Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
yazanel

BBP Helikopteri Düştü.

Recommended Posts

BBP'si Helikopteri Düştü

 

BBP başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nu taşıyan helikopter Maraş civarlarında düşmüş. Bir anda şok oldum, o şaşkınlıkla sizlere de iyi mi kötü mü olduğunu bilmeden haber etmek istedim. Şu ana kadar enkaza ulaşılamamış. İnşallah kötü haber çıkmaz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Gerçekten çok temiz siyaset yapıyor..Ve bu durum çok üzücü..Net bir haberde yok..

 

İnşAllah aramıza dönecektir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

İlk okuduğumda ben de çok üzüldüm ve resmen şoka girdim. Kendisi duruşunu takdir ettiğim ve büyük bir saygı beslediğim, benzeri zor bulunur bir insan... Allah acil şifalar versin, inşallah hayattadır. Helikopterin düştüğü yere ulaşılamıyor olması malesef çok üzücü ve endişelendirici. Düşen helikopterdeki İHA muhabiri kendisi hariç herkesin hayatını kaybetmiş olabileceğini söylemiş telefonda, inşallah doğru değildir. Fakat helikopter düştükten bu yana yaklaşık 4 saat civarında bir süre geçtiği için korkularım artıyor. Hava şartları da malum. İnşallah hemen ulaşırlar ve Yazıcıoğlu ile helikopterdeki diğer tüm şahıslar kurtulur. Flaş gelişmeleri takip etmek amacıyla haber7.com ana sayfası kullanılabilir.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sevdiğim tek siyasetçi. Ne yazık ki hala bulamamışlar, eğer yaralılarsa vakit geçtikçe daha kötü oluyor şüphesiz, dua edelim :shake2:

Share this post


Link to post
Share on other sites

Doğru bir fikrin temsilcisi olarak gördüğüm, karakterli bir şahsiyet olan, kendisinden bazı kereler istifade edebildiğim Muhsin Yazıcıoğlu'nun bu elim kazası beni derinden üzmüştür. Olayın gerçekleştiği andan bu yana vaktin hayli ilerlemiş olması umut iplerimizi iyice inceltirken elimizden sadece duanın geldiği idrakiyle bekliyoruz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Siyaset denilen çıkar pazarında, tertemiz kalmış birkaç istisnadan biri.

Allah yar ve yardımcısı olsun.

Üzüntümüz, inşallah sevince döner.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çağlayancerit'e mitinge gitmiş, partinin kurucularından birinin yeğeni olan arkadaşımın dediğine göre hiç bir gelişme yok. Bölgeyi bilen arkadaşların dediğine göre; kazanın olduğu yer (Çağlayancerit-Göksun arası) çok geniş bir arazi, dağlık ve yoğun kar tabakasıyla kaplıymış. Sivil ve askeri arama-kurtarma ekipleri, civar köylüler ve çok sayıda partili şu anda arama çalışmaları yapmaktaymış. Ümit ediyoruz ve inanıyoruz ki, sağ ve salimdir sayın Yazıcıoğlu ve yanındakiler. Sanırsam BBP Sivas İl Başkanıda helikopterdeymiş.

 

Dua etmek lazım, dua..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Başbakan Erdoğan'ın bütün mitingleri iptal ettiği ve Göksun'a gideceği/gittiği duyuruldu. Sayın Yazıcıoğlu'nun eşi ve kızıda gitmiş sanırım. Diğer partilerde iptal etmişler mitinglerini. Aklıma bir şeyler geliyor ama, dilim varmıyor. En iyisi, bekleyip görmek.

 

Mevlam hayreylesin..

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Kan dondurucu, iliklere kadar ürpertici bir konuşma... http://www.haber7.com/haber/20090326/IHA-m...e-gorusmesi.php

 

Elim varmıyor fakat görünene göre Allah rahmet eylesin demeye yaklaşıyoruz malesef... Muhabir de donmuş olabilir, "üşüyorum" demesi çok acı. Beşir Fuad hissi uyandıran bir konuşma yapmış, Allah hepsini sağ salim kurtarsın fakat şu anda tam 20 saat oldu. Soğuk, tipi, hareket edemeyecek durumdaki yaralılar...

