Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Muvazene

Üstad İçin Yazılan Şiirler

Recommended Posts

ŞÂİRLER SULTÂNI NECİP FAZIL

 

Abdullah Öztemiz Hacıtâhiroğlu

 

Ancak Üstün sezgiden parlar dehâ

Bir dehâ dünyaya gelmez bir daha

 

Hâmid, Akif, Hâşim onlardan üçü

Kimsenin aşmak için yetmez gücü

 

Tırmanılmaz bir doruk Yahya Kemâl

Şi'rin öztahtında gerçek bir kral

 

İşte bunlardan Necip Fâzıl biri

Şi'ri solmaz gür çiçeklerden diri

 

Altun iplikler eğirmiştir iği

Var mı Nef'î'den, Nedim'den eksiği?

 

Naili, Bakî, Fuzûlî benzeri

Kimseden kalmaz Necip Fâzıl geri

 

Mesnevî'den dinleyip çok kez neyi

Söylemiş söylenmedik pek çok şeyi

 

O'nda her söz beylik anlamdan kaçış

Gergefinden çıktı en solmaz nakış

 

Özlü her şi'rinde kök Yûnus'dadır

Tartışılmaz, söz götürmez ustadır

 

Söz biçip gür tarlasından sözlüğün

Baktı ardından özel bir gözlüğün

 

Yakut, elmas çağlatır bir çeşmeden

Söyler en güç şi'ri güçlük çekmeden

 

O'nda giz vermez duvarlar camlaşır

Buzlu camlar durmadan saydamlaşır

 

Duyduk O'ndan en seçilmiş sözleri

O'ndan üstün söyleyen gelsin beri

 

Şi'ri şairlik özünden giz taşır

Bizde binbir şair O'ndan iz taşır

 

Kof kabuktan sıyrılıp öz söyledi

kül değil, marsık değil, köz söyledi

 

Şi'ri şi'rin, nesri nesrin özgesi

Yerde dinlerken gelir gökden sesi

 

Sözden öz süzdükçe altun imbiği

Tartışılmaz şi'rinin eşsizliği

 

Oldu kaynak çook yazar, çook şâire

Böyledir yekpare öz, vermez fire

 

Buldu gerçek şi'ri üstün yetkisi

Sürdü yıllardır silinmez etkisi

 

Şi'ri hem Ahmed Muhîb'in yaylağı

Hem de Cahit Sıtkı'nın baş kaynağı

 

Bizde en şâir olan bir O'ydu O,

Duygudan, düşten anıtlar oydu O

 

Şi'ri som altun, yitirmez hiç değer

Rilke, Baudelaire, Rimbaud, Verlaine baş eğer

 

Kuşkusuz, tartışmasız gerçek budur

Çağdaş en son, en büyük şâir O'dur

 

Bizde gerçek son dehâ, söz sahibi

Nerde bir şâir Necip Fâzıl gibi?!

Share this post


Link to post
Share on other sites

N.F.K.

 

Dursun Ali Tökel

 

Necip Fazıl Kısakürek

On fasıl eser, bin fasıl ek

Şehirler sorulsa hayatından

Batıdan Paris, Doğudan Mekke

Buralardan İstanbul, ötelerden Bişkek

Meydan okumuş ne kadar varsa dağ

Azmi kazma eylemiş, sabrı kürek

İstenilse eğer ömrünün hülasası

Bitimsiz çile, nihayetsiz emek

Cennetten taamlar sunar mânâda âlemi

Maddede ziyafet ancak şişkin bir göbek

İhtişama inat, tevazua davet;

Bir sofrası var ki hanesinin

Bir tabak çorba, kurumuş bir dilim ekmek

Eleyivermiş sükûnu, tutuvermiş kibri

Mazluma müşfik anne, zalime posbıyıklı erkek

Bağırır, açmış kollarını tok bir ses:

"Kalk ey millet, pek süründün pek!"

