Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Rindlerin Doğumu

Neyzen Tevfik

Recommended Posts

İşte herkes böyle diyor maalesef Bizlerin sorumlulukları var fakat biz de hata yapıyoruz.. E biz kuluz,hata yapıp doğruyu bulacağız..İmtihandayız zaten..En basitinden yolda gördüğünüz birini uyardınız mı hiç? Ya da uyardıktan sonra nasıl bir tepkiyle karşılaştınız? Ben tesettürlü olmam konusunda uyarı aldım mesela Hangimiz çıkıp bu yaptığın yanlış,doğrusu bu diyebildik?

 

Vel hasıl kelam dinleyenler dinlesin,dinlemeyen de zaten dinlemez..Böyle bi adam gelmiş,yaşamış,yaşaması gerekiyomuş..Doğru da yapmış yanlış da..Artık ruhuna fatiha okumaktan başka diyeceğim bişey yok

 

elbette ruhuna fatiha...ancak bu demek değil ki sırf bir san'at icra ediyor diye eleştirmeyelim...yanlışlar elbette konuşulacak...çünkü onlar halka mal olmuş kişiler...(mal kelimesindeki a harfinin malumunuz şapkası olması gerekiyor ancak benim klavyede şapkalı a yok:))

Share this post


Link to post
Share on other sites
Ben tesettürlü olmam konusunda uyarı aldım mesela :)

tesettürlü olduğunuz için mi uyarı aldınız yoksa tesettürünüzün ölçüsüyle ilgili mi uyarı aldınız?eğer tesettürünüze bir şey demişlerse bunun adına uyarı denemez çünkü:D

Share this post


Link to post
Share on other sites
Size ne dediler ve siz ne cevap verdiniz? Mahsuru yoksa, lütfedip cevaplar mısınız?

 

Lütfedeyim efendim.Çalıştığım iş yerinde ben tek kapalıydım..Bulunduğumuz çevre ise Bağdat Cd.'sine yakındı İstanbul'da yaşayanlar bilirler nasıl bir yer olduğunu..Hatta çevre iş yerlerimizde bulunan bi çok işletmede kimse kapalı değildi. Buralar çok mühim değil. Bana dedikleri şudur;'Bu sıcakta terlemiyor musunuz? Bu genç yaşta erken değil mi? Neden bu yolu tercih ettiniz? Üniversite okumamanızın gerçek sebebi bu mudur? Ben bu yaşıma kadar (40 yaşlarında) türbanın farz olduğunu ne gördüm,ne duydum.Siz nerden uyduruyosunuz bunları? Ata zamanında yoktu bunlar,yeni mi çıktı? ' gibi.. Hatta bazıları çizgiyi aşıp ta 'Ben türbanlılarla alış veriş yapmam,bana patronunu çağır!' diyen bile olmuştu.. Patron olmadığınız bi yerde çalışmak zordur,bilen bilir. Benim verdiğim cevabı mı merak ediyorsunuz? 'Bu benim tercihim,benim,sizin kıyafetinize karışamadığım gibi siz de bana karışamazsınız' dan ötesi olamamıştır zira iş yerim olduğundan ötürü olamazda..Mesai saati bitene kadar çalışma adabı olarak bişey diyemezsiniz..Bu mevzulara ancak 5 ay dayanabildim sonrasında istifamı verdim zaten..

 

Bu onlara göre uyarıydı..Belki de nasihat zannediyorlardı kim bilir.. Bazı insanlar bu kadar kör olabiliyorlar işte..Ben bunu uyarı kabul etmiyorum elbette..

