Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
tarık026

Sünnet'le Yaşamak

Recommended Posts

Esselamü Aleyküm.

 

Değerli Arkadaşlar, sizlerle Sünnet'le ihya olmak hakkında ve ilk olarak Müslüman’ın Evinde Sünnet konusunu paylaşmak istiyorum..

 

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) evlerle ilgili olarak “İçlerinde Allah’ın zikredildiği evlerle, Allah’ın zikredilmediği evler diri ile ölünün hali gibidir” buyuruyor. Yine başka bir Hadis-i Şerifte; “Evlerinizi kabirler haline getirmeyin” emri ile uyarılıyoruz.

 

Müminlerin evleri kabirlere benzememeli, içerisinde Allah’ın anıldığı hayatiyet sahibi evler olmalıdır. Evleri diri tutmak da Allah’ın zikredilmesine bağlıdır. Allah’ı zikir, Peygamber (S.A.V.) Efendimizin ifadesiyle; “İman alametidir, Münafıklıktan beraattır. Şeytandan korunmaktır, Cehennemden kurtuluştur.” Zikir Allah’ı hatırlamadır.

 

Rabbimiz kendisini çokça zikretmemizi, bazı Ayet-i Kerimeler de ise bizatihi İsmini anmamızı emrediyor, ibadetlerden gaye zikirdir. Namaz periyodik olarak daha ileri komple bir zikirdir. Oruç da, zekat da, hac da birer çeşit zikirdir. Çünkü hepsinde gaye Allah’ı hatırlamak ve O’nun rızası ile yaşam sürmek vardır.

 

Hadis-i Şerifler; Makbul olan evlerin zikir üzre evler olduğunu gösteriyor. Evler de, nasıl zikir üzre olunur. Elbette evlerin büyük ölçüde hayatiyeti hanımlara bağlıdır. Bir neve kadının mescidi evidir. Namaz kılamadıkları hallerde de namaz vakitlerini zikir halinde geçirebilirler. Ramazan ayının son on gün itikaf sünnetini de yine evlerinin bir köşesinde yerine getirmeye çalışırlar. Evlerinde bilhassa çocuklarıyla meşgul olma durumunda olan kadındır. Çocukların zikir üzre yetişmesinde de, İslam’ı tanımalarında da, ibadetlere alıştırılmalarında da kendilerine bir çok vazife düşmektedir.

 

Gerek okumak, gerek anlamak ve amel etmek şeklindeki Kuran’a yönelik çalışmalar evler için birer canlılık sebebidir. Nitekim Peygamber (S.A.V.) Efendimiz “Evlerinizi kabirlere çevirmeyin, hangi bir evde Bakara Suresi okunursa o eve şeytan girmez” buyurmaktadır.

 

Bir parola mahiyetinde olan “Besmele” her hususta olduğu gibi evlerdeki faaliyetlerde de şiar edinilmesi gereken önemli bir husustur.

 

İslam sadece teorik beyanlarda bulunmamış pratiğini de göstermiştir. Görüldüğü üzere yukarıda naklettiklerimiz ve bilhassa ibadet hayatı evlerin canlılığı için birer pratik uygulamadır.

 

Evler zikir üzre olmanın bir pratiği de Peygamber (S.A.V.) Efendimizin eve girişte, çıkışta, yemekte, yatarken, kalkarken, elbisesini giyerken, çıkarırken vb. uyguladıkları sünnetlerdir. Şimdi bu konudaki sünnetlerden naçizane örnek vermek istiyorum.

 

Eve girerken Peygamber (S.A.V.) Efendimiz buyuruyor; “Kişi evine girince şöyle desin; Allah’ım ben Senden hayırlı bir giriş, hayırlı bir çıkış dilerim. Allah’ın adıyla girdik ve Allah’ın adıyla çıktık. Ancak Rabbimiz olan Allah’a tevekkül ettik. Sonra (evde kimse yoksa) kendi kendine selam versin. (Ramuz-elEhadis) Böylece Allah’ın adıyla evine adımını atan kişi şeytanın o ev üzerindeki planını bozmuş olur, Şeytan da; “Artık bu evde bana gecelemek yok” der, çeker gider.

 

Evden çıkarken, Peygamber (S.A.V.) Efendimiz buyuruyor ki; “Sizden birisi evinden çıktığında şöyle desin; Bismillah (Allah’ın adıyla) Lâ Havle ve lâ kuvvete illâ billâh (Allah’tan başka hiçbir güç ve kuvvet yoktur) Maşâallah (Allah’ın dediği olur) Tevekkeltü ala’llâh (Allah’a tevekkül ettim) Hasbiy Allah ve ni’mel-vekil (Allah’a sığınırım o ne güzel vekildir)” (Ramuz el-Ehadis 530/11).

 

Yemek yerken: Resullulah Efendimiz yemekten sonra şöyle dua ederdi.

“Bizi yediren ve içiren ve bizi Müslümanlardan kılan Allah’a hamdolsun” (Şemail).

 

Yatarken: Peygamber (S.A.V.) Efendimiz buyuruyor ki; “Geceleri yatağına gireceğin zaman şöyle dua et; Allah’ım, İsminle yanımı yere koydum, kalbimi temizle, kazancımı güzelleştir, günahımı mağfiret et” (Ramuz el-Ehadis32/5).

 

Uyanınca: Peygamber (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyuruyor; “Sizden birisi uykudan kalktığında şöyle desin; Hamdolsun Allah’a ki, biz uykuda ölüler haline gelmişken bize ruhlarımızı iade etti” (Ramuz el-Ehadis 30/4).

 

Evlere zikir üzere olmanın Peygamberi programından bir bölümünü nakletmeye çalıştım. Evlerimizi, zikir üzre olan canlı, diri, hayatiyet sahibi evlerden kılmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz.

 

İslami konut anlayışının hakim olmadığı evlerde yaşıyoruz. Müminler olarak içinde bulunduğumuz şartlarda İslamı yaşamak durumundayız. Evlerimiz bilhassa günümüzde içi huzur dolu, Rabbimizin de memnun olup lütfunu esirgemediği zikir üzre olan evlerden olmasını Rabbimden niyaz eder, cümlemizi nihayete erenlerden olmasını temenni ederim.

 

Selametle...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Esselamü Aleyküm.

 

Değerli Arkadaşlar,

Sünnetle yaşamak ve Sünnetle ihya olmak başlığına devam ediyoruz İnşaallah.

Bu arada katkılarınızı bekliyorum.

 

Hasta Ziyareti...

 

Peygamber (S.A.V.) Efendimizin, İslam toplumunu oluşturma da büyük bir itina gösterdiği hususlardan biri de, hastayı ziyaret etmek ve onun halini sormaktır.

Hasta ziyareti üzerinde o kadar durulmuştur ki, Müslüman’ın, Müslüman üzerindeki haklarından biri sayılmıştır. Bu konuda Peygamber (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurmuştur; “Müslüman’ın Müslüman üzerindeki hakkı 5’tir.

1-Verdiği selamı alıp cevaplandırmak.

2-Hastalandığı zaman gelip ziyaret etmek.

3-Vefat ettiğinde cenazesini teşyi’ etmek.

4-Davet edildiğinde, davete icabet etmek.

5-Aksırıp “El-Hamdülillah” dediğinde” “Yerhamukellah” demek” (Buhari, Müslim Ebu Hureyre r.a.’dan).

 

İşte bunun içindir ki, Sahabe-i Kiram Aleyhimürrıdvan birbirlerinin hukukuna taalluk bu gibi işlerde adeta birbirleriyle yarış ederlerdi. Zira Peygamber (S.A.V.) Efendimiz “Bu güzel hasletler kimde toplanırsa mutlak cennete girer” müjdesini ümmetine sunmuştu.

 

Hastayı ziyarete gidip halini sormakta acele edilmelidir, çünkü Resullullah (S.A.V.) Efendimiz bu hususta; “Din kardeşiniz hastalanınca onun halini hemen gidip sorunuz” buyurmuşlardır. Ziyareti gitmenin ve halini sormanın, hastanın durumuna ve ihtiyacına göre kısa veya uzun tutmakla ilgili olarak ve hastaya dua etmekle ilgili Hadis-i Şerifin devamında; “Hastayı ziyaret eden kimse, eğer o hastanın eceli gelmemişse, onun yanında yedi defa şu duayı okursa mutlaka Allah (C.C.) onu, o hastalıktan kurtarır! “ES’ELULLAHE’L-AZİM, RABBE’L-ARŞİ’L AZİM EN-YEŞFİYEKE (Azamet sahibi, arşın sahibi Rabbimden sana şifa vermesini diliyorum)” buyurmuştur (Ebu Davud, Tirmizi, Hakim: İbn-i Abbas r.a’dan).

 

Hastaya acı ve sızı duyduğu yerine elini koyup tesirli dualardan okumasını hatırlatılmalıdır. Bedenin de hissettiği bir ağrıdan dolayı Peygamber (S.A.V.) Efendimize müracaat eden Osman b. Ebi As’a Efendimiz (S.A.V.) “Elini, bedeninin üzerine koy ve şöyle de; Bismillah (üç kere), Euzü biizzetillahi ve kudretihi min şerri ma ecidu ve uhâziru ( yedi kere)” okumasını buyurmuşlardır (Müslim, Tirmizi (Ebu Abdillah r.a’dan).

 

Ziyarete gidenler de hastadan kendileri için dua istemelidir. Hz. Ömer r.a. rivayet ediyor, Peygamber (S.A.V.) Efendimiz; “Bir hastanın yanına girdiğin zaman, hasta sana dua etsin. Çünkü hastanın duası meleklerin duası gibidir” buyurmuştur (İbn-i Mace, Ömer b. Hattab r.a.’dan)...

 

Rabbim bizlere Emirleri ve yasakları üzerine yaşamayı nasip ve müyesser eylesin.

Peygamber (S.A.V.) Efendimizin Sünnet-i Seniyyesi üzerine yaşamayı nasip eylesin.

Allah-u Teala’nın razı olduğu, Efendimiz (S.A.V.)’in şefaat ettiği, kullardan olmayı nasip ve müyesser eylesin İhşaallah...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Esselamü Aleyküm.

 

Hediyeleşmek...

 

Peygamber (S.A.V.) Efendimizin bütün hayatı boyunca Müminlere son derece şefkatli, sıcak, ilgili ve yumuşak davranışı gerçekten bizler için örnek alınacak en güzel hasletler ve ölçülü vasıflardır. Zaten Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bu ölçüde örnekler vermiş ve bu ilgisini durmadan yaygınlaşmıştır.

 

Müminlerin hatırlaması ve uygun zamanlarda yerine getirmesi gereken bu güzel ve örnek hasletlerden birisi de hediyeleşmektir.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz hediyeleşmek hususunda şöyle buyurmuşlardır; “Ey Müminlerin eşleri, kızları, kadınları! İsterse bir koyunun bir parçası ile de olsa hediyeleşin. Çünkü bu sevgiyi gönüllerde yeşertir, kin ve nefreti giderir” (Taberani, el-Evsat).

 

Diğer bir Hadis-i Şeriflerinde ise şöyle buyurmuşlardır; “Hediye verme hususunda istekli olun. Çünkü hediye, sevgiyi doğurur, kin ve nefreti giderir” (Deylemi, Enes r.a’dan).