Fil olur yürür mağrura, zalime çift başlı kartal

Nerde bir çilekeş görmüş, yanında kelebek

Haller ona yakışır, bir kararsız dev

Sabırda ihtiyar, harekette genç, saflıkta bebek

Hışmına uysal ceylandır, hasmına kükremiş aslan

Hasmı şeytan idi, dilinde kudurmuş köpek

Üşenmez bir beden, hiç dinmeyen bir ruh

Yorulmak küfürdü lügatinde, durmak ne demek

Acıyı bal eylemişti, zindanı menzil, evi gurbet

Ukbâya dikmiş gözünü, dünya indinde bir pinek

 

Sözü yakuttur, sesi Davud, Eyyub'dur ömrü

Haline ağlardı, "zıp zıp" beyinlereydi gülmek

Bir uysal koyundur dilinde kükremiş lügatler

Bir ses bıraktı ki susmaz tâ mahşee dek

 

Şairse böyle olur ağ eder yüzünü milletin

Haline tercümandır, kahrına ortak, sesine mihenk

"Salmış âvâzeyi âleme Dâvûd gibi"

Ölüm bir muştudur katında, kabir yumuşak bir döşek

Yürür gider ardından "demir kuşaklı cihan pehlivanları"

Dosta teselli olurlar, ahbaba güven, sinsiye kor bir yürek

Tanır riyakârı yüzünden, tükürür hâl bilir

Ağyara yedi başlı ejderhadır, ahbaba ürkek

Bir âdem ki şâd etmiş ruhunu Âdem'in

Aşinalar haz bulur sesinde, ağyar kötek

 

Ey kesilmez sözü öteden, sanırlar kaybolup gittin sen

"Şeref verir bir mısraın millete", mısraın ölçek ölçek

Kıskanır sesini sesler, etrafın insandan bir hâle

Yüreği atar efendisine, kutsar bu hali bin melek

Ey sesi göklerden, anlamı derin, efendisi sözün

Sesine ses katmağa çırpınır kaç bin yürek

 

Necip Fazıl Kısakürek

Hülasası Ömrünün "çile" demek

"Kutsal" faslından bir çile

Başka bir söz düşmez dile.

Share this post


Link to post
Share on other sites

NECİP FAZIL'IN ÖLÜMÜ İÇİN TARİH KITASI

 

M. Orhan Okay

 

Erdi artık ruh sükûna derviş-i kamil gibi

Öldü, el açmaksızın nâdâna bir sâil gibi

Çille çille üstüne düştü mücevher tarihi

"Var mı şair çilleden çıksın Necip Fazıl gibi

Share this post


Link to post
Share on other sites

ÜSTAD

 

Erol Başçı

 

Aynı kıza sevdalı rakip gibi O ve Ben

Çöle inen nur için, meftunuydu çilenin

Sabır taşıydı adın, ben habbedeki şuben

Kaç para umurunda, hesaplaşma bilenin

 

Yazdıkça sanıyordum, sildikçe doluyormuş

İhtilaller yaşamış yorgun kafa kağıdı

Ruhla aramızdaki mektubat kolu yormuş

Gece geçirmemiş el, yazmaz şafak ağıdı

 

Bütün bir ömür meğer bir adam yaratmakmış

Sürgün fışkırsa eğer, tohum mu yeniçeri ?

Toprak katmasa değer hasadın zar atmakmış

Aynadaki yalan sır, göstermeyen içeri

Share this post


Link to post
Share on other sites

NECİP FAZIL'A DAİR

 

Selim Adım

 

Bir millet düşünün içinde Necip olan,

Fazileti ilim,ilimi Çin'den alan,

 

Onu anlamak,yaşadığını bilmektir,

Yazdıklarını anlamak,onu görmektir.

 

Kaldırımlarda ararken,Çile'de buldum,

Çileyle geçti ömrüm,kaldırımlarda öldüm.

 

Kelimeler onda tamamına ermişti,

Ne var ne yoksa da önümüze sermişti,

 

Sakarya Türküsünü yıllarca söyledik,

'Özyurdum da garibiz'bunu geç öğrendik.

 

Yüce rabbim makamını cennet eylesin,

Gençler seni okusun,sözlerin söylensin,

 

Garip Selim'im yolunda, tozum üstad,

Seni anlatmaya yetmez, sözüm üstad.

Share this post


Link to post
Share on other sites

ÜSTAD

 

Şâkir Arslan

 

Üstad Necip Fazıl için

Gönül sızlar için için

 

**

Büyük randevu ânı,

Ecel geldi Necib'e...

Onu hayırla anmak

Üstümüze vecîbe...

Şiirden ve nesirden,

Eser etti hîbe...

Doğan nurlu gençliğe,

Necip Fazıl'dır ebe...

Bir gençlik ki öğrendi:

Ne imiş «Muhasebe»...