 

Çok yazık, insanın içi parçalanıyor... Bu havada helikopteri kaldırmak cinayet gibi olmuş, inşallah sağ salim, kurtulurlar.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

İşte Yazıcıoğlu'nun Mamak Cezaevi'ndeyken yazdığı ve okuduğu 'Üşüyorum' şiiri

 

Bir coşku var içimde bugün kıpır kıpır

 

Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum

 

Gözlerim parke parke taş duvarlarda

 

Açılıyor hayal pencerelerim

 

Hafif bir rüzgar gibi, süzülüyorum

 

Kekik kokulu koyaklardan aşarak

 

Güvercinler ülkesinde dolaşıyor

 

Bir çeşme başı arıyorum

 

Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp

 

Mis gibi nane kokuları arasında

 

Ruhumu dinlemek istiyorum

 

Zikre dalmış her şey

 

Güne gülümserken papatyalar

 

Dualar gibi yükselir ümitlerim

 

Güneşle kol kola kırlarda koşarak

 

Siz peygamber çiçekleri toplarken

 

Ben çeşme başında uzanmak istiyorum

 

Huzur dolu içimde

 

Ben sonsuzluğu düşünüyorum

 

Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum

 

Durun kapanmayın pencerelerim

 

Güneşimi kapatmayın

 

Beton çok soğuk, üşüyorum..

 

(Muhsin YAZICIOĞLU)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kaza sonucu yaşıyor olsa bile muhtemelen hipotermiye bu kadar uzun süre direnemeyecektir...

 

Ona da yatakta ölmek yakışmazdı zaten... Eğer ahirete irtihal ettiyse duamız şehitler safına kabul edilmesidir...

Share this post


Link to post
Share on other sites

MUHSİN YAZICIOĞLU NE DEDİ?

ARAŞTIRMACI-YAZAR: ALPEREN GÜRBÜZER

 

 

Ülkücü Harekâtın liderlerinden Muhsin Yazcıoğlu ile yapılan röportajda O gönül Sultanı (Seyyid Muhammed Raşid ks. Hazretleri) ile ilgili ilginç hatıralara hep birlikte göz atalım:

 

 

Sayın Yazıcıoğlu, Seyyid Muhammed Raşid Erol Hz. (k.s.)'leri ile ilgili ilk karşılaşmanızı anlatır mısınız?

M. Yazıcıoğlu: Kendisini 1970'li yıllarda uzaktan görmüştüm. O zamanlar çok yakın bir temasımız olmamıştı. Ancak, 1987 yılında Menzil'de kendisiyle görüşmek nasip oldu. Kendisiyle uzun uzun göz göze geldik. Elbette o manevi derinliği ve manevi atmosferi daha ilk bakışta yaşadığımı söyleyebilirim. Benim ilk karşılaştığımdaki intibaım hep tasavvuf kitaplarında okuduğumuz ama ulaşamadığımız, yaşayamadığımız, hissedemediğimiz güzel duyguları yaşama ve hissetme durumunda oldum. Orada benim yarım saatlik hemen hemen yarısı sessiz geçen, bir o kadarı da çeşitli konularda görüşlerine başvurduğumuz ve dinlediğimiz an olarak geçti. Akşam kendilerinin emirleri üzerine bizi Mübarek Divanı'nda misafir ettiler.

— Efendim, bu esnada sizin M. Yazıcıoğlu olduğunuzu biliyorlar mıydı?

M. Yazıcıoğlu: Çevredeki sofiler benim olduğumu söylediler. Ama ben cezaevinde iken manevi olarak da irtibatımız oldu. Bazı sofi kardeşlerimiz aramızda haber akışı sağladı. Bu sebeple bizi hem ismen biliyordu, hem de biz cezaevinde iken muhtaç olduğumuz dualarını daima aldık. Kendisine misafir olduğumuz gecenin sabahında, namazdan sonra camiinin dışında büyük bir kalabalık toplanmıştı. Kendileri kalabalık içinden geldi ve beni çağırdı. Bir kenara geçtik. Elini omzuma koydu ve bana güzel bir hikâye anlattı.

— Hikâyeyi dinleyebilir miyiz?

