Gökan Öztürk 29 Report post Posted March 21, 2008 Dağlarda Şarkı Söyle Al eline bir değnek, Tırman dağlara, şöyle! Şehir farksız olsun tek, Mukavvadan bir köyle. Uzasan, göğe ersen, Cücesin şehirde sen; Bir dev olmak istersen, Dağlarda şarkı söyle! 1931 ÜSTAD NECİP FAZIL KISAKÜREK Quote Share this post Link to post Share on other sites
hür_x 0 Report post Posted March 27, 2008 Şehirde kaybolan insanın, kendini bulduğu yer: Dağlar ve üstadın dediği gibi; Uzasan, göğe ersen, Cücesin şehirde sen; Bir dev olmak istersen, Dağlarda şarkı söyle! Quote Share this post Link to post Share on other sites
mawera11 0 Report post Posted August 10, 2008 Al eline bir değnek, Tırman dağlara, şöyle! Şehir farksız olsun tek, Mukavvadan bir köyle. Uzasan, göğe ersen, Cücesin şehirde sen; Bir dev olmak istersen, Dağlarda şarkı söyle! Arkadaşlar mümkünse çok detaylı bir açıklama istiyorum.. Mesela Üstad "eline" neden "değnek" almasını istiyor? Bir de niçin "dağlar"?? Ve insan neden şehirde "cüce"dir de "dağlar"da "dev"dir?? Hadi "şehir"i bir nebze anlayabiliyorum ama niçin "dağlar"?? Açıklarsanız çooookkkk memnun olacağım.. Üstadın talebelerine selam olsun... Quote Share this post Link to post Share on other sites
Vakıf Ahmet 36 Report post Posted August 11, 2008 Goethe(Göte)nin bir büyük sözü var. Diyor ki: ''--İnsanlar hayatlarında bir kere bülûğ ıstırabı çekerler. Halbuki dehânın çocukları sık sık bu ıstırabı çekerler, böylece her defa gençleşirler.'' Nisbî kahramanların, kahramanlığa doğru giderken başlarında geçecek, geçmeye mahkûm bir nasibe sahip olmaları lâzım... O da bizim nefs muhasebesi dediğimiz hâldir. Bizim tefekkür hayatımıza baktığımız zaman, ne büyük mütefekkir görüyoruz, ne de böyle büyük nefs muhasebelerini tatmış insanları... Meselâ Araplarda İmam-ı Gazalî Hazretleri, nefs muhasebesinin en büyüğünü yaşamış olan insandır. O kadar ki, ruhî hali fiziğine tesir ediyor ve bir damla su içemiyor, yerlerde yuvarlanıyor, midesi bütün temessül imkânını kaybetmiştir. Üç ay müddetle tek saniye uyumayan insan; ve sonunda verdiği hüküm: ''--Gördüm ki akılla hiçbirşey olamaz! Her şey ruhta...'' Aklı gere gere koparacak hale getirmişti. Her şey ''müşkat-ı nebî'' Peygamber ruhunun kokusunda... ''Ona sarıldım ve kurtuldum!'' İmam-ı Gazalî... Biraz sonra akıl bahsi gelecek bunu hatırlayalım. Ben Abdülhak Hamid'in çok genç çağımda büyük dostuydum. O, 86 - 87, ben 26 - 27 yaşındaydım. Benden bir lâhza ayrılmazdı; hep beraberdik. Ona birgün sordum, dedim ki: ''--Size <<Şair-i Azam>> diye tenekeden bir levha takmışlar, çın çın öter. Siz de, buna hesapsız, muhasebesiz tahammül edersiniz! Bu memleket çilesizlerin, nefsiyle muhasebesi olmayanların diyarı... Söyleyin, hayatınızda bir nefs muhasebesi geçirdiniz mi?'' Dedi ki: ''-- Çocukluğumda, delikanlılığımda Rize'deydim. Bu dediğin hali geçirdim. Rize'nin dağlarına çıktım, şehre inemez hale geldim. Sonra baktım ki, halledemeyeceğim bu dâvayı... Kalabalık nerden gidiyorsa ordan gideyim, dedim ve şehre indim.'' ''--Hah, dedim; siz tam mânasiyle mensup olduğunuz Tanzimatın ruhunu ifade ediyorsunuz bana! İşte o Rize dağlarında verdiğiniz imtihanında muvaffak olaydınız, hakikaten Şair-i Âzam olurdunuz!'' Nefs muhasebelerinin ve murakebelerinin en alâka çekici tipi Pascaldır; (Paskal) isimli Fransız mütefekkiri... Bu adam akılla, yine İmam