 

“El sıkışın ki, kin ve nefreti gidersin. Hediyeleşin ki birbirinizi seversiniz ve aranızdaki kin ve düşmanlığı giderirsiniz” (İmam Malik, el-Muvatta).

 

Yine her şeyin en güzelini hediye etme hususunda bize yol gösteren Peygamber (S.A.V.) Efendimizden şöyle bir Hadis-i Şerif rivayet edilmiştir; Efendimiz (S.A.V.) yanında bir adam olduğu halde birer bineğe binmiş durumda idiler. Bu arada Peygamberimiz ağaçlık bir yere girdi, iki çubuk kesip getirdi. Düz çubuğu arkadaşına verdi, eğri olanını kendine alıkoydu, bunun üzerine yol arkadaşı ona: Ya Resullullah, şu doğru çubuğa siz daha layıksınız dedi. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz de ona; “Hayır birbirine arkadaşlık edenlerden biri diğerine karşı sorumludur, isterse bu arkadaşlık günün bir saati süresince devam etsin” (Ramuz el-Ehadis).

 

Müminlerin birbirlerine verebilecekleri en güzel hediye de Peygamber (S.A.V.) Efendimizden Hz.İbni Ömer R.A. yoluyla şöyle rivayet edilmiştir; “Bir Müslüman bir din kardeşine, onun hidayetinin artmasına vesile olacak hikmetli bir söz veya kendisini tehlikeden kurtaracak bir söz kadar iyi hediye veremez” (Ramuz el-Ehadis).

 

Peygamber (S.A.V.) Efendimiz Müminlere, istemeksizin verilen hediyeleri reddetmeyip kabul etmelerini emrederek, o hediyenin Allah (C.C.)’ın bir rızkı olduğunu söylemişler ve bir kimseye yanında bir cemaat varken hediye verildiği takdirde o cemaatin de hediyeye ortak olacaklarını müjdelemişlerdir. Bizlere her hususta en güzel örnek ve önder olan Peygamber (S.A.V.) Efendimiz verilen hediyeye bir müminin gücü yettiğince karşılık vermesi gerektiğini de Hz. Hasan R.A.’dan rivayet edilen bir Hadis-i Şeriflerinde şöylece belirtmişlerdir; “Dikkat edin, sizden biri kardeşinin verdiği hediyeyi reddetmesin, eğer yanında da bir şeyi varsa ona mukabelede bulunsun. Allah’a yemin ederim ki, bana bir koyun kolunun ucu hediye edilse kabul ederim. Eğer bir kol davet edilsem ona icabet ederim” (Ramuz el-Ehadis).

 

Müminlerin arasında muhabbetin artmasına vesile olan ve kini, nefreti ve hasedi yok eden hediyeleşme Sünnetini yerine getiren müminlere ne mutlu. İyilik hususunda yarışan ve iyilik hususunda birbirlerine yardımcı olan müminlere Allah bol rahmetini ihsan buyursun.

 

Rabbim bizleri bu kullarından olmayı nasip ve müyesser eylesin İnşaallah...

Share this post


Link to post
Share on other sites

sorularlaislamiyet.com dan alıntıdır...

 

  • Sünnetlerin bazıları şöyledir:
  • İlk olarak sabah namazını vaktinde kılmaya özen göstermeliyiz. Bunu başarmak için erken yatmaya gayet dikkat etmeliyiz. Âlimlerimizin “Kendisi olmaksızın vacibin tamam olamadığı şey de vaciptir” şeklinde sahih sünnetten tespit ettiği kâide doğrultusunda sabah namazı gibi bir farzı edâ etmeye yardımcı olan “erken yatma” da vacip olmaktadır. Resûlullah (S.A.V.)’in yatsı namazından sonra dinî bir hacet olmaksızın geç yatılmasını kerih gördüğü yine sahih nakillerde açıktır. Namaza vaktinde kalkmayla ilgili bazı uyarılara değinebiliriz:
  • Günahları küçük görmemelidir. Şüphesiz bu, kalbin katılığındandır. Hasan Basrî Rahmetullahi Aleyh’e birisi gelir ve “Gece namaza kalkmayı çok istiyorum ama bir türlü başaramıyorum?” dediğinde, O “Günahların senin elini kolunu bağlamış” demiştir.
  • Kalp, Müslümanlara kin beslemekten, bidatlardan ve dünya işlerine aşırı himmet göstermekten arındırılmalı.
  • Allah için sevmeli, Allah için kızmalıdır. Ayrıca, Allah’a yakarmanın tadına varılmalı ki, iman kuvvetlensin.
  • Resûlullah, sahabesini gece namazına teşvik etmiştir. Bir keresinde şöyle der; “Abdullah ne iyi insandır. Bir de gece namaz kılsa” (Sahihu’l-câmi). Yine bir diğer hadiste, “Farzlardan sonra en faziletli namaz, gece kılınandır” (Müslim)
  • Yemeğe başlarken “Bismillah” demek unutulduğunda “evvelinde ve ahirinde Allah’ın adıyla” anlamına gelen “Bismillahi evvelehu ve ahirahu” demelidir. Yemekten sonra da “Hiçbir güç ve kuvvetimiz olmaksızın bizleri yediren ve içiren Allah’a hamdolsun” anlamındaki “Elhamdülillahi’llezi et’amenâ ve seqa’nâ bilâ havlin minnâ ve lâ kuvveh” duası yapılır. (Doğru telaffuz için bilenlere danışmakta yarar vardır).
  • Evden çıkarken de, “Bismillah. Tevekkeltü ala’llâhi ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah” demelidir, bunun anlamı da şudur; “Allah’ın adıyla... Allah’a güvendim. Ancak, Allah’ın inâyetiyle güç ve kuvvet vardır”.
  • Her işte helal ve harama dikkat etmeli, Resûlullah’ın sünnetine uymalıdır. Kişi tüm amellerinde Allah’tan korkmalı, sırf dünya için koşturmamalıdır. Resûlullah (S.A.V.)’in şu hadisi gerçekten ibret doludur; “Allah, ahireti dert edinen kulunun kalbinde zenginlik kılar ve onun işlerini düzeltir. Dünya ona geldiğinde o yüz çevirir. Kim de dünyayı dert edinirse fakirliği onun iki gözü arasına çakar, iki yakası bir araya gelmez ve dünyadan ancak ona takdir edilen nasibini alır” (Sahihu’l-câmi)
  • Namazları vaktinde kılmaya çok dikkat etmeli, namaz ve İslâmî yaşantıyı her şeyin üstünde tutmalıdır.
  • Namazı vaktinden geçirmene uğraşan şeytanın vesveselerine fırsat verme. Camide cemaatle namaz kılma azmini kırmak için şeytan peşini bırakmaz ve namazdan vazgeçiremezse vaktini geçirmene çabalar. Allah’ın, işlerinin başını dünya edinenler için hazırladığı şiddetli cezaya düşmemek için, O’na ibadeti her şeyin üstünde tutmalıdır: ×De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramaktan korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler, size Allah’tan, Resûlü’nden, ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmezØ (Tevbe, 24).
  • Yerken, içerken, giyerken ve diğer her işte şüpheli şeylerden kaçınmalıdır. Resûlullah (S.A.V.) şöyle buyurmuştur, “Kim, Allah için bir şey terk etse, Allah da, daha hayırlısını ona geri verir” (Sahihtir. Ahmed).
  • Kötü ve uygunsuz, söz ve davranışların tümü terkedilmeli, özellikle toplum içindeyken yumuşak ve alçak bir sesle konuş.
  • Sana karşı kötülükte bulunana, iyilikle davranarak onu bağışla.
  • Hizmette kusur etmiş olanları azarlama. Görevini hakkıyla eda et ve başkalarının hakkını koru.
  • Çok gülmemeli, çoğunlukla tebessüm edilmelidir.
  • Zayıf ve fakir kimselerin ihtiyacını gider. Ev işlerinde ehline yardımcı ol.
  • İsraftan kaçınmak koşuluyla özellikle cuma günü ve bayramlarda giyime özen gösterilmeli.
  • Şaka da olsa çirkin ve kötü sözden sakınarak çok şaka yapmaktan kaçınmalı. Başkalarını güldürmek için de olsa yalan söz söylememeli.
  • Kimseyi sevimsiz bir yüzle karşılama. İnsanlara ve hayvanlara karşı merhametli ol ki, Allah da sana merhamet etsin.
  • Cimrilikten sakın. Bu, şüphesiz Allah’ın sevmediği bir davranıştır. Her işte israftan uzak dur.
  • Öfke ve öfkeye yol açan durumlardan sakın. Kızdığında şeytandan Allah’a sığınmakta geç kalma.
  • Kurân’ı anlayarak, düşünerek oku ve onu başkalarından dinle.
  • Cesaretli olmalıdır. Kendi aleyhine de olsa hakkı söylemekten çekinme. Kimden gelirse gelsin nasihata karşı açık ol ve onu reddetme.
  • Ehlin ve çocuklarına karşı adâletli ol. İlgi gösterirken ayırım yapma. Her durumda aralarında adâleti gözet, birine diğerinden daha fazla verme. Ve bütün işlerinde adâleti şiâr edin:
  • İnsanların eziyetlerine karşı sabırlı ol, onları bağışla ki Allah da seni bağışlasın. Kendi nefsin için hoş gördüklerini diğer insanlar için de hoş gör.
  • Aile efrâdınla, kardeşlerinle bir araya geldiğinde veya yanlarından ayrılırken onlara selâm ver, gönüllerini hoş tut. Her zaman selâm vermeyi ihmal etme.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Esselamü Aleyküm.

 

Ta'ziye...

 

Müminlerin özen göstereceği ve üzerinde önemle duracağı önemli sosyal görevlerden biri de; yakını ölen kimseye ta’ziye vermek, üzüntüsünü paylaşmaktır. Ta’ziye; ölen kimsenin yakınlarına zarif sözlerle, Peygamber (S.A.V.) Efenedimiz ve Ashabından rivayet edilen ibarelerle sabır tavsiye etmek ve tesellide bulunup üzüntülerini hafifletmektir. Anyı zamanda üzüntülerini paylaşarak onlara manen destek olmaktır.

 

Ta’ziye için Peygamber (S.A.V.) Efendimiz; “Herhangi bir mümin kimse başına gelen bir musibetten dolayı din kardeşine ta’ziyede bulunursa, Allah (C.C.) ona kerâmet kaftanını giydirir” buyurmuşlardır” (İbna Mâce Beyhaki, Amr b. Hazm r.a.’dan).

 

Bir başka Hadis-i Şerifte; “Kim, başına musibet gelen kimseye ta’ziye bulunursa, kendisine onun ecrinin bir misli vardır” (Tirmizi – Beyhaki, Abdullah b. Mesud r.a.’dan).

 

Ta’ziye verirken dikkat etmemiz gereken hususlar hakkında şunlara dikkat etmemiz gerektiği nasihat edilmiştir. “Allah (C.C.) ecrini çoğaltsın, sabır ve dayanmanı güzelleştirsin, taksiratını affeylesin, günahlarını mağfiret eylesin...” gibi sözlerle ta’ziye de bulunmak müstehabtır.

