Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Selmanbey

Reformacı İnandığından Şüphe Edendir

Recommended Posts

REFORMACI İNANDIĞINDAN ŞÜPHE EDENDİR

 

Reformacı, eski şeklin ismini ve güya esasını muhafaza edip, onu zannınca bazı ihtiyaçlara göre yenileştirmek isteyendir.

 

Reformacı, yani ıslâhçı, her hangi bir dava ve mevzuu, ister maziye ister istikbale doğru olsun, yekpare bir vahid olarak kabul edemeyen biçare idrak bünyesidir. Ne attığını tam atabilir, ne de aldığını tam alabilir.

 

Reformacı, dış şartları davanın öz bünyesine tâbi kılacak hâlis ve mutlak mekûreci olmak yerine, davanın öz bünyesini dış şartlara göre ezip büzmekte, ayarlamakta hesaplamakta mahzur görmeyen bir arabulucu, bir barıştırıcı, bir maslahatçıdır.

 

Reformacı inandığından şüphe edendir.

 

Tanzimat hareketi, dinin merkezinde olmasa bile, muhitinde, çok aciz, şaşkın ve kısır bir reformacılık hareketidir.

 

Meşrutiyet hareketi, bu reformacılığın, daha az şaşkın, fakat daha çok idraksiz, üstelik büsbütün tereddi ifade eden garp züppelerinin elinde, devamıdır.

 

Son devir, reformacılığı bozdu ve Garbı ta kökünden benimsemeye kalkarak, davayı menfi tarafından tezatsızlığa götürmek istedi.

 

Herhangi bir davanın istediği, muhakkak ki tezatsızlıktır, fakat hangi istikametten? Küfürden mi,İmandan mı?

 

Nihayet, sun'î ışıkları ne kadar zengin olursa olsun, güneşi kaybetmiş bir beldenin korkunç hali gibi, tepemizde kanat açan ve mıhlanıp kalan manevi kara bulut, yekûn halindeki eksikliğin din ve iman olduğunu ihtar edince, ortalıkta yeni bir sınıfın üremesine istidat açıldı: Bunlar, gûya din taslayan veya taslaması ihtimali olan yeni reformacılardı…

 

Bir çok bölüme ayrılan bu tiplere göre din lâzımdır. Elbette Allah'a inanılır. Peygambere bazılarınca lüzumludur bazılarınca değildir.Kur'an bazılarınca Allah'ın kitabıdır, bazılarınca değildir. Peygamberi ve Allah'ın kitabını tanıyan yine bazıları için bile günde beş vakit namaz lüzumludur. Abdest imkansızdır. Kadın hayattaki yeni mevkiinden geriye sürülemez. Kur'an her dilde Kur'andır. Kur'anda malûm ibadetlerin bir çoğuna sarahat yoktur. Bunların hepsi ham yobazlar tarafından icat edilmiştir. Hadisler hep uydurmadır aklın kabul etmediği hiçbir şey doğru olamaz; akıl ve fen her sırrı teftiş ve murakabede biricik mizandır. Bütün dini merasimi bediiyatçılar elinde güzelleştirmek icap eder. Zaten tasavvuf dinin bu eksikliğini tamamlamak için sonradan bulunmuştur. Şeriat hükümlerini cemiyet kanunları yerine geçmesi mânasızdır. Vesaire vesaire… Bu hünsâ ruhlara göre din işte bütün bunlar olmamak şartiyle, harikulâdedir, güzeldir, şarttır, mutlaka lâzımdır, onsuz hiçbir şey olmaz. Allah bir ve ebedidir, ruh vardır, Peygamber mutlaka cihanın en büyük adamıdır fakat!!! İşte bu "fakat" işin en belâlı dönemeci…

 

Henüz seslerini işittirebilecek hale gelmemiş olsalar da yarın birden bire zuhurları pek muhtemel olan devrin reformacıları, bugün tam dinsizlere tam dindarlar arasında bir köprü vaziyetindedirler; ve aralarında, mebuslar, profesörler, doktorlar, muharriler, mühendisler, avukatlar ve daha neler, neler vardır! Bunlar, umumiyetle "münevver" klişesinin belirttiği zümrelere mensupturlar ve şaşkın Tanzimat efendisinin sadece muhite bağlı mütereddit reformacılığına karşılık, dine zıt hareketlerin muhitini olduğu gibi benimseyen biri merkezi reformacılık üzerindedirler. Yani akıllarınca İslâmiyeti merkezinden değiştirecekler, muhite tatbik edebilecekler, böylece büyük eksiği tamamlayacaklardır.

 

Reformacı der ki: "Allah'a ve Peygambere evet, Şeraite hayır!" Yani güneşe evet, ışığına hayır O kadar saçma!...

 

Aralarında, hiçbir şeye hiçbir cüz'iyle inanmayan sahtekar istismarcıların da bulunduğu yerli reformacılar zümresi, kime ve neye ve ne nisbette samimiyetle inanırsa inansın, gerçek Müslüman gözünde, zift renkli inkârdan daha kara, daha tehlikeli ve mukavemeti daha zor bir küfür şubesini temsil eder.

 

Düpedüz kâfir olduğu gibi devrilmiş bir yelkenlidir; hidayet vincine bağlanırsa olduğu gibi doğrulur, yüzer, mükemmel bir tekne halini hemen kazanır. Fakat reformacı, gûya denizde yüzeni ama her noktasında su sızan, kırık dökük,perçin ve macun kabul etmez bir teknedir. İkincisini kurtarmak, birincisinden çok daha zor…

 

Üstelik reformacı, mücerret fikir ve dâva haysiyeti bakımından da, hem mü'min hem kâfirin nefretini kazanmış, mitolocya unsurları gibi, başı insan, vücudu keçi, bir hilkat galatı...

 

Yarın kendilerine bir zuhur planı açılmasını muhtemel gördüğümüz reformacılar, üç katlı evlerinin üst katında tam bir İslâmi edeple ellerini Allah'a açan ihtiyar annelerinin hakkiyle, alt katta erkek arkadaşlarına kokteyl veren ve onlarla mayo içinde dans eden kızlarının hakkını , "Allah'ın hakkını Allah'a, Sezar'ın hakkını Sezar'a veriniz" tarzında bir demagocya tesellisi içinde ve aynı zaman ve mekanda barındırmak isteyen muhteşem ve ebediyen mahrum nasipsizlerdir. Biricik fârikaları, münevverlik ve okumuşluk yaftası altında salâh kabul etmez bir enayilik ve cahilliktir.

 

Fakat sayıları günden güne çoğalan bu tip insanların, pestenkeranî bir açıkgözlülükle bir gün İslâmiyet himayeciliğine geçmeleri ve kendileri gibi "fasl-ı müşterek" noktasında oturanları, avlamaya yeltenmeleri daima mümkündür.

 

Bunlar, topyekûn en çok, "softa" diye isimlendirdikleri, şeraitin kışrında ve kabuğunda kalmış tiplere düşmandırlar. Bilinmezler ki, kendileri de, o örnekler de biri menfî ve öbürü müspet taraflardan şeriatı heva ve nefsaniyetlerine, aynı zamanda dar ve basık ruhlarına tatbik suretiyle hakikatten uzak kalmış iki örnektir.

 

Reformacılar arasında mühim bir zümrenin, imân adına hiçbir zerreye mâlik olmaksızın, insan kitlelerini sevk ve idarede dini sadece vasıta ve "maslahat" unsuru kabul etmiş esfeller olmasına karşılık,havai ve nefsani tefsirler, hiç farkında olmadıkları küfür şeklini din sanan ve keyiflerine göre din icat ettiklerinin farkında olmayan bedbahtlar… Bazı gözlerin, görmek fiilini büsbütün kaybetmek için yaratılmış olması gibi, bunların bilgi ve anlayışı da, bilgisizlik ve anlayışsızlığın ta kendisidir. Bunlar emirler ve yasakların ruhunu, sağa doğru uzaklaşarak bozan müspet kaba softalara inat, sola doğru uzaklaşarak bozan menfi kabalık timsalleridir; ve birincilerin aksülâmeli olarak doğmuşlar ve türemişlerdir.

 

Bir de, Türkiye dışının reformacıları var ki, üstelik ilmi bir nikap altında ve kitaplık çapta gayretlerle İslâmı fesada sürüklemekten başka rolleri yoktur.

 

Reformacı, ne türlüsü olursa olsun, İslâmı harap bir bina farz edip onu dışından payandalamak, ahşap evlere dışardan çimento püskürtürcesine, onu dışından desteklemek, onu yardıma muhtaç bilip bu yardımı dışından tedariklemek gayretinde bir fikir haini ve iman yoksunudur.

 

Birinci hüküm, İslâm inkılâbı bunlarla olamaz!