M. Yazıcıoğlu: Buyurdular ki:

''Bir zatın iki tane oğlu varmış. Kendisi vefat ederken bunlara üç küp altın bırakmış. Çocuklarına ''Bu küp altınların birer tanesi sizin. Üçüncüsü de dünyanın en ahmak adamının'' diye vasiyyet etmiş. Babalarının vefatından sonra bu iki kardeş çok yer dolaşmışlar. Kimi bulsalar bundan daha ahmağı çıkar düşüncesiyle dolaşıp durmuşlar. Çünkü dünyanın en ahmağını arıyorlar. Küçük kardeş bir şehirden geçerken bakıyor ki, bir zatın sakalının bir tarafını yülümüşler, bir tarafı duruyor. (Hatta o, sakalın bir tarafını yülümüşler sözünü söylerken mübarek biraz düşündüler. Tıraş kelimesi sonra aklına geldi, ondan dolayı gülmüştü...) O adamı ayrıca merkebe ters bindirmişler. Kuyruğunu da eline vermişler. Boynuna tezek takmışlar, etrafına çıngıraklar asmışlar. Ve kendisini def, davul çalarak, halkın arasında dolaştırarak rezil rüsva etmişler. O zaman bu küçük kardeş oradaki insanlara sormuş; Bu adamın ne suçu vardı da bu kadar eziyet ediyorsunuz? Cevaben; herhangi bir suçu yokmuş demişler. Bir suçu olduğundan dolayı değil bizim burada adet olduğu için yapıyoruz. Küçük kardeş nedir âdetiniz demiş. Cevaben; bu adam buranın valisi idi. Belli bir süre valilik yapar sonra süresi dolduğu zaman bunu tahtından indiririz. Halkın arasında böyle dolaştırırız. Öbürünü de Törenle tahtına oturturuz dediler. Bunun üzerine küçük kardeş; peki şimdi tahtına törenle oturttuğunuz süresi bittikten sonra aynı bunun gibi halkın arasında dolaştırılacak mı diye sormuş. Onlar da evet demişler. Küçük kardeş hemen eve gidip babasının vasiyet edip verdiği bir küp altını alıp gelmiş. Getirip valinin önüne koymuş. Valiye, bu küp altın babamın vasiyeti üzerine sizin şahsınıza aittir. Yani devlete ait değil. Siz kendi şahsınıza kullanacaksınız. Vali, ama ben sizin babanızı tanımıyorum demiş, küçük kardeş evet, babam da sizi tanımazdı. Zaten bize vasiyet etti ki, dünyanın en ahmağını bul ona ver diye. Vali hiddetle oturduğu koltuğundan kalkmış ve demiş ki, ben koca bir valiyim. Nasıl olur da dünyanın en ahmağı olurum. Küçük kardeş, sizin bir sene sonranızı görüyorum. Bu valilik dönemi bittikten sonra size şöyle şöyle yapmayacaklar mı, sen kendin de böyle olacağını biliyorsun. Bunu bile bile buraya oturmak ahmaklık değil mi demiş.

Bu hikâyeyi anlattıktan sonra elime omzuma vurdu. Dedi ki:

''Manevi rütbelere talip ol. Yoksa insanlar alkışlarlar sonra da taşlarlar. İnsanlara güvenme, önemli olan manevi rütbelere talip olmaktır...''

Tabii ben o zaman acaba siyasete hiç bulaşma anlamında mı söylüyor diye düşündüm. Kendilerine bir vakıf kurduğumuzu söyledik. Vakfa çok sevindi. Vakıf faaliyetlerinin yararlı olduğunu ifade etti. Ayrıca siyasi düşüncelerimi kendilerine aktardım. Bize ''Bu işin çilesini, sıkıntısını çekmişsiniz. Bu sizin bileceğiniz yanıdır. Faydalı olabileceğinize inanıyorsanız yapabilirsiniz.'' dediler. Yani o zaman siyasetin acımasızlığını, insanların güç ve kudrete karşı zaaflarını dikkate alarak siyaset yapmamız gerektiğini ifade ettiği manasını çıkardım.

— O günden bu güne birçok görüşmeleriniz oldu. Bu görüşmelerden size kalan hatıralarınızı ve kendisinin tavsiyelerini anlatır mısınız?