«ÇÎLE» başta olarak,

Tüm eserler tasvibe

Değer arkadaş değer,

Hele hele «HİTABE»

Ya o «ÇÖLE İNEN NÛR»

Baştan sona kitabe...

Bir daha rastlar mıyız,

Onun gibi hatibe?

Hakkı göğe çıkarır,

Batılları da dibe...

Gerçek değeri bitçi:

Sultan «ABDÜL HAMİD»e...

«İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ»,

Bir hazine gömüde...

«DEVRİN DÎN MAZLUMLARI»

Anlatıldı hemi de...

«TARİHİMİZDE MOSKOF»

İbretlere âmâde...

«PEYGAMBER HALKASI»nda,

Yıldız yıldız Sahabe...

«1001 ÇERÇEVE»leri,

Ne yaman muhasebe...

Çağ firavunlarına,

Sanki o bir Mûsâ be!..

«ESSELÂM» şanlı destan,

Efendim: «MUHAMMED'e»...

«İMAN İSLAM ATLASI»,

Dermandır her derde de...

«SENARYO ROMANLARI»,

Yankı beyaz perdede...

Güzelim «HİKAYELERİ»,

Eşi var mı, nerde de?

«BÂB-I ÂLλ Jandarma,

Kim yaparsa arbede!

«SAHTE KAHRAMANLAR» da

Yıkıldı bir darbede...

«O VE BEN» bir türbedar,

Tacıdır bir türbede...

«BATI TEFEKKÜRÜ VE

İSLAM» da bir âbide...

«MÜDAFALARIM» ise,

Sahasında nadide...

«333 HALKA»

Öğüttür her zâhide...

«AYNADAKİ YALAN»ı

Bir gerçektir vadide...

«TARİH BOYU MAZLUMLAR»,

İbrettir mücâhide...

«HAZRET-İ ALİ» ise:

Örnek her muvahhide...

Oku bak da ibret al!

«SULTAN VAHİDÜDDİN»e...

Üstad'da bu velûdluk,

Muhakkak ki mevhîbe...

«HACDAN RENKLER VE SESLER»

Gel! Gel! eyler Tevhide...

«İHTİLAL» sevgiyledir,

Yönelinmez tahribe...

«YENİÇERİ ROMANI»,

İbretâmiz tarih be!..

«NUR HARMANI»nda Hadis:

Benzer derde tabibe...

Yâ Râb Üstadımızı,

Komşu kıl ol Habîbe...

Çünkü bize gösterdi:

«Tek istikamet Kabe!

Ve tek örnek Sahabe...»

Üstadın eserleri,

Sanki çölde vaha be!..

Bu kadar şaheseri,

Ancak yazar dehâ be!..

Bunların haricinde,

Eseri var daha be!..

Okuyucum yorduysam,

Susacağım aha be!..

Bak ne diyor kulak ver!

Üstadımız NECİB'e:

«Bir nesil bekliyoruz,

Büyük nizama gebe...

Nedir o nizam nedir?

Boyun eğmektir Rabbe...

Milliyet rûha bağlı,

Kıymet sadece kalbe...

Davet gücü İSLAMDA:

Komünisti edebe...

Herşey, herşey İSLAMDA:

Ferde ve kavme rütbe...

Bizde kutsî emanet,

Bizde yarın galebe...»

Diyen böyle Üstada,

Olur isen talebe,

Taleple çalışırsan:

İslediğin gele be!..

Ümitsiz olma sakın,

Hele davran hele be!..

Aldırma sağdan soldan

Ters ters eden yele be!..

Surda gedik olur da,

Alınmaz mı kale be!..

İnananlar üstündür,

İnananda galebe!..

 

—İnananda galebe!

Share this post


Link to post
Share on other sites

26.5.1983

 

Tekbirle uğurladık Fatih'den, Necip Fazıl'dın,

Eyyub Ensari tümeni kadrosuna yazıldın.

Demiştin: «Namazın hakikati, bin saflı namaz»

Bin saflı namazda gönül levhasına kazıldın.