 

İdeolocya Örgüsü - shf: 173-177

Share this post


Link to post
Share on other sites

Metin aktarılırkenken şekilsel ve içeriksel pekçok hata yapılmış.

 

Yazıyı, elimdeki 17. basım (Ağustos 2008) İdeolocya Örgüsü'ne göre inceledim. Şekilsel ve içeriksel hataları düzelttim.

 

Ancak, kimi yerlerde ilginç durumlarla karşılaştım, şöyleki;

 

Selmanbey kardeşimin aktardığı yazıda olup benim elimdeki İdeolocya Örgüsü baskısında olmayan kimi yazılar mevcut.

Bunlar en eski İdeolocya Örgüsü basımlarına ait olabilir. Yahut benim sahip olduğum baskıda yanlışlıkla silinmiş olabilir.

Bu bahsettiğim kısımları silmedim, aksine, parantez içine alıp, koyu halde belirttim.

 

Ayrıca, benim sahip olduğum İdeolocya Örgüsünde olup, Selmanbey kardeşimin aktardığı yazıda olmayan, yazım hatası olduğunu düşündüğüm "ve" kelimeleri mevcut.

 

Yine bunları da parantez işareti içine alıp kalınlaştırarak gösterdim.

 

Kısacası:

Başlıktaki yazı, hatalarden ayıklanmış şekliyle değiştirilebilir.

Ayrıca parantez içindeki kısımların hangi basımlarda olup olmadığını anlamak için Üstad severler ellerindeki İdeolocya Örgüsü'ne bakıp parantez içindeki kısımların kitaplarında olup olmadığını söylerlerse çok faydalı olacaktır.

 

Reformacılar

 

*Reformacı, eski şeklin ismini ve gûya esasını muhafaza edip, onu zannınca bazı ihtiyaçlara göre yenileştirmek isteyendir.

 

*Reformacı, yani ıslâhçı, herhangi bir dâva ve mevzuu, ister maziye ister istikbâle doğru olsun, yekpare bir vâhid olarak kabul edemeyen bîçare idrak bünyesidir. Ne attığını tam atabilir, ne de aldığını tam alabilir.

 

*Reformacı, dış şartları dâvanın öz bünyesine tâbi kılacak hâlis ve mutlak mefkûreci olmak yerine, dâvanın öz bünyesini dış şartlara göre ezip büzmekte, ayarlamakta hesaplamakta mahzur görmeyen bir arabulucu, bir barıştırıcı, bir maslahatçıdır.

 

*Reformacı inandığından şüphe edendir.

 

*Tanzimat hareketi, dinin merkezinde olmasa bile, muhitinde, çok âciz, şaşkın ve kısır bir reformacılık hareketidir.

 

*Meşrutiyet hareketi, bu reformacılığın, daha az şaşkın, fakat daha çok idraksiz, üstelik büsbütün tereddî ifade eden garp züppelerinin elinde, devamıdır.

 

*Son devir, reformacılığı bozdu ve Garbı tâ kökünden benimsemeye kalkarak, dâvayı menfi tarafından tezatsızlığa götürmek istedi.

 

*Herhangi bir davanın istediği, muhakkak ki tezatsızlıktır; fakat hangi istikametten? Küfürden mi, imandan mı?

 

*Nihayet, sun'î ışıkları ne kadar zengin olursa olsun, güneşi kaybetmiş bir beldenin korkunç hali gibi, tepemizde kanat açan ve mıhlanıp kalan mânevî kara bulut, yekûn halindeki eksikliğin din ve iman olduğunu ihtar edince, ortalıkta yeni bir sınıfın üremesine istidat açıldı. Bunlar, gûya din taslayan veya taslaması ihtimali olan yeni reformacılardı?

 

*Bir çok bölüme ayrılan bu tiplere göre din lâzımdır. Elbette Allah'a inanılır. Peygamber bazılarınca lüzumludur bazılarınca değildir. Kur'an bazılarınca Allah'ın kitabıdır, bazılarınca değildir. Peygamberi ve Allah'ın kitabını tanıyan yine bazıları için bile günde beş vakit namaz lüzumsuzdur. Abdest imkânsızdır. Kadın hayattaki yeni mevkiinden geriye sürülemez. Kur'an her dilde Kur'andır. Kur'anda malûm ibadetlerin bir çoğuna sarahat yoktur; bunların hepsi ham yobazlar tarafından icat edilmiştir. Hadîsler hep uydurmadır aklın kabul etmediği hiçbir şey doğru olamaz; akıl ve fen her sırrı teftiş ve murakabede biricik mizandır. Bütün dinî merasimi bediiyatçılar elinde güzelleştirmek icap eder. Zaten tasavvuf dinin bu eksikliğini tamamlamak için sonradan bulunmuştur. Şeriat hükümlerini cemiyet kanunları yerine geçmesi mânasızdır. Vesaire vesaire? Bu hünsâ ruhlara göre din işte bütün bunlar olmamak şartiyle, harikulâdedir, güzeldir, şarttır, mutlaka lâzımdır, onsuz hiçbir şey olmaz. Allah bir (ve) ebedîdir, ruh vardır, Peygamber mutlaka cihanın en büyük adamıdır fakat!!! İşte bu "fakat" işin en belâlı dönemeci?

 

*Henüz seslerini işittirebilecek hale gelmemiş olsalar da yarın birdenbire zuhurları pek muhtemel olan yeni devrin reformacıları, bugün tam dinsizlere tam dindarlar arasında bir köprü vaziyetindedirler; ve aralarında, mebuslar, profesörler, doktorlar, muharrirler, mühendisler, avukatlar ve daha neler, neler vardır! Bunlar, umumiyetle "münevver" klişesinin belirttiği zümrelere mensupturlar; ve şaşkın Tanzimat efendisinin (sadece muhite bağlı) mütereddit reformacılığına karşılık, dine zıt hareketlerin muhitini olduğu gibi benimseyen bir merkezî reformacılık üzerindedirler. Yani akıllarınca İslâmiyeti merkezinden değiştirecekler, muhite tatbik edebilecekler, böylece büyük eksiği tamamlayacaklardır.

 

*Reformacı der ki: "Allah'a ve Peygambere evet, Şeraite hayır!" Yani güneşe evet, ışığına hayır! O kadar saçma!..

 

*Aralarında, hiçbir şeye (ve) hiçbir cüz'iyle inanmayan sahtekar istismarcıların da bulunduğu yerli reformacılar zümresi, kime ve neye ve ne nisbette samimiyetle inanırsa inansın, gerçek Müslüman gözünde, zift renkli inkârdan daha kara, daha tehlikeli ve mukavemeti daha zor bir küfür şubesini temsil eder.

 

*Düpedüz kâfir olduğu gibi devrilmiş bir yelkenlidir: hidayet vincine bağlanırsa olduğu gibi doğrulur, yüzer, mükemmel bir tekne halini hemen kazanır. Fakat reformacı, gûya denizde yüzen, ama her noktasından su sızan, kırık dökük, perçin ve macun kabul etmez bir teknedir. İkincisini kurtarmak, birincisinden çok daha zor?

 

*Üstelik reformacı, mücerret fikir ve dâva haysiyeti bakımından da, hem mü'min hem kâfirin nefretini kazanmış, mitolocya unsurları gibi, başı insan, vücudu keçi, bir hilkat galatı...

 

*Yarın kendilerine bir zuhur planı açılmasını muhtemel gördüğümüz reformacılar, üç katlı evlerinin üst katında tam bir İslâmi edeple ellerini Allah'a açan ihtiyar annelerinin hakkiyle, alt katta erkek arkadaşlarına kokteyl veren ve onlarla mayo içinde dans eden kızlarının hakkını , "(Allah'ın hakkını Allah'a), Sezar'ın hakkını Sezar'a veriniz" tarzında bir demagocya tesellisi içinde ve aynı zaman ve mekânda barındırmak isteyen muhteşem ve ebediyen mahrum nasipsizlerdir. Biricik fârikaları, münevverlik ve okumuşluk yaftası altında salâh kabul etmez bir enayilik ve cahilliktir.

 

*Fakat sayıları günden güne çoğalan bu tip insanların, pestenkeranî bir açıkgözlülükle bir gün İslâmiyet himayeciliğine geçmeleri ve kendileri gibi "fasl-ı müşterek" noktasında oturanları, avlamaya yeltenmeleri daima mümkündür.

 

*Bunlar, topyekûn en çok, "softa" diye isimlendirdikleri, şeraitin kışrında ve kabuğunda kalmış tiplere düşmandırlar. Bilinmezler ki, kendileri de, o örnekler de biri menfî ve öbürü müspet taraflardan şeriatı heva ve nefsaniyetlerine, aynı zamanda dar ve basık ruhlarına tatbik suretiyle hakikatten uzak kalmış iki örnektir.

