakınlıkta durabilir mi? Elbette hayır. O, 30 yaşına kadar birçok şeyden habersiz "Gerçek Haber"i, "İlahi Nefes"i arayan biriydi. Hatta 1926'da;

 

"İnsanın unuttuğu

Allah'ı zikredelim" [6]

 

diyecek kadar O'nu arıyordu. Mürşidi vasıtasıyla da aradığını buldu ve inancını bayraklaştırdı. Hülasa, o hiçbir zaman münkir olmadı.

 

 

 

1934 SONRASI

 

Bu tarihten 1943'e kadar yani dokuz sene, şairin ömrünün sonuna kadar savunacağı fikirlerinin şekillenmesi ve özümsenmesi söz konusudur. 1943'te Büyük Doğu'nun doğmasıyla artık şair kimliğinin yanına cumhuriyet tarihinin en gözü kara fikir ve aksiyon adamı sıfatını da alıyor. Dolayısıyla yazmış olduğu şiirler de bu bağlamda değerlendirilebilir. Bu dokuz senelik zaman diliminde şair, ölümü ve hayatı kendi merkezinden tanımaya çalışır:

 

"Hep ben, ayna ve hayal, hep ben pervane ve mum

Ölü ve Münker Nekir, baş dönmesi uçurum" [7]

 

Yukarıdaki şiirin tarihi 1939. Yine bu tarihte yazılmış "Çile" şiiri de onun için bir yoğruluştur. Hayatla, ölümle, nefisle, sualle... Nitekim kainat nizamını anlamaya çalışırken "son"u merak eder:

 

"Niçin küçülüyor eşya uzakta

Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl

Zamanın raksı ne bir yuvarlakta

Sonum varmış, onu öğrensem asıl" [8]

 

1964 tarihli "Zeybeğin Ölümü" ise şairin fikir ve aksiyon cihetinin bir ürünüdür. Burada zeybek, Adnan Menderes'tir. 20, asırda demokratik(!) insanların astıkları bir lidere yakılan ağıttır bir nevi. Necip Fazıl'ın bu olaydan üç yıl sonra kaleme aldığı şiir, duyduğu teessürün ne denli derin olduğunu gösterir:

 

"Zeybeğimi birkaç kızan vurdular

Çukurda üstüne taş doldurdular

Bir de ya kalkarsa diye kurdular..." [9]

 

"Mezar" mefhumu N.Fazıl'da ayrı bir sima kazanır. Onu varlığa yol veren geçit olarak görür. 1969'da yazdığı "Karacaahmet" şiirinde mezarlık adeta canlıdır. Ve hatta gelip geçen insanlar hakikatte gaflettedirler. Çünkü dünya bir "oyun"dan ibarettir:

 

"Kavuklu, başörtülü, fesli başaçık taşlar

Taşlara yaslanmış da küflü kemikten başlar

Kum dolu gözlerle süzüyor insanları

Süzüyor sahi diye toprağa basanları" [10]

 

"Mezar" başlığındaki 1978 tarihli şiir ise bir nevi orasını tanıtır. Bu dünya ve bu dünyalıklardan çok farklı bir yer olduğunu şöyle anımsatır:

 

"Kapıya ne icra memuru gelir

Ne Birinci Şube Sivil Polisi

İçerde kimine kuş tüyü sedir

Yüzüstü toprağa düşer kimisi" [11]

 

1972 tarihli "Orada" şiiri kaçınılmaz son'un artık yaklaştığını söyler. Ufka yaklaşıp batmaya yüz tutmuş güneş gibi ömür de batmaya yüz tutmuştur:

 

"Güneş mızrak boyu yaklaştı ufka

Camlarda renklerin veda cümbüşü

Ey gönül madenin ne kadar yufka

Yeter ağlamana bir kuş ötüşü" [12]

 

Lakin bu kıt'anın ardından bir ümidi dile getiriyor. Ölüm korkusu ancak ölünceye kadar ve "Gerçek" ölümle başlıyor:

 

"Ölüm dedikleri ölünceye dek

Dünya, balı zehir yalancı petek

Orada bulursun biraz bekle tek

Burada yaşamak sandığın düşü" [13]

 

Biraz önce de belirttiğimiz gibi N.Fazıl, şair kimliğinin yanında büyük bir fikir ve aksiyon adamıdır. O, ömrünün sonuna kadar mukaddes davasına hizmet etmiş ve onun yükselmesi için 'madden ve manen' gözünü budaktan esirgememiştir. Bundandır ki kimi şeyler onda bir ukde olarak kalmıştır. 1975 tarihli "Hasret" şiiri de 'hasret' duyduğu şeyleri yapamadan, ukdelerine kavuşamadan ölmenin vereceği bir üzüntü anının ürünüdür:

 

"Ölecek miyim tam da söyleyecek çağımda

Söylenmedik cümlenin hasreti dudağımda" [14]

 

Ömrünün son yılları onu ölüme o kadar ısındırmıştır ki ölmek artık bayram demektir. Bayrama nasıl girilirse ve o nasıl karşılanırsa ölüm de öyle olmalıdır. 1982 tarihli Bayram şiiri:

 

"Ölüm ölene bayram bayrama sevinmek var

Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var" [15]

 

Yukarıdaki şiirden beş yıl önce yazdığı '"Güzel Şey" ise tarifi imkânsız bir şekilde ölümü güzelleştiriyor. Müjdecinin, Kurtarıcının başına da gelen ölüm, ancak 'güzel ' olur:

 

"Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?" [16]

 

SON ŞİİR...