 

Ölenin ev halkına yemek hazırlamak: Ölenin ev halkına yemek hazırlamak da müstehaptır. Zira onlar, ölenin tekfin, techiz, defin ve sair işleriyle meşguldürler, aynı zamanda başlarına gelen musibetten dolayı da manen yaralı durumdadırlar. Nitekim Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, Cafer b. Ebi Talip şehid olduğunda; “Cafer’in ev halkı için yemek hazırlayın. Çünkü başlarına kendilerini meşgul edecek bir musibet gelmiştir” (Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mâce, Abdullah b. Cafer r.a.’dan).

 

Ta’ziye esnasında, Kur’an Kerim okunduğunda saygı ile dinlemek, ta’ziye de bulunurken ölenin güzel ve yararlı hasletlerini anlatmak, ta’ziyenin güzelliklerindendir.

 

Günümüzde cenaze evlerinde bir takım bi’dat ve uygunsuz sözler ve haller görülmeye başlanmış olup, görülen bu uygulamalardan dolayı iyilikle nasihatte bulunmak gerekmektedir. Mesela; Ölenin resmini çıkarıp evin ortasına koymak, yas tutmak, musiki müzik havasıyla hüzün vermek, ölenin arkasından tanıyanların hatırat anlamında konuşma yapması ve müteakip alkışlanması ve her gelene yemek hazırlamak gibi vb..

 

Günümüzde kapı komşusunu tanımayan, ölenine ta’ziye de bulunmayan, düğün yapanını tebrik etmeyen, selamlaşmadan bile habersiz olan zavallı insanlığı düşündüğümüzde Peygamber (S.A.V.) Efendimizin sünnetlerini yaşamanın ve sünnet-i seniyye ile ihya olmanın nedenli bir güzel hasletler olduğunu daha iyi anlamalıyız.

 

Rabbim; bizleri İslam’ın bu güzel sosyal abadıyla hallenen ve böylece sünnet-i seniyye ile yaşamaya çalışan mümin kullarından eylesin İnşaallah...

 

Selametle...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Esselamü Aleyküm.

 

Efendimiz (s.a.v.)'in Dikkat Etmemizi İstediği İki Şey...

 

Ebu Eyyub el-Ensari (r.a.) Resullulah (S.A.V.) Efendimizin şöyle dediğini rivayet ediyor.

“Allah’a ve ahirete inanan misafirine ikram etsin. Allah’a ve ahirete inanan komşusuna iyi davransın” (Taberani, el Mu’cumu’l-Kebir, IV, 147).

 

Bu Hadis-iŞerif; İslam ahlakının ana konularına temas etmektedir;

 

1-) Misafire ikram; Bir hane sahibinin yapacağı en güzel işlerden birisi evine gelen misafire en güzel şekilde ikramda bulunmak ve onları ağırlamaktır. Yedirilip içirilmeli, rahatı için elden gelen her şey yapılmalıdır. Misafir, kendisini kendi evinde imiş gibi hissetmelidir. Fazla ilgilenerek rahatsız etmemeli, az ilgilenerek de sıkılmasına mahal verilmemelidir. Bilmek lazımdır ki; Misafir on rızıkla gelir birini yer ve dokuzunu ev sahibine bırakır.

 

2-) Komşuya iyi davranmak; Komşu gayr-i müslim bile olsa, onun haklarını gözetmek ve komşuluk hukukuna riayet etmek gerekmektedir. Kaldı ki, kişinin komşusu Müslüman ise daha dikkatli ve daha hassas davranmalıdır. Unutulmamalıdır ki, komşu da kişiye varis olabilecek kadar öncelik hakkına sahiptir. Bütün bunlara rağmen günümüzde, şehirlerimizde aynı apartmanda yıllarca oturduğu halde yan dairedeki komşusunun adını bile bilmeyen bir topluluk zümresi oluşmuş bulunmaktadır.

Rabbim bizleri onlardan eylemesin İnşaallah.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Esselamü Aleyküm.

 

ALLAH (C.C.) İÇİN SEVMEK...

 

Allah’ın Resulü (s.a.v), içlerinde Hz. Ebu Zer (r.a.)ın da bulunduğu bir topluluğa gelerek; “Allah’ın en çok sevdiği ameller hangileridir biliyor musunuz?” diye sordu. (öğretmek amacını taşıyan bu suale) Ashab-ı Kiram’dan biri; “Namazdır Ya Rasulullah” dedi, “Bilemedin” cevabını alınca bir diğeri, “Zekattır Ya Rasulallah” diye ilave etti. Yine “Bilemediniz” cevabını alınca bir diğeri; “Öyleyse cihaddır Ya Rasulallah” deyince, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz; “Allah’ın en çok sevdiği amel, Allah için sevmek, Allah için buğz etmektir” (1) cevabını verdi.

 

Allah (c.c.) için sevmenin ve Allah (c.c.) için nefret duymanın namaz, zekat ve cihaddan daha üstün amel olmasının sebebi; sevgi ve nefretin namaz, zekat ve cihad gibi, imanı kuvvetlendiren amellerden olmayıp, doğrudan doğruya imanla alakalı olduğu içindir ki, İman, amelden daha üstündür.

 

Sevgi ve nefretin kaynağı kalptir. Duyulmaları için fiili bir atılımı da gerektirmez. Böyle iken Allah (c.c.)’ın sevdiklerini sevmemek amel yetersizliğinden değil, ancak imanın kalpte kökleşmemesi sonucundadır. Hele hele Allah’ın (c.c.)’ın sevmediğini bildirdiği kafir, zalim, fasık... gibi kimselere nefret duymamak ve üstelik onları sevmek imanla çatışan bir hal olsa gerek.

 

Allah-u Teala Hz.leri, Ayet-i Kerimesinde de kişinin, sevdiği ve dost edindiği topluluğun bir parçası olduğunu açıklamaktadır; “Ey iman edenler, yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin! Onlar birbirlerinin dostlarıdır. Sizden kim onları dost edinirse, o onlardandır. Şüphesiz Allah c.c zalim topluluğu doğru yola iletmez” (2).

 

Burada sevginin kaynağı olması gereken din, -Allah (c.c.) için de olsa nefreti nasıl büyük bir amel olarak öğütleyebilir şeklinde bir görüş ileri sürülebilir.

 

Ancak iyice bilinmelidir ki, İslam’ın öğütlediği, Peygamber (s.a.v) Efendimizin de Sahabe-i Kiram’a tembihlediği nefret; sevgiden kaynaklanacak bir nefrettir. Bu yüzden biz Müslümanlar, İslam düşmanlarına karşı oluşan nefretin, bütün insanlığa sevgi olacağı ihtimalini düşünüp inanır ve Rasullulah (s.a.v.) Efendimizin öğütlerini hayatımıza sirayet ettirerek Sünnet-i Seniyye ile hallenip, ihya olmayı yol haritamız olarak benimseriz.

 

Rabbim hepimizi, “Kendi rızasını kazanmak üzere sadece ve sadece Allah (c.c.) için seven ve Allah (c.c.) için buğz eden” kullarından olmayı nasip ve müyesser eylesin İnşaallah...

 

 

 

DİPNOTLAR:

 

1-Mişkâtu’l Mesâbih, Hadis No:5021.

2-Kur’an-ı Kerim, Maide Suresi, Ayet No:51.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Esselamü Aleyküm.

 

Salat-ü Selam Getirmek...

Her Zikredilişinde O’na Salât ile Görevliyiz...

 

Allah (c.c.)’ın Resulü (s.a.v.) Efendimize soruldu;

-Ya Rasulullah Azhab Suresinin “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygambere salât eder” ayetinin manasını tam anlayamadık açıklar mısınız? diye sorarlar.

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu; “Allah benim için iki melek vazifelendirdi. Bir müminin yanında anıldığımda bana salât getirirse bu iki melek (ona) ‘Allah seni bağışlasın’ diye dua ederler. Allah’ın diğer melekleri de ‘Amin’ derler. Allah’ta bu duayı kabul buyurur. Eğer bana salât getirmezse bu iki melek ‘Allah sana mağfiret etmesin’ diyerek beddua ederler diğer meleklerde ‘Amin’ derler. Allah’ta bu duayı kabul buyurur” diye cevapladı (1).

 

Salât; Allah’ın salâtı, meleklerin salâtı ve müminlerin salâtı olmak üzere üç kısımdır.

 

-Allah (c.c.)’ın Resulü (s.a.v.)’e salât etmesi; Ona yardım etmesi, tebliğ ettiği İslam dinini yayarak O’nun şanını arttırması, “Makam-ı Mahmud”u O’na vermesi ve getirilen salâtı kabul buyurmasıdır.

-Meleklerin salâtı; O’nun yüceliğinin artmasına dua etmeleri ve O’na salât getirenlere Allah (c.c.)’ın rahmetini dilemeleridir.

-Müminlerin salâtı; Allah’tan tebliğ ettiği şeriatın güçlenmesini, ve ümmetine şefaat hakkını O’na vermesini istemektir.

 

Allah (c.c.)’ın Resulü (s.a.v.) bizim salâat ve selamımıza muhtaç değildir ama biz O’na salât ve selam getirmeye muhtacız. Zira;

-Allah (c.c.) O’na salât ve selam getirmemizi emrediyor. Bizim için gerekli olmasaydı emretmezdi.

-Bize İslam’ı tebliğ eden, dünyada ve ahirette mutlu olmanın yollarını gösteren Yüce Peygamberimiz (s.a.v.)’e salât ve selam O’na bir teşekkürdür.

-O’na salât ve selam, onunla gönül rabıtasını şiddetle kuvvetlendirmek ve feyzimizi arttırmak için şiddetle ihtiyacımız olan bir husustur.

 

Konuyla ilgili Hadis-i Şeriflerde; “Yanında anıldığımda Bana salât getirmeyen kişiyi Allah (c.c.) rahmetinden uzaklaştırır”, “Bana bir salât getirene, Allah (c.c.) on salât getirir”. Yazılı bir eserde Bana salât getiren kişiye-İsmimi o eserde kaldığı sürece ‘melekler’ ona salât ederler”, “Kıyamet günü Bana en yakın kişi, bana en çok salât getireninizdir” (2).

 

DİPNOTLAR:

 

1-Kurtubi Tefsiri, Azhab Suresi, Ayet No:56, - Elmalılı Hamdi Yazır Tefisiri, Azhab Suresi, Ayet No:56.

2-Riyazü’s-Salihin Kitâbu’s-Salâti ale’n-Nebiyyi.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Esselamü Aleyküm.

 

Evvabin Namazı...

 

Allah-u Teala Hz.leri Kutsi Hadis-i Şeriflerinde buyuruyorlar ki; “Benim kulum, üzerine farz ettiğim şeyden (ibadetten) daha sevgili hiçbir şey ile bana yakınlaşamaz. Bir de kulum nafile ibadetlerle Bana iltica ede ede öyle bir hale gelir ki, nihayet Ben onu severim. O kulumu sevdiğim vakit de onun işitmesine vasıta olan kulağı, görmesine vasıta olan gözü, tutmasına vasıta olan eli, yürümesine vasıta olan ayağı, anlamasına vasıta olan kalbi, ve söylemesine vasıta olan dili olurum. Öyle ki, Benden bir şey isterse muhakkak veririm. Bana sığınırsa onu hıfz ve siyânet ederim” (1).

 

Tasavvurumuzun bile tasvirinde güçlük çektiği Kutsi Hadisteki bu müjdeye erişebilmek, yalnızca nafile ibadetlerle mümkün olabilmektedir. Zaten müminlerin serapa Allah (c.c.)’ın ahlâkıyla, ahlâklanmaları ancak bu yolla gerçekleşir.