Gazalî gibi, aklı gere gere öyle bir yere gelmiştir ki, Peygamberlerden başka eteklerine yapışılacak hiç kimse olmadığını, dünyanın belki en büyük mütefekkiri sıfatiyle anlamış ve tespit etmiştir. (Paskal) görülmemiş bir deha... 9 yaşında bazı riyaziye kanunlarını keşfetti. ''Prekos'' dedikleri, vaktinden evvel inşa edilmiş bir yaratılış... Birgün, kendinden geçercesine bir vecd haline düşüyor. Hatta karanlıkta bir ışık, bir pırıltı gördüğü rivayeti var. Eline kalemi alıyor ve şu meşhur sözleri yazıyor: ''--Bana Allah lâzım, haberini filozofların verdiği değil, Peygamberlerin getirdiği Allah!'' Ve sayıyor, Hazret-i İbrahim'in, Hazret-i Musa'nın, İsâ'nın ismini... Oraya kadar gelmiş fikirle... Tam en büyük Peygamberin ismini söyleyeceği yere gelince de, birdenbire susuveriyor. Böylece vapur kalkarken iki santim farkla vapura atlayamıyor ve ebedî kurtuluşa eremiyor. Fakat bakın nereye kadar getirebiliyor!.. Meşhur şair (Rembo) da bunlardan biriydi, o da Arapça aynen ''Allah Kerim'' diyerek öldü. Şiiri o hale getirmişti ki, bir tek teşbih yapsa çıldıracağını zannediyordu. İşte cins kafalar böyledir; bu hali yaşamışlardır. Eğer kendime cins kafalık isnadına imkan olsaydı, ben de büyük bir nefs muhasebesi yaşadım ve onun sonunda şu, şu eserlerimi yazdım, diyebilirdim. Sahte Kahramanlar, Sayfa 29, 30, 31. Nisan 2007 Büyük Doğu Yayınları. ............ Üstad, ömrün idamesini veya bir kısmını nefs muhasebesiyle geçirenler de görünen halin hülasasını bir nevi nükteyle anlatmış. Nefsini teskin işinde bir noktadan sonra o hale gelinir ki, çevredekilerin halleri bayağılıklar, alelade hale gelmiştir. Gıybetin günah olduğunu düşünmeden yapılması, gıybete ikaz edildiğinde aykırı tepki verilmesi, dindar insanın söz ve hareketlerine ''yapmacık'' yaftası vurulması yoldaki kadınların örtülü çıplak halleri, ''nereden geldim, nereye gidiyorum ?'' sorusunun cevabını bildikleri halde kayıtsız kalmaları, müslüman oldukları halde söz ve hareketlerinde dinden uzak helezyonlar çizilmesi, velhasıl toplumun İslam'ın künhüne varamadan yaşadığını tüm bedahetiyle anlayınca bezgin bir ruh haletiyle kişinin akletmeye ve tefekküre muhtaç olunduğu hissedilir. Bu muhasebenin muvaffakiyeti, nefsin aksi olan ruhtadır. Kalubela da bütün ruhlar Allah'ın varlığını ve birliğini tasdik etti ve söz verdi. Ruhun dinimizle olan münasebetiniyse yekparelik ve intibak belirtir. Ruhla alakalı biz basit insanların az şey bileceği Kur'an da belirtilmiş. Tasavvuf büyükleri ise ruhu tüm bedahetiyle bilirler. Tasavvuf büyüklerine (Velilere) bu yolda afiyet yoktur. Bu mevzuda ehliyet sahibi Yunus Emre bunu şöyle mısralara dökmüştür:(Şiirin içinden parça parça aldım) Böyle emreylemiş çalap Derdim vardır inilerim Ben mevlaya duacıyım Derdim vardır inilerim Yunus bunda gelen gülmez Kişi muradına ermez Bu fanide kimse kalmaz Derdim vardır inilerim İnsan, ruhu ne kadar anlarsa o nisbette ulvileşir. Her şeyin Bir'den gelip Bir'e vardığını müşahede eder. Akıl, eşya ve bunun hayata intibakını; zeka daha ziyade ruhu remzlendirir. Biz günlük hayatta bu iki kavramı aynı manada kullanırız. Al eline bir değnek, Tırman dağlara, şöyle! Şehir farksız olsun tek, Mukavvadan bir köyle. Tüm bu açıklamalardan sonra şiir hakkında yorum yapabiliriz. Şehir hayatını bir köşeye iterek kendi ruh iklimimize doğru yol almamız, bu yol alışıysa