Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

Kalemdar

Admin
  • Content Count

    996
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    45

Posts posted by Kalemdar


  1. Aleyküm selam hoş geldiniz,


    Belirttiğiniz çalışmayla alakalı forumumuzda şiir tahlillerine yönelik müstakil bir başlık bulunmamaktadır ancak şiirlere ait konu başlıkları altında yorumlar, şerhler ve çeşitli görüşler beyan edilmiştir. Siz de arzu ederseniz tahlillerinizi bu başlıklar altında paylaşabilirsiniz. Değerli yorumunuz ve alakanız için teşekkür ederiz.


    İlgili başlık için bakınız; "Zindandan Mehmed'e Mektup"


    Saygı ve selamlarımızla..


  2. Selamlar,


    Çalışmanın maksadı, sosyal medya üzerinden paylaşılan ancak menşei belli olmayan ve Üstad'a mâl edilen sözlerin onun şahsına ait olmadığını vurgulamaktır. Yukarıda beyan edilen sözlerin ekserisi mana, muhteviyat ve keyfiyet bakımından kıymet arz etmediğinden bu sözlerin kime ait olduğunun tespitine ihtiyaç duyulmamaktadır. İstisna tutulan veciz sözlere ait önermenize yönelik yapılacak çalışma içinde geniş bir kadroyla, uzun soluklu ve kapsamlı bir çalışmanın yapılması gerekir bu çalışmada şu an için mümkün görünmüyor.


    Değerli öneriniz ve yorumunuz için teşekkür ederiz.

    • Like 2

  3. Selamlar,


    Sitemizde herhangi bir ayrım söz konusu değildir. Böyle bir kanıya varmanızı gerektirecek bir açıklama yapılmadığını da dikkatlerinize tekrar sunuyorum. Sadece kullanılan üsluba yönelik ikazda bulunarak dikkat edilmesi gerektiğini vurguladım. Sizi tanımadan hakkınızda hüküm vermemiz, dışlamamız doğru olmayacağı gibi sizin de, site hakkında iki yüzlü ifadesi kullanmanız pek yakışık almadı. İkili ilişkilerde insanların birbirlerine nasıl hitap ettikleri, ak saçlı dedelerin, amcalarımızın, babalarımızın hanımlarına nasıl muamele ettikleri, site kurallarımızı belirlemez ve bunlara da müsamaha göstereceğimiz anlamına gelmez. Her sitenin kendine münhasır kuralları ve prensipleri vardır. Yöneticeler de dahil olmak üzere her kullanıcı bu kurallara riayet etmek zorundadır. Müsterih olunuz köylü kentli ayrımı yapmıyoruz böyle bir şeyi de tasvip etmiyoruz, zira ayırım mevzubahis olsaydı ben de bir köylü olarak bu sitede yer alamazdım.


    Saygılarımla...


  4. Selamlar,


    Mesajlarımızda kullandığımız üsluba biraz dikkat edelim. Forumun ruhuna, çizgisine, benimsediği anlayışa uygun olmak kaydıyla kaba, nahoş ve müstehcen ifadelere yer vermeden fikir beyanında bulunalım. Aynı hassasiyeti diğer paylaşımlarda da göstermemiz yerinde bir davranış olacaktır.


    Saygılarımızla..


  5. Sultan-%C4%B0kinci-Abd%C3%BClhamid-795x3

     

    AHMET IŞIK

    Konya Selçuk Üniversitesi, Tarih

    Abdülaziz han, düşmanlara alet olanlar tarafından şehid edilip, sonra beşinci Murad da hal edilip, kendisi kukla yapılmak niyetiyle halife yapıldı. Fakat, Avrupa’da belirli ocaklar İslamiyet’i yok etmek için hazırladıkları yıkıcı planları kıyasıya hortlatmaya başlarken, Sultan İkinci Abdülhamid önlerine dikildi. Aklı, zekası ve ilmi fevkalade üstün olduğu için, memlekete karşı asırlar boyunca hazırlanmış olan sinsi, alçak ve vahşi suikasdı hemen sezdi. Hazırlayanları ve maşa olarak kullandıkları sahte kahramanları, iş başından uzaklaştırdı. İslam bilgilerini, yani din ve fen ve ahlak bilgilerini memleketin her yerine yaydı. Çok sayıda kültürlü din adamı yetiştirdi. Milleti otuzbir sene adalet ile idare etti. Bilgili, temiz bir gençlik yetiştirdi. Haksızlığın, kötülüğün, ahlaksızlığın kökünü kazıdı. Bu yüzden bazı kimselerin hedefi oldu. Yıllarca kötülendi. İftiralara uğradı. Sonra gelen gençliğe, büsbütün yanlış olarak tanıtıldı. Fakat, insaflı yazılan tarihleri okuyanlar ve onun ilme, fenne, sanayiye, ticarete, ahlaka, kısaca insanlığa bıraktığı eserlerini görenler, bu iftiralara aldanmadı. Ona dil uzatan yalancılardan, ilim adamı, yazar maskesi altında çalışan düşmanlarından ve bunların söyledikleri yalanlardan nefret ettiler. Onun büyüklüğü karşısında hayran kaldılar.

