Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
bozkurt

Bd'ye Gösterilen İlginin Azlığının Sebepleri?

Recommended Posts

Ülkemizde ve islam coğrafyasın da Büyük Doğuya ilginin azlığının asıl sebebi nedir?Ve bu ilgiyi artırmanın yöntemi ne olmalıdır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu meseleye “BÜYÜK DOĞU” kategorisi altında “Üstün Buluş”,”Üstün Buluş’a Doğru” makalelerimizle ve forum sayfasının muhtelif yerlerinde temas etmiştik.

 

Her meseleye şamil bu meseleyi hassasiyeti bakımından liyakatsizlik korkusu içerisinde göğsümü yumruklarcasına tekrar ele almak mecburiyeti ve memuriyeti doğsa da fazla bir tafsilata germeden hülasa süzgecinden geçirelim:

 

• Evvela Üstad Necip Fazıl Türk milletinin idrak melekelerinin,kültür birikiminin ve tefekkür ve sanat telakkisinin üstünde ve önünde entelektüel bir şahsiyettir.Bu yüzdendir ki Üstad’ın fikir sancısına ancak soylu ve cins kafalar gürühu muhatap olabilmiş; konferanslarında dahi binlerce halkın olmasına rağmen Üstad’ın kürsüsünden ötelere uzanan fildişi rengindeki maverai,bedii,mücerret ve ulvi fikir caddesinden geçerken Halk ancak O’nu bayram yerindeki sloganik ve resmi seronimi kalabalığı şeklinde alkışlar ve kompeti yağmuru altında uğurlayabilmiştir.Halkın içerisinden süzülüp de Üstad’ın o mücerret ve ulvi caddesini fark edebilen ve o caddeye çıkabilen çok az kişi olmuştur.Ve buna mukabil Üstad’a “sizi anlamıyoruz biraz halka inin” deme hafifliğinde ve gafletinde bulunanlar da hiçbir zaman kafa sancısı çekemeyen ”keleş başımı yoramam” diyen Demirelci ve mideci ayak takımı olmuştur.İlk hüküm:Büyük Doğu’nun idrak edilememesinde ki de birinci saik avamcılıktır.(kuru ve muhtevasız halkçılık)• Halk kesret (çokluk) halinde şahs-i manevi olarak bir vahiddir,ferttir.Devlet yapılanmasının içerisinde doğan ve yaşayan hareket halinde ve bu hareket esnasında da manevi olarak yıpranan ve mütemadiyen korunmaya ve tedaviye muhtaç bir olgudur.Öyleyse halk bugün olduğu gibi kendi reçetesini karalayan ve yine kendini ilacını seçmeye memur edilen bir ferttir.Tedaviye muhtaç olan da halk,ilacını yazan da yine halk…Halbuki halk, tabip mesabesindeki ehliyetliler (entelektüeller) elinden çıkan reçetelere tabi olmalı ve halk burada da verilen ilaçtan müspet bir netice alması noktasında da idealize edilmelidir.Yani ilacın prospektüsüne büyük bir rikkat ve sadakatle uyarak ana gayeye irca edilmeli.Demek ki halk bu noktada şekli kaymış bir fert olmaktan çıkıyor,hem de bu vazifesiyle birlikte (pasifize) olmuş toplum yapısından kurtulup ruhunda da en büyük aksiyonu gerçekleştirmiş oluyor.İkinci hüküm:Halkın ne istediğinden ziyade neye muhtaç olduğu bilinmeli ve o minvalde fikirler üretilmelidir.• Büyük Doğu Üstad’ın şahsında remzleştirdiği gibi asla ve asla avamcı değildir.Büyük doğu “ey halkım,benim halkım”,”ezilmiş halkım”,”halk ne derse o”,”Halka inmeliyiz” gibi gayet hafifmeşrep arabeskvari his sömürüsü bir anlayışa kesinlikle tenezzül etmez.Büyük Doğu eşya ve hadiselerin künhüne vakıf olabilme gibi bir mücerred gaye içerisindeyken bile yine eşya ve hadiseleri teftiş ve murakabe altına alma noktasında da gayet realisttir.Öyleyse Büyük Doğu’yu kimler anlayamaz;Büyük Doğu’yu,fikirden,tefekkürden,estetikten anlamayan,nefsinden bir kıl bile çekememiş,cırtlık sesiyle de “cihad,şeriat isterik(!)” diye nara atan din istismarcısı taş kafalı bir Teymiyeci,Abduhçu,Humeynici ve tasavvuf düşmanı asla anlayamaz.Büyük Doğu’yu hiçbir ruhi,tarihi,fikri ve harsi birlikteliğimiz olmadığı halde,kim olduğu,kime hizmet ettiği bile bilinmediği halde kendi öz ruhlarına ve iliklerine kadar kendilerinden olan Üstad Necip Fazıl’ı bile tanımayıp Üstad Ladin(!) diyen kıytırık İslamcılar asla anlayamaz.Büyük Doğu’yu;burnuna kazara bir kitap tozu bile kaşmamış,hamasetci,gösterici,slogancı işkembe beyinli “asacağız,keseceğiz,çakallar,ya sev ya terk et”gibi satıhçı posa bir milliyetçi asla anlayamaz.Büyük Doğu’yu İslam deyince milletini inkar eden bir soysuz;millet deyince de Ümmeti lağveden bir nasipsiz asla anlayamaz.Büyük Doğu’yu “ben halk için varım”diyen bir politikacı ve destekçileri“masaya yumruğunu vuracaksın”diyen bir antifikirci,duvar dibine bevleden tükürükçü bir külhanbeyi;”ben acıların çocuğuyum”diyen bir arabeskçi;”ben sevdim mi adam gibi severim”diyen bir şair(!);Yarası gocunan ve sağa sola çifte atan eşek gibi takım tutup,etrafı yıkan meşin kafalı bir futbol takımı taraftarı Büyük Doğu’yu asla ve asla anlayamaz,ve bunların bu meşrep üzerine Büyük Doğu’ya iştirak etmeleri de beklenemez.Bu saydıklarımızın hepsi avamcı bir görüşün semereleri olup örnekleri çoğaltılabilir.