nefsi ehlileştirmeyle olacağını söylüyor. Şiirde bu cehdin mekanıysa dağ... Değnekse şiire ahenk ve muhayyilemizde müspet renk ve çizgiler oluşturuyor. Üstad mısralaında nükteyi veciz bir dille yazıya döküyor. ....... Uzasan, göğe ersen, Cücesin şehirde sen; Bir dev olmak istersen, Dağlarda şarkı söyle! İkinci dörtlükte asıl mevzuua gelinmiş. Şehir yaşantısının günlük telaşları tefekkürden insanı mahrum bırakır. İster istemez bazı meseleler insanı şehir yaşantısında meşgûl eder. Cüce hayatı terk edip, ''dev'' olmanın yolu Allah'ın zatını değil yarattıklarını düşünmek ve murakebemizi ifa etmekten geçiyor. Şarkı ve tefekkür ilişkilendirilerek bedii bir ahenk kurulmuş. Üstad'ın bu şiirini muayyen çerçeveyi aşmadan istediğimiz manaya ve şekle sokabiliriz. Benim şiirden anladıklarım bunlar. İnşallah yardımcı olabilmişimdir. 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites
ilcege 36 Report post Posted August 11, 2008 Dolmuş, otobüs, tramvay, metro, vapur...Bunlara bin, bunlardan in...Dolmuş, otobüs, tramvay, metro, vapur...Bunlara bin, bunlardan in...Tıkış tıkış biraz kusura bakma.Hele insanlara hiç bakma...Zaten kimsede sana bakmaz merak etme.Selamsız, sabahsız in-bin, in-bin...İşte bu akordu bozuk hayattır senin yaşantın...Jimi Hendrix ne demişti hatırla: ''İnsanlar üst üste salamura gibi yığılmışlar, biraz yüksek volumlu müzik yaparsam, belki yerlerinden kalkarlar diye düşündüm.''...Yok yok abi milim oynamıyor...Bunca keşmekeş arasında sormak kolay mı:''Nokta ne, çizgi ne, satıh ne, cisim ne, renk ne, ışık ne, ruh ne?.." Yok yok en iyisi dağlara çıkmak...En iyisi Cemal Gülas gibi dağlara çıkmak...Bir de Datvi bulursam tamam işte...Mesele ne??? 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites
Muvazene 190 Report post Posted August 11, 2008 Üstadın dağa çıkmak ve şarkı söylemek teşbihlerine müteveccih gayet uyumlu ve Üstadın fikriyatına paralel olarak da yaptığınız iktibaslara birebir uyan açıklayıcı bir yazı olmuş. Vakıfahmet kardeşimize teşekkür ederiz. Müşahhas âlemde dağlara tırmanmak için kullanılan araçlardan biri gerçekten de bir değnektir. Bir dayanak, yolda daha rahat bir şekilde hareket etmek ve tepeye ulaşmak için lazım olan bir yardımcıdır değnek. Üstadın Abdulhak Hamid’in hatırasından verdiği örnek ile insan ruhunun nefs muhasebesi yapabilmesi için manevi ve ruhî açıdan dağlar yüksekliğinde bir üst sınıra tırmanması, olduğu yerde kalmayarak düzlüklerden zirveye doğru yol alması gerekmektedir. Müşahhas âlemin dağı, kimselerin bulunmadığı, ruh ve iç aleme çok daha fazla nüfuz edilerek daha derin bir muhasebeye, murakabeye girişileceği bir yerin temsilî mekanı olmakla birlikte, insanın ferd ve cemiyet muhasebesi yapması için gerekli olan yükselişin de bir nişanesidir. İşte o tırmanış, yükseliş esnasında kullanılacak olan değnek, insana bu muhasebede yardımcı olacak olan ruhî melekeler olabilir. İdrak, şuur, düşünme ve irdeleme yani Üstadın fikir çilesi, mezafizik ürperti dediği durumları yaşatacak olan mücerret araçlar. Nefs muhasebesi için hem mücerret hem müşahhas dağlara çıkan kişi, bunları da yanında götürmelidir ki, gayesine ulaşabilsin. Ve aslında zaten bunlara malik olan -değneğe- o dağa çıkma iştiyakında olacak ve dağa çıkma cesaretini gösterebilmesi için bu hassalarla yoğrulmuş olması iktiza edecektir. İnsan neden şehirde