 

*Reformacılar arasında mühim bir zümrenin, imân adına hiçbir zerreye mâlik olmaksızın, insan kitlelerini sevk ve idarede dini sadece vasıta ve "maslahat" unsuru kabul etmiş esfeller olmasına karşılık,havai ve nefsani tefsirler, hiç farkında olmadıkları küfür şeklini din sanan ve keyiflerine göre din icat ettiklerinin farkında olmayan bedbahtlar? Bazı gözlerin, görmek fiilini büsbütün kaybetmek için yaratılmış olması gibi, bunların bilgi ve anlayışı da, bilgisizlik ve anlayışsızlığın ta kendisidir. Bunlar emirler ve yasakların ruhunu, sağa doğru uzaklaşarak bozan müspet kaba softalara inat, sola doğru uzaklaşarak bozan menfi kabalık timsalleridir; ve birincilerin aksülâmeli olarak doğmuştur ve türemişlerdir.

 

*Bir de, Türkiye dışının reformacıları var ki, üstelik ilmî bir nikap altında ve kitaplık çapta gayretlerle İslâmı fesada sürüklemekten başka rolleri yoktur.

 

*Reformacı, ne türlüsü olursa olsun, İslâmı harap bir bina farz edip onu dışından payandalamak, ahşap evlere dışardan çimento püskürtürcesine, onu dışından desteklemek, onu yardıma muhtaç bilip bu yardımı dışından tedariklemek gayretinde bir fikir haini ve iman yoksunudur.

 

*Birinci hüküm, İslâm inkılâbı bunlarla olamaz!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Edip Yüksel'in Fethullah Gülen Hoca hakkındaki sözüm ona 19 sorudan oluşan yazısı. Siz üstadın dediği şeylerin hepsini Edip Yüksel'in yazısında görmüyor musunuz? Yazıyı üşenmedim tamamını okudum. Üstadın reformacılar hakkındaki görüşlerin ne kadar da isabetli olduğu görmek isteyen arkadaş bu uzun yazıyı okuyabilir.

 

 

Fethullah kardeşim, sizi gençlik yıllarımdan tanırım. Babamla içli dışlı bir dostluğunuz olmasa da birbirinizle tanışıyordunuz. Babam Mustafa Kemal?in Samsun?a çıktığı 1919 yılında, siz de 19 yıl sonra Mustafa Kemal?in öldüğü 1938?de dünya?ya gelmiştiniz. Ben de sizden 19 yıl sonra uzay çağının başladığı 1957?de bu gezegene ışınlandım. Babamla karşılıklı saygıya dayanan ama üslup, tavır ve vurgu farklılıklarıyla parçalanmış bir dostluğunuz vardı.

 

Babam sizi uzlaşmacı, siz de onu aşırı bulurdunuz. İkiniz de köylüydünüz ama siz şehirli adabını benimseyip özümsediniz. Babam duygularını toplum içinde ifade etmezdi, siz ise binlerce kişinin huzurunda ağlayabiliyordunuz. Sizi izleyen bir cemaati, özellikle öğretmenleri, uzun sürecek bir mücadele için eğitiyor ve büyük bir hareketin taktik ve stratejisini engelli ve labirentli yollarda kompleks hesaplar yaparak, gözyaşı dökerek, arada bir takiyye ruhsatını kullanarak sabırla belirliyordunuz. Babamın ise böylesi yetenekleri ve hesapları yoktu. Babam bildiği ve inandığını pek hesap yapmadan ilan ediyordu. Sonuç malum: Sizin dünya çapında gelişen, politik ve ekonomik alanda güçlenen bir cemaatiniz var. İçine çekilen bireyi eğitip öğüten, yeni bir dil öğreten ve hatta aynı biçimde bıyık traşlatan bir cemaat? Hala kuluçka döneminde olan ve Fethullah?ın fethini bekleyen bir hareket? Yumurtadan ne doğacağını belki sizin ve yakın arkadaşlarınızın dışında herkes merak ediyor.

 

Babam Sadreddin veya Sadrettin, Nurcusundan Süleymancısına, Selametçisinden İhvanına, Çarşambalısından Menzillisine kadar her camianın lider kadrosunun saygı gösterdiği veya ciddiye aldığı bir kişiydi. Kapısı herkese açıktı. İnsanlar arasında rütbe ve mevki ayırımı yapmazdı. Diğer ?alimler? babamın laik T.C devletine karşı gösterdiği cesur duruşu taklid edemiyorlarsa da gizlice takdir ederlerdi. 1 Temmuz 1986?da babamla yollarımız ayrılmasına rağmen, babamın dürüstlüğünü, samimiyetini ve ender görülen cesaretini takdir ederim. Babam, Said-i Nursi hayranı Sünni bir hocaydı. Ancak tipik bir Nurcu değildi. Yani, sabah akşam Risale-i Nurlara talim etmiyor, Risaleleri Kuran yerine ikame etmiyordu (Maalesef, her sünni gibi babam hadis ve fıkıh kitaplarını Kuran?a tercih ediyordu). Mezhepler üstü olamasa da mezhepçileri ürkütecek derecede mezheplerarası bir mollaydı. Babam zamanla Saidi Nursi, Seyyit Kutup, ve Ayetullah Humeyni?den oluşan antika bir üçgenin açı ortayında karar kıldı. Hemşehrisi, Bitlis?li Kürt Said gibi fen bilimleri ve felsefi tartışmaları az çok takdir eden babam, Mısır?ın milliyetçi diktatörü Abdun Nasır tarafından katledilen Sünni Seyyid gibi İslami bir devlet özlemiyle yaşarken nihayet 1979 yılında Şii Ayetullah Humeyni?nin şahsında hayalindeki ideal devleti acem makamında da olsa İran?da buldu. Siz İran?a hiç sempati duymadınız. Uslubunuz ve metodunuzla çelişiyordu her şeyden önce.

 

Dahası, siz Osmanlı hayranıydınız. Nitekim, Yetmişli yılların kardeşi kardeşe düşman eden siyasi ortamında sağcı militanlar tarafından Fatih Camisi avlusunda şehit edilen kardeşim Metin Yüksel için, Necmettin Erbakan ve Alpaslan Türkeş dahil birçok parti ve cemaat liderinin gönderdiği taziye mektupları arasında sizinkisi alfabesi ve diliyle dikkati çekiyordu. Daha sonra dergi ve kitaplarda yayımlanan taziyeniz, Osmanlıca yazılan tek mektuptu. O mektup içeriği kadar lisani haliyle çok şeyler söylüyordu:

 

Es-selamu aleyküm ve rahmetullahi ve beraketuhu

 

Muhterem Hocam

 

Mahdûm-i âlîlerinin mazlûmen şehîd edilmesi peder-i muhteremleri sizler için ciğer-sûz bir hâdise olmakla beraber ?Allah yolunda katledilenleri ölüler olarak saymayın? medlûl-i âlîsince Hazret-i pervardigâra takdîm edilmiş bir tuhfe-i mübeccele olduğu zât-ı devletlerince derkârdır.

 

Mazlûm-ı muhtereme Hazret-i Rabbu?l-İzzet?den derecât-ı âliyât dileği ile siz çok muhterem hocaamın ve mazlumun vâlide-i muhteremelerinin gamnâk olan fuâd-ı münkesirelerinin sabrıyla medâr-ı teselli-yi vâridat-ı celile-i seniyyenin devam ve temâdisini niyâz ederim muhterem hocam

 

Ed-Dâ?i Ve?l-Müsted?î

 

M. Fethullah

 

(Mektubun Arap alfabesiyle olan elyazı orijinalinin kopyası için bak: Şehid Metin Yüksel: Kardelenlerin Kan Kırmızı Açtığı Gün, Mehmet Ali Tekin, Beka Yayınları, 3. Baskı, 2008, sa: 215,)

 

Kuran 30:22 ayetinde dillerimizin farklılığının Allah?ın ayetlerinden (işaretlerinden) olduğunu bildiriyor ve diller arasında bir üstünlük ayırımı yapmıyor. Böyle olunca, Araplar Arapça?yı, Kürtler Kürtçeyi, Türkler de Türkçe?yi düzgün konuşmalıydı. Diller birbirlerinden sözcük alışverişinde bulunur. Ama yukarıdaki ifadeler, bu normal alışverişin boyutlarını aşıyor. Farsça ve Arapça?ya kutsallık atfeden bir yaklaşımın ürünü gibi. (Bu konuda size ve hayranlarınıza Cengiz Özakıncı?nın Dil ve Din adlı kitabını tavsiye ederim.)