 

Halkımızın diliyle, ‘fetvanın yanında takvanın da işlenmesi’ olan nafile ibadetlerden bir tanesi de “Evvabin” namazıdır.

 

Evvabin namazı; akşam namazının sünnetini müteakiben kılınan nafile namazdır. Evvabin namazına tevbe namazı da denilmektedir. Bu konuda rivayet edilen Hadis-i Şeriflerde şöyle buyurulmaktadır;

“Bir kimse akşam namazından (farzından ve sünnetinden) sonra hiç konuşmadan iki rekat namaz kılarsa onun namazı ‘illiyinde’ yazılır” (2) .

 

“Bir kimse akşam namazından sonra kimse ile konuşmadan iki rekat namaz kılarsa, birinci rekatta ‘Fatiha-Kafirun’ Surelerini okursa, ikinci rekatta da, ‘Fatiha-İhlas-ı Şerif’ Surelerini okursa, yılanın kabuğundan çıkışı gibi günahlardan çıkar” (3) .

 

“Bir kimse akşam namazından sonra dünya kelamı konuşmaksızın altı rekat evvabin namazı daha kılarsa, on iki senelik ibadetine eşit olur” (4) ve “Bir kimse akşam namazından sonra altı rekat ‘evvabin’ kılarsa, günahları denizler köpüğü kadar olsa da mağfiret olur” (5) buyurularak evvabin namazının ehemmiyetin ve onun müminlere kazandıracağı manevi güzellikler üzerinde durulmuştur.

 

Akşam namazından hemen sonra kılınacağı için nafile namazların en kolaylarından olan evvabin namazını Rabbim hepimize her gün kılmayı nasip eylesin İnşaallah...

 

DİPNOTLAR:

 

1-İmam Nevevi, 40 Hadis.

2-Ramuz el-Ehadis, s. 427, Hadis No: 4, (Hz. Mek’ul r.a.’dan rivayet).

3-Ramuz el-Ehadis, s. 427, Hadis No: 5, (Hz. Enes r.a.’dan rivayet).

4-Ramuz el-Ehadis, s. 427, Hadis No: 7, (Hz. Ebu Hureyre r.a.’dan rivayet).

5-Ramuz el-Ehadis, s. 427, Hadis No: 8, (Hz. Ammar r.a.’dan rivayet).

Share this post


Link to post
Share on other sites

Esselamü Aleyküm.

 

Teşmit...

 

Teşmit: Aksıran kişiye rahmetle ve hidayetle dua etmektir. İslam’ın emrettiği içtimai adablardan biri de aksırma ve teşmit adabıdır.

 

Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bu hususta şöyle buyurmuştur; “Sizden biriniz aksırdığızaman, ‘Elhamdülilah’ desin. Yanındaki de ona; ‘Yerhamükellah’ desin. Aksıran yanındakine cevapla; Allah sizi doğru yola eriştirip kalbinizi en uygun şekilde düzeltsin’ söylesin” Ebu Davut ve Tirmizi’nin rivayetinde, aksıranın şunu da söylemesi nakledilmiştir; “Allah bize ve size mağfirette bulunsun” (Buhari, Ebu Hureyre r.a.’dan).

 

-İşte bu Hadis-i Şeriflerden şu sonuçları çıkarıyoruz:

*Aksıran kimse: “el-hamdülillah” veya “el-hamdülillahi Rabbi’l alemin” der.

*Yanında bulunan kimse ona: “Yerhamükellah: Allah sana rahmetini indirsin” der.

*Aksıran ona cevapla: “Yehdina ve yehdikümullah: Allah sizi ve bizi hidayetine eriştirsin” der veya “Yerhamüna ve yerhamükümullah: Allah sizi ve bizi mağfiretine eriştirsin” diye mukabele eder.

 

Aksırma adabından diğerleri de şöyledir.

*Aksıran kimse: “el-hamdülillah” demediği takdirde, yanındaki: “Yerhamükellah” demez.

Bu konuda Ebu Musa r.a’dan rivayetle Peygamber (S.A.V.) Efendimiz; “Sizden biriniz aksırdığı zaman ‘el-hamdülillah’ derse teşmitte bulunun, yani ona; ‘Yerhamükellah’ deyin. ‘el-hamdülillah’ demezse, siz de‘Yerhamükellah’ demeyiniz” buyurmuştur (Müslim, Ebu Musa r.a.’dan).

 

Aksıranın yanında “elhamdü” sözünü söylemekte bir sakınca yoktur. Bilakis böylece aksırana, aksırdıktan sonra Allah’a hamdetmesini hatırlatmış olursunuz.

 

Aksırırken eli veya mendili ağzın üzerine koymak ve mümkün olduğu nisbette sesi alçaltmak gerekmektedir. Zira Peygamber (S.A.V.) Efendimiz aksırırken hep elini veya elbisesini ağzının üstüne kor ve sesini de alçaltırdı (Ebu Davud, Tirmizi, Ebu Hureyre r.a.’dan).

 

Teşmit en çok üç kereye kadardır. Aksıran kimse bunu ardarda tekrarlarsa, sünnete uygun olanı ona üç kereye kadar “Yerhamükellah” demektir. Ashab’dan Seleme b. Ekva r.a. diyor ki; Bir adam Peygamber (S.A.V.) Efendimizin yanında aksırdı. Ben de orada bulunuyordum. Resulullah “Yerhamükellah” dedi. Adam ikinci ve üçüncü defa aksırdı, yine “Yerhamükellah” cevabını aldı. Üçten fazla aksırınca “Galiba bu adam nezle olmuştur” dedi (İbn Sinni, Ebu Hureyre r.a.’dan).

 

Üçten fazla aksıran kimse için afiyet ve selametle dua etmenin müstehab olduğu bildirilmiştir.

Yabancı genç kadına teştte bulunmamak;

 

Ulemanın çoğu mümin bir erkeğin mahremi olmayan yabancı bir kadının aksırmasına “Yerhamükellah” diye mukabelede bulunmasını tahrimen mekruh saymışlardır. Aksırmanın adablarından izah etmeye çalıştığım bu kural ve kavramları, hayatımızda uygulama noktasında olan kullardan olmamızı Cenab-ı Mevla’dan niyaz eder.

Rabbimin razı olduğu kullarının arasına ilhak edenler oluruz İnşaallah...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Esselamü Aleyküm.

 

İstişare...

 

Müminlerin bütün işlerinde acele etmeden, ağır ve temkinli davranmaları müstehab olduğu gibi, işlerini akıllı ve salih kişilere danışma ve onlarla müşaverede bulunması da sünnettir. Cihan güneşi Fahr-i Alem Efendimiz (S.A.V.), Kuran’da açik bir ifade ile yaratılmışların en mükemmeli olduğu bildirildiği halde “İş hususunda onlarla müşavere et” (Al-i İmran Suresi Ayet no:159) emriyle Ashab-ı Kiram ile istişare etmişlerdir.

 

 

Allah-u Teala Hz.leri her an vahiyle beslediği Resulüne bile işlerinde danışmayı, istişareyi emrittiğine göre bizlerin müşavere hususunda ne kadar hassas olmamız gerektiği aşikardır. İstişarede asıl olan dindarlığına, görgüsüne, merhametine, iyi kalpliliğine, takvasına ve şefkatine güvenilen emir bir kimseye müracaat etmektir.

 

Bu sıfatlara haiz birkaç kişi ile müşavere etmek ve mümkün oldukça bunların sayısını arttırmak da müstehabtır. İstişareye müracaat ederken planladığı işteki maksadını, bildiği kadarıyla onun fayda ve zararlarını açıklamak gerekir.

 

Bugünün Müslümanları olarak bizler hep ferdi kararlarıyla ve ferdi düşüncelerle hareket ettiğimiz için sonuç hiçbir zaman istenileni vermiyor. İstişareye müracaat edilmediğinden görüşler kısırlaşıyor, fikirler donuklaşıyor ve herkes kendi aklıyla müşavere ettiğinden ümmet arasında farklı farklı usul ve üsluplar meydana geliyor. Tabi ki bunun sonucu da vahdetin bozulması, müminler arası görüş ayrılıklarının çoğalması oluyor.

 

Gerek Allah Resulü ve gerekse Raşidin Halifeleri istişaresiz hiçbir işe tevessül etmediklerinden Asr-ı Saadet örneklerini takdim etmişlerdir. İstişare; yol göstermektir, nasihat etmektir ve en doğrusunu seçmenin bir metodolojisidir.

 

Temim ed-Dar’i r.a.’dan rivayetle Peygamber (S.A.V.) Efendimiz kendisine “Din nedir?” diye sorulduğunda; “Din nasihattir, din nasihattir, din nasihattir” diye buyurmuştur. “Kimin için nasihat ya Rasulullah” denilince; “Allah için, Kitabı için, Resulü için, Müslümanların başındakiler için ve bütün müminler için nasihattir” demişlerdir (Sahih-i Müslim).

 

Bir işte sıkıştığınızda onu ilk önce Allah ve Resulüne havale etmek sonra Allah ve Resulünün sevdikleriyle istişare ederek çözüme ulaşmak yolların en emniyetlisidir. (Tabi bunu biraz açıklamamız gerekirse eğer, burada başvurulacak ilk öncelik Allah (C.C.)’dan kasıt; Allah-u Teala’nın Kelamullahı, olan Kuran’ı Kerim ve Resulünden kasıt ise; Sünnet ve Hadis-i Şeriflerdir.) Bunun için Peygamber (S.A.V.) Efendimiz “İstişare eden emin olur” ve “Danışılan kimse güvenilmiş olmanın mes’uliyeti altındadır” buyurmuştur (Ebu Davud, Tirmizi, İbn-i Mace).

 

Nerede olursanız olun istişare etmeden hiçbir işe başlamayın değerli Müslümanlar.

 

Rabbim bizleri İstişare etmekten kaçınanlardan eylemesin İnşaallah...

Selametle...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Abdest...

 

İç ve dış temizliğin, maddi ve manevi kirlerden arınmanın en önemli vesilelerinden biri de hiç şüphesiz abdest almaktır.

 

Peygamber (s.a.v) Efendimiz “Mümin bir kul abdest aldığı zaman; yüzünü yıkarken gözleriyle bakıp ta işlediği günah ve hataları, kollarını yıkarken ellerini uzatıp ta işlediği günah ve hataları, ayaklarını yıkarken yürüyerek işlediği günah ve hataları kullanılan su veya en son damla ile çıkıp gider. O kadar ki abdest tamamlanınca o da hatalardan tertemiz olarak çıkar” buyurmuştur (1).

 

Görülüyor ki; Allah (c.c.) abdest almayı günahlardan arınmaya alamet kılmıştır. Bunun için de gerekli ilk şart müminlerin sürekli ve düzenli olarak abdeste devam etmesi ve abdestli gezmeleridir. Her an abdestli olmak müminin ahlakından olup, kişiye her zaman ve her yerde salih amel işleme fırsatını kazandırır. Her vakit cemaatle namaza yetişebilir, Kur’an okuyabilir ve Allah-u Teala’ya yaklaştırıcı her türlü nafile ibadeti ifa eyleyebilir.

