Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
kvp111

Bediüzzaman Said Nursi (k.s)

Recommended Posts

Bediüzzaman Said Nursi hakkında her kafadan bir ses çıkıyor...bende açıkçası kendisi hakkında çok fazla bilgi sahibi değilim...fakat özellikle dindar hırıstıyanlar tabiri ve ahir zamanda dindar hırıstıyanlarında cennette gidebileceğini söyledğini duyuyorum...bu doğrumudur?doğruysa ne maksatla böyle bir söz söyledi?ehli sünnet hakkında ne düşünür?bugunkü fetullah gülen cemaatiyle gerçekten alakası var mıdır?ve bazı nurcularda gözüme çarpan mubalaga nedendir??bu konuda gerçekten tarafsız bilgiler sunarsanız sevinirm...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bugünkü Gülen cemaati hocalarını üstadlarından epey öne aldıklarından nurcu diyemeyiz.Fetullahçı derler halk arasında ki,doğrudur da.

Nurcular,Said Nursi ekolünden çıkmayan,elinden dilinden risale düşürmeyen,gülen'i seven,sayan ama aşırıya kaçmayan güruh.

Hülasa,topyekün nurcu dediğimiz güruhun çoğu gülen bağlısı,azı da saf nurcu.(Okuyucu derler bu güruha)

 

Gülen cemaati sevgi-saygı-hürmet konusunda aşırıya kaçıyor mu?

İstisnalar kaideyi bozmaz diye eklersek bu güruhu pek yakından tanıdığım hasebiyle söyleyebilirim ki evet.

Selametle.

Share this post


Link to post
Share on other sites

kvp111 Gönüldaşın endişelerini paylaşıyorum.

Birşey daha ekleyeyim. İnşallah güzel bir tartışma zemini doğar.

 

FARKETTİM Kİ NUR RİSALELERİNDE VERİLEN HÜKÜMLER YAHUT GÖRÜŞLERİN ÇOĞU KAYNAKSIZ. NAKİL SÖZ KONUSU DEĞİL. EĞER SAİD NURSİ FİKİR ADAMIYSA TAMAM ANCAK ALİM KİŞİLİĞİ ORATADA OLDUĞU İÇİN 4 KAYNAKTAN BİRİNE BAŞVURMAK ZORUNDA. YOKSA GÜVENİLİRLİĞİNİ KAYBEDER. HİÇBİR VELİYE BAĞLI OLMADIĞINI HATTA ZAMAN TARİKAT ZAMANI DEĞİL İMANI KURTARMAK ZAMANI DEDİĞİNİ DE DUYMUŞTUM.

 

Ayrıca, Büyük Veli Abdülhakim Arvasi Hazretlerinin onun için YAZACAĞIN KİTAPLARI YAKARIM dediğini, velinin, said nursinin birkaç ayetin abced hesabı hatasından ötürü uyarıldığında biraz ağır karşılık verdiğini ve Büyük Veliyi Nur Risalelerine hükümetle bir olup saldırdığını nurcu bir sitede okumuştum.

 

Ne derece doğru bilemem. Bilenler anlatsın...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Düşününüz ki bir dairede bir dolu insan vardır fakat herkesin fikri bazı konularda başkadır ama yanlış değildir.

Fakat hepsi aynı kapıdan çıkar en nihayetinde.

Fethullah cı Nurcu diye nitelemeleri herzman yersiz buldum.Burada şunu hatırlatmak isterim.

Bulunduğumuz formda zaten yazmaktadır.

Necip Fazıl vapurla Karaköy'e geçerken, yanına biri yaklaşıp:

 

"Üstad", diye sormuş "Peygamberlere ne diye gerek duyuldu, biz kendimiz yolumuzu bulabilirdik."

 

N. Fazıl, okuduğu kitaptan başını kaldırmadan:

 

"Ne diye vapura bindin ki, yüzerek geçsene karşıya" cevabını vermiştir.

 

Burada önemli olan budur,Şu başıdönen, serzenişde olan dünyada,kendimize bir rehber edinmemiz şarttır,Elbette ki Efendimiz (s.a.v) önderimizdir lakin,bir yol göstericiye her daim ihtiyaç içersindeyiz.Doğru olanı bulup,bir an olsun ayağımızn kaymaması için buna ruhumuz açtır.Fethullah cı, Nurcu tabirleri yersizdir, sadece onlarda ALlah yolundadır, ellerinden gelenide Hak yolunda yapmaktadırlar.Benimseyip gidilir ya da gidilmez elbetteki mümkündür ,mabutlaştırmaya gerekde yoktur.Bazıları sevgilerinde aşırıya gittikleri için tabirleri yanlış kullanmış olabilirler ama arkadaşımında dediği gibi istisnalar kaideyi bozmaz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Kurşunkalem Gönüldaş, esselam...

Rehber herşeyin %90'ı dır. Klavuz-karga atasözü de malum...

Bu kadar basit olamaz.

Amaç aynı yol farklı klişesi de bence artık bayatladı.

Sözüm meclisten dışar said nursi için demiyorum. Onunla ilgili henüz muhasebemi tamamladım ancak yukarıda yazdıklarım doğruysa kaleminin kırılması gerekir.

Sevgili Üstad Büyük Doğu'larda sıkça yer vermiş Said Nursiye. Ortada garip bir mesele var. Bir taraftan fen yobazlarına verdiği cevaplar harika... Özellikle Said Nursi bağlılarının konuya dahil olup yukarıda bahsi geçen mevzularda bizi bilgilendirmesini beklerim.

Hayırlısı olsun...

Share this post


Link to post
Share on other sites

alim bir zattır diye Allah için saygı duyarım said nursi'ye. tenkid etmem sözkonusu olamaz. lakin bu zatın arkasından gelen, yolundan yürüdüklerini söyleyen , hatta kendi aralarında okuyucu yazıcı diye guruplara ayrılmış malüm bu topluluk yürüdükleri yol alacalı bulacalı olmasına rağmen çoğuzaman renk vermeyip inceden inceden aheste aheste sözüm ona islamı yeryüzünde hakim kılma davasındadırlar bunlarda!!!!

 

dinler arası dialok bunlardan çıkmıştır mesela....ılımlı islam, layt müslümanlık!! ne şiş yansın ne kebap tarzında

sentezleri gırla!!

mesela bir dönem 1 papaz 1 haham 1 sözüm ona imam, bir dinler bahçesi kurup , bahçeyede 1 köprü ekleyip haşa sırat köprüsü .....o köprüdende el ele güle oynaya geçtikleri oldu bu malümbu gürühun...

kaldıki zaman gazetesinde hoca sıfatı ile fetva veren ahmet şahin, bir dönem gazetedeki köşe yazısında EHLİ KİTAB İLE AMENTDE İTTİFAKIMIZ VAR.... EFENDİMİZİ KABUL VE TASDİK BİR KEMAL BERTEBESİDİR. ŞART DEĞİDİR diye fikir beyan etmiştir. KELİME-İ ŞEHADET TEKİ MUHAMMEDEN RASULÜLLAHI BİR KEMAL BERTEBESİ SAYMIŞ VE TAKILIP KALINMAMASI GEREKTİĞİNİ SÖYLEMİŞTİR. yahudi ve hırıstiyanlardan bahsediyor amcam dikkatinizi çekerim!! yani bir bakıma onlarında cennete giriceğini söylüyor.... diyalokcuyuzya acıtmayalım mantalitesi olsa gerek ..... yada dünyası ugruna ahiretini satanlarmı!!!! ne diyelim. yada kim kimin düdüğünü öttürüyor oma bakalım! (amcamın daha sonra kendi yazısını çok sonra tekzip etmeside yok değil.)

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar

 

Sevgili kvp 111 arkadasim... Benden sana tavsiye, her kafadan ses cikanlara kulak vermeyin bence. Bu yurek isidir, insanlarin samimiyetiyle alakali bir konudur. Acizane diger tavsiyem birkac kitap edinmeniz, bir takim seyleri kendiniz gormenizdir. Sahsen Fethullahci tabiri cok cirkin. Muhammed Fethullah Gulen de bu ifadeden hosnut degildir.

 

Insanlara takili kalmanin bazi kotu sonuclari olabiliyor, hosgorusuzluk ve anlayissizlik gibi. Bir insan karsisindakinin insan oldugunu unutmamali, ne olursa ve kim olursa olsun. Ve ben anlamiyorum nedir bu insanlarin cizdigi kalin kirmizi cizgiler? Mevlana'nin ve Yunus Emre'nin "Gel" demesi hosgoru ve diyalogun ta kendisi degil midir?