Share this post


Link to post
Share on other sites
tesettürlü olduğunuz için mi uyarı aldınız yoksa tesettürünüzün ölçüsüyle ilgili mi uyarı aldınız?eğer tesettürünüze bir şey demişlerse bunun adına uyarı denemez çünkü:)

 

Tesettür anlayışınızı öğreneyim? Malum kişiden kişiye değişiyor artık.. He siz zahmet etmeyin ben söyleyeyim nasıl olduğumu siz karar verin.Ya da bazıları fetva verebiliyolar ya artık,onlara sorun? Desenli,düz farketmez bir başörtü,iğnesi var.Önlük ve etek vs.. Pardesü ya da çarşaf mı giymeliydim yoksa size göre?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aşıklar atışmasına ara verip, neyzenden bir demeç sunacağız. :D Rivayete göre olay şöyle geçer:

Efendim neyzen, kirli-pasaklı bir zattır. Mehmet Âkif'i çok sever, evinde misafir etmek ister. Ama Âkif hiç de istekli değildir, meraklı değildir natemiz eve gitmeye. Nihayetinde ısrarlarına dayanamaz ve beraber neyzenin evine giderler. Âkif elini yıkar, kurulaması için neyzen havluyu uzatınca;

-Elimi yeni yıkadım, kirletmek istemem, der! :)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hicran destanını kendinden oku,

Mecnun'dan duyup da rivayet etme.

Aşkın Leyla'sını gördünse söyle.

Söz temsili bulup hikayet etme.

 

Yüz bin Leyla doğar alemde her gün,

Senin aradığın zevk, sefa düğün.

Tutacağın işi önceden düşün;

Daha ilk adımda nedamet etme.

 

Sevdanın oduna pek güvenilmez,

Tutuşurşan eğer kolay sönülmez.

Bu yolun hükmüdür geri dönülmez,

Canına kıymazsan seyahat etme.

 

İyi bak kabına, olmasın delik,

Boşuna taşırsın ,gider gündelik.

Anında olmalı, ettiğin iyilik,

Alem duysun diye, inayet etme.

 

Kabe'den maksadın varmaktır yara,

Kör gibi tapınma, kara duvara,

Hızır'ı ararsan kendinde ara,

Bulamadım gibi rezalet etme.

 

Muhabbet herkesin aklını çelmez,

Gönül viranesi kolay düzelmez.

Alemden çekinme bir zarar gelmez,

Sen kendi kendine hıyanet etme.

 

Şen şatır gönlüne hicran dolmasın,

Gençliğin gülşeni gamla solmasın.

Neyzen gibi aklın yarda olmasın,

Özründen çok büyük kabahat etme.

 

 

Geçer

 

Izdırabın sonu yok sanma , bu alemde geçer ,

Ömr-i fani gibidir , gün de geçer , dem de geçer ,

Gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer ,

Devr-i şadi de geçer , gussa-i matem de geçer ,

Gece gündüz yok olur , an-ı dem adem de geçer ,

 

Bu tecelli-i hayat aşk ile büktü belimi ,

Çağlıyan göz yaşı mı , yoksa ki hicran seli mi ?

İnleyen saz-ı kazanın acaba bam teli mi ?

Çevrilir dest-i kaderle bu şu'unun filimi ,

Ney susar , mey dökülür , gulgule-i Cem de geçer ,

 

İbret aldın , okudunsa şu yaman dünyadan ,

Nefsini kurtara gör masyad-ı mafihadan .

Niyyet-i hilkatı bul aşk-ı cihan aradan ,

Önü yokdan , sonu boktan , bu kuru da'vadan

Utanır gayret-i gufranla cehennem de geçer .

 

Ne şeriat , ne tariykat , ne hakiykat , ne türe ,

Süremez hükmünü bunlar yaşadıkça bu küre

Cahilin korku kokan defterini Tanrı düre !

Ma'rifet mahkemesinde verilen hükme göre ,

Cennet iflas eder , efsane-i Adem de geçer .

 

Serseri Neyzen'in aşkınla kulak ver sözüne ,

Girmemiştir bu avalim , bu bedyi' gözüne.

Cehlinin kudreti baktırmadı kendi özüne.