Fehmi Kuyumcu

 

*

 

ER KİŞİ NİYETİNE

 

Y. Muhammed Aktürk

 

Necip Fazıl'a

Yıkan ve hazırlan, o dost ki her an gelir

Kesilir kaldırımlarda ses ve o zaman gelir

Sürüp gitsin gürültüler, dinlesin deniz ve dağ

Omuzlarında dört mü'minin huzura kumandan gelir

O çile ki yüreklere işlenmiş tüm haşmetiyle

O çile ki, onunla ölmüş yüreklere can gelir

Omuz omuza yiğitler, gözleri keskin ve kararlı

Bir ses Nil'den yükselir, öbürü Sakarya'dan gelir

Selselbil edilmiş tarih, yıkılmış hanüman ah

Şimdi kaleme gözyaşı, katil duvar ve zindan gelir

İstanbul'dur tarihin bir ucu, bir ucu nur sütunu

Zaman durlanır ellerinde erlerin, nice bin mekan gelir

Biz ki korunduk küfürden kılıçlarla, kollandık

Huzuruna ilâhi, şimdi bir kahraman gelir

Share this post


Link to post
Share on other sites

elinize sağlık sevgili reyhan. şuan itibariyle aklımda kalan üstada dair küçük biir şir

 

mehmedin babası sakaryanın ustası

sevgi dolu bir ömür, umut dolu bir yürek

seni yetiştirdiğin bu gençlik unuturmu

Şairler sultanı Kısakürek____

Share this post


Link to post
Share on other sites

arama yaparken bir siyasetçinin mısralarına rastladım

 

Necip Fazıl'a

 

lafınada dostuz, sanada, inan.

çoktur bizim köyde, fikrinden kan ağlayan.

 

İrfan Topçu

 

pek bir iddialı olmuş sanırım, ben Üstadın bu şiirini ne zaman okusam, içim burkulur.

Share this post


Link to post
Share on other sites

YENİ SELAMLAR BESTELERİZ YENİ SEVDALARA

 

Bahattin KARAKOÇ

 

Acının sıra dağlarını yüreğimizde

Kırmızı bulutlar döver ateşten kamçılarla

Ateşten de harlı yağmurlar varmış meğer

Ki söndürmek mümkün değilmiş yamçılarla

 

Bir göç başladı bu bahar, giden gidene

Mor sümbüller gibi gülücükler dağıtarak

Kemiklerimiz ıslanıyor yağmurların yalımından

Ama hasret çemberinde gönlümüz kurak

 

Bir beyaz şairin ölüm haberi

Sapan taşları gibi vınladı tâ ciğerimde

Bir şiire tutunmak istedim en sarı ahlarla

Bin çeşmelik yaş oldu gözlerimde

 

Dün Erol Güngör'ü kapıp kaçan alıcı kuş

Bugün de Necip Fazıl'a atmış en çevik pençesini

Yeryüzü yükünü boşaltmış bir tekne gibi hafif şimdi

Toprak kutluyor vuslatın kına gecesini

 

Bu iri yıldızları böyle kim kaydırır yerlerinden

Ve nerelere götürür bu aşk kurbanlarını?

Her soru hayret yüklü sancılı bir çocuk yüzüdür

Aha, deyip ortaya sürmüşler canlarını

 

"Esselâm, esselâm, esselâm" beriden ötelere

Dağlar sizler bu yükü taşıyamazsınız

Firakın kara gülleriyle uyuştu zaman

Bunu haritanıza yazamazsınız

 

Dünya ki sır yüklü bir otel odası

Ne kaderler sergilenmiş çivi yaralarında

Unutulmuş eşya gibi göz ve parmak izleri

Geçmişlerini sayıklarlar tavan aralarında

 

"Kaldırımlar"da başlayan büyük "çile"

Doğura doğura işte bitti

Dil aksak, kelimeler çobanlarını yitirmiş sürü gibi

Şiir bahçelerinde perişan şimdi

 

Acının sıra dağlarını yüreklerimizde

Kırmızı bulutlar döver ateşten kamçılarla

Bu acı da diner, bu ateş de söner elbet

Yeni selâmlar besteleriz yeni sevdalara

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bunu forumda rastlamadım ve hoşumada gitmişti biryerlerden.

 

ŞAKIR ARSLAN

ÜSTAD GITTI

 

Gitti Üstad da gitti; Siirde tat da

gitti... Ve doğduğu tarihte, Yürüdü

Hakka gitti... Neymis top arabası?

Tahta tabutta gitti. Sarılmadı ipeğe,

Beyaz kaputta gitti... Bir iyi insan

daha, Bir iyi atta gitti... Siiri kursun

gibiydi, Kursun, barut da gitti. Yüzde

fikir çizgisi Ömür beratta gitti...

