Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
ayvaz

Bayburtlu Celali Baba

Recommended Posts

HAYATI

 

 

BAYBURTLU CELALI BABA

HAYATI

 

Celâlî'nin adı Ahmet'tir. Bayburt'un Pulur (Şimdiki adı Demirözü) bucağına bağlı

Talisini' (Ozansu) Köyû'nde dünyaya geldi (1850).-Kendisi bir şiirinde köyün

adını anar:

 

Zincirden boşandı Celâli ahım

Yaktı Tahsını'yı vîrân eyledi

 

Babası Abus, bu köyün Nasuhoğullan, annesi ise Kerimoğullan ailesindendir.

Babasını küçük yaşta kaybetti. İki kardeş oldukları bilinmektedir. Küçük

kardeşinin adı Kadir'dir. Dayıları tarafından büyütülmüştür.

Celâli, 14 yaşlarında iken. Akkoyunlu Ferahşad Bey'in yaptırdığı meşhur Sünür

Medresesi'nde öğrenim gördü. Burada, bilhassa Hacı Hoca lakabıyla anılan

müderristen istifade etti:

 

Hazâinin sır sandığın açanın

Vâris-i enbiyâ kadri yücenin

Nesli melek mahi Hacı Hoca'nın

Yoluna baş u can koyanımız var

 

Okuttu "elifi "dal" a yetirdi

Bizi zenbûr gibi balcı yetirdi

Nice mâlsızları mâla yetirdi

Lâ'li şarâbında gümâmmız var

 

Okuuıı tefsiri hem ilm-i âlet

Yetişdi dersimiz buldu nihayet

Dersini ebcetlendi durdu hitabet

Bulak başlarında kalanımız var

 

On yedi yaşında icazetname aldı. Tekrar köyüne döndü. Annesinden kendisine kalan

miras hissesini istediyse de, dayısı ona rutubetli bir "merek" (saman ve tahıl

anban), kıraç bir tarla ve küçük bir bostan verdi.

 

Celâli, yokluk içinde geçimini sürdürmeye çalışırken, on dokuz yaşındayken

köyünden evlendiği hanımını kaybetti. Kundakta bir de oğlan çocuğu kalmıştı.

Şair, hanımı için yazdığı ağıtta, ona olan sevgisi yanında yokluk içinde

geçirdikleri günleri de dile getirir:

 

Ev bark etmek için tenli mereği

Dizip koşmak için tepir eleği

Şu gavdan yaptığın tecir tereği

Divan-ı Bâri'yc yadigâr götür

 

De ki Kadir Mevlâ'm bize ilişme

Dünyâda sızıyan çıbanı deşme

Celâli Baha'dan sorup söyleşme

Bu dertli çobandan bir selâm götür

 

Celâli, küçük çocuğunu kayın validesine bırakarak, Bayburt, Erzincan ve Elazığ

yörelerini dolaştı. Pek çok şairle tanıştı. Bu ilk gezisinden sonra köyüne döndü.

Bayburt Merkez bucağı Hindi köyünden Leyla adında bir hanımla evlendi. Leyla dan

Bahri adında bir oğlu oldu. Şiirlerinde eşi Leyla'dan ve kövü Hindi'den söz eder:

 

Hüblar yığnak etmiş aşk dîvânında

Karyeler kadrini kıymet ederler

Bir nazm-ı gazelde Hindi sânında

Ehl'i ask olana minnet ederler

 

Celâli bu tarih taşı Hindinin

Hind'e bedel her kumaşı Hindinin

Konağı aşçısı aşı Hindinin

Cennette Rıdvan'ı hayran ederler

 

Ne dedim darıldın gözlerim nuru

Bugünkü sitemin dünden ziyâde

Çektin asumandan delilin topunu

Dehr ü zamanımda günden ziyâde

 

Çekmiş gam kervanın yük tutmuş

Leylâ Gözüne aldırmış pek ırakları

Vardım ki oturmuş hicran köşküne

Dağıtmış başından lıep çırakları

 

Bir söze aldattı şeydâyı

Leylâ Yedi yıl bekletti sahrayı

Leylâ Bilmezdi Celâli Leylâ'yı

Leylâ Sevdadır kaynatan bu nifakları

 

Celâli, 1915 yılında köyünde vefat etmiştir. Kabri. Bayburt'tan Tahsını'ya giden

yolun kuze-yindedir.Celâli'nin

hayatıyla ilgili bilgilerimiz bundan ibarettir.

 

Şairliği:

 

Celâli badeli âşıklardandır. On dört yaşında çobanlık yaparken, bir kaya dibinde

uyuklamış, rüyasında bir pir gelerek bileğine bilezik takmış ve ona Celâli

mahlasını vermiştir. Ahmed, bundan sonra Celâlî mahlasıyla şiirler söylemeye

başlamıştır.

Rivayete göre, onun söylediği ilk şiir şudur:

 

Bir peri aşkından dîvâne oldum

Çağladı gözyaşını akıyor hocam

Erenler şahından bir nâme aldım

Dilim ezber etmiş okuyor hocam

 

Pır destinden nûş eyledim bu âbı

Anda açılmıştı aşkın kitabı

Yegân yegân sor ki verem cenabı

Bugün gam kervanım kalkıyor hocam

 

İndim seyreyledim irem düzleri

Kudretinden sürmelenmiş gözleri

Oturmuş bir bölük huri kızları

ibrişimden halı dokuyor hocam

 

Bir yere cem' olmuş kırklar erenler

Bir bakışta arşı kürsü görenler

Devasız derilere derman verenler

Her biri bir derse bakıyor hocanı

 

Yakdı Celâli’yi bu aşkın nârı

Sağ başda durmuştu kırkların piri

içlerinde gördüm Horasan eri

Hü çekende canlar yakıyor hocam

 

Celâli, yukarıda belirttiğimiz gibi medrese öğrenimi görmüş bir şairdir. Onun, "Tahsiisiz

bir şair yavan pilava benzer" sözü bu bakımdan anlamlıdır.

 

Doğaçlama (irticâlî) şiir söylemekte çok yetenekli olan Celâli, hiç saz çalmamış

tır. Bunda, aldığı medrese öğreniminin yanında, bağlandığı Nakşibendî

tarikatinin de etkisi olduğu düşünülebilir. Ancak, çok sevdiği arkadaşı Mahmut,

onun deyişlerini besteleyip okuyarak şöhretinin yayılmasında önemli rol

oynamıştır. Şair, onun saz çalmasından memnun olmuş, hatta zaman zaman birlikte

seyahat etmişlerdir.

 

Genç yaşta ölen Mahmut hakkında yazdığı şiirler, Celâlî'nin ona olan sevgisini

açıkça göstermektedir:

 

Zülumat elinden pus aldı dağlar

Mahmut bizim yerle kış mıdır şimdi

Ölen öldü sen haber ver sağlardan

Bilmem hayâl midir düş müdür şimdi

 

Celâli bülbülü bahçe bârını

Susamı sünbülü ayva nârını

Medrese mescidin çâr divârını

Yıkıp vîrân eden hoş mudur şimdi

 

Sönmez Celâlî'nin bu aşk atası

Çekilmez badesi kaynamaz aşı

Mahmut gelmez elde değildir başı

Benim ile gam yükünü çatan yok

 

Gonca Jem açmadan bozuldu bağlar

Bu ne gülsen bu ne bahçe bu ne bâr

Bülbüller çığrışır çeşmi kan ağlar

Bu ne sünbül bu ne lâle bu ne zâr

 

Mahmut bu gün ustasını değişti

Bizden uğrun uğrun badeler içti

Sefinesi hicran gölüne düştü

Bu ne yağmur bu ne rüzgâr bu ne kar

 

Bana gam yutturdu zâti ezelden

Aşkın cbccdlcdi çıktı tez elden

Daha ders okumaz nazmı gazelden

Bu ne nâmüs bu ne gayret bu ne ar

 

Tcrk-i vatan etmiş dönmez ebedî

Dost bağından nâr getirdim yemedi

Bir Allah'a ısmarladık demedi

Bu ne yaran bu ne yoldaş bu ne yâr

 

Sundu Cclâli'ye bir zehr-i âbı

Bizde garib kaldı aşkın kitabı

Cç harj beş noktadan gördü hesabı

Bu ne geliş bu ne gidiş bu ne kâr

 

Celâli, şiirlerini genellikle hece vezniyle yazmıştır. Aruzla yazdığı az sayıda

şiiri de vardır. Celâlî'nin bir divanı olduğu, 1. Dünya Savaşı sırasında

Bayburt'un Ruslar tarafından işgali üzerine koylulerince Zile'ye götürüldüğü

söylenmekteyse de, günümüze ulaşmamıştır. 1916-1918 arasında yaşanan Bayburt

muhacereti sebebiyle şiirlerinin çoğu kaybolmuştur. Türk-Rus savaşı, Balkan

savaşı ve Umumi harbe dair söylediği şiirler de bunlar arasındadır.

 

Celâlî'nin şiirlerinden, zengin bir dinî-tasavvufî kültüre sahip olduğu

anlaşılmaktadır. Mizahî şiirlerinde de oldukça başarılıdır. "Kalos, Batakçı.

Yemekler ve Güzeller" konusunda söylemiş olduğu destanlar ölümünden sonra

yayılan ve geniş bir çevrede tanınan şiirlerindendir.

 

İlk hanımını kaybettikten sonra köyünden ayrılan Celâli. Bayburt, Erzincan ve

Elazığ havalisini dolaşmış, pek çok şairle tanışmıştır.

 

Celâli, Hemşehrisi Zihnı'den sonra Bayburt'un yetiştirdiği en ünlü ve yetenekli

şairidir. Zihnı'den etkilenmiş, ona nazireler kaleme almıştır.

 

Celâlî'nin Narmanlı meşhur Aşık Sûmmanî ile tanışması da onun şairlik gücünü ve

şöhretini gösteren önemli bir olaydır. Söylentiye göre, Sümmânî Celâlî'nin

şiirlerini duyup beğenmiş, ona bir mektup yazararak altı ay sonra ziyaretine

geleceğini söylemiş. 1882 yılında, dediği gün Bayburt'a gelmiş. Celâli de aynı

gün onu beklemektey-miş. İki şair, bir terzi dükkânında karşılaşmışlar10.

Sûmmanî, Celâlî'nin kulağına şu kıt'ayı okumuş:

 

Aşkın kervanım düzüp bezersin

Sokakları adım adım düzersin

Neden böyle miskin miskin gezersin

Galiba sarhoşsun Baba Celâli

 

Celâli de Sümmânî'ye şöyle karşılık vermiş:

 

Aşkın kervanını düzüp bezettim

Altı ay oldu ki yolun gözetdim

Rüyamda görmüştüm seni benzetdim

Hakikat sadıksın Baba Sümmânî

 

Sûmmanı'nin şu manzum mektubu, onun Celâli ile münasebetinin daha sonra da devam

ettiğini göstermektedir:

 

Hazret-i Kıır'ûn'ı tilâvet ettik

Hamd olsun yetişti hidâyetimiz

Risâlct burcunun babına yeltih

Açıldı ol bâbda dirayetimiz

 

Gördüm Molla Cami açıldı eser

İlme müştak olan gezer mi serser

Mevlâm imameti kılsın müyesser

Budur leyi û nehâr mûnûcâtımız

 

Üstadım Hoca'dır himmeti hazır

Muhabbet bahrinde misli lû-nazir

Fârisî ilminde olmuştur vezir

Himmetiyle açtı zekâvetimiz

 

Hafız Rcşid armağandır adımız

Hurûj-ı imlâdır her kûşâdımız

Huda memur etsin bu mezadımız

Kalmamış gönülde dalâletimiz

 

Hafız gider isen Bayburt şehrine

İnşallah dalarsın ilmin bahrine

Sümmanî'den selâm "Aşkın nehrine"

Tapşır Celâli ye emânetimiz

 

Celâli, çevresindeki birçok şairi etkilemiştir. Bu şairlerin başında Bayburtlu

Aşık Hicranı (1908-1959) gelmektedir. Hicrânî'nin Cclâli'yc söylediği

nazirelerden iki örnek şudur:

 

Celali:

 

Çekmiş gam kervanın yük tutmuş Leylâ

Gözüne aldırmış pek ırakları

Vardım ki oturmuş hicran köşküne

Dağıtmış başından hep çırakları

 

Mecnûn gözyaşına derya dedikçe

Her katresi birden Mevlâ dedikçe

Sevda çöllerinde Leylâ dedikçe

Arşa direklcnmiş aşk ocakları

 

Bir söze aldattı şeydâyı Leylâ

Yedi yıl bekletti sahrayı Leylâ

Bilmezdi Celâli Leylâ'yı Leylâ

Sevdadır kaynatan bu nifakları

 

Hicrânî:

 

Vardım dost bağına el çekmiş bağban

Dolanmış bülbülün dert ortakları

Ah çeker sünbüllcr çiçekler vîrâıı

Har ile horlanmış gül budakları

 

Düşünüp cânânı getirdim yada

Dostum geldi diye vermedi şada

Kırıylıp kaseler döküldü bade

Köşe bucak olmuş el tabakları

 

Baykuşlar oturmuş hicran köşküne

O dilber bakmadı garip düşküne

Eğilip yüz sürdüm yâr eşiğine

Belki değmiş ola gül ayakları

 

Bad-ı sabâ götür o Leylâ yara

Köşesinde otur kalbini ara

Sor ki meyil verdi bizden ağyara

Nasıl gördün söyle bu ilhakları

 

Hicrânî'ycm duydum yaman hallann

Yedi yıl gözledim Halep yolların

Dağıt kalbindeki kıyl u hâllerin

Günbegün artmakla bu merakları

 

Celâli:

 

Karadeniz olsa âşıkın aşkı

Yüksektir yaylamız coşamaz hurda

Bir yiğit ne kadar kahraman olsa

Karlı dağlar vardır aşamaz hurda

 

Lutf eyle sevdiğim sana yazıktır

Sen bir dilbersin ki menendin yoktur

Bâr veren ağacı ırlayan çoktur

Keserler kökünden yaşamaz burla

 

Ccdânın vârisi beylerdir dersem

Cenneti hacıya hocaya versem

Yolun doğrusunu nasa göstersem

Derler ki Celâli yaşamaz burda

 

Hicrânî:

 

Tellal olup gezse kahraman-ı aşk

Ağırdır mctaım satamaz hurda

Altın kantar gümüş çengel takılsa

Cebel-i Lokum var tartamaz burada

 

Kerem kıl sevdiğim peçeyi kaldır

Bilinmez kıymetin sarrafın boldur

Karanfil aşlasan derler çalıdır

Çürütür toprağı tutamaz hurda

 

Hakikat yolunu nasa dünyada

Müstakim babından göstersin yada

Konup gül dalına versem hop şada

Derler ki Hicrânî ötemez hurda

 

Rivayete göre. Celâlî'nin söylediği son şiir şudur:

 

Nedir bu sevdalar serde ilâhî

Ben yanarım ağlayanım el oldu

Hicran döşeğinde müşkil hâlim var

Ağlamaktan dîdelerim kan oldu

 

Kavim kardeş yüz çevirdi yanımdan

Daha sormaz oldu ad u şanımdan

O kadar usandım tatlı canımdan

Her bir günüm bana birer yıl oldu

 

Sâk'ı son camından verdi zülâlım

Kazındı deflerim doldu zevalim

Gelsin o vefasız hclâllaşalım

Bugün Cclâli'ye gel ha gel oldu

 

Tarikatı:

 

Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu, Celâlî'yi Bektaşî mensubu gösterdikten başka,

gençliğinde ulemâ sınıfı tarafından Kızılbaşlıkla itham edildiğini de söylüyor.

Abdulbaki Golpınarlı da onu Bektaşî şairleri arasında değerlendirir. Fahrettin

Saltkan, mahalli araştırmalarına dayanarak bu görüşü reddeder. Hikmet Dizdaroğlu

de onun kesinlikle Alevî veya Bektaşî olamayacağını belirtir. Sadettin Nüzhet

ise, Şâh-ı merdândan ve Horasan erenlerinden söz eden şiirlerinden hareketle,

onun, bir tarikate. muhtemelen Kadirîliğe mensup bir şair olabileceğini düşünür.

 

 

Araştırmacıları bu konuda yanıltan bir husus, şairin "Baba" lakabıyla

anılmasıdır. Celâli ile Sûm-mânî'nin birbirlerine Celâli Baba, Sûmmânî Baba

şeklinde hitap etmeleri, bu "Baba" kelimesinin tarikat kültüründen ziyade,

mahalli bir hürmet ifadesi olarak kullanıldığını göstermektedir. Şair, bir

şiirinde bundan rahatsız olduğunu belirtir:

 

Bir kuru dâvada olmuşsun sebâ

Geceler subha dek çalarsın hebâ

Şöhreti dillerde Celâli Baba

Bu ad bize bühtan olsa gerehdir

 

Halbuki, Celâlî'nin Nakşibendî tarikatinc bağlı olduğu uzun zamandan beri

bilinmektedir.-

Celâlî'nin tarikate intisabı şu şekilde olmuştur : Nakşibendi şeyhi Muhammed

Beşir Erzincan!, yanında bir grup dervişi ile birlikte Tahsım'ya gelmiştir.*

Bunlar arasında, Muhammed Beşir Efen-di'den sonra yerine geçen Dede Paşa

Hazretleri de bulunmaktadır. O, Celâlî'nin intisabını şöyle anlatır:

 

"Hazret-i Pir, Tahsını'yı teşrife karar verince birkaç ihvandan ibaret bir

kafileyle refakat etmeye başladık. Yolda, ne hikmetse, Hazret-i Pir'in atı bir

türlü yürümedi... Gençlik âlemi, tüfek ata olan merakını sebebiyle o zaman

kırmızı altın liraya aldığım o havalide bir eşi daha bulunmayan cins atımı hemen

takdim ederek, nefsim de yürümemekte ısrar eden ata bindim. Ne hikmetse Hazret-i

Pir'in altında yürümeyen bu at, inadı bırakarak onu takibe başladı... Tahsını'da

büyük bir alâka ile karşılandık... Çok kimseler el ve himmet aldılar. Bu esnada,

Celâli de ziyarete geldi. Mecliste beş dakika kadar sükût hâli hâsıl oldu.

Hazret-i Pir ile Celâlî'nin ikisi de murakabeye vardılar... Bir müddet sonra

Hazret-i Pir:

 

-Celâli, bizden el alsan iyi olur., diye buyurun-ca, Celâli iftiharla:

 

-Ben el almışam, karşılığını verdi.

Sabahleyin, Celâlî'nin tepetaklak düşüp hastalandığını işittik ve bir müddet

sonra Tahsını'dan ayrıldık.

Aradan kırk gün kadar bir müddet geçtikten sonra, Celâlî'den bir mektup alan

Hazret-i Pir:

Dede, haydi Tahsını'ya dönüyoruz buyurmuş ve sür'atle hazırlanıp acele ile köy

meydanına ulaştığımızda,

Celâli:

 

Durun üftâdeler istikbâline

Velayet tahtının sultânı geldi

Dest uzadın lâl-i lebin balına

"Ledıınni" ilminin irfânı geldi

 

Habib-i Kibriya'nındır bu dergâh

Kâsem olsun inan vallahi billâh

Neden münkir olalım Allah Allah

Sultân-ı enbiyâ vârisi geldi

 

diye başlayıp devam eden; göz ve gönül perdelerinin kaldırılması üzerine açıkça

görmeye başladığı velayet kemâllerini nazmeden meşhur şiirini irticalen okumuş

ve bu büyük mürşide bağlanarak o gün manevî nimetine ulaşmıştır...

 

Celâli, ani hastalığında, kırk gün yiyip içmeden yatmış, vücûdu eriyip ufalmış,

yakınları ümidi keserek cenaze hazırlığına başlamışlar... Kırkıncı günü

birdenbire doğrularak:

 

Beşir Efendi Hazretlerinden haberiniz var mı? Bana kalem kâğıt getirin diye iç

yakıcı bir mektup vazarak özel olarak Hazret-i Pîr'e göndermiş ve hastalığını

şöyle anlatmıştır:

 

Kırk gündür beni azaba tuttular... Yiyip içmeme, konuşma ve hareketime mâni

olmalarında ayrı, her gece önüme bir çuval dolusu dan koyarak, Haydi bunu say"

diye zorlarlar, yüzbinlerce küçük daneyi sayarken yaptığım bir yanlış üzerine de

yeniden "Haydi bunu say" diye karşı konması imkansız bir azap ve çileyi tekrar

edip dururlardı..."

 

Celâli. Beşir Efendi Hazretlerinin manen tecellisine kadar bu tarifsiz azabın

devam ettiğini belirterek Hazret-i Pir'in eliyle işaret edip "kalk.kalk"

demesiyle de hiç rahatsızlık çekmemişim gibi, bu acaib hastalık geldiği şekilde,

yine birden bire zayi' oluvermiştir...

 

Dede Paşa Hazretleri, sohbetinin devamında; Hızır Aleyhisselâm'la her gün

konuşan bir zatın bile mûrşitsiz kemâle kavuşamayacağı ifade eder ve ir-şad etme

selâhiyetinin, Kur'an, ilim, Hızır, melek veya başka bir vasıtada bulunmadığını,

bu yüce vazifenin ancak ve ancak mürşitlerin kân olduğunu, sadece velayet

kemâli'nin ve veraset şerefinin bu işin tek Lokmanı bulunduğunu ifade ile başka

türlü konuşanların hepsinin de aldanmış ve yanılmış kimseler olduklarım;

 

Zahirde, şeriat ve sünneti ikmal edenlere bir mürşidin manen sahip olup irşâd

etme selâhiyet-lerini kullanmak sureliyle kemâle ulaştırdıklarını, böylece irşâd

olanlara Ûveysi denildiğini belirterek istisnasız her hâl ve şartta:

 

"Mûrşitsiz müşkil hallolmaz..." buyurup Eşrefoğlu Rumi hazretlerinin şu beytini

okumuştur:

 

Gör ol şeyhsiz gidenleri

Kimi mülhid kimi dehrî

Olma Cebrî yâ kaderi

Zinhar şeyhe eriş şeyhe

 

Şeyhi:

 

Celâli bir müddet daha yaşasaydı, çok yüksek makamlara ulaşabilirdi, demiştir.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Nakşî Aşıklarındanmış demek mubârek.Zaten ya Nakşî ya Bektâşî aşıklarına rastladım Aşıkların hayatlarını okuduğumdan.Senin dediğin gibi Hazret-i Pîr Ahmed Yesevi Kuddise Sirruhla alakası var herhalde.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Evet kardaş ben de aynı kanaatteyim. Hazret-i Pîr Ahmed Yesevi Kuddise Sirruh Üveysilerin başı olabilir.

Yazıda Nakşilere boyun eğidiği anlatılıyor,kedi kanaatimce doğrudur. Kaynak belirtemediğim bir örnekte . Dede paşanın (k.s), Nakşilerin Üveysi koludan bir pir geldiğinde Pirinin ayağa kalktığını söylediğini biliyorum.

Hacı Bektaşi Veli nin Zaten Hazreti Pir-i Türkistanın Anadoluya gönderdiği talebesi olduğu da bir gerçektir.

 

İşte Piri Türkistanın Daveti

 

Münacat

 

Münâcât eyledi Kul Hoca Ahmed;

 

Allah'ım eyle kuluna rahmet.

 

Garip Ahmed sözü aslâ eskimez;

 

Eğer yer altına girse, çürümez.

 

Yine mensuh olup o hâr olmaz;

 

Okuyan bağlılar hasta olmaz.

 

Okuyana eylerim orada şefkat;

 

Kıyamette eyleyim şefaat.

 

Allah'ım eylese nasip bana cennet,

 

Okuyanlara eylerim şefaat.

 

Dileği her ne olsa Tanrı vere;

 

Muhabbet şevkini gönlüne koya.

 

Cemalini gösterip Perverdigâr'ım,

 

Kendi yoluna koysun Bir ve Var'ım.

 

Allah'ım eylesin mahşerde sevinçli

 

Kıyamet günü temiz Zâtına sırdaş.

 

Duaya katılıverse her müslüman,

 

Ölür vaktinde götürür iman nuru.

 

Benim hikmetlerim âleme dolan;

 

İşitmeden her kim ölse, eyler arzu.

 

Benim hikmetlerim dertliye derman;

 

Kişi pay götürmese, o yolda kalan.

 

Benim hikmetlerim âlemde destan;

 

Ruhum gelse, eyler sohbeti bostan.

 

Benim hikmetlerim hadis hazinesidir

 

Kişi pay götürmese, bil habistir.

 

Benim hikmetlerim talibin rızkı

 

Eğer binlerce olsa cürmü, fikri.

 

Benim hikmetlerim Sübhan'ın fermanı

 

Okuyup bilsen, hepsi Kurân'ın anlamı.

 

Benim hikmetlerin âlemde sultan;

 

Eyler bir anda çölü gül bahçesi.

 

Benim hikmetlerim muhabbetin şevki,

 

Gözünün yaşına eyleye teharet.

 

Namazına Resulullah imamı;

 

Onun soyu melekler tamamı.

 

Kırılmışlık ile kıldığı namazı,

 

Kabul olur onun Hakk’a niyazı.

 

Benim hikmetlerimi âşığa söyleyin

 

Gönlü ayna gibi sadıka söyleyin.

 

Tamamı kör, sağır, bâtını boş;

 

Bütün iklimi gezdim, bulmadım sâf.

 

Benim hikmetimi sarrafa söyleyin;

 

Allah'ım, Kerem sahibi Vehhabâ söyleyin.

 

Adalet padişahı, bir adı sâdık;

 

Eyler bir anda vaslına lâyık.

 

Benim hikmetlerimi cahil işitmez;

 

Gönlü-kalbi kara, öğüdümü almaz.

 

Hatadan habersiz; Allah’a inkarcı

 

Edepsiz, hayasız, dünyada pirsiz.

 

Yazısını yazsa her kim, nesir yazsın;

 

Nesirle yazarak maksada yetsin.

 

Dini, imanı yok, İslâmı viran;

 

Kıyamet tanı atsa, yolda kalan.

 

Pir-i kâmil’i görmeden Şeyh-i Şan'an,

 

Allah eylemez kabul, okusa Kur'an.

 

Kendini şeyh sanır, torbası boşmuş;

 

Yirmi beşe yetmeden onun yaşı.

 

Nasihatlar eyler yaşlı ve gence;

 

Kendisi ayırd etmeden iyi-kötüyü.

 

Onların sözleri zalimi saldır,

 

Şeriat ehli bu gibilerden utanır.

 

İnansın diye bunu bir nice akılsız

 

Eylerler velilerden bunu nakil.

 

Koyup tuzağını geçitlere pirsiz.

 

Dili yalan ve hile, yaptığı tezvir.

 

Onun hilesi olur şeytandan üstün

 

Kalkar yüzü kara mahşerde tanla.

 

Onların görmeyin yüzünü asla

 

Onun gibi lânetliden eyleyin perhiz.

 

Hal dili ile ben görmezi söyledim

 

Hakikat söz ile cahili çekiştirdim.

 

Eğer alim olsa, canım sadaka

 

İnci ve cevher sözümü işitip anla.

 

İnci ve cevher sözünü aleme saçsa,

 

Okuyup anlasa, Hakk'ın kelamı'nı açsa.

 

O âlime can kurban eylerim;

 

Bütün ev-barkımı ihsan kılarım.

 

Hani âlim, hani amel işleyen dostlar?

 

Allah'dan söz etse, siz can veriniz.

 

Gerçek âlim yastığını taştan yaptı

 

Ne anladı onu âleme söyledi.

 

Kendini bildi ise, Hakk'ı bildi;

 

Allah'dan korktu ve insafa geldi.

 

Benim hikmetlerimi bilgin işitsin;

 

Sözümü destan eyleyip maksada yetsin.

 

Benim hikmetlerim fiili veya kavli

 

Kâlbi gönlünde olsa Mevla’nın zikri.

 

Benim hikmetlerim bir pir-i kâmil;

 

Hangi kul Allah'a olsa mail.

 

Benim hikmetlerimi çok kişilere söyleyin

 

Dua-tekbir eyleyip rahmete batın.

 

Benim hikmetlerim kudretli bir pir;

 

İşitenler olur sarhoş ve şuursuz.

 

Diri olsa cihanda hâr olmaz;

 

Okuyan bağlılar hasta olmaz..

 

Kıyamette ona yol gösterici olurum;

 

Eğer dertli olsa, dermanı olurum.

 

Eğer yüz yıl gösterici olurum

 

Eğer yer altına girse, çürümez.

 

Allah eyleye onu cehennemden âzad;

 

Ebedi cennetinde eyleye şâd.

 

Eğer hikmet okusa insanlar

 

Olur oğul bana o has talib.

 

İşitip hikmetimi kulağa alan

 

Armağan eyler ölür vaktinde iman.

 

Yesevi, hikmetini bilgin işitsin;

 

İşitenler bütün maksada yetsin.

 

Mücevher hazinesinden bir parça alsın;

 

İşitmeyen hepsi hasrette kalsın.

 

Kişi hikmet işitse canı ile,

 

Çıkar canı onun imanı ile.

 

Kulağa almazsa bu sözü cahil

 

Ona insan deme; o hayvan soylu.

 

Allah'ım sözünden çıkan bu hikmet,

 

İşitene yağar rahmet yağmuru.

 

Benim hikmetimi kim tutsa sıkı

 

Allah eyleye onu elbette gamsız.

 

Girer cennet içine şen-şakrak

 

Allah'ım eyleye sevinçli ve neşeli.

 

Benim hikmetlerim Hakk'ın övgüsü

 

Muhabbet ehlinin derdinin devası.

 

Benim hikmetlerim şeker ve baldır

 

Bütün sözler içinde baha biçilmezdir.

 

Benim hikmetlerim Allah'ın nimeti

 

Seher vaktinde dese, "estağfirullah".

 

Onun lanetli şeytan tutmaz yolunu;

 

Muhammed Mustafa alır elini.

 

Peygamber ümmetim deyip mehri ister

 

Şeytanın Allah'ım kendisini yakalar.

 

Benim hikmetlerimi dertsize söylemeyin;

 

Baha biçilmez cevherimi cahile satmayın.

 

Yesevi hikmetinin değerini anla,

 

Aşk küpünden meyi bir damla tad.

 

Aşk küpünden kişi bir damla tadınca

 

Allah'ın vaslına bir yola batar...

 

Hoca Ahmed Yesevi

Share this post


Link to post
Share on other sites

'' Araştırmacıları bu konuda yanıltan bir husus, şairin "Baba" lakabıyla

anılmasıdır. Celâli ile Sûm-mânî'nin birbirlerine Celâli Baba, Sûmmânî Baba

şeklinde hitap etmeleri, bu "Baba" kelimesinin tarikat kültüründen ziyade,

mahalli bir hürmet ifadesi olarak kullanıldığını göstermektedir. Şair, bir

şiirinde bundan rahatsız olduğunu belirtir.''

 

 

 

Bayburt yöresinde ''Baba'' kelimesi tasavvufa bağlı şairler için kullanılır (Ağlar Baba (Bayburt), İrşadi Baba (Bayburt), Salih Baba (Erzincan)).

 

Gece gündüz halimden fikrimden

Ta ezelden Bismillah’ım var benim

Hakk’ın zikri ezberimden dilimde

Tevhidimde İllalah’ım var benim.

Mürşide yol verin bizde varalım

Yolda olan ol can nuri görelim

İlm-i Kur’an okuyalım görelim

İlmi veren bir Allah’ım var benim

Mürşit olmayınca yola varamam

Bana kim deryince, kimim diyemem

Sırrullah’a sırrım beyan edemem

Sırrım saklar bir Settar’ım var benim

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...