 

Son Hüküm:

• Büyük Doğu’nun anlaşılamamasında ki ana saikler yukarıdaki temas ettiğimiz hususlar olup;Büyük Doğu’nun da kesinlikle “halka inmeliyiz”gibi bir divaneliğe teveccüh etmeyeceğine göre,tek çare entelektüel bir kadronun oluşumu ve dairesinin genişletilmesidir.Ancak bu dairenin genişlemesi nisbetinde halk idealize olacaktır.Kalbur kalbur kainatı eleyen yanık bir kafaya sahip olmak bin tane halkı murakabe altına almaktan daha eftal olup;bütün sırrın yukarıdaki Halkın ne istediğinden ziyade neye muhtaç olduğu bilinmeli ve o minvalde fikirler üretilmelidir. cümlesinde saklı olduğunu söyleme makamındayız.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Neden?

 

Güzel bir soru.. Fakat cevabı sorunun kendisi ve beklenen muhtemel cevaplar kadar güzel değil, aksine acı.

 

Piyasada o kadar güzel kadın kız, yakışıklı erkek manken dolaşırken, onları aç bir etobur gibi seyretmek varken kim neylesin Büyük Doğu'yu..

 

Gündüzleri televizyon başında, gelin - kaynana, karı-koca, kuşum aydın-memet ali beyciğimizi kahkalar,şaşkınlıklar ile izlemek varken kim ne etsin Büyük Doğu'yu.

 

Akşamları, sapma sapan, vurdulu kırdılı, aşklı- entrikalı, film ve dizileri, gözleri ayırmadan izlemek varken kim ne yapsın Büyük Doğu'yu

 

Geceleri, bu kara kutu'nun vermiş olduğu yorgunluk ile, gece yarısı, ağızlardan salya akıtarak, horuldaya horuldaya uyumak varken, kım düşünür Büyük Doğu'yu..

 

Bırak necip fazıldan iki mısrayı, hayatı boyunca iki kitap bitirememiş, benim Şanlı Tarihe sahip, Peygamber Efendimizin S.A.V Hadis-i Şerifine mazhar olmuş ecdadın torunları, kendini kaybetmiş bulamıyor, nereden bilsin Büyük Doğu'yu

 

Benim aciz, kültür emperyalizminin doruklarına ulaşmış, dejenere olmuş, kültüründen tarihinden maneviyatından bi haber, hayvanlaşmaya doğru büyük bir sür'atle koşaduran milletimin insanları, ne yapsın büyük doğu'yu?

 

Neye lazım ona Büyük Doğu?