 

Dunya artik kucuk bir koy. Kapali bir kutu olmanin hic bir anlami yok. Ben Finlandiya'daysam, bazi insanlarin akil almaz ozverisindendir. Buradakiler ya da diger ulkedeki gonul insanlari enayi mi? Dertleri ne yani hic dusundunuz mu? Kolay degil. Hic kolay degil.

 

Sevmek zorunda degilsiniz. Tarafi olmak zorunda hic degilsiniz. Ama hic olmazsa lutfen adinin hurmetine sozlerinize biraz dikkat edin.

 

Son olarak belirtmek isterim ki buna benzer basliklar defalarca acildi, kilitlendi. Bence daha fazla kurcalamamak gerekir. Burda onemli olan birilerinin kaleminin kirilmasi falan olark da gormeyin lutfen. Bazi seylere de katilmiyor degilim. Hakli gordugum taraflar var, ama uzulerek soyluyorum ifadeler o kadar icimi acitiyor ki katildigim kisimlari vurgulamak istemiyorum...

 

Yanlis anlasilmamam duasiyla.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sevgili Ü.Y Gönüldaş, ben bu başlığın önemli bir zemin hazırlayacağına inanıyorum. İlmi açıdan iyi bir fotoğraf çekilebilir. Bu başlıkta sizin de kırılmanıza neden olan Fetullah Gülen meselesi değil, Üstadı Said Nursi meselesi konuşuluyor. İnşallah başlık konu dışına çıkıp Fetullah Gülen polemiğine dönmez. Hakkınız kaldıysa helal ediniz. Selametle...

Share this post


Link to post
Share on other sites
FARKETTİM Kİ NUR RİSALELERİNDE VERİLEN HÜKÜMLER YAHUT GÖRÜŞLERİN ÇOĞU KAYNAKSIZ. NAKİL SÖZ KONUSU DEĞİL. EĞER SAİD NURSİ FİKİR ADAMIYSA TAMAM ANCAK ALİM KİŞİLİĞİ ORATADA OLDUĞU İÇİN 4 KAYNAKTAN BİRİNE BAŞVURMAK ZORUNDA. YOKSA GÜVENİLİRLİĞİNİ KAYBEDER. HİÇBİR VELİYE BAĞLI OLMADIĞINI HATTA ZAMAN TARİKAT ZAMANI DEĞİL İMANI KURTARMAK ZAMANI DEDİĞİNİ DE DUYMUŞTUM.

 

Efendim, Nur Risaleleri, Bediüzzaman'a aittir. Kur'an'ı Kerim'in hikmetini, sırlarını arayıp, onları, şuurlara idrak ve telkin etme amacını güder. Bunu, kendi ilmiyle yapar. Kendisine, "Bediüzzaman" dedirten ilimle... Tefsirde nakil, veyahut kaynak gösterme metodu kullanılmaz. Bu iş makale yazmaktan farklıdır. Risale'i Nur'daki ilmi izahların şuur kaynağı, kimdir diye sorarsanız, gene kendisidir, Bediüzzaman'dır. İlim kaynağı nedir diye sorarsanız, Kur'an'ı Kerim'dir. Tefsir alimleri, diğer ilim büyüklerinin birikimlerini, olgunlaşma çağlarında alırlar. Onları kendi şuurlarında eritirler. Tefsirlerinde (şu) şöyle demiş, diyerek Kur'ani hakikatlerin ispat cephesini (beşer)e dayandırmazlar, ispat cephesi sürekli olarak Kur'anı Kerim'in kendisidir. Bediüzzaman'da, Risale'i Nur'larda Kur'ani hakikatlerinin sırlarını ve azametlerini izah ederken, ispat dayanağını Kur'an olarak almıştır. Bütün tefsirlerde bu böyledir.

 

Ayrıca, Büyük Veli Abdülhakim Arvasi Hazretlerinin onun için YAZACAĞIN KİTAPLARI YAKARIM dediğini, velinin, said nursinin birkaç ayetin abced hesabı hatasından ötürü uyarıldığında biraz ağır karşılık verdiğini ve Büyük Veliyi Nur Risalelerine hükümetle bir olup saldırdığını nurcu bir sitede okumuştum

 

Korkunç bir iftira... Hem Bediüzzaman, hem Abdulhakim Arvasi'yi yalan kıskacına alan, korkunç bir iftira...

Biz izahı yok, bir kaynağı yok, bir insaf sinirine bağlı değil. Haşyetle susmaktan başka yol yok...

 

Ayriyeten Bediüzzaman'ın ebced hesapları, dayandığı temeller ve mana gayeleri ile Şua'lar adlı eserinde mevcuttur, okumak serbesttir. İnternet okudum, şundan duydum, diye bir şiar, şiar değil, mazeret de değil, sadece zavallı bir cehalet bahanesidir. İdrak için okumak, doğrudan doğru müessirin kendi eserini okumak, ve onu, kendi eserinden tanımak şarttır, boyun borcudur... Arap bir yazarın güzel bir sözü: Bizi anlamak isteyen bizi okusun! Ben inanıyorum ki sadece on dakikasını herhangi bir Risale'i Nur'u okumaya tahsis edene, gerçek bütün çıplaklığı ve haşmetiyle gözlerinin önünde arz'ı endam edecektir.

 

 

Gülen cemaati hakkında şu veya bu kanaate sahip olabilirsiniz. Bu yapılanmanın faaliyetlerini baz alarak, kimi yargılara varmanız, onları bir hüküm çemberinde zapt etmeniz mümkün olabilir. Çünkü ana mihrakını hareketten, faaliyetten, (oluşturma)dan alan bir yapılanmadır. Faaliyetlerini teşhis ederek şu veya bu kanaate varmakta hürsünüz. Fakat bu oluşumun, yapılanmanın, faaliyet manzumesinin bağlı olduğu fikir kökü nedir? Bediüzzaman Hz.leri mi? Hayır. Nur cemaatiyle Gülen cemaatini birbirine karıştıranların, ikisini aynı kovuktan fışkırma veyahut birini diğerinin kaynaklığını teşkil ettiğini zanneden kolaycıların büyük yanılgısı, bu noktadan, bu peşin kabulden ileri gelmektedir. Gülen cemaati için, aksiyon mihraklı bir oluşum demiştik. Nur cemaati ise, saf yapısı itibariyle bir ilim, tefekkür yuvasıdır. Orası, İslamı ilimle, hikmetle şuurlara ve ruhlara telkin etme fabrikasıdır. Madem hüküm, amele nispetle verilir, o zaman Nur cemaati diyince aklımıza ilim ve hikmet gelmelidir. Nur cemaatini teşhis etmeye, anlamaya çalışan bir kafa, onun yapısındaki ilim, hikmet ve iman manzumesini heceleyemiyorsa, vardığı neticenin hiçbir hükmü yoktur

 

