Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
trradomir

Şükran Balkanlı İle Röportaj

Recommended Posts

Allah biliyor, vefaatinden önce Sedat Abi'yi ziyaret etmek istemiştim hep. Fakat olacak şey miydi, nasıl yapabilirdim? Tanımadığın ve tanınmadığın bir kişinin evine gitmek... Hele bir de benim gibi yüz yüze konuşurken eli ayağı birbirine dolaşan, lafa nasıl başlayacağını bulabilmek için beyniyle kavga eden biriyseniz bu ziyareti yapamazdınız... Fakat heyhat, keşke gitseydim, keşke Sedat Abi'nin elini bir öpseydim diyorum şimdi. İş işten geçtikten, fırsatlar elden kaçtıktan sonra pişman olmaktan ibaret bir hayatımız var. Allah hayatımızın sonunu da böyle eylemesin. Gitmeliydim. İmtihanın en çetinlerinden birine tabi tutulan bu güzel yürekli insanları, debdebeli hayatlarını yaşarken unutan bir sürü karaktersiz pisliğe inat, içinde bir gıdım vefa hissi bulunan insanların da var olduğunu göstermek için, ibret alırken destek olabilmek için ne olursa olsun gitmeliydim. Bunu da yapamadım, bunu da beceremedim. Affet Sedat Abi, affet Allah'ım.

 

Bunu cenazelerin ardından ağlamayı kendine vazife edinmiş şahısların psikolojisiyle, yani her ölü gördüğünde ağlamayı marifet belleyen samimiyetsizlerin tavrıyla göndermiyorum. Asla böyle bir insan olmadığımı Fazıl hüznü'nün ardından açılan başlıkta göstermiştim zaten. Sedat Bey ve Şükran Hanım Müslüman insanlardı, bu bile başlı başına büyük bir sempati vesilesidir benim için. O kadının ağzından bir kere isyan kelimesi çıktığını duymadık. Bu yüzden başkaydı bu insanlar. Başka bir sebebi daha var bu konuyu göndermemin. İnsanların zor günlerinde beklediklerine kavuşamayışlarını gözler önüne seren acı bir konuşma bu. Hakiki dostlardan uzak kalmak ne hazin... Belgeseli yapılacak bir hikaye Sedat ve Şükran hanımınki.. Allah Sedat abiye rahmet eylesin, oğluna dönüşen eşinin bütün yükünü çeken o çilekeş kadına da sabırlar ve mükafatlar ihsan eylesin. Bırakıp gitmeyişinin ve o vakur, o sabırlı duruşunun örnek olması gereken o kadar çok insan var ki bu dünyada. İnsanlığın ve sevginin ölmeyeceğine Şükran Hanım yaşadıkça inanırım. Ünlü birinin eşiyseniz o kişi zor duruma düştüğünde terk edersiniz, ünü olmayan sıradan bir şahısken bir anda üne kavuştuğunuzda da eşinizi yüz üstü bırakırsınız. Bu kadar zor bir imtihanı, henüz 31 yaşında gencecik bir kadınken üstlenen bir insan ve 12 yıl boyunca Allah'a isyan etmeden hareketsizce yatmak zorunda kalan eski bir futbolcu, ünlü, zengin, 'celebrity'... Bir de Şükran Hanım'ın eski hatalarıyla yüzleşebilmesi, o hatalara özlemle bakmadan eleştiri yöneltebilmesi de musibetin olgunlaştırıcılığını gösteriyor.

 

Bu arada Tayyip Bey'in tavrı bana 50'lerde Abdülhamid'in kızlarına gizli gizli yardımda bulunan Adnan Menderes'i hatırlattı. Onun bu vefayı göstermesi harika. Allah razı olsun.