    Önce, bir sene beş ay devlet idaresine karıştırılmadı. Memleketi sadrazam Mithat paşa ve arkadaşları idare etti. Bunlar, 24 Nisan 1295 [m. 1877] günü Rus harbine sebep oldular. Mali 1293 senesine rastladığı için (93 harbi) denilmektedir. 93 harbi Edirne mütarekesine kadar dokuz ay sürdü. Müşir [Mareşal] yaptıkları Süleyman paşa, Şıpka geçidinde büyük gaflet yaparak, en seçkin Türk birliklerinin harcanmasına sebep oldu. Bu hezimete kahramanlık denilerek, başkumandan yapıldı. Fakat, Filibe’ye ve oradan Edirne’ye kaçtı. Edirne’de de tutunamayıp mütareke istedi. Mütareke Abdülhamid hanın, kraliçe Viktorya’ya çektiği telgraf üzerine mümkün olabildi. Ruslar ve Bulgarlar, onbinlerce Türk kadın ve çocuğunu kestiler. Bir milyondan fazla Türk, Bulgaristan’dan, İstanbul’a hicret etti. O zaman Rusya’nın nüfusu doksan, Osmanlıların ise altmışdört milyondu. Sultan Abdülhamid han, faciaları görünce, Edirne mütarekesinden onüç gün sonra, 13 Şubat 1296 [m. 1878] da Meclisi mebusanı kapattı. Devlet idaresini eline aldı. Mebusların ancak yüzde kırkı Türktü. Bu parlamento devam etseydi, Osmanlı devleti, daha o zaman parçalanacaktı. Sultan Abdülhamid hanın ilk ve büyük başarısı, bu felaketi görmesi ve önlemesi oldu.

    Osmanlılara imzalattırılan 3 Mart 1878 Ayastefanos [Yeşilköy] muahedesini sultan Abdülhamid han bir türlü hazmedemedi. Dahiyane bir kurnazlıkla 4 Haziran 1878 de İngiltere ile gizlice anlaştı. Kıbrıs adasının idaresini İngiltere’ye bıraktı. Adanın gelirleri her yıl İstanbul’a yollanacak, ada Osmanlı İmparatorluğunun bir parçası kalacaktı. Buna karşılık, İngiltere Ayastefanos muahedesinin Türkiye lehine değiştirilmesine yardım edecekti. Böylece, Berlin muahedesi, 13 Temmuz 1878 de imzalanarak, topraklarımızın çoğu geri alındı. Bu harpte, para tazminatı pek ağır oldu. Sultan Abdülhamid, buna da pek dahiyane çare buldu. 1881 de Düyuni umumiyye idaresi kurarak, borçları, ikiyüzelliiki milyondan, yüzaltı milyona indirdi. Bu büyük başarısı, memlekete unutulmaz bir hizmet oldu.

    Büyük devletlerin bütün baskılarına rağmen, Abdülhamid han, Berlin muahedesinin, Anadolunun şarkında Ermenilere muhtariyet veren maddesini hiç tatbik etmedi. Mithat paşa ve arkadaşları, Rusya’nın savaş açmasına sebep oldu. Bütün Rumeli ve Anadolunun büyük kısmı Rusya’nın eline geçti. Dahili işler, masonların elinde kaldı. İslamiyet’i yıkmak, dinde reformlar yapılmak isteniyordu. Bunun için, din adamları cahil yetiştiriliyordu. Alman tarihçisi, Hans Kramer, (Ondokuzuncu asır) adındaki büyük tarih kitabının üçüncü cildi, yirmialtıncı sayfasında (dessen klugen Bruder Abdülhamid II) = Beşinci Muradın akıllı kardeşi, diye övdüğü sultan ikinci Abdülhamid, memleketin felakete götürüldüğünü, paşaların, mason uşağı olduklarını görerek, meclisi kapattı. İrade-i seniyye ve meclis-i vükela [bakanlar kurulu] kararı ile meclis-i mebusan tatil edildi. Meşrutiyet ve bunu sağlayan doksanüç (93) kanuni esasisi [anayasası] ilga edilmedi. Bu anayasa 1908 de ikinci meşrutiyetin ilanına kadar devam etmiştir. Sultan Abdülhamid han, ayan üyelerinin [senatörlerin] vazifelerine de son vermedi. Yaşayanları, 1908 millet meclisine dahil oldular. Sultan Abdülhamid han, devleti, milleti, otuzbir sene, Allahü teâlânın emirlerine göre, adaletle idare etti. Millet, sulh, bolluk, ucuzluk, rahat ve huzur içinde yaşadı.

    Her vilayette mektepler, hastaneler, yollar, çeşmeler, Viyana’dan başka bir yerde eşi bulunmayan modern bir tıp fakültesi yaptırdı. 1876 da Mektebi Mülkiyeyi yaptırdı. 1879 da bir müze yaptırdı. 1880 de hukuk mektebi ve divan-ı muhasebatı [sayıştay] kurdu ve Beyoğlu kadın hastanesini yaptırdı. 1882 de güzel sanatlar akademisi, 1883 de yüksek ticaret mektebi, 1884 de yüksek mühendis mektebi ve yatılı kız lisesi açıldı. 1886 da Terkos suyunu İstanbul’a getirtti ve mülkiye lisesini açtı.

    1888 de Alman imparatoru İstanbul’a gelip, sultan Ahmed meydanında Alman çeşmesi yapıldı. 1890 da Bursa’da ipekçilik mektebini yaptırdı. 1891 de Halkalı ziraat ve baytar mektebi ve Kağıthanede bir poligon kurdurdu. 1892 de Bursa demiryolunu ve Aşiret mektebini yaptırdı. 1893 de Üsküdar lisesi ve Rüştiyye mektepleri ve yeni postane binası ve Osmanlı bankası ile Reji binalarını ve (Yafa-Kudüs) demiryolu ile Ankara demiryolu yapıldı. Yine 1893 de Hamidiyye kağıt fabrikası, Kadıköy havagazı fabrikası ve Beyrut limanı rıhtımını yaptırdı. 1894 de Osmanlı sigorta şirketi ve Küçüksu barajı ve (Manastır-Selanik) demiryolu yapıldı.