M. Yazıcıoğlu: Tabii bunların bir kısmı söylendiği yerde kalması gereken hatıralar, yaşadığımız anda kalması gereken hatıralardır. Ama ben kendisinden hep güç bulmuşumdur. Bizim için manevi bir kuvvet olmuştur. Yalnız üzüldüğüm bir yanı var, o da son Ankara'ya gelişlerinde kendilerini Pursaklar'da ziyaret ettiğimizde bizi akşam eve davet etmişlerdi. Akşam biraz geç olduğu için istirahata çekilmiş olduğunu düşünerek, evi arayıp rahatsız etmek istemediğimizden gidemedik. Bir daha görüşmek de nasip olmadı. O akşam gidemediğimiz için hala üzülüyorum.

— Evet efendim...

M. Yazıcıoğlu: Siyasi Karar Kurultay’ımızdan önce Türkiye'de bildiğimiz gönül dostlarını ziyaretlerimiz oldu. Bunlara gayretlerimizi anlattık. Yani aklımız ve baş gözümüzle tayin ettiğimiz hedefleri bir de gönül dostları nasıl görüyor diye düşünerek bu zatlarla meşveretlerimiz ve danışmalarımız oldu. Bu meyanda Seyda (k.s.) Hazretleri ile de hassaten görüşmüştük. O görüşmemizde kendisi ''Toplayın, toplansınlar, konuşun, tartışın, orası nasıl karar alırsa öyle hareket edin'' dediler. Hatta yakından ilgilendiler. Ne kadar insan toplanabilir ve kalabalıklar nasıl olur hususunda sorular sordular. Kurultay sonrasında kendilerine kamuoyunun beklentilerini anlattık. Kamuoyundaki birlik hususundaki özlemleri aktardık. Bu hususta kendileri de ihlâsınızı bozmayın siz, ihlâsınızı bozmamak kaydıyla birliktelikler yapabilirsiniz. Ama birlikteliğiniz ihlâsınızı bozacaksa o zaman kendi istikametinizde devam edin gibi görüşler ortaya koydular.

— Son cümle olarak neler söylemek istersiniz?

M. Yazıcıoğlu: Baktığımız zaman gönlümüzü rahatlatan, manevi hazzımızı artıran, bize manevi iştah getiren bir Mürşid-i Kamil'di. Dolayısıyla bizim manevi dünyamıza çok güzel, tarif edemeyeceğimiz tesirleri var. Allah ondan razı olsun. Seyda (k.s.) Hazretleri ve cümle Allah dostları bizim manevi ışıklarımızı. Biz onlarla görebiliyoruz. Onun bu âlemden ebedi âleme gidişi bizi çok üzdü. Allah dostları her zaman manevi tasarruflarıyla da bizi kuşatırlar. Cisimleri yanımızda olmasa da bize manevi rota verirler. Onlar birlik sembolüdür. Onlar tevhidin nurlu aynalarıdırlar. Biz onlardan yansımalar alırız. O, gönüller sultanı idi. O Sultan-ı Müslümiyn'di. O şimdi Allah'a ve Allah'ın sevgilisi Hz. Resulullah (S.A.V.)'a kavuştu.

Allah rahmet eylesin.

 

KAYNAK: Kamer Vakfı Bülteni

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hempher’in itiraflarını okurken, şu olayı hatırladık: Lisede öğretmen iken derste, bir talebem, (Hocam, harpte ölen Müslüman şehid olur mu?) dedi. Evet olur dedim. (Peygamber bunu haber verdi mi?) dedi. Evet dedim. (Denizde boğulursa da, uçaktan düşerse de, şehid olur mu?) dedi. Evet olur dedim. (Peygamberimiz bunları da haber verdi mi?) dedi. Evet, haber verdi dedim. Bir kahraman edası ile ve gülerek, (Hocam! O zaman uçak var mı idi?) dedi. Yavrum! Peygamber efendimizin bir çok isminden biri, Camiul-kelim’dir. Çok şeyleri, bir kelime ile bildirirdi. İşte Peygamber efendimiz, (Yüksekten düşen şehid olur) buyurdu dedim. Bu cevabımı çocuk hayret ve şükran ile karşıladı. Bunun gibi, Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde, çok kelimeler ve hükümler, yani emirler ve yasaklar vardır ki, herbiri, muhtelif manaları bildirmektedir. Bu manaları bulmaya ve aralarından lazım olanı seçmeye (İctihad) etmek denir. İctihad yapabilmek için, derin âlim olmak lazımdır. Bunun için, Sünniler, cahillerin ictihad yapmalarını yasak etti. Bu, ictihadı yasak etmek değildir. Hicretten dört asır sonra, mutlak müctehid hiç yetişmediği için, ictihad yapılamadı, ictihad kapısı kendiliğinden kapandı. Kıyamete yakın, İsa aleyhisselam gökten inecek ve Mehdi çıkacak, ictihad yapacaklardır]