Pir olur sakiy-i gül çehre bakılmaz yüzüne ,

Hak olur pir-i mugan , sohbet-i hemdem de geçer.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites
Ne şeriat , ne tariykat , ne hakiykat , ne türe ,

Süremez hükmünü bunlar yaşadıkça bu küre

çoğuzaman mehmed akifin yanında bulunmasından mahzur görmediği , oldum olası sempati duyduğum bu garip, enterasan adam neyzen tevfik , bu mısrasında neyi ima etmeye çalıştı bilemiyorum ama ben biraz küfür kokusu aldım. belki yanılıyor olabilirim ama zannım oki şeriatı ve tarikatı tenkid söz konusu yapmış!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Neyzen Tevfik, yaşam biçimi ile son derece benden uzak kesimdedir lakin, geliniz görünüz ki yaşam biçimine değil şiirleri ve muntazam ney üfleyişine sadece gözatmışımdır.

''

Ne şeriat , ne tariykat , ne hakiykat , ne türe ,

Süremez hükmünü bunlar yaşadıkça bu küre''

Sözleri ile de, at gözlükleri ile baktığı malum hayata,ve de bol bol içki tüketiminde son derece samimidir.

 

Burada hakkınız var Hafakan kardeşim,biraz ileri bir cümle kullanmış,

Ben ise aldırmamışım bu cümleye eklemişim .

Biz yinede Neyzen'in fikrine aldırmayıp şiirlerine ve de ney üfleyişine kulak asalım...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Guest Bir Kereye Mahsus

Merhum Neyzen Tevfik'i de ne yazık ki Ömer Hayyam gibi çok yaftalayan var. Herkes ön yargıyı bırakıp son yargıya bakamıyor maalesef... Halbuki ne kadar kolaydır yaftalamak. Zor olanı yapınız, lütfen saygı ve sevgi gösteriniz üstada, çünkü kendisi bunu hakediyor.

 

Neyzen'in, Resulullah (sav) Efendimiz'e, Şah-ı Merdan, Hayder-i Astan Efendimiz Ali (ks) ye yazdığı şiirler de vardır. Tabii kaba sofu olanlar bunlardan bihaberdirler. Neyzen'in ruhuna bir FAtiha okumak varken, karalamaya çalışırlar ne hikmetse. Zaten Neyzen çıkarcılıklarla, ikiyüzlülüklerle savaştığı için küfürlü hicvler yazmıştır. Bu küfürlerin hiçbirinde de Allah'a isyan yoktur. Dikkat ediniz. Ve eminim ki Neyzen burada ben müslümanım diyen nice insandan daha çok tasavvufi düşünceyi bilen ve bunu hayatına geçiren bir şahsiyetti. Onun içki içmesindeki son kararı verecek mercii Allah'tır, siz değil. Çünkü Allah, içkili iken namaza yaklaşmayın demiştir kelam-ı kadiminde. Allah affedicidir, tüm kusurlarınızı örter. Siz bundan bile habersiz insanlarsınız. Maalesef kör cehalet insanları çirkefleştiriyor.. Belki anlarsınız diye Neyzen'den birkça şiirle sözlerime son vermek istiyorum:

 

Kıt'a

 

Çürüdü memleketin iç yüzü, çöktükçe temel,

Şimdilik harice karşı yerimiz olsa dahi,

Yüzümüz yok bakacak kabrine ecdadımızın,

Tükürür zannederim çehremize tarihi!

 

Fatih, 20 Temmuz, 1948

 

Kıt'a

 

Kuru laflar ile endişemi ihlâl etme,

Kulak asmaz davula dinliyen elbette kösü.

Bu mudur ahsen-i takvim ile medheylediğin,

Bu mu insan diye halkettiğin eşek sürüsü!

 

Fatih, 1943

 

Kıt'a

 

İntihabın sonu gelmez, yaşamaktan maksad,

Vartasız köprüyü bir zarta ile geçmektir.

Reyini verdiği şahsın soyunu bilmezse;

Kendisi kendisinin düşmenini seçmektir!

 

Fatih, Temmuz 1948

 

Kıt'a

 

Kimse ta'yip edemez bir kafa göz yarsak da,

Döğüşe, kavgaya var milletin elbet hakkı.

Yatalı beş senedir sadece mısır ekmeğine,

Kalmadı halkımızın Hind horozundan farkı!