cüce, dağlarda ise devdir? İnsanın kendi iç âlemine, kainat sınırlarını dahi aşan buuddaki derinliğine ulaşabilmesi için inzivaya çekilmesi, diğer insanlardan gelecek olan tesirlerden bir müddet uzak durması gerekmektedir. Bu münzevilik hâli insanın kendi içinde adım adım yükselmesine, en tepedeki muhasebe şahikasına erişmesine açılan yoldur. Şehrin karmaşasında ise kafasını meşgul eden onlarca sorun arasında bu muhasebeyi hakiki olarak yapamamakta ve hatta bazen insan, çoğunluğun kapılıp gittiği muhasebesiz, çilesiz hayat içine kendini de bırakıvermektedir. Abdulhak Hamid’in ‘kalabalık nereden gidiyorsa ordan gideyim’ deyip şehre inmesi gibi. Üstad da çalıştığı İş Bankasının Zonguldak’ta 63. ocak idaresinin teftişi için görevlendirildiğinde Bir Adam Yaratmak piyesini yazarken dağlara çıkartacak bir buhran yaşamış, atına atlayarak dağlara doğru tırmanmıştır. Bâbıâli isimli eserinden okuyalım: Bir gün piyesin öyle patlayıcı bir noktasına geldi ki, Beylerbeyindeki yalıda, buhranının başında geçirdiği hallere düşer gibi oldu. Hemen atını istedi ve dağlara sürdü. Şatosunun korusunda, at sırtında ölümden kaçmaya kalkışan (Tolstoy)u hatırladı. Ama o, ölümden değil, yine beynini burgulamaya gelen sabit fikir ve yırtıcı hayâlden kaçıyor. Dağ başında zarif bir köşk... Bahçe kapısı ardına kadar açık... Tuhaf şey!.. Evin kapısı da açık... 'Fransız mühendislerinden birine aittir' diye düşündü. Bahçeye girdi. Atı bağladı. Eve girdi. Kimsecikler yok... Camlara, tahtalara vurdu. Ne ses, ne seda... Salona daldı. Bir masada, akşamdan kalma, yağları kurumuş yemekler... Suları dökülmemiş bardaklar ve bir gramofon... Üstünde bir plâk... İğne de plâğın bitim yerinde, kaldırılmadan bırakılmış... Belli ki, ecnebi mühendislerden birinin evi... Herhalde bir tanıdık... Kartını çıkarıp masaya bırakırken, 'acaba şu plâkta ne var' diye düşündü. Gramofonu kurdu ve işletti. Bir operadan koro... Öyle bir ses sarmaşığı ki, toprak yarılmış da milyarlarca kemik kol fışkırmış ve Allah'tan azabının kaldırılmasını istiyor gibi bir şey... Çarpılıp kaldı; bir daha, bir daha çaldı ve içindeki duanın verdiği hafiflik ve saadet hissi içinde atına atlayıp dörtnala köşküne döndü. Dağdaki esrarlı evde, kendisini bekleyen esrarlı musikî onu kurtarmıştı. Quote Share this post Link to post Share on other sites
nefrazde 18 Report post Posted August 11, 2008 "... Üstad, ömrün idamesini veya bir kısmını nefs muhasebesiyle geçirenler de görünen halin hülasasını bir nevi nükteyle anlatmış. Nefsini teskin işinde bir noktadan sonra o hale gelinir ki, çevredekilerin halleri bayağılıklar, alelade hale gelmiştir. Gıybetin günah olduğunu düşünmeden yapılması, gıybete ikaz edildiğinde aykırı tepki verilmesi, dindar insanın söz ve hareketlerine ''yapmacık'' yaftası vurulması yoldaki kadınların örtülü çıplak halleri, ''nereden geldim, nereye gidiyorum ?'' sorusunun cevabını bildikleri halde kayıtsız kalmaları, müslüman oldukları halde söz ve hareketlerinde dinden uzak helezyonlar çizilmesi, velhasıl toplumun İslam'ın künhüne varamadan yaşadığını tüm bedahetiyle anlayınca bezgin bir ruh haletiyle kişinin akletmeye ve tefekküre muhtaç olunduğu hissedilir. Bu muhasebenin muvaffakiyeti, nefsin aksi olan ruhtadır. Kalubela da bütün ruhlar Allah'ın varlığını ve birliğini tasdik etti ve söz verdi. Ruhun dinimizle olan münasebetiniyse yekparelik ve intibak belirtir. Ruhla alakalı biz basit insanların az şey bileceği Kur'an da belirtilmiş. Tasavvuf büyükleri ise ruhu tüm bedahetiyle bilirler. ..." Çok hoş olmuş. Ağzınıza sağlık Quote Share this post Link to post Share on other sites