Şu soruyu soralım: Sakın, aksiyon mihraklı olarak tabir ettiğimiz (Gülen) cemaatinin fikir kökü, güdücü unsuru Bediüzzaman, yani Nur cemaati olmasın. Sakın bu yapılanmanın mimarı, o zat olmasın? Benim bu soruya cevabım şudur: asla ve kata. Bu önerme, muhaldir, abestir. Bizzat Necip Fazıl'ın kendisinden öğrendiğimiz fikir-aksiyon bağını düşünelim. Bu bağı takip ve tahlil edip, Nur-Gülen arasındaki münasebete bir ölçüt olarak uygularsak, bir çıkmaza, tezat olmasa bile mutlak surette bir uygunsuzluğa rastlayacağız. Nedir bir fikir ve ruh mihrakının aksiyonlaşma mimarisi. Bir aksiyonla, faaliyet manzumesiyle, onu harekete geçiren, mimarisini teşkil eden odak arasındaki münasebet... İlkin şunu ifade etmeliyiz: bir fikir sisteminin kendi içinde tamamlığa erip aksiyonlaşması, aynı kafanın, aynı mihrakın güdümünde olmasına bağlıdır... Yani, fikir-ruh sistemini oluşturanla, onun aksiyon ve eşya-hadiseler üzerindeki rolünü tayin edenin, aynı kişi olması gerekir... Nasıl ki bir cihaz oluşturan mühendis, o cihazın işleyiş sahasını ve teknik niteliklerini kendisi tayin eder... Eğer böyle olmazsa, bir fikir-ruh mimarisinin aksiyon cephesiyle, onun ana unsurları arasında bir ayrılık oluşur. Ve aksiyon, fikre ihanet etmiş, en azından onu yanlış bir sahada, yanlış bir şekilde kullanmış olur... Bütün bunlar bize gösterir ki, Gülen cemaatinin faaliyet manzumesini, dünya görüşü amentüsünü oluşturan, Bediüzzaman Hz.'leri değildir. Çünkü Bediüüzaman'ın aksiyon ve faaliyet mimarisi, ilim ve hikmet temelli iman mihrakıdır. Bu zatın herhangi bir eserini okuyan şuur hemen anlar ki, bu adam bütün gücüyle, bütün irfanı ve bütün istidadıyla insanları Allah'a yaklaştırma, onları Kur'ani hakikatlere döndürme çabasındadır. Hem, yaşadığı hayatın tevazuluğuna, çektiği çilelerin büyüklüğüne, bunlara mukabil sebatının genişliğine, mücadele azminin çevikliğine bakan idrak hemen anlar ki, bu adam dünya ötesi, maddi menfaat ötesi, mantığın pratik faydasının çok ötesi bir gayenin hizmetindedir. Madem mihrak budur, o zaman bu mihrakın tezahürü de buna uygun olsa gerektir. Yani, bu adamın ardından giden, bu adamın dünya görüşüne müsavi bir görüş üzere olmalıdır... Bunlar, kimdir diye soracak olursanız, ilk dönem Nurcularıdır, derim. O şakirtler, o Kur'an hizmetkarları, o çilekeşler... Başkası değil...Nasıl ki bizler İslamiyet'in ana dokusunu, onun iktisat olsun, cemiyet ahvali olsun, yönetim düsturu olsun, bütün cephelerini temsil eden en eksiksiz ve tam modeli olarak Asr'ı Saadeti alıyoruz, nasıl ki ondan başka bütün çağlardaki İslami bütünlüğü, o çağın yanlış, hiç olmazsa eksik bir modeli olarak görüyorsak, ve İslamiyet'in Asr'ı saadetteki yapısını değil de, sonraki dönemlerdeki halini baz alarak onu küçültmeye çalışanlara karşı ille de Asrı saadet, Asr'ı saadet diye diretiyor isek, aynı şekilde esas Nurcuları, ilk dönem şakirtleri olarak almak zorundayız... Onlar, bizzat Bediüzzaman'ın etrafında halkalanmışlardır, gayeleri, faaliyetleri çok açık ve nettir. Risale'i Nurlar'dan emdikleri ilim ve tefekkür sütü, dünya görüşlerinden, yürüyüşlerine kadar her şeylerini bir intizamın altına almıştır...

 

Gülen cemaati, kendi bünyelerinde Risale'i Nur'ları okuyor, onları idrak etmeye çalışıyor olabilirler. Ama bu demek değildir ki, onların mütehassısı Risale'i Nur'dur. Madem onlar, doğrudan Nur şakirleri değillerdir, o zaman bütün açıklığıyla idrak etmemiz lazım gelir ki, onların şu veya bu hareketlerinin sorumlusu Bediüzzaman Hz.'leri değildir. Çünkü bu yapının işleyiş felsefesinin amentüsünü o oluşturmamıştır. Bediüzzaman'ın mücadelesi sadece bir grup, bir hizipten müteşekkil değildir. O, bütün dünyaya hitap eder, bütün ümmete hizmet eder. Çünkü, kendini Kur'an hizmetkarı olarak addeder, mücadelesini bu düstur üzerine inşa eder. Demek ki o, ilim ve tefekkür gibi birbirine yaslanan iki dağın arasından çıkıp, dünya ovasını sulamak üzere akan bir nehirdir... Birileri şu veya bu, doğru veya yanlış, bir amaçla gelip o ırmaktan bir kol açmış, bir kanal açmış, o nehirden taşıdığı su ile şu veya bu gaye mecrasını sulamış, bundan, hiç nehir sorumlu tutulur mu?... Bu hangi insafa ve mantığa uygun düşer?... Nasıl ki İBDA adlı oluşum da Necip Fazıl'ın Büyük Doğu'sunu şiar edindiklerini söylüyor, buna rağmen hiçte onunla bağdaşmayan bir aksiyon yolunu tutuyorlar, ve bizler BD'yi anlamış olarak onların yanlışlıklarından Büyük Doğu'yu münezzeh görüyorsak, aynı şeyi Nur cemaati ile Gülen cemaati arasında da görmeliyiz... Bizim bu insaflı ve hakkaniyete uygun görüşümüzün zemininde, Büyük Doğu'yu okuyup anlamış olduğumuz yatar. O zaman Nur'u anlamanın, ve diğer oluşumlarla arasındaki münasebeti heceleyebilmenin tek yolu da Risale'i Nur'ları irdeleyici bir kafayla okumaktan geçer...

 

Buraya kadar ifade ettiklerimizi hülasalandıralım: Gülen cemaatini yoğuran, Risale'i Nur değildir. O zaman Gülen cemaatinin şu veya bu faaliyetinin sorumlusu da Bedüzzaman değildir. Birileri çıkıp, Gülen ile Bediüzzaman arasında bir münasebet kurarsa, buradan hareketle Bediüzzaman'a çamur atarsa, ona, içimizdeki fikir namusunun bir tezahürü olarak gücümüzün yettiği en büyük cevabı vermeliyiz.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites
Buraya kadar ifade ettiklerimizi hülasalandıralım: Gülen cemaatini yoğuran, Risale'i Nur değildir. O zaman Gülen cemaatinin şu veya bu faaliyetinin sorumlusu da Bedüzzaman değildir. Birileri çıkıp, Dinler Arası Diyalog güruhu ile Bediüzzaman arasında bir münasebet kurarsa, buradan hareketle Bediüzzaman'a çamur atarsa, ona, içimizdeki fikir namusunun bir tezahürü olarak gücümüzün yettiği en büyük cevabı vermeliyiz.

Eyvallah birader dillendirmek istediğimizi çok güzel açıklamışsın.

Selametle.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Gülen cemaati, kendi bünyelerinde Risale'i Nur'ları okuyor, onları idrak etmeye çalışıyor olabilirler. Ama bu demek değildir ki, onların mütehassısı Risale'i Nur'dur. Madem onlar, doğrudan Nur şakirleri değillerdir, o zaman bütün açıklığıyla idrak etmemiz lazım gelir ki, onların şu veya bu hareketlerinin sorumlusu Bediüzzaman Hz.'leri değildir. Çünkü bu yapının işleyiş felsefesinin amentüsünü o oluşturmamıştır. Bediüzzaman'ın mücadelesi sadece bir grup, bir hizipten müteşekkil değildir. O, bütün dünyaya hitap eder, bütün ümmete hizmet eder. Çünkü, kendini Kur'an hizmetkarı olarak addeder, mücadelesini bu düstur üzerine inşa eder. Demek ki o, ilim ve tefekkür gibi birbirine yaslanan iki dağın arasından çıkıp, dünya ovasını sulamak üzere akan bir nehirdir... Birileri şu veya bu, doğru veya yanlış, bir amaçla gelip o ırmaktan bir kol açmış, bir kanal açmış, o nehirden taşıdığı su ile şu veya bu gaye mecrasını sulamış, bundan, hiç nehir sorumlu tutulur mu?... Bu hangi insafa ve mantığa uygun düşer?... Nasıl ki İBDA adlı oluşum da Necip Fazıl'ın Büyük Doğu'sunu şiar edindiklerini söylüyor, buna rağmen hiçte onunla bağdaşmayan bir aksiyon yolunu tutuyorlar, ve bizler BD'yi anlamış olarak onların yanlışlıklarından Büyük Doğu'yu münezzeh görüyorsak, aynı şeyi Nur cemaati ile Gülen cemaati arasında da görmeliyiz... Bizim bu insaflı ve hakkaniyete uygun görüşümüzün zemininde, Büyük Doğu'yu okuyup anlamış olduğumuz yatar. O zaman Nur'u anlamanın, ve diğer oluşumlarla arasındaki münasebeti heceleyebilmenin tek yolu da Risale'i Nur'ları irdeleyici bir kafayla okumaktan geçer...