 

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz; “Ey Enes! Sana ölüm meleği geldiğinde, seni abdestli olarak bulursa, muhakkak ki sen şehadet mertebesini kaçırmazsın” (2) buyurarak sürekli abdestli olmanın şehitliği giden bir yol olduğunu da müjdelemiştir.

 

Abdestte dikkat edeceğimiz adablardan biri de; Abdest üzerine abdest almaktır. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz; “Kim abdestli iken, abdest alırsa Allah (c.c.) ona, on sevap yazar” buyurmuştur (3) .

 

Abdestin evvelinde Cenab-ı Hakk’ı ziyaret murad ettiğini bilerek ve düşünerek, niyet etmek, Besmele-i Şerifeyi zikretmek, abdest alırken kıbleye yönelmek, kullanılmış sudan kendisini korumak için yüksekçe bir yerde abdest almak, abdest alırken dünya kelamı söylememek, her bir azasını yıkarken onlara ait duaları okumak, eğer bu duaları bilmiyorsa en azından her bir azayı yıkarken Kelime-i Şehadet getirmek abdestin önemli adaplarındandır.

 

Abdest aldıktan sonra varsa sakallarımızı taramak, kaşlarımızı ve saçlarımızı taramak ve varsa abdest üzerine güzel koku sürünmek de abdestte dikkat etmemiz gereken adablardandır.

 

Unutmayalım ki; “Allah (c.c.) hakkıyla temizleneni sever” (4) .

Rabbim hepimizi Sünnet-i Seniyye üzerine yaşamayan ve her daim abdestli olan kullarından eylesin İnşaallah...

 

 

DİPNOTLAR:

 

1-Müslim, C. 1, s. 215, Hadis No: 32/244 (Ebu Hureyre r.a’dan).

2-İbn Mâce, C. 1, s. 170, Hadis No: 512 (Enes b. Malik r.a.’dan).

3-İbn Mâce, C. 1, s. 170, Hadis No: 514 (Enes b. Malik r.a.’dan).

4-Kur’an-ı Kerim, et-Tevbe Suresi, Ayet No: 108.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Değerli kardeşim çok güzel bir konu seçmişsin.Zira sünnetler bir müslümanın hayatının olmazsa olmazlarından olmalıdır.Kişi vacipleri terkederse sünnetleri terkeder.Sünnetleri terkeden farzları terkeder.

 

Bu konuya benzer benim bir konu başlığım vardı bu konuda da daha açıklığa kavuşarak pekişmiş olmuş :sticky:

Share this post


Link to post
Share on other sites
Değerli kardeşim çok güzel bir konu seçmişsin.Zira sünnetler bir müslümanın hayatının olmazsa olmazlarından olmalıdır.Kişi vacipleri terkederse sünnetleri terkeder.Sünnetleri terkeden farzları terkeder.

 

Bu konuya benzer benim bir konu başlığım vardı bu konuda da daha açıklığa kavuşarak pekişmiş olmuş :sticky:

 

Esselamü Aleyküm.

 

Değerli Arkadaşım, Övgülerin ve düşüncelerin için Allah (c.c.) razı olsun İnşaallah.

Tarafınızdan açılan başlığı takip etmekteyim lakin biraz daha hayatın içine nakşedilmiş şekilde yazmak ve hatırlatmak istedim.

 

Rabbim cümlemize nazarında kul olmayı nasip eylesin İnşaallah...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Esselamü Aleyküm.

 

Selam, Selamlaşma ve Selamlaşmanın Yaygınlaştırılması...

 

Selam, Müslümanların adeta parolasıdır. Birbirlerini tanımayan insanlar birbirlerine selam verip alınca, aralarında bir kaynaşma, bir muhabbet oluşur. Çünkü selamı veren ve alan her ikisi de en büyük müşterekte, yani din kardeşi olma paydasında buluşmuşlar demektir.

 

Allah (c.c.) Kuran-ı Kerimde; “Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizde fark ettirip ev halkına selam vermeden girmeyin” (1), “Evlere girdiğiniz zaman. Allah tarafından mübarek ve güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selam verin” (2), “Bir selem ile selamlandığınız zaman siz de ondan daha güzeliyle selam verin veya verilen selamı iade edin” (3) diyerek bizlere bazı yükümlülükler yüklemiştir.

 

Tahiyye=Selam kelimesi Arap dilinde başka manaları da olsa, İslam’da selam manasına gelmektedir. Kuran ayetleri bunu açıkça belirtmektedir. Es-Selamü (c.c.) aynı zamanda Allah-u Teala’nın 99 İsm-i Şerifinden biridir.

Es-Selamü (c.c.): “Kullarını selamete çıkaran veya her türlü ayıplarından uzak olan” manasındadır.

 

Selamın en kısasına örnek olarak “Esselamü aleyküm” sözü gösterilebilir. Kendisine böyle selam verilen kimse için en ideali, bir kelime arttırarak selamı almasıdır, “Ve aleykümü’s-selam ve rahmetu’l-lah” diyerek mukabelede bulunabilir. Bu örnekte de görüldüğü üzere verilen selamı, daha güzeli ile karşılamış oluruz. Ulemamız selamı vermenin sünnet, almanın ise Farz-ı Kifaye olduğu hükmünde sabittirler.

 

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, selama ve selamın yaygınlaşmasına çok önem verirdi. Öyle ki, Abdullah İbni Amr İbni Âs (r.a.)’dan rivayetle, “Bir adam, Resullullah (s.a.v) Efendimize geldi ve sordu, İslam’ın hangi özelliği daha hayırlıdır. Resul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz; Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selam vermendir” (4) buyurduğu, Ebu Hureyre (r.a.)’dan rivayetle bir diğer Hadis-i Şerifte; “Allah Teala, Adem (a.s.)’ı yaratınca ona: -Git şu oturmakta olan meleklere selam ver ve senin selamına nasıl karşılık vereceklerini de güzelce dinle; çünkü, senin ve senin çocuklarının selamı o olacaktır, buyurdu. Adem (a.s.) meleklere: es-Selamü aleyküm dedi. Melekler: es-Selamü aleyke ve rahmetullah, karşılığını verdiler. Onun selamına ve rahmetu’l-lah’ı ilave ettiler” (5) buyurmaktadır. Selam önce cennette öğretilmiş olup insanlığın ilk yaratılışından itibaren bütün dinlerde bulunmaktadır.

 

Ebu Yusuf Abdullah İbni Selam (r.a)’dan rivayetle Peygamber (s.a.v.) Efendimiz; “Ey İnsanlar! Selamı yayınız,, yemek yediriniz, akrabalarınızla alakanızı ve onlara yardımınızı devam ettiriniz. İnsanlar uyurken siz namaz kılınız, bu sayede cennete girersiniz”(6), “Ebu Ümame (r.a.)’dan; “İnsanların Allah katında en makbulü ve O’na en yakın olanı, önce selam verendir” (7) buyurmuştur.

 

Dinimiz hayırlı işlerde acele etmeyi birbirimizle yarışmayı tavsiye eder. selam da bu hayırlardan biridir. Bu sebeple önce davranan daha çok sevap kazanır. Çünkü o Allah (c.c.) İsm-i Şerifini daha önce anmış, karşıdakine daha önce dua etmiş ve hayırlı bir ameli başlatmanın sevabını daha önce kazanmış olur, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, bu Hadis-i Şeriflerde de belirtildiği üzere tavsiyelerde bulunmuştur. Ebu Hureyre (r.a.)’dan rivayetle Peygamber (s.a.v.) Efendimiz; “Binitli olan, yürüyene, yürüyen oturana, küçük büyüğüne, sayıca az olan çok olana selam verir” (8) buyurarak, Müslümanların birbirlerine selam vermeye ve barışık olmaya teşvik etmiş ve kimlerin kimlere nasıl selam vereceğini de bizatihi anlatmıştır.

 

Rabbim; bizleri Peygamber (s.a.v.) Efendimizin Sünnet-i Seniyyesinden ayrılmayan ve

O’nun şefaatlerine mazhar olan kullarından eylesin İnşaallah...

 

DİPNOTLAR:

1-Kuran-ı Kerim, en-Nur Suresi, Ayet No: 27.

2-Kuran-ı Kerim, en-Nur Suresi, Ayet No: 61.

3-Kuran-ı Kerim, en-Nisa Suresi, Ayet No: 86.

4-Buhari, İman 20, İsti’zan 9-Müslim, İman 63. (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 408).

5-Buhari, Enbiya 1, İsti’zan 1- Müslim, Cennet 28. (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 411).

6-Tirmizi, Kıyamet 42- İbni Mace, İkamet 174. (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 416).

7-Ebu Davud, Edeb 133-Tirmizi, İsti’zan 6. (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 428).

8-Buhari, İsti’zan 5,6- Müslim, Selam 1, Adab, 46. (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 431).

Share this post


Link to post
Share on other sites

Esselamü Aleyküm.

 

Çocuklara selam vermek ve onlara ilgi ve alaka göstermek...

 

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, çocukların yakınından geçerken veya yanlarına varırken “Selamün aleyküm çocuklar” diyerek onlara iltifat etmesinde birçok incelik bulmak mümkündür. Şöyle ki; Büyüklerin birbirlerine yaptığı gibi Peygamber (s.a.v.) Efendimizde çocuklara selam vermesi onları onurlandırmış, böylece çocuklar, O’na ve öğrettiği dine yakınlık duymuşlardır. Çocuklara selam vermekle ve onlarla ilgilenmekle, onlara selam alıp vermenin gereğini ve önemini öğretmiştir.

 

Peygamber (s.a.v.) Efendimize, çocukluk çağından gençlik çağına kadar on sene hizmetinde bulunma şerefine nail olmuş olan Enes İbni Malik (r.a.)’ın rivayetine göre; “Çocuklarla oyun oynadığım bir zaman Resûl-i Ekrem Efendimiz yanımıza gelerek bize selam verdi. Elimden tuttu ve beni bir işe gönderdi. Kendisi de ben gelene kadar duvarın gölgesinde oturup bekledi” (1).

 

 

Yine Enes İbni Malik (r.a.)’dan öğrendiğimiz kadarı ile; “Peygamber (s.a.v.) Efendimiz zaman zaman Ensarın yani Medine’nin yerlisi olan Müslümanları ziyarete gider, evlerine vardığında çocuklara da mutlaka selam verir, başlarını okşar ve onlara dua ederdi” (2).

 

Yine Enes İbni Malik (r.a.); “Çocuklara rastladığı zaman mutlaka selam verir ve Resulullah (s.a.v.) Efendimiz böyle yapardı derdi” (3).

 

Ebu Hureyre (r.a) şöyle rivayet ediyor; “Resulullah (s.a.v.) Efendimiz Ali (r.a.)’ın oğlu Hasan’ı öpmüştü. O sırada Akra İbni Habis’de Peygamberimizin yanında bulunuyordu. Akra; Benim on tane çocuğum var, onlardan hiçbirini öpmedim dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) Efendimiz ona; “Merhamet etmeyen kimseye merhamet olunmaz” (4) buyurdular.

