NFK-Fan 285 Report post Posted June 1, 2006 SUSAN DENİZ Gittim, gittim, denizin, Sınır yerine vardım. Halin bana da geçsin! Diye ona yalvardım. Bir çılgın vesvesede, İçim didiklense de, Olaydım o cüssede, Onun gibi susardım... (N-F-K/1930) Quote Share this post Link to post Share on other sites
NFK-Fan 285 Report post Posted June 1, 2006 Selamlar, Üstad daha büyüğü de oldu ama susamadı, gönlü elvermedi. Bir fikir adamına yakışanı yaptı... O yaşta henüz kestirememiş demek ki ;) Saygı ve selamlarımla Quote Share this post Link to post Share on other sites
gardenya 11 Report post Posted June 2, 2006 Çok güzel... Quote Share this post Link to post Share on other sites
SusQuN 14 Report post Posted June 8, 2006 Bir çılgın vesvesede, İçim didiklense de, Olaydım o cüssede, Onun gibi susardım... susmadigi iyi olmus:) Quote Share this post Link to post Share on other sites
isyanlı sükut 4 Report post Posted June 8, 2006 çok güzel bir şiir ... Quote Share this post Link to post Share on other sites
mukarrabin 103 Report post Posted May 6, 2009 Bir ummana işaret yıllar öncesinden... Rûhu şâd olsun... Quote Share this post Link to post Share on other sites
mumin 414 Report post Posted January 6, 2013 Çok çok güzel bir şiir.. Sessizlik hem doğurgan hem doyurucudur. Geçen Sapanca Gölü'nün yol boyunca yolculuğuma eşlik eden manzarasında -göl dememe bakmayın deniz sanan nice arkadaşlarım oldu- derin derin izledim, bir şeyler söyledi, güneşin aksini üzerinde dans ettirdi, dalgalandı.. Seyrettim seyrettim rengi çok güzeldi. Garip bir şekilde eşsiz hisler duyuyor ama tek kelime edemiyordum, sadece güzel şeyler hissettim, uzaklaşan nokta kadar kalan sandalları düşündüm. Bir şeyler kayıp gitti, aktı. Denizin içine gömülü kaldı bakışlarım. Fark ettim de deniz benden uzakta daha güzeldi.. Dokunsam ayaklarım değse, ki Büyük Ada'da kayaları siper alıp kendimize az salmadık ayaklarımızı.. Sonra martılar, simit atmalarımız..Deniz deniz, yok ya gelmiyor ötesi.. Deniz olsundu, var olsundu, izlemeliydim ben onu. Vapurla geç zaman zaman. Tamam ya bitti hüzün keder.. Pek muhteva sabit ve mevzu ile alakar olmadı ama bana ne yazdım işte hem kime ne. Quote Share this post Link to post Share on other sites
Mehmet Memiş 37 Report post Posted January 7, 2013 Faruk Gürbüz Suskun Deniz İsimli kitabında aynı isimli makalesinde Üstad'ın bu güzel şiirini paylaşmıştır. Aklıma geldi makaleyi paylaşayım dedim. Derin denizlerin sükûtu büyüler beni. İçimi bir heybet hissi kaplar. Benliğimi haşyet duyguları istilâ eder. Kalbim ürpermelerle dolar. Dalgalı denizler, durgun mavi denizler kadar heybetli gelmez bana. Göklerin suskunluğu da öyle. Gök gürlemeleri, mavi derinliklerin heybetini siler diye düşünmüşümdür hep. Sükût her zaman daha manalı, daha derindir. Ulvî olan sükûttur, gayrisi zaaftır diyor Vigny. Şair bir kurt avında bunu fark eder. Dişisiyle birlikte iki yavrusunu kurtarmak için, ay ışığının alaca karanlığında vahşi bir ormanda bir erkek kurdun verdiği asil savaştan çok etkilenir şair. Erkek kurt kendisine ve yavrularına saldırmak üzere olan avcıları hissetmiştir. Kurdun bütün kaçış yolları kesilmiştir. Karşı koymak ve hayatından kahramanca feragat etmekten başka çaresi yoktur. Pençelerini, az sonra kendisine mezar olacak karlara saplar ve bekler. Av köpeklerinin en yavuzunu gözüne kestirir ve onu haklar. Köpeğin boynu erkek kurdun dişleri arasındadır. Avcılar habire ateş ederler. Kamalarını kurdun böğrüne kabzalarına kadar saplarlar. Fakat kurt hiç inlemeden, ızdırabını sessizce yudumlayııp, öylece düşmanlarına bakmaktadır. Kurdun gözlerinde sükûtun heybeti belirmiştir. Bu heybet şaire, ağlamanın, inlemenin