 

Buraya kadar ifade ettiklerimizi hülasalandıralım: Gülen cemaatini yoğuran, Risale'i Nur değildir. O zaman Gülen cemaatinin şu veya bu faaliyetinin sorumlusu da Bedüzzaman değildir. Birileri çıkıp, Dinler Arası Diyalog güruhu ile Bediüzzaman arasında bir münasebet kurarsa, buradan hareketle Bediüzzaman'a çamur atarsa, ona, içimizdeki fikir namusunun bir tezahürü olarak gücümüzün yettiği en büyük cevabı vermeliyiz.

 

Bir tarafta Bediüzzaman Said Nursi ve Gülen Cemaati

Öte tarafta Necip Fazıl Kısakürek ve İBDA-C oluşumu..

 

Gerçekten şaşırtıcı bir kıyaslama..

 

Gülen Cemaatinin Risale-i Nur'u okuyup anlamadığını, anlayamadığını, irdelemediklerini, idrak etmeye çalışıyor olabilirliklerini sizin o muhteşem tespitleriniz ile öğrenmiş bulunmaktayız.. Bir de sizden ricam bu iddialarınızı müşahhas olarak bize ifade ederseniz fazlasiyle memnun oluruz..

 

Ayrıca şu linkte de Dinler Arası Diyaloğa karşı çıkan güruhun idrak edebileceği keyfiyyette Üstad Bediüzzamanın Diyalog çerçevesinde düşünceleri ve yaptıkları sistematik olarak belirtilmekte..

 

Faydalanılması ve idrak edilebilmesi niyyet ve ümidiyle..

http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage....le&aid=9846

Share this post


Link to post
Share on other sites
Bir tarafta Bediüzzaman Said Nursi ve Gülen Cemaati

Öte tarafta Necip Fazıl Kısakürek ve İBDA-C oluşumu..

 

Gerçekten şaşırtıcı bir kıyaslama..

 

Gülen Cemaatinin Risale-i Nur'u okuyup anlamadığını, anlayamadığını, irdelemediklerini, idrak etmeye çalışıyor olabilirliklerini sizin o muhteşem tespitleriniz ile öğrenmiş bulunmaktayız.. Bir de sizden ricam bu iddialarınızı müşahhas olarak bize ifade ederseniz fazlasiyle memnun oluruz..

 

Ayrıca şu linkte de Dinler Arası Diyaloğa karşı çıkan güruhun idrak edebileceği keyfiyyette Üstad Bediüzzamanın Diyalog çerçevesinde düşünceleri ve yaptıkları sistematik olarak belirtilmekte..

 

Faydalanılması ve idrak edilebilmesi niyyet ve ümidiyle..

http://www.sorularlaislamiyet.com/subpage....le&aid=9846

Pek tabii bir misal.

Gülen cemaati tam anlamıyla Said Nursi yolunda gidiyor diyebilir miyiz? Hayır.Gülen yolunda gidiyor diyebiliriz.Gülen belki bir zamanlar sadece bir vasıta idi.Ama artık ekol.Gerçek nurcularla gülen cemaatini ayırd edelim diyoruz.

Meseleye yönetimin de sıcak bakmadığı bir Gülen tartışmasına çekmeden nihayet versek de Said Nursi (H.z) hakkında konuşsak daha verimli olacak inşallah.

 

Ali NFK kardeşim;

Bediüzzaman tefsir yazmıştır,tefsir de ispat gayesi yoktur,alimin ilmi vardır.Said Nursi h.z rüyasında Peygamberimizden (S.A.V) bu konuda işaret aldığını söylemiştir.Bu da sanırım kafidir.

Fıkıh,İlmihal vb sahada eser verseydi o zaman masdar arardık.

Selametle.

Share this post


Link to post
Share on other sites

herkese teşekkür ediyorum...fakat bazı arkadaşlar gülen cemaatiyle ilgili yorum yapıyor...o cemaat hakkındaki fikrim bellidir o konuda bir açıklamaya ihtiyacım yok...benm gülen cemaati derken kastım yani bediüzzamandan aldıkları hakkaten diyalog mu yoksa bediüzzamanda öyle bişey yok mu sorusuydu...bu dindar hırıstıyan meselesi filan kafamı karıştıran...mübalagadan kastım nur talebesi olan arkadaşlarındı...müctehid filan diyenler varda şaşırtıcı açıkçası...genel kanaatim şu bilemiyorum ne kadar doğru...bediüzzaman ayrı gülen ayrı...fakat bediüzzamanın risalelerde kullandığı değişik dil onu anlamamazı zorlaştırıyor anlatmak istediği başkadır heralde...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sevgili Cihat gönüldaş, muhattabınız ben değilim. Zira beni de son derece rahatsız eden, ortalıkta doşan ve kaynağı belli olmayan sözleri buraya taşıdım. Başka birşey değil...

 

Şu kaynak ve nur risaleleri meselesi... Ben biliyum ki Said Nursi, amel konularına pek girmemiş, iman ve imanın korunması konularında yoğunlaşmıştır. Zamanında açılan Diş Dolgusu başlığında zannedersem Sevgili Adıdeğmez Gönüldaş, Risale-i Nurlardaki hükmü belirtmişti. Orada Said Nursi, ''içime şöyle doğdu ki...'' diyerek başka mezhebe uyulması lazım gelmediğini söylemişti. Aynı şekilde müziğin haramlığı konusunda da zamanında okuduğum bir yazısında kısmi haramlık belirtmiş ve bunu bir nakle bağlamamıştı. Benim kısmım bukadardır. Ve iki hükümde de kaynak isterim!..

 

Son olarak, Abdülhakim Arvasi Hazretleri'nin ''Yazacağın kitapları yakarım'' sözünü nakleden Hüseyin Hilmi Işık'tan duyan bir öğrencisidir. Verdiğim söz gereği bir öğrencisi diyorum... Zira o iki grup arasında fitne yaratmamak için bu konuyu sürekli kapatıyor. Neyse önemlisi Hüseyin Hilmi Işık'ın bu sözü söylemesidir. Asıl kaynak o dur ve zaten kendisinin Nur Risalelerin soğukluğu buna dayanır.

 

Said Nursi'nin Ulu Hakan'a saldırmasını da açıklamak gerekir. Zannedersem bir pişmanlık yazısı kaleme almıştı. Orada ki durumu da öğrenmek isterdim.

 

Gene bir mesele; Cemalletin Afgani... Zamanında edindiğim Risale programında Cemallettin Afgani ismini arayarak ne fikir beyan ettiğini merak etmiştim. Orada Said Nursi (aynı program bende yok o yüzden hangi kitabında geçiyor söyliyemeyerceğim) Afganiye siyasette selefim diyor. Bunu bulmak pek zor değil. sorularlaislamiyet.com da da okumuştum bu meseleyi...

 

Ayrıca merak ediyorum, yanıtlanmamış; Said Nursi Tasavvuf İlminde hangi makamda hangi sıfatta?

 

Ben bir tarafın sözcüsü olarak konuşmuyorum. Tek isteğim tüm söylenenlerin zeminine oturmasıdır.

 

Selametle...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Aziz, sıddık Risale-i Nur şakirtleri kardeşlerim,

Risale-i Nur şakirtlerinin zayıf kısımlarına zarar veren, hatıra gelmeyen, ihtiyar bir zat tarafından bir itiraz münasebetiyle ve o gibi itirazların esasını kesecek bir hakikati beyan etmeye mecbur oldum. Evvelce birisine dediğim gibi bunu tekrar ediyorum.

 

Hem mucib-i taaccüp, hem medar-ı teessüftür ki, ehl-i hakikat, ittifaktaki fevkalade kuvveti zayi ettikleri ve ziya' ile mağlûp oldukları halde, ehl-i nifak ve dalâlet, meşrebine zıt olduğu halde ittifaktaki ehemmiyetli kuvveti elde etmek için ittifak ediyorlar. Yüzde on iken, doksan ehl-i hakikati mağlûp ediyorlar. Ve en ziyade medar-ı taaccüp ve medâr-ı hayret şudur ki:

En ziyade muavenet ve teşvik beklediğimiz ve onlar da, o yardıma İslamiyetçe ve meslekçe ve vazife-i diniyece mükellef oldukları bize yardımı yapmayıp, bilâkis, yanlış anlamasına binaen, Risale-i Nur'un hizmetine fütur verecek bir tarzda, mevki-i içtimaiyelerinin ehemmiyetine istinaden itiraz etmişler. Bir hakikate dair beyanata itiraz etmişler.