 

Selametle..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Büyük doğu fikriyatı her şeyi yerli yerine koyuşu ve izah edişi ile bir devse ;bizim o deve bakıp karamsar olmamamız lazım...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Cile54 abi gerçekleri yazmışsın, yazdıklarında da noktası virgülüyle haklısın. Fakat sende biliyorsunki bizim milletimiz kendini yormaz. Milletimizin pek faydalı alışkanlıkları olmadığı için, faydalı bir şey yaptığında zahmete girmiş olurlar. Bu gün ülkemizdeki gençlerin %95 inden Üstad ı sorarsanız sadece ismini duymuşlardır. Bu nedenle büyük doğu ya ilgi beklememiz hatadır. Fakat biz çabalarımızla fikrimizi ve büyük doğuyu tanıtırsak kazanabileceğimiz insanlar vardır diye düşünüyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

asıl soru " NEDEN BÜYÜK DOĞUYU TANITAMIYORUZ?"

asıl cevap ise MAZERET DEĞİL YENİ YÖNTEM ARAYIŞI"

olmalıydı.

 

Büyük doğuyu yeni yeni tanıyorum, anlamaya çalışıyorum.

Ama en başından beridir hayretteyim, nasıl olurda bu hakikat bu denli perdelenir ?

Siz büyük doğuyu sahiplenenler:

 

- Güneş kendiliğinden parlıyor zaten, tek yapmanız gereken onu işaret etmek !

 

Biriniz bunu onalrca forumda anlatın ve yazın.

Birkaçınız sivil toplumlara karışın.

üstad kadar sahiplenilmiş bir şahsiyet bilmiyorum bu millette?

ırkçısından, türk islamcısına onlardan akıncısına kadar herkes, hatta sokaktaki çöpçü bile severken onu, sebebi başka yerde aramayın.

"Hem derinlemesine hem genişlemesine" derken üstad, afrika altın madenleri gibi kilometrelerce derine yol mu açtınız ?

 

....

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çok güzel tespitleriniz var taylasan..

 

Gene sorunu ararken ilk önce kendimize bakacağız. Biz elimizden geleni yapıyor muyuz? Ya da Elimizden gelen bu kadarı mı? diye kendimize sormadıktan sonra bu iş olmaz. Vel Hasıl-ı Kelam; İğneyi kendimize batıracağız...

 

Belkide çoğumuz hayatın tek bir odasına sıkışmışız. O odanın içinde eşeleniyoruz. Çıkıp diğer odalara açılamaya korkuyoru ve ya çekiniyoruz. Dolayısı ile de etki ettiğimiz yer sadece ufak bir alan..

 

Tekrarlıyorum, çok haklısınız..!

 

Üstad Şöyle diyor;

"Batı hayranlığı beslemesi bir cindir; ve bütün marifeti, göze görünmeksizin, her tarafa sarî bir hava üflemek ve bu havanın büyüsü altında iradeleri körletmektir..."

 

"...Artık Müslümanların dış yüz ezberciliğinden çıkarak girift manaları kavramaya başlaması ve her şeyden önce bu cini öldürmek üzere ellerini çözmesi lazımdır. Bu cin geberdikten sonra, onun, tarihimizdeki ve hayattaki bütün maiyeti beraberce ölür.

Bir manadan başka bir şey olmayan bu cini öldürmekteyse kanuni suç yoktur!

Müslüman!.. Sana iki şey düşüyor: Hikmet ve hareket… Yani anlamak ve kanun çerçevesinde şahlanmak, davranmak!."

 

Yani Üstad'ın da dediği gibi; Hikmet ve Hareket.. Harekete geçmek gerek..!

 

Selametle..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Gerçekten değerli fikirler yazılmış buraya. Hem bir sentez olması bakımından, hem de kendi fikrimi beyan etmiş olmak için ben de kısaca bi şeyler yazayım.

 

Evet, Kılıçkıran ağabeyimizin dediği gibi BD'yi anlamak ve onu idrak edebilmek zor ve ağır bir iştir. Avam için çetrefillidir, çünkü aksiyon ister, diri kafa ister, tam bilinç ister, entellektüellik ister, bu dünya kadar öbür dünyaya da yönelik bir hayat yaşanmasını ister, nefs muhasebesi ister, fikir namusu ve kalitesi ister vs, vs... Vereceklerinin yanında bu istediklerinin çetrefilli oluşu bir önem taşımaz aslında, ama bu istekler avamın kaldırabileceği, kabullenebileceği tipten değildir genel itibarıyla.

 

Peki Büyük Doğu'yu halktan uzaklaştırmak çözüm müdür? Halka bir şekilde bu fikirlerin ulaşması gerekmez mi?

 

Tabii ki gerekir, çünkü sistemler avama uygulanır, avamla uygulanır. Büyük Doğu tüm insanlara hitap etmektedir içeriği bakımından. Yukarıdaki gerçeği öne sürerek BD'yi halktan uzak tutamayız. Halkın tam kurtuluşu da zaten Bd bilincine varılmasıyla gerçekleşecektir.

