Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Achar

Admin
  • Content Count

    1,001
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    24

Posts posted by Achar


  1. Facebook sayfamıza Cemal Öztürk tarafından gönderilen, Üstad Necip Fazıl'a gönderilmiş bu mektubu ve Üstadın cevabını sizinle paylaşalım:

    Görülen bir Rüya ve ÜSTAD NECİP FAZIL ’ın cevabı,

    Muhterem Üstadımız, Hakkınızda bir rüya görmüş ve defterime yazmışım. İki sene sonra defteri karıştırırken gözüme ilişti. Halen Malkara Müftüsü Abdülkadir Sezgin Bey Efendiye de okudum. Yazalım dedi. Geciktirdiğimden özür dileyerek yazıp gönderiyorum: “Rüyamda N.F.Kısakürek’i ölmüş ve kendimi de kabrini ziyarete gitmiş görüyorum. Ziyaretten önce büyük bir kalabalık var. Burada lehinizde konuşmalar yapılmaktadır. Sadece içlerinden bir kaç solcu hakkınızda yapılan konuşmaya itiraz ediyorlar. Elimdeki keseri kaldırdım ve başlarına indirmek üzere iken sustular. Biraz sonra topluluk dağıldı… Ben, Beşiktaş Yahya Efendi Dergâhı altındaki çalılıklar arasından geçip Yıldız Parkı ağzındaki otobüs durağına geldim. Otobüse bindim. Kabrinize vardım: “İhlâs Suresi”nden sonra üç defa “Âyetel Kürsî”yi (Bakara: 2/255) okudum. Üçüncü kere okuyup (Ve hüvel aliyyül azîm / Allah Yücedir, Büyüktür) derken siz de dirilerek (Ve hüvel aliyyül azîm)’i benimle beraber okudunuz. Kabriniz açıldığı zaman kefen aynen pırıl pırıl duruyor. Kafa normal büyüklükte, yüz, baştan başa nur kesilmişti. Kefen içinde ince bir vücud vardı.

    11.10.1970 Pazar sabahı.”

    Selâm ve hürmetlerimizi sunarız.

    16.08.1972

    Merkez Vaizi

    Malkara / Tekirdağ

    Osman Öztürk

    imza

    Not: Bu rüyayı Beşiktaş Müftülüğünde Murakıp olarak görev yaparken görmüştüm.

    26.8.1972

     

    Sevgili Abdülkadir; Senin ve merkez vaizi Osman Öztürk’ün mektubunuzu aldım. Ve son derece mütehassis oldum. Osman Beye gördüğü rüya bakımından bana hamd vesilesi olduğu için şükran ve minnettarlığımı bildiririm. Bu harikulâde bir rüyadır. Ve inşaallah ben ona lâyık olurum. Kendisinin rüyayı nasıl tabir ettiğini de bilmek isterim. Bir fırsat zuhur edecek olursa o mübarek zat ile evime gelip beni görmenizi dilerim. Bir seyahat imkânı olursa ben de oralara gelmek isterim. Hak cümlemizi, kendi yolunda muzaffer ve muvaffak eylesin. Sizi Hakk’a emanet ederim.

    Necip Fazıl

    İmza

     

    Yayına Hazırlayan; Cemal Öztürk


  2.  

     

    Yürek devlet devlet çarpınca durur mu?
    Can tenden ayrılsa da, bu sevda durulur mu?
    Bize yaşamak düştüyse böyle nâçar!
    Bir kör kurşuna sitemkâr olunur mu?

    Sözüm sana dostum evvel!
    Bir şehit tut kalbinden
    Enflasyon azsın, dolar dalgalansın
    Vatan yine sağolsun!
    Sen penguence giyin, öteki çince söylesin
    Ama yeryüzü beklemekte, müntakim, adil
    Söylesin ve bilinsin.

    Vatan yine sağolsun!
    Eviniz dar'üs-selam, arabanız ford granada
    Pahalı pahalı imzalar kondurdunuz adımıza
    Ama kursağın insan eti, düşünebilirsen
    Yetim gözleri üzerine sofran.

