Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Ali NFK

Mehmet Akif Ve İslamiyet Anlayışı

Recommended Posts

Esselamu Aleyküm...

Sevgili kardeşler, bu sorular beynimi kemiriyor.

Biliyorum sitede birçok konu açıldı Akif ile ilgili ancak ayrı bir başlıta bu meseleyi açmak ve toplamak istedim.

Akif Ehl-i Sünnet'e uyuyor muydu?

Tasavvuf meselesine nasıl bakıyor?

Akif İslamiyetin neresinde?

Bidatçıları övdü mü?

'Afgani ve diğerleri' meseleleri?

Reformcu mu?

Meshepsiz mi?

Nedir nedir nedir?

Akif'in İslamiyet anlayışı nedir Allah aşkına?

Bütün bu sorularıma ve bu çember içinde ki birçok meseleye cevap arıyorum.

Vesselam...

Share this post


Link to post
Share on other sites

selamun aleykum,

 

bende bir sey sormak istiyorum,akifin ilk baslarda bircoklari gibi ABDULHAMIT hani anlamadigi soylenir,fakat kimine gore sonradan onu oven,pismanligini dile getiren siirler yazmistir,kimine gore ise onu hic anlayamadan bu dunyadan gocmustur.(ekrem bugra ekinci yi bilen varsa ben ondan duydum,bir gun sohbetinde aynen soyle dedi,medinede yada suriye de bir ziyarette bulundugu sirada ,bir adam goruyor,hungur hungur aglayip dua eden,adama yaklasip halini hatrini soruyor,derken adamin turk oldugunu filan ogreniyor,meger adam tam bir akif hayrani,adamla akif uzerine bir muddet sohbet ettikten sonra bu sahis diyorki akif cok degerli,bilgin bir adamdi,fakat abdulhamiti anlamadi,anlayamadi,(konu oraya nerden geldiyse)) arkadaslar bilenler bilir bu ekrem bugra ekinci dedigin sahis,marmara univ'de islam hukuku profesoru,ayni zamanda ara sira turkiye gazetesinde yazilari cikan biri.eger aktarirken bir yanlislik yaptiysam,ozur dilerim.sadece akifle ilgili kucuk bi bilgi paylasmak istedim.

 

selametle

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

Mehmet Akif - Abdulhamid meselesine dair görüş belirtilen bir başlığa buraya tıklayarak ulaşabilir ve mesajları okuyarak sualinize cevap bulabilirsiniz.

 

Harun kardeşimin sorusuna gelirsek, Mehmet Akif'in Cemalettin Afgani'yi ve Abduh'u yazılarında, şiirlerinde övdüğü, onları sevdiği bilinen bir gerçek. Şuraya tıklayarak bu yöndeki bir şiirini okuyabilirsiniz. Buraya tıklayarak da Afgani'yi öven bir yazısına ulaşabilirsiniz. Mehmet Akif bu insanları okuduğu ve beğenediği için muhtemelen ehl-i sünnete uygun değil, Abduh'un, Afgani'nin kafasına göre bir sisteme bağlanmıştır diye düşünüyorum. Bu konuda bir kaç şey daha ekleyeceğim, okuduğum bir kitaptan aldığım notlara bakmam lazım.

 

Ek olarak şu linkteki bilgileri de okuyunuz lütfen: http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=7172

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mehmet Akif Ersoy'u anlatan bir kitapta yazar şu anlama gelen cümleler kurmuştu:

Mehmet Akif'in cenazesi Edirne'de toprağın bağrınna koyulduğu sırada üniversite gençliği de Mehmet Akif'in cenazasine gitmiş. Mustafa Kemal Atatürk ise bu gençliğe kırılmış. Mehmet Akif'in Abdülhamit'e karşı durması kadar, Said Nursi de karşı durmuştur. Ama buna rağmen bu iki insanı kötü tanımak yakışık kalmaz. Zamanın karışık şartlarını da düşünmek gerekir. Trabzon mebusu Şükrü bey Atatürk'e muhalif yönüyle bilinir. Ama Topal Osman onu feci bir şekilde öldürür. Bu Şükrü bey Mehmet Akif'in samimi arkadaşıdır ve o kadar ki, Mehmet Akif onun ölümünde çok üzülür. Mesela Said Nursi'nin 3 aylık bir mebusluğu vardır. O yüzden 1.meclis ile 2. meclis çok farklıdır. Anlatmak istediğim, Abdülhamit ile Mehmet Akif ve Said Nursi ayrı saflarda görülseler bile, soraki yıllar gösterecek ki, aynı saftaymış gibi muamele gördüler. Üçüde şeriatçı...

Siz hiç Kutup'un kitabını okudunuz mu? Eğer okursanız anlarsınız ki, orada temel itikad mevzuularına girmeden, dünya işlerini Kur'an ve Sünnete göre yorumlar. Temel itikad mevzuuna gelince pek ses vermez. Siz de böylece yazılanlara inenırsınız. Ahlaksa ahlak... Oysa ahlakın hakikatini azda olsa kalbinize düşen nurla anlarsınız. Dışardan değil içerden bir sesle... Buda ancak bir mürşidi Kamil ile olur. İşin sır noktası işte tam burası bana göre... Bu sırrı anlamak için de Müthiş bir vakaları yakalama becerimizin olması gerekir. İşte burada Üstad ve onun gibiler devreye girer. Mehmet Akif'e gelince; onun için bu kadar katı yazamam. Allah rahmetini eksik etmez inşallah. Selam ve dua ile...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Siz hiç Kutup'un kitabını okudunuz mu? Eğer okursanız anlarsınız ki, orada temel itikad mevzuularına girmeden, dünya işlerini Kur'an ve Sünnete göre yorumlar. Temel itikad mevzuuna gelince pek ses vermez.