 

Kılıçkıran ağabeyimizin dediği gibi, bu işi yapma konusunda aydınlarımıza büyük iş düşüyor. BD fikriyatını uygun bir hale getirdikten sonra, pörsütmeden halka sunabilmek...

 

Yalnız işi tamamıyla aydınların eline bırakmak kaçmak demektir de. Halkı bizzat üstadla tanıştırmak, bizzat üstadla muhattap kılmak da gerekmektedir.

 

Öncelikle üstadın, avama ağır gelmeyecek kitaplarıyla onları tanıştırmak ve yavaş yavaş beyinleri hazırlamak uygundur. Sözgelimi birisine direk İdeolocya Örgüsü'nü takdim ederseniz o insan sür'atle kaçar fakat mesela önce Yeniçeri'yi, sonra piyesleri, Çöle İnen Nur'u, Hazret-i Ali'yi, Ulu hakan'ı vs. verirseniz bu insanın beynini hazırlamış olursunuz. Gerekli kapasiteye yaklaşmış olan bu insanın Büyük Doğucu olması kolaylaşır.

 

Ayrıca günümüzde insanların gelişimini etkileyen üç ana kurum var. Aile, eğitim ve medya... Bu mevkiilerde üzerimize düşeni yapmadığımız sürece BD'yi yaygınlaştırmak, benimsetmek imkansızlaşır.

 

Bugüne kadar bu çözüm yolları neden yeteri kadar uygulanmadı?

 

Belki uygulaması gerekenlerde de birtakım aksaklıklar var.. Melankoli olabilir, tam anlamıyla idrak edememe olabilir, çekingenlik olabilir, başka problemler de olabilir. Bunların giderilmesi üzerinde de kafa yormak gerek... Ötesindeki sebepleri de bulmalıyız tabii, bu kadar basit olmamalı.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

slm değerli yoldaşlar..

BÜYÜK DOĞU...

sorulan bu sorunun cevabını bulmak pek zor değil..

Sokaktan geçenlere sorduğunuzda aldığınız cevap sadece muhattabınızın doğru cevabı bilmemesinden doğan aciz bir görüntü olur... ve bu görüntü bu çağın görüntüsüdür..

Çok uzağında değil hemen yanıbaşında(IRAK) bir insanlık trajedisinin yaşandığı,her gün ölen insan sayısının muhasebesinin dahi yapılamadığı ,tecavüz,yağma,sefalet,ölüm gibi kavramların artık gündelik yaşamın bir parçası haline geldiği,her türlü insan hakları ihlalinin yapıldığı,islamın yerden yere vurulduğu bir dönemde bu olanlardan hiçbir rahatsızlık duymayan bir gençlik...

...ve Filistin'de ,kendi vatanlarında mülteci hayatı yaşayan İSRAİL gibi 20.yy.ın kötülük abidesi olan (katlettiği masum insan sayısı kendi nüfuslarından fazladır)aşşağılık bir gücün altında hayatta kalma mücadelesi veren bir millet ...

Tüm bunlar gerçek..tıpkı üstadın yıllar önce yazdığı şu yazı gibi;

'ruhu çürük diş gibi atmasından ötürü

memeli hayvan soyu şimdiki insan türü..'

ve tüm bunlara reğmen hala lüks ve rahatın had safasını yaşayan bir gençlikten nasıl olurda ÜSTAD'ın her zerresinde koca bir vicdan olan bu fikrinden pay almasını bekleriz?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Mevcut durumu hepimiz biliyoruz, bilmiyorsak da şu ana kadar yazılanlar bence durumu izahta kâfidir. Bundan sonra çözüm önerileri üzerinde yoğunlaşırsak bence daha evlâ olacaktır.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Direk Büyük Doğu ya muhatap farklı içerikte bir siyasi parti kurulabilir mi?. Avantaj ve dezavantajları ne olur?

Share this post


Link to post
Share on other sites

BİR ÖNCEKİ SUALE CEVAP:

 

Parti bahsine de Üstad'ımızdan iktibaslar yaparak kısa ve süratli bir şekilde temas edeceğim.