    1895 de (Şam-Horan) demiryolu ve (Eskişehir-Kütahya) demiryolu yapıldı. Yine 1895 de Hamidiyye yüksek ticaret mektebi ve (Galata-Tophane) rıhtımı, Dolmabahçe saat kulesi yapıldı. 1896 da (Beyrut-Şam) demiryolu, Dar-ül-aceze binası, mum fabrikası, (Afyon-Konya) demiryolu, Sakız limanı rıhtımı, şimdiki İstanbul lisesi binası, (İstanbul-Selanik) demiryolu yapıldı. Ereğli kömür ocakları çalıştırıldı. 1897 de Tuna nehrinde Demirkapı kanalını, kapalıçarşı tamirini yaptırdı.

    1896 Yunan zaferini kazandı. Akıl hastanesini yaptırdı. 1899 da Şişlide Hamidiyye Etfal hastanesini yaptırdı. 1900 da Medine-i münevvereye kadar telgraf hattı yaptırdı. 1902 de Hamidiyye Hicaz demiryolu Zerkaya kadar işledi. Kağıthanedeki Hamidiyye suyu yapıldı. Yeni balıkhane, Haydarpaşa rıhtımı, maden arama mektebi, Şam’da tıbbiyyei mülkiye yapıldı. Haydarpaşa’da askeri tıbbiyye mektebi şahanesi 1903 de açıldı. 1904 de dilsiz ve sağırlar mektebi açıldı. Yine 1904 de Bingaziye telgraf hattı yapıldı. 1905 de (İstanbul-Köstence) kablosu döşendi. Haydarpaşa istasyonu binası yapıldı. Beşiktaş tepesindeki Yıldız sarayını ve önündeki camii yaptırdı.

    Velhasıl Avrupa’da yapılan yeniliklerin hepsini en modern şekilde yurdumuzda yaptırdı. Ne yazık ki, 1909 da tahttan indirilince, bütün bu ilerlemeler durdu ve memleket kana boyandı. Abdülhamid han, (İstanbul-Eskişehir-Ankara) ve (Eskişehir-Adana-Bağdat) ve (Adana-Şam-Medine) demiryollarını yaptırdığı zaman, başka memleketlerde bu kadar demiryolu yoktu. Din bilgileri, fen ve edebiyat üzerinde çok kitap bastırdı. Köylere kadar kurslar açtırdı. Parasız kitaplar gönderdi. Savaş gücünü gayb etmiş olan eski gemileri Halice çekip, Avrupa’da yeni yapılan üstün evsaflı kruvazörler, zırhlılar ile donanmayı kuvvetlendirdi. Askeri, subayı öyle şerefli olmuştu ki, bir kahve önünden bir binbaşı geçerken, kahvede oturanlar ayağa kalkarak saygı gösterirlerdi. Öyle bereket vardı ki, bir binbaşının evinde pişen yemekten, bir mahalle fakirlerinin karnı doyardı. Bütün millet, sivil, asker, herkes birbirini çok severdi. Yalnız 1896 yılında, Yunan isyanı oldu. Ethem paşa kumandasında gönderdiği askeri, kendisi saraydan idare ediyordu. Askeri yirmidört saatte Termopil geçidini aşıp, Atina’ya girdi. Bütün Avrupa kumandanları buna şaşırdı. Çünkü, Alman kurmayları, Osmanlı ordusu, Termopili altı ayda geçemez diye rapor vermişti.

    İkinci Abdülhamid hanın güzel ahlakını, dine olan bağlılığını, edep ve hayasının derecesini, aklını, ilmini, adaletini, millet için durmadan çalıştığını, hiç can yakmadığını, düşmanlarına bile iyilik ettiğini, masonların aldattıkları ve maşa olarak kullandıkları satılmışları bile af ettiğini anlamak isteyenlere, (Mabeyn baş katibi) Esad beyin (Hatırat-ı Abdülhamid-i han-ı sani) kitabını okumalarını tavsiye ederiz.

    Ermeni komitecilerin hazırladıkları ve 21 Temmuz 1323 [m. 1905] günü Cuma namazını kılıp, Yıldız camiinden çıkarken patlatılan bir arabadaki saatli bombadan kurtulunca, binlerce seyirci ve ecnebi diplomatlara karşı, düşünmeden, hemen söylediği şu kelimeler, kalbinin temizliğini, milletin olgun, şefkatli bir babası olduğunu göstermeye yetişir sanırız: (Kendimce en büyük emel, ahalinin rahat ve mesut olmasıdır. Bu uğurda, gece-gündüz nasıl çalışıldığı ve gayret gösterildiği malumdur. Gayret ve hüsn-ü niyetimin min tarafillah mükafatı, şu hadiseden, hıfz-ı Huda ile, emin olmaklığımdır. Onun için, cenab-ı Hakka şükür ve hamd ederim. Müteessir olduğum bir şey varsa, asker evlatlarımdan ve ahaliden bazılarının telef ve mecruh olmalarıdır. Buna, ilelebed teessüf ederim. Tebeamın, hakkımda göstermiş oldukları hissiyata an-samimilkalb memnuniyetimi beyan eyler, afati semaviyye ve erdiyyeden masuniyetleri için dua ederim).

    Merkezi Selanikte bulunan üçüncü ordunun bazı subayları, ingiliz casusları tarafından bol para ve makam vaadleri ile aldatıldı. 7 Temmuzda Şemsi paşa, teğmen Atıf tarafından vuruldu. Ellerinde ingiliz, fransız silahları bulunan hareket ordusu İstanbul’a yürüdü. Halife, [müslüman kanı dökülmesin diye] bunlara karşı koymadı. Bu durum, facia ve felaketlere sebep oldu. 23 Temmuz 1908 de ikinci meşrutiyet ilan edildi. Silah baskısı altında seçim yapıldı. 17 Birinci kanun [Aralık]da meclis açıldı. Bununla, devletin idaresi, ehliyetsiz, tecrübesiz ellere geçti. İngilizlerin hazırladığı facialar tekrar başladı.