 

Hüseyin Hilmi Işık Rahimehullahu Teala Efendinin bu yazısından uçatka helikopterden düşenin Şehîd olduğunu anlıyoruz, eğer vefât ettiyse Şehîddir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Komşumuz olan bir teyze anlattı. Memleketi, helikopterin düştüğü dağa komşuymuş. 'Çok sarptır o dağ' dedi. 'Çok kişi kayboldu o dağda, cesetlerini bile bulamadık' dedi. Uçurumlarla örülü, yazın bile karı eksik olmaz bir dağmış. Yüce bir baş, yüce bir dağda yatıyor yani dostlar...

 

Ne diyeyim bilmiyorum, çok çok çok üzgünüm. Kaderinde, ahir ömründe evlat acısı çekmek de varmış belli ki o ihtiyar kadının. Ağzı dualı bu 87'lik ninenin gözyaşları ateş damlaları halinde kalbime sızıyor sanki. Ne anlatayım, ne diyeyim bilmiyorum. Anlatamıyor, hissediyorum. Hisler nasıl anlatılsın ki. Kaza zaten trajik de, onu daha da acı hale getiren, insanın yüreğine saplanan ufak detaylar var ki değinmemek elde değil... Muhsin başkanın partililere bir hafta kadar önce 'Bu havada helikopter mi kullanılır, öldürecek misiniz beni' demesi, o çatallı Anadolulu sesiyle 'Adaylarımı size, sizi Allah'a emanet ediyorum' vasiyeti, mitingde ilk defa helikopter kullandıklarını söylemesi, İHA muhabirinin 112 ile konuşması... Vahşi hayvanlar, -15, -16 derecelik hava, kar, sis, kanamadan dolayı vücut sıcaklığını kaybeden, yaralı ve hareketsiz bedenler ve 24 saati geçen ıpıssız, susuz, belki cesetlerle kucak kucağa bir bekleyiş... Söylemeye dilimizin varmadığı şey hepimizin zihninden geçiyordur, telafuza ne hacet... Allah korusun onları, mucizeler gerçekleşsin, başka nasıl dua edelim ki.

 

Ben bu adamı çok seviyordum. Ne partisine oy verdim, ne verirdim ve ne de vereceğim. Alperen ocağı tayfasından da genel manada pek haz eden biri değilim. Fakat bu adam, partisinden de bağımsız olarak bambaşka bir insandı, davasına gönül vermiş, adam gibi bir adamdı. Onca siyasetçinin içinde kendini temiz koruyabilmiş, eğilmemiş, bükülmemiş, muhalefet edebilmek adına meydanlarda nasıl saçmalayacağını şaşırmış halde kırk beş beygir kudretiyle böğüren benzerlerinin yanında efendiliğini ve dava sadakatini hep muhafaza edebilmiş numune-i imtisal bir şahıstı... Müridciğim hatırlayacaktır. Ak Parti seçimleri ikinci kez kazandıktan sonra uzlaşma mesajları göndermeye başladığında ona 'Ulan keşke şu adamı da kabineye alsalar, uzlaşma adına harika bir mesaj olurdu' filan demiştim. Olmadı... Kolay kolay adam beğenmezdim, bir tanesi daha eksildi. Hani arada sırada 'Bazı partiler vardır, herkes onlara sempati besler fakat barajı geçeceğine inanılmadığından oy alamazlar' denirdi de Muhsin Bey misal gösterilirdi... Devlet yönetmesi için değil, onun gibi bir siyasetçinin varlığını hissetmemiz için, vicdanımızın tahtının boş kalmaması için ihtiyacımız vardı ona. O, içimizden yükselen sesin akl-ı selim surlarında ve dava kalelerindeki yankısıydı. Bu memleketin önemli bir değeriydi Muhsin başkan, benzeri bir siyasetçi zor gelir. Ne diyeyim... Bağrından bir başkası fışkırana kadar, ey Anadolu, başın sağ olsun... Gözyaşlarımız, Muhsin gibi güzel adamları yetiştirmeye yetecektir bir gün inşallah...