 

1970 yılında Necmettin Erbakan'ının Milli Nizam Partisi'ni kurduktan sonra Büyük Doğu nizamnamesine ve Üstad'ımıza olan teveccühünü partinin kuruluş aşamasında şu şekilde dile getirmişti;"mümkün olsaydı da dilekçemize Büyük Doğu İdeolocya Örgüsünü bağlayıp verseydik"sözüne mukabil basiretiyle istikbali bir film realitesinde gözler önüne süren üstadımız şu şekilde soru muhtevalı bir cevap verir; Bu Parti, bu davayı yürütebilecek ve topyekün dünyaya hakim, ezelle ebed arası her an yeni bir sistem halinde eşya ve hâdiselere tatbik gücünü gösterebilecek midir?.." Ve Milli Nizam Partisi’nin de malum inkisarlarından sonra Üstadımız “Parti” mefhumu üzerine nihai ve muazzam kanaatını açıklar: "Bizim partimiz yoktur ve olamaz!.. Ancak birtakım "ehven-i şer" hesaplarımız olabilir ki, o da ölümü peşinen kabullenip zahmetsizini aramaktan başka birşey olamaz!.. Bizim dâvamız ucuzlukla halledilir nesnelerden değildir." Üstad’ımız burada kısaca bizim asla bir partimizin olamayacağından ve ancak ehven-i şer olanı,yani kötünün içinde iyisini seçme gibi bir temayülümüzün olabileceğinden,fakat bu temayülümüzün de zaten ölüme mahkum olmuş biri için ölümün çeşidini seçmek gibi mesabesinde olduğunu anlatmak istiyor ve davanın dayanak sınıfını ve istikbalini muhafaza edici kadroyu İdeolacya Örgüsün’de işaret ediyor: " İslâm inkılâbında ise sınıf, insan topluluklarının şu veya bu menfaat, imtiyaz ve tasallut hırsına bağlı hizip teşekküllerine değil, bütün insanlığı kuşatan üstün insan vasıflarının merkezinde toplanacağı kitlelere dayanır. Öyleyse, İslâm inkılâbında sınıf, bellibaşlı farikaların kendisini cemiyet içinde sınırladığı zümreleri değîl kitlelerin, bütün insanlık çapında mayasını tutturacak örnek şahsiyet kadrosunu murat eder. Bu kadronun da bellibaşlı bir sınıf ismi vardır: Gerçek ve üstün münevverler aristokrasyası..." Paragraftan da anlaşılacağı üzere Üstadımız başta parti olmak üzere bu davanın dayanak sınıfının asla birbiri üstünde kendi nefsine imtiyaz gözeten dar,miskin ve bayağı hiçbir sınıfın olamayacağından bizim mutlak daynak sınıfımızın “Gerçek ve üstün münevverler (entelektüeller) aristokrasyası”olduğundan bahsetmektedir.Üstadımızın bu görüşüne Büyük Doğu külliyatında sıkça rastlamak mümkün.Zaten bizim de yukarıdaki yazımızda yirmi dokuz harf üzerinden midemize kramplar getirerek anlatmaya çalıştığımız üstadın bu paragrafından başkası değildi.Ne yalan söyleyeyim “Bozkurt”kardeşimizin bu son sualini okuyunca biraz şaşırdım.Çünkü yukarıdaki yazımızın zaten bütün bir muradı Üstad’ımızın tabiriyle “münevver aristokrasya” moda ve şahsımızın tabiriyle de“entelektüel kadro”olduğu ve bu kadronun da asla bir partisinin olamayacağı…Ancak ehven-i şer olur; O’nun olurunun da zaten ne olabileceğini Üstadımız yukarıdaki cümlesinde izah ediyor.Efendim,peki münevver aristokrasya neden Partileşemez ve ya Neden Parti mefhumuna karşıyız? Diye bir sual gelecek olursa O’nun cevabını da birçok kez okuduğumuz “Gençliğe Hitabe”de bulmak mümkün…

 

Son olarak “Bozkurt” kardeşime bilhassa teşekkür ediyorum,böylesine hayati bir sual üzerinde bizleri düşündürdüğü için.

 

Her birimizin o” münevver aristokrasya”zümresine kamil ölçüde dahil olabilmemizi temenni ediyorum.