Sayın Hâcegân kardeşim,

Öncelikle şuradaki yazıyı okumanızı acizane tavsiye ediyorum. Dünya işlerini Kur'an ve Sünnete göre yorumlama meselesine gelince, bu müçtehitlerin yapacağı iştir. Müçtehit dışında kimse Kur'an'dan ve Sünnet'ten yorum yapamaz. Müçtehitler Müslümanlara lazım olan her mevzu hakkında içtihat yapmışlardır. Seyyid Kutup muteber bir kişi bile değil ki nerede kaldı Kur'an ve Sünnetten yorum yapması...

 

Mehmet Akif'e gelirsek; Abdulhamid Han'ın Efgani'ye bakışı ve ona karşı olan icraatı bilinmektedir. Ki Efgani'yi, Abduh'u çok seven M.İslamoğlu da Abdulhamid'in Efgani tutumunu eleştirmekte, büyük Hakan'a korkak demeye kadar gitmektedir. Diyeceğim şu ki, Mehmet Akif de Efgani'yi seviyordu. Belki Abdulhamid'e yönelik menfi bakışı; sevdiği, okuduğu ve fikirlerine hürmet ettiği Efgani'nin tesirinde kalmasından dolayı olabilir. İnsan, itibar ettiği kişilerin fikirlerini de sahiplenir. Burada Mehmet Akif'in haklılığı veya haksızlığı konusunu değil, Efgani'nin (eğer bu şekildeyse) üzerindeki etkisini vurgulamak istiyorum.

Efgani reformcuydu, bu da bir gerçek. "Efgani'ye göre içtihat kapısı açıktır. Siret, hadis, icma-kıyas hakkında bilgisi olup Arapça'yı bilenler içtihad yapabilirler. Ona göre Kur'an-ı Kerim'de, devlet yönetiminden, yöneticilerin görev ve sorumluluklarına, insani meselelerin yanında uzaydaki gök cisimlerinin arasındaki ilişkilere kadar pek çok şey hakkında açık veya kapalı bilgiler mevcuttur. Bunları doğru olarak anlayabilmek, aklın ve ilmin verilerine uymakla mümkündür." Bu fikirler ona aittir. (Tıklayıp okuyalım)

Mehmet Akif'in de bu fikirlerden etkilendiğini yazdıklarından görebiliyoruz. Bir kaç örnek verelim:

Yedi yüz yıllık eserlerle bu dînin hâlâ

İhtiyâcâtını kabil mi telâfi? Asla. [safahat, Asım, s. 378]

 

Doğrudan doğruya Kur'ân'dan alıp ilhamı,

Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm'ı [safahat, aynı yer]

 

Yedi yüz yıllık, beş yüz yıllık vs. Ehl-i sünnet alimlerinin yazmış oldukları eserler, nakletmiş oldukları doğru iman bilgileri bugün için de, yarın için de ihtiyaçları telafiye kabildir. O mübarek müçtehitler, lazım olan her şeyi bildirmişler, İslam alimleri de yüzyıllardır onları bize nakletmişlerdir. Bir İmam-ı Rabban-i Hazretlerinin Mektubatına bugün hangi alim ulaşabilir, o mübarek insanın derecesine ulaşamaz ki, yazabilsin, yorumlayabilsin.

İkinci beyitte geçen "Doğrudan doğruya Kur'ân'dan alıp ilhamı" ifadesi de mezhepleri es geçmek manasına geliyor. Mezhepler, bugün de geçerlidir, kıyamete kadar da geçerli olacaktır, bir fıkıh kitabında, bir hanefi mezhebinin ilmihalinde, en ince ayrıntısına kadar bir Müslümana lazım olan her şey nakledilmiştir. Bu durumda, yedi yüz yıllık eserlerin ihtiyaçları karşılamayacağını, doğrudan doğruya Kur'andan ilham almayı ben reformculuk olarak görmekteyim, kendi adıma.

Ertuğrul Düzdağ'ın "Mehmed Akif, Mısır Hayatı ve Kur'an Meali" isimli kitabından bir iktibas yapıyorum aşağıya:

 

Sekizinci ciltten itibaren Sebîlürreşâd unvanıyla gazete daha mütekâmil bir şekilde çıkmaya başladı. Hey'et-i tahrîriye genişledi. Münderecat tenevvü etti. Mebâhis, üstadın tensibi veçhile, tefsir, hadis, felsefe, içtimaiyat, fıkıh, edebiyat, tarih, terbiye, siyasiyat, hayat-ı akvâm-ı İslâmiye, harekât-ı ilmiye ve fikriye, şuûn-i İslâm... gibi kısımlara ayrıldı. Her kısım hakkında takip edeceğimiz meslek izah olundu. Mebâhis, hey'et-i tahrîriye arasında ihtisasa göre ayrıldı. Tefsir kısmına gelince Halim Sabit dedi ki:

"- Ben bu kısmın Üstad Mehmed Akif Bey tarafından yazılmasını çok münasip görürüm."

Üstad tevazu göstererek îtizâr etti:

"- Bu, benim işim değil. Bu ağır yükü bana tahmîl etmeyiniz. Onun kavâid ve usûlü var ki benim onlarla tevaggulüm yok."