 

80 öncesi komünistlerinin piç kuruları bazı sitelerde, Muhsin Bey tarafından acıtıldığı aşikar olan bir yerlerine kına yakma ayinleri düzenliyor. Allah bin türlü belalarını versin, ne diyeyim. Allah bu şerefsizlerin topunu kahretsin. Ne pislik, ne basit seviyeli, ne it oğlu it adamlarmışsınız yahu. Muhsin başkan belki de şehit... Siz, köpekler gibi gebereceksiniz bir gün...

 

Helikopterin pilotu ATV'de oynadığı dizide ne diyordu, 'Hiçbir helikopter havada kalmamıştır'...

 

Şu anda televizyonda İHA muhabiri İsmail Güneş'in 112'deki bayanla konuşması var da, yok arkadaş, dayanılır gibi değil... :shake2:

Share this post


Link to post
Share on other sites

Demek öyle be Reis....

 

Demek Maraşın -15 derece soğuğunda, sabote edilen bir helikopterin enkazında kalmakda varmış..

 

Bilmiyoruz Reis yaşıyormusun, sağmısın...Yoksa...Aklımıza dahi getirmek istemiyoruz...

 

Hatırlarmısın Reis Mamak zindanlarını...Bir metre karelik bir yerde üç tane Komünistle kalmıştın..Tabutlukları hatırlarmısın Reisim Namaz kılamadığım günlerdi, çıldıracak gibi olurdum derdin..Elektirik verildiği, sopa ile kaba dayak atıldığı ve toplumun hizaya sokulduğu!!!!! o günleri hatırlarmısın...Sen o günleri yenmiş, "Estağfirullah" Boğmuş lidersin Reisim...

 

Hani Seyda Hzlerinin sağ olduğu, etrafını aydınlattığı günlerdi.O Mübarek Menzil köyünde görmüştüm seni..Genç bir Arslan gibiydin, İdealizminin doruğundaydın...Mübarekden izin almaya gelmiştin parti kurmak için.Seydamda adı "BİRLİK" olsun demişti..Birlikten Dirlik doğar demişti sana..O seni çok severdi be Reisim..Şu an mürşidine ulaştınmı bilmiyorum ama sana en çok ihtiyacımız olan bir dönemde muammadayız..

 

Sen kahpe teklifleri hep reddettin..Para yardımlarını kabul etmedin..Her zaman mazlumun yanında oldun..28 Şubat garabetinde sende olan duruş kimsede yoktu be yiğidim...Hani Maraş Mitinginde dedinya ilk defa helikopterle parti çalışmasına katılacağız diye..Şimdi yüreğim cız ediyor yiğidim...Yüreğimiz cız ediyor...Bu şerefli duruşun sana başbakanlık getirmedi, bu temiz vicdanın koltuk sağlamadı sana Reis...Keşke binmeseydin o helikoptere Yiğidim...Keşke.....

 

Ben inanıyorum...İnanıyorumki Sadatların himmeti senin yanında olacaktır...O karla kaplı tepelerde Rabbim seni mübareklerin yüzü suyu hürmetine koruyacaktır Reisim..

 

Dön artık.. Dön...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sonradan tanıdığım sevgilimin “has odası”nın kapısına köpeklik vazifesiyle kıvrılırken, gözümü açtığım, içinde büyüdüğüm menfi tarafları şahıslarıyla kaim,terbiyesiyle yetiştiğim camiamın kapısından bir daha dönmemek için ayrılırken,kapı aralığından bir Kılıçkıran ağabeyimi bir de seni…Seni yüreğimin kollarına sararak ayrılmıştım be Reis her ne kadar onlar sana öyle böyle demişseler de…

 

İçimden atamadığım ne kadar da uğraşsam yüreğimden sökemediğim, işte ta şuramda kancalı bir zıpkın gibi kalan, içimdeki o hala safi, o hala bir köşesindeki dirice “Türk-İslam Ülküsü”nü yaşatan meğer senmişsin be Reis!..Ne çok özlemişim Reis demeyi sana!..