 

Muhabbetle…

Share this post


Link to post
Share on other sites

Siyaset öyle bir kavram ki, kesinlikle sabit bir fikir çerçevesinde uygulanması ürettiği politikaların bu sadece doğrultuda uygulaması imkânsızdır

Hal böyle iken Büyük doğu’yu siyasi arenada neden olamayacağını ve olmaması gerektiğini Sayın Kılıçkıran çok güzel özetlemiş

Siyasette sürekli bir değişim vardır ve partilerin bu değişime ayak uydurmak zorundadır. yani siyasette popülerlik ön plandadır…

Biz büyük doğu’nun siyasi platformda olduğunu varsayalım

O zaman ne olur; Büyük Doğu’yu her zaman diğer partilerle bir rekabet içinde görürüz. O zaman parti üzerinde karalama kampanyaları hiç eksik olmayacaktır. Buda Büyük Doğu’yu halktan uzaklaştırmaya ve gerçek çizgisinden çıkmaya zorlayacaktır. Ve Büyük Doğu’yu kurtlar sofrasında bulmak demektir. Büyük Doğu kesinlikle bir çıkar savaşında taraf olmamalıdır…

Ayrıca bu davaya sahip çıkacak hiç eksiksiz hükümlerini yerine getirecek bir siyasi grubunda var olması neredeyse imkânsız… Hele hele çağımızda uygulanan tilki oyunlarıyla dolu siyaseti düşünürsek…

 

 

O zaman direkt olarak büyük doğu üzerine değil de Üstat’ın fikirleri çerçevesinde bir parti kurulabilir. Zaten Üstat’ın istediği de bu…

Vefatına çok yakın bir zaman kala Sayın Turgut Özal’la görüşmesinden ve verdiği nasihatlerden bu anlaşılıyor…

Share this post


Link to post
Share on other sites

Öncelikle parti düşüncesi etrafında birkaç cümle yazmak istiyorum.Türkiye’deki siyasal partiler formatında bir parti kastetmedim.Üstadın siyasi partilere de bakış açısını biliyorum.ve onları nasıl vesilelere tayin ettiğini.

Seçimlere girecek , oya endeksli bir parti değil söylediğim.Sadece avantajlarından yararlanarak sesin daha gür çıkması sağlanabilir mi? Sorusu üzerinde duruyorum.

Belirli bir zümreyi tek çatı altında toplaması, konferans , toplantı ve açıklamalarda kolaylık sağlaması v.s.Yani; içe ve dışa doğru iletişimin kurulması ve tanıtımın artması.

Bu düşüncenin bir başka boyutu da yayın konusunda gelişebilir.Genç Büyük Doğu dergisi çıkartılıp , bunun üstünden hem eğitim ,hem de her yerde konferans verme şekillenebilir.Bu dergi bir radyo kanalı ile de desteklenebilir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Büyük Doğu'ya gereken kıymetin bir türlü verilemeyişinin nedeni,açıkça bu toplumun hala öncelik sırasını belirleyemeyişidir.Müslümanların sorunu ihtiyaçlarını "karşılayamama" değil;ihtiyaçlarını "belirleyememe" sorunudur.Bu minvalde,henüz gerçek manada belirlenmemiş asli ihtiyaçlar,bu millet tarafından idrak edilemediği sürece,ne Üstadın Büyük Doğu su,ne Karakoç'un dirilişi algılanılamayacaktır.

Sorun 1:Bu ülkenin evlatlarının ekseriyeti,hayatına sorun diye kondurduklarının sorun ya da mesele olmadığının idrakinde değillerdir.Kapitalist dünya,gençliği bir teknolojik ve dolaylı yoldan ahlaki bir minvale sürüklemiştir,düzenin kendiyle yarışması,bu nedenle iyi den çok,"daha faydalı" olanın tercih edildiği ve doğru diye sunulduğu bir dünyanın temeli atılmıştır,artık taşları yerinden oynatmak oldukça zor hale gelmiştir(dikkat,imkansız demiyorum)

Sorun 2:Yüce Dinimiz,hayatın ta kendisi olmasına,yürüyüşümüzden yemek yiyişimize,oturup kalkmamızdan sosyal ilişkilerimize kadar her işimizi düzenleyen bir mükemmellikte olmasına rağmen,son 80 yılda dayatılmaya uğraşılan anlayışa göre kişi dinsiz hale getirilmek istenmiş,dinin sadece kalplerde yaşayan ve iyi insan olunmakla misyonu tamamlanan bir basit düzenek olduğu hissiyatı aşılanmıştır.Din,toplumda belirleyici,düzenleyici ve kural koyucu etkisini yitirmiş ve insanlar için "kandilden kandile mesajlaşma,ramazanda camileri gezme,bayramlarda tanıdıkları ziyaret"boyutuna indirgenmiştir.Bunun sonucunda,Üstadın da dediği gib,madde planınad kurtarılan Türk,mana planında derin ve korkunç bir boşluğa itilmiştir,gözü bağlanıp arkasından tokat atılıp kaçılan bir körebe gibi sendelemiştir,gözüne bağlanan kirli siyah bezi çözüp atmak yerine,körebe olmanın saçma ve geçici zevkine aldanmış,bu vechile,hem çevresinin maskarası olmuş,hem "görmek"teki huzuru tadamamıştır yaklaşık bir asırdır..