Halim Sabit hemen cevap verdi:

"- Daha iyi ya! Biz de öyle istiyoruz. Kavâid ve nakliyattan ziyade, doğrudan doğruya Kur'ân'dan anladığınızı, duyduğunuzu yazınız. Ayetlerin size ilhamları, bizce en mükemmel tefsirdir."

"- Bilmem ki becerebilecek miyim? Yapmaya çalışayım."

 

Üstâd'ın bunu kabulü hepimizi sevindirdi. Çünkü Üstâd'ın bunu en mükemmel tarzda yapabileceğinde şüphe yoktu. Edebiyat-ı Arabiyye'ye olan vukufu, sonra tercümedeki kudreti, kelimelere karşılık bulmak, cümlelere şiir gibi ahenk vermek hususundaki muvaffakiyeti malûm idi. Yalnız bunu kabul etmesi kâfi idi.

Üstad'dan öteden beri Kur'ân'ın tercümesini rica ederdik.

- Bu, benim yapacağım iş değil" der, geçerdi. Şimdi her hafta birkaç âyet tercüme edecek, sonra da bu âyetlerden mülhem olduğu hakaiki yazacaktı. Hiç şüphe yok, pek mükemmel bir şey olacaktı.

Filhakika Üstad bu yolda tercüme ve tefsire başladı. Kur'ân'ın belâgatini, ruhunu, ulviyetini öyle açık, öyle sâde bir lisanla gösterdi ki herkes hayrette kaldı. [Eşref Edip Fergan-Mehmet Akif, c. 1, s.27, İstanbul, 1938]

 

**

 

Mehmet Akif'in çevresinde, doğrudan doğruya Kur'an'dan anlaşılanı yazmasını isteyen bir grup insan da var yukarıdaki hatıradan görüldüğü gibi. Mehmet Akif bu işi yapmak istemese de bu ısrarlar karşısında sonunda işe el atmayı kabul ediyor. Tefsir gibi çok hassas bir saha malumunuzdur ki İslam alimlerine açıktır. M.İslamoğlu gibiler de güya tefsir yapıyor ama onları geçiyoruz. Mehmet Akif, tefsir yapabilecek derecede âlim miydi? Öyle olduğunuz farz edelim, Efgani'yi, Abduh gibi "hatalı" insanları seven, öven bir kişinin tefsirine bu hatalar yansımaz mı?

Mesela ehl-i sünnet itikadında olan, Abduh, Efgani, Teymiyye gibi dinde sapık kolda olanları tanıyan Üstad, edebi cephesi de Mehmet Akif'ten kat kat üstün olmasına rağmen böyle bir işe girişmiş midir? Üstadın İdeolocyasında da geçen yenileme bahsi, sadece Kuran'dan anlaşılanı yazalım çerçeveli bir mahiyete asla sahip değildir, bunu da belirtelim.

Harun kardeşimin sualleri etrafında vermeye çalıştığım cevapların hülasasında, gene kendi sullarini alarak şöyle diyebilirim:

 

Akif Ehl-i Sünnet'e uyuyor muydu? - Abduh ve Efgani gibi bidat ehlini sevdiği ve onları övdüğü için ehl-i sünnete uymuyordu.

 

Tasavvuf meselesine nasıl bakıyor? - Mehmet Akif, kendi döneminin tek Abduh mütercimi. Ve tercümelerini de dergilerinde yayınlıyor. Bu durumda diyebiliriz ki, tercüme edecek ve Abduh'u Müslümanların hizmetine(!) sunacak kadar onu seviyor ve beğeniyorsa, Tasavvuf meselesine de Abduh'un baktığı gibi bakması muhtemeldir.

 

Akif İslamiyetin neresinde? - Abduhçu ve Efganici cephesinde.

 

Bidatçıları övdü mü? -Abduh ve Efgani bidatçi olduğuna göre ve Akif de onları övdüğüne göre...

 

'Afgani ve diğerleri' meseleleri? - Afgani ve diğerleri Üstadın Doğru Yolun Sapık Kollarında anlatılmıştır. Hem Afgani zihniyetinde olan sapık kol, hem de doğru yol.

 

Reformcu mu? - Muhtemelen...

 

Meshepsiz mi? - Muhtemelen...

 

Nedir nedir nedir?

Akif'in İslamiyet anlayışı nedir Allah aşkına?

**

Saygılarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Eyvahlar olsun!

Ya bana eyvahlar olsun ki İmam-ı Rabbani'ye bağlanma yolundayım ya Akif'e eyvahlar olsun!

Aman yarabbi!

Gerçekten anlatamayacağım dehşetler içindeyim.

Son bir soru...

BİZ EHL-İ SÜNNET BAĞLILARI, EHLİ SÜNNETE BAĞLI OLMAYANLARA, MESHEPSİZLERE, ŞİİLERE NE GÖZLE BAKALIM. İNSAN MESHEPSİZİM DEMEKLE KAFİR OLUR MU?

Biliryorum ki İmam-ı Rabbani hz. Meshepsizlik küfre köprüdür der. Ancak Akifin Hayatını meshepsiz tamamladığını farzedersek (Doğruyu Allah bilir) ona ne demek lazım gelir?

Bu çok can alıcı bir sorudur benim için.

