Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
cihat

Reis Bey ( Eser İncelemesi )

Recommended Posts

REİS BEY

 

Üstadın bu eserini en kaba tabirlerle aşk ve akıl mefhumlarının bir takım hadiselerde kutuplaşması, karşı karşıya gelerek çarpışması ve nihayet vicdan fitiliyle infilak etmesi şeklinde değerlendirebiliriz.

 

Akıl ve gönül mefhumları arasında en çetin harp stratejileri kadar kesif bir düelloyla örülü bu eserde Üstad, Reis beyi her iki tarafında sadık bir karakteri olarak oluşturmuştur. O, hem merhamet ve hissiyattan muaf, sadece gördüğü ve bildiği üzerinden şaşmaz hükümler veren kuru akılcı, hem de en ince ruh muvazenesine malik, kişi ve hadiselere derin bir his zaviyesinden bakan bir merhamet abidesidir.

 

Piyes hakkında fikir sahibi olmak için Reisbey'i tanımak elzemdir.

 

Peki, kimdir Reisbey?

 

Reisbey, hususi bir hayata, bavulu ve kitaplarından başka herhangi bir eşyaya sahip olmayan, ömrü otel odalarında geçmiş numunelik vasıflarda bir insan, tavizsiz bir kanun tatbikçisidir. Karakteri ve mesleği (hâkimlik) icabı katiyete ve neticeye öyle sevdalıdır ki, bir hadise üzerinde akıl çarkının herhangi bir şekilde müdahaleye uğramasına tahammül edemez, hissi fikirden ayrı ve mutlaka fikir buyruğunda kabul eder.

 

Kafasında merhameti öldürmüştür. Onun için 'ağızların iğrenç sakızı' yakıştırmasını yapar. Onun açısından merhamet isteği, iradedeki aciziyetin gayriihtiyarî bir aksülamelidir ve merhamet etmek idamlık çapta affedilmeyecek bir suçtur.

 

İşte şahıs ve hadiselere bakışı kabaca bu vasıflarda olan, 'Kanun, gizli eşyayı bulmaya mahsus bir fal kitabı değildir. Olana, gördüğüne, bildiğine göre hükmeder ' diyecek kadar gözükara bir kanun makinesi olan Reisbey, evinde öldürülüp mücevherleri çalınan bir kadının zanlı olarak sanık sandalyesine oturtulan oğlunun davasına bakar.

 

Davanın bütün seyri mahkûmun idamını kaçınılmaz olduğu yönünde gelişir. Çünkü Reisbey'in deyimiyle "annesinin mezardan çıkıp; -beni oğlum öldürdü- diyecek kadar" bütün deliller sözbirliği etmişçesine aleyhinde toplanmıştır. Masumdur, fakat bu masumiyeti ispatlayacak hiçbir somut delile sahip değildir. Kendini savunmak için kullandığı her yol, bir noktadan sonra şu veya bu sebeple akli metotlarla tespit edilemeyecek kadar mücerretleşir, gözden kaybolur, sırf his ve merhamet gözlükleriyle görünebilecek bir vasfa girer. Ama karşısında Reisbey gibi kalp gözünü perçin perçin kuru akıl metotlarıyla kapayan, mahkûmun savunmasını peşinen his istismarı olarak yaftalayan, en tesirli hissi manzaraya bile otopsi yapan bir hekimin metanetiyle bakan bir yargıç olduğundan masumiyetini ispat edemez ve eli mahkûm idam gömleğini giyer...

 

Yazının başında belirttiğimiz, yani kuru bir akılcı ve merhamet hissinden mümkün mertebe yoksun olan Reisbey'i bir merhamet abidesine, gözyaşı kurnasına çeviren hadise; infazın hemen ardından ölen mahkûmun masum olduğu gerçeğinin anlaşılması ve gerçek katilin yakalanarak suçunu itiraf etmesiyle başlar.