Ben bilmiyorum, hangi meseledir, hangi ayete dairdir. Olsa olsa, gayet mahrem kısmından olan Birinci Şua namında, İşârât-ı Kur'aniyeden bir meseleye dair olacaktır. Bu aciz kardeşiniz, hem o eski dost zâta, hem ehl-i dikkate ve sizlere beyan ediyorum ki: Kur'an-ı Mucizü'l-Beyânın feyziyle, Yeni Said, hakaik-i imaniyeye dair o derece mantıkça ve hakikatçe bürhanlar zikrediyor ki, değil Müslüman uleması, belki en muannid Avrupa filozoflarını da teslime mecbur ediyor ve etmektedir.

Amma, Risale-i Nur'un kıymet ve ehemmiyetine işari ve remzî bir tarzda, Hazret-i Ali (r.a.) ve Gavs-ı Âzamın (k.s.) ihbârâtı nev'inden, Kur'an-ı Mucizü'l-Beyânın dahi bu zamanda bir mucize-i manevisi olan Risale-i Nur'a nazar-ı dikkati celb etmesine mana-yı işârî tabakasından rumuz ve imaları, i'câzının şe'nindendir ve o lisan-ı gaybın, belagat-ı mucizekârânesinin muktezasıdır.

Evet, Eskişehir Hapishanesinde, dehşetli bir zamanda ve kudsi bir teselliye pek çok muhtaç olduğumuz hengâmda, manevi bir ihtarla, "Risale-i Nur'un makbuliyetine dâir eski evliyalardan şahit getiriyorsun. Halbuki 62. sırrıyla en ziyade bu meselede söz sahibi Kur'andır. Acaba, Risale-i Nur'u, Kur'an kabul eder mi? Ona ne nazarla bakıyor?" denildi. O acip sual karşısında bulundum.

Ben de Kur'an'dan istimdat eyledim. Birden, otuz üç ayetin mana-yı sarîhinin teferruatı nev'indeki tabakattan, mana-yı işârî tabakasında ve o mana-yı işârî külliyetinde dahil bir ferdi Risale-i Nur olduğunu ve duhulüne, medâr-ı imtiyazına bir kuvvetli karine bulunmasını, bir saat zarfında hissettim ve bir kısmı, bir derece izah ve bir kısmı mücmelen gördüm. Kanaatimde hiçbir şek ve şüphe ve vehim ve vesvese kalmadı. Ben de, ehl-i imanın imanını, Risale-i Nur'la muhafaza niyetiyle o kat'î kanaatimi yazdım ve has kardeşlerime mahrem tutulmak şartıyla verdim.

Ve o risalede, biz demiyoruz ki, "ayetin mana-yı sarîhi budur;" ta hocalar "Fihi nazarun" desin.

Hem dememişiz ki, "Mânâ-yı işârînin külliyeti budur." Belki diyoruz ki, mana-yı sarîhinin tahtında müteaddit tabakalar var; bir tabakası da, mana-yı işârî ve remzîdir. Ve o mana-yı işârî de, bir küllîdir; her asırda cüz'iyatları var. Risale-i Nur dahi bu asırda o mana-yı işârî tabakasının külliyetinden bir ferttir. Ve o ferdin kasten bir medar-ı nazar olduğuna ve ehemmiyetli bir vazife göreceğine, eskiden beri ulema beyninde câri bir düstur-u cifrî ve riyaziyle karineler, belki hüccetler gösterilmişken, Kur'an'ın ayetine veya sarahatine değil incitmek, belki i'câz ve belağatine hizmet ediyor. Bu nevi işârât-ı gaybiyeye itiraz edilmez. Ehl-i hakikatın, nihayetsiz işârât-ı Kur'aniyeden had ve hesaba gelmeyen istihracatlarını inkâr edemeyen, bunu da inkâr etmemeli ve edemez.

Amma, benim gibi ehemmiyetsiz bir adamın elinde böyle ehemmiyetli bir eserin zuhur etmesini istiğrab ve istib'ad edip itiraz eden zat, eğer buğday tanesi kadar çam çekirdeğinden dağ gibi çam ağacını halk eylemek azamet ve kudret-i İlahiyeye delil olduğunu düşünse, elbette bizim gibi acz-i mutlak, fakr-ı mutlakta ve böyle ihtiyac-ı şedit zamanında böyle bir eserin zuhuru, "vüs'at-i rahmet-i İlahiyeye delildir" demeye mecbur olur.

Ben, sizi ve muterizleri Risale-i Nur'un şeref ve haysiyetiyle temin ediyorum ki, bu işaretler ve evliyanın imalı haberleri, remizleri beni daima şükre ve hamde ve kusurlarımdan istiğfara sevk etmiş. Hiçbir vakitte, hiçbir dakika, nefs-i emmareme medar-ı fahir ve gurur olacak bir enaniyet ve benlik vermediğini, size bu yirmi sene hayatımın göz önünde tereşşuhatıyla ispat ediyorum.

Evet, bu hakikatle berebar, insan kusurlardan, nisyandan, sehivden hâli değil. Benim bilmediğim çok kusurlarım var. Belki de fikrim karışmış, risalelerde hatalar da olmuş. Fakat, Kur'an'ın hurufât-ı kudsiyesinin yerine, beşerin tercümesini ikame perdesi altında, noksan huruflarla, yeni hat altında, tahrifkârâne, ehl-i dalâletin tevilât-ı fâsideleri âyâtın sarâhatini incitmelerine bakmıyor gibi; biçare, mazlum bir adamın, kardeşlerinin imanını kuvvetleştirmek için, bir nükte-i i'câziyeyi beyan ettiği için, hizmet-i imaniyesine fütur verecek derecede itiraz, elbette değil öyle zatlar, belki zerre miktarı insafı bulunan itiraz edemez.

Benim şahsım için mucib-i hayrettir ki, o itiraz eden zat, benim silsile-i ilimde en mühim üstadım olan Şeyh Fehim'in (k.s.) tilmizi ve en ziyade merbut olduğum İmam-ı Rabbânî (r.a.)'ın bir talebesi olduğu halde, herkesten ziyade kusurlarıma, eski karışık hayatlarıma, taşkınlıklarıma bakmayarak bütün kuvvetiyle imdadıma koşmak lazım iken, maatteessüf, ondan tereşşuh eden bir itiraz, bazı zayıf arkadaşlarımıza fütur ve ehl-i dalâlete bir senet hükmüne geçtiğini çok teessüfle işittik. O ihtiyar zattan, çabuk bu su-i tefehhümü izale etmek için tamire çalışmasını, hem duasıyla, hem tesirli nasihatiyle yardımını bekleriz.

Bunu da ilâveten beyan ediyorum:

Bu zamanda, gayet kuvvetli ve hakikatli milyonlar fedakarları bulunan meşrepler, meslekler bu dehşetli dalâlet hücumuna karşı zahiren mağlubiyete düştükleri halde, benim gibi yarım ümmî ve kimsesiz, mütemadiyen tarassut altında, karakol karşısında ve müthiş, müteaddit cihetlerle aleyhimde propagandalar ve herkesi benden tenfir etmek vaziyetinde bulunan bir adam, elbette dalâlete karşı galibane mukavemet eden ve milyonlar efradı bulunan mesleklerden daha ileri, daha kuvvetli dayanan Risale-i Nur'a sahip değildir. O eser, onun hüneri olamaz ve onunla iftihar edemez. Belki, doğrudan doğruya Kur'an-ı Hakimin bu zamanda bir mucize-i maneviyesi, rahmet-i ilâhiye tarafından ihsan edilmiştir. O adam, binler arkadaşıyla beraber o hediye-i Kur'aniyeye el atmışlar. Her nasılsa birinci tercümanlık vazifesi ona düşmüş. Onun fikri ve ilmi ve zekâsının eseri olmadığına delil, Risale-i Nur'un öyle parçaları var ki, bazı altı saatte, bazı iki saatte, bazı bir saatte, bazı on dakikada yazılan risaleler var. Ben yeminle temin ediyorum ki, Eski Said'in kuvve-i hafızası beraber olmak şartıyla, o on dakikalık işi, on saatte fikrimle yapamıyorum. O bir saatlik risaleyi, iki gün istidadımla, zihnimle yapamıyorum. Ve o altı saatlik risale olan Otuzuncu Sözü, ne ben, ne de en müdakkik dindar filozoflar, altı günde o tahkikatı yapamaz. Ve hâkezâ...