 

1915

 

Kıt'a

 

Yazılmış alnına her ne ise fi'lin, reddi nâ-kabil;

Hüner, şu defter-i a'mali, ömrü hoşça dürmektir,

Musaddaktır bu da'vâ tâ ezelden mühr-i hikmetle,

Cihâna gelmeden maksat, şu tatbikatı görmektir.

 

Tıp Fakültesi Hastahanesi, Haydarpaşa, 9 mart 1337

 

Kıt'a

 

Gitme maziya çıkan izbe o kanlı yoldan,

Bil, muhabbetle seni karşılayan şeytândır.

Aldatır, lâfz-ı uhuvvetle, tekin ol, kanma;

Müslümanlıkta nifak an'ne-i imândır!

 

Balıkesir, 1926

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Neyzen Tevfik daha 19′undayken, 1898′de, babası medrese öğrenimi için, sonradan Şeyhülislâm olacak olan Musa Kâzım Efendi’nin yanına, İstanbul’a gönderir onu. Musa Kâzım Efendi, onu, Fatih’teki Fethiye Medresesi’ne yerleştirir. Ama Neyzen Tevfik, medrese eğitimi ve ortamı ile bağdaşmaz. Zamanını daha çok Galata ve Yenikapı Mevlevihaneleri’nde geçirir. Bu arada Mehmet Akif Ersoy’la tanışır. Akif, dönemin seçkin müzisyen ve edebiyatçıları ile tanışmasını sağlar.

1901 yılında, medrese giyimi olan cübbe ve şalvar yerine Akif’in verdiği setre pantolonu giymesi, akşamları medrese dışında kalması ileri geri konuşmalara yol açınca, Fethiye Medresesi’nden ayrılır ve Fatih’te Şekerci Hanı’nda tuttuğu bir odada yaşamaya başlar. Daha sonra da Çukurçeşme’deki Ali Bey Hanı’na yerleşir.

Âkif sayesinde Neyzen Tevfik, Ahmet Mithat Efendi, Muallim Naci, Şair Şeyh Vasfi gibi edebiyatçılarla tanışır. Mehmet Akif’le dostluğu süren Neyzen, Mehmet Akif’e ney öğretir; Mehmet Akif de Neyzen’e Arapça, Farsça ve Fransızca öğretir.

 

 

neyzen-Tevfik-300x174.png

Neyzen Tevfik, 14 Haziran 1879 Bodrum - 28 Ocak 1953 İstanbul

 

1928 yılında eski dostu Mehmet Akif’i görmek için Mısır’a gider. Bir yıla yakın bir süre yanında kalır.

Neyzen Tevfik, 1898 yılında heüz 19 yaşındayken İstanbul’a geldiği günlerde tanışıp dost olduğu ve çok iyiliğini gördüğü Mehmet Akif’i bile ağır bir biçimde hicvetmekten çekinmemiştir. Akif de “Derviş Ahmet” adlı manzumesinde sarhoş dostunu “3400. tövbesinden istifası münasebetiyle” alay etmiştir.

Midhat Cemal Kuntay, Âkif’in Fatih’teki Şekerci Hanı’na gidip geldiğini, orada Neyzen Tevfik’ten ney öğrendiğini yazar. Alışılmış olduğu üzere ney üflemeye Sâlim Bey’in meşhur hicaz peşrevi ile başlayan genç Âkif, Midhat Cemâl’e “parmakların sâr’aya tutulmuş gibi neyin deliklerinde büküldüğü”, Hicaz peşrevini bir türlü istediği gibi çıkaramadığını anlatmıştır. Âkif, bir ara ney üflemekten vazgeçer gibi olur; ancak başarısızlığı gururuna yediremediği için ısrarla üzerine gider. Hatta bir süre sonra hiç üşenmeden Neyzen Tevfik’in taşındığı Çukurçeşme’deki Ali Bey’in Hanı’na her sabah gitmeyi göze alır.