figen 0 Report post Posted August 11, 2008 bir dev olmak istersen, dağlarda şarkı söyle... çünkü tenhadır yücelikler... çünkü sana manevi kuvveti içindeki iman verirken, nefs muhasebesi için kimseye ihtiyacın yok. çünkü kimsenin sana bir faydası yok. yani dağlara tırmanırken elinden tutacak biri, belki aklına dünyevi şeyler sokacak,belki kafanı karıştıracak biri yerine bir değnek yeter.sana daha çok yardım edecek,senin elinden daha iyi tutacak... kalbinde iman, elinde tek dünyalığın bir değnek vesselam...böyle dağlara çıkabilmek herkese nasip olabilir mi? vakıfahmet ve reyhan a teşekkürler.çok güzel açıklamışlar.ben de içimden gelenleri yazdım... Quote Share this post Link to post Share on other sites
mawera11 0 Report post Posted August 13, 2008 Selamlar.. Açıklamalarıyla bilgilenip doğru manaları idrak etmemize vesile olan tüm arkadaşlara şükranlarımı sunuyorum. Gerçekten açıklayıcı ve doyurucu bilgiler yazılmış. Tekrar teşekkür ediyorum arkadaşlar. Allah (c.c.) hepinizden razı olsun.. Selam ile... Quote Share this post Link to post Share on other sites
Hâcegân 226 Report post Posted November 19, 2008 Bu şiir, bana, Üstad'ın ''Tanrı Kulundan Dinlediklerim'' esrinin 'Sanatkar ve Cemiyet' bölümünü hatırlattı. İşte oradan bir parça: 'Tek kelimeyle kalabalıkların ayağına düşmeyeceksin, kalabalıkları ebedi hakikatin ayağına çekeceksin...' Erzurumlu İbrahim Hakkı da, çocukluk yıllarında, dağlara çıkarmış ve oralarda derin tefekküre dalarmış... Peygamber Efendimiz de Hira Dağı'na çıkardı... Peygamberlik O'na burada verildi. Quote Share this post Link to post Share on other sites
mukarrabin 103 Report post Posted November 19, 2008 doyurucu açıklamalar... ruhunuza afiyet... teşekkür ediyoruz... Quote Share this post Link to post Share on other sites
sûz-i dil 0 Report post Posted November 20, 2008 Al eline bir değnek, Tırman dağlara, şöyle! Şehir farksız olsun tek, Mukavvadan bir köyle. Uzasan, göğe ersen, Cücesin şehirde sen; Bir dev olmak istersen, Dağlarda şarkı söyle! Değnek, dağa çıkmak için kullanılan bir destek... Zirveye çıkmak için basit ama önemli bir yardımcı. Yokuş yukarı çıkarken kuvvet alınacak bir araç. Şehrin mukavva köyden farksız olması ise, bütün haşmetine, hareketliliğine, hızına, gürültüsüne ve kargaşasına rağmen sessiz sakin bir köy olarak düşünülmesini ifade ediyor. Dağın zirvesine yaklaştıkça göğe de yaklaşmış olur insan. Şehirde dev gibi binaların, dev gibi caddelerin, sokakların ve dev gibi araçların arasında insan cüceden başka bir şey değildir kanımca ama şehirlerden ve içindekilerden daha büyük olan dağa çıktığı zaman insan dağla bütünleşir ve şehirdeki cüceliğinden kurtulur, bunu da Üstadımız'a göre en iyi şarkı söyleyerek yapar çünkü sesi yankılanır ve bütün her şeyin sesinden daha yüksek çıkar sesi. Quote Share this post Link to post Share on other sites
furkan-NFK 4 Report post Posted June 25, 2009 üstadın yine tam benlik dediğim şiirlerinden bi tanesi bu şehir yaşamından bi bıkkınlık bi kaçış bi uzaklaşış bi gidip dönmeyiş Quote Share this post Link to post Share on other sites