 

Allah (c.c.)’un buyruklarına muhatap olan bir insanın çocuklara selam verip aldığını, onlara her fırsatta ilgi, alaka ve sevgi gösterdiğini ve buna çok önem verdiğini bilmek, bizlerinde bu sünnete sıkı sıkıya sarılmamızı gerektirmez mi? Çocuklara selam veren kimse, onlara ilgi, şefkat ve sevgi gösteren kimse aynı zamanda onların dini eğitimine katkıda bulunur. Ayrıca alçak gönüllü ve sevgi dolu bir mümin olduğunu hem kendine ispatlamış hem de küçük yaştaki çocukların dini ve hissi gelişimine katkı sağlar.

 

Rabbim biz Müslümanların arasındaki selamı-muhabbeti ve sevgiyi arttırsın İnşaallah...

 

DİPNOTLAR:

 

1-Ebu Davud, Edeb-136, (Riyazü’s Salihin C. 3, s. 511).

2-Nesai, es-Sünenü’l Kübra, C. VI, 90, (Riyazü’s Salihin C. 3, s. 511).

3-Buhari, İsti’zan 15- Müslim, Selam 15-Tirmizi,İsti’zan 8. (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 439).

4-Buhari, Edeb 18- Müslim, Fezail 65, Tirmizi, Birr 12 (Riyazü’s Salihin C. 2, s. 182).

Share this post


Link to post
Share on other sites

Esselamü Aleyküm.

 

Bazı İşlere Sağ Organlarımızla Yapmak ve Başlamak...

 

Peygamber (s.a.v.) Efendimizin, sünnetlerinden biri de; hayırlı işlere sağ elle başlamak, sağ elle yapmak ve sağ ayakla başlamaktır. Allah (c.c.) Kuran-ı Kerimde bahsi geçen bazı Ayet-i Kerimelerde de sağ tarafın hayrını, sol tarafın hayırsızlığın bizzat bizlere iletmiştir; “Sağda olanlar, nasıl da mutludur onlar! Solda olanlar, nasıl da mutsuzdur onlar” (1). Sağda olanlar; kitabı sağ tarafından verilen kimselerdir. Yani dünyada yaptığı bütün işlerin yazılı olduğu amel defterinin sağ tarafından verilen kimselerin rahatı, bahtiyarlığı ve kendinden eminliğini belirtilmektedir.

 

Kuran-ı Kerim de, dünya hayatında başarılı bir imtihan veren ve Allah (c.c.)’un kendileri için çizdiği doğrultuda hareket eden müminleri belirtmek üzere kullandığı terimlerden biri; “sağda olanlar” veya “kitabı sağdan verilenler” sözüdür. Bunlar daha çok “Ashabü’l-yemin” veya “Ashabü’l-meymene” ifadeleriyle de anılır. Yine Kuran-ı Kerimde Allah (c.c.) buyruklarına uymayan ve zararda olanlar için de “Ashabü’ş-şimal” veya “Ashabü’l-meş’eme” ifadeleriyle belirtilmektedir.

 

Âişe (r.a) Validemizin rivayetine göre; “Resullullah (s.a.v.) Efendimiz temizlenmeye, taranmaya, ayakkabısını giymeye varıncaya kadar her hayırlı işe sağdan başlamayı pek severdi” (2).

Yine Aişe (r.a) Validemiz rivayetine göre; “Resullullah (s.a.v.) Efendimiz, sağ elini temizlik ve yemek için, sol elini de tuvalette temizlenmek ve benzeri işler için kullanırdı” (3).

Ebu Hureyre (r.a.)dan rivayetle Peygamber (s.a.v.) Efendimiz; “Biriniz ayakkabısını giyeceği zaman önce sağ ayağından, ayakkabısını çıkaracağı zaman da önce sol ayağından başlasın. Böylece sağ ayak ilk önce giyilen, en son çıkarılan ayak olsun” (4).

Hafsa (r.a.)’dan rivayetle de; “Resulullah (s.a.v.) Efendimiz yerken, içerken ve giyinirken sağ elini, diğer temizlik gerektirecek işleri yaparken de sol elini kullanırdı” (5) buyurmuşlardır.

 

Konumuzun başındaki Ayet-i Kerimeyi açıklarken, sağın İslamiyet’te özel bir manası bulunduğunu, sağlamlık, dürüstlük, temizlik, hayır ve kazanç gibi olumlu manalar ifade ettiğini, kısaca sağ tarafın iyi ve güzeli temsil ettiğini belirtmiştik.

 

İşte bu sebeplerden dolayıdır ki; Peygamber (s.a.v.) Efendimiz; hayırlı işleri sağ elle başlamayı veyahutta sağ elle yapmayı kendilerine adet edinmişlerdi ve böyle yapmaktan hoşlanırlardı.

 

Sol ve sol taraf mefhumu dinimizde, çoğu zaman olumsuz bir mana taşıdığı için Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, genellikle burun silmek, tuvalette taharet yapmak gibi kirli bir şeyden temizlenmek için sol elini kullandığını, yine kirliliği hatırına getiren tuvalet ve benzeri yerlere girmek için ise sol ayağını kullandığı biliyoruz.

 

Kısaca sıralarsak eğer; Abdest alıp, gusül ve teyemmüm yaparken, elbise ve ayakkabı, mest ve pantolon giyerken, mescide girerken, misvak kullanırken, sürme çekerken, tırnak kesip, bıyıklarını kısaltırken, namazdan çıkarken, yiyip içerken, tokalaşırken, Hacer-i Esvedi selamlarken, tuvaletten çıkarken, bir şeyi alıp verirken vb. güzel işlere sağ organlarımızla başlamalı veyahutta yapmalıyız.

 

Burun silerken, tükürürken, tuvalete girerken, mescidden çıkarken, mest, ayakkabı, pantolon ve elbiseyi çıkarırken, taharet yaparken vb. işleri ifa ederken de sol organlarımızla başlamalı veyahutta yapmalıyız.

 

Rabbim; bizleri Peygamber (s.a.v.) Efendimizin Sünnet-i Seniyyesinden ayrılmayan ve O’nun şefaatlerine mazhar olan kullarından eylesin İnşaallah...

 

DİPNOTLAR:

 

1-Kuran-ı Kerim, Vakıa Suresi, Ayet No: 8-9.

2-Buhari, Vudü 31, Salat 47, Et’ime 5, Libas 38- Müslim, Taharet 66,67. (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 194).

3-Ebu Davud, Taharet 18- Nesai, Taharet 90, Gusül 17. (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 194).

4-Buhari, Libas 39- Müslim, Libas 67- Tirimizi, Libas 37. (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 198).

5-Ebu Davud, Taharet 18. (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 198).

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yemek, İçmek...

 

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, yemeğe başlarken; Besmele çeker, sağ eliyle yer içer ve sonunda da şükrederdi. Ömer İbni Ebu Seleme (r.a) rivayetine göre, Peygamber (s.a.v) Efendimiz; “Besmele çek, Sağ elinle ye! Hep önünden ye” (1) buyurmuştur. Âişe (r.a) Validemizin rivayetine göre Peygamber (s.a.v.) Efendimiz; “Biriniz yemek yerken besmele çeksin. Şayet yemeğe başlarken besmele çekmeyi unutursa, hatırladığı anda ‘baştan sona bismillah’ desin” (2) buyurmuşlardır.

 

Her iki Hadis-i Şerifte de; Yemek yemeğe başlarken, Besmele-i Şerifi çekmenin gerekliliği, yemeğe sağ elle başlanması gerektiği bizlere anlatılmakta olup, yemek sonunda Allah-u Teala’ya vermiş olduğu bu sonsuz nimetler için şükretmemizi öğretmektedir. Günümüzde erozyona uğrayan sosyo-kültürel yapımızın da etkisi ile çevremizde bir çok ailede bu sünneti yerine getirme noktasında eksiklikler görülmektedir.

 

Özellikle de kendini bilmez bazı bilim adamlarının; günümüzde bazı çocukların solak olduğunu ve sol elle yazı yazdığını ve beyninin sol tarafının baskın olduğunu onun için de sağ elle yemek ve içmek gibi alışkanlıklar da diretmenin yanlış olduğunu, aksi takdirde çocuğunun beyninin köreleceğini medyada sık sık dile getirmeleri ve bunlardan etkilenen ve iman noktasında eksiklikleri bulunan anne-babaların da çocuklarına bu davranışları küçük yaşlarda öğretmemelerine yol açmakta olduğunu görmekteyiz (yazı yazarken ve resim yaparken sol elini kullanan, sağ elle yazı yazıp resim yapamayan bir çocuğa sahip bir ebeveyn olarak, bu söylenenlerin birer safsatadan ibaret olduğunu gerçeklerle uzaktan yakından alakasının olmadığını, bizatihi kendi hayatımda tecrübe etmiş bulunmaktayım).

 

Cabir (r.a)’dan rivayetle Peygamber (s.a.v.) Efendimiz; “Kişi evine girerken ve yemek yerken besmele çekerse, şeytan adamlarına ‘burada ne geceleyebilir ne de yemek yiyebilirsiniz’ der. Eğer o kimse eve girerken besmele çekmezse, şeytan adamlarına ‘geceyi geçirecek bir yer buldunuz’ der. O şahıs yemek yerken besmele çekmezse, şeytan kendi adamlarına ‘hem barınacak yer hem de yiyecek yemek buldunuz’ der” (3) buyurmuştur.

 

Diğer bir Hadis-i Şerifte ise Huzeyfe (r.a)’dan rivayetle Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ile yemek yiyeceğim zaman O, yemeğe dokunmadan bizler elimizi yemeğe sürmezdik. Derken küçük bir kız çocuğu geldi, sanki biri onu arkasından itiyormuş gibiydi, hemen elini yemeğe uzattı fakat Peygamber (s.a.v.) Efendimiz elini tutu. Daha sonra bir bedevi geldi, o da arkasından itiliyormuş gibiydi, o da hemen elini yemeğe uzattı Peygamber (s.a.v) Efendimiz onunda elini tuttu ve sonra; “Şeytan besmele çekilmeden başlanan bir yemeğe katılmayı pek arzu eder. O, şu yemeğe katılmak için bu cariyeyi getirdi. Fakat ben elini tuttum. Bu bedevi sayesinde yemeğe katılmak için onu alıp getirdi, onun da elini tuttum. Nefsimi kudretiyle elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, şeytan onların eliyle birlikte avucumdaydı” (4) buyurdular.

 

Sahabi Ümeyye İbni Mahşi (r.a.)’ın rivayetinde ise Peygamber (s.a.v) Efendimiz yanında birisi ile birlikte yemek yiyordu. Adam son lokmaya kadar besmele çekmedi. Son lokmayı ağzına götürürken ‘Bismillâhi evvelehü ve âhirehü (baştan sona bismillah)’ dedi. Bunun üzerine Resullullah (s.a.v) Efendimiz tebessüm etti ve; “Şeytan onunla birlikte yemek yiyordu. Adam besmele çekince, şeytan tüm yediklerini kustu” (5) buyurdu.

 

Cabir (r.a.)’dan rivayetle, bir gün Peygamber (s.a.v) Efendimiz ev halkından ekmekle birlikte yiyeceği bir katık istedi. Onlar da; -Evde sirkeden başka bir şey yok dedi. Resul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz onu getirmeleri istedi ve sonrada; “Sirke ne güzel katık, sirke ne güzel katık” (6) diyerek yemeğini yemeğe başladı.

 

Ebu Hureyre (r.a); “Peygamber (s.a.v) Efendimizin yemekte hiçbir zaman kusur aramadığını ve aranmasının da hoşuna gitmediğini, iştahı varsa yediğini, canı çekmiyorsa yemediğini” (7) naklediyor.

