Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Hâcegân

Editor
  • Content Count

    989
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    42

Hâcegân last won the day on January 5 2015

Hâcegân had the most liked content!

Community Reputation

226 Çok İyi

About Hâcegân

  • Rank
    Müdavim

İletişim Yolları

  • Website URL
    http://

Profil Bilgisi

  • Cinsiyet
    Erkek
  1. '' Bir albüm karıştırıyorum. Bir aile albümü... Baş sahifesinde, bütün sahifeyi doldurucu, aile reisinin portresi... Burunu, fotoğraf kartını delip dışarıya sarkmış denecek kadar iri ve sivri... Adeta çehrenin öbür uzuvları bu şahane buruna vezirlik vazifesinde... Çehrede, bazı açıkgözlülük izlerinden başka hiçbir düşünce çizgisi yok... Bu resime ilk bakışta insanın 'bu da kim; Mahmutpaşa çarşısı çığırtkanlarından biri mi?' diyeceği geliyor.'' Hadi bakalım :)
  2. Şimdi efem, efem şimdi… Eğer onu dinlersek Vay Halimize… Mesela Lefter kaleciymiş… Bir de tut hayır propagandası yap, seçmenini hayıra yönlendir ama sen oy kullanama… Haliç’i temizleyecekmiş ki, İzmirliler orada yüzsün, ne güzel… Vaaz veren adam için fetva verdiğini de söyledi ya, daha ne diyeyim?.. Zaten söz verip, sözünün arkasında da durmayacağını meydanlarda haykırıyor kendileri… Kağıttepe mi, Kâğıthane mi? Galiba işin bu kısmını daha çözemedi… Gültepe’yi de ilçe yapmıştı, oysa orası bir semtti… Ekmeği 40 kuruşa vereceğini söylediği yerde, ekmek zaten kırk kuruştu, iyi mi?.. Kunut dualarını da ayet zannediyor kendileri… Hem zaten 7+4=12 yapar… Mersin Güneydoğu’nun incisiymiş… Mersin’in sahilinde bir gezin bakalım, diyor ve ekliyor, ‘Güneydoğu’da böyle bir sahil bulamazsınız!’ Bir yürüyen merdiven faciası var zaten, ona hiç girmeyelim… Analarının sütünden emdiği sütün memelerinden emdiği sütü… Kovancılar ilçesine gidip, Karakoçan’a geldim bile dedi… Hapishanelerde çocuklara tecavüzü de bu adam çıkarmış… Adayı Kenan Nohut’u, Metin diye tanıttı, kalabalık ‘’Kenan’’ diye tempo tuttu ama o yine Metin demeye devam etti… Zebaniye de Zabani dedi yahu… Peki, bunları söyleyen pek müstesna zat kimdir? Doğrusu çok zor bir soru… Not: Eğer bilemez iseniz ipucu verebilirim.
  3. İbrahim Candan adlı bir yazar, ‘Seni anlasaydık bu hale gelmezdik’ adlı kitabının ‘Atatürk ve Din’ bölümüne, Atatürk’ün ‘Balıkesir Hutbesi’ ile giriş yapıyor. Devam eden sayfalarda Atatürk’ün nasıl dindar olduğundan bahisle, Onun, Peygamber efendimiz hakkında söylediği güzel sözlerden bir kaçına yer veriyor. Yazar bu durumu kanıtlamak için de, Atatürk’ün hayatından kesitler veriyor. İşte malum kitaptan Hafız Sadettin kaynak’a da dayanılarak anlatılan bir kesit: (Tekrar bana dönerek, "Sana bir yer gösterdim, orasını oku!" dediler. Gösterdiği yer, Nisa Suresi'nde hürmet-i musâhara âyetinin [23. ayetin] tercümesi idi. Bu âyette, "ve en tecmau beyne'l-uhteyni, illâ mâ kad selef. Innallahe kâne gafuren rahimen" [ibaresi] şöyle tercüme edilmişti:İki hemşireyi nikah etmeyiniz. Lakin bir emr-i vaki olmuş ise, Allah Gafur ve Rahim'dir.Burada Atatürk yüksek sesle:‘’Konya'ya git, orada karının hemşiresini bilmeden al, sonra da "Bir emr-i vaki oldu. Allah Gafur ve Rahim'dir" de ha! Bu bir hezayandır! ‘’ dedi. Bu sözler ve bu anlayış üzerine herkes derin bir sukuta ve acı bir korkuya düşmüştü. Ben ayağa kalkarak,"Atatürk'üm! Burası yanlış tercüme edilmiştir. Ayetin asıl tercümesi şöyledir" diyerek anlatmaya çalıştım. Şunları da sözlerime ilave ettim:İki hemşireyi bir zamanda nikahınızda bulundurmayınız. Ancak birini bıraktıktan yahut öldükten sonra ötekini alınız; "bir emr-i vaki olmuş ise" değil, "illa mâ kad selef", Kur'an'ın nüzulünden, yani İslamiyet’ten önce vaki olan evlenmeler müstesnadır. Bunlardan dolayı Cenab-ı Hak sizleri muhatab tutmaz. Gafur ve Rahim olan Allah, bu müsaadesiyle bu evsafta bulunan birçok kadınların kocasız kalmasını müeddi olacak hareketi lutfen affediyor, diye de izah ettim.