    5 Ekim 1908 de, Bulgaristan prensliği, krallığını ilan ederek, Osmanlılardan ayrıldı. Yine o tarihte, Avusturya, Bosna-Herseki ilhak etti. Yunanistan da baş kaldırıp, beş sene sonra Girit’i ilhak eyledi. 14 Nisan 1909 da, Adana’da ermeni ihtilali oldu. Müslümanların mallarına, canlarına, ırzlarına saldırdılar. 1850 Türkü öldürdüler. İttihadcılar buna da seyirci kaldılar. Halk, onyedibin ermeniyi öldürüp isyan bastırıldı. İttihadcılar, Avrupalılara şirin görünmek için yüzlerce Müslümanı kestiler, astılar. Bu zulümleri, o zaman Adana valisi olan meşhur Cemal paşa yaptı. Dahiliyye nazırı Talat paşanın takdirine mazhar oldu. Bu hadiseler dolayısiyle ittihadcılar da [1914]de meclisi kapattı. Sultan Hamide hak vermek zorunda kaldılar.

    31 Mart vakası adı ile meşhur olan 13 Nisan 1327 [m. 1909] hareketi ile sultan Abdülhamidin hiçbir alakası olmadığı, kati olarak anlaşılmıştır. İttihadcıların, padişaha sadık birinci orduya güvenmeyerek, Selanikteki üçüncü ordudan getirdikleri avcı taburlarının çıkardığı tespit edilmiştir. Yani ittihadcıların bir tertibi olmuştur. İttihadcılar, böylece Selanikten Bulgar, Sırp, Yunan, Arnavut yağmacılarının meydana getirdikleri hareket ordusunu İstanbul’a gönderdi. Talat beyin baskısı ile Sultan, 27 Nisan 1327 [m. 1909] da tahttan indirildi. Son meşrutiyet zamanında hükümdarlığı dokuz ay, beş gündür. Selanikten gelen, toplama ve frenk silahlarını taşıyan hareket ordusuna karşı koymak isteyen kumandanlara, çarpışılmamasını, Müslüman kanı dökülmemesini sıkı emir verdi. İsteseydi yalnız Taksim ve Taş kışladaki talimli asker ve sadık subaylar, gelen çapulcu alaylarını darmadağınık edebilirdi. Fakat, kardeş kanının dökülmesini istemedi. İstanbul’a giren hareket ordusu kumandanları, doğru Yıldız sarayına geldiler. Hazineyi, asırlardan beri toplanmış olan kıymetli yadigârları ve dünyanın en zengin kütüphanelerinden olan saray kitaplığının bir kısmını yağma ettiler. Padişahın altın arabası bile parçalanıp paylaşıldı. Bu barbarca saldıranlar, birer kahraman, kurtarıcı ilan edildi.

    O yıl, ittihadcılar, Sultandan iki yaş küçük olan kardeşi Mehmed Reşadı yerine geçirdiler. Sultan Reşad, ihtiyar, sessizdi. Ortalığı kana boyayanların, gönülden Müslüman olmadıklarını görüyordu. Bu canavarlar karşısında aciz, zavallı bir kukla halinde idi. İttihadcılar, sultan Hamidi lekeleyecek bir suç bulamadılar. Milletin onu çok sevdiğini, saydığını görerek, öldürmeye de cesaret edemediler. Hemen o gece, kurmay binbaşı Fethi Okyar’ın emrinde olarak, trenle Selaniğe götürdüler. Orada Alatini köşkünde hapis edildi. Ömrünü okumakla ve ibadet ile geçirdi. Hükümeti ele geçiren ittihadcıların çoğu, hatta din işleri başkanı olan şeyh-ul İslam efendileri dahi mason idi.

    Sultan Hamid hanın kansız ve huzur içinde geçen idaresinden sonra memleket, siyasi idamlar, sui kasdler ülkesi oldu. Çok kimseleri idam ettiler. Birbirlerini, hatta kendi başkumandanları olan Mahmud Şevket paşayı da dört aylık sadrazam iken 11 Haziran 1331 [1913] de kendileri öldürdü. Yerine getirilen Mısır prensi Said Halim paşanın 3 sene, 7 ay ve 23 günlük ve bunun yerine gelen Talat paşanın birbuçuk senelik sadaret zamanlarında, memleket karma karışık oldu. Herkes, ölüm, hapis korkusu içinde idi. Can, mal ve namus emniyeti kalmadı. İslam düşmanlığı, küfür ve irtidad moda olmaya başladı. Her vilayette zalimler türedi. 1329 [m. 1911] da Arnavut isyanı oldu. Mahmud Şevket paşa büyük kuvvetle önleyemedi. Sultan Reşad 16 Haziranda Kosova’ya gitti. Beşyüzyirmiiki sene önce, dedesinin zafer kazandığı yerde, yüzbin Arnavut ile Cuma namazı kıldı. Huzuru temin etti. Mahmud Şevket paşanın sekseniki taburla yapamadığını, sultan Muhammed Reşad, bir gövde gösterisi ile temin eyledi.

    Ebüzziya takviminin 19 Şubat 1945 pazartesi yaprağında diyor ki:

    (Meşrutiyetin başlangıcı, memleketimiz için büyük felaket ve ziyanlara sebep oldu. Çünkü 1911 de Trablusgarb İtalyanlara bırakıldı. 1912 de Balkan harbi bozgunu oldu. İki büyük kıta ile ilişiğimiz kesildi. Afrikada birmilyonikiyüzbin kilometre kare, Rumelide ikiyüzelli bin kilometre kare yerimiz elden gitti. Birinci cihan harbinde de birmilyon kilometre kareden fazla toprak gayb oldu. Koca imparatorluk yağma edildi. Bu felaketlere, ittihad ve terakkinin, gafil, cahil, fırkacı, inatçı, bölücü idaresi sebep oldu.)