 

Bizi affet Reis!

 

Sen Büyük Doğu gençliğini, yarenin yoldaşın bildiğin,bedenen yanında hatta bizi o soğuk siyasetin muktezasınca kelle hesabına biriktirdiği rey kumbarasının başında görmesen de kırılmayacığını,içimdeki şahsi ateşe binaen bizi affedeceğini bildiğimiz halde affet bizi koca yiğit!

 

 

Ey Peygamber aşığı!..Ey yüce gönül!..Ey mazlumluğun remzi!..Ey çilenin adamı!..Ey gariplerin sesi!..Ey tevazunun büründüğü,çirkinin ve zulmün bile seni işaretlediği güzel insan!

 

Reis!..

 

İki gecedir, gözyaşlarımıza dualarımıza Rabbimiz şahid!

 

Dostlarımız da şahit olsun ki seni bir seni unutmadık bir seni gönlümüzden silmedik,toprağa kadar da silmeyeceğiz Reis!

 

Sen iki gecedir orada öylece üşürken ve seni orada öylece soğukta düşündükçe biz donduk..Donduk ve utandık be güzel insan!...Vardık dediler,yaklaştık dediler,cümle alem,asker,devlet seferber oldu dediler,her saniye geçişi içimiz parçalandı;”hani nerde 400 metre kaldı,yok sinyal bulundu..” Utancımız, acizliğimiz alem sathını kuşattı da bir sana ulaşamadık canım ağabeyim! Seni o dağ başlarında bilmem hangi kahpe tertiplerle,güya “bozkurt” kılığına bürünmüş, güya kadim “davadaşlar”ının şimdilerde Kemalist zorbalara şirinlik çabasındaki ..”..ama o bizi terk etti” sözüyle başlayan ön koşullu sahte matemci çakalların hevesiyle parçalamak,yem etmek istediler!!! …

 

 

Yıkıldık haberinle reis!

 

 

Hele o mübarek, düşüpte boynunda saatlerce ağlanası annenizin,o bizden,o Anadolu sıcaklığındaki o safi, o tertemiz yüreğinin aksettiği duruşuyla gözyaşlarını görünce daha bir yıkıldık güzel ağabeyim!..

 

 

Ümit mi?..Allah’a tam teslim olmuş bir yiğidin kardeşlerine ümitsizlik düşmez…Ama yürek bu can bu eriyoruz her saniye!!

 

 

“Sonsuzlu düşünüyorsun” ya, “İçim huzur dolu” diyorsun ya,”Ey sonsuzluğun sahibi sana ulaşmak istiyorum” diyorsun ya…”üşüyorum “diyorsun ya…Sevgiline kavuşmak istiyorsun ya…

 

Bizde biraz daha kal sana ihtiyacımız var diyoruz be Reis!

 

 

Yüce Rabbim’in izniyle,Habibinin yüzu suyu hürmetine…

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ne söylenebilir bu durumda, kelimeler düğümleniyor...bundan 15 yıl önce Beykoz'a ziyerete geldiğinde ilk kez yakından görmüştüm... Ocağın küçük odasına doluşarak sohbetini dinlemiştik..Ne kadar saf, temiz, içten ve sıcaktı...Ruhunun güzelliği yüz ifadesinde huzur veriyordu bakanlara..Bir türlü istikamet tutmayan partisini, çevresindeki pırıl pırıl gençliğini alarak ayrıldığında ne çok sevinmiştim; Ünv. duvarına Başbuğ Muhsin yazdığımı hatırlıyorum.....Kaza üzerinden 40 saat geçti ne utanç verici bir durum...Ahhh bunca yıldır makamları işgal eden küçük insanlar ne kadar geri bıraktılar şu memleketi,doğru düzgün işleyen tek bir kurum ve icraat göremeyecekmiyiz...Adnan Kahveci ve Recep Yazıcıoğlu geldi aklıma, şimdide Muhsin Yazıcıoğlu...Üç dürüst ve pırıl pırıl insan ve nasıl olduğu belli olmayan üç kaza... Onca çile ve inkisara rağmen dimdik ve dümdüz yürüdü ömrünce, bütün doğruların ve değerlerin tersyüz olduğu rezil politik dünyada, nihayet istikbal ona gülecek diye düşünürken...Allahım bitmesin yürüyüşü muhsin başkanın, Allahım sen kadir-i mutlaksın; onu, sevdikleri hürmetine sevenlerine bağışla, güneşini kapatma, üşümesin Allahım ne olur...