Akif’in neyde ne kadar ilerlediğini bilmiyoruz; hemen bütün kaynaklarda onun zaman zaman nısfiye akordlu neyini üflediğinden söz edilmektedir. Midhat Cemal bazen ümitsizliğe kapılsa da, onun sonunda neyi öğrendiğini ve Sâlim Bey’in Hicaz Peşrevi’ni değil, bir çok zor parçayı çalabilir hale geldiğini, hatta Devr-i Kebir usulünü vurmayı bile öğrendiğini yazmaktadır. Bununla beraber Akif’in neyzenlikte iddiası yoktu. Yeterince çalışıp belli bir noktaya gelemediği için üzüldüğünü ve bir gün Şerif Muhiddin’e “Aziz Dede olacak değildim ya! Ancak çalış-aydım bugün kendimi bir köşede avuturdum!” dediğini yine Midhat Cemal naklediyor.

Dostu Eşref Edip Akif ve Neyzen’ in dostluğunu anlatırken şöyle der:

 

 

“Mütareke zamanında idi. Bir gün Sebilürreşad idarehanesinde üstat Mehmet âkif ile oturuyorduk. Neyzen Tevfik çıkageldi. Üstü başı perişan, selâm, vererek içeri girdi. Şöyle bir tarafa yıkıldı. Çok sarhoştu. Biraz geçtikten sonra rakı dolu matradan birkaç yudum aldı. Fakat artık işba haline gelmiş, bir yudum bile içecek hali kalmamıştı. Biraz sonra martadaki rakıdan avucuna boşalttı. Kolonya gibi yüzüne, gözüne, başına, saçlarına içirmeye savaştı.

Nihayet neyini alarak Âkif’in oturduğu koltuğun önünde, üstadın dizi dibinde yere oturdu, üflemeye başladı. O halde muhrik bir taksim yaptı. Baktık, Âkif’in gözlerinden sessiz sessiz yaşlar dökülüyordu. Neyzen bunu görünce neyi bıraktı, üstadın boynuna sarıldı. Sakalından, yanaklarından öpmeye başladı. Öptü, öptü…

Biz bu manzara karşısında şaşırıp kaldık. Âkif, niçin ağladı? Neyin hazin sesine mi, Neyzen’in bu haline mi? Artık ne bizim sormamıza lüzum vardı, ne onun söylemesine! Şimdi ne vakit Neyzen’i görsem bu olay hatırıma gelir.”

Ney sevgisini nedense şiirlerine pek aksettirmeyen Âkif, sadece Kör Neyzen şiirinde ney üfleyerek dilenen bir körün hazin macerasını anlatmıştır

Yazımızı Âkif ile Neyzen Tevfik arasında geçen bir öyküyle bitirelim:

Mehmet Akif, Neyzen Tevfik’e öğle yemeğine davetlidir. Akif berbat bir han odasındaki sofraya oturmadan önce ellerini yıkar. Neyzen şaire, kurulasın diye kirli bir havlu getirir. Ama Akif kurulanmak istemez. Dostunun ısrarı üzerine de: “Yook Tevfik!” der; “Ellerimi şimdi gıcır gıcır temizledim, kirletemem!"

 

http://www.turkopedi.com/mehmet-akif-ve-neyzen-tevfik.html

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bir sürü anlamsız tartışma ve sürtüşme okudum.

Burada bir adam mı tartışılıyor, yoksa bir heccav mı?

Bu tartışma bir şiirden yola çıkılarak başladığına göre, tartışılması gereken şey, şairin kişiliği değil bizzatihi şiirdir.

Eğer illâ tartışacaksak da şairin bir heccav olduğunu unutmadan tartışmalıyız.

Mersiye bile yazmayan heccavdan methiye beklemek mümkün mü?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kolaylı'nın birtakım şiirlerini severek okusam bile; bu asla, onu sevdiğim mânâsına gel(e)miyor. Kimileri Melamîliğin de, kimileri gizli bir yönü olduğundan, kimileri ezeldeki aşinâlıktan söz etmiş. Kimileriyse şâirden ziyâde şiirin muhakeme edilmesi gerektiğinden bahsederek, Neyzen'e karşı tavır alanları eleştirmiş...