    Birinci cihan harbine Osmanlılar üç milyon askerle katıldı. Bir milyon zayi eyledi. Bunun dörtyüzbini cephede şehid oldu. Müttefiklerimizin mevcudu yirmiüç milyon olup, onbeşbuçuk milyon zayıatımız oldu. Bunun üçbuçukmilyonu cephede öldü. Düşman orduları mevcudu, kırküç milyon idi. Bunların yirmiüç milyonu zayi oldu. Yalnız beşbuçuk milyonu cephede öldü.

    Sultan Abdülhamidi tahtından indirenler, sonunda memleketi düşman çizmelerinin altında bırakarak kaçtılar. İlk olarak Enver paşa, Talat paşa, doktor Behaeddin Şakir, doktor Nazım, 30 Ekim 1918 de Mondros mütarekesini imza ettikten bir gün sonra, gece yarısı kaçtılar. Talat paşa 1921 de kırkdokuz yaşında Berlin’de, Enver paşa kırk yaşında 1922 de Türkistan’da, Cemal paşa da 1922 de elli yaşında Tiflis’de öldürüldüler. Avrupa’daki mason locaları, bu başarılarını uzaktan keyif ile seyrediyorlar, İslamiyet’i yok etmek için, yeni planlar hazırlıyorlardı. Masonlar, ittihadcılara yaptırdıkları bu cinayetleri Mithat paşa ve arkadaşları gibi maşalarla, daha otuzbir yıl önce ve pek kıyasıya yaptıracaklardı. Fakat, çok akıllı, zeki, ileriyi görüşü keskin ve tam Müslüman olan, ikinci Abdülhamid han, bunu anlamış, bu felaketleri önlemiş, İslam âlemine seadet, huzur sağlamıştı. Bunun için, bu yüce hakana, kızıl sultan, korkak, zalim gibi isimler taktılar. Böylece gençleri aldatmaya, onun sevgisini, büyüklüğünü gönüllerden çıkarmaya uğraştılar.

    (Türkiye Tarihi)nde diyor ki:

    (İkinci meşrutiyetten sonra gelen yeni rejim, ikinci Abdülhamidi mahkum etmiş, hatta bugüne kadar, bu hükümdarın lehinde, hatta tarafsız yazmak ve konuşmak, tehlikeli sayılmıştır. Bunun bir sebebi, ikinci Abdülhamidin, asla mürteci, gerici olmamak şartı ile, muhafazakâr olması ve imparatorluğu otuz yıl şahsen adalet ile idare etmesidir. İkinci Abdülhamidi düşürenler birbirinden inkılabcı oldukları için, tabiatiyle, bu hükümdarın muhafazakârlığını beğenmemek durumunda kalmışlardır. Ancak tarih, siyaset değildir. Günün modasına göre söyleyen, yazan kimse, tarihci değildir. Çünkü, siyasi rejimler ve fikir modaları daima değişir. Yakın maziyi halka fena tanıtmak gibi hissi görüş, ilmi tetkik yapılmasına mani olmaktadır. Bazı sathi görüşlü kimseler, günlük oluşları küçültür, gölgede bırakır diye, eski kahramanları küçültürler. Tarihi realiteden korkmak manasızdır. Türkiye’de, yine de, ikinci Abdülhamid aleyhindeki yalanları nakil etmek modası yürürlüktedir.

    13 Şubat 1295 [m. 1878] gününe kadar, ikinci Abdülhamidin saltanatının ilk bir yıl, beş ay ve onüç günü, bu hükümdarın şahsi idaresi ile ilgisizdir. Şahsi idaresi, 13 Şubatta başlar. 7 Zilhicce 1293 ve 23 Kanuni evvel [Aralık ayı] 1876 günü birinci meşrutiyet ilan edildi. İlk millet meclisi 19 Mart 1877 de açıldı. Anayasayı hazırlayanlardan Mithat paşa, bir hukukcu değildi. İkinci Abdülhamid han hatıratında diyor ki:

    Mithat paşa, öteden beri meşrutiyet taraftarı idi. Lakin ismini ve bazı kitaplarda methini işitmekle hasıl olmuş bir taraftardı. Hiçbir devletin Kanuni esasisini tetkik etmiş ve bu babda esaslı fikir edinmiş değildi. Rehberi, nafia vekaletinin müsteşarı, Odyan efendi idi. Odyan efendi ise, o zaman bile bizde mümtaz hukukculardan değildi. Hele memleketi hiç bilmezdi. Zan ederim bu vukufsuzluk, Mithat paşa ile Taif kalesine kadar beraber gitti.