 

'Bir kere öpeyim”, “Seni seviyorum Sedat'çı fahişelerin sonradan Sedat Balkanlı ismini duyduklarında yüzlerinin buruştuğuna adım gibi eminim.. Neyse, daha fazla uzatmak istemiyorum, arada sırada röportajı yapanın gereksiz soruları da olsa bence genel manada çok güzel bir röportaj, buyurunuz:

 

 

Erdoğan, Sedat'a 45 dk. Yasin okumuş

 

Duygu ÖZEL'in röportajı

 

Galatasaray ve Fenerbahçe formasıyla attığı kafa golleri nedeniyle “Altın kafa” lakabıyla anılan Sedat Balkanlı’nın 12 yıl önce konuşma bozukluğuyla baş gösteren ALS (Locked-In Sendrom) hastalığına “çaresiz” dendi. Sedat Balkanlı’nın bu süreçte tek destekçisi ise eşi Şükran Balkanlı oldu. 30 Nisan’da hayata gözlerini yuman Sedat Balkanlı’yı eşi Şükran Hanım’dan dinledik... Şükran Balkanlı eşi için “Benim üç oğlum vardı. Biri Sedat’tı. Ama büyütemedim onu. ‘Bir gün onu yürüteceğim, koşturacağım, yemek yemeği öğreteceğim’ diyordum. Kısmet olmadı” diyor.

 

Sedat Bey’le aynı semtin çocuklarıymışsınız... Nasıl tanıştınız?

 

Gaziosmanpaşa’da oturuyorduk. Tanıştığımızda ben 18, Sedat ise 20 yaşındaydı. Sedatların ailesinin sakatatçı dükkanı vardı. İşe gidip gelirken dükkanın önünden geçerdim. Böylece tanıştık. Bana arkadaşlık teklif etmişti. Ben de kabul ettim.

 

 

Tayyip Bey, Sedat için 45 dakika Yasin okudu

 

Tayyip Bey ile 15 senelik dostluğumuz var. 1997 yılında Sedat hastalandığında Gaziosmanpaşa’da doğalgaz yoktu. Tayyip Bey bizi ziyaret edip sıkıntımızı sorunca, “Doğalgazımız yok” demiştik. O dönem bize doğalgaz bağlattırdı. Bir daha hiç kopmadık. Tayyip Bey, hapse girdiği o zor dönemlerinde Sedat tekerlekli sandalyesiyle Saray Cezaevi’ne ziyaretine gitti. Tayyip Bey Sedat’ı görünce “Hayatımda son bekleyeceğim insan sendin. Beni çok mutlu ettin” demişti. Tayyip Bey, Sedat’ın hastalığı ilerlediğinde de gizlice geceleri ziyaretimize geldi. Başsağlığına geldiğinde 45 dakika ezbere Yasin okudu. Ses tonu mükemmeldi. Acım hafifledi.

 

Sedat çok iyi bir futbolcuydu, peki nasıl bir eşti?

 

Mükemmel bir eşti. Merhametli, eli açık, neşeli, yardımsever, sevecen, çok pozitif bir insandı.

 

Ünlü olduktan sonra kıskandınız mı Sedat’ı?

 

Çok kıskanırdım. Maçlara gittiğimde, tesis çıkışında bir sürü kadın olurdu. “Bir kere öpeyim”, “Seni seviyorum Sedat” diye bağırırlardı. Kimsenin onu benden fazla sevmesini hiç istemezdim.

 

Eşiniz evlendikten ne kadar sonra bu hastalığa yakalandı?

 

Sağlıklı döneminde 10 yıl yaşadık. 21 yaşındaydım evlendiğimde o da 24 yaşındaydı... 12 yıl boyunca da hastaydı.

 

Bu hastalığı öğrendiğiniz zaman nasıl hissettiniz?

 

Doktor hastalığın aşamalarını yüzümüze söyledi. Sedat’a da 2-3 yıl ömür biçti. Kahrolduk. O anı yaşamak o kadar acı ki... En kötüsü ise ne zaman öleceği belliydi.

 

Sedat Bey nasıl etkilendi?

 

“Neden biz” diye ağlıyorduk.

 

Bir mucize beklediniz mi?

 

Hep ümidimiz vardı.

 

Sedat’ı iyileştirmeyi vaat eden büyücüler dayanmış kapınıza?