    Uzak nedir bildin mi, eritre mi, patani mi?
    Eviniz dar'üs-selam, arabanız ford granada
    De bana cami kapıları niçin açık?
    Ara sıra tapınmak için mi?
    Siyah bir cübbeye sığar mı tanrı?
    Ya buyrukları?
    Bu yeni dini size kim indirdi?

    Eviniz dar'üs-selam, arabanız ford granada
    Enflasyon azdı, dolar dalgalandı, dilen dostum
    Secde yerin altınlarla kaplandı
    De bana, müşrikler böyle ödüllendirilmedi mi?
    Eviniz dar'üs-selam, arabanız ford granada.

    Alkış çekersin, terazin hassas
    Secde yerinde gözlerin oynaş, kalbin mütmain
    Eğildikçe, eğildikçe, eğildikçe
    Kaydımızı efendiler zimmetine geçirdi!

    Şu saçları lime lime dün senin hemşiren değilmiydi?
    Topuklarına cahiliyeden kalma bir zil mi istersin?
    Validenin baş örtüsü küflenmiş sandıklarda
    Bin bir nazar üstüne, hemşirenin ilmi derin
    Giysileri döl bereketi, dostum daha ne istersin?

    Yükseklerden başlamadı mı her alçalış?
    Onun indirdiği ile hükmetmeyen kimlerdir, bilmezmisin?
    De bana kime secde edersin?
    Vatan yine sağolsun!
    Ama bu din hangi din?

    Ekmek aziz, can aziz
    Peki baki olan ne, rızkı veren kim?
    Ana saçı süpürge, kadın telli duvaklı
    Dudaklarında devri kâdim
    Başköşede sâdabâdı saltanat
    Fetva ehli ibrahim sanatını susar
    Peki eceli tayin eden kim?

    Kadınlar kan kusuyor, gözleri kuru
    Peki hangisi hayvâni, moskovada kirletilen mi?
    Karınları piç tohumlar, özgür hanfendiler mi?
    Peki hangisi insan?
    Karaköylerde bir vergi rekortmeni!
    Öyle ya eviniz dar'üs-selam, arabanız ford granada.

    Bu gün kaç yıldız aktı gökten, sezdin mi?
    Erkekliğin kabarır, çocukların gürbüz
    Ama bak siperlerde saklambaç oynanmıyor artık!
    Analar ölümle ikiz
    Gül kokan ağızlarda savaş nârası!

    Aç gözlerini, farzet sonsuz yaşadın
    Sûreleri yarım, ayetleri yüz üstü bıraktın!

    Şeyhmus Özüdağlı


  3. Aleyküm Selam

     

    Hoş geldiniz, hoş devam eder inşAllah.

     

    Size özel bir kısıtlama yok mesaj düzenleme konusunda, yazılan her mesaj yazıldıktan sonra belli bir süre düzenlenebilir, o süre dolduktan sonra otomatik olarak düzenleme yetkisi kalkar bazı kullanıcı gruplarında.

     

     

    Unutulmuş sünnetler konusunda kanıya varırken ve bunu açıklarken aman dikkatli olun derim, şakası olmaz bu işin.

    • Like 1

  4. Yahudilik karşısında bugünkü İslâm âleminin perişan halini İlâhî bir ceza kabul edebilir ve bu cezayı şu sebeplere bağlayabilirsiniz:
    Yahudiler, Hayber Kalesi kapılarından, sırtlarına kazma küreklerini vurmuş, her şeyden habersiz çıkarken, bu gaflet manzarasını görüp "Yahudi ülkesi yıkıldı!" buyuran Allah Resulüne lâyık olamamanın cezası...

    Mekke fethini takip eden cenkte, kalabalıklarına mağrur Sahabilerin, "artık bizi kimse yenemez!" şeklindeki böbürlenişlerinden sonra küfrün kuduz saldırışı önünde çözülüp Allah Resulünü tek başına bırakışları ve bu gazayı O'nun tek başına kazanışı hâdisesinden ders alamamanın cezası...

    İslâmiyet ve ruh birliğini bir yana bırakıp, kabuk mânasiyle Arap kavmiyetçiliğine sarılmanın cezası...