 

Özetle yeme ve içme konusunda uymamız gereken sünnetleri ve dikkat etmemiz

gereken hususları şöyle sıralayabiliriz:

 

1-Yemeğe ve içmeye besmele ile başlanmalı.

2-Yemeğe başlarken besmele unutulursa eğer “Bismillâhi evvelehü ve âhirehü” veya “Bismillâhi vel evvelü vel âhirü” denilmelidir.

3-Yeme-içme kesinlikle sağ elimiz ile yapılmalı.

4-Birlikte bir kaptan yemek yendiği zaman herkes önünden yemelidir.

5-Yenilen yemekte kesinlikle kusur aranmamalıdır.

6-Yemeğin sonunda Allah (c.c.)’a vermiş olduğu rızıklar için yemek duamız yapılarak şükredilmeli eğer yapacak bir yemek duası bilinmiyorsa en azından “Elhamdülillah” diyerek Allah (c.c.)’a şükredilmeli.

 

Rabbim; bizleri Peygamber (s.a.v.) Efendimizin Sünnet-i Seniyyesinden ayrılmayan ve O’nun şefaatlerine mazhar olan kullarından eylesin İnşaallah...

 

DİPNOTLAR:

 

1-Buhari, Et’ime 2,3- Müslim, Eşribe 108 (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 203).

2-Ebu Davud, Et’ime 15- Tirmizi, Et’ime 47 (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 203).

3-Müslim, Eşribe 103- İbni Mace, Dua 19 (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 206).

4-Müslim, Eşribe 102- Ebu Davud Et’ime 15 (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 207).

5-Ebu Davud, Et’ime 15- Nesai, es-Sünenü’l kübra, Adâbü’l-ekl 15 (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 209).

6-Müslim, Eşribe 167,169- Tirmizi, Et’ime 35- İbni Mace, Et’ime 33 (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 215).

7-Buhari, Menâkıb 23, Et’ime 21- Müslim, Eşribe 187 (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 214).

Share this post


Link to post
Share on other sites

Esselamü Aleyküm.

 

Yatmak ve Uyumak...

 

Peygamber (s.a.v.) Efendimizin sünnetlerini incelemeye, öğrenmeye ve hayatımıza nakşetmeye devam ediyoruz. Dinimiz, hayatımızın her alanıyla ilgili prensipler ve edep kuralları koymuş, bizden bunlara uymamızı istemiştir. Bu kuralların hepsi de bizim dünya ve ahiret mutluluğumuz için konulmuştur. Bu kuralların günlük hayatta uygulamasını ise bizatihi Peygamber (s.a.v.) Efendimiz yapmış ve bizlere örnek teşkil etmiştir.

 

Bu kurallardan biri de yatma ve uyuma adabıdır. Bizler bu her konuda olduğu gibi bu konuda da Peygamber (s.a.v.) Efendimizin uygulamalarını örnek alıyoruz. Yani Peygamber (s.a.v.) Efendimizin Sünnet-i Seniyyesini öğrenerek, hayatımıza nakşetmeye devam ediyoruz.

 

Yatma ve uyuma konusunda Berâ İbni Âzib (r.a.)’dan rivayetle Peygamber (s.a.v.) Efendimiz; “Yatağına gideceğin zaman namaz abdesti gibi abdest al, sonra sağ yanın üzerine yat ve dua oku ve okuduğun duanın sözlerini yatmadan önce son sözün yap” (1)buyuruyor.

 

Yine aynı Sahabe Efendimizin bir başka rivayetinde; “Resulullah (s.a.v) Efendimiz yatağına uzandığında sağ tarafına yatar ve şöyle dua ederdi: ‘Allahümme eslemtü nefsi ileyke, ve veccehtü vechi ileyke, ve fevvadtü emri ileyke, ve elce’tü zahri ileyke, rağbeten ve rehbeten ileyke, lâ melcee ve lâ mencê minke illâ ileyke, Amentü bi kitâbikellezi enzelte ve nebiyyikellezi erselte’ (Allahım ! Kendimi Sana teslim ettim. Yüzümü Sana çevirdim. İşimi Sana ısmarladım. Rızkımı isteyerek, azabından korkarak sırtımı Sana dayadım, Sana asığındım. Sana karşı yine Senden başka sığınak yoktur. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin peygambere inandım.)” (2) buyuruyor.

 

Yaiş İbni Tıhfe el-Gıfâri (r.a.)’dan rivayetle babam bana şöyle dedi diyerek; “Bir ara ben mescitte yüzükoyun yatmıştım. Baktım ki bir adam beni ayağıyla kımıldatıyor ve ‘Bu, Allah’ın kızgınlığına sebep olan bir yatış tarzıdır’ diyor bir de ne göreyim. O adam Resulullah (s.a.v) değil mi.” (3) naklediyor.

 

Huzeyfe (r.a.)’dan rivayetle Peygamber (s.a.v.) Efendimiz; “Resulullah (s.a.v.) Efendimiz geceleyin uyumak istediği zaman elini yanağının altına koyar ve sonra da: ‘Allahümme bismike emûtü ve ahyâ’ (Allahım! Senin isminle ölür, Senin isminle dirilirim) derdi. Uykudan uyandığı zaman da: ‘Elhamdülillâhillezi ahyânâ min ba’di mâ emâtenâ ve ileyhinnüşûr (Bizi öldürdükten sonra dirilten Allah (c.c.)’a hamdolsun.Diriltmek sadece O’na mahsustur’ diyerek dua ederdi” (4) buyuruyor.

 

Yatarken ve uyurken dikkat etmemiz gereken hususları şöyle sıralayabiliriz.

 

1-Uyumak üzere yatan bir insan, namaz abdesti alarak yatmalıdır.

2-Uyku için yatağa girince sağ elimizi yanağımızın altına koymak ve sağ tarafımız üzerine yatmak sünnete en uygun yatış şeklidir.

3-Kişi uyumadan önce son sözleri dua olmalıdır. İnsan nerede olursa olsun Allah (c.c.)’u hatırlamaktan ve anmaktan gafil olmamalıdır.

4-Yüzükoyun yatmak, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz tarafından yasaklanan bir yatış tarzıdır.

 

Ölümün kardeşi olan uykuya yattığımızda, uyanıkken yaptığımız bütün işlerden alakamız kesilir. Allah (c.c.) bizleri uyuduktan sonra uyandırıp nasıl hayata döndürüyorsa ve biz bunu ölüm gelip çatıncaya kadar her gün nasıl yaşıyorsak, öldükten sonra da kıyamet gününde Allah (c.c.)’un huzurunda toplanıp hesaba çekilmek üzere aynen uzun bir uykudan uyanır gibi diriltileceğiz. İşte uyku bizlere bunları hatırlatıyorsa eğer, sanki o geceyi ibadetle geçirmiş gibi oluruz; çünkü bu çeşit bir tefekküründe bir ibadet sayıldığını bilmemiz gerekir. O halde her gece yatağımıza yatarken ve uykudan kalkarken Peygamber (s.a.v.) Efendimizin dikkat ettiği hususlara dikkat etmemiz ve yaptığı bu duaları bizler de tekrar etmeliyiz.

 

Uyumadan önce yaptığımız dua, yaptığımız her hayırlı işin olduğu gibi geçtiğimiz günün sonunu da Allah (c.c.)’a hamd ve şükürle bitirmemiz gerektiğine inanmamızın belirtisidir. Uykudan uyanınca yaptığımız dua ise; işimizin ve günümüzün başlangıcının bizleri sanki ölümden sonra dirilten Allah (c.c.)’un yardımına ihtiyacımızın samimi bir göstergesidir.

 

Rabbim; bizleri Peygamber (s.a.v.) Efendimizin Sünnet-i Seniyyesinden ayrılmayan ve O’nun şefaatlerine mazhar olan kullarından eylesin İnşaallah...

 

DİPNOTLAR:

 

1-Buhari, Vudû 75- Müslim, Zikir 56 (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 350).

2-Buhari, Daavât 5- Müslim, Zikir 56-58-Ebû Dâvut, Edeb 98 (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 350).

3-Ebû Dâvûd, Edeb 95- Tirmizi, Edeb 21 (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 357).

4-Buhari, Daavât 7, 8, 16- Müslim, Zikir 59 (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 355).

Share this post


Link to post
Share on other sites

Esselamü Aleyküm.

 

Karşılaştığın kimseye güzel söz söyleyip, güler yüz göstermek...

 

 

Allah (c.c.) Kuran-ı Kerimde; “Müminlere kol kanat ger” (1) buyurmaktadır. Bu Ayet-i Kerimenin muhatabı öncelikle Peygamber (s.a.v.) Efendimizdir. Allah Teala, Peygamber (s.a.v.) Efendimizin müminlere, müminlerin de birbirlerine alçak gönüllü davranmalarını emretmektedir. Müminlerin birbirlerine güler yüzlü davranması ve güzel söz söylemesi, bu davranışın bir huy haline gelebilmesi için de, birbirleriyle karşılaşan Müslümanların birbirlerine sevgiyle bakması, gülümseyerek selam vermesi ve birbirlerine tatlı söz söylemesi ön şarttır diyebiliriz.

 

Allah (c.c.)’u Kuran-ı Kerim’de “Sen huysuz, katı kalpli biri olsaydın, etrafındakiler dağılıp giderlerdi” (2) buyurmaktadır. İnsanları bir araya getirecek ve kaynaştıracak kimsenin, her şeyden önce onlarla kaynaşabilecek özellikte olması gerekir. Huysuz, kaba, geçimsiz, insanlara karşı anlayışsız, katı kalpli ve asık suratlı kimseler insanları bir araya toplamak yerine dağıtırlar.

 

Allah Teala, Sevgili Resulü’nü duygulu, yumuşak huylu, alçak gönüllü, anlayışlı, güler yüzlü ve tatlı dilli bir insan olarak yaratmıştır. O’da (s.a.v.) bu üstün özellikleri sebebiyle ashabına kendini sevdirmiş, bir işaretiyle uğrunda canlarını feda edecek kadar onların gönlüne girmiştir.

 

Âdi İbni Hatim (r.a.)’dan rivayetle Peygamber (s.a.v.) Efendimiz; “Yarım hurma vermek suretiyle de olsa kendinizi cehennem ateşinden koruyunuz. O kadarını da bulamayanlar, güzel bir sözle olsun kendilerini korusunlar” (3) buyurmuştur.

 

Ebu Hureyre (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) Efendimiz; “Güzel söz sadakadır” (4) buyurmaktadır. İnsanın iyiliği, kendinden bir şey vermesi ile belli olur. Verilen şeyin azlığı çokluğu veyahutta mahiyeti önemli değildir. Nitekim Allah (c.c.) Kuran-ı Kerim’de; “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onun karşılığını görür” (5) buyurmuştur.

 

Bir başka Hadis-i Şerifte ise, Ebu Zer (r.a.)’dan rivayetle Peygamber (s.a.v.) Efendimiz; “Din kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibaret bile olsa, hiçbir iyiliği küçümseme” (6) buyurmaktadır.