[...]Atatürk bu izahatımı sonuna kadar alaka ile dinledi ve hiçbir şey söylemediler ve "Bu gece bu kadarla iktifa edelim, musiki faslına geçelim!" buyurdular.Ertesi gece yine huzurlarına çağırıldım. İsmet Paşa da orada idi. Beni yanına oturttu ve :‘’Dün geceki bahsi bir daha anlat.’’ Dedi. Anlattım.‘’Senin dediğin doğru imiş. Ben bugün tetkik ettim, elimizde bulunan tercümenin yanlışlığı ortaya çıktı. Sahih bir tercüme elde edinceye kadar bu işi bırakalım.’’ buyurdular.) Evet, alıntı böyle… Burada yazar neyi anlatmaya çalışıyor, Atatürk’ün dindar olduğunu mu?
  4. '(...)Bu arada üniversite dönemine ait ilginç anekdotlar da öğrendim. Meğerse Taner Yıldız İstanbul'da üniversite okurken Necip Fazıl'ın 'hizmetinde' imiş. Yanında kalmanın dışında çayını, kahvesini de yapmış. İlginç bir anısı da var. Üniversite dönemi. Burs başvurusu yapar. 'Türk sağı'nın önemli vakıflarından birine mülakata gider. Vakfın ünlü yöneticisi 'Necip Fazıl'dan bir şiir oku da görelim' deyince 'ben üstadı burs kazanmak için okumadım' deyip mülakattan kalkar. 'Burs için şiir okumayı gururuma yedirememiştim' diyor o günü anlatırken. '' Adem Yavuz Arslan/Bugün Gazetesi
  5. Face çıktı, haya perdesi indi... Bana Face adresini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim... Face!.. İnsanların gerçek yüzleri burada! Face!.. Gerçekler dünyasında tatmin edilemeyen duyguların tatmin edildiği sanal alem!.. Face!.. İçini dışına çeviren merdane! Face!.. Arsız her çift göze en mahrem duyguları faşeden bir yılanlı alem! Face!.. Utanmanın kehkeşanlara kaçtığı bir derya! Face!.. İnsanların parmaklarından kalblerine doğru akan bir irin! Face!.. Gerçek insanların sanallaştığı biricik zindan! Face!.. Hakikat yolunu set çeken, insanları yapay duygularla oyalayan yalancı matinesi... Face!.. Bu alemde sörf yapan insanların -olur ya- hafakan geçirdikleri birgün, öz kafatasından önlerine kustuğu sanal bir kusmuk! Face!.. Yılanlı kuyu! Face!.. Gerçek dünyanın sahici alemi!... Face!.. Çok iyi tanıdığımı sandığım insanların bile beni şaşırttığı bir panayır yeri! Face!.. En büyük acıların bile beğenildiği bir rüyalar alemi! Face varken, çatla Sodom ve Gomore, patla Bizans ve Roma! Face!.. mrb, ii, kib, nbr gibi tek hececilerin bulunduğu lisan fakirhanesi!... Face!.. Fikirden yoksun, kopyala yapıştır gençliği!.. Face!.. Alemleri ayakta tutan 'aşk' lafzını birtakım haz duygularına ezdiren zavallı çukur yeri!...