Meshepsizler, Şia kolu vs... Bu İnsanların bilmeden yada bilip uyarak kendilerini dinden çıkarıcı sözleri var ise bize onlara karşı ne demek düşer?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Mezhep, dinimizde çok önemli bir yere sahip. Bu mevzu hakkında İslam âlimlerinin yazdıklarını okuyunca önemini anlıyoruz, okumasak anlayamayız. Tabi mezhepten kastımız, ehl-i sünnet olan 4 hak mezheptir, yoksa diğer sapık mezheplere bağlı olmak, doğru yolun sapık kollarına tâbii olmaktır. Ve bir dua olarak İmam-ı Rabbani Hazretlerine bağlanmanızı Yüce Allahtan niyaz ediyorum kıymetli kardeşim.

Sualiniz gelince, bunların cevabını da ehl-i sünnet âlimleri veriyor. Mezhep itikad meselesi olduğu için çok önemli, itikad bozuk olunca, imanın temeli de çürük oluyor. Öncelikle mezhebin önemini bilmeliyiz ki, meselenin neden hassas olduğunu anlayabilelim. Aşağıda linkini verdiğim yazıları öncelikle okursanız devamında iktibas edeceklerimin önemine daha iyi bir şekilde nüfuz edebilirsiniz:

 

Mezhepsiz kime denir

Âlimlere uymak vaciptir

Sahabenin mezhebi nedir

Dört mezhepten birine uyulmazsa

Resulullahın vârislerine güvensizlik

Kur’an-ı kerimi tercüme etmek

***

Mezhepsizin konumunu gösteren aşağıdaki yazı, Mezhepsizlere, ehl-i sünnet olmayanlara nasıl bakalım sualinize cevap verecek nitelikte:

 

Sual: İnsanlar inançlarına göre nasıl sıralanır?

CEVAP

En kötüsünden başlayarak yazıyoruz:

1- Ateistler (Allah’a ve ahiret gününe inanmayanlar) Mürtedler, zındıklar ve münafıklar bu gruba dahildir.

2- Bir yaratıcıya inananlar, fakat bir dine inanmayanlar. İman yönü ile bunların ateistlerden farkı yoktur

3- Ehl-i kitap (Yahudi ve Hıristiyanlar).

4- Mutezile, şii, cebriye gibi olanlar. Müslümandırlar, fakat itikadları bozuktur. İtikadları küfre girmişse diğer kâfirler gibi ebedi Cehennemde kalırlar.

5- Mutezile, şii, cebriye gibi olanlar. Müslümandırlar fakat itikadları bozuktur. İtikadları küfre girmemişse, bid'at günahları yüzünden Cehennemde cezalarını çektikten sonra Cennete gideceklerdir.

6- Mezhepsiz yani bid'at ehli müslümanlar. Bunların da küfre girmeyenleri 5. maddedeki gibidirler, küfre girenleri ise 4. maddedeki gibidirler.

7- İtikadda ehl-i sünnet ama amelde bid'at işleyenler.

8- Amelsiz müslüman. İnanır ama ameli yok, içki içer, namaz kılmaz, açık gezer. Bunlardan küfre düşmeyenler, günahları kadar cezalarını çekip Cennete giderler.

9- Ehl-i sünnettir, amelde bid’at işlemeyenler, günah işleyenler, bazı ibadetleri de yapmayanlar.

10- Ehl-i sünnet itikadındadır, bid’at işlemez, amel de işler, haramlardan kaçar.

Günümüzdeki müslümanlar genelde 6 ve 7. maddeye girerler. 9. maddeye girenler azdır. Onuncu gruptakiler çok azdır, evliya bu sınıfın içindedir.

*Kaynak

 

 

Yukarıdaki yazı; ölçüyü, âlimlerin bildirdiklerini en sâde şekilde özetliyor. Allahu teala bütün Müslümanlara razı olduğu doğru yolu nasip eylesin. Müslümanları sapıklıktan, bidat ehli olmaktan kurtarsın. "Kalbin şifası dini ilim yani ehl-i sünnet bilgileridir." diye buyurmuş âlimler.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allah razı olsun Reyhan Hanım. Açıkçası kafamda Ehl-i Sünnet ile ilgili birkaç şüphe vardı. Hoş İmam-ı Rabbani efendimizi okumak dahi her şeyi çözer ancak ne yapasın AKIL... Herşeyi o çözecek. Her işin altından kalkacak güya.

Allah Mehmet Akif'i Marşımızın ve şüphe etmediğim İslam Aşkının yüzü suyu hürmetine affetsin.

Bizi de bidattan sakındırsın.

Allaha emanet.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sayın Reyhan kardeşim,

Dile getirdiğin fikirler benim de kabulüm. ''Dünya işlerini Kur'an ve Sünnete göre yorumlama meselesine gelince, bu müçtehitlerin yapacağı iştir. Müçtehit dışında kimse Kur'an'dan ve Sünnet'ten yorum yapamaz. Müçtehitler Müslümanlara lazım olan her mevzu hakkında içtihat yapmışlardır. Seyyid Kutup muteber bir kişi bile değil ki nerede kaldı Kur'an ve Sünnetten yorum yapması...'' Hele bu fikirlerinin altına imzamı atarım. Bizce batıl olsa da Seyyid Kutup Kuran ve Sünnete dayalı veya sadece Kuran'a hesapta dayalı fikirler yazmadı mı kitaplarında?