    Başta büyük mazlum Seyyid Kutup, sâf İslâm dâvası güdenleri ipe çekmenin cezası...

    Her yolun, ismini ve cismini değil de, varmak istediği hak ve hakikati İslâm'da bulmak yerine, elması cam kırıklariyle değiştirircesine gülünç bir sosyalizmaya kapılmanın cezası...

    Nâsır'ın yakışıklı orangutan maymunu edası içinde, tereddiye kadar götürülmüş bir dış yüz kopyacılığı yüzünden, eldeki Batı âlet ve silâhlarını ruhuna ve kullanılma dehâsına erememenin cezası...

    Lâftan Öteye, atılganlığı, hamleyi, hareketi, taarruzu, her şartiyle sağlayamamanın ve becerememenin cezası...

    Batılı rakip dünyalar arasında gerçek bir hesap muvazenesi kuramamanın ve (Anglo-Sakson)'larla İslâvlar arası rekabeti idare edememenin cezası...

    Kur'ân'da, açıkça "yalnız çalışana veririm!" diyen Allah'ın bu fermanındaki hikmeti, şeytan ve yahudi kadar olsun, anlayamamanın cezası...

    Kısaca:
    Marka müslümanı geçinip, ruhta müslümanlığı kaybetmiş olmanın cezası...

    27 Şubat 1978 / Çerçeve 4

    • Like 2

  5. Künyesi Ebülmağis... Bayzâ kasabasında doğdu. Hicri Üçüncü Asır... Bağdatta yaşadı ve orada idam edildi. Meşhur velî...

    Tanıdıklarından bir Hallacın dükkânına uğradı. Hoşbeşten sonra Hallâc'ı bir işe gönderdi. Hallâc geriye dönünce Mansur'a sitem etti:
    - Yâ Hüseyin; senin işin için bugün kendi işimden kaldım. Şimdi ne yapacağım?

     

    Mansur,. fil dişinden yontulmuş gibi zarafetli parmağının ucuyla, henüz atılmamış pamuk yığınlarını işaret eder etmez tel tel sâf pamuk bir tarafa, kıtık pamuk ve süprüntü bir tarafa ayrıldı. Ve etrafta bu kerameti işitmeyen kalmadı. Ondan sonra Mansura (Hallâc) lâkabını taktılar.

     

    Günde dört yüz rekât namaz kılardı. Sordular:
    - Sen bu üstün derecedeyken bu kadar ağır yük altına girmen niçin?

     

    Cevap verdi:
    - Allah'ın dostlarına ne rahatlık tesir eder ne de işkence... Onlar bu sıfatlardan fânidirler.

     

    Odasına bir adam girdi; ve Mansur'un etrafında bir akrebin dolaştığını gördü. Akrebi öldürmeğe davrandı. Mansur mâni oldu:

     

    - Bırakınız, ilişmeyiniz! O iki yıldır arkadaşım... Etrafımda dolanır, durur.

     

    Nihayet meşhur velî, cihanı velveleye veren malûm sadayı yükseltti:
    - "Enelhak!" Hak benim!..

     

    Büyük bir fırtına... Derece derece, inananlar, zühd ehli, vecd ve hal sahipleri, kuru akıl ve satıh adamları, derinin üstündekiler ve altındakiler, dallardakiler ve köklerdekiler, hep sarsıldı. Görülmemiş bir zelzele... Ses, o zamanın medeniyet merkezi Bağdad'ı ve bütün dünyayı ihtizaza boğdu:

    - "Enelhak!.." Hak benim!

     

    Hayret, dehşet, merak, dikkat, hiddet; isyan, ve nihayet itham:
    - Küfür!

     

    Tefsirci:
    - Doğrudur: bu söz akıl ve fikir çerçevesinde küfürdür!

     

    Dediler:
    - Yâ Mansur! Hak Odur de, benim deme!

     

    - Evet, evet dedi; ondan gayri ne var ki?

     

    Derdi ki:
    - Marifet, eşyayı mânada yok görmekten ibarettir.

     

    Derdi ki:
    - Haktan gelen ilham odur ki, hiçbir fikirde ona karşı durabilmek mecali olmasın...