Demek, biz müflis olduğumuz halde, gayet zengin bir mücevherat dükkânının dellalı ve birer hizmetçisi olmuşuz. Cenab-ı Hak, fazl ve keremiyle, bu hizmette halisane, muhlisâne bizi ve umum Risale-i Nur şakirtlerini daim muvaffak eylesin. Amin. (Kastamonu Lâhikası)

 

62."Yaş ve kuru ne varsa ap açık bir kitapta yazılmıştır." En'âm Sûresi: 6:5.

 

Said Nursî

 

burda geçen ihtiyar...abdülhakim arvasi hazretleridir..ALİNFK arkadaşın anlatıığı olay da şu...

 

said nursi efendi hazretlerinin de yanında bulunuyor bir ara bilirsiniz pek hocalarıyla arası yok...bir başka said var bu ikisi efendi hazretlerine bir tefsir hazırladık diye geliorlar...

 

Efendi Hazretleri de diyorki:bunda yeni şeyler varsa ben bunu yakarım

yok zaten bilinen şeylerse şöhret olur...velhasıl izin vermiyor...diğer said kabul ediyor...said nursi kabul etmiyor çekiyor gidiyor...anlattığı olay doğrudur...burda mesele said nursinin büyük alim olup olmadığı değil,benim burdaki şüphelerim ehli sünnetin içinde bulunup bulunmadığı,yoksa zaten benim üstadım değil ve olamaz...onun bilgisi kesbi değil vehbidir...ilham dinde senet eğildir sadece kişinin kendisini bağlar...ona diş dolgusunda mezhep taklidine gerek yok diye ilham geldiyse kendini bağlar...bizleri değil...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Bediüzzaman Said Nursi hakkında her kafadan bir ses çıkıyor...bende açıkçası kendisi hakkında çok fazla bilgi sahibi değilim...fakat özellikle dindar hırıstıyanlar tabiri ve ahir zamanda dindar hırıstıyanlarında cennette gidebileceğini söyledğini duyuyorum...bu doğrumudur?doğruysa ne maksatla böyle bir söz söyledi?ehli sünnet hakkında ne düşünür?bugunkü fetullah gülen cemaatiyle gerçekten alakası var mıdır?ve bazı nurcularda gözüme çarpan mubalaga nedendir??bu konuda gerçekten tarafsız bilgiler sunarsanız sevinirm...

 

''Şiddet-i şefkat ve rikkatten, bu kışın şiddetli soğuğuyla beraber mânevî ve şiddetli bir soğuk ve musibet-i beşeriyeden biçarelere gelen felâketler, helâketler, sefaletler, açlıklar şiddetle rikkatime dokundu. Birden ihtar edildi ki:

 

Böyle musibetlerde kâfir de olsa hakkında bir nevi merhamet ve mükâfat vardır ki, o musibet ona nispeten çok ucuz düşer. Böyle musibet-i semaviye mâsumlar hakkında bir nevi şehadet hükmüne geçiyor.

 

Üç dört aydır ki, dünyanın vaziyetinden ve harbinden hiçbir haberim yokken, Avrupa’da, Rusya’daki çoluk çocuğa acıyarak tahattur ettim. O mânevî ihtarın beyan ettiği taksimat bu elîm şefkate bir merhem oldu. Şöyle ki:

 

O musibet-i semaviyeden ve beşerin zâlim kısmının cinayetinin neticesi olarak gelen felâketten vefat eden ve perişan olanlar, eğer on beş yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehit hükmündedir. Müslümanlar gibi büyük mükâfat-ı mâneviyeleri, o musibeti hiçe indirir.

 

On beşinden yukarı olanlar, eğer mâsum ve mazlum ise, mükâfatı büyüktür, belki onu Cehennemden kurtarır. Çünkü âhirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedîye (a.s.m.) bir lâkaytlık perdesi gelmiş. Ve madem âhirzamanda Hazret-i İsâ’nın (a.s.) din-i hakikîsi hükmedecek, İslâmiyetle omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa’ya (a.s.) mensup Hıristiyanların mazlumları, çektikleri felâketler onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir. Hususan ihtiyarlar ve musibetzedeler, fakir ve zaifler, müstebit büyük zâlimlerin cebir ve şiddetleri altında musibet çekiyorlar. Elbette o musibet onlar hakkında medeniyetin sefahetinden ve küfranından ve felsefenin dalâletinden ve küfründen gelen günahlara keffaret olmakla beraber, yüz derece onlara kârdır diye hakikatten haber aldım, Cenab-ı Erhamürrâhîmine hadsiz şükrettim. Ve o elîm elem ve şefkatten tesellî buldum.

Eğer o felâketi gören zâlimler ise ve beşerin perişaniyetini ihzar eden gaddarlar ve kendi menfaati için insan âlemine ateş veren hodgâm, alçak insî şeytanlar ise, tam müstehak ve tam adalet-i Rabbaniyedir.

 

Eğer o felâketi çekenler mazlumların imdadına koşanlar ve istirahat-i beşeriye için ve esasat-ı diniyeyi ve mukaddesat-ı semaviyeyi ve hukuk-u insaniyeyi muhafaza için mücadele edenler ise, elbette o fedakârlığın mânevî ve uhrevî neticesi o kadar büyüktür ki, o musibeti onlar hakkında medâr-ı şeref yapar, sevdirir''

 

Kvp111 kardeşim, yukarıdaki alıntı Kastamonu Lahikası'ından. İşte buradaki ifadelere dayanılarak Hristiyanların cennete gidileceği iddia ediliyor. Ha birde iddia edenlerin alıntı olarak kullandığı yazıyı buradkiyle karşılaştırmak gerekir. Çünkü muazzam yanlışlıklar çıkabiliyor. Üstad ve Amerika başlığında Üstaddan alıntı yaptıklarını söyleyen birtakım kişiler, bu alıntıya bakarak üstadı eleştiriyorlar güya. Ama o başlığı incelersen bu iddianın büyük bir yalan olduğu aşikardır. Çünkü üstaddan yaptıkları alıntıda açık bir hilelik yaptıkları çok belli. Aynı vaziyet burada da olabilir. O birtakım kişilerin alıntı yaptığı yazı sende vardır diye düşünüyorum. Onu burada verirsen karşılaştırma olanağımız olur.

 

Kürt teali cemiyeti yüzünden de eleştirilir Said Nursi mesela. Ama bu cemiyet yüzünden Atıf Hoca'da yargılandı ve herhangi sabit bir suçu bulunamadı devrin din düşmanları tarafından. Aynı suçlama Said Nursi için de yapılır. Ama bu suçlamalar bizi hiçbir netiçeye götürmez. Bu türden suçlamaların kaynaklarını Ulusalcı kesimden alabilirsiniz. Yahu bunlar A.Gül'ün ve Erdoğan'ın yahudi olduğunu bile yazdırdılar ona buna. Çok dikkat etmeliyiz, çok... Fasıkların getirdikleri haberleri ince bir elekten geçirelim ve oyuna gelmeyelim. Tartışma seyrinde giderse faydalı olur.

 

Ali NFK kardeşimin Afgani sorusu da ayrı bir iddia tabi... Ama Said Nursi'nin kitaplarına şöyle baksanız dahi, Rabbani'den, Şahı Nakşibendi'den bolca faydalandığını görürsünüz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yine ve yeniden ci, cı, cu, cü gibi eklerin çokca kullanıldığı ve bilmeden konuşmak, görmeden hüküm vermek türünden ''nakarat'' haline gelmiş, kısır ve gereksiz bir döngü haline getirilmiş malum konulardan birisi daha...

 

Buraya yazmak gerek, evet hem de yeniden ve yeni bir şeyler yazmak. Ömür yeterse, sonraya kalsın inşallah.

Share this post


Link to post
Share on other sites

İnternetten okunan yazılar iyice elden geçirilmeli ve eğer mümkünse internetten değil de güvendiğimiz kaynakların,yazarların, yayınevlerinin kitaplarından faydalanmalı param yok alamıyorum diyenlere her ilde kütüphaneler var içleri de kitap dolu ve bir kere kayıt oluyorsunuz kitapları alıp okuyup teslim ediyorsunuz yada kütüphanede sessizce inceliyorsunuz.

 

kvp111 kardeşim insan bilmediğinin düşmanıdır düsturuyla öncelikle Sait Nursi hz. tanımanı ve bu konuda Üstad bolca sayfa ayırdığı "Son Devrin Din Mazlumları" adlı eserini öncelikle okumanı tavsiye ederim, çünkü Said Nursi Hz. için yazılan kitapların çoğu taraflı yazılmıştır, yani onu sevenler ve sevmeyenler her iki tarafta kendince anlatmıştır, Üstad ise onlardan farklı olarak tarafsız, sade ve açıkca herşeyini yazmışmıştır.