(İslâmiyet bir bütündür, ayrılan cüzleri birleştirmeli, ihtilâflar ortadan kalkmalıdır.) [İslâmda Sos. Adâlet s.35]

Bu ifade sizce sinisice bir ifade değil mi? İşte ben bunları vurguladım, ''Siz hiç Kutup'un kitabını okudunuz mu? Eğer okursanız anlarsınız ki, orada temel itikad mevzuularına girmeden, dünya işlerini Kur'an ve Sünnete göre yorumlar. Temel itikad mevzuuna gelince pek ses vermez.'' derken... Temel itikad mevzuualrındaki batıl yönlerini vurgulamak için kurduğum bir cümledir o. Yanlış anlaşılmak istemem.

 

Ayrıca; Seyyid Kutup'un idamında, Üstad, şehit olup olmadığına dair ihtiyatlı olmuştur. Aynı ihtiyatı ben Mehmet Akif için dile getirdim.

 

''Cemil Meriç bu eserde (Muhammed) Abduh'u eleştirir gibi yazdı. Elmalılı M.Hamdi Yazır da bir esrinde (Muhammed) Abduh'a bazı noktalarda katılmamaktadır. Necip Fazıl'ın bu mevzuu hakkındaki görüşü de malumunuz... Mehmet Akif ise Abduh'u kendisine rehber edinmekte neredeyse. Mustafa İslamoğlu da Abduh'u savunur. Afgani ve Abduh mevzuunda, alimlerimiz arasında bir ihtilaf vardır. Galiba işin püf noktası tasavvuf... '' Bu fikirleride 'En son okuduğunuz kitap...' başlığında yazmıştım. Dediğim gibi, Kuan ve Sünnet'i referans almada işin püf noktası Tasavvuf... Mehmet Akif ve diğerlerinde bunun eksikliğini söylüyorum zaten.

 

Selam ve dua ile.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstad Necip Fazıl Kısakürek Hazretleri buyuruyor ki:

O'na ''Kuran'ı tercime et'' diye verilen emre mukabil, ''Kuran tercüme edilemez'' son teklifi red ve mukavelesini feshetmesi, aldığı avansı geri göndermesi, sonrada eldeki bazı mealler bir gün resmi ve cebri ibadete vesile olur korkusuyla onları yakması, imanındaki büyüklük ve hüsranındaki acılığın en hazin levhasıdır.

(Hitabeler - Sf.121)

 

Sanırım bu açıklama benim son iletime paralel bir ümit besliyor. Son iletimde ki duaya da amin diyerek selametinizi istiyorum. Dua ile...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Allahu teala razı olsun sayın Hâcegân kardeşim. Bir miktar yanlış anlamışım. Hakkınızı helal ediniz.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Allahu teala razı olsun sayın Hâcegân kardeşim. Bir miktar yanlış anlamışım. Hakkınızı helal ediniz.

 

 

Allah senden de razı olsun... Hakkım her zaman helal olsun. Sen de helal et...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Helâl-i hoş olsun kardeşim. Allah razı olsun tekrâren.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ya açar bakarız Nazm-ı Celil'in yaprağına,

Yü üfler geçeriz bir ölünün toprağına,

İnmemiştir hele Kuran, bunu hakkıyla bilin;

Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için."

 

 

bu ve bunun gibi bir çok dizesinde o dönemde ki yanlışları eleştiriyor, öyle bir dönemki fesad içinde..istiklal marşının mimarının ehli sünnet üzere olmadığını düşünmüyorum..

 

tasavvuf alanında benimde başka konularda aklım karışmıştı, bu karışıklığın hep gözlemlediğim ve eleştirdiğim insanlar üzerinden olduğunu gördüm (ki o insanlardan da amel yönünden çok fazla eksiğim vardı) bunun şeytanın sağdan yaklaşıp aldatmacası olduğunu söylediler, tasavvuf konusunda içinde girmeden bazı şeyleri idrak etmek mümkün değil..

 

Hükmetmeyin ki, hükmolunmayasınız.. (Hz. İsa)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hallac-ı Mansur Kuddise Sirruhla ilgili konuda Eba Hureyre Radıyallahu Teala Anhın sözünü okursanız faydalı olur.Tasavvuftan şüphe küfre kadar götürür, çünkü Varis-i Enbiyayayı inkara küfürdür demişler.

Share this post


Link to post
Share on other sites

gerçekten hayatıma tesir eden bir insan mehmet akif ersoy...mükemmel bi anlayış...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Arkadaşlar ilkouldan beri bende M.Akifin şiirleriyle büyüdüm, çok sevdim Çankkalesini, İstiklal marşını vs. ama biraz eski kelime öğrenip Safahatı alınca olay değişti tabi.Biriki tane değilki orada burda örnek verilen şiirler, yığıyla.Üslubunun alakası yok Çanakkaledekiyle,İstiklal Marşındakiyle.Resmen 2 Akif var sanki.Biri Çanakkaleyi, İstiklal Marşını, Bülbülü yazan Akif, diğeri bu nasipsiz şiirleri yazan Akif.Neyzen Tevfiktede var bu.O ana avrat kayan şiirlerle bir İkrârnâmesi bir Efendimize Aleyhisselam yazdığı şiiri okusanız bunlar başka Neyzen Tevfik'in diyeceksiniz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Konuyla alakalı olabileceğini düşündüm.

 

 

ŞEMS-İ TEBRİZİ'NİN ESERİ

MAKALAT

(KONUŞMALAR)

ÇEVİRİ

Mehmed Nuri GENÇOSMAN

 

Önce, kendi kendine kararlaştırmış olduğun bir fikirden biraz ayrılırsan, bu senin daima kararlarından döneklik ettiğini

göstermez. Biri, karanlık bir gecede kalabalık bir yerden dışarı çıkmak ister; ayağına bir başkasının pabucu geçer ve bu

pabucun bir tarafı yırtılır. Şimdi onun yanlışlıkla bulduğu pabucu giyip gitmesi gerekmez. Burada, özür dilemek gerçektir.