 

Müminlerin güzel bir toplumu meydana getirebilmesi için Peygamber (s.a.v.) Efendimizin bu birleştirici özelliklerini benimsemesi ve birbirlerine sevgiyle kucak açması gerekmektedir. Yani; Allah (c.c.) rızası için birbirini sevmeli ve kaynaşmalı, hiçbir iyilik basit görülmemeli, sevgi dolu bir gönlün habercisi olan tebessüm, insanlardan esirgenmemelidir.

 

Rabbim; bizleri Peygamber (s.a.v.) Efendimizin davranışlarını (Sünnet-i Seniyyesini) örnek alan ve onlardan ayrılmayan ve birbirine karşı güzel söz söyleyen, güler yüz gösteren ve O’nun (s.a.v.) şefaatlerine mazhar olan kullarından eylesin İnşaallah...

 

 

DİPNOTLAR:

1-Kuran-ı Kerim Hicr Suresi, Ayet No: 88.

2-Al-i İmran Suresi, Ayet No: 159.

3-Buhari, Edep 34, Zekat 10, Rikak 49, 51 Tevhid 36- Müslim, Zekat 66, 70. (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 113).

4-Buhari, Edep 34, Cihad 128-Müslim, Zekat 56. (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 113).

5-Kuran-ı Kerim, Zilzal Suresi, Ayet No: 7.

6-Müslim, Birr 144- Tirmizi Et’ime 30, Birr 45. Riyazü’s Salihin C. 4, s. 115).

Share this post


Link to post
Share on other sites

Esselamü Aleyküm.

 

Sözünde durmak ve Va'adini yerine getirmek...

 

Peygamber (s.a.v) Efendimiz yalan söylemenin, sözünde veya vaadinde durmamanın, emanete hıyanetlik yapmanın mümine yakışmayan hasletler olduğunu sık sık dile getirmiştir. Öyle ki; Efendimiz (s.a.v)’in Hadis-i Şeriflerinde ve uygulamalarında sözünde durmamanın ve vaadinde durmanın münafıklık alameti olarak tanımlandırdığını görmekteyiz.

 

Allah (c.c.) Kuran-ı Kerimde; “Verdiğiniz sözü ve yaptığınız antlaşmayı yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir” (1).

 

Allah (c.c.) bir başka Ayet-i Kerime de;“Ey iman edenler! Yapamayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz. Yapamayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir kusur ve kabahattir” (2).

 

Verilen bir sözde durmamak ve vaadini yerine getirmemenin yalancılıktan farkı yoktur. İnsan, yaratılışına uygun olan doğruluktan uzaklaştığı ölçüde imanından fire verir. Bu sebeple verilen sözlere ve yapılan vaatlere titizlikle uyması gerekmektedir.

 

Ebu Hureyre (r.a.)’dan rivayetle Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde: “Münafığın alameti üçtür. Konuşunca yalan söyler, Söz verince sözünde durmaz. Kendisine bir şey emanet edilince hıyanet eder” (3) buyurmaktadır.

 

Abdullah İbni Amr Âs (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) Efendimiz; “Dört huy kimde bulunursa, o adam tam münafık olur. Bir kimse de bu huylardan biri bulunursa, o huydan vazgeçinceye kadar onda münafığın özelliklerinden biri var demektir. O dört huya sahip olan kimse: Kendisine bir şey emanet edilence hıyanet eder. Konuşunca yalan söyler. Bir antlaşma (vaat) yapınca sözünde durmaz. Düşmanlık yapınca da aşırı gider” (4) buyurmaktadır.

 

Münafık, içinde gizlediği şeyin tam tersini açığa vuran kimse demektir. İslam dininde bu kelime; Müslümanlığı kabul etmediği halde Müslüman olduğunu ileri süren ve kafirliğini gizleyen kimseler hakkında kullanılmıştır. Peygamber (s.a.v) Efendimizin şu Hadis-i Şerifi de münafığın iki yüzlülüğünü; “Münafık, iki sürü arasında gidip gelen öğürsek koyun gibidir ki, kah koşar bu sürüye gelir, kah koşar ötekine gider” (5) buyurarak çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştur.

 

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz münafığı anlatırken; “Oruç tutsa da, namaz kılsa da, Müslüman olduğunu söylese de, o yine münafıktır” (6) buyurmaktadır. Efendimiz (s.a.v.)’in verdiği sözü tutmayan ve yaptığı vaadini yerine getirmeyenlerle münafıkları bir tutmuş olması ve akabinde, Hadis-i Şerifler de münafığın tanımını yapmış olması verilen sözde durmanın ve yapılan vaadi yerine getirmenin ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlamamıza sağlamaktadır umarım. Münafığın konu başlığımızla ilgisi, söz verdiği halde sözünde durmaması , bir şey vaat ettiğinde vaadini yerine getirmemesidir. Sözünde durmayan bir Müslüman’ın bu haliyle Müslüman’dan çok münafığa benzemeye başladığını düşünerek üzülmeli ve bu çıkmazdan kurtulmaya bakılmalıdır.

 

Rabbim; bizleri Peygamber (s.a.v.) Efendimizin davranışlarını (Sünnet-i Seniyyesini) örnek alan ve onlardan ayrılmayan ve verdiği sözlerinde durup, yaptığı vaatleri yerine getiren ve O’nun (s.a.v.) şefaatlerine mazhar olan kullarından eylesin İnşaallah...

 

DİPNOTLAR:

1-Kuran-ı Kerim, İsra Suresi, Ayet No: 34.

2-Kuran-ı Kerim, Saf Suresi, Ayet No: 2-3.

3-Buhari, İman 24, Şehadet 28, Vesâyâ 8, Edeb 69- Müslim, İman 107 (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 101).

4-Buhari, İman 24,Mezalim 17, Cizye 17- Müslim, İman 106 (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 102).

5-Müslim, Münâfıkin 16 (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 102).

6-Müslim, İman 106 (Riyazü’s Salihin C. 4, s. 103).

Share this post


Link to post
Share on other sites

Esselamü Aleyküm.

 

Namazda, vb. İbadetlerde ağırbaşlı ve vakarlı olmak...

 

Namazda, ve benzeri ibadetlerde sakin ve ağırbaşlı olmak Peygamber (s.a.v.) Efendimizin Sünnet-i Seniyyesindendir. Bu başlık altında sükunet ve ağırbaşlılığın dinimizdeki yerini, ibadetin içindeki önemini ve Peygamber (s.a.v) Efendimizin bu konudaki davranışlarını ve nasihatlerini öğreneceğiz.

Allah (c.c.)’u Kuran-ı Kerim’de “Allah’ın has kulları o kimselerdir ki, yeryüzünde sükunetle yürürler ve cahiller kendilerine laf attığı zaman ‘Selametle’ deyip geçerler” (1) buyurmaktadır.

 

Ayet-i Kerimede, iyi bir müminin en belirgin özelliklerinden birinin tevazu, sükunet ve ağırbaşlılık olduğunu belirtmektedir. Mümin her haliyle başkalarından fark edilen kimsedir. Sakin, yumuşak ve alçak gönüllü tavırlarıyla etrafına güven ve huzur verir. Kibirli, saygısız kaba ve haşin kimseler gibi gürültü patırtı çıkarmaz.

 

Âişe (r.a.) Validemizin naklettiğine göre; “Peygamber (s.a.v.) Efendimizin küçük dili görünecek şekilde kahkahayla güldüğünü hiç görmedim. O sadece tebessüm ederdi” (2) buyurmuştur.

 

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ibadet niyetiyle gidip gelinirken bile vakarlı olunması gerektiği üzerinde özellikle durmuştur. Ebu Hureyre (r.a)’dan rivayetle Peygamber (s.a.v.) Efendimiz; “Kamet getirildiği zaman bile namaza koşarak değil, ağırbaşlı bir şekilde yürüyerek geliniz. Yetişebildiğiniz kadarını imamla birlikte kılınız, yetişemediğiniz rekatları kendiniz tamamlayınız” (3) buyurmaktadır.

 

Bir başka Hadis-i Şerifte ise İbni Abbas (r.a.)’dan rivayetle Peygamber Efendimiz; “İnsanlar! Yavaş olun. Acelecilik yapmakla sevap kazanılmaz” (4) buyurmuştur.

 

Yukarıda bahsi geçen Ayet-i Kerimeden ve Hadis-i Şeriflerden yola çıkarak;

 

1-Peygamber (s.a.v) Efendimiz son derece ağırbaşlı ve vakarlı olduğu için kahkahayla gülmezdi. Kahkahayla gülmek insanın vakarını yitirmesine yol açacağı için de tebessüm etmekle yetinmelidir.

2-Namaza giderken bile sakin ve ağırbaşlı olmak gerektiğine göre, hayatın her safhasında sükuneti elden bırakmamak gerekmektedir.

3-Namaza yetişmek için koşmak hem koşanın hem de başkalarının huzurunu bozacağı için doğru değildir.

4-Cemaate giden kimse, namazda olduğunu düşünerek sevabını azaltacak her davranıştan uzak durmalıdır.

5-Namazın bir kısmına yetişen kimse, cemaat sevabını kaçırmamış olur.

6-İbadet ederken, ibadet sayılan hayırlı işleri yaparken sakin ve ağırbaşlı olmak gerekir.

7-İnsan ibadet ederken ne kadar gönül huzuru bulur ve duyarsa, o kadar çok sevap kazanır sonuçlarına ulaşabiliriz.

 

Rabbim; bizleri Peygamber (s.a.v.) Efendimizin davranışlarını (Sünnet-i Seniyyesini) örnek alan ve onlardan ayrılmayan , ibadetlerinde ve günlük hayatında ağırbaşlılığını ve sükunetini koruyan, O’nun (s.a.v.) şefaatlerine mazhar olan kullarından eylesin İnşaallah...

 

DİPNOTLAR

1-Kuran-ı Kerim, Furkan Suresi, Ayet No: 63.

2-Buhari, Tefsiru sure (46) 2, Edeb 68-Müslim, İstiska 16. (Rayazü’s Salihin, C. 4, s.135)

3-Buhari, Ezan 20, 21, Cum’a, 18-Müslim Mesâcid 151,155. (Rayazü’s Salihin, C. 4, s.137)

4-Buhari, Hac 94- Ebu Davud, Menâsik 63-Nesâi, Menâsik, 203.(Rayazü’s Salihin, C. 4, s.139)

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah razı olsun arkadaştan, güzel paylaşımlarda bulunmuş...

 

müslümanın derdi, gayesi, hedefi, gündemi, Beşeriyetin Zirvesi Kainatın Efendisi sav Efendimizin sünnetini yaşayıp yaşatmak olmalıdır...

 

Ol Nebiyyi Muhterem sav Efendimizin sünnetini bu dünyada yaşayacağız ki mahşerde şefaati uzmasını talep edecek yüzümüz olsun...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sünnet'le yaşamak üzerine kıymetli ve nazik bir not:

 

Büyük hadîs âlimi ve müçtehid İmâm Nevevî (rh.) hazretleri, Âlemlere Rahmet İki Cihan Serveri Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) nasıl karpuz yediğini bilmediği için, ömrü boyunca karpuz yememiştir. Hayatının bütün safhalarını kuşatan ‘Peygambere bağlılık şuuru’yla, bir karpuzu yerken bile, O Yüce Rasûlün sünnetinin/tarzının dışında hareket etmek ihtimâlinden uzak durmuştur. Yani Karpuz yeme hususunda dahi sünnete uymamış olmaktan endişe ettiği için, karpuz yememeyi tercih etmiştir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...