Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

buyukdogu

Sivil
  • Content Count

    1,056
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    45

buyukdogu last won the day on January 29 2019

buyukdogu had the most liked content!

Community Reputation

529 Çok İyi

About buyukdogu

  • Rank
    Ayrıldı

Profil Bilgisi

  • Cinsiyet
    Erkek

Recent Profile Visitors

23,954 profile views
  1. Kırk yıllık fikir mücadelesi boyunca derin devlet Necip Fazıl’ı hiç rahat bırakmamış, çeşitli operasyonlarla susturmaya çalışmıştı.. Mustafa Yürekli, derin devletin Necip Fazıl operasyonlarını anlatıyor. Necip Fazıl Kısakürek’in, 30 yaşındayken, 1934’te, Abdülhakim Arvasi’ye bağlanması, hayatının dönüm noktası oldu. 1934’ten 1943'e kadar geçen 9 yıl içinde, İslami eğilimi "Şahsi bir zevk ve saklı bir telkin" planında, eserlerinde de arka fon olarak kaldığı için, ne devlet, ne de basında kimseyi ürkütmedi. Dönemin medya düzeninde köşe başlarını tutmuş eleştirmen ve yazarlar, hiçbir anlam veremedikleri, gün geçtikçe belirginleşen Necip Fazıl’daki İslami eğilimi, hazmedememişler ve alaya alıp çeşitli klişe yakıştırmalarda bulunmuşlardı: "İslâm komünisti!", "Hayır! İslâm faşisti", "Yok, yok neo-müzülman", "Sırf züppelik olsun diye müslümanlık taslıyor!", "Sabık şair; şiirine yazık etti!" gibi tanımlamalara başvurdular. Bu alay dönemi, uzun sürmedi, resmi şiddete maruz kaldı: Necip Fazıl, 1942 kışında Erzurum'da askerken, yazdığı siyasi bir yazı nedeniyle ilk kez tutuklandı ve ilk hapis cezasını da Sultanahmet Cazaevi’nde tattı. Bu dokuz yıllık süreç, mücadele dönemine hazırlıktı aslında. Herşey daha yeni başlayacaktı: 1943 yılı, ‘sanatkarın fildişi kulesinden agoraya indiği’; tam olarak Müslüman kimliğiyle kültür, sanat, edebiyat alanında belirdiği tarihtir: “İçini öyle bir sosyal mücadele ruhu; sanatının muhtaç olduğu cemiyeti yoğurma heyecanı kapladı ki, artık çalışamaz oldu ve mücadelesini bir ömür; hükümetiyle, partisiyle, basıniyle, hocasiyle, gençliğiyle kendi açtığı bütün cephelerde tek başına sürdüreceği” Büyük Doğu Mecmuası'nın ilk sayısını çıkardı. (17 Eylül 1943) Büyük Doğu dergisinin sayıları ve eserleri, bu kırk yıllık mücadeleyi belgeledi. "Sanatına yazık etti!" diyenlere, cevabı netti: “Küfür, bütün müesseseleriyle bir buzdağı gibiydi. Ortalıkta hiçbir hareket mevcut değildi. Müslümanlık zindanı camilerden bir hıçkırık sesi bile gelmiyordu. Bu gafiller, adeta, "camie girebiliyorum ya, ne devlet!" gibilerinden seviniyorlar ve hadım olmanın oltasında mesut görünüyorlardı.(..) Biz ise, mahut buzdağını, karda avuçlarımızı hohlarcasına, ciğerlerimizden kopan sıcak nefeslerle eritmeye çalıştık..” Necip Fazıl, 40 yaşında 1943 yılında ilan ettiği cihadı, ömrünün sonuna, 1983’e kadar, kırk yıl sürdürdü; büyük bir okul oldu, İslam düşüncesini 20. yüzyılda güçlü bir şekilde temsil etti. Necip Fazıl, kırk yıl boyunca Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti, Adalet Partisi iktidarları dönemlerinde takibata uğradı, devamlı olarak suçlandı, sorgulandı, yargılandı ve cezaevlerinde yattı. Başına gelen bu olayları ayrıntılı bir şekilde yazdı.İktidarların yargıyı kullanarak Necip Fazıl’a göz dağı vermesi, susturmaya çalışması ve sık sık dergisini kapatması yine anlaşılabilir bir durumdu. Çünkü Necip Fazıl bu kırk yıllık mücadele sürecinde, derin devletin operasyonlarına da maruz kaldı. Bu derin devletin operasyonları, onun çilesini ortaya koyduğu kadar, Türkiye’de statükonun iktidarları İslami harekete karşı nasıl yönlendirdiğini de gösteriyor. 