ve yalvarmanın ancak bir zillet olduğunu anlatır. Erkek kurt kaderin kendisine yüklediği vazifeyi ifa etmiş, ızdırap çekmiş; ama inlemeden ölmüştür. Bu asil hayvan, şaire, sevdiklerini yaşatmak için, hayattan feragat etmeyi, fedakârlığı da öğretmiştir. Evet; hiçbir şiir ve söz, sükût ve amel kadar tesirli olamaz. Bir İngiliz atasözü, Hareketler kelimelerden daha gür sesle konuşur. diyor. Kalbe sözden çok sükûttan manalar akar. İnsan evrendeki sükûtu anlayabilseydi, kim bilir belki de söz olmayacaktı. İnsanlar sükûtun dilinden anlayacak, derin ve manalı bakışlarla konuşacaklardı. Ve ses, sükûtun heybetini bozamayacaktı. Konuştuğum zamanlar hep acze düşmüşümdür de ondan kelâma sarılmışımdır. Evrendeki her varlıkta sükûtu bir süs, bir hikmet olarak algılamışımdır. Sözü ise ancak bir zaruret Allahın kelâmı var. Peygamberler de konuşmuş. Ama bu, sükûtun sakladığı engin sırların teyidi. Hissiz kalabalıklara sesini duyuramayanlar, şamatada vaaz etmekten vazgeçmiş, sükûta sığınmışlar hep. İsrafların en kötüsü, sözü israf etmektir çünkü Öfkelerini mukaddes bir çığlığa dönüştüremeyenler, sükûtun o manalı ve mütevekkil zırhına bürünürler. Zulüm karşısında hayretten fal taşı gibi açılmış gözler yuvalarında münzevileşir, derin ve ürkütücü bir sükûta bürünür. Sükûtta tevekkülü, sükûtta cümle işlerin Allaha havalesini okur gibi olurum. Allahın varlığına birer işaret parmağı gibi, O var diye uzanan alemler konuşabilseydi, daha mı heybetli olurlardı? Denizler dile gelseydi, çağlayanlar ilâhiler mırıldansaydı mesela Yunus gibi sarı çiçekle konuşabilseydik, güllerin, karanfillerin sesten, sözden kelâmları olsaydı mesela Daha mı büyüleyici olurlardı? Kanatimce hayır! Çiçekler de susunca güzeldirler. Sır saklayan her şey caziptir. Sırrı olan her şey derin ve güzel Mukaddes nidalara karşı boynum kıldan ince olmakla birlikte, evrende Vigny gibi ben de hep sükûtu ulvî bulmuşumdur. Bazen bir çığlık bin çığ koparabilir; fakat bir mazlumun biçare sükûtu kıyamet saatini erkene alabilir. Sözden, riyakâr hitabelerden nefret ettiğim bir merhalede, sükûtun girdabına kapıldığım zamanları hatırlıyorum şimdi. Gafletten kaskatı kesilmiş kalplere sözün değil, sükûtun tesirine şahit olmuşumdur. Benim de hayatımın istikametini söz değil, sükût değiştirmiştir. Şuursuz çığlıkların karanlık ormanlarında derin bir sükût içerisinde yol ararken, kalbime şu mısralar dökülüvermişti. Uyur ızdıraplarım gönlümde bir yar gibi Ağlar, halime ağlar, düşüp eriyen karlar. Kulaklarım gaibden bir davet duyar gibi Sanırım uzaklardan beni bir çağıran var Çok geçmeden o davet beni çekti ve sükûtun heybetini mübârek yüzünde bulduğum bir Allah dostunun kıyısına vardım. Onun dudaklarından yıllarca tek bir sohbet işitemedim. Hep derin denizler kadar heybetli bir sükût dinledim ondan. Sanki durgun ve derin bir ummanın kıyısına varmıştım. Derinliklerinde gönül ve hikmet incilerinin gülümsediği bir deniz bulmuştum. Hayatın hiçbir kasırgası, hadiselerin hiçbir fırtınası onu dalgalandıramıyordu. O denize imrendiğim an, gözlerim Necip Fazılın şu mısralarına takılmıştı: Gittim, gittim, denizin, Sınır yerine vardım. Halin bana da geçsin! Diye ona yalvardım. Bir çılgın vesvesede, İçim didiklense de, Olaydım o cüssede, Onun gibi susardım Gerçekten de öyle olmuştu. Sonsuza götüren bir denizin kıyısına varmıştım. O zaman anladım ki, susmak bir cüsse işi. Derin denizlerin işi. Sığ suları en hafif rüzgârlar bile coşturabiliyor. Derin denizleri ise ancak derin sevdalar Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her şey susuyor. Anladım ki susan her şey derin ve heybetli. Quote Share this post Link to post Share on other sites