     

    Derdi ki:
    - Dünyayı terketmek nefsin zühdüdür; âhireti terketmek gönlün zühdü... Kendi kendisini terketmekse canın zühdü...

     

    Kendisine sabırdan söz açanlara da dermiş ki:
    - Sabır mı dediniz?.. Bakınız sabır nedir? Ellerinizin, ayağınızın kesilmesi... Sonra da darağacında sallandırılmanız ve gık demeden katlanmanız... Sabır budur!

     

    Tefsirci:
    - Mansur, kendisine sabırdan söz açanlara harfi harfine akibetini bildirdi.

     

    Bir gün Âlemlerin Fahri hakkında şunu düşünmüştü:
    - Niçin Miraç gecesi yalnız müminlerin bağışlanmasını diledi de bütün insanların bağışlanmasını istemedi?

     

    Allah Resulünün mukaddes ruhaniyeti hemen Mansur'un karşısında billûrlaştı ve ona hitap etti:
    - Benim gönlüm, Allah'ın fermanlarına aynadır. Ben ancak O'nun istediğini dileyebilirim. Eğer Allah her kulunun bağışlanmasını isteseydi ben de onu dilerdim!
    Mansur, bu kadarla da kalmadı. Başından tülbendini çıkarıp, kâinatın ve her marifetin yüzü suyu hürmetine yaratılmış olduğu

     

    Peygamber huzurunda keramete kalkışmak gibi bir hale düştü. Şu karşılığı aldı:

    - Bu kerametten sonra o tülbendini çıkardığın başını da feda etmen lâzım..."Tâ ki, senden razı olayım...

     

    Tefsirci:
    - Ah, işte Mansur'un düştüğü ve sonuna kadar tahammül gösterdiği halin bütün sırrı. O, darağacında şöyle diyecektir: "Ben bu halin başıma nereden geldiğini bilmez değilim. Fakat sadık âşıkım; emrinden ve vaadimden yüz çevirmiyeceğim!" Mansur böyle diyecek fakat kimse sırrı keşfedemiyecektir.

     

    Mansur'un sesi, şeriat âlemini ürpertilerle dolduruyor;
    - "Enelhak!" Hak benim!

     

    Cüneyd'e sordular:

    - Bu sözün tevili var mıdır?

     

    Buyurdu:
    - Onun tevili gününde değil, kerbelâsı günündeyiz!

     

    Şiblî de buyurdu:
    - Biz, Mansur ile aynı şeydik. Halk, bizi deli sandığı için kurtulduk. Fakat Mansur'u akla nisbet ettiler ve öldürdüler.
    Mansur'un bu nidası karşısında, gönül ehli duymamazlıktan gelir, onu kendi halinde bırakır ve ne inkâr, ne de tasdik ederken akılcılar, kıyasçılar ve zahiri ilim sahipleri birdenbire ayaklandı. Artık Mansur'un üzerine, hücumların, ithamların, inkârların en ağırları yağmaktadır. İthamcılar Halifeye başvurdu ve Hüseyin Mansur (Hallâc)'ın idamına ferman çıkarttılar. Halife evvelâ, Mansur'un bir yıl zindana atılması emrini verdi. Bu defa da halk bütün anlayışlıları ve anlayışsızlarıyla zindana akın etmeğe başladı.

     

    Hemen Halifeye haber uçuruldu:
    - Halk Mansur'a akın halinde... Ve o, yine ölçüye sığmaz lâflar etmekte...

     

    Tekrar emir çıktı:
    - Bundan böyle onu kimseyle konuşturmayınız! Artık kimse Mansur'un yanına uğrayamadı. Halife,

     

    iki defa, iki büyük zatı gönderip telkine çalıştı:
    - Yâ Mansur! Sözünden don, özür dile, istiğfar et ve kurtul!

     

    Cevap!
    - Sözü kim söylediyse, özürü de o dilesin!...

     

    Bir gece Mansur'u zindanda bulamadılar. İkinci gece ne zindan vardı, ne Mansur... Üçüncü gece, zindan ve Mansur yerli yerinde...