1950 SEÇİMİ OPERASYONU Necip Fazıl, yaklaşan seçimler nedeniyle baskı altındaydı.. 1949’dan itibaren iftira ve karalama kampanyalarına maruz kaldı. Emniyet teşkilatı sıkı takibiyle ve göz altına almalarıyla onu yıldıramıyordu. Necip Fazıl, bir yandan Büyük Doğu dergisini çıkarıyor, bir yandan da lideri olduğu Büyük Doğu Cemiyeti’nin faaliyetlerini yürütüyordu. Büyük Doğu Cemiyeti’nin ilk şubesi, Şubat 1950'de "Kayseri Büyük Doğu Cemiyeti" açıldı. Bu gelişmeden Cumhuriyet Halk Partisi’nin duyduğu dehşet, son sınırına vardı. Açılışı yaptıktan sonra İstanbul'a dönüşünde, bir yazı bahanesiyle tutuklandı, Türklüğe Hakaret Davasında verilmiş beraat kararı Temyize "tekrar ve topyekün" bozdurulur bozdurulmaz da (21 Nisan) hapse atıldı. Oysa ülkede bir ay sonra seçim vardı.. 14 Mayıs 1950 günü yapılan seçimler, Türkiye'de 27 yıllık tek parti devrini sona erdirdi; 1923'ten beridir tek başına ülkeyi idare eden CHP iktidarı, halk oyuyla, Demokrat Parti'ye devretti. İşte o seçim arafesinde, Necip Fazıl Kısakürek eski bir mahkeme kararını temyizde bozdurup cezaevine konarak, Demokrat Partililer, İslamcılıktan ve İslamcılardan uzak durması konusunda adeta uyarılmıştı. Necip Fazıl’ın 21 Nisan tutuklanması, derin devletin yargıyı kullanarak kotardığı ilk operasyonuydu. ‘KUMARHANE BASKINI’ KOMPLOSU Derin devletin ikinci Necip Fazıl operasyonu, basına "Kumarhane Baskını" diye akseden siyasi komplo tertiplendi(24.3.1951). Bu komplo üzerine, üstat Büyük Doğu'nun hemen toplatılan meşhur 54. SAYI'sını çıkarmış ve kendini savunmuştu. Bu sayıdaki bir yazısından dolayı tutuklanarak cezaevine atıldı. Çıkışında Büyük Doğu Cemiyeti'ni tasfiye etti. Derin devletin "Kumarhane Baskını" komplosu, Büyük Doğu Cemiyeti'ni kapattırma operasyonuydu ve başarılı oldu. Dindar halkın talep ve isteklerini derleyip toplayacak ve Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Parti iktidarına iletecek tek sivil toplum kuruluşunun kapısına zincir vurulmuştu. Derin devletin "Kumarhane Baskını" operasyonu Necip Fazıl’ı o kadar etkiledi ki Muhsin Ertuğrul’un sahneleyeceği ‘Reis Bey’ tiyatro oyununu yazdı.. MALATYA OLAYI KOMPLOSU Demokrat Parti iktidarı döneminde, 1952'de, Malatya'da, Vatan gazetesinin sahibi ve başyazarı Ahmet Emin Yalman'ın bir suikast teşebbüsü ile yaralanması (22 Kasım) ise derin devletin üçüncü operasyonuydu.. Ahmet Emin Yalman Olayı, tam bir derin devlet tertibidir ve basın da kullanılmıştır. Malatya’da meydana gelen olay, malum basının yaygarasıyla büyütüldü, genişledi ve nihayet Necip Fazıl’ı da azmettirici sıfatıyla, o ünlü savunmalarını yapacağı sanık sandalyesine çekti. 11 Aralık 1952'de, bu Ahmet Emin Yalman Olayı, nam-ı diğer Malatya Olayı üzerine yayınladığı "Müdafalarım" adlı eserinde yer alan "Maskenizi Yırtıyorum" isimli ünlü savunmayla, 1943'ten itibaren başına gelenlerin ve bütün bu olup bitenlerin geniş bir muhasebesini yaptı. 12 Aralık 1952'de, yani Malatya Olayı’ndan hemen sonra, daha önceki bir mahkûmiyetin infazı bahanesiyle atıldığı hapisten "taammüden katle teşvik ve azmettirmek, katle teşebbüs fiilini medih ve istihsal eylemek" isnatlarıyla yargılandıktan sonra, 16 Aralık 1953'te Malatya Davası’ndaki suçsuzluğu (!) anlaşılmış olarak çıktı. Adnan Menderes’in Necip Fazıl’a sevgi ve saygısı biliniyordu. Menderes etkisinde kalmaması için, yargı kullanılarak Necip Fazıl’dan özellikle uzak tutuldu..1954 seçimlerinden önce, CHP Lideri İsmet İnönü, yaptığı seçim konuşmalarında, eline Büyük Doğu dergilerden çeşitli nüshalar alarak; "İşte Menderes, bu yobazlık abidesine yardım eden adamdır. Onu ve partisini seçmeyin!.." diye propaganda yaptı. 