Sakarya'yla beraber Nil de fırat da

gitti...

Müslüman gençlik için, Hamur karıp

da gitti... Mukaddes emâneti Yumak

sarıp da gitti... Küfür çelik kal'aydı

Bir bir kırıp ta gitti... Elde Hak

mesalesi Sisi yarıp da gitti... Hakkı

çöpe atana, Hesap sorup ta gitti...

BÜYÜK DOĞU neslini. Büyür görüp te

gitti...

Yâ Rab bu nesli koru

Diye yalvarıp gitti...

Bu hayat danteline

ÇÎLE'yi örüp gitti...

Bindi küheylanlara,

EYÜB'e sürüp gitti...

Hakk için, İslâm için

Yanıp, eriyip gitti...

Küfür defterlerinin,

Hepsini dürüp gitti...

Durun kalabalıklar!

Diye haykırıp gitti...

«ESSELÂM»da selâmdan

Siirler derip gitti...

Bu din ki garip geldi Diyerek

garip gitti... Asr-ı Sâdet

Özlemi

İle muzdarip gitti...

Kalemi kılıç gibi

Olan muharip gitti...

San'atın her dalında

Eserler verip gitti...

Susuzduk hakikata

Bizi suvarıp gitti...

Batı yara açmıstı,

Yarayı sarıp gitti...

«SONSUZLUK KERVANI»nın

İzini sürüp gitti...

İnsallah Cennet'teki

Makamın görüp gitti...

Gitti Üstat da gitti,

Siirde tat da gitti...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yeri gelmişken bende Üstad için yazılmış çok beğendiğim bir şiiri yazmak istedim.

 

NECİP FAZIL KISAKÜREK

 

Necip insan, fazıl şair

Fasih lisan, bize dair

 

Hastalıklı bir çocukluk

Çepeçevre darlık, yokluk

 

Birde Selma’nın ölümü

O yaşın acı bölümü

 

Önce Mektebi Bahriye

İlk ilgi diğer âleme

 

Ardından Felsefe dedi

Daha yaşı da on yedi

 

İlkin 'Yeni Mecmua'da

Başladı şiir yazmaya

 

Sonra 'Sorbon', kayıp yıllar

Gerçek anne kaldırımlar

 

Düşünce “Örümcek ağı”

Bu şairin Bohem çağı

 

Yirmi dörtte “Kaldırımlar”

Patlar birden yıldırımlar

 

Sırada “Ben ve Ötesi”

Netleşiyor bilmecesi

 

“Şirketi Hayriye”, hızır

Gitmek için adres hazır

 

Ve hidayet yaş otuz üç

Artık onu tutmak çok güç

 

Artık dik duruyor “ağaç”

Olsa da çoğu zaman aç

 

Çeşitli memuriyetler

Ödenen onca diyetler

 

Zorluğun görünmez dibi

Eser 'çile' hayat gibi

 

Kırk bir yılında evlendi

Evi ocağı şenlendi

 

Erzurum’da yazdı yazı

Hapse girdi ilk cezası

 

Elbette son da değildi

Daha çok girecek belli

 

Geç kalınmış mücadele

“Büyük Doğu” ve velvele

 

Kapattılar dergisini

Ve sürdüler kendisini

 

Daha nice eziyetler

Nice haksız vaziyetler

 

Yine bu seneler idi

Bir de “Borazan” üfledi

 

Kırk dokuzda Cemiyeti

Kurdu çekti eziyeti

 

Büyük Doğuyu kuranı

Suçladılar Türk düşmanı

 

Hâlbuki suçlayanların

Hepsi düşmanı vatanın

 

Bitmek bilmez takibatlar

Abuk sabuk tevkifatlar

 

Yıldırmadı tüm tazyikat

Otuz altı yıllık inat

 

Nihayet mayıs seksen

“Şairler Sultanı” derken

 

O senenin eş zamanlı

“Fikir ve sanat adamı”

 

Bizse her an sevdik seni

Tekrar ettik dediğini

 

Ruhun şad olsun 'Mustarip'

Zanneyleme davan garip

 

Hala yaşar 'Büyük Doğu'

Bilir artık tanır çoğu

 

Dolgun akıl, cesur yürek

Necip Fazıl Kısakürek

 