 

sonrasında o alıntıların asıllarını kitaplardan bulalım, bu konuda herkes elinden geleni yapar bu başlıkta tartışmadan konuya açıklık getirelim.

Yine kitabım yok dersen bende e- kitapları var, külliyatı onları gönderebilirim.

 

selametle kal...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sevgili büyükdoğu Gönüldaş, yine ve her zamanki gibi meseleyi örtücü tavır sergiliyor. Halbuki bir Büyük Doğu mümini olarak konuyu Ehl-i Sünnet çerçevesinde ele alıp biz şüphe ve korku besleyenleri tatmin etmesi gerekir...

 

Derinden Gönüldaş'a da Abdülhakim Arvasi Hazretlerine Üstad vasıtası ile sevgi beslemenin yanında Büyük Veli'nin neden Büyük olduğunu öğrenmesini, Veli'yi iyice tanımasını tavsiye ederim. Eğer zamanın İrşad Kutbu'na bir saldırganlık söz konusu ise durum çok vahim.

 

Tekrar soruyorum, Said Nursi'nin bağlı olduğu irşad zinciri hangisidir?

Büyük Veli Beyazid-i Bestami Hazretleri Tasavvuf ilminde kendi başına iş yapanlar için Şeyhi olmıyanın şeyhi şeytandır der! Burası çok mühim... Düğüm de burada...

Share this post


Link to post
Share on other sites

arkadaşlar anlaşıldı ki burdan pek bir şey çıkmayacak..sevenler durumu yanlış anlayıp savunacak sevmeyenler de üstlerine gidicek..benim hatamdı...uzamasına gerek yok...ben bazı araştırmalar yaptım emin olamadım birisi çıkar bekledğim şeyi söyler mi dedim ama hayır değişen bişey yok...bu konudaki son hükmüm şudur said nursi gençlik zamanında hatalar yapmıştır..siyasatte selefim diyor afgani için...siyasetten sonra tövbe etmiştir..dini bakımdan bir üstadı yoktur bu bir eksiktir...ama kitaplarına bakarsak ehli sünnetin doğru yol olduğunu söyler...ilhamla elde etmiştir bilgilerini...ilham dinde senet değildir bizi bağlamaz..bu ölçü imamı rabbaninendir..hata yaptığı için kötü gözle bakılmaz...ama o böyle yaptı diye uymak olmaz dinin 4 kaynağı vardır ve bellidir...kitaplarında doğru veya yanlış bilgiler olabilir şahsen kendisine hüsnüzan etmeyi doğru buluyorum...ama onu üstad olarak kabul edemem...bu devrin irşat kutbu Abdülhakim Arvasidir ben böyle olduğuna kalbimle inanıyorum...isteyen başka türlü inanabilir..bazı nur talebelerinin aşırıya kaçan övgüleri de gereksizdir yanlıştır...müctehiddi filan falan...said nursi bilgilerini ilhamla alan(içinde yanlış bilgi ve doğrularda olabilir) bu yol için birşeyler yapmış,yapmaya çalışmış biridir...onu ne abartmalıyız ne de batırmalıyız kanaatindeyim...Allah doğru yola ulaştırsın hepimizi...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selam ile...

 

Arvasi Hz. kutuptur.

 

Bizler Büyük Doğu bağlıları olarak Son Devrin Din mazlumları eserine itibar ederiz.

 

Arvasi Hz. ile Bediüzzaman 'ın yazışma ve diyaloglarına sükut ederiz.

 

Biliriz ki haklı bellidir.

 

Said Nursi mübarek hakkında da günahkar halimizle kelam etmeyiz.

 

***

 

Nazım Kıbrisi Hz.nin Nur Risalesi okuma zamanı geçmiştir dediği malum...

 

Aynı Zatın Bediüzzaman'ın ruhaniyeti ile halleştiği ve kendisine Fatiha istediği de malum...

 

***

 

 

 

Tefekkür...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Buradan pek bir şey çıkmayacağı görüşüne üzülerek, ben de katılyıorum. Çünkü ilim yok, eser yok, bunlara mukabil bol bol rivayet var, mesnetsiz itham var, ilmin kendisi yok, dedikodusu var... Böyle bir münakaşa zemininde değil ilmi ve mühim bir meseleyi, gündelik, hurda bir mevzu bile halletmek imkânsızdır. Kahramanlar, kendi eserlerinden, kendi fikirlerinden konuşturulmuyor, onların hesabına, bir perde ardına gizlenerek fısıltıyla, (sufle)vari konuşuluyor. Böyle olunca, bu topraklarda yetişen iki büyük alim, karşı karşıya getirilmiş olunuyor. Birleştikleri milyon sayıda ve hayati önemde mevzular, bir köşede mahzun kalıyor. O milyon mevzuların ehemmiyetine hayatiyetine nazire yapıyorcasına, küçük, mesnetsiz ve hiçbir eserde yeri olmayan, tamamiyle malumatsızlıktan kaynaklanan rivayetler revaca çıkıyor, tahribatın (adem)den sadır olduğu gerçeğiyle, o küçük ve mesnetsiz rivayet, o koca hikmet yapısını yerle bir ediyor... Ağlasak yeridir...

 

 

Bediüzzaman'ın mürşidi kimdir diye soru var, bu soruyu soran da, bu sorudan türlü ithamlar peydahlayan da, açıp Risale'i Nur'lardan birini okusa, Bediüzzaman'ın mürşit olarak Hz. Ali (R.A)'a bağlı olduğunu, ilmi ve kalbi cihetten ona yakın olduğunu bedahetle görecektir. Şua'lar'ı açıp baksa, görecek ki, Bediüzzaman, Risale-i Nur'ları kendi hesabından çıkarıp Hz. Ali (R.A)'a dayandıracak kadar, hatta yaptığı ebced hesaplarıyla bunu ispatlayacak kadar, ve hatta kendisi için (Ben Hz.Ali (R.A)'ın manevi evladıyım) diyecek kadar büyük bir iddia ve aşkta olduğunu görecektir.

 

 

Bir soru üzerine, Bediüzzaman'ın Mektubat adlı eserinden, tasavvuf ile ilgili kısmı aşağıya alıyorum.

 

 

 

Beşinci Mektup

 

 

Silsile-i Nakşî’nin kahramanı ve bir güneşi olan İmam'ı Rabbani (R.A) Mektubatında demiş ki: "Hakaik-i İmaniyeden bir meselenin inkişafını, binler ezvak ve mavacid ve keremata tercih ederim."

 

 

Hem demiş ki: "Bütün tariklerin nokta-i müntehası, hakaiki imaniyenin vuzuh ve inkişafıdır."

 

 

Hem demiş ki: "Velayet üç kısımdır: Biri velayet-i suğra ki, meşhur velayettir, biri velayet-i vusta, biri velayet-i kübradır.Velayet-i kübra ise: veraset-i nübüvvet yoluyla, tasavvuf berzahına girmeden, doğrudan doğruya hakikata yol açmaktır."

 

 

Hem demiş ki: "Tarik'i Nakşide iki kadad süluk edilir." Yani: "Hakaik-i imaniyeye sağlam bir surette itikad etmek ve feraiz-i diniyeyi imtisal etmekle olur. Bu iki cenahta kusur varsa, o yoldan gidilmez." öyle ise Tarik-i Nakşî’nin üç perdesi var:

 

 

Birisi ve en birincisi ve en büyüğü: Doğrudan doğruya hakaik-i imaniyeye hizmettir ki, İmam-Rabbani de (R.A) ahir zamanda ona süluk etmiştir.

 

 

İkincisi: Feraiz-i diniyeye ve sünnet-i seniyyeye tarikat perdesi altında hizmettir.

 

 

Üçüncüsü: Tasavvuf yoliyle emraz-ı kalbiyenin izalesine çalışmak, kalb ayağıyla ona süluk etmektir. Birincisi farz, ikincisi vacib, bu üçüncüsü de sünnet hükmündedir.