 

Çaresizlik neler yaptırıyor insana. Büyücülere bile inanıyorsunuz. Birisi “Bahçedeki su kuyusuna büyü yapmış” dedi, İSKİ’den adam getirdik. Evin yakınındaki tüm kuyuları boşalttırdık. Evimizde binlerce muska vardı, vakitli vakitsiz Sedat’ı yıkıyorduk, suları dört yol ağızlarına döküyorduk. Yarabbim affetsin! İnsanın başına gelince bir ümit, “Acaba olur mu?” dedik. Sonuç hep sıfırdı, yaptığımız yanlışlar hastalığın ilerlemesine sebep oldu.

 

Neler yaptınız?

 

Size komik gelecek belki ama çaresizlikten yatırların içinde yatırdık. Günlerce derelerde kurbağa aradık. Canlı kurbağalar kestik, Sedat’ın başına koyduk. Özel bir soğanı Sedat’ın sinirlerine sürdük. Birinci dereceden derisi yandı. Bunlar Sedat’ı çok yıprattı.

 

Peki, Sedat Bey’in hastalığı boyunca siz çocuklarınıza zaman ayırabildiniz mi?

 

Hastalığın ilk zamanlarında ayıramadım. Çocuklarım nasıl büyüdüler bilemedim. Hastalıkla yaşamayı öğrendikten sonra zaman ayırabildim.

 

Sedat Bey sizi yorunca, çocuklardan öfke çıkardığınız oldu mu?

 

Olmaz mı hiç! Bazen Sedat’a kızar, ona bir şey diyemeyince çocuklara “Çok sinirliyim, beni yalnız bırakın” derdim. Beni anlarlar, “Biz babamla ilgileniriz” derlerdi. Bu hastalıkla yaşayınca onlar da çok olgunlaştı. 17 ve 18 yaşındalar ama büyük adam gibiler.

 

Sosyal hayatınız nasıldı? Yalnız bırakabiliyor muydunuz Sedat Bey’i?

 

Uzun vadeli bir yere gittiğim olmazdı. Alışverişe ya da güne birkaç saatliğine giderdim. O zamanlar ailem bakardı Sedat’a. Sedat ölmeden az süre önce 15 gün Umre’ye gittim. Umre’ye de ona dua etmek için gittim. Umre’den döndüm ve Sedat vefat etti.

 

Ölümü bekliyor muydu artık?

 

Hiçbir zaman “Öleceğim” demedi. Zaten ALS hastalığından değil, kanserden vefat etti. Dört ay önce kanser teşhisi konuldu. Karın boşluğunda oluşan bir tümör var dendi. Hiçbir zaman söylemedik ona kanser olduğunu.

 

Hastalığın çaresiz olduğunu hiçbir zaman inanmadım

 

Sizinki nasıl bir sevgi?

 

Nikahta filmlerdeki gibi söz vermiştim “Hastalıkta sağlıkta, iyi günde kötü günde yanında olacağım” diye. Ben bu hastalığın çaresiz bir hastalık olduğuna hiçbir zaman inanmadım. “Bu yıl geçmese öbür yıla geçer” diyordum.

 

Hiç “Ölse de, o da, ben de bu azaptan kurtulsam” dediğiniz oldu mu?

 

Asla! Her günüme şükrederdim. “Bugün güneş yine doğdu, bugün yine güzel, bugün Sedat bizim yanımızda” derdim. Onun tebessümü beni mutlu ediyordu. Gamzesi çıkardı gülümseyince. “Gamzene su koyup da içeyim” derdim. Öpmeye, koklamaya doyamazdım.

 

Sedat Bey konuşamıyordu ama sizi anlıyordu. Ona zorlandığınızı fark ettirmemek zorundaydınız...

 

Bazen çok konuşmak isterdi ve çok yazdırırdı... Ama bazen, “Artık yoruldum, yazdırma, bana müsaade et. Bir dışarı çıkayım, iki dakika nefes alayım Paşam” derdim. O da üzülürdü. Bana çok moral verirdi. “Dayan” derdi. Ama asla bilerek onun kalbini kırmadım.

