Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
BDG

Kelime Çalışması

Recommended Posts

Yararlı olacağına ittifak edip hazırlamış olduğumuz kelime çalışmasını bu başlık altında yayınlıyoruz.

Aşağıda, genelde üstadın kitaplarında geçen ve anlamını bilmediğiniz/tahminde güçlük çektiğiniz kelimelere ulaşabilirsiniz.

Kelime çalışmasına tüm üyelerimiz katılabilir.Hazırladığınız kelimeleri yönetimde bulunan arkadaşlara ulaştırabilirsiniz. Biz de gerekli incelemelerden sonra aşağıdaki listeye ekleriz.

Çalışmada emeği geçen,düşüncelerini ve fikirlerini bize beyan eden arkadaşlara teşekkür ediyoruz.

Başlığımız güncellenecektir,sabitlenmiştir ve kitlenmiştir.

 

 

--A--

adavet- düşmanlık

afaki- objektif, nesnel

akamet- kısır, verimsiz

aksülamel- tepki, reaksiyon

âlicenap- cömert; onurlu, şerefli

âmil- etken, sebep, faktör

amud- dik durma

araz- belirti

Arz-ı Mev'ud : Vaad edilmiş topraklar, Filistin

atıfet- iyilik, bağış, lütuf, ihsan

avdet- dönüş, geri gelme

 

--B--

bedahet- açıkça görünürlük; ispat gerektirmemek

bedbin- kötümser

bediiyat- güzellikler, sanat eserleri

behemehal- ne yapıp edip, mutlaka, her halde

belagat- iyi konuşma

bende- bağlı, kul, köle, esir

berhava- havaya uçurulmuş

billur- bazı cisimlerin tabi olarak aldıkları geometrik şekil; (mecaz)duru, berrak

buut- bir cismin en, boy ve yüksekliğinden her biri

 

--C--

canfes- ince, parlak ve düz renkli ince dokunmuş ipekli kumaş

canhıraş- Yürek paralayan, kulak tırmalayan, acı, tüyler ürpertici

ceberut- acımasız, merhametsiz, zorba; merhametsizlik, zorbalık

cebriye- kadercilik

cehd- çalışma, çabalama

cenah- yan, taraf

cenup- güney

cereyan- bir yöne doğru akma; bir şeyin gelişme, olma durumu; aynı görüşü paylaşanların oluşturduğu hareket

cihet- yön, taraf, yan

 

--Ç--

 

 

--D--

dehhaş- çok dehşetli, pek korkunç

delalet- işaret; kılavuzluk, aracılık

denaet- alçaklık

deni- alçak, soysuz (kimse)

 

--E--

ehram- 3, 4 veya çok kenarlı piramit

ekalliyet- azlık, azınlık

encam- bir şeyin, bir işin sonu, son, nihayet

enfüsi- Nesnelerin gerçeğine değil, ferdin düşünce ve duygularına dayanan, öznel

enstantane- objektifin kısa süre açılıp kapanmasıyla çekilen fotoğraf

ercümend- muhterem, saygıdeğer, şerefli, değerli

esfel- çok sefil, en sefil

ezcümle- belli başlı, başlıca, başka şeyler arasında

--F--

fantazya- boş gösteriş, debdebe

farika- ayırıcı, ayrılmasına sebeb olan vasıf

fasid- bozu(k)lmuş, fesad çıkaran

fehim- anlama, kavrama

fehmetmek- anlamak, kavramak

ferasetli- anlayışlı; yiğit

feveran- kaynama, fışkırma

fevk- üst, yukarı

filhakika- gerçekten, hakikaten, doğrusu

frijider- soğutucu, buzdolabı

 

--G--

galiz- kaba, çirkin

gaseyan- bulantı, kusma (başlangıcı)

 

--H--

Hamule- yük

hars- tarım, ekin ekme; kültür

hasbihâl- söyleşi, sohbet

hasis- elinde bulunduğu halde kimseye yardım etmeyen; Bayağı, insanı küçülten, değersiz

hasise- kötü huy

hazırlop- (mecaz) emeksiz, zahmetsiz; haşlanmış yumurta

helezon- Kıvrımlı, yılankavi biçim

hendese- geometri, şekil

hengame- devir, çağ; topluluk, cemiyet; kavga, patırtı, şamata; savaş

hercümerç- karmakarışık, darmadağınık, allak bullak

heyula- korku veren hayal; madde

hicap- utanma, mahcubiyet duygusu

hodbin- bencil

hulul etmek- gelmek, erişmek; yanaşmak, sıvışmak

hususi- özel

hüccet- delil, ispat

hülasa- özet; kısaca

 