 

Gerek edebiyatımız gerekse fikir hayatımızda doldurulamayacak bir yere sahip N.Fazıl için de Gerçek'e yürüme zaamanı gelmişti. Yazmış olduğu onlarca eser, muhakkak makaddes davaya hizmetten başka bir şey değildi. 79 yıllık ömrünün büyük bir bölümünü uğruna harcadığı gençlik, artık onu omuzlarında sevgiliye götürecekti. İşte, "Sevgili"ye kavuşmadan önce yazdığı son şiiri, bizleri düşünmenin kapısına bir kez daha bırakıyor. Asla yerine oturmamış fakat ilk önceleri beynini ısırmış bir "yokluk" düşüncesinin olduğu anlaşılıyor bu şiirde. Ama mütakip mısrada, materyalistin beynine bir balyoz gibi inecek soru geliyor:

 

"Sonum yokluk olsa bu varlık niye?"

 

Şiirin ikinci kıt'asında ise "yokluk" çok farklı bir anlam buluyor onda. Belki de 'Var' olanın tecellisi konumunda. Hepsi iki kıt'alık şiir şöyle:

 

ZEHİR

 

Çocukken haftalar bana asırdı

Derken saat oldu derken saniye

İlk düşünce, beni yokluk ısırdı

Sonum yokluk olsa bu varlık niye?

 

Yokluk sen de yoksun, bir var bir yoksun

İnsanoğlu kendi varından yoksun

Gelsin beni yokluk akrebi soksun

Bir zehir ki hayat özü faniye [17]

 

______________________________

 

* Seyyid Abdü'l Hakim Arvasi

** "Mal sahibi bensem,bunları istemediğim, tanımadığım,çöplüğe attığım bilinsin.... İşte şiir kitabım, bu, hepsi bu kadar." (N. Fazıl Kısakürek, Çile, B.Doğu Yayınları, 46.baskı, İstanbul 2002 sayfa 11)

 

KAYNAKÇA

 

[1] N.F.KISAKÜREK, Çile, B.Doğu Yayınları, 46. baskı, İstanbul 2002, syf. 120

[2] age syf. 158

[3] age syf. 157

[4] age syf. 322

[5] age syf. 229

[6] age syf. 178

[7] age syf. 67

[8] age syf.17

[9] age syf. 384

[10] age syf. 171

[11] age syf. 130

[12] age syf. 115

[13] age syf. 115

[14] age syf. 143

[15] age syf. 148

[16] age syf. 153

[17] age syf. 310

  • Like 3

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yazının başında da geçtiği gibi ölüm, fikriyatı ve tarzı ne olursa olsun bütün şairler için vazgeçilmez ve bereketli bir kaynaktır…

Ölümü, ebediyetin başlangıcı olarak görecek, onun bir bitişten ziyade en hakiki başlangıç olduğunu belleyecek imandan yoksun olan şairlerin buluştukları ortak payda, ölüm karşısındaki çaresizlik, ümitsizlik ve hiç’in pençesindeki nafile çırpınıştır.

 

 

Üstadın bu mefhumu işleyişi, hayatıyla (daha doğrusu fikri kronolojisiyle) doğru orantılıdır.İlk yıllarda ölümü ürperti dolu bir çizgiye taşıyan üstad, daha sonra ondan kıvançla bahsediyor ve tam anlamıyla onu sonsuzluğa susuyanlara müjdeliyor!...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstad'ın eserlerini tarih sırasına göre incelediğimizde, ölüm olgusu evreler halinde son durumunu almış. İç dünyası ile paralellik göstererek manevi yücelişin, sevgiliye kavuşmanın, istenen beklenen bir misafir gibi algılanma bir insanın erişebileceği olgunluğun-mutmain olma-mısralarda yavaş yavaş tekamüle ermesi göze çarpmaktadır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Evet, Üstad'taki ölüm korkusu, istinadı olmayan mistik bir "entelektüel kriz" halinin üstünde daha çok Sevgili'ye visal arzusunun zıddına korku şeklinde tezahür etmesidir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah'ım bir ölüm ancak bu denli muazzam resmedilir, ancak bu kadar iliklerime işlemeyi başarabilirdi. Üstad şu son safhalara değinmemiş ilk devrelerde kalmış olsaydı, sahi göstermeseyi ölümün bir sevgiliye visal olduğunu; tek kelimeyle çıldırırdım. Çıldırmalıydı insan!

 

Tamam maddeci zihniyete acayip bir darbe bu. Ama hangi müslüman bazen bu kelimenin soğuk yüzünden ürkmez ki? Bir yanda Beyazıt'ın "Ölümsüzlüğü tattık" sözü varken Cahit Ağabey'in "Kırlarda çiçekler bensiz açacak" demesi..

 

Tanrım Tanrım aklın ötesi ne denli aciz.. Bu fikir başlı başına ölmeye sebep.. Aklım almıyor sözünü aklım almıyor ama insanın cidden aklı almıyor. İmansız birinin ölümle yok olacağı zannına bir an kendinizi koyunsanıza. İçtiğim su burnumdan gelir benim. Bir daha mı geleceğiz dünyaya sözünden verilmeye çalışılan mutluluğa teşvik, kederin ta kendisi.

 

Yok oluş. Allah'ım kabirden öyle korkuyorum ki, ben bir odada kapalı kalmaktan, oksijensiz duvarlardan dahi daralırım. Fazlasını sevmem ama biraz ışık sızmalı bence. Kabre spot ışık fena olmazdı. Bu düşünce şu an acayip ızdırap veriyor bana. Hayır bunun adı entelektüel kriz değil. Resmen acı duyuyorum. Acı bu.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...