 

Siz onu çok sevmişsiniz?

 

10 yıl boyunca kocam olarak çok sevdim, çocuklarımın babası olarak çok sevdim. Son yıllarda değişik duygular içine girdim. Artık oğlum gibi seviyordum. Karışık bir ilişkimiz vardı. Ona “Paşa sen iyileşeceksin ama biz eskisi gibi karı-koca olabilecek miyiz? Yoksa anne-oğul gibi mi olacağız?” derdim.

 

Anneler Günü’nü 3 oğlunuzla kutluyordunuz o zaman?

 

Evet. O benim üçüncü oğlumdu. Ama büyütemedim onu. “Bir gün onu yürüteceğim, koşturacağım” diyordum. O taptaze bir bebek gibiydi. Sedat her şeyi yeni baştan benimle öğrenecekti.

 

 

Futbol camiası yalan, Sedat hastayken Fatih hoca bile aramadı

 

Futbolcu arkadaşları ve eşleri sizi ziyaret eder miydi?

 

Hiç kimse gelmedi. Futbol camiası yalan bir camia. Sağlıklıyken yanımızdalardı. Ancak Sedat hastalanınca yok oldular. Futbol camiasında eşleriyle gerçek dost ve arkadaş olamadık. Bugün cenazeye gelenler, acımı paylaştığını söyleyenler Sedat hastayken neredeydi? Eskiden benim evimde yemeğimi yiyenler neredeydi? Takım arkadaşları dışarıda arkadaş değil. Birbirlerinin kuyularını kazıyorlar. Kimse geçmişini unutmamalı. Şöhret elbette bitecek ama güzel anılmak önemli olan. Sedat hiç unutulmadı.

 

Bir dönem yıldız bir futbolcunun eşiydiniz, Sedat Bey hastalanınca o camiadan koptunuz. Sedat’ın eskiden futbolcu arkadaşları bir daha aramadı mı?

 

Saffet Sancaklı, Suat Kaya iyi arkadaşlarıydı ama hastayken aramadılar. Suat’ın eşi başsağlığına geldi ancak eve ayakkabısıyla girdi. Başbakan bile ayakkabısını çıkarmıştı.

 

Bülent Korkmaz ile araları nasıldı?

 

Onunla yıldızı barışmamıştı. Hakan Şükür ile de dost olamadılar.

 

Sedat Bey kişilik olarak vefalı biri miydi?

 

Çok yardımseverdi. Turgay Şener gözünü açtı Sedat yanındaydı. Tanju’nun da hapishanede yattığı dönemlerde Sedat yanındaydı. Birilerinin ihtiyacı varsa, parası yoksa da biz onların yanındaydık.

 

Fatih Terim hastalığı boyunca aramadı mı?

 

Hocaya sorun. Yok gelmedi de, aramadı da.

 

Modayı takip edebiliyor musunuz?

 

Eskiden ederdim. Futbolcu eşleriyle yarışabilmek için ama artık pazardan giyiniyorum.

 

 

 

Sedat’a 29 harften oluşan bir tabela yaptım

 

Nasıl iletişim kuruyordunuz?

 

Gözlerle anlaşıyorduk, 29 harften oluşan bir tabela yapmıştım. Harfleri tek tek sayıyordum ona, gözlerini kırpınca o harfte duruyordum. Zaten iki harf söylese ben ne diyeceğini tahmin ediyordum. O her şeyi duyuyordu, her şeyi anlıyordu sadece konuşamıyordu, dokunamıyordu. Ben onun eli, ayağı, gözü olmuştum.

 

Duygusal olarak özel anlar yaşayabiliyor muydunuz?

 

Gözlerinin içinde mutluluğu görebiliyordum. Ağladığı da oluyordu. Sadece pazar günleri başbaşa kalabiliyorduk. O günlerde dertleşirdik Sedat’la. Ben ona “Paşam artık iyileş, çok yoruldum, çocuklar büyüdü. Seninle konuşmak istedikleri şeyler var. Bir an önce ayağa kalk ki yükümü hafiflet benim” derdim.