--I--

Istılah- terim

 

--İ--

ibda- yoktan var etmek

ibham- belirsiz, zor anlaşılır

ibka- bırakma, yerinde durdurma

ifrat- aşırı, ölçüyü aşan

ihtibas- tutukluluk, tutulma

ihtikar- vurgunculuk

ihtilat- karışma; görüşme, ilişkide bulunma

ihtilaç ( c ) - kasların gayri ihtiyari kasılması, çarpıntı

ihtiram- hürmet, saygı (göstermek)

ilhak- katma, bağlama, ekleme; egemenliği altına alma

iltizam- kayırma

inayet- iyilik, kayra, atıfet, ihsan, lütuf

indi- şahsi görüş, kendi kanaati

indifâî- püskürme ile ilgili, püskürten

inhidam- yıkılma, harab olma, çökme

inhisar- tekel(inde) bulundurma

inhiraf- doğru yoldan çıkma, sapma

inhitat- iyi, kuvvetli halden kötü, güçsüz hale düşme

inkıraz- sona erme, yok olma, tükenme; dinme, sönme

inkıyad- boyun eğme, baş eğme

inkisar- kırılma; gücenme

inkişaf- gelişme, gelişim; yetişme

insiyak- içgüdü

inşirah- gönül açılması, ferahlık, iç huzuru

intibah- uyanma, uyanış

intişar- yayımlanma, yayılma

intizar- bekleme, gözleme

iptila- tiryakilik, düşkünlük

irca- eski haline getirmek, döndürmek, çevirmek

irşad- uyarma; doğru yolu gösterme

irtikap- kötü, fena; rüşvet almak

istidat- yaratılıştan gelen ve zamanla geliştirilen kabiliyet

istifham- zihni meşgul eden soru, sorup anlama

istihza- alaya alma, eğlenme, ince alay

istihlak- tüketim; israf ederek bitirme

istikraz- borçlanma

istintak- söyletme, sorguya çekme

istirkab- rekabet etme, çekememe, kıskanma

itidal- aşırı olmama durumu, ılımlılık

itiyad- huy; adet haline getirme, alışkanlık, alışma

ittihat- birleşme, birlik oluşturma, fikir birliği etme

izafet- iki şey arasındaki bağ

izbe- ağaç kütük ve dallarından yapılmış ev; kuytu, pis yer

izmihlâl- yıkılma, çökme

 

--J--

jurnal- günlük defteri; gazete; ihbar

 

--K--

kaime- resmi kağıt; kağıt para

kamus- lugat

kaput- kalın kumaşlı asker paltosu

karine- ipucu; belirti, emare

karina- geminin su içinde kalan bölümü

kemiyet- adet, sayı, nicelik

keyfiyet- bir şeyin nasıl olduğu, hal, durum, nitelik

kırçıl- kırlaşmış, kıra çalan

kışr- kabuk, kahve kabuğu

kifayet- kâfi olma, yetme

kumpanya- ticari ve sanayi maksatlı kuruluş, ortaklık

küfran- nankörlük

künh- dip, son; asıl, esas, kök, öz

 

--L--

levs- pislikler, kir

liva- sancak, bayrak

 

--M--

maada- başka, gayrı, ayrıca

mafsal- eklem (yeri)

mahdut- miktarı, sayısı belli, az miktarda; sınırlanmış

mahfil- toplantı yeri

mahsup ( b ) - hesaplanmış, sayılmış

mahut- herkesçe bilinen

mahya- ramazan ayında minareler arasına gerilen ışıklı yazı

mahzuz- hazzetmiş, sevinmiş, hoşnut olmuş

makus- ters dönmüş; ters giden, uğursuz

maktâ- kesit

manivela- bir cismi hareket ettirmeye / çevirmeye yarayan bir mile tutturulmuş, çevrilerek hareket eden kol