Share this post


Link to post
Share on other sites

nasa yetkilileri, kaza bölgesinde '' 3 canlının vücut sıcaklığını '' hala koruduğuna dair önemli bir veri kaydetmişler. bu da şu demek oluyor ki; helikopterin içinde 40 kusür saattir kurtarılmayı bekleyen 3 can var. amerikan casus uçakları helikopterin derin bir uçurumun içinde olduğuna dair, doğruluğu muamma olan bir bilgi de vermişlerdir ne var ki bu da ispatlanamamıştır. zira nedense sinyali sadece nasalı yetkililer almakta, türk yetkililer güzellik uykusuna yatmış olduğundan; helikopterden gelen sinyalden, vücut sıcaklığından, vesaireden bi haber, allahın dağında, eksi 15 derecede ve kötü hava şartlarında 3000 kişiyle beraber bit kadar helikopteri bilmem kaç kilometrekarelik alanda aramaktadırlar...

 

ifade etmek istemiyorum, hatta düşünmek bile korkunç ama bu '' 3 canlının vücut sıcaklığı '' aklıma dehşetli bir vehmi de getirdi. 3 vahşi kurdu ! tabi ki bunların yanına, kan kaybını, açlığı ve susuzluğu ve aynı zamanda soğuk havayı da eklemek lazım. belki de kaza esnasında yaşıyor olan kazazedeler, ihmalkârlığın neticesi sonunda kuvvetle ihtimal artık yaşamıyor olabilirler. zira, cep telefonuyla 112' yi arayan gazetecinin telefonu şarjın bitmesi neticesinde kapanıyor ! peki diğer 5 kişinin cep telefonu ne alemde ? onlar hiç kimseyi aramadı mı ? yahut arayamadılar, sebebi malum... bir başka deyişle, çok düşük bir ihtimal ama, altısının birden mi şarjı bitti ?

 

diyelim açlığa ve susuzluğa tahammül ettiler, farz muhal helikopterin içinde kalarak soğuk havaya ve vahşi kurtlara da tahammül ettiler, kan kaybeden bir insan, kesinlikle açlığa ve susuzluğa birkaç saatten fazla tahammül edemez. o havada, o şartlarda, hem yaralanmalarının hem de soğuğun verdiği etkiyle, muhakkak ki uykuları gelmiştir ve gayet açıktır ki, bu şartlar altında uyuyan kişilerde, belli bir süre sonra vücut direnci düşer, kan basıncı azalır, yaralanmanın, soğuğun ve açlığın verdiği hissizleşmeyle maalesef mevt müşahade olunur...

 

dilim varmıyor ama,

allah hepsine rahmet eylesin... mekânlarını cennet eylesin...

 

pkk kamplarının bbg evi gibi izlendiğini iddia eden genelkurmay' a da buradan öpücüklerimi gönderiyorum...

 

bir dakika !

 

çok çok özür dilerim... bu aciz vatandaşı affedin... tsk lâikliği ve atatürk ilkelerini korumakla mükellef diyyy mi ? böylesine olağan dışı durumlarda onlardan hareket beklemek, ölüden takla atmasını istemek kadar abes olur diyyy mi ? pardon, çok çok özür dilerim ! aman lâiklik elden gitmesin, hatta siz hiç zahmet etmeyin, zavallı halk olarak arama tarama çalışmalarını bizzat biz yürütelim. yarından tez yok bir skorsky helikopteri, iki ec 725 helikopteri, 1 adet 2. dünya savaşından kalma rus askeri uçağı ve planörle havacılık hayatıma başlıyorum. alatav silâhlı kuvvetleri bu tür hadiselerle ilgilenecek, o sırada siz, rahat yastıklarınıza yaslanıp, sıcak koltuklarda atatürk' ü ve lâikliği savunabileceksiniz... sizin teminatınız benim şeker çocuklar !

Share this post


Link to post
Share on other sites

bugün öğleye kadar bulunabilir dendi İnşAllah sağ salim bulunurlar.Şehitlik için erken.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...