    Mithat paşanın başkanlığında, Ziya bey [paşa] ile Namık Kemalin de katıldığı bir heyetin hazırladığı Anayasanın 113. cü maddesi, hükümdara bir şahsı sürmek hakkını vermişti. Bu maddeyi Mithat paşa, mahsus koydurdu. Çünkü, ölünceye kadar iktidarda kalmayı umuyordu. Bu madde ile, muhaliflerini sürmek istemiştir. Nitekim birkaç devlet adamını sürdü. İkinci Abdülhamid han, muhakemesiz sürülmenin tanzimata aykırı olduğuna dikkati çekti ise de, Mithat paşayı ikna edememişti. Mithat paşa, anayasaya, herkesin kendi dili ile konuşabileceğini koydurmak istemiş, fakat Sultan, bu maddeyi kaldırmıştır. Mithat paşa, Sultanın bütün selahiyetini yok etmek için, Anayasayı büyük devletlerin kefaletleri altına koymak istemiştir. Türk devletinin istiklalini yok edecek bu feci madde de kabul edilmemiştir. Rusya ile savaş etmek için, Bab-ı alide nutuklar çekti. Medrese talebesini ayaklandırarak, savaş lehine nümayiş yaptırdı. Bunlar, Sultanın penceresi altında bile savaş diye bağırdılar. Savaş olursa, İngiltere’nin yardım edeceğine inanıyordu. İçki sofralarında, Cumhuriyet ilan edip, üçüncü Napolyon gibi, Cumhurbaşkanı, sonra imparator olacağını söyledi ve (niçin Âl-i Osman olur da, Âl-i Mithat olmaz) dedi. İşi daha ileri götürerek, hususi asker yazmaya kalkıştı. Bu yeni asker, Millet askeri namı ile yeni bir ordu teşkil edecek ve Mithat paşanın emrinde olacaktı. Hıristiyan ve Müslümanlardan gönüllü yazılanlar, başkumandanları Mithat paşa lehine yürüyüşler yapıyorlar. İstanbul’da huzuru bozuyorlardı. Yeniçeri ocağı hortluyordu. Mithat paşa, milliyetçiliğe uymayan hareketlerde de bulundu. Bosna’da, Türk bayrağındaki ayyıldız yanına bir haç eklenmesini emretti. Devlet bayrağının, bir eyalette olsa bile, sadrazam emri ile değiştirilmesi de, onun demokrasi anlayışına parlak bir örnektir. Bu haçlı Türk bayrağını taşıyan bir tabura İstanbul’da geçit resmi bile yaptırdı. Bütün bu sapıklıkları, ikinci Abdülhamid hanın sabrını taşırarak, 5 Şubat 1877 de, onu sadrazamlıktan azletti. Kendi arzusu üzerine İzzeddin vapuruna bindirilerek İtalya’ya gönderildi. Eline de beşyüz altın verildi. Bir sene, sekiz ay çeşitli şehirleri gezdi. İngilizlerle halifeye karşı anlaşmalar yapması üzerine, yurda çağrıldı. İki ay Girit’te, Hanya’da oturduktan sonra 1295 [m. 1878] son ayında Suriye valisi, 4 Ağustos 1297 [m. 1880] de Aydın valisi yapıldı. Burada iken, 16 Mayıs 1298 [m. 1881] de, Yıldızda muhakeme edilmek için tevkif emri verildi. Fransız konsolosluğuna sığınarak kendisini lekeledi. Fransız sefirinin emri ile halifeye teslim edildi. Mahkemenin idam kararını halife, müebbet hapse çevirip, 28 Temmuzda İzzeddin vapuru ile Rüştü, Mahmud ve Nuri paşalarla ve Hasen Hayrullah efendi ile birlikte Taife götürülüp hapis edildiler. 6 Mayıs 1301 [m. 1883] de Mahmud Celaleddin paşa ile, askerler tarafından boğulup öldürüldüler. İngiltere onu kurtarmaya karar verdi. Kızıldeniz’deki bir savaş gemisine bu vazifeyi verdi. Paşaların, İngilizler tarafından kaçırılacağını anlayan hicaz valisi müşir Osman Nuri paşanın emri ile öldürüldüğü sanılmaktadır). (Yeni Türkiye Tarihi)nin yazısı tamam oldu.

    Akademik Perspektif


  6. Nefsin Terbiyesi / Muhâsibi

     

    Muhteviyat: Kim kötülüğü terk ederse iyilik yapmış olur. Ama iyilik yapan herkes iyilerden değildir.Nefs nasıl bilinir, nefsle nasıl sözleşilir? Bu yırtıcı hayvan nasıl ehlileştirilir? Gurur nasıl tedavi edilir? Nefs, korku hikmetiyle nasıl dizginlenir, bizi köleleştirmesi nasıl engellenir? Kalp nefse niçin yabancılaşır? Şeytan hangi kalplere çullanır? Ona en ağır gelen şey nedir?

     

    Hızır Aleyhisselam / Niyazi-i Mısri

     

    Muhteviyat: Allah-u Teala'nın seçtiği gayb erleri ve Hızır (a.s)'ın her devirde seçtiği yardımcıları genelde bir kenarda duran, ümmi zatlardır. Bunu herkes kendine baz alarak ümmi meşayihi ve kenarda duran fukarayı hor görmesin. Kim bilir belki ilm-i ledün onlardadır. Basireti olana bu kadar söz kifayet eder. Hakk'ın yüzünü görmek isteyenler her yüzü Hakk bilsinler. Hızır (a.s)'ı bulmak isteyenler her gördüğünü Hızır bilsinler.

    İster Peygamber, ister kitap sahibi Nebi, isterse de Musa (a.s.) gibi Firavun'u helak etmiş Tevrat sahibi Peygamber olsun, bu kadar rütbe ve makamdan inip Hızır (a.s) gibi ümmi bir kimseye talebe olması, Musa (a.s)'ın teslimiyetidir. Bu büyük bir iştir ve büyük bir marifettir.

     

    İnceleme; Niyaz-i Mısrinin kaleminden, kelamından adeta incilerle bezenmiş, akıcılığı ile göz dolduran ve tabir yerindeyse gönül doyuran hikmet dolu edebi bir kitap. Eserde Hızır Aleyhisselamın zahiri ve batîni yönlerinden bahsedilmiş. Onu ölümsüz kılan ne idi? Kuran'da Kehf süresinde bahsi geçen kıssada Musa Aleyhisselam ile birlikte çıktıkları yolculukta başlarına neler geldi? Peygamberlere ve Allah'ın veli dostlarına tavsiyeleri ne idi? Bu gibi soruların ve daha fazlasının cevabını bulabileceğiniz güzide bir eser. Şiddetle tavsiye olunur. :)


  7. 1396443320.jpg

     

    Çağdaş İngiliz ve Amerikan edebiyatının 10 şahane romanı, öykü koleksiyonu, oyunları ve şiirleri, The Top Ten: Writers Pick Their Favorite Books (En iyi 10 Roman: Yazarların Favori Kitapları) adlı bir listede toplandı.