 

Verdiği idam kararının hatalı olduğunu anlayan Reisbey, kendini amansız bir vicdan azabında, o güne kadar toz kondurmadığı fikir, dünya ve infaz görüşlerini topyekyun muhasebe etme makamında bulur.

 

Bu olay onu öylesine müteesir kılar ki, hakimliği bırakır, pişmanlık ve vicdan azabıyla paramparça olmuş yüreğini bir parça teselli etmek için, idam ettiği mahkumun zehir kuyusuna düştüğü kumarhaneye atar kendini, oradaki insanlara merhamet ve af hislerini aşılamaya çalışır. Bir zamanlar merhamet için 'ağızların iğrenç sakızı diyen Reisbey, artık ' Affedin! Affı anlayınca kendinizden başka her insanı mazur göreceksiniz' diyecek kadar samimi bir değişikliğe tabii olmuştur.

 

Gönlü öylesine hassas bir hale gelir ki, alemdeki her fenalıktan kendine bir sorumluluk payı biçer, günah verir gibi af dağıtırken, bir dilenci gibi insanlardan af diler. Artık o, gönlünü kasıp kavuran merhamet hissini kafasında fikirleştirip, " Başaşağı bir cemiyeti baş yukarı edecek kudret, her tarafın birbirini affetmesindedir." anlayışıyla cemiyet çapında manevi bir af ve merhamet tesisi kurma sevdasına girer.

 

İşte Üstadın Reisbey adlı eseri, bütün olmazları mümkün kılan, madeni çelik kadar sert bir mizacı, vicdan örsüyle döve döve bir böceğin sırtı kadar yumuşak bir hale gelişini anlatan, kah ruhu okşayan hissi, kah okuyucunun içini ürperten sert aforizmalarıyla, bir bünyeye aşılanan hem zehir hem de panzehirin o bünye üzerindeki tesirini gözlemleyen kütüphane çapında bir piyestir...

 

 

 

( Bu yazı, bir süre önce açılan 'Üstad' sınıfının ilk ferdi ürünüdür. )

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Eseri inceleyen Cihat kardeşimize ve dolayısı ile Üstad Sınıfımıza teşekkür ederiz. Eserde, başrolde yer alan Reis Bey'i tam manasıyla resmeden ve zekanın, manayı kavrayabilen istidatı ile birlikte bunun kelimeler üzerindeki tahakkümünü görmek bizleri hayli derin manaları anlamaya sevketmektedir. En ince idrakin bünyesinde temsil edilen reis bey,bir bakıma kuru akla/mantığa "sen bu muydun" diyerek onu istihza ve vicdanın sesi ile susturmaktadır. "Akıl" ve "Delil" herşey olmadığını göstermektedir...

 

 

Sitemizde konuyla alakalı bazı linkler aşağıdadır.

 

birinci link

 

 

İkinci link

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gözlerim yazınız içerisinde bu cümleyi aradı: ''Etmeyin Reis Bey siz ağlıyamazsınız! Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz!''

Nerede ise filmin bir başka açıdan özetlenen cümlelerinden bir tanesidir.Ve Reis Bey'e söylenen bu söz aslında onun vicdan muhasebesi yapmaya başlamasında zerre miktarıda olsa kıvılcımlara sebep olmuştur.

Eseri çok güzel bir şekilde incelemişsiniz teşekkür ederiz.

Selametle,vesselam...

Share this post


Link to post
Share on other sites

bu kitabı okuduğum zaman ki duygularımı anlatmaaya kelimeler yetmez ..ardından hemen filmini izledim haluk kurtoğlunun muhteşem oyunu. çok güzeldi.''bir insan yalan söyleyebilir fakat yalan sayıklayamaz ''

Share this post


Link to post
Share on other sites

Etmeyin Reis bey,siz ağlayamazsınız

Ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz....

 

Kitabın her zerresini burada tekrar yaşadım.filmini izlediğimde de, zaten dünyanın dışında bir mekanda hissi ile, kör ,sağır, dilsiz olmuştum tüm manayı anlarken filmde.