  6. Menemen Olayı'nı Nakşiler yaptı Belgelere göre, Menemen Olayı bilinçli bir hareketti, eylemi gerçekleştirenlerin tümü Manisa'da ikamet ediyordu ve Nakşi tarikatıyla bağlantıları bulunuyordu ANKARA Milliyet Genelkurmay Başkanlığı, arşiv belgelerine dayanarak Menemen Olayı'nın "bilinçli bir hareket olduğunu, eylemi gerçekleştirenlerin tümünün Manisa'da ikamet ettiklerini ve Nakşi tarikatıyla bağlantıları bulunduğunu" duyurdu. Genelkurmay Başkanlığı, 23 Aralık 1930'da Menemen'de katledilen Devrim Şehidi Yedek Subay Mustafa Kubilay ile ilgili olarak Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı arşivlerinde bulunan belgeleri yayımladı. Belgeler arasında "Kubilay'ın ölümüne ilişkin keşif raporu, İbrahim Hoca'nın ifadeleri, eylemcilere yardım eden Yunus oğlu Kamil'in ifadesi, Menemen Telgraf Memuru Nail Bey'in tanık ifadesi, eylemcilerin bağlı oldukları tarikat mensuplarına ilişkin belge, Şeyh Esat'ın İbrahim Hoca'yla ilişkisini anlattığı mektuplar" yer alıyor. Kubilay'ın bedeni Menemen Cumhuriyet Savcısı, Savcı Yardımcısı ve Hükümet Tabip Vekili'nin hazırladıkları raporda, Kubilay'ın Gazez Camii'nde bulunan bedeni, şöyle tasvir ediliyor: "Gazez Camii girişinin sol tarafındaki bahçede arkası üstü yatık, sağ tarafında kasaturası kınından çekik halde, elbiseleri kanlı, başı boynundan ayrılmış ve etrafındaki toprakta çok fazla kan lekeleri bulunan, tahminen 25 yaşlarında, üzerinde haki renkte askeri elbise olan; orta boylu, kumral benizli, saçları az ağarmış cesedin, Menemen'de 43'ncü Alay 1'nci Tabur 3'ncü Bölük Takım Komutanı Yedek Subay İzmirli Hüseyin oğlu Kubilay olduğu anlaşılmıştır." Genelkurmay Başkanlığı'nın değerlendirmesinde şunlar kaydedildi: "Eylemciler bir hazırlık safhasından sonra eylemi gerçekleştirmişlerdir. Eylemin elebaşı ve Kubilay'ın başını keserek öldüren Giritli Hasan oğlu Mehmet, Osman oğlu Şamdan Mehmet, Hasan oğlu Sütçü Mehmet, Emrullah oğlu Mehmet, Nalıncı Hasan ve Çakır oğlu Ramazan, eylemci grubunu oluşturmaktadır. Eylemcilerin hepsi Manisa'da ikamet etmektedirler ve Nakşi tarikatıyla bağlantıları vardır. Onları bu tarikata sokan ve eğiten, Manisa Askeri Hastahanesi imamlığından emekli İbrahim Hoca'dır. İbrahim Hoca da Şeyh Esat'a bağlıdır." 'Esrarkeş kahvesi tekke oldu' Belgelerde, eylemcilerin "bir esrarkeş kahvesinde daimi surette toplanarak tekke haline getirdikleri", başlarında "mehdi Mehmet olmak üzere Menemen'e sabah ezanı sırasında gelerek Müftü Camii'ne girdikleri" belirterek, şöyle denildi: "Mehdi, halkı kendilerine katılmaya davet eder ve 'Taraf-ı ilahiden geliyoruz. Şeriat istiyoruz. Askerin kılıç ve kurşunu bize işlemez. Herkes bu bayrağın altından geçecektir. Geçmeyenleri kılıçtan geçireceğiz' diye konuşur." Olaylar üzerine jandarmanın takviye kuvvet istediği ve bunun üzerine Kubilay'ın "cephanesiz" bir müfrezeyle olay yerine gittiği belirtilen belgelerde, olay anı şöyle anlatıldı: "Kubilay, Mehdi Mehmet'in yakasından tutarak silahını teslim etmesini ister. Eylemcilerin arasından ateş açılır ve Kubilay yaralanır. Kubilay, yakındaki caminin avlusuna doğru koşarken, bir el daha ateş edilir ve avluda yere düşer. Mustafa Kubilay'ın düştüğünü gören mehdi Mehmet, yanındakilerden birisinin bıçağını alır, Kubilay'ı sürükleyip, bir ayağı ile vücuduna basarak yüzüstü yatırıp bıçakla boynundan keserek başı alır ve saçlarından tutarak taşa vurduktan sonra meydana tekrar dönüp, sancağın ucuna geçirir." Telgraf Memuru Nail anlatıyor Belgelere göre, olayın görgü tanıklarından, Menemen'deki telgraf memuru Nail Bey, Kubilay'ın nasıl öldürüldüğünü şöyle anlatıyor: "Kubilay Bey'in kumandasında bir müfreze geldi. Müfreze komutanı evkaf kahvesi önünde askeri durdurup 'süngü tak' emrini vererek, kendisi şakilerin yakasını tuttu. Asker süngü taktı. Onlar dönmelerine devam ediyorlardı. Kubilay Bey'i arkasından bir silahla vurdu. O anda yere düştü. Onbeş saniye kadar yerde kaldıktan