 

 

Madem hakikat böyledir; ben tahmin ediyorum ki: Eğer Şeyh Abdulkadir-i Geylani (R.A) ve İmam-ı Rabbani (R.A) gibi zatlar bu zamanada olsaydılar, bütün himmetlerini, hakaik-i imaniyenin ve akaid-i İslamiye'nin takviyesine sarfedeceklerdi. Çünki: Saadet-i ebediyenin medarı onlardır. Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyeye sebebiyet verir. İmansız cennete gidilmez, fakat tasavvufsuz cennete giden pek çoktur. Ekmeksiz insan yaşayama, fakat meyvesiz yaşayabilir. Tasavvuf meyvedir, hakaik-i İslamiye gıdadır. Eskiden kırk günden tut; ta kırk seneye kadar bir seyr-ü süluk ile bazı hakaik-i imaniyeye ancak çıkılabilirdi. Şimdi ise Cenab'ı Hakk'ın rahmetiyle, kırk dakikada o hakaika çıkılacak bir yol bulunsa; o yola karşı lakayd kalmak, elbette kar-ı akıl değil...

 

 

İşte, otuzüç adet Sözler, böyle Kur'ani bir yolu açtığını, dikkatle okuyanlar hükmediyorlar. Madem hakikat budur; esrar-ı Kur'aniyeye ait yazılan Sözler, şu zamanın yaralarına en münasip ilaç, bir merhem ve zulümatın tehacümatına maruz hey'eti İslamiyeye en nafi bir nur ve dalalet vadilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehber olduğu itikadındayım. Bilirsiniz ki: eğer dalalet cehaletten gelse izalesi kolaydır. Fakat dalalet fenden ve ilimden gelse, izalesi müşküldür. Eski zamanda ikinci kısım, binde bir bulunuyordu. Bulunanlardan ancak birinden biri irşad ile yola gelebilirdi. Çünki; Öyleler kendilerini beğeniyorlar, hem bilmiyorlar, hem kendilerini bilir zannediyorlar. Cenab'ı Hak şu zamanda icaz'ı Kur'an'ın manevi lemeatından olan malum Sözler'i, şu dalalet zındıkasına bir tiryak hasiyetini vermiş tasavvurundayım.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ben yalnızca şahsım adına diyebilirim ki bu ''dedi-koduların'' bu başlık altında değerlendirip muhasebesinin yapılmasına sevindim. Sevgili Üstad Hazretlerinin çok kıymet verdiği Said Nursi hakkında böyle iddealerın temizlenmesi bütün hücreleriyle Üstadın Mukaddes davasına yönelmiş beni tabi ki memnun kılıyor. İçimdeki sıkıntılarımı ve tezatlarımı gideriyor.

 

Sevgili Cihat Gönüldaş'a iyi niyetimi anlayamamasından ötürü kullandığı sert ve gereksiz üslubuna rağmen paylaştığı değerli bilgilerden ötürü müteşekkirim. Allah razı olsun...

 

Bütün gayesi Büyük Doğu davasını içinde tam manasıyla ''tamam'' etmek olan cahil, tartışma konusu meseleleri ve kişileri yine Büyük Doğu Mümin Kardeşleri vasıtasıyla kendi zeminlerine oturtmak ister...

 

Selametle...

Share this post


Link to post
Share on other sites
herkese teşekkür ediyorum...fakat bazı arkadaşlar gülen cemaatiyle ilgili yorum yapıyor...o cemaat hakkındaki fikrim bellidir o konuda bir açıklamaya ihtiyacım yok...benm gülen cemaati derken kastım yani bediüzzamandan aldıkları hakkaten diyalog mu yoksa bediüzzamanda öyle bişey yok mu sorusuydu...bu dindar hırıstıyan meselesi filan kafamı karıştıran...mübalagadan kastım nur talebesi olan arkadaşlarındı...müctehid filan diyenler varda şaşırtıcı açıkçası...genel kanaatim şu bilemiyorum ne kadar doğru...bediüzzaman ayrı gülen ayrı...fakat bediüzzamanın risalelerde kullandığı değişik dil onu anlamamazı zorlaştırıyor anlatmak istediği başkadır heralde...
Risale-i Nur Külliyatında konuyla ilgili bir bölüm,

 

“Hatta hadis-i sahihle, âhir zamanda İsevilerin hakiki dindarları ehl-i Kur’ân’la ittifak edip müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi, şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimi ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakiki dindar ruhanileri medar-ı ihtilaf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve niza etmeyerek müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar”

 

Diyaloğu, değişik ırk ve kültürlerden, farklı inanç ve kanaatlerden, insanların bir araya gelerek, birbirleriyle iletişim kurması şeklinde tarif edersek, Efendimizin “Size içimizdeki azınlıkları emanet ediyorum; onlar hakkında Allah’tan korkun ve kendilerine adaletle davranın” hadisini de bakarak, aslında çok zararlı birşey olmadğını söyleyebilirim. Ancak burada mefhumlara verilen anlam çok önemli.

Dinler birbirleriyle diyaloğa giremezler, Dine mensub olan insanların birbirleriyle karsılıklı görüsmesi, olarak ele alabiliriz. Zamanında aşırıya giden durumlar olmuş olabilir, bunları tasvip etmek bize yakışmaz.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Tekrar soruyorum, Said Nursi'nin bağlı olduğu irşad zinciri hangisidir?

Büyük Veli Beyazid-i Bestami Hazretleri Tasavvuf ilminde kendi başına iş yapanlar için Şeyhi olmıyanın şeyhi şeytandır der! Burası çok mühim... Düğüm de burada...

Efendim konuyla ilgili, Bundan otuz sene evvel, Eski Said'in gafil kafasına müthiş tokatlar indi, -1- Ölüm kesin bir gerçektir. kaziyesini düşündü. Kendini bataklık çamurunda gördü. Medet istedi, bir yol aradı, bir hâlâskâr taharri etti. Gördü ki, yollar muhtelif; tereddütte kaldı. Gavs-ı Âzam olan Şeyh-i Geylânî Radıyallahu Anhın Fütuhu'l-Gayb namındaki kitabıyla tefe'ül etti. Tefe'ülde şu çıktı:

 

-2- Sen dârü'l-hikmettesin; önce, kalbini tedavi edecek bir tabip ara.

 

Aciptir ki, o vakit ben Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye âzâsı idim. Güya ehl-i İslâmın yaralarını tedaviye çalışan bir hekim idim. Halbuki en ziyade hasta bendim. Hasta evvelâ kendine bakmalı; sonra hastalara bakabilir.

 

İşte, Hazret-i Şeyh bana der ki: "Sen kendin hastasın. Kendine bir tabip ara."

 

Ben dedim: "Sen tabibim ol." Tuttum, kendimi ona muhatap addederek, o kitabı bana hitap ediyor gibi okudum. Fakat kitabı çok şiddetliydi. Gururumu dehşetli kırıyordu. Nefsimde şiddetli ameliyat-ı cerrahiye yaptı. Dayanamadım, yarısına kadar kendimi ona muhatap ederek okudum; bitirmeye tahammülüm kalmadı. O kitabı dolaba koydum.

 

Fakat sonra, ameliyat-ı şifakârâneden gelen acılar gitti, lezzet geldi. O birinci üstadımın kitabını tamam okudum ve çok istifade ettim. Ve onun virdini ve münâcâtını dinledim, çok istifaza ettim.

 

Sonra İmam-ı Rabbânî'nin Mektubat kitabını gördüm, elime aldım. Hâlis bir tefe'ül ederek açtım. Acaiptendir ki, bütün Mektubat'ında yalnız iki yerde "Bediüzzaman" lâfzı var. O iki mektup bana birden açıldı. Pederimin ismi Mirza olduğundan, o mektupların başında "Mirza Bediüzzaman'a Mektup" diye yazılı olarak gördüm. "Fesübhânallah," dedim. "Bu bana hitap ediyor." O zaman Eski Said'in bir lâkabı Bediüzzaman idi. Halbuki Hicretin üç yüz senesinde, Bediüzzaman-ı Hemedânî'den başka o lâkapla iştihar etmiş zatları bilmiyordum. Halbuki İmamın zamanında dahi öyle bir adam vardı ki, ona o iki mektubu yazmış. O zâtın hali benim halime benziyormuş ki, o iki mektubu kendi derdime devâ buldum.

"

Üstad Necip Fazıl bu bölümünden iktibas yaptıktan sonra, -Son Devrin Din Mazlumları eserinde- diyor ki;

Artık Abdülkadir Geylani Hazretleri,olgunluk devresinin başında Said Nursi'nin ruhaniyet yoliyle bir nevi yetiştiricis ve geliştiricisidir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...