Sorun 3:Türk,yaklaşık bin yıllık muhteşem bir "solmaz,pörsümez,yeni"yi elini tersiyle itmek zorunda bırakılmış,bunun yerine dışı hoş gibi gösterilen,kökü iffet,dalları taklit,meyvesi fuhuş un cazibesine kapılmış,bu sebeple bin yıllık sürükleyiciliği,kendisini son 125-130 yılda "sürüklenen"konumuna getirmiştir

 

Tüm bu saydığımız ve daha sayılşabilecek bir çok mes'elenin kökten bir çözümle bertaraf edilebileceğini düşünmek basit bir gaflet olmaktan çok,bizi mes'eleden uzaklaştıracak,adeta bir trambolinde zıplama hazzı yaşatacak fakat tek bir adım atmamızı dahi imkansızlaştıracaktır.O yüzden başlangıçta herkes,kendisini mana aleminde tekamül ettirecek,bunun sonucunda da,kendi anlayışının ürünü olmaktan uzak,"yarışmacı" ve sömürgeci batı nın her türlü icad,davranış ve düşünüşlerine "dur bakalım ey yabancı" diyebilecek bir kişi olma hüviyeti kazanacak.

Başlangıç için iyi bir adım olsa gerek..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstad 1983 de vefat etmiştir kardeşlerim.Biliyorsunuz...Zehirle pişmiş aşı yemeye kim gelir* diye sormuştu...

 

...

 

Büyük Doğu fikriyatının kuşanılması ancak ve ancak "aksiyoner" bir kimlikle olur... Yoksa "Sakarya"yı ezberlemekle olmaz...Kılıçkıran kardeşimin dediği gibi "Aydınlar aristorasisi" oluşturarak buna ulaşılabilir.Aydın olabilmek için de 'kitaplık çapta' olmamız gerekir...Hangi eseri verdik? Ve hangi çileyi çektik ?

 

Doğrudur; halkın ne istediği değil neye ihtiyacı olduğu önemli...Hastaya fikri sormaz doktor, ne lazımsa yapar, acı ilacı içirir...Tesbit güzel...Doktor nerede ? Külliyat rafta duruyor, icracı nerede ?

 

Fikrinin bedelini ödemeyen aydın değildir ( F.Gemuhluoğlu) ; bedel ödeyenleri anlamalı , görmeli , okumalı ve önder kabul etmeyi öğrenebilmeliyiz...

Share this post


Link to post
Share on other sites

günümüzün islamcıları ilahiyat çevreleri belli bir camia büyük doğuyu da "beşeri bir ideoloji" olarak algılamış olabilir...

Share this post


Link to post
Share on other sites

İslamcı mı? İslam bir ideoloji mi? Bir parti mi? Töbe Haşa Bir Müzik türü mü?(Rapçi gibi) İslamcı diye birşey olmaz, İslam HAKK'ın dinidir, Hilafetten ve Emiriyetten başkada siyasi yapısı yoktur, cılık culuk olmaz, konuştuklarınıza dikkat ediniz....

Share this post


Link to post
Share on other sites

ilgisizliğin sebebi büyük doğu yeteri kadar bilinmiyor...insanlar okumuyorlar öğrenemiyolar bence bir an önce büyük doğu ocakları acılmalı artık...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Belki bu meseleye Büyük Doğu ekseninden bakmaya biliriz. Üstad, son bir asrımızın, yetişmiş ruh asili şahsiyetlerinden birisidir şüphesiz. O'nun fikriyatından/eserlerinden bir kerecik bile olsa faydalanmayan yoktur bence. Yani biraz açarsak; Büyük Doğu tam kavranmamış, anlaşılmamış ve ilgi duyulmamış olabilir. Lakin, Üstad'ın Sakarya'sını, Zindandan Mehmed'e Mektubunu, Reis Bey'ini vb. eserlerini öyle ya da böyle, az ya da çok, yüzeysel ya da derinden bilen, okuyan, aşina olanların sayısının hayli fazla olduğu kanısındayım.

 

Hani Üstad'ın İdeolocya Örgüsü kitabını okuyan insan sayısı azdır belki, fakat Üstad'ın gayesinin ve fikriyatının kendinde de olduğunu ifade edenler, onun dile getirdiklerini, kendileri de dile getirenler bayağı vardır çevremizde.