sonra, kalkıp cami tarafına koştu. Bir kısım halk bunu görünce dağıldı. Bu sırada adamlardan ikisi kayboldu. Biz kaçtıklarını zannettik. Biraz sonra saçından tutulu olduğu halde, zavallı Kubilay Bey'in kesik kafasını getirdiklerini gördük." İşte Zaman gazetesinin iddiaları Zaman gazetesinin haberinde, Genelkurmay ve Emniyet arşivleri dayanak olarak gösterilerek, özetle şu iddialara yer verildi: O dönemde Büyük Erkan-ı Harbiye Riyaseti olarak adlandırılan Genelkurmay Başkanlığı'na ait 26 Aralık 1930 tarihli bir belge, hükümet yetkililerinin ihmallerine dikkat çekiyor. Genelkurmay tarafından Menemen'e gönderilen 1. Kolordu Komutanı Vekili Muğlalı Mustafa Paşa (Mustafa Muğlalı) hadiseden 3 gün sonra Ankara'ya ilettiği raporda, Derviş Mehmet'in şüpheli hareketlerinin yetkili mercilerce bilindiğine işaret ediyor. Buna rağmen gerekli takibatın yapılmadığı, uzaktan seyirci kalınarak adeta 'olay çıkmasına göz yumulduğu' ima ediliyor. <LI>Genelkurmay raporunda kendisini 'Mehdi' ilan eden Derviş Mehmet'in Manisa'da bir esrarkeş kahvesini mekan edindiği ve çevresindeki insanlarla uzun süre şüphe uyandıracak fiiller içinde bulunduğu kaydediliyor. <LI>Kubilay'ı öldüren Derviş Mehmet'in çevresindeki insanları esrarla etki altına aldığına ilişkin bir başka resmi bilgi de Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarında yer alıyor. Genelkurmay neden açıkladı? Ankara kulislerinde bir süredir, Genelkurmay Başkanlığı'nın 76 yıl önce meydana gelen Menemen olayları konusundaki belgeleri kamuoyuyla paylaşma olasılığı konuşuluyordu. Genelkurmay'ın tutumu, dün saat 09.00 sıralarında açıklığa kavuştu. Çünkü bu saatte, arşivdeki bazı bilgi ve dokümanlar Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinden kamuoyuyla paylaşıldı. Anadolu Ajansı'nın 12.28'den itibaren içeriğini abonelerine geçmeye başladığı belgeler konusundaki yeni soru, "Genelkurmay'ın bu paylaşıma neden gerek duyduğu" oldu. Kısa bir süre sonra kulislerde bu soru da yanıtını buldu. Zaman gazetesi, Kubilay'ın katledilmesinin 76. yıldönümünden 1 gün sonra, 24 Aralık 2006'da manşetini ve birinci sayfasının önemli bir bölümünü, olayın faillerinin "bir avuç esrarkeş olduğu" iddiasına ayırması Genelkurmay Karargâhı'nda not edilmişti. Gazetenin manşetine "Zaman, tarihi sırrın belgesini yayımlıyor - Devletin arşivine göre Kubilay'ın katilleri esrarkeş" başlığıyla yansıyan iddialar, 25 Aralık'ta daha çok Nur cemaati üyelerince takip edilen Yeni Asya'da, 26 Aralık'ta Yeni Şafak'ta, 1 Ocak 2007'de Zaman grubuna bağlı haftalık Aksiyon dergisinde de yer bulmuştu. Kulislerde konuşulan duyumlara göre, Genelkurmay, "esrarkeşlerin değil Nakşibendi tarikatı mensuplarının işlediği bir cinayete işaret eden" Menemen belgelerini bu yayınlar üzerine paylaşmaya karar vermişti. TBMM: Arınç'ın dedesi değil TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın dedesinin Menemen Olayı'nda rol aldığı yönündeki iddiaları TBMM Başkanlığı yalanladı. Açıklamada, Arınç'ın dedesinin Giritli Mehmet değil Sarıhüseyin oğlu Ahmet Efendi olduğu bildirildi. 1800'lü yıllarda Horasan'dan Manisa'ya göç eden bir Yörük ailesinin oğlu olan Sarıhüseyin oğlu Ahmet Efendi'nin, Çanakkale Savaşı'na katılıp gazi olduğu kaydedildi. 17/Ocak/2007 Milliyet
  7. ''Sadece maddede ve nazariyede, pazarlıklı bir istiklal karşılığı, manada ve ameliyede düşürüldüğümüz esaret faciasını sona erdirme (...)''
×
×
  • Create New...