Çünkü karanlık vardır. Ama herkesin de böyle bir zamanda kendi pabucunu koruması lâzımdır. Nasıl ki, köylüler dürüst

insanlardır. Sofuların âdetleri gereğince herkes kendi yemeğini ayrı yer. Yemek yerken aralarında bir haksızlık olmasın,

sıkılganlık yüzünden kimse aç kalmasın diye, hep teker teker" yerler.

Bir gün, bir yolculuk sırasında yemek vakti gelmişti. Herkes kendi azığının başına oturup yemeye başladı. Bu arada

ansızın bir Türk atlısı çıkageldi. Türkler cesur, konusever ve 'kaynaşık insanlardır. Bunlara sordu: «Niçin ayrı ayrı yiyorsunuz?

Niçin ekmeklerinizi beraberce toplu bir halde yemiyorsunuz?» Adamlar, «Bizim köyümüzün eski âdeti böyledir,» dediler. Atlı

kamçısını kaldırdı, «Şimdi o âdeti koyanın da canını yakarım, onu kabul edenin de! Çarçabuk yemeklerinizi toparlayın, birlikte

yiyin,» dedi. Yolcular korkularından onun dediği gibi yaptılar, yola düştüler. Köyün ihtiyarı onların diliyle, «Eğer ekmeklerinizi

birlikte yedinizse, Allah kendi ekmeğim seçip yiyeni af etsin, ötekileri değil!» diyordu.

Bir zümre vardır M, seci'li, kafiyeli sözlere değer verirler. Hep öyle konuşurlar. Bir zümre, hep şiir söylerler. Bir

başkası da daima nesir söyler. Bunlardan her biri kelâm'ın bir parçasını, bir dalım seçerler. Allah kelâmı ise küllî'dir, bütündür.

Elini bütüne uzat ki, bütün parçalar senin olsun. Daha başka bir şey isteyip de parçaya uzanma ki, o zaman bütünün elden

gitmesi tehlikesi vardır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Böyle muğlak konuşmalara ve kişisel sürtüşmelere sebebiyet verebilecek türden konulara girmeyi istemem. Lakin arkadaşımızın/kardeşimizin birisi böyle bir mevzuyu gündeme getirmek ihtiyacı hissetmiş, eyvallah.

 

Bir kaç cümle ifade edeyim: Merhum Akif'in (r.a) İslamiyet telakkisi ve aksiyonu bizim düşündüğümüzden kat ve kat ilerdedir, zirvededir. Zaten bunu sorgulamak, sebebli-sebebsiz irdelemek en azından benim haddim değildir ve olamaz da.

 

Sırf resmi tarihe ve resmi tarihçilere bile kulak versek: Onun, son bir asrın en büyük dava mümessillerinden, vicdan ve cesaret şahsiyetlerinden, yüreği gibi sağlam şairlerden birisi olduğunu görürüz.

(Ona mürteci denilmesi, mecliste konuşmaması, peşinde hafiyelerin gezmesi, bunaltılıp Mısır'a kaçırtmayı örnek versek bile, onun ne olduğunu/nasıl olduğunu anlayabiliriz)

 

2009 Türkiye'sinde; yani manevi ve maddi değerlerin bir taraftan yerle bir edildiği/terk edildiği bir dönemde bu soruyu cevaplamaktan şahsen hicap ederim. Çünkü onun ismi bile, bizler için baş tacıdır.

 

Asli ve mecburi görevlerimizi yapmadan/yapmaya başlamadan; merhum Akif (r.a) gibi abide/mümtaz değerlerimizin ruh, fikir ve aksiyonlarını kurcalamak tabiri caizse yanlış ve yanlılıktır.

 

Mezhepsiz, şucu ve bucu gibi kavramlar görüyorum/okuyorum.. Benim mezhep ve mezhepsizlikle alakalı diyeceğim bir şey yoktur. Ne ciddi bir alt yapım vardır, ne su-i zan yapacak halim.

 

Merhum Akif benim için; Peygamber şairidir, iman eridir ve dava adamıdır.

...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Böyle muğlak konuşmalara ve kişisel sürtüşmelere sebebiyet verebilecek türden konulara girmeyi istemem. Lakin arkadaşımızın/kardeşimizin birisi böyle bir mevzuyu gündeme getirmek ihtiyacı hissetmiş, eyvallah.

 

Bir kaç cümle ifade edeyim: Merhum Akif'in (r.a) İslamiyet telakkisi ve aksiyonu bizim düşündüğümüzden kat ve kat ilerdedir, zirvededir. Zaten bunu sorgulamak, sebebli-sebebsiz irdelemek en azından benim haddim değildir ve olamaz da.

 

Sırf resmi tarihe ve resmi tarihçilere bile kulak versek: Onun, son bir asrın en büyük dava mümessillerinden, vicdan ve cesaret şahsiyetlerinden, yüreği gibi sağlam şairlerden birisi olduğunu görürüz.