 

Örneğin; Cumhurbaşkanı'mız başta olmak üzere, Başbakan, pek çok bakan, siyasetçi, yazar, sanatçı ve bilim adamı ondan istifade etmiş, ondaki kaynaktan, kendi ruhlarına aktarma yapmışlardır tabiri caizse.

 

Onun için ben, Büyük Doğu'ya ilginin çok az olduğunu pek düşünmüyorum. Nitelik ve nicelik sorunu vardır muhakkak, ama muhabbet duymakta önemlidir bence.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Buraya üye olduktan sonra sizin gibi insanları tanıdıkça büyük doğu için neler yapabiliriz diye düşünmeye başlamıştım.

Aklıma geleni sizinle paylaşmak istiyorum. Büyük doğu gençlik ve kültür platformu adı altında yada herhangi bir isimle

bir dernek kurup ve bu dernek çatısı altından birçok kültürel faaliyet yapsak gençlerimize büyük doğuyu anlatsak derneğe ait aylık bir büyük doğu fikriyatını anlatan bir dergi çıkarsak kötümü olur ?

 

Yoksa çokmu abes düşünüyorum ben ?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Düşünceniz abes değil. Lakin Büyük Doğu fikriyatını hayata tatbik sahasını açmak Büyük Doğu'nun büyüklüğü kadar meşakkatli bir iştir. Yeterli kadro, güçlü ve daimi ekible birlikte yapılması planlanan tüm icraatlerin ekonomik karşılığının ayarlanması iktiza eder.

 

Kadro meselesi en başta gelir. Zira Büyük Doğu fikriyatının girift meselelere kadar anlaşılmasını sağlayacak genç ve yeni dimağlar en önemli konumu tutacaklardır. Dünya nizamını ayakta tutacak olan bir anlayışın yanlışsız yorumunu yapmak kılıçtan ince kıldan keskince bir iştir. Zor işler de has Büyük Doğucuların işidir.

 

Kadro ve ekonomik kaynak sağlandıktan sonra mesele hallolur. Bizlerin de beklediğimiz bu. İlerleyişin doğal seyrine yapılacak yapay müdahelelere müsaade etmeksizin inşallah beklediğimiz günü yoğurma gayesi ve gayretindeyiz. Bu gerçekleşecek. İnancımız budur.

 

İleriki tarihlerde "neler yapılabilir"e dair sitemiz tarafından daha detaylı çalışmalar hazırlanıp inanan sevgili dostlarımıza bilgilerimizi ve neler yapılabileceklerini ulaştıracağız. Böylece herkes, bulunduğu muhitte, üzerindeki vazifenin mesuliyetine ve dağların taşıyamadığı fakat kendisinin taşıyabildiği mukaddes yüke ait olarak yakışanı yapacak, kutlu yükün yükümlülüğünü bilecek ve görevini anlayıp ifa edebilecektir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bayağı oldu, bir dergide okumuştum. Tam olmasada, şöyle bir ifade geçiyordu: ''Bunların Üstad'ı (bunlar derken kimi kastettiğini geçiyorum) Büyük Doğu'yu savunur ve Doğu'ya inanırdı. Bunlarsa, Büyük Amerikan'ı savunuyor ve Amerikan'cılık yapıyor''

 

Her ne kadar malum dergiye ve ithamlarına zerre kadar itibar etmesemde; durduğumuz yer konusunda samimi olmalıyız ve eylem-söylem bütünlüğünü bozmamalıyız.

Share this post


Link to post
Share on other sites

SAYIN ((BERAT)) SİZİN DEĞERLİ GÖRÜŞLERİNİZE KATILIYORUM VE BÜYÜKDOĞUNUN DA HERHANGİ İDEOLOJİK BİR DÜŞÜNCENİN DE SADECE İSLAMİYETE ARAÇ OLABİLECEĞİ MÜLAHAZASINDAYIM.. HAK OLAN VE ÖNÜMÜZDE BEN BURDAYIM DİYE BAĞIRAN BİR GERÇEKLİK VAR VE BU HAK YARIN BİR GÜN TAM MANSIYLA ANLAŞILMADIĞINDA BİZDEN HESAP SORACAKTIR...BİZ BÜYÜK DOĞUCU , NURCU DEĞİLİZ BİZ SADECE İSLAMİYETİ EN DORUK ZİRVELERE ULAŞTIRACAK BİRER ARACIYIZ BU DAVADA BİZLER OLMASAKTA YERİMİZİ DOLDURULACAK BİRİLERİ ELBET BULUNUR. N. FAZIL NE GÜZEL DEMİŞ

 

BU DAVA HOR BU DAVA ÖKSÜZ BU DAVA BÜYÜK

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...