manzume- sistem

martaval- yalan, palavra, uydurma

maruf- herkesçe bilinen, meşhur, ünlü; şeriatın emrettiği

matbuat- basın

mayi- akışkan bir sıvı

meccani- parasız, bedava

mefahir- övünülecek şeyler

mefluç- felce uğramış, felçli

mefhum- bir sözün ifade ettiği mana

mefkure- ideal, hayal, ülkü

meftun- gönül vermiş, tutkun, vurgun

meleke- yatkınlık, ustalık

menfa- sürgün yeri

menhus- uğursuz, meş'um, şeametli

meram- İstek, amaç, gaye, maksat

merhale- aşama

mesnet- dayanak

meşrep- mizaç, yaratılış, huy; davranış biçimi

meşveret- müşavere, fikir alışverişi

mevhum- vehim ile hayalde meydana getirilen, hakikatte olmayan

mevt- ölüm

mevzu- konu

mey'us- yes'e düşmüş, ümitsiz

mezun- izin almış, izinli; Bir iş için yetki verilmiş, yetkili

mihrak- merkez nokta

mihver- eksen

mikap- küp

mikyas- ölçü aleti, ölçme aleti; ölçek

miyar- ölçüt, ölçü

muaşeret- bir arada hoşça geçinerek yaşama

muayyen- tayin ve tesbit edilmiş, belli, kararlaştırılan

muhayyile- hayal gücü

mukallit- taklitçi; başkasının reyi ile amel eden

murahhas- izinli, ruhsatlı; bir heyet adına hareket edip yetkiyi kullanan kimse

murakabe- gözet(le)me, kontrol, bir şeye dalarak onun üzerinde düşünce bazında yoğunlaşma

murassa- süslü, işlemeli

mutavassıt- vasıta

muteber- hatırı sayılır, saygın; inanılır, güvenilir; değerli; geçerli

mutedil- ılımlı

mutemet- Kendisine inanılıp güvenilen kimse

mutmain- inanmış, gönlü kanmış, emin olan

muvazene- iki şeyin eşit olma hali; denge

müberra- münezzeh, müstesna, azade

mücehhez- hazırlanmış, donanmış; hazırlıklı

mücessem- cisim olan, soyutun somutlaşması

müdir- müdür

müessir- tesir eden, etken; dokunaklı; etkili sonuç

müeyyide- yaptırım gücü

müflis- iflas etmiş

müftehir- iftihar eden, övünen

mülahaza- düşünce

mümessil- temsilci

münakale- ulaşım, aktarım

münevver- bilgili, aydın kimse; ışıklı, aydın, parlak

münevvim- uyku veren, uyutan

münevvir- ışıklandıran, aydınlatan, tenvir eden

münferit- başka bir şeyle bağlı olmayan / münasebeti olmayan, kendi başına, yalnız, tek

münteha- en ileri nokta

müphem- belirsiz, mahiyeti kapalı

müsavat- eşitlik

müsavi- eşit

müstahsil- üreten, üretici

müstaid- istidadlı, kabiliyetli

müstelzim- gereken, gerekli olan; gerektiren

müşahhas- şahıslaştırılmış, şekillendirilmiş

müşkül- zor, güç, çetin

mütearrız- taarruz eden, hücum eden, saldıran

mütegallibe- zorba

mütehassıs- uzman

mütekabil- karşılıklı

mütekamil- olgunlaşmış

mütenasip- ölçülü, uyumlu, uygun

mütevahhiş- ürken, korkan, çekinen

müverrih- tarihçi

müzmin- üzerinden zaman geçmiş, yerleşmiş, eskimiş

 

--N--

nabi- haberci, haber getiren

nadan- bilgisiz, cahil; kaba, kötü

nahlistan- hurmalık, hurma bahçesi

nahif- zayıf, cılız

nahvet- gurur, azamet, büyüklenme, tekebbür

naime- güzel, zarif kadın

nakıs- eksik, kusurlu

nâmütenahi- sonsuz, ucu bucağı olmayan

nasbetmek- dikmek, koymak, yerleştirmek; tayin etmek

nedamet- pişmanlık

nedim- sohbet arkadaşı, arkadaş

nedime- kadın nedim

nefha- soluk, üfürük; esinti; güzel koku

nefi- fayda, menfaat, kâr

nefsa- yeni doğum yapmış kadın, lohusa

nehar- gündüz

nekahat- hastalıktan yeni kalkmış, fakat tam iyileşememiş kimsenin hali

netamdi- gizli bir tehlike içeren, tekin olmayan

niyabet- vekillik

 

--O--

--Ö--

 

 

--P--

parsa- bahşiş toplamak için tutulan tabak veya tepsi; bu şekilde toplanan bahşiş

pertavsız- büyüteç

punt(d)- uygun fırsat, zaman, sıra

punduna getirmek- uygun zamanı yakalamak

 

--R--

raca- kral; ikinci derecede hükümdar

rahne- yıkık ve bozuk yer

remiz- ima, isteğini, meramını işaretle ifade etme

rençber- tarım veya inşaatta çalışan ücretli işçi

ricat- geri dönme, çekilme; vazgeçme

rikkat- incelik, naziklik

riya- ikiyüzlülük, özü sözü bir olmama

riyaziye- matematikle ilgili ilimlere verilen ad

rub' - dörtte bir

 