 

Sizinle yollarımız birkaç kez kesişti? Popüler bir sünni yazar olduğum gençlik yıllarımda, Demirin Kuran?daki Kimyasal Esrarı adlı bir makalem sizin Dahhak takma ismiyle başyazılarını ağdalı bir dille yazdığınız Sızıntı dergisinde yayınlandı. Daha sonra sizinle İstanbul?da bir caminin imam odasında görüşüp tanışmıştım. Size mürit olacak bir yapıya sahip değildim; ama dostça bir yaklaşımla sizi, daha doğrusu seni tanımak istiyordum. Beni hatırlamanı beklemiyorum, ama yıllar sonra bir mezhep mukallidi olmaktan vazgeçip aklını kullanan bir müslüman olmaya karar verdiğimde kopan yaygarayı işitmişsinizdir, izlemişsinizdir.

 

Liderliğini yaptığınız grup beni ?mürted? diye ölüme mahkum etmedi. Gazete ve dergilerinin ilk sayfalarında aleyhimde iri puntularla naralar atan Selametçi (Milli Gazete), Nurcu (Sur Dergisi), Tarikatçı (Türkiye Gazetesi), Milliyetçi (Tercüman Gazetesi), Süleymancı (Yeni Sabah), İrancı (Vahdet), Entellektüel İslamcı (Girişim Dergisi, Kitap Dergisi) gibi birçok mezhep ve meşrebin linç koalisyonuna katılmadı. Ancak cemaatiniz, ?Yahu, kitapları şeriatçı çeteler tarafından toplanan, kendisine yöneltilen eleştirilere ve iftiralara cevap hakkı verilmeyen, kendi imkanlarıyla yayımladığı cevabi makalelerini içeren kitabı daha dağıtılmadan matbaadan çalınan , sesi kesilen, geleceği karartılan ve babası tarafından bile reddedilen bu öksüz delikanlıya hep birden saldırmaktan utanmıyor musunuz?? diye adil bir tavır da koymadı? Sızıntı Dergisi ismine layık bir tepki gösterdi: dini medyada koparılan fırtınayı sessizce izledi. Sızıntı?ya daha sonra Yağmur ve Aksiyon dergileri eklendi. Bunları Fırtına mı Tufan mı yoksa Gökkuşağı mı izleyecek bilmiyorum.

 

Size hayran olup sizi göklere çıkaranlar olduğu gibi sizden nefret edip yerin dibine batıranlar var? Ben her iki gruba da dahil değilim. Bu tür duygusal tavırları göstermiyorum. Sizi ve cemaatinizi arada bir uzaktan izliyorum. Ben bir cemaatin kelle sayısından veya sahip oldukları maddi imkanlardan etkilenen biri değilim. Ancak cemaatteki disiplin, odaklaşma ve gayret bana Amerika?daki Mormonları veya Evangelistleri anımsatıyor. Olağanüstü liderlik yeteneğinizi ve gayretinizi takdir etmemek mümkün değil.

 

Maşallah, Orta Asya?dan Amerika?ya kadar cemaatın okulları papatyalar gibi açıyor.

 

Geçen yıl Kazakistan?da katıldığım bir konferansta cemaatın açtığı okulların tedrisatından geçmiş birkaç gençle tanıştım. Hatta yaşadığım çölün ortasında bile okul açtılar şakirtler. Okulun ismini daha önce Daisy (Papatya) koydular, ama bu isim erkek öğrencilerin ilgisini çekmeyince değiştirdiler. Arı gibi çalışıyorlar ve başarılılar.

 

Burada da yollarımız kesişti? Ülkesinde ana dili yasaklandığı için Kürtçe?yi pek konuşamıyan bir Kürt olduğum halde, kaderin bir cilvesi olarak, Amerika?da devlet okullarında ilk kez Türkçe dersi öğretme şansına sahip oldum. Üniversitede felsefe, mantık ve hukuk derslerine ek olarak, 2001 yılından bu yana, oğlumun öğrencisi olduğu bir ortaokulda ve lisede yüzlerce Amerikalıya Türkçe öğrettim ve hala öğretiyorum. Yıllar sonra sizi izleyenlerin Türkiye dışındaki okullarda medyada abartıldığı gibi olmasa da Türkçe eğitimi başlattıklarını görmek beni bir bakıma sevindiriyor bir bakıma da düşündürüyor.

 

Sizi anlayamıyorum, çözemiyorum? Sizi anladıklarını sananları da anlayamıyorum.

 

Siz benim için kara bir kutusunuz. Havada kanatsız uçan bir kutu? Yere düşüp bin parça mı olacak yoksa kanat açıp Anka kuşuna mı dönüşecek bilmiyorum. Benim gibi sizi ve amacınızı anlamakta zorlananların aydınlanması için bazı sorular yönelteceğim size. Soruları bir mürit veya size yaltaklık yapmaya çalışan bir gazeteci edasıyla sormayacağım. Babamdan miras aldığım üslupla ve sevip saydığınız Said-i Nursi?nin pervasızlığıyla soracağım.

 

Sorulara geçmeden önce önemli bir konuya değinmek istiyorum. Sizin Kelime-i Tevhidi, yani birleme ifadesini, Kuran?a göre düzelttiğinizi ve birlemeyi ikilemeye çıkaran Muhammed eklemesini çıkardığınızı duydum. La ilahe illa Allah. Eğer bu doğruysa, ve bunu politik hesaplarla değil de, Allah?ın son peygamberinin getirdiği mesaja uyma amacıyla gerçekleştirdiyseniz sizi canı gönülden tebrik ederim (3:18; 3:64; 39:45; 72:18; 6:22-23; 2:285; 63:1-3) Nitekim, Quran: a Reformist Translation?in notlar bölümünde sunduğum arkeolojik deliller, Muhammed peygamberi putlaştıranların uydurduğu bu büyük bidati ifşa ediyor ve Kuran?da otuz kez Muhammedsiz geçen tevhid ifadesini destekliyor.

 

Bazı soruları suçlayıcı bir uslupla yazdım ama cevabınızı aldıktan sonra vicdanımdaki yargıda değişiklik yapmaya hazırım. Bir kısmının cevaplarını bilsem de sizin en son görüşünüzü ve duruşunuzu merak ediyorum. Büyük olasalıkla bana cevap vermeyeceksiniz. Aforoz edildikten sonra Arizona çölündeki onuncu köyde karar kılmış, kendisi gibi ipten saptan kopan birkaç arkadaşı haricinde cemaati olmayan, dosttan çok düşman edinmiş, organize dinlerden hoşlanmayan, karizmasını habire sabote eden, ailesinin geçimi için didinen, Türkiye?deyken Türk devletine, Amerika?dayken de Amerikan devletine meydan okuyan, dünyada kritik düşünen müslüman aydınların ilgisini çeken islami reform hareketinin militanlığını yapan, yüzde yetmiş anarşist ve yüzde yüz ?rasyonel monoteist? bir felsefecinin yönelttiği sansürsüz soruları cevaplamaya tenezzül etmeyebilirsiniz. Papayla elele tutuşup dünyanın kaderini tartışan bir lidersiniz ne de olsa. Ama, sürpriz de yapabilirsiniz.

 

Bu uzunca girişten sonra, oto-sansür yapmadan klavyeye aldığım aşağıdaki 19 soruyu dikkatinize sunuyorum:

 

 

Iran Şahına karşı başlatılan devrim, ?istiklal, azadi, hükümet-i islami? ideali doğrultusunda mollalarla işbirliği yapan bir aydınlar grubunun desteğiyle gerçekleşti. Beni Sadr ve Bazergan gibi aydınlar kısa sürede mollarşi tarafından tasfiye edildiler. Sizin ekibinizin idealindeki devleti merak ediyorum. Acaba, İran devriminde olduğu gibi sonunda kaybetmeye mahkum bir aydınlar grubuna mı oynuyorsunuz yoksa kazanacak olan mollalar grubuna mı? Yoksa, bilmediğimiz üçüncü bir şıkka mı?

 

Siz bir işadamı ve eğitimciden çok dini bir lider olarak tanınıyorsunuz ve sizi destekleyip izleyenlerin üzerinde öyle bir etkiye sahipsiniz. Dünyanın yaşayan en güçlü dini liderleri arasında yer alıyorsunuz ama dini konularda Sünni mezheplerin doğmalarından farklı bir teoloji sunmuyorsunuz. Bu nasıl olur? Yeni Ümit Dergisinin Temmuz-Eylül 2010 sayısında derginin Genel Yayın Koordinatörü Dr. Ergün Çapan çocukluk yıllarından beri okuduğunuz ve okuttuğunuz kitapları listeleyen uzunca bir makale yazmış: Fethullah Gülen Hocaefendi?nin Bilinmeyen Bir Yönü: Ders ve Tedris Metodu. Makaleyi okurken başım döndü. Sizi diğer mollalardan ayıran teolojik bir farklılık yok gibi. Doğrusu ve yanlışı, gerçeği ve hurafesi ile birlikte eskiyi kabul ediyorsunuz. Sadece sunuş tarzınızda ve kullandığınız ambalajda bir farklılık var gibi. Tarikat ile medrese arasında melez bir ekol oluşturmak bir yenilikse bunu becermişsiniz. Ne var ki, size nisbet edilen hareket daha çok kişi kültüne benziyor. Kafanızda ulaşmayı istediğiniz istasyon hakkında bir netlik olabilir; ama bu istasyonun biçimini ve boyutunu bilmiyoruz. Hakkınızda doktora tezleri yazan hayranlarınız veya şakirtleriniz (biliyorum Nurculuk kültüründen gelmiş biri olarak mürit kelimesini sevmiyorsunuz) son istasyonu ne kadar biliyorlar o da malum değil. Asr-ı Saadet diye bilinen sahabe dönemini tekrar yaşamak özlemiyle hüngür hüngür ağladığınızı biliyorum.

