Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]

gardenya

Editor
  • Content Count

    570
  • Joined

  • Last visited

  • Days Won

    4

gardenya last won the day on April 19 2014

gardenya had the most liked content!

Community Reputation

11 Nötr

About gardenya

  • Rank
    Emekli Yönetici
  • Birthday 10/04/1988

İletişim Yolları

  • Website URL
    http://

Profil Bilgisi

  • Nereden
    İstanbul!
  • İlgi Alanları
    Herşey!

Recent Profile Visitors

5,838 profile views
  1. Milli Şahlanışın Ruhuna Tükürmek Kendi yaşadığı dönemde de kız öğrencilerin başörtüsü takmaları yüzünden üniversitelere alınmaması üzerine, merhum Necip Fazıl Kısakürek'in bu haksızlığa: Bir kız öğrenciyi, başını örttüğü için tahsil hakkından mahrum etmek İstiklal Savaşı başlarında ve Maraş'ta düşmanlar tarafından başörtüsü çekilip düşürüldüğü için başlayan milli şahlanışın ruhuna tükürmektir" diye yazarak kalemini kılıç gibi kullandığını...(157) . Kaynak:http://home.arcor.de/abdulhamidhan/dersler/yavuzsultan.html
  2. Necip Fazıl'dan Basına: Benim bu entipüften şahsıma, tarihte nadir kimseye nasip olmuş efsanevi bir kıymet ve kuvvet bağlayarak edilen hücumların yalnız iki saiki vardır: 1- Herşeyden evvel naçiz şahsımı aşan mukkaddes davaya, yani islamiyete karşı duydukları nefret... 2- Bu nefrete rağmen, naçiz şahsımdan ödleri patladığı için şu anda elimde bir neşir vasıtası bulunmayışından istifade... Kalemimden yediği darbeler ta kuyruk sokumuna kadar işlemiş bir gazete, hiçolmazsa biraz eter koklayıp acısını belli etmeyen bir eda takınacağı yerde benim bahsim oldu mu bir trauma tesiriyle çığlık bastığının ve saçlarını yolduğunun farkında olmadan, sözümona bu lakap oyununa girişir ve bana şöyle der: '- Süper Mürşid! ' Ah, cevabı ne basit, ne basit: Ayol, siz benim kendi kendime mürşid dediğimi ne vakit duydunuz ki bir de buna (süper) ilave ediyorsunuz? Estağfirullah efendim, mürşid olmak kim, ben kimim! .. Mürşid islamiyette fertleri büyük ıstıfaya ve İlahi marifete götüren Allah'da fani olmuş ve nefsaniyeti kalmamış muazzam kahramanlık gibidir. İnsanoğlunun yaradılış sırrının tahakkuk ettirmiş olan bu kamil kimseler yanında ben, mürşid değil mürid bile olamam. Benim yaptığım, bu ebediyet suvarilerinin büyük kervanına topal ayağiyle katılmış bir köpekcik rolüdür. Fakat bu köpekcik rolü okadar üstün bir makamdır ki, onu çerçevelemeye küfür yobazlığının beyninde müsamaha yoktur. Ben büyük marifete ulaşmış ve ummanlardan geniş ruhları içinde namütenahiliği bulmuş büyüklerin yolunda ve insanoğlunun en büyüğünün emrinde sadece sokak, meydan, şehir ve dünya muharebesi yapan bir savaşçıyım Yani büyük marifetin dünya ve cemiyet davalarında mütehassıs, kalemini, tefekkürünü, tahassüsünü, şiirini, sanatını yalnız ona tahsis etmiş bir gonk vurucusuyum! Estağfirullah, mürşidlik benim neme? Fakat bilin ki hakiki mürşidlerin benim gibi köpekcikleriyle sizin kahramanlarınız arasında, hakiki mürşidle hakiki köpek arasındaki fark vardır! Herşey ne kadar sade: Çünkü elimde bir neşir vasıtası yok! Büyükdoğu kapalı olduğuna ve kimse benim cevabımı neşredemeyeceğine göre vaziyetleri emin... İşte, do, re, mi, fa, sol, la, si her perdeden haykıran, yalama sanatkarı salon köpeklerinin cesaret kaynağı! Bunlar böylesine merttir; kelimenin Türkçe değil de, Fransızca manasiyle mert... Bunlar hep bir arada birkaç yüzbin nüsha satsalar da, benim elimde karamela kağıdı boyunda bir neşir vasıtası olsa, hemen kuyruklarını apış aralarına sokarlar, susarlar ve güya beni görmemezlikten, duymamazlıktan, tanımamazlıktan gelirler. Zaten benim bu memlekette nasibimdir bu hal... İş bana geldi mi, ya gök gürültüsünü pamuk çuvallarına gömüp duyurmayacaklardır; yahut sivrisinek vızıltısını hoparlöre bağlayıp gök gürültüsü haline getireceklerdir. Bu kadar cüce arasında, onlara ciğerlerini kusturacak kadar kıskançlık telkin eden bir dev olmak, bana mı kaldı? Onlar, deminki vasıflariyle, ötedenberi gelen, ortamalı, pestzinde, malum klişeleri geveler, aşksız ve ruhsuz kaba softa tiplerinden korkmazlar; bu insancıkları kolayca bazı vahitlere irca edebilirler. Onlar için tehlikeli benim, biziz! Zira biziz ki, onların sahte dünyalarını, bizzat o sahte dünya içinde yetişmiş, çile doldurmuş, nihayet havasızlıktan patlamış en halis tipler olarak ifşa ve iptal edebiliriz. Biziz ki bu mukaddes davayı, tamamiyle kanun yolundan, kırçıl sakallar, kazma dişler, dar alınlar, vahşi bakışlar ve kapkara cehaletler elinden alıp, onu, nurani yüzler, inci dişler, geniş alınlar, derin ve tatlı bakışlar ve ebedi güneşler ikliminde yepyeni bir gençliğe teslim edebilir, yepyeni bir vecd ve aşk nesline devredebiliriz. Ya sonra ne olur; ne olur bu adamların halleri, dünyaları, inkılapları, sahte reçeteleri, yalancı ilimleri, kalpazan sanatları, zinaları, içkileri, kumarları, dalavereleri, hırsızlıkları, ticaretleri, istismarları, herşeyleri, herşeyleri? Bugünün şartları, hususiyle son basının namussuz ve hayasız esası karşısında gerçek Türk'e düşen vazife, kanun dairesinde şahlanıp, yeri göğü titretici bir heybetle şöyle bağırmaktadır: - Artık, annelerimizin ak bulutlardan daha temiz ve Kur'an kokulu başörtülerine domuz necaseti atarcasına edilen hakaretlere kimden, nereden ve nasıl gelirse gelsin, tahammül etmeyeceğimiz gün gelmiş ve bu hale paryalardan daha zavallı bir tavırla katlandığımız günler geçmiştir. Yağma yok! Hiçbir sahteliği ve sahtekarlık tertibini yutmuyor, üstün idrakte gerçek ve mübarek Türk Gençliği kumaşının örgüsünü tutturmuş bulunuyor. Ve işte, kanunun müsaadesi nispetinde karşınıza dikiliyoruz! Kanun dairesinde neler yapacağımızı, müdafa hakkımızı, yine kanundan alıp gösterdiğimiz gün, mekanlarınızın camlarını biz değil, korkunuzdan hergün ağzınızdan çıkardığınız nesneler donunuzu doldurmuş olarak imdat istemek için siz kıracaksınız! Necip Fazıl Kısakürek
  3. gardenya

    O an...

    O An Taş merdivenler gibi, aşınmış ayaklardan, Secde yerine çarpa çarpa alınım aşınsa Göklerin kamçısıyle yediğim dayaklardan, Erisem de, tabutum boşmuş gibi taşınsa Bir garip insan olsam, benzemez hiç kimseye; Tek hece bilmez, tek renk görmez, tek ses işitmez. Karanlığı, yoğursam nura döndüresiye. Tırmansam o ana ki, yek paredir ve bitmez
  4. Düşünüyorum.Üç kıtaya yayılmış koskoca bir cihangirlik,n yılda bir avuç toprak haline geldi.Vebali kimin?...Kimin olduğunu bulsak ne işe yarar,vatan elden gittikten sonra… Kırk yıldır büyük devletlerin birbirleriyle kapışmasını bekledim.Bütün ümidim oydu ve Osmanlı’nın bahtını buna bağlı görürdüm.O beklediğim gün geldi,heyhat ki ben tahtta indirilmiş,ülkemi idare edenler de akıl basiretinden uzaklaşmışlardı.Kırk yıl beklediğim büyük fırsat bir daha ele geçmemek üzere Osmanlı’nın elinden çıkıp gitti. Otuz bu kadar yıl tahttan uzaklaşmamak için çalışmışsam bunun içindi…Otuz bu kadar yıl ne yapmışsam,doğrusu ve yanlışıyla beraber hepsi bunun içindi.Bu sırrı kırk yıl içimde sakladım.Ahfadıma beni tanımaları için anlatacağım.En güvendiğim sadrazamlarıma bile açmadım.Çünki sınayarak öğrendim ki iki kişinin bildiği şey sır olmaktan çıkıyor.Oysa bunun yabancı devletlerce bilinmemesi gerekiyordu.Osmanlılar ancak böyle bir fırsatı zamanında ve basiretle kullandıkları taktirde kurtulacaklar,yeniden büyük devlet olacaklardı. Bu kanaate nereden ve nasıl ulaştığımı anlatabilmekliğim için tahta çıktığım günlerde dünyayı ve memleketi nasıl bulduğumu bilmek lazımdır.Ben bu kanaate o günlerde ulaşmış değilim.Rus muharebesini kaybettikten ve bu muharebe içinde büyük devletlerin içinde büyük devletlerin bize bakışlarını yakından gördükten sonra edindim.Tek başına yaşayacak ve direnecek gücümüz yoktu.Bizi parçalamakta birleşmiş düşmanlarımız kendi aralarında parçalanırsa ve biz de bu parçalardan birinin vazgeçemeyeceği kuvvet olabilirsek yeniden dünya için söz sahibi olabilirdik.Büyük devletler arasındaki rekabetin eninde sonunda onları çatışmaya götüreceği gözler önündeydi.Öyleyse Osmanlı Devleti bir çatışmaya kadar parçalanma tehlikelerinden uzak yaşamalı ve çatışma günü ağırlığını ortaya koymalıydı.İşte benim 33 yıl süren siyasetimin sırrı.18 Mart 1917 ........................ (Bu milli gazetenin bir ekiydi,araştırma yapmadım kesinliğiyle ilgili )
×
×
  • Create New...