 

Ne cevap verirdi?

 

“Allah izin verirse ayağa kalkacağım” derdi. Yukarı bakardı, o zamanlar bilirdim ki, hep “Allah” derdi. “Artık çocuklar evlendiğinde torunlarımı severim. Onlara sarılır, top oynarım” derdi.

 

Ev hanımısınız, Sedat Bey hastalanınca maddi durumunuz nasıl oldu?

 

F.Bahçe kulübü bizi her zaman destekledi. Belli bir birikimimiz vardı ama zamanla birikim de bitiyor. Ev hanımıyım. Bir dönem çalıştığım için emekli oldum. Yardımlar olmasa, iki emekli maaşıyla iki çocuğu okutamazdık. Sedat’ın tıbbi malzemelerini de SSK’dan aldım.

 

Bir kadın olarak hem duygusal hem cinsel yönden tatmin edilemiyor olmak sizi etkilemedi mi?

 

Etkilemez mi. Dönem dönem çok yoruldum. Zaten 10 yıldır psikolojik destek alıyorum. Bazen Sedat’a “Hayatımız hep böyle gidecek mi gidecek. Biz eski günlere dönebilecek miyiz, yoksa hiç mutlu olamayacak mıyız?” diyordum. 12 seneden beri çocuklarımla ve kocamla bir masada oturup yemek yiyemedik.

 

Sedat Bey hastalandıktan sonra en çok neyi özlediniz?

 

Sesini özledim, ona sarılmayı, onun çocuklara sarılmasını. Bir kadının isteyebileceği her şeyi özlüyorsunuz. Gözünüzün önünden film şeridi gibi geçiyor her şey.

 

Sedat Bey’i dışarı çıkarır mıydınız?

 

Sahile giderdik. Balık tutardık birlikte. İnsanları çok seviyordu Sedat. Yolda Sedat’ı tanıdıkları zaman çok mutlu oluyordu.

 

(Haber7)

 

Bir Fatiha'yı çok görmeyelim arkadaşlar.

Share this post


Link to post
Share on other sites

selamlar,

 

nedim hazar'in bugunku kose yazisi tam da sizin dem vurduklarinizdan dem vurmus, heralde koymamda bir sakinca yoktur. selametle

 

insan

 

Biliyorum, beyinleri idrak felcine uğramış, kalplerinde insanî değerlerin yeri sıranın en arkalarına ötelenmiş, gözleri ve gönülleri üç kuruşluk siyasi kadraj dışında bir şeyi göremeyecek kadar körelmiş güruh bu yazıyı bambaşka bir şekilde yorumlayacaktır. Ama hakkaniyet hissi o kadar ağır basıyor ki, yazmasam vicdanen kendimi çok fena hissedecektim.

Ve biliyorsunuz, Cindoruk komedisi, Holding Medyası'nın katliam sonrası yaptığı şaklabanlıklar, Anayasa Mahkemesi gibi bir kurumun tepesindeki insanların girdiği yadırgatıcı diyalog ve ilişkileri arasında kalkıp böylesi bir meseleyi yazmak yadırgatıcı da olabilir.

 

Geçen hafta yazdığım 'Vefa ve adanmışlık' başlıklı yazıdan sonra anlamış bulunuyorum ki, bu konularda yalnız değilim en azından. Benim gibi düşünen ve 'hissiyatımızı dile getirdiniz' diyen binlerce, on binlerce insan var.

 

Rahmetli Sedat Balkanlı'nın vefakâr eşi Şükran Hanımefendi ile yapılan röportajları okudukça, vefasızlığın kol gezdiği, menfaatlerin, çıkar ilişkilerinin, entrikaların ve ayak oyunlarının hüküm sürdüğü günümüzde, sayıca az da olsa, vefa insanları olduğunu öğrenmek insanı rahatlatıyor.