Ama o dönemi Kuran yerine ?sahih? diye tanıtılan uydurma hadis kitaplarında arıyorsanız sizin Türkiye başta olmak üzere tüm dünyayı ulaştırmak istediğiniz cennetin Afganistandaki Taliban, İran?daki Mollalar, Suudi Arabistan?daki Selefiler tarafından oluşturulan cehennemlerden farklı olmayacağından eminim. Niyetinizin iyiliğini veya kötülüğünü tartışmıyorum. Sizin iyi niyetli biri olduğunuza inanıyorum veya inanmak istiyorum ama ?cehennem yolu iyi niyetlerle döşelidir? sözündeki gerçek payını da görüyorum. Bir milyarı aşan müslüman nüfusun her konuda geri kalmışlığının temelinde yatan mezhep öğretilerine, hadis ve sünnet adı verilen cahili doğmalara epistemolojik ve teolojik bir eleştiri yöneltmemiş bir dini lider olarak sizin oluşturmaya çalıştığınız dünyaya nasıl güvenebiliriz? İdeallerinizin egemen olduğunuz bir dünyada Sünni mezheplerin doğmaları ve uygulamaları egemen olmayacak mı? Sızıntı dergisiyle 1979 yılında medya yoluyla kamuyla iletişime başladığınzdan beri teolojik alanda bazı değişimlere tanık olduk. Örneğin, Sızıntı?nın ilk sayılarında hadis, sünnet ve mezhep öğretilerine sadık bir tavır gösteriyor ve insan ve hayvan resimleri yayınlamamaya gayret ediyordunuz. Arada bir koyduğunuz canlı resimlerin özellikle boyun bölgesine kalınca çizgiler koyarak güya kesip öldürüyordunuz ve böylece kitabına uyduruyordunuz. Ama daha sonra büyük bir haramı hadis ve sünnete göre vaftizleyip helalleştiren o çizgiler zamanla inceldi ve bir kaç yıl sonra birden bire kayboldular. Be teolojik değişim için hiçbir açıklama yaptınız mı? Yani daha önce izlediğiniz hadislerin ve mezhep fetvalarının yanlış olduğu sonucuna mı vardınız, yoksa onları hala sahih olarak kabul etmenize rağmen, maslahat bahanesiyle günah işlemeye mi karar verdiniz?

 

İslami Reform İçin Manifesto adlı kitabımda detaylarıyla tartıştığım gibi, Muhammed peygamberin vefatından yüzyıllar sonra derlenen hadisler yoluyla peygamberin ilettiği biricik kitap olan Kuran?a en büyük ihanet yapılmış ve bu ihanet nihayet Gazzali ile galibiyetini ilan etmiştir. Siz, çelişkiler dolu hadis kitaplarında Ömer?e isnat edilen ?Hasbuna Kitabullah? (Allah?ın kitabı bize yeter) prensibini mi savunuyorsunuz, yoksa Kuran?a ihanet eden uydurma hadis kolleksiyonlarını ?Sahih? diye kabul edip Kuran?a ortak mı koşuyorsunuz? Siz, sayıları yüzbine varan sahabeler tarafından dinlendiği iddia edilen veda hutbesinin son bölümünde yer alan en önemli ifadelerin üç versiyonundan hangisini kabul ediyorsunuz? İzlememiz gereken kaynak, sadece Kuran mı? Kuran artı Muhammed?in sünneti mi? Yoksa Kuran artı Ehli beyt mi? Yoksa, hadislerde olmayan dördüncü bir şıkkın eklenmesiyle ?hepsi? mi?

 

Geçen yıl Oxford Üniversitesinde verdiğim ilk konferansta dinleyecilere Theometer or Sectometer diye adlandırdığım çoktan seçmeli 45 soru yöneltmiştim. O sorulara vereceğiniz cevapları çok merak ediyorum doğrusu. Oradaki sorulardan birkaç tanesini iki seçeneğe indirerek sorayım: Evli olup zina edenler için recm diye bilinen taşla öldürme cezasına inanıyor musunuz? Aç bir keçinin, Muhammed peygamberin vefatından yıllar sonra, deri üzerinde yazılı olan recm ayetini Ayşe validemizin yatağının altında bulup yiyerek onu Kuran?dan neshettiğine inanıyor musunuz? Böylesine ?kutsal bir keçi? tarafından neshedilmiş, yani iptal edilmiş bir ayetin hükmen baki olduğuna katılıyor musunuz?

 

Hadislere ve mezheplere göre, İslam dininden, daha doğrusu mezhep öğretilerinden, dönenler ?mürted? olarak yaftalanır ve hayat haklarını kaybederler. Siz o hadislere ve mezhep hükümlerine inanıyor musunuz?

 

Bize örnek olduğu bildirilen Muhammed peygamberin 54 yaşındayken 9 yaşındaki bir kızla evlendiğini iddia eden ve pedofili denilen cinsel sapıklığı kutsayan hadis rivayetlerine ne diyorsunuz? Peygambere ve arkadaşlarına yönelik binlerce hakaret ve iftira içeren hadisleri rivayet eden Buhari, Muslim, Tirmizi, İbni Maceh, Ebu Davud, Ibni Hanbel gibi kitaplara saygı duyuyor musunuz?

 

Kadınları horlayan, cehennemin çoğunluğunu kadınlarla dolduran, kadınları eşek ve domuzla bir tutan, kadınları siyah torbalara sokan ve hatta bazı mezheplerde yüzlerini bile kara peçelerle kapatıp özgürlüklerinden ve kimliklerinden mahrum eden, ve böylece onları erkeğin kölesi haline dönüştüren hadisler ve sünnetler konusunda ne düşünüyorsunuz?

 

Kuran, başkalarına maddi zarar vermeyen kişisel günahları cezalandırmamızı emretmez. Aksine, dünyadaki sınavın gerçekleşmesi için günah işlenmesini serbest bırakır. Günah işlenmesini yasaklamak Allah?ın dünya hayatı için belirlediği sınave sünnetine (yasasına) karşı şeytani bir müdaheledir. Örneğin, aklı kullanmamak, dini konularda mukallit olmak, Allah?ın ismini anmayı yeterli görmemek, mescitlerde Allah?tan başka isimler çağırmak, peygamberi putlaştırmak, peygamberlere hakaret etmek, peygamberler adına uydurulmuş hadisleri din diye insanlara satmak, şefaat etme iddiasında bulunmak, ölülerden medet ummak, Allah?ın sözünün yetersiz olduğuna inanmak, Allah adına haramlar uydurmak, dinadamlarının fetvalarını din diye izlemek, dinle alay etmek, Allah?tan başkalarını rab (efendi) kabul etmek, salatı gözetmemek, başkalarına zarar vermeden sıgara veya alkollü içki kullanmak gibi günahlar devlet tarafından Allah adına cezalandırılamaz. Sizin idealinizdeki dünyada, bu ve benzeri kişisel günahları işleyen insanlar Allah adına sokaklarda ahlak polisliği yapan firavuncuklar yoluyla cezalandırılacak mı?

 

Sizin nostaljik bir duyguyla idealleştirdiğiniz Osmanlı devleti 300 yıl boyunca matbaayı yasakladı. Eğitime önem veren biri olarak Osmanlı?nın 500 yıldan fazla süren iktidarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Başkalarına ait ülkeleri ve şehirleri işgal edip halkını vergiye bağlayan, o ülkelerin gençlerini başka işgaller için asker olarak istihdam eden, iktidar hırsıyla kundaktaki bebekleri öldüren, hilafeti kılıç zoruyla alan bir saltanatı onaylıyor musunuz? İstanbul?un Bizans?tan kılıç zoruyla alınması sizce Türkiye?deki tarih kitaplarının ileri sürdüğü gibi yeni bir çağ mı açtı? Bir kentin bir başka ulus tarafından işgali nasıl olur da yeni bir çağ açar? İstanbul?un fethinden sonra Osmanlı?nın bilim ve medeniyete ne katkıları oldu? Bir Caminin zorla Klise?ye çevrilmesine haklı olarak karşı çıkan birisi Ayafsofya kilisesinin zorla camiye çevrilmesini desteklerse onu ?ahlaki tutarlılık,? ?adalet? ve ?dinde zorlama olmayacağı? prensipleriyle nasıl açıklar?