(Ona mürteci denilmesi, mecliste konuşmaması, peşinde hafiyelerin gezmesi, bunaltılıp Mısır'a kaçırtmayı örnek versek bile, onun ne olduğunu/nasıl olduğunu anlayabiliriz)

 

2009 Türkiye'sinde; yani manevi ve maddi değerlerin bir taraftan yerle bir edildiği/terk edildiği bir dönemde bu soruyu cevaplamaktan şahsen hicap ederim. Çünkü onun ismi bile, bizler için baş tacıdır.

 

Asli ve mecburi görevlerimizi yapmadan/yapmaya başlamadan; merhum Akif (r.a) gibi abide/mümtaz değerlerimizin ruh, fikir ve aksiyonlarını kurcalamak tabiri caizse yanlış ve yanlılıktır.

 

Mezhepsiz, şucu ve bucu gibi kavramlar görüyorum/okuyorum.. Benim mezhep ve mezhepsizlikle alakalı diyeceğim bir şey yoktur. Ne ciddi bir alt yapım vardır, ne su-i zan yapacak halim.

 

Merhum Akif benim için; Peygamber şairidir, iman eridir ve dava adamıdır.

...

 

 

Mehmet Akif'i eleştirmek bana da zor gelir. Burada size katılıyorum. Ben Akif'e bir Abduh gibi bakmam, Mehmet Akif onu sevse de... Gönlüm razı olmaz.

 

''Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;

Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez. ''

 

 

Mehmet Akif'in benim için en önemli sözlerindendir. Allah bizi tefrikadan korusun, efendim.

Share this post


Link to post
Share on other sites

İşte, tefrikadan ve sindirilmekten uzak durmamız için böyle tartışmalar şahsımca yersiz ve gereksizdir. Bu merhumun birilerine alaka (Abduh, Efgani v.s) duymasıyla da değişecek değildir.

 

Merhum Akif'in nizamı, fikriyatı ve aksiyonu ortadadır. Esas mevzu, bundan sonrası ve bundan sonra yapılacak olanlardır.

...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bu konuda ben de acizane bir kaç şey söylemek istiyorum.

 

Üstad bizim için daha en başında tedbir amaçla bir kaç kişi hakkında sert uyarılar yapıyor. Büyük Doğu gençliği falancayı bilsin, ona yaklaşırken zırhını giyip yaklaşsın.

 

Ama biz sanki üstadın bu uyarılarını hasmını fikren çökertme kabul ediyoruz, topyekun üstünü çiziyoruz. Evet Üstadın uyarı noktaları mutlaka haklıdır; ama bu insanlarda doğru yanlar da var mutlaka ve o doğru yanı seven insanlara kızıp sövmek çok anlamsız bence. Eğer ciddi bir tenkit getirecek olan varsa getirsin, yok getiremiyorsa hiç bulaşmasın ama kendi kardeşlerimize sövüp durmayalım Allah aşkına.

Share this post


Link to post
Share on other sites

selamun aleykum

 

arkadaşlar geçenlerde hatta dün,bu konu iyice kafama takıldı,daha evvel bu başlığın tümünü okudum,özellikle reyhan kardeşimizin çok güzel açıklayıcı yazıları var,fakat bende bazılarız gibi mehmet akifin 'meshepsizmi ? muhtemelen' cevabından pek tatmin olmadım,belkide sahiplenme duygusuyla olmaz,olamaz,olmamalı dedim.(tabiki herşey mümkündür,olmaz diye birşey yoktur).

 

ve nihayet dün bir arkadaşım vasıtasıyla ilahiyat fakültesinde yar.doç.luk yapan bir hocamızın yanına gittik,diş dolgusundan,hoparlör meselesine ordan da akife kadar sordum.

 

akif mezhepsizmidir sorusunun yanıtına hayır dedi,ve reyhan kardeşimizin akiften yazmış olduğu şu şiiri okudu:

Doğrudan doğruya Kur'ân'dan alıp ilhamı,

Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm'ı

ve ekledi dediki bunu söylemesi meshepleri yok saydığı anlamına gelmez,gelmemeli.üstüne bişeler daha ekledi ekledi...son olarak akife meshepsiz denmesinin doğru olmadığını söyledi,meshepsiz diyenlerinde tövbe istiğfar etmesinin doğru olacağını ekledi.

 

bunları yazarken,amacım hocayı övmek her söylediği doğrudur demek değil yada akifi savunmak hiç değil,bunlar işin ehli olduğunu düşündüğümüz bir ilahiyatçının görüşleri,doğru yada yanlış ben sizle paylaşmak istedim,naklederken hata yaptıysam,sizlerden özür rabbimden mağfiret dilerim.

 

selametle

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstadın, Bir Adam Yaratmak piyesinde geçen şahane bir tespiti vardır. Der ki orada: “Tesadüflerin kim bilir nasıl ve nereden idare edilen son derece girift ve içinden çıkılmaz bir riyaziyesi vardır.”