--S--

sabık- geçmiş, geçen, olmuş, önce; önceki, evvelki

saffet- halislik, berraklık

saik- sevk eden, gönderen; götüren

saim- oruçlu

sahabet- koruma, kayırma

sakamet- bozukluk

saniyen- ikinci olarak

sarih- açık, belli

satıh- bir şeyin dış yüzü, dış tarafı

satvet- ezici güç

selahiyet- yetki, bir işi yapmaya hakkı ve izni olma

serpuş- baş giyeceği, başlık

setretmek- gizlemek

seyran- gezme, gezinme

sirayet- yayılma, dağılma

sirkat- hırsızlık

sigaya çekmek- sıkıştırmak, rahatsız edici sorular sormak

sökün etmek- art arda birbirini takip ederek gelmek

sukut- düşme, sarkma

süfli- aşağılık; kötü ve pis kıyafetli

 

--Ş--

şamil- şümulü bulunan, içine alan, kaplayan

şeamet- uğursuzluk, meymenetsizlik

şehamet- akıl ve zeka ile birlikte olan cesaret

şekavet- şakilik, eşkıyalık

şenaat- kötülük, fenalık

şeni- kötü, alçakça

şiar- Duyuş, düşünüş ve inanıştaki ayırıcı özellik; Ülkü, düstur

şimal- kuzey

şimendifer- demiryolu; tren

şua- ışın

şümul- içine alma

şümullü- tesiri yaygın

 

--T--

tafsilat- ayrıntı

tahassür- özlem

tahkik- soruşturma

tarh- çıkarma; ölçü dahilinde yapılan düzenleme

tasfiye- temizleme, arıtma

tashih- düzeltme

tebşir- müjde verme, müjdeleme

tedvin etmek- toplamak, kanun haline getirmek

teessüs- teşekkül etme, oluşma, kurulma; kökleşme, yerleşme

tefessüh- çürüme

tefrik- ayırma, ayrı tutma

tefrit- yetersizlik

tekevvün- yaratılma, oluşma

tekrir- ifadeyi kuvvetlendirmek için kelimeyi tekrarlama sanatı, tekrarlama

telakki- anlayış, görüş; kabul etme, sayma

telakki etmek- saymak, kabul etmek, öyle anlamak

temerküz- merkez tutma, toplanma, birikme , yığılma

tensib- münasip görme, uygun bulma

tenvir- ışıklandırma, aydınlatma

terakki- artma, ilerleme, yükselme; daha iyi hale gelme

tereddi- kötüleşme, yozlaşma, bozulma

terennüm- Güzel ve alçak sesle şarkı söyleme; (mecaz) Anlatma, ifade etme

teshir etmek- zapt ve istila etme, elde etme

teşekkül- şekillenme, oluşum

teşmil- yayma, genişletme

teşrifat- protokol

teşrih- Bir sorunu veya konuyu ele alıp en ince noktalarına kadar gözden geçirerek anlatma

tevahhus- korkma, ürkme

tevdi etmek- emanet (olarak) bırakmak

tevil- Bir sözü veya davranışı görünür anlamından başka bir anlamda kabul etme

tevkif- durdurma, alıkoyma

tevzi- dağıtmak, bölüp payını vermek

tezahür- belirme, görünme, ortaya çıkma; belirti

tezyini- süsleme ile ilgili

 

--U--

ufunet- eskime, kokma, çürük kokusu

uhde- Birinin yapmakla yükümlü olduğu iş, görev; Sorumluluk

uhrevî- Öbür dünya ile ilgili, ahiret ile ilgili, dünyevi karşıtı

ukubet- felaket, musibet; ceza, eziyet; çok çirkin

ukde- içe dert olan şey

ulvî- yüce; gökle ilgili olan, semavî

umumi- genel

 

--Ü--

--V--

varak- yaprak; altın yaprağı

vazıh- açık, aşikar, belli; kolay anlaşılır

vehim- sebebsiz korku; yanlış ve esassız düşünce

verese- varisler

vuzuh- açıklık, vazıh olma hali; kolay anlaşırlık

 

--Y--

yave- saçma sapan söz

Yekpare- tek parça, bütün

yekta- tek, yalnız; eşsiz, benzersiz

yekun- toplam; hep, bütün, cümle

 

--Z--

zaviye- köşe, bucak

zebun- aciz, zayıf, güçsüz

zecrî- zorlayıcı

  • Like 4

Share this post


Link to post
Share on other sites
Guest
This topic is now closed to further replies.

×
×
  • Create New...