 

Geçmişte Kürtlerin varlığının bile inkâr edildiğini, başka hiçbir dil yasaklanmazken Türkiye?nin yüzde 15?inden fazlasını oluşturan Kürt yerlilerinin dillerinin yasaklandığını, birçok Kürdün ana diliyle konuştuğu veya yazdığı için hapislere atıldığını, Kürtlerin çoğunlukta olduğu birçok köyün adlarının değiştirildiği, Kürtlerin çocuklarına Kürtçe isim takmalarının veya Nevruz?u kutlamalarının yasaklandığını, binlerce Kürt köyünün boşaltılıp sakinlerinin büyük şehirlerin banliyölerindeki gecekondulara sürüldüğünü, binlerce Kürd?ün faiil meçhul cinayetlerle öldürüldüğünü, benzeri ve hatta daha acımasız haksızlık ve saldırıların Irak veya İran?daki Kürt kardeşlerimize karşı sistematik bir politika olarak gerçekleştirildiğini ve daha nice faşist politikanın ?ulusun bütünlüğünü korumak? paranoyası ve propagandasıyla gerçekleştirildiğini yaşadık ve biliyoruz. Kürtlere yönelik bu inkarcı, ayırımcı ve dışlayıcı politikaya ek olarak, okullarda ve orduda Kürt çocuklarına, Ne mutlu Türküm Diyene, Bir Türk Cihana Bedel, ve Varlığım Türk Varlığına Armağan Olsun sloganları söylettirildi. Yüzyıllarca barış ve dostluk içinde birlikte yaşamış bu iki halkı birbirine düşman edici nasyonalist ve ırkçı ideolojiler ve uygulamalar maaselef her iki halkı iç savaşa doğru sürükledi. Bölünme paranoyasıyla tektipleştirilmek istendikçe bölünme tehlikesi arttı ve tehlike arttıkça bu paranoyayla tektipleştirme desteklendi. Tüm bunlar olurken, Türkiyeli halkların kanı ve bütçesi bu faşist politikanın doğurduğu terörle mücadele adı altında onlarca yıldır harcanırken bir dini lider olarak siz o politikaya karşı nasıl bir tavır takındınız, nasıl bir çözüm önerdiniz? Türk-İslam sentezi adını verdiğiniz nesne, eğer islam denilen din bireyin, toplumun ve dünyanın birbirleriyle ve yaratıcısıyla barış içinde yaşaması için gerekli olan evrensel prensiplerse nasıl bir sentez olabilir? Türk-İslam sentezi Arapların Muhammed peygamberden yüzyıllar sonra hadis yoluyla kutsallaştırıp mezhepler yoluyla dinimize soktukları Arap kültürü ve adetlerini Türk kültürü ve adetleriyle değiştirmek mi? Örneğin sakal yerine bıyık, çarşaf yerine manto, fistan yerine pantolon, Arapça dua yerine Türkçe dua, Arapça ezan yerine Türkçe ezan, Arapça isimler yerine Türkçe isimler gibi makul görülebilecek reformları mı kastediyorsunuz? Sizin mezhebe göre İslam?ın bir amentüsü var, peki Türk?lüğün amentüsü nerede? Türk kelimesinden ne kastettiğinizi açıklar mısınız? Türk bir ırk değilse nedir? Türkiye?deki Türkler, Bulgaristan?daki Türkler, Kıbrısta?ki Türkler ile Irak?taki Kürtler aynı mı, yoksa farklı mı? Eğer Türklük bir kültürse sizin Türk kültürü ile Ahmed-i Khani?nin, Said-i Kurdi?nin, Nazım Hikmet?in, Turan Dursun?un, Ahmet Altan?ın, Edip Yüksel?in kültürü bir mi? Türk-İslam sentezi, Kürt-İslam, Arap-İslam veya İngiliz-İslam sentezleriyle aynı mı? Aynı değilse farklılıklar ne? Bu sentez Çelik-Ruh veya Asil-Kan sentezi gibi bir şey mi, yoksa Yüzük-Aşk, Elma-Portakal, Bıyık-Nur, Hoşgörü-Diktatör, Helyum-Balon gibi bir sentez mi?

 

Filistin halkını bir yüzyıldır esaret altında katliamlar ve işkenceler ile inleten, topraklarını işgal eden, evlerini yıkan, gençlerini ve bebeklerini katleden, hapishanelerde işkencelere mahkum eden, mahallelerini ve köylerini yüksek duvarlarla birbirinde ayıran, her noktaya koyduğu gestapolarla özgürlüklerini sınırlayıp onurlarını çiğneyen, korkunç bir propaganda makinasıyla kendisini dünyaya mağdur ve kurbanlarını terörist olarak lanse eden Siyonist İsrail rejimine karşı neler öneriyorsunuz? Firavun?un binlerce yıl önce, İspanyolların beşyüz yıl önce, Nazilerin yetmiş yıl önce kendilerine karşı uyguladığı ırkçı politikanın bir benzerini Filistinlilere reva gören ve başta ABD-Co olmak üzere batı ülkeleri, silah ve petrol şirketleri tarafından desteklenen bu zülme karşı sizin cemaat ne tepki gösterdi? Gazze?de barbarca bir abluka altında inleyen bir milyonu aşkın Filistinli?ye yardım için yola çıkan Mavi Marmara gemisindeki barış ve adalet gönüllülerine karşı uluslararası sularda İsrail askerleri tarafından işlenen terör ve cinayeti eleştirmek yerine insan hakları gönüllerini ?otoriteden izin almalıydınız? diye eleştirmeyi İslam dininin hangi prensibiyle açıklıyorsunuz, hangi vicdanla izah edebiliyorsunuz? Firavun döneminde yaşasaydınız, Firavun?a meydan okuyup İsrail oğullarını kölelikten özgürlüğe kavuşturmaya çalışan Musa?ya, ?Firavun otoritesinden izin almadan nereye götürüyorsun onları?? diye mi çıkışacaktınız? ?La ilahe illa Allah? diyerek Mekke?nin teokratik oligarşisini ürküten ve onların köleci, kadınları aşağılayan, ırkçı, kapitalist düzenlerini çekinmeden eleştiren Muhammed peygambere, ?La demek için Mekke otoritesinden izin aldın mı?? diye çıkışarak Mekkeli azgınları otorite mi kabul edecektiniz? İbrahim döneminde yaşasaydınız, atalarının heykellerine tapan putperestlere felsefi bir ders vermek için küçük heykelleri yıktıktan sonra baltayı en büyük heykelin boynuna asıp suçu en büyük heykele yükleyen o delikanlı ölümle tehdit edilince ?küçük heykelleri kırarak insanları rasyonel düşünmeye çağırmak sana mı düştü? O küçük heykelleri kırmak için sen otoriteden niye izin almadın? diye mi eleştirecektiniz? USA-Inc ve Siyonist ittifakın Irak?ta ve Afganistan?da milyonlarca müslümanı öldürmesine ve masumları katletmesine karşı bir tepki koydunuz mu? Rusya?nın zulüm ve katliamlarına maruz kalan Çeçenistan ve Dağıstan?daki Türklerin özgürlük için verdikleri mücadeleye ne gibi bir destek verdiniz? Müslümanlık güçlüden yana mı yoksa adaletten yana mı olmaktır?

 

Ben Sünnileri ve Şiileri teolojik ve politik açıdan alabildiğine eleştirmeme rağmen Haçlı ve Siyonist ittifakının onlara karşı işlediği zülüm ve cinayetlere de aynı şekilde karşı duruyorum. Ancak, siz Sünnilerle aynı mezhebi ve teolojiyi benimsemenize rağmen, onların arasından çıkan terör örgütlerinden 666 kez daha vahşi olan Hristiyan ve Siyonist kanlı ittifakına laf etmezken, açlık ve sefalate mahkum edilmiş insanlara yiyecek ve ilaç götüren barış gönüllüleri alçakça saldırılarla katledildiğinde mağdurları eleştirme cüretinde bulunuyorsunuz! ?İnsanları kazanmak için herkesle herşey olurum? diyen St. Paul?un takiyyeci politikasını izlediğiniz izlemini birakıyorsunuz. Köprüden geçinceye kadar ?ayıya dayı demek? siyaseti köprünün başında oturan bir ayıya karşı uygulanırsa, sonunda o dayının küçük bir ayısı olma ihtimalini doğurur. USA-Inc ve Siyonist ittifakı dokuz yıl önce yalanlar üreterek Irak?ı işgal edip yerle bir etti. Bir milyondan fazla Iraklı?nın ölümüne sebep oldu. Milyonlarca çocuğu yetim ve öksüz, milyonlarca kadını dul bıraktılar. Milyonlarca insanın evlerini başlarına yıktılar. Falluja?da korkunç katliamlar işlediler. Kadınların ırzına geçtiler? Afganistan?da da benzeri katliamları ve zülümleri işlediler, ve hala işlemeye devam ediyorlar. Bu işgallere tepki olarak doğan ve birkaç kişiyi öldüren örgüt terörizmini lanetliyorsunuz. Peki, milyonları katleden devlet terörizmini de lanetliyor musunuz? İslam?a göre, cinayetleri Amerika, Israil, İngiltere, İran, Türkiye, Çin gibi devletler işleyince cinayet olmaktan çıkıyor mu? Müslümanlık güçlüden yana mı yoksa adaletten yana mı olmaktır?