İhsan POLAT

Share this post


Link to post
Share on other sites

CAHİT ZARİFOĞLU

 

FİL YÜREĞİ GİBİ BİR YÜREK

 

Bir sesti öyle

Kıskıvrak bir zaman urgan gibi boynuna dolalı

 

Belleten

Heheyleyen

Höreleyen

 

Üstadım kırk ağzınız

Fil yüreği gibi bir yüreğiniz olmalı

 

Belleten

Eşeleyen külleri

İşte bir küçük köz

İşte bir nine parmağı

 

Bir sesti öyle

Bir çırpıda hem kiriş ve ok

Göğsünü yaymadınsa yay önüne

 

Üstadım bir elif kılıcınız olmalı

İnce uzun bir merhametle

Bir gürzünüz olmalı dolgun bir kaf

Yedi devi arka arkaya yollamalı

 

Zırhsız ve kalkansız

Bir kılıç ve gürz

Kıraç toprak

Obasız bir çöl

O ses ıssız dolaşan bir sesti öyle

 

Bir sesti öyle

Bastı apansız kalabalaık evler dolusu uykuları

Ta ki vakit saat

Sanki güz

İklim sapsarı

 

Anılar

Ne çok dostun var

Hatırladık Kaldırımlar'ı

Tek dosdumuzdu

Hani çocuktuk ve sevdalı

 

Bir gün baktık bir sesti öyle

Hapishanede

Zırhsız ve kalkansız

Kılıç dizlerinin üzerinde

Gürz yerde

 

Baktık

Bir nazar

Besinliyor üçünü de

 

Bir damar denize açılan

Salan küçük çaylara derelere

Büyük ırmaklara da suları

 

*

 

 

*Cennette bir su

Share this post


Link to post
Share on other sites

İBRAHİM SADRİ

 

 

GÖZLERİNDEN YÜREKLERE

 

gözlerinden

en kavi gençlikler sadalarla

ölmenin aziz kılındığı konumdan

kalem çeşmelerinden

herdemüzre çile yürüyor gözlerinden

 

sen ey Mehmed evet sen

zindanda gül yetiştirirken

namı ayan olurdu mahpus pencerelerinden

insan ve fikir

alınlarında baharlar terleyen

insan

sevdasız yaşama avuçlar dolusu fikir

hasretle yükselirken omuzlarda yer eden

gözlerinden

 

bir kelâm

imanın temiz lehçelerinden

bir selâm

bağlum bahçelerinden...

Share this post


Link to post
Share on other sites

NECİP FAZIL KISAKÜREK

 

Mehmet Emre Özer

 

Bahçede dikerken çiçek

Elimde bir kısa kürek

Çağırdı beni mübarek

Necip Fazıl Kısakürek

 

Ey şair,

Gelmek için yanına

Atıldım suya

Geçiyorum nehri yüzerek

Beni sevenleri üzerek

Dayanmaz buna yürek

Kaderimin sesini dinleyerek

Geliyorum yanına, mübarek

Necip Fazıl Kısakürek

 

Ey Şair, yüzerken suda, aklıma geldi türkün "Sakarya"

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya

Bir yanda akan sensin, ama etrafımda Sakarya

 

Açıklama:

Ben Necip Fazıl Kısakürek'i çok geç tanıdım. Kendisini ne lisedeki edebiyat derslerimden ne de basın ve medyadan hatırlıyorum. Ya ben denk gelmedim veya geldim ancak hatırımdan çıktı. Ancak anlaşılıyor ki, medya ve basın Necip Fazıl'a, Nazım Hikmet'e verdikleri önemi vermiyorlar. Ben Necip Fazıl'ı 2002 senesinden sonra 3 numaralı şiirimde bahsettiğim Cem isimli arkadaşım sayesinde tanıdım. Kendisine burada teşekkür etmeyi, bir borç bilirim.

 

(Beyaz Üstüne Eflatun - Mehmet Emre Özer - s.46)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ustayı Unutma

 

Kör kuyulardasın

Ay ışığı bekleyen dardasın

Hatrın soran yok

Bahtına şıvan düşmüş pusulardasın

Bir çınara yaslanmışın

Çocuk gözlerinden ne yaşlar bırakmışın

Rüya görmüşün

Baharda yaprağa durmuş hatıraları yakmışın

Sen kendini yakmışın usta

Şu cihanın tam ortasında bir başına kalmışın

Sevda yüklü trenin firar etmiş istasyondan

Ağlamışın ne yazar

Unutmasan kaç para

Ömrünün hercaisi olmuşun |

Kan yürümüş damarlarına şu hasret denilen zehrin

Sevdakar adın kalmış

Sokaklara düşmüş namın

Gece susmuş gün susmuş usta

Çırılçıplak kalmışın

Kör kuyulardasın usta

Ay ışığı bekleyen dardasın

Hatrın soran yok

Bahtına şıvan düşmüş pusulardasın

Bütün ihbarlara alışkın

Sonsuz yalnızlıkların peşinde

Her siren sesinde

Çürümüş kadavralar kentinde

Öyle aslan öyle adam durmuşun

Usta

Ya aşka durmuşun

Ya kavgaya

Seni böyle kaç kere vurmuşlar

Seni kaç kere sınamışlar

Sırlarını dökmüş aynalara bakma usta

Yürüyüşün gibi zemheri

Yumma gözün gibi serseri

Sen deli alem yangın yeri usta

Bir de sakallarına ak düşmüş görmeyeli

Kör kuyulardasın usta

Ay ışığı bekleyen dardasın

Nefesin nefese değerse eğer

Eğer hatıralar hesap sorarsa

Ya bir de bulurlarsa seni

Yaslandığın çınarın yanında

Saati gelir fecri atar derdi düşerse aşkın

Bir ince vurgun gibi kan sızarsa alnından

Kapatırsın kapıyı usta

Köpeklerin arsız seslerine

Bütün geceleri kapatırsın

Bütün hesapları

Bütün yeminleri antları sarılmaları kapatırsın

Geriye sen kalırsın usta

Ama ne kalırsın

Güneş doğar saçlarının arasından

Her gece cebinden bir ay çıkarırsın

Şimdi kör kuyulardasın

Yakamoz bekleyen dardasın

Hatrın soran yok

Bahtına şıvan düşmüş pusulardasın

Bir sabahın evvelinde

Senin de payın olsun merhamet

Usta

Bari hakkını helal et

 

Yücel Arzen

 

Şiirin Üstad'a yazılıp yazılmadığını tam olarak bilemiyorum. Fakat O'nun için hazırlanmış bir slaytı var ve dinlediğim zaman başkası aklıma gelmiyor. O yüzden paylaşmak istedim. Saygılarla...

Share this post


Link to post
Share on other sites

ÜSTAD

 

Arif Ay

 

ahşap konağın mermer merdivenlerine

akşam güneşi gibi düşen

annelerin titrek solgun sesinden

hüznün ve şiirin hendesesini kurduğun

odalarını Kur'an sesi, karanfil kokusu

dolduran sabahlarda

Yunus çeşmesinden sular içtin

kulluğun çeliğinde attı kalbin

çile ocaklarında piştin

 

tüm inanmışların haritasıdır yüzün

işgal ve talandan sonra

bir tarih ki her sayfası yalan-dolan

sahte kahramanlar ve filan

bir bir düşürüp maskelerini

öfkesini alanlarda dağ gibi gezdiren yürek

sen şiire sığmadın, sığmazsın

Necif Fazıl Kısakürek

 

kıyamete bir an kalmış da

ördüğün ebediyet duvarına son taşı

koymanın telâşında bir ömre

bin yılı sığdıran deha

katıldın sonsuzluk kervanına gittin

gece sürüyor gün doğmadı daha

Share this post


Link to post
Share on other sites

NECİP FAZIL

 

Yalnız ve muztarip bir adam varmış;

Fikirle beslenir,aşkla yaşarmış...

Hamurkârım,

Hamurkârım...

Yalnız ve muztarip bir adam varmış;

Konuştu mu vakit büyür,uzarmış...

Hamurkârım,

Hamurkârım...

Yalnız ve muztarip bir adam varmış;

Güneşte üşümüş,gül'de kızarmış...

Hamurkârım,

Hamurkârım...

Yalnız ve muztarip bir adam varmış;

Kapkara kömürden elmas çıkarmış...

Hamurkârım,

Hamurkârım...

Yalnız ve muztarip bir adam varmış;

Bakteriye nisbet servi kadarmış...

Hamurkârım,

Hamurkârım...

 

Sebahattin Şentürk (1984)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...