    Mansur izah etti: İlk gece ondaydım, beni bulamadınız. İkinci gece o buradaydı, ne beni buldunuz, ne de başka bir şey... Üçüncü gece her şey yerli yerine geldi. Tâ ki, mukaddes şeriatı muhafaza edip emrini yerine getiresiniz!
    Mansur'da şeriat saygısı ve suçunu idrâk asaleti, büyük...
    Mansur, zindanda günde, bin rekât namaz kılıyordu.

     

    Sordular:
    - Sen "Hak benim!" diyorsun; ya namazı kimin için kılıyorsun?

     

    Şöyle cevaplandırdı:
    - Birbirimizin kadrini yine biz biliriz.

     

    Mansur, mahpuslara teklif etti:
    - Sizi zindandan kurtarayım mı?

    - Nasıl olur?

     

    Mansur'un eliyle işaret ettiği noktalarda hemen gizli yollar meydana çıktı; ve işaret ettiği mahpusların zincirleri çözüldü:

     

    Mahpuslar sordu:
    - Ya kendini niçin kurtarmak istemiyorsun?

     

    - Biz Allah mahpusuyuz, kurtulmak istemeyiz!

     

    Ve ilâve etti:
    - Hakkın bize itabı (suçlaması) vardır, bizi suçlandıran Haktır, cezamızı bekliyoruz!..

     

    Fitne, günden güne büyümekte... Mansur'un öldürülmesinden başka çare yok... Bir emir... Siyaset yeri hazırlandı. Bağdat'da Tâk kapısı meydanı... Mahşerden bir gün... Çocuk ve ihtiyar, deli ve akıllı, cahil ve bilgiç, herkes meydanda... Ortaya getirilen Mansur'un hâlâ yükselen sesi:
    - "Enelhak!.." Hak benim!..

     

    Bir derviş Mansur'un yanına yaklaştı:
    - Aşk nedir?

     

    - Bugün ve yarın görürsün!

     

    O gün Mansur'u astılar: ertesi günü de cesedi yakıldı!

     

    Darağacına çıkan Mansur'a ilk sual:
    - Tasavvuf nedir?..

     

    - Tasavvufun en aşağı derecesi işte bende gördüğünüz bu haldir...

     

    - Ya ileri derecesi?..

     

    - Onu görmeye size yol ne arar?

     

    Halk, daha işkence başlamadan Mansur'a taş atmaya koyuldu. Kanlar içinde gülümseyen ve hiç ses çıkarmayan Hüseyin Mansur Hallâc...

     

    O sırada bir dostu, taş yerine Mansur'a bir gül attı. Mansur inledi.

     

    Hemen sordular:
    - Taş yağmuru altında inlemedin de bir çiçeğe karşı ne diye ah çektin?

     

    O vaziyette Mansur'un dudakları kıpırdadı:
    - Taş atanlar ayak takımı... Halden ne anlarlar? Halden anlayanın bir gülü bile beni incitti!..
    İşkencenin her türlüsü... Mansur'un, elleri, kolları, ayakları kesildi. Elleri kesilince kanlı bileklerini yüzüne sürdü ve dedi:

     

    - Kan kaybetmekten sararıyorum; sakın korkudan sarardığımı zannetmeyin! İşte bunun için yüzümü kanla boyuyorum!

     

    Sonra, kaniyle apdest alır gibi hareketler yaptı ve mırıldandı:
    - Aşk namazının iki rekâtı vardır ki, onda abdest, kişinin öz kaniyledir. Başka türlü olamaz.

     

    Derler ki, Mansur'un toprağa düşen her damla kanından yerde şu nakış parıldıyordu: "Enelhak!.."
    Mansur'un gözleri oyulurken hâlâ üzerine taş atanlar vardı.

     

    Sıra Mansur'un dilini kesmeye gelmişti. Bir saniye izin istedi. Son sözlerini söyliyecekti. Söyledi:
    - Allahım; bana senin için bu işkenceyi reva görenlerden rahmetini esirgeme! Senin aşkın uğrunda beni, elimden, ayağımdan, gözlerimden, dilimden, başımdan ve canımdan ayıran bu kullarını affet! Affet Allah'ım, onları affet; aşkın hürmetine affet!
    Ve Mansur'un dili ve başı kesildi ve gövdesi sallandırıldı ve cesedi yakıldı ve külleri Dicle'ye üflendi...
    Mansur'a ait menkıbelerde çok hayal payı vardır. Şeriatte idam var, işkence yoktur ki, bütün bunlar yapılmış olsun...