    Listeye katkıda bulunan yazarlar arasında Normal Mailer, Ann Patchett, Jonathan Franzen, Claire Messud, and Joyce Carol Oates gibi isimler de var.

     

    20. yüzyılın en iyi 10 romanı:

    1. Lolita – Vladimir Nabokov
    2. Muhteşem Gatsby – F. Scott Fitzgerald
    3. Kayıp Zamanın İzinde – Marcel Proust
    4. Ulysses – James Joyce
    5. Dublinliler – James Joyce
    6. Yüzyıllık Yalnızlık – Gabriel Garcia Marquez
    7. Ses ve Öfke – William Faulkner
    8. Deniz Feneri – Virginia Woolf
    9. Bütün Hikayeler – Flannery O’Connor
    10. Solgun Ateş – Vladimir Nabokov

    19. yüzyılın en iyi 10 romanı:

    1. Anna Karenina – Leo Tolstoy
    2. Madame Bovary – Gustave Flaubert
    3. Savaş ve Barış – Leo Tolstoy
    4. Huckleberry Finn’in Maceraları – Mark Twain
    5. Anton Çehov’dan Hikayeler – Anton Çehov
    6. Middlemarch – George Eliot
    7. Moby-Dick – Herman Melville
    8. Büyük Umutlar – Charles Dickens
    9. Suç ve Ceza – Fyodor Dostoevsky
    10. Emma – Jane Austen

    Seçilen kitap sayılarına göre yazarlar

    1. William Shakespeare – 11
    2. William Faulkner – 6
    3. Henry James – 6
    4. Jane Austen – 5
    5. Charles Dickens – 5
    6. Fyodor Dostoyevski – 5
    7. Ernest Hemingway – 5
    8. Franz Kafka – 5
    9. James Joyce, Thomas Mann, Vladimir Nabokov, Mark Twain, Virginia Woolf – 4

    Kazandıkları puana göre yazarlar

    1. Leo Tolstoy – 327
    2. William Shakespeare – 293
    3. James Joyce – 194
    4. Vladimir Nabokov – 190
    5. Fyodor Dostoevsky – 177
    6. William Faulkner – 173
    7. Charles Dickens – 168
    8. Anton Çehov – 165
    9. Gustave Flaubert – 163
    10. Jane Austen – 161

     


  8. 1395907781.jpg

     

    Kitap kurtları, artık yalnızca üyesi oldukları bir kütüphanenin değil, Türkiye'nin herhangi bir ilindeki kütüphaneden kitap ödünç alabilecek.

    Bu sayede seyahat, tatil gibi sebeplerle farklı şehirlere giden okurlar, Türkiye'nin bin 118 kütüphanesinden kitap alabilecek.
    AA muhabirinin Kültür ve Turizm Bakanlığından edindiği bilgiye göre, Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü, kitap tutkunları için il sınırlarını kaldırıyor.
    Önceki programların ihtiyacı karşılayamaması üzerine, dünyanın önde gelen otomasyon yazılımlarından Yeni Zelanda kaynaklı KOHA'ya geçen Genel Müdürlük, önümüzdeki günlerde kullanıma açılacak sistemle Türkiye'deki tüm kütüphanelere tek tuşla ulaşma imkanı sağlayacak.
    Bu sayede, bin 118 kütüphaneden erişimle Türkiye, dünyanın pek çok ülkesinde tercih edilen yazılımı "en geniş noktadan kullanan ülke" olacak.

    17 milyon materyal tek tek incelendi

    Yakın Doğu Üniversitesince uyarlanan programla, bugüne kadar kütüphanelerdeki toplam 17 milyon materyal tek tek incelendi. Kütüphanelerin ihtiyaçlarına göre yerelleştirilmiş ve konu başlıkları, yazar otorite dizinleri oluşturularak, veri girişinde yazma işlemi en aza indirildi. 9 milyondan fazla bibliyografik kaydın normalizasyon işlemleri tamamlandı.
    Günde bir milyonun üzerinde ödünç verme işleminin gerçekleştiği Türkiye'de, aynı anda 1,5 milyon okuyucunun otomasyon sistemini kullanabilmesi için kütüphanelerdeki bilgisayarların donanımında da güçlendirme başlatıldı.

    "Hiçbir ücret talep edilmeyecek"

    Kütüphaneler Yayımlar Genel Müdür Yardımcısı Galip Yıldırım, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bu sayede ödünç kitap alma sayısının da artacağına inandıklarını belirterek, "KOHA sistemiyle Türkiye'nin her yerinden sisteme ulaşmak mümkün olacak. Böylece, artık bir kütüphaneye üye olma ve sadece o kütüphaneden kitap alma dönemi sona erecek. Gerekli altyapılar tamamlandığında da Trabzon'daki il halk kütüphanesinden bir kitap alan kütüphane abonesi, kitabı tatile gittiği Ankara'dan Antalya'dan, İstanbul'dan da iade edebilecek" dedi.
    Bu işlem için hiçbir ücret talep edilmeyeceğini bildiren Yıldırım, okumayı teşvik ve kolaylaştırmak için ellerinden geleni yapmaya hazır olduklarını söyledi.