 

Önce 'yandaşlık' gargarasından başka bir şey bilmeyen holding hışırları için bir hatırlatma yapayım.

 

Başkakan Recep Tayyip Erdoğan ile hiçbir yakınlığım, doğru dürüst konuşmuşluğum, iletişimim, muhabbetim yoktur. Hatta birçok Andıç yaygaracısından çok daha fazla eleştirmiş, yadırgamış bir kalem olmuşumdur.

 

Lakin Şükran Balkanlı'nın anlattıklarını okudukça Başbakan'ın insan yönünü bir kez daha görmenin memnuniyetini ifade etmek bir borç bana göre. Tayyip Erdoğan bugün başbakan, yarın belki tekrar seçilmeyecek, siyasi hayatı bitecek vs. Siyaseten çok hata da yapmıştır belki. Çoğu zaman üslup sorunu da yaşamış olabilir. Ama sayın Başbakan'ın insanî yönü her türlü kusurun üstündedir.

 

Bir başbakan düşünün ki, 12 yıldır yatalak bir şekilde hayat mücadelesi veren futbolcu ve ailesini gece yarıları gizli gizli ziyaret edip hatırlarını soruyor, ihtiyaçlarını, sıkıntılarını dinliyor.

 

Futbolcu rahmet-i rahmana gittikten sonra evine gidip kederli ailesinin üzüntüsüne samimi bir şekilde iştirak ediyor, acılarını paylaşıyor, bizzat kendisi dua okuyor, Kur'an-ı Kerim tilavet ediyor.

 

İşte Tayyip Erdoğan'ı büyük yapan şey budur. Erdoğan'ı gönüllere kazıyan taraf bu insani ve samimi tarafıdır.

 

Ve unutulmamalıdır ki, bu yön zorla elde edilmez. İnsan olmak, samimi olmak, sahici olmak bir siyasi taktik, teknik değildir.

 

Şükran Balkanlı anlatıyor: "Tayyip Bey, Sedat'ın hastalığı ilerlediğinde de gizlice geceleri ziyaretimize geldi. Başsağlığına geldiğinde 45 dakika ezbere Yasin okudu. Ses tonu mükemmeldi. Acım hafifledi."

 

Üç günlük iktidar, uç kuruşluk dünyevî menfaat, beş para etmez çıkar için olmadık takla atanlar, milletin gözü önünde yapmadık numara bırakmayanlar için bu dediklerimin çok anlam ifade etmeyeceğinin farkındayım. Ve her gün 'RTE' diyerek, 'Ampül' diyerek, 'Tayyip' diyerek onu aşağılamaya çalışan mercimek vicdanlılara da diyecek bir tek kelimem yok bu konuda. Koca koca siyasetçiler, üst düzey bürokratlar, komutanlar, parti liderleri, cukkası sağlam holding babalarını görüyorsunuz işte. Beş kuruşluk menfaat için bilmem kimi ziyaret edip 'emrinizdeyiz' şeklinde hazrola geçen menfaatçiler ile hasta bir adamı gece yarısı gizlice ziyaret edip, gönlünü yapıp 'emrinizdeyim' diyen kişiler arasındaki en temel farktır anlatmak istediğim.

 

İnsan farkı, insanlık farkı.

 

Siyasetin, ekonominin, politikanın canı cehenneme... Bana insan olan insan lazım dostlar. Umudumuzun en kırık olduğu zamanlarda, yüreğimizin darala darala nefes alamayacak hale geldiği durumlarda böylesi tablolar derin bir nefes aldırıyor, içimizi hafifletiyor.

 

M. NEDİM HAZAR / 11 Mayis 2009 /ZAMAN

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tayyip Erdoğan başbakan kaldığı sürece Türkiye'nin her konuda insiyatifi tavan kapacak..Lakin kapatma korkusu var işte..Sivil anayasa gelse ondanda kurtulacağız.

 

Ne mutlu ki Müslüman ve Necip Fazıl üstadımıza aşık biri ülkemiz için ter döküyor.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...