 

Allah Resûlünün pâk sünnetine, bir medrese öğrencisiyken dahî isyân ederek, nihâyetinde medrese kapısından ayrılan, o! Mason Şeyhülislam Musâ Kâzım Efendi'nin pek mübârek (!) rahle-i tedrîsinden geçerek, Hacı Ârif Bey'le tanışan ve her plak dolduruşunda zil zurna sarhoş olduğu için işi güçleştirerek kendinden bıktıran, o! Ulu Hâkân Abdülhamid Hân'a hakaret eden, onu zâlim olarak gösteren, bu yüzden otuzbeşi aşkın kez hapse düşen, o! Namık Kemâl ile Beyoğlu meyhânelerinde duta dönüp, Fatîh kadar mukaddes bir Hâlife-Sultan'a küfürle düzen, o! Sirkeci'de, elinde İttihat-Terakkî Bayrağıyla, şaki ve serseri grubunun sözcüsü olarak basbas "Hürriyet!" diye bağıran, o! Allah aşkı bahanesiyle, mahvedilmiş ve içi boşaltılmış, Hacı Bektâş-ı Velî Hazretleri'nin öz mayasından çoktan beridir kopmuş olan bir uyduruk tarîkate, Bektaşiliğe intisâb edip, içtiği mel'aneti din-i mübîne isnâd etme hadsizliğinde bulunan, o! Ferîde adlı Lübnânlı bir kadınla iki ay boyunca zinâ edip duran, o! "Abdülhamid'in Ağzından Bir Nutk-u Hümâyun" adlı hicviyle ipe sapa gelmez küfürler edip duran, o! Her hakaret ve pislik dolu düşüncelerinin kâğıda yansımış hali olan hicivlerinin ardından Bektaşî şeyhlerine sığınarak imdâd taleb eden, o! Yunan Harbi sırasında, Mustafa Kemâl'e ilk dalkavukluğu yapan, methiyeler düze, o! İçkiden nihâyet kafası zedelenip Toptaşı Tımarhanesi'ne yatırılan, o! Abduh ve Efganî meraklısı, Abdülhamid'e aleyhtar, lakin bizim güruhumuz tarafından İslâm Şairi olan Âkif'i Mısırlara kadar ziyâret eden, o! En nihâyetinde Bakırköy'de tescilli meczup damgası yiyen, o! Cenâzesi kendisine lâyık bir biçimde, sarhoş ve sokak serserileri tarafından uğurlanan, yine o!

 

O, o, o; hep o, yine o!

 

Şiirlerinin beğenilmesini anlarım, saygı da duyarım!

Lakîn birileri çıkıp onu "Ruha aşinâlık, büyük tasavvuf adamı, zekî insan" olarak sunmaya kalkışırsa, karşısında duranlardan olurum; zira Neyzen esrarkeş, ayyaş, Mustafa Kamâl dalkavuğu, üç kuruşluk bir adamdan gayrısı olamayacak kadar rezil ve sefil bir ruha sahip, rakıdan çürümüş fikirleri bugün özellikle hicvi seven birtakım kişiler tarafından baştacı edilen biri...

 

Allah, örnek alacağımız, seveceğimiz kişileri doğru belirlesin; zira "Kişi sevdiğiyle beraberdir" Hafazanallah! Neyzen'le birlikte sarhoşlar, esrarkeşler cehenneminde olmak gibi bir sonuç da var!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Neyzen Tevfik’e bir muharrir yazacağı romanı anlatıyordu. Sonuna gelince Neyzen yüzünü buruşturdu :

- Bu mevzuu beğenmedim !

- Öyle amma, siz hiç roman yazmadınız. Nasıl fikir yürütüyorsunuz ?!.

Neyzen Tevfik kızdı :

- Ben yumurtanın da iyisini, bayatını anlarım. Fakat hiç yumurtlamadım.



*****

Herkesin Bildiğini Basın çevrelerinde tanınmış bir hanım,

Neyzen’le karsılaşınca,

Aşkolsun,benim için aşifte filan gibi sözler söylemişsiniz ?

Neyzen elini sinek kovalar gibi sallamış;

Hanım,sen beni tanımıyorsun.Ben herkesin bildiği şeyleri söylemem.

*****

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...