    KOHA kütüphane müdavimlerine ne kazandıracak

    Programla herkes Kütüphaneler ve Yayımları Genel Müdürlüğüne bağlı bin 118 halk kütüphanesine katalog taraması yapabilecek.

    Kütüphane kataloglarına son 30 günde eklenen materyaller ile kütüphanelerde en çok kullanılan materyaller görülebilecek.

    Katalog tarama sonuçlarında seçilen eserler sepete atılarak, künye bilgileri sepetten istenen adreslere e-posta olarak gönderilebilmesinin yanı sıra taramalarında "elektronik veri tabanlarında "ara" linki sayesinde taranan eserin yazarı hakkında bilgiye, emeği geçen kişilerin farklı eserlerine, taranan eserle aynı konudaki başka eserlere ulaşabilecek.

    Üyelerin, daha önceden yaptığı katalog taramalarına, önceki taramalarım listeleriyle, yeniden tarama yapmadan ulaşabilmeleri sağlanacak.

    Kullanıcılar, kendi üye sayfalarında, kütüphane kataloğ seçtikleri kitapları ekleyebildikleri "sanal raflar" oluşturabilecek.

    Ödünç alınmak istenen fakat başka okuyucular üzerinde bulunan kitapları kütüphaneye gelmeden ayırtma işlemi yapılabilecek.

    Kullanıcılar, üye sayfalarından ödünç aldıkları materyalleri ve materyalin iade tarihini görebilecek, süresini uzatmak istiyorsa kütüphaneye gelmeden süre uzatabilecek, tüm aldığı yayınları o güne kadar kütüphaneden kaç adet materyal ödünç aldığı, hangi materyali ne zaman aldığını liste halinde görebilecek.

     

    Kaynak : AA

  9. İnşallah hakkını verirler sempozyumun. Müceddid-i Elf-i Sani İmamı Rabbani Hazretleri, büyük zat, Allah şefaatlerine nail eylesin.

     

    Amin. "Resuller, nebiler ve sahabilerden sonra ümmet kadrosunun en büyük ferdi..." buyuruyor Üstad. Efdal zümresinden sâdatın seçkinlerinden. Havas, Hassul has tabakasının anlayabileceği zat. Bu aralar ismi alileri çok sık zikrediliyor. Sohbet meclislerinde ondan bahsediliyor. Onların bahsedildikleri meclislere rahmet iner buyuruyor büyüklerimiz. Memnun edici gelişmeler Rabbimiz daim eylesin inşallah..


  10. 265065.jpg

     

    Samsung'un "Galaxy Gear" adlı akıllı saati ile akıllı telefonu "Galaxy Note 3"ü için Almanya'nın başkenti Berlin'deki IFA Teknoloji Fuarı ile New York'ta eş zamanlı tanıtım programı yapıldı.

    Güney Koreli Samsung'un New York programı, ünlü Times Meydanı'nda oluşturulan platformda gerçekleşti. Samsung'un üst düzey yöneticilerinin katıldığı IFA Teknoloji Fuarı'ndaki program ile eş zamanlı başlayan ABD programı öncesinde "Icona Pop" adlı pop grubu mini bir konser verdi. Etkinliğe Amerikalıların yanı sıra turistler de yoğun ilgi gösterdi.

    GALAXY GEAR'DA ÖNCE ÇIKAN ÖZELLİKLER

    Samsung'un akıllı saati Galaxy Gear, dahili kamera ve hoparlör sistemiyle aynı adı taşıyan Galaxy model telefonlarla uyumlu çalışıyor. AMOLED ekranı olan akıllı saatin kordonunda 1.9 megapiksel çözünürlüğünde otomatik odaklama özellikli, 10 saniyeye kadar 720p kalitede video çekebilen kamera bulunuyor. Saatin 4 GB'lık dahili depolama alanı ile dikkati çekiyor.

    GALAXY NOTE 3

    Tanıtımı yapılan diğer ürün Galaxy Note 3 ise 13 megapiksel çözünürlüğündeki kamerası, yenilenen kalem sistemi ve microSD kart desteğiyle ön plana çıkıyor. Arka kapağı deri kaplama olan cihaz full HD video kaydı yapabiliyor.

    Optimize olarak çalışabilecek olan Galaxy Note 3 ve Galaxy Gear, 25 Eylül'de 140 ülkede satışa sunulacak.

    Kaynak: Trthaber


    • Resûlullâh (s.a.v.) Efendimizi gören ile görmeyen mü'minin farkı güneş görmüş bitki ve meyve ile serada yetişip güneş görmeyen bitki ve meyvenin farkı gibidir.

     

    • Bizler ashâb-ı kirâmın yanında komutanın karşısındaki asker gibi olmalıyız.

     

    • Her kap içindekini sızdırır. Bal küpünden bal, sirke küpünden sirke sızar.

     

    • Yemek için yaşamamalı, yaşamak için yemeliyiz.Az yemek ömrü kısaltmaz, çok yemek ömrü uzatmaz.

     

    • Hac bir ganîmettir. İhvan bundan istifâde etsin.

     

    • Allâhü azîmüşşânı kalben zikreden ile zikretmeyenin farkı cesed dirisi ile ölüsünün farkı gibidir.

     

    • (Biz burada çok) inceleriz, çünkü (kabirde çok) inceleneceğiz.

     

    • Dürüstlük en büyük siyâsettir..

     

    Mahmut Sami Ramazanoğlu (K.S)

    • Like 2

  11. "Dünya düzeni için, Yaradan'ın emirlerini tutmak, musahhar kıldığı eşyâ ve imkânı yerince kullanmak, hâlislerle bir olmak, şerirlere meydan vermemek ve ancak Allah'ın rızâsını tahsile kalbi bağlamak lâzımdır..."

    Hz. Ebu Bekir (R. Anh)

×
×
  • Create New...