     

    Tefsirci:
    - Ben Mansur'u kabul edemem; Şeriat ve din ilmine bağlılığımdan Ötürü... Onu red ve inkâr etmekse asla elimden gelmez. Tecellilerdeki esrara riayetimden Ötürü... Şu var ki, ben Mansur'u kabul edeni kabul etmeyenden fazla severim.

     

    Yine tefsirci:
    - Cüneyd bahsinde el attığımız inceliğin şimdi tam şer'î ölçüyle izahına sıra geldi. Dikkat buyurunuz; ölçü şudur: Allah ehli, sekr halinde, manevî sarhoşluk ânında, kendinden geçme ve benliğinden kaybolma deminde, söyledikleri sözlerden mes'ul değildirler, mazurdurlar. Bu, bir ân için, tıpkı deliden teklifin kalkması gibi bir şeydir. Fakat bu halin cinnetle en küçük alâkası yok... Akıl dışı olan bu hal, akılla da izah edilemez. Ancak bu kadar söylenebilir. Denilebilir ki, böyle sözleri, akıl ve kıyas çerçevesi içinde sarfetmeye imkân düşünülemez. Bu çerçevede bu söz bildiğimiz gibi, mutlak küfür olur. Mansur ise, kendisinden bütün dış nisbetler melekesini kaldıran ve onu vahdet denizinde boğan bir sekr ve istiğrak hali içinde bu lâfı etti. Ondan daha büyükler bu hal içinde büsbütün yokluğa yapışmayı ve sonra istiğfara kapanmayı bilmişlerdi. O, hali ve derecesi icabı, bunu bilemedi. Muhakkaktır ki, Mansur, bunca kerametine rağmen, büyük kemal ve temkin makamından uzaktı. O makama mahsus muazzam edebe erişemedi; bir bakıma da halin esrarını fâşetmiş oldu. Bunu da başiyle ve seve seve ödedi... O. Büyük bir velîdir: fakat en büyüklerinden değil... Onlar "Mansur bizim terbiyemizde olsaydı; böyle bir noksana düşmezdi" demişlerdir. Sır, konuşanlarda ve sesini ayyuka çıkaranlarda değil, susanlarda ve insanların en aşağısı gibi duranlardadır.

     

     

    Gece... Koca Bağdat uykuda... Mansur öldürülmüş, fitne dindirilmiş ve herkes huzura kavuşmuştur. Havada göz kırpan yıldızlar... Bağdat saraylarının narin kulelerinde tektük meş'aleler. Yılankavi, daracık bir yolda, iki büklüm bir derviş ilerliyor...

     

    Mansur bu dervişe vasiyet etmişti:
    - Cesedimi yaktıktan sonra küllerini Dicle'ye dökeceklerdir. Korkarım ki nehir taşıp Bağdad'ı basmasın!.. O zaman hırkamı nehrin kenarına götürüp sulara at!..

     

    İşte bu derviş, kolunda Mansur'un hırkası, sessiz ve kimsesiz nehre doğru yol alıyor.

    Nehir yavaş yavaş kabarmakta... Fakat Mansur'un hırkası suların hassas tenine değer değmez, Dicle hemen ürperecek, hemen sinecek, hemen yumuşayacaktır. Nehir, hırkanın kokusunu alır almaz derhal büzülecek, kabuğuna çekilecek ve Bağdat, koca Bağdat boğulmaktan kurtulacak...

    Derviş, iki büklüm, nehre doğru ilerliyor.

     

     

    Biricik eseri "Tavâsin-ül-Kur'ân"... Kur'ân'ın, bazı sûre başlarındaki, kesik gizli işaretleri... Sır şifreleri...

     

    Veliler Ordusundan 333 ( Halkadan Pırıltılar )

    • Like 3

  6. Yahu o değilde bu başlık açıldığı vakit ben bu başlığa bir şeyler karalamayı düşünmüş trradomir'in üşengeçliğinden aşağı kalır yanı olmayan üşengeçliğimin sonra yazarsın bir şey olmaz, başlık kaçmıyor ya gibi telkinleri yüzünden yazamamıştım.

     

    Aynı üşengeçlik şimdide iş başında lakin satranç oynama konusunda hala iddialı olduğumu yazmamı engelleyeme...


  7. Ben fiyatlar düştükçe okuyucu sayısının artacağı kanaatindeyim ve eğer bu iş bir amaç uğruna yapılıyorsa olması gereken de budur zaten. Dünya klasikleri örneği bu kitapların basımının kar amaçlı yapılmadığı taktirde, bu kitapların ucuza da satılabileceğini ifade ediyor. Nitekim başka bir yayınevi (adını hatırlayamadım) zamanında basmış daha ucuza da satmıştı.


  8. Üzülerek söylemek durumundayım ki bu konuda muhattabınız biz değiliz :) Üstad'ın kitapları ile ilgili hiçbir tasarrufumuz yok, kitapları basan da, satan da Büyük Doğu Yayınevi'dir ve bizim yayınevi ile hiçbir bağımız yok.

     

    Düşüncelerinize kısmen katılıyorum, kitapların fiyatları herkesin rahatlıkla alabileceği düzeyde olmalı. Yüzlerce sayfalık dünya klasikleri (aşağı yukarı aynı kağıt kalitesinde) 3-5 liraya satılabiliyorsa Üstad'ın kitapları da satılabilir.


  9. Selamlar

     

    Zaman zaman üyelerimizin bazı başlıkların ve mesajların düzenlenmesi yönünde isteklerinin olduğu, bu isteklerini genelde ilgili mesaj veya konuların altında yaptıklarını görmekteyiz, bu yolla yapılan istekler ne yazık ki gözden kaçabilmektedir.

     

    Bir konuda veya mesajda düzeltilmesi gerektiğini düşündüğünüz bir durum olduğu taktirde her mesajın altında yer alan "Mesajı Yönetime Şikayet Et" butonunu kullanarak, ilgili mesaj veya konu ile ilgili şikayetinizi belirtmeniz halinde yönetici arkadaşlarımız şikayet edilen içerikten daha kolay ve çabuk bir şekilde haberdar olacak, uygun gördükleri taktirde gerekli işlemi yapacaklardır. Lütfen mesaj veya konular ile ilgili şikayetlerinizi bu buton aracılığı ile bildiriniz.

     

    Saygılarımla


  10. ANADOLU TÜRKÜ

     

    Dün:

    Aptal denecek kadar saffetli…

    Bugün:

    Saffetli sanılacak kadar açıkgöz…

     

    Dün:

    Safı 100 okka.. /

    Bugün:

    Elbisesiyle 55 kilo…

     

    Dün:

    Maşrapalarla ayran içen gürbüz…

    Bugün:

    Kovalarla rakı deviren cılız…

     

    Dün:

    Nezle görmemiş sıhhat…

    Bugün:

    Sıtmadan frengiye kadar illet…

     

    Dün:

    “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe…”

    Bugün:

    “Devlet malı deniz; yemiyen domuz…”

     

    Dün:

    Gözünü kaldırmayan mahcup âşık…

    Bugün:

    Gözü kan çanağı, ırz düşmanı…

     

    Dün:

    Gazi…

    Bugün:

    Şakı…

     

    Dün:

    Eline vur, ekmeğini al!

    Bugün:

    Köstebek ol, buğdayını al!

     

    Dün:

    Ciğere kadar işleyen iman heykeli…

    Bugün:

    Kuyruk sokumuna kadar yakan şüphe maymunu

     

    Dün:

    Aletimiz saydıkları…

    Bugün:

    Efendimiz dedikleri…

     

    Gerçekten büyük bir inkılâp olduğu besbellidir.

     

     

    24 Ekim 1947 (13 Haziran 1952′de ve 1 Mart 1967′de değişikliklerle yeniden yayınlanmıştır.)

    (Çerçeve 2, Büyük Doğu Yayınları, 2. Baskı / s. 105)

    • Like 3

  11. Geçen yıllarda başbakanı peygamber ilan eden de vardı hatırladığım kadarıyla, Cihandar'ın eklediği karikatür ilk resmi de açıklıyor aslında. Vehamet ortada, mevzu Ayşe Gündoğdu'nun kim olduğu değil, böyle bir kitlenin -hadi abartmayalım insanların diyelim- oluşmuş olması. Belki eskiden de vardı böyle bir kitle ama malum sebeplerden -yaygaracı medya vs- dolay pek göze batmıyorlardı, medyanın dönüşmesi ve internetin yaygın kullanılması bunların daha iyi görülmesini sağlıyor, Allah ıslah etsin demekten başka elden bie şey gelmez.


  12. Böyle insanlara böyle şerefsizce, alçakça saldırılması kahredici bir durum, bu saldırının kendini İslam adına hareket ediyor gibi gösterenlerden gelmesi daha da kahredici.

     

    Cübbeli Ahmet Hoca'nın kimlerin tekerine çomak soktuğunu kendisini takip edenler bilir, İnşallah uyanır halkımız İnşallah tez elden uyanır ki çok geç olmaz uyandığında.

    • Like 3

  13. Cübbeli Ahmet Hoca idi bir konuşmasında "Mehmet Aydın denen adam Kur'an'ın yüzde yirmibeşi inanılacak gibi değil diyen adam 5 sene diyanetten sorumlu devlet bakanlığı yaptı." demişti, kastettiği bakan bu idi.

     

    Cübbeli Ahmet Hoca'nın ilgili videosu için 4. dakikadan sonrasına bakabilirsiniz:

    http://www.youtube.com/watch?v=AlYRos1AO3w&feature=player_detailpage#t=256s

     

    Ve yine bu adamın bir sözü:

    Avrupa Birliği ile ilişkilerde bazı esneklikler göstermemiz lazım. Avrupa Birliği’ne gireceksek, ona göre düzenlemeler yapmamız şart (...) Kur’an’da Mümtehine Suresi 10. Ayette diyor ki; “Bu kadınlar, o inkarcılara helâl değildir.”

     

     

     

    Avrupa Birliği’ne girecekseniz bu ayeti batılılara izah edemezsiniz. Mü’min kadının, Hıristiyan erkekle evlenemeyeceğini söyleyen bir ayet, Batı’da sıkıntı doğurur. Bunu gidermek lazım” (23 Nisan 2000–Samanyolu TV).

     

     

    Bu adamın diyalog konusundaki fikirleri araştırırsanız durumun vehametini daha iyi anlarsınız.

    • Like 2

  14. Maalesef ki maalesef ülkemizde imamlık yapanların büyük bir kısmı bu işi geçimini sağlamak için yapıyor. Bildiğim kadarı ile de bu işi para için yapanın ardında namaz kılınmaz, halimiz duman ama aldıranımız yok. Para için imamlık yapandan tatil gününde camiiyi açmasını beklemek hata, muhtemelen o adama para vermezsen bir vakit kıldırmayacak zaten.


  15. Öncelikle hayır şeklinde oy kullanan bir kaç kişiden biri olduğumu belirteyim. Dergi fikri ilk bakışta güzel geliyor insana, insanların günlerce, belki haftalarca emek verilip hazırlanan dergileri edineceklerini düşünüyor insan ama maalesef ki pek öyle olmuyor. Bahsedilen nitelikte bir dergi elbette faydalı olur ama bu dergiyi en fazla eşimize, dostumuza okutabileceğimiz kanaatindeyim.

     

    Derginin ankette sorulduğu şekilde bir etki yapması için çok kişiye ulaşması gerekir, bunu başarabileceksek faydalı olabilir. Şevk kırmak istemem ama şöyle bir gerçek var, daha önce benzer girişimler oldu en fazla bir kaç sayı devam ettirilebildi. Bu sefer öyle olmayacağını umud ediyorum, yönetim olarak bu işe ortak olduğumuzu BDG adminim belirtmişti zaten, yönetimin bir ferdi olarak elimden geleni yapacağımı da beyan ediyorum.

×
×
  • Create New...