Ahmed Davudoğlu’nun ‘Dini Tamir Davasında Din Tahripçileri’ isimli Üstadın da önsöz yazdığı bir kitabı vardır. Epey zamandır almak istediğim bu kitap bugün elime geçti ve Üstadımız önsöz yazdığı için daha da kıymetli hâle gelen ve benim de din sahasında araştırma gayretinde olduğum mezhepsiz, reformist cenaha yönelik bir mahiyeti olan bu kitap, ne büyük tevafuk ve tesadüftür ki Üstadın Mehmet Akif’e değindiği bir cümleyi de barındırıyor. Üstadın önsözünü ileride tamamıyla paylaşacağım inşallah ama bu başlıktaki meselemizle ilgili olduğu için kısaca bir yeri iktibas etmek istiyorum:

 

<< İçten kırmak, eksiltmek, yontmak ve dıştan yapıştırmak, eklemek, yamamak... İşte, bugünkü varış noktalariyle, olanca tabiyeleri, reformcuların!.. Mehmed Akif’in – heyhât ki, o da kendini reformculara kaptıranlardandır – sandığı gibi: “Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı...” Değil de, yine aynı vezinle: “ İslam idrakine söyletmeliyiz asrımızı...” >>

 

***

 

Doğrudan doğruya Kur'ân'dan alıp ilhamı,

Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm'ı

 

Bir insan kimden besleniyorsa, fikriyat sistemi de ona göre şekillenecektir. Mehmet Akif’in bu mısraları, Abduh’tan ve Efgani’den aldığı reformculuk aşısının bir meyvesidir. Doğrudan doğruya Kurandan ilham almak demek, peygamber efendimizin hadislerini, mezhep imamlarımızın içtihatlarını görmezden gelmek demektir, ki reformu savunanlar da Kuranı kendileri yorumlamak sevdasına düştükleri için reformcudurlar, mezhepsizdirler. Kuranı yorumlayacak olan âlimler yüzyıllar önce yaşamışlar ve hiç kimsenin yetişemeyeceği yüksek makamlara kavuşarak doğru bir şekilde içtihat ederek, bizlere nasıl inanmamız gerektiğini bildirmişlerdir. İşte onları kabul etmeyerek, onlar artık asrımız için yeterli değil, Kuranı yeniden yorumlamalıyız kabilinden şeyler söylemek reformculardan çıkan hatalı görüşlerdir. Abduh’un, Efgani’nin fikir babaları da İbn-i Teymiyye’dir neticede. Baş reformcu. Maalesef Mehmet Akif de abduh’u ve Efgani’yi sevmiş, onların fikirlerini benimsemiş, hatta Abduh’tan tercüme yapacak kadar onlara bağlanmış olduğunu görüyoruz. Bunları söylemek, meseleye mercek tutmaktır arkadaşlar. Bu kendisini okumaya engel değildir bizim için, okuruz. Ama bu yönünün olduğunu da bilmeli ve mesela yukarıdaki mısralara benzer şiirlerinin de bu yöne dayalı olarak yazıldığını fark etmeliyiz. Ve bu yolu seçmekle hata yaptığını da söyleriz. Din meselesi, hayatımızın en önemli ve kıymetli meselesidir. Hayattaki gayemiz Allahın rızasına uygun yaşamak ve son nefeste imanlı gidebilmek. Doğru yolun sapık kollarından birine tabii olmak, tehlikeli. İslam âlimleri öyle buyuruyorlar. İtikat meselesi çok önemli. Ki bu mesele de itikat’a giriyor.

 

ve nihayet dün bir arkadaşım vasıtasıyla ilahiyat fakültesinde yar.doç.luk yapan bir hocamızın yanına gittik,diş dolgusundan,hoparlör meselesine ordan da akife kadar sordum.

 

akif mezhepsizmidir sorusunun yanıtına hayır dedi,ve reyhan kardeşimizin akiften yazmış olduğu şu şiiri okudu:

Doğrudan doğruya Kur'ân'dan alıp ilhamı,

Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm'ı

ve ekledi dediki bunu söylemesi meshepleri yok saydığı anlamına gelmez,gelmemeli.üstüne bişeler daha ekledi ekledi...son olarak akife meshepsiz denmesinin doğru olmadığını söyledi,meshepsiz diyenlerinde tövbe istiğfar etmesinin doğru olacağını ekledi.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, maalesef ülkemizde ilahiyat fakültelerinde benimsenen yol, ehl-i sünnet yolu değildir. İlahiyat (ve Diyanet İşleri de dahil) mezhepleri baz alan bir yapıda değil. Nasıl ki Diyanet, İbn-i teymiyye’yi mesnet olarak gösteriyorsa, İlahiyatlarda da doğru yolun sapık kollarının savunucuları kitaplara girmiş ve öğrencilere okutuluyor vaziyette. İlahiyatlarda ‘Dine Yeni Yaklaşımlar’ isimli bir ders bile var. Bir ilahiyat kitabını incelemiştim vaktinde. Bu durumda bir İlahiyat fakültesinde doçent olan, profesör olan bir kişinin Mehmet Akif’in bu mısralarını mezhepsizlik veya reformculuk olarak görmemesi tabiidir. Onlara göre böyle bir mısra yazmakta bir mahsur yoktur. Tabi ilahiyatla ilişkisi olan herkes bu görüşte değildir, bunların zararını bilen ve bunlardan korunmuş olan kimseler de vardır. Ben de bunu bilgi verme amaçlı yazıyorum sayın kardeşim. Din, ilahiyatların tekelinde değildir. İlahiyat fakülteleri, dini hakiki manada doğru olarak öğreten bir kurum da değildir maalesef. İlhamı doğrudan doğruya Kurandan almak, mezhepleri yok saymaktır. Mezhepleri yok saymak da mezhepsizliktir, ki doğru yolun sapık kollarından olanlar mezhepsiz olduklarını kendileri söylemektedirler Üstadın da bunlar hakkındaki yazılarında belirttiği gibi.

 

Diş dolgusu meselesine acaba yardımcı Doçent Bey ne dediler, rica etsem onu paylaşır mısınız?

Share this post


Link to post
Share on other sites
Guest
This topic is now closed to further replies.

×
×
  • Create New...