 

Burada bir konu daha arz edilmiştir Reis bey hakkın da. Reis bey gibi adamlar hakkında..

İnsanlar hata yaparlar, hatadan dönerler, peki yanlış anlaşıldıkların da nereden dönerler?

Günümüzde insanlar o kadar yanlış içersin de iken, sonrasın da bir gün doğruyu bulur muhakkak ve her biri birer Reis bey oluverir.

Peki ama bu yanılgılardan sonra ortaya çıkan bir Reis bey nitelikli insan fıtratına camiamız da "olabilir" mantığı ile bakılabiliyor mu?

Sanmam,zira Üstad'ın bu kitap da bize verdiği mesajlar da sadece Yanlışın doğruyu bulması değil bir de insanların affedebilme niteliğinin de ortaya çıkmasıdır.Günümüzde an içinde cereyan eden en ufak hadiselerde bile, öylesine mağrurane bir havaya bürünüyoruz ki, dudaklarımızdan "sen kimsin ki..."mülahazaları düşmüyor.

Büyük mesaj dolu Reis bey kitabı, bir, iki, yüz bin yorumlarla dahi açıklansa da, zannediyorum lisân yetersiz kalır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

benim merhamet tezim bir dedektif kaidesimidir ki suçluyu bulsun? ben diyorum ki her fert başucuna; "suçlu benim herkes suçsuz!" levhasını asmalıdır. ben diyorum ki yegane kurtluşumuz herkesin herkesi affetmesindedir. daha ötesi kanunların sorumluluğuna girer. ama görüyorum ki anlatamıyorum... hissediyorum ama anlatamıyorum! çocuk, "ağlayabilseydiniz anlyabilirdiniz" dedi. ağladıkça anlıyorum... ağladıkça anlıyorum... artık bütün mantık hesaplarımı kaybettim. hem de öylesine kaybettim ki ; amerika'da bir cinayet işlense de, dünya çapında bir ses sorsa; "katil kim?", "benim!" diye haykırabilirim! soğuk kış geceleri, köprü altında yatan çıplakların vebali benim boynumda, gömleğimin yakasında... isterse çareme adli tıp baksın fakat bir hastaneye girsem de kan kanseri çeken hastalar görsem acaba onları bu hale ben mi getirdim? diye düşünüyorum.

 

ben ne yaptım? uykuda, baygınlıkta, annemin karnında, babamın kanında hangi cinayeti işledim? hangi mukaddesi kirlettim ki kendimi gelmiş gelecek bütün fenalıkların tek sorumlusu biliyorum? dışımda ne arıyorlar? içime doğru suçluyum ben! birde kalkmış belki kendimden birine, ondan öbürüne geçer, bir merhamet yangını çıkar bütün ülkeyi sarar diye; tımarhanelik bir hayalin peşine düşmüş gidiyorum!

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

daha dün reis bey filmini izleme fırsatım oldu.muhteşem bir film,birçok replik harikaydı.'siz ağlayamazsınız,ağlayabilseydiniz,anlardınız'.muhteşem..

Share this post


Link to post
Share on other sites

ilk defa bu kitabı okuduğumda bir kitaba ağladım. 2 gardiyanın mahkumu asmaya götürdükleri sırada kendi aralarındaki konuşmaları ve reis beyin kendini mahkemede savunduğu kısım gerçekten de çok etkileyeciydi.

Share this post


Link to post
Share on other sites

böyle bir eser bir daha çıkmaz ortaya...ne güzel bir eserdir bu...filmi de harikaydı haluk kurtoğlu cidden hakkını vermişti rolünün Allah ona da üstad'a da rahmet eylesin..mekanları cennet olsun inşallah

Share this post


Link to post
Share on other sites

Beni çok etkileyen hayat felsefemi şekillendiren mükemmel bir eser doğrusu okurken ağladığımı bilirim tekrar tekrar okuyup ağlamışımdır...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...