 

Amerikadaki (1) Neonconlar, (2) Silah ve Petrol Sanayisi (3) Mesih?in hortlamasını bekleyen Evangelist Hristiyanlar, ve (4) Siyonistler diye listeleyebileceğimiz dört grup, ortadoğu ülkelerinin daha iyi kontrol edilmesi ve emperyalist diktaya boyun eğmeyen iktidarların yerle bir edilmesi amacıyla bir koalisyon kurdular. Şu anda Papalık makamını işgal eden adam, makamına oturduktan kısa süre sonra bu koalisyonun kanlı icraatlarını eleştirmek ve lanetlemek yerine bir Bizans imparatorunu alıntılayarak Muhammed peygamberi şiddet kullanmakla eleştirdi. Böylece 10?uncu Haçlı seferini onayladığını duyurdu dünyaya. Emperyalist güçlerin propagandasına katılan veya alet olan tütsülü ve püsküllü bir palyaço ile elele verip barış şarkıları tüttürmenin kime yararı olacağını düşünüyorsunuz? O Papa yerine, yüzyıllardır barış ve adaletten yana tavır alan Unitarian Univarsalists, Quaker veya Yehova Şahitleri gibi gruplarla, yüzlerce barış ve insan hakları örgütleriyle elele vermeniz daha makul değil miydi? Tarih boyunca en korkunç zülumleri teşvik etmiş ?yanılmaz? Papalar mı yoksa Barış ve adaleti savunan ateistler mi dünyada islam?ın, yanı barışın egemen olmasına daha yakın? Papa?ya karşı yazdığım The Naked Pope in Glass House (Cam Evde Yaşayan Çıplak Papa) başlıklı makalemi okumanızı öneririm. Bu makalem, Peacemaker?s Guide to Warmongers (Barışçılar Savaş Tüccarlarını İfşa Ediyor) başlıklı kitabımın 316-344?üncü sayfalarında yer alıyor.

 

Dünyanın sonuna yakın zamanda çıkacağı ileri sürülen Mehdi konusunda ne düşünüyorsunuz? Tarih boyunca kendisini mehdi sanan birçok meczup çıktı. Hatta, zengin çocuklarını kandırmakta büyük beceri gösteren ve birçok müslüman bilim adamının Darvin?den yüzyıllar önce savunduğu evrim teorisine savaş açan bir tarikatın lideri bile mehdi olduğunu sanıyor. Said Nursi?nin mehdi konusunda beklentileri vardı. Siz kendinizi mehdi mi sanıyorsunuz, yoksa Said gibi mehdinin habercisi mi? Said Nursi?nin 5. Şua?da iddia ettiği gibi Atatürk?ün Deccal olduğu fikrine katılıyor musunuz?

 

Tüketiciliği teşvik eden kapitalist sistemin karada, denizde ve havada oluşturduğu kirlenme ve global ısınmaya karşı tepkiniz ve önerileriniz nedir? Bu bağlamda önem kazanan enerji politikası ve nüfus planlaması hakkında ne düşünüyorsunuz? Papa ile son görüşmenizde bu önemli konuyu tartıştınız mı?

 

Cemaat dışında, diğer dinlere ve kültürlere karşı alabildiğine hoşgörülü davranmanıza rağmen cemaat içinde tam aksine otoriter bir ilişki ve tektipçi bir tavrı onayladığınız iddia ediliyor. Zamanında cemaatınıza katılmış birçok kişi cemaatınızın işlettiği ev ve yurtlarda yetişen öğrencilerin bireyselliklerinin, sorgulayıcı kişiliklerinin köreltilip dikta rejimlerinde olduğu gibi tektipleştirici bir torna tezgahından geçirildiklerini ileri sürüyorlar. Tek gazete, tek kitap, tek televizyon kanalı, tek siyasi tercih, tek tip elbise, tek tip bıyık? Kendilerinin düzenlemedikleri her faaliyet ve eylemi yasaklayan bu anlayıştan nasıl bir altın nesil çıkmasını bekliyorsunuz? Robotlar gibi yetişitirilmiş cemaat üyeleri bilim ve medeniyette dünyaya örnek oluşturabilecek bir yaratıcılık gösterebilir mi? Bugün iyi davranan robotlar, yarın düğmelerine basacak parmak değişince kolayca canavarlara dönüştürülemez mi?

 

Soyadınız Gülen. Hatta onun Arapça abartılı karşılığı olan Dahhak (çokça gülen) kelimesini yıllarca künye olarak kullandınız. Son vaazlarınızı bilmiyorum, ama ben Türkiye?deyken siz hemen her vazınızda ağlıyordunuz. Soyadınıza inat, künyenize kat be kat inat? Neye ağladığınızı kestiriyordum. Genelde müslümanların hali, idealinize ulaşmak için aşılması gereken engellerin büyüklüğü sizi duygulandırıyordu? Tabi bu arada ağlamanızla düz orantılı olarak okullarınıza ve vakıflarınıza yapılan yardım miktarının arttığını ileri sürenler de var? Gülmek ve ağlamak insani eylemlerdir. Ben de duygulu bir insanım. Ender de olsa ben de bazan halk arasında gözyaşlarımı tutamıyorum. Örneğin, geçenlerde Oxford Üniversitesinde düzenlediğimiz uluslararası bir konferansta müslüman kadınların sorunlarını tartışan bir panelin moderatörlüğünü yaparken gözyaşlarımı tutamadım. Paneldeki dört kadından hiçbiri ağlamazken benim ağlamam biraz mahcup etmişti beni. Tüm gençlik ve evlilik hayatı boyunca yüzü peçeli kara bir çuvala diri diri gömülmüş olarak yaşamaya mahkum edilmiş annemi anımsayıp ağlamıştım. Ama ben bir robot olmadığım veya korumak istediğim bir karizma kaygım olmadığı için arada bir gülerim de. ?Seni güldüren de ağlatan da O?dur? (53:43). Merak ediyorum; acaba siz hiç gülmüyor musunuz? Kahkahalarla örneğin? Sizi en çok güldüren bir şaka, fıkra, veya olay varsa paylaşabilir misiniz? Yoksa ilk isminizin tecellicisine muttali olunca soyisminizin tecelli edeceğine mi inanıyorsunuz? O zamanı mı bekliyorsunuz? Hani ?son gülen? misali?

 