1957'de, seçimlerden önce de Necip Fazıl yine etkisizleştirildi ve 8 ay 4 gün hapis yattı. 27 MAYIS’TAKİ OPERASYON 1950 - 60 arasındaki on yıllık Menderes iktidarı döneminde, derin devlet, takibatlarla, soruşturmalarla, göz altına almalarla ve tutuklamalarla Necip Fazıl’a soluk aldırmadı. Necip Fazıl, kapatılıp açılan Büyük Doğu Cemiyeti, sık sık kesintiye uğrayan Büyük Doğu dergisi ve eserleriyle bir siyasi parti kadar etkili muhalefet yapıyordu. Büyük Doğu'ların şahlanış döneminde, 1959'da, aleyhine o kadar dava açılmıştı ki, bu davaların yarısı mahkûmiyetle sonuçlansa, 101 sene hapis yatması gerekecekti. Mahkûmiyet kararlarının hızla kesinleşmeye başladığı ve Başbakan Menderes’in emriyle Niğde Cezaevi’nde kendisine tek kişilik konforlu (!) bir hücre hazırlandığı sırada 27 Mayıs 1960 darbesi oldu. Darbenin ilk radyo duyurularından birinde, zaten çıkmayan Büyük Doğu'nun kapatıldığı ilan edildi. 27 Mayısçılar, Büyük Doğu’yu neredeyse darbe gerekçesi gösteriyordu ve büyük bir düşmanlıkla, kapalı olan dergiyi bir daha kapatıyor, adeta çiğneyip eziyordu. 6 Haziran günü gece yarısı Necip Fazıl Kısakürek evinden alındı. Beş ay müddetle Balmumcu garnizonunda "gerekçesiz" tutulduktan ve yüzbaşılara varıncaya dek en ağır hakaretlere maruz bırakıldıktan sonra, Genel Affa rağmen, Toptaşı Hapishanesi’ne nakledildi.(15.10.1960) ve bir buçuk yıl içerde kaldı. KENAN EVREN CEZAEVİNE ATACAKTI.. 27 Mayıs’ta, cezaevinden çıktıktan sonra, 1963 ilkbaharından itibaren Necip Fazıl’ı, konferanslar zinciriyle Anadolu’yu şehir şehir dolaştığını ve milletimizle kucaklaştığını görüyoruz. Başbakan Demirel’in kayıtlı olduğu Mason kütüğünün fotokopisini Büyük Doğu Dergisinde (27.12.1967) ilk defa olarak yayınlaması, "İdeolocya Örgüsü" isimli eseri, "Mümin/Kafir" diyalogları ve siyasi içerikli yazıları nedeniyle 60’lı yıllar boyunca sürekli olarak suçlandı, sorgulandı, yargılandı. Necip Fazıl, 1968’de yayınladığı “Vatan Haini Değil-Büyük Vatan Dostu Vahidüddin” isimli kitabının birinci baskısı tükenmek üzereyken toplatıldı ve hakkında takibat başlatıldı. Kitabı incelemek üzere oluşturulan bilirkişi, ‘Kitapta söylenenler hayal ürünüdür, ama herhangi bir suç unsuru yoktur.’ diye rapor verdi. Necip Fazıl, bu kitabında, resmi tarih tezinin aksine, Kurtuluş Savaşı’nı, Sultan Vahdettin’in başlattığını yazıyordu: “Sultan Vahdettin’in, Mustafa Kemal‘e yüklü miktarda para yardımı yaparak Anadolu’ya gönderdiği ve Vahdettin’in, Anadolu’da başlayan kurtuluş hareketinin başarıya ulaşması için İstanbul’da ulemayı toplayarak nasıl dua ettirdiği de kitapta ayrıntılarıyla anlatılıyordu.” Ankara, ikinci bir bilirkişi heyeti tayin etti ve benzer bir rapor çıkınca da, Necip Fazıl 1971’de beraat etti. 1972 yılında beraat kararı Yargıtay tarafından temyiz edildi. 1973’te mahkumiyet kararı çıktı. 1974’te Af Kanunu, olayı askıya aldı. 1975 yılında “Vatan Haini Değil-Büyük Vatan Dostu Vahidüddin” kitabı yeniden basıldı. Yine takibat başlatıldı. 1976’da, üçüncü baskı yapıldı. 1977’de yeniden toplatma kararı alındı ve takibata geçildi. 1979’da üçüncü kez bir bilirkişi heyeti oluşturuldu. 1980 yılında dördüncü bir bilirkişi teşkil edildi. Heyetler, kitapta suç unsuru bulunmadığı yönünde rapor verdi. 12 Eylül darbesinden sonra Necip Fazıl ile ilgili mahkumiyet kararı 1982 yılında Yargıtay tarafından onandı. Fakat, kararın infazı 4 ay tehir edildi. Aynı yıl içerisinde Adli Tıp Kurumu, Necip Fazıl’ın Anayasa’da öngörülen cezanın affı şartlarını haiz olduğu yönünde dönemin Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren’e bir rapor verdi. Kenan Evren, Necip Fazıl’ı affetmedi; Atatürk’ün hatırasına neşren hakaret edildiği gerekçesi ile verilen cezasın infazı yönünde talimat verdi. Necip Fazıl, 1983 yılında, 79 yaşında, hapse girmesine az bir zaman kala, son padişah Vahdettin’i savunduğu için mahkum olarak vefat etti. Ölmese, cezaevine girecekti. Bu konuya ben daha önceki yazılarımda da değinmiştim. “Atatürk’ün ölümünde Necip Fazıl ne yazdı?” başlıklı yazımın sonunda ve “Necip Fazıl’ı Kenan Evren’den kim korudu?” yazımda, üstadın 12 Eylül’de yaşadığı baskıyı, sıkıntıları anlatmıştım. Burada,1968 yılında basılan “Vatan Haini Değil-Büyük Vatan Dostu Vahidüddin” isimli kitabının bahane edilerek, daha sonraki 15 yıllık süreçte, özellikle 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri sürecinde, derin devletin Necip Fazıl’a yargı yoluyla baskı yaptığını belirtmek isterim. Türkiye’nin fikir hayatının en hareketli olduğu dönemde, bu kitap üzerinden, cezaevi tehdidiyle, derin devlet, Necip Fazıl’ı susturmaya çalıştı. Necip Fazıl, tüm olumsuz koşullara rağmen susmamıştır. Mustafa Yürekli - Haber 7
  2. Sakarya Türküsü, Zindandan Mehmed'e Mektup ve Anneciğim gibi Necip Fazıl'ın şiirleri Uğur Işılak tarafından senfonik besteleriyle bir kez daha ölümsüzleşecek... 'Üstad Senfonisi' albümü ve konserleri Türkiye'de bir ilk olacak.. Şair Necip Fazıl Kısakürek’e hayranlığı ile bilinen Uğur Işılak, hayranlığını büyük bir projeyle pekiştirme yolunda yoğun bir tempoyla çalışıyor. Yapımcılığını Simklas Yapım’ın üstlendiği, Sakarya Türküsü, Zindandan Mehmed'e Mektup ve Anneciğim gibi Necip Fazıl Kısakürek’in daha önce bestelenmemiş şiirlerinden oluşan albümde bütün beste ve yorumlar Uğur Işılak’a ait. “Üstad” albümüne 60 kişilik senfoni orkestrası eşlik ediyor. Albüm, Necip Fazıl'ın ölüm yıldönümü olan 25 Mayıs'ta müzikseverlere sunulacak. ''Her şeyiyle sanat, duygu ve düşüncenin zirvede olduğu bu şiirlerin bestelenebilmesi için, mısralardaki musikiyi duyan ve hissedebilen ve bütün bunları ahenge dönüştüren ve aynı zamanda Üstad’a hizmetkârlık yapmayı üstün bir paye kabul eden bir yüreğin bu işe talip olması gerekir ” diyen Uğur Işılak, albümün içeriği ve misyonu hakkında da Haber 7'ye bilgiler verdi. Neden Uğur Işılak’la “Üstad” senfonisi? Necip Fazıl Kısakürek’e aşina olan herkes onu “Üstad” olarak anar. Çünkü o, hem aklın, hem düşüncenin, hem duygunun, hem sanatın, hem de misyonun Üstad’ıdır. Bu kadar çok yönlü bir Üstad’ın eserlerini ancak çok sesli bir müzikle ifade edebilmenin mümkün olduğuna inandım. Neden Uğur Işılak’la meselesine gelirsek, bu iş, Üstad geçinen ve Üstad’tan geçinenlerle değil, hayatı Üstad’la geçenlerin işidir. Albümde kaç eser yer alacak? Tarafımca bestelenmiş 10 Üstad şiiri yer alacak… Bu şiirlerin hemen hemen tamamı Türk insanının aşina olduğu şiirler. Müzik yönetmenliğini ise ünlü müzik adamı Turhan Yükseler,sanat danışmanlığını menejerim ve kardeşim olan Murat Işılak üstlendi ve daha birçok isim destek verdi. Albüm her yönüyle hem kulağı, hem gönlü ziyadesiyle dolduracak. Konserler olacak mı? Evet, hem ulusal hem de uluslararası yapılacak. Çalışmalar başladı... haber7.com
  3. "Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır"
  4. -Sesler- Kafamın içinde insan sesleri: Bir varlar, Bir yoklar.
×
×
  • Create New...