Her söylediklerine ve yaptıklarına kafalarını diklemesine sallayan evetçilerle sarılmış liderler çok büyük hatalar işlerler. Kafa sallayıcıları liderlerini hem dünyada hem de ahirete hüsrana yöneltirler. Ekşi Sözlük?te ?fethullah gülen hoca efendi hazretleri? maddesini görünce, 20 Ağustos 2010 tarihinde Google hazretlerine sordum ve 0.16 saniye icinde bana 16,300 (analtı bin üçyüz) internet sayfası sundu. Hoca ile efendi?yi birleştirip arayınca, ?fethullah gülen hocaefendi hazretleri? ifadesi içinde 0.08 saniyede 11,800 sayfa buldu. Toplam yirmi bini aşıyor. Yani, sizin için hoca + efendi + hazret sıfatlarını birlikte kullanan binlerce makale var Internette. Bunların büyük bir kısmı alıntı veya eleştiri olarak kullanılmış olsa da bir kısmı sizi destekleyenlere ve izleyenlere ait. Böylesi dalkavukluklara prim vermeyen bir insan hayranları tarafından hiç böyle çağrılabilir mi? (Yüzbini aşkın sayfada geçen ?edip yuksel? arasından ?edip yüksel hocaefendi hazretleri? ifadesini tırnak içinde sordum Hazret-i Google?ye ve Allah?a hamdolsun SIFIR sayfa çıktı. Dalkavukluk dozunda iki derece tenzilat yapıp ?edip yüksel hoca? diye sorunca da sadece bir kez çıktı.). Hayatında abartılıp göklere çıkarılan, öldükten sonra da uydurma hikayelerle efsaneleştirilip putlaştırılan yüzlerce örnek var tarihte. Eğer siz bu meddahlardan hoşlanmıyorsanız sizin desteklediğiniz dergilerde sizi insanüstü göstermek için kullanılan abartılı ifadeleri niye tekzip etmiyor veya o kişileri engellemiyorsunuz? Size Feto diyen veya liderliğini yaptığınız hareketi F-Tipi olarak yaftalayanları etkilemeniz zor. Ama size destek verenleri de mi meddahlık konusunda etkileyemiyorsunuz? Sizin liderlik yeteneğinizi inkar eden yok. Ama sizin ne tefsir ne fıkıh dalında orijinal bir katkınızı bilmiyorum. Fizik, kimya, tıp, elektronik, genetik gibi bilim ve teknoloji alanlarında da keşiflerinizden haberim yok. Öyleyse sizin için koparılan bu vaveyla niçindir? Meddahlarınızın sizin için kullandığı üçlü dalkavukluğa tepki gösterenlerden biri Eşki Sözlük?te bakın neler yazmış: ?islamiyete hristiyanlık gibi azizlik mantığı getirme çabasının son ürünü. öldükten sonra da suratına osurdu çocuğum kanseri yendi gibi saçmalıkları duymamıza neden olacak akımın başlangıç noktası? (coverthetaiba, 19.05.2005 01:05 ). Çevrenizde sizin hatalarınızı çekinmeden eleştiren arkadaşlarınız var mı? Yoksa, sizi dinleyen herkesin başı önlerine eğik şakirtler taifesi mi? Sizi yakından izleyen Yasin Çolak adlı bir gencin aşağıdaki suçlamalarına ne dersiniz?: ?Peygamberimizle rüyada yapıldığı söylenen istişareler, şefkat tokatları, kendinden makbul kerametler, deccal ve mehdi hikayeleri, ara sıra küpün dışına sızması engellenemeyen ve daha sonra binbir teville geçiştirilmeye çalışılan söylemler ve gözyaşlarıyla toplanan milyar dolarların bilinmeyen akibeti? Hoşgörü ve diyalog örtüsünün altında yapılmasına müsaade edilen Hıristiyanlık propagandası ve bir sürü dini kitabın arasında çoğu zaman bahsetmeye bile gerek duyulmayan Kur-an? Bu cemaat(ler)in sohbetlerine katılanlar gayet iyi bilirler ki, anlatılan dini bilgiler ya ?üstat?ların ya ?hocaefendiler?in kitaplarından seçilirler. Allah?ın kelamı Kur-an?a pek bahsedilmez. Bu ülkenin temel değerlerini din sömürüsü adına dinamitleyenler, ?nur?lu evlerde başka sokakta başka konuşanlar? Ve sonuçta zarar gören Türkiye ve kaybolan nesiller?? Bu suçlamalara karşı savunmanız var mı? Biliyorum, kelle sayılarını Kuran?da büyüklerden birisi olarak tanımlanan 19 sayısına tercih edenler kafalarını bu makalenin başlığındaki 19 sayısına takacaklar ve belki allerjilerinden dolayı bu makaleyi buraya kadar okuyamayacaklar. Bu makalemin muhatabı onlar olmadığı için sorun yok. Bu konunun sizin ilgi alanınız içinde olduğunu biliyorum. Kuran?ın insan ürünü olduğunu iddia eden birisine cevap olarak verilen 19 sayısı sadece 74?uncu surede anılır ve o sayının Kuran?ın Allah sözü olması bağlamındaki gizemi nihayet bu iki sayıda oluşan 1974 yılında ortaya çıktı. Dahası, 1974 yılı Kuran?ın Muhammed Peygamber?e vahyedilmesinden tam 1406 (19×74) kameri yıl sonra idi. Bu surenin ilk iki ayetini oluşturan ilk cümle tam 19 harfe sahip olup, Kuran zamanında sayı sistemi olarak da Kullanılan Ebced alfabe dizimine göre tam 1974 sayısal değerine sahiptir. İsminin türevleri Kuran?da 19 kez geçen Mısır asıllı Amerikalı bir biyokimyacı tarafından keşfedilen bu olağanüstü sır ortaya çıktıktan sonra, Kuran?ın elementlerinin, yani harf, kelime, ayet ve surelerinin, 19. sayısının tam katları olarak iç içe geçmeli bir matematiksel sisteme göre düzenlendiğini ortaya koydu. Örneğin, Besmele?nin 19 harfe sahip olması, Kuran?daki sure sayılarının tam 19?un katı olması gibi? Ondört yüz yıl boyunca Kuran?da bir sır olarak gizlenen bu matematiksel sistem sizce bir rastlantıdan mı ibaret? Atatürk?ün hayatındaki 19 rakamının sıkça görünmesini neyle açıklıyorsunuz? Kuran?da Gizlenen adlı surede haber verilen bu sayının fonksiyonları 74:31 ayetinde madde madde veriliyor. O ayeti nasıl anlıyorsunuz? Kuran için verilen korunma garantisi mushafların kağıt ve mürrekkebi için midir yoksa Allah tarafından mucizevi bir biçimde yerleştirilmiş matematiksel bir kodlama sistemiyle midir?

İnsanlıkta kardeşim olan sevgili Fethullah:

Sizi bu sorulara cevap vermeye zorlamak için gerekirse bu soruları Internette imzaya açacağım. Hem Türkçe ve hem İnglizce olarak. Hani, Türkiye ve dünya politikasını, şimdimizi ve geleceğimizi böylesine etkileyen bir liderin sansür edilmemiş sorulara cevap vermesini beklemeye hakkımız var. İbrahim genç yaşta halkının liderleriyle tartıştı, Sokrates Yunan senatosuyla tartıştı, Musa Firavun ile, İsa Ferisilerle, Muhammed hem Mekke hem Medine liderleriyle tartıştı. Onları izleyenler de delillere ve mantığa dayalı tartışmalarla toplumu değiştirdiler. Sizi karşıt fikirden insanlarla önemli konuları tartıştığınızı hiç anımsamıyorum. Bir ülkenin eğitim sistemini, kültürünü, dinini ve politikasını bu derece etkileyen birisinin tartışma ortamında görülmemesi inanılmaz bir olay. Fikir meydanında karşıtların eleştirilerine cevap vermek, seçilmiş bir gazetecinin yönelttiği dostça sorulara cevap vermekten çok farklı.

Yukarıdaki 19 soruya dört ay içinde cevap vermediğiniz taktirde kendi sorularımızın cevaplarını sizin söz ve tavırlarınızdan çıkararak biz vermek zorunda kalacağız. Belki de daha kapsamlı bir araştırma ile destekliyerek kitap halinde yayınlayacağız. Amaç size ve cemaatınıza zarar vermek değil, amaç halkın sizi ve idealinizi daha yakından tanımasıdır. Eğer dilerseniz, sizi Pennsylvania?daki evinizde ziyarete gelir ve bu soruları orada konuşup tartışmaya da hazırım. Dilerseniz, Arizona?daki evime her zaman misafir olarak gelebilirsiniz. Tucson?daki şakirtler yoluyla benimle irtibat kurabilirsin. Galiba benden biraz kaçıyorlar ama siz emrederseniz beni anında bulabilirler. Küçük oğlumun katıldığı matematik yarışmalarında şakirtleriniz en başarılı öğretmenler arasındaydı. İnşallah önümüzdeki yıl İstanbul?da düzenlemeyi düşündüğümüz İslami Reform İçin Kritik Düşünenler başlıklı konferansta sizi veya sizi temsil eden birilerini panelistler arasında görür ve canlı yayında tartışırız bu konuları.

Barış, adalet ve tevhid için, hiçbirinden taviz vermeden, birlikte çalışmak umuduyla.

 

Selam ve sevgilerimle.

 

http://www.bilgiagi.net/fethullah-gulene-19-soru/29475/

Share this post


Link to post
Share on other sites
Yazıyı okudum, Edip Yüksel tek kelimeyle reformist bir sapık. Edip Yüksel'in babası olan Sadrettin Yüksel de zamanında Resimli Kuran'ı Türkiye'de savunan tek kişiydi. (Onun da sapıklık derecesi buradan anlaşılabilir)

http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?sh...pic=8863&hl

 

Edip Yüksel'in sapık olduğunu biliyordum fakat Sadrettin Yüksel'in bilmiyordum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sizin reformist dediğiniz pekçok kişi (Edip Yüksel vs. kastetmiyorum) reformist olduklarını asla kabul etmezler. Onlarda İslam dininin içine karıştırılan Kuran-Sünnet dışı inanışları, hurafeleri yok etmeye çalıştıklarını söylerler. Bu durumda asıl reform, İslam dininin içine selefi salihin döneminde olmayan fikirleri sokmak demek olmuyor mu? Mesela bana sadece bir tane örnek gösterin ki "kıbleye diz çöküp şeyhi düşünerek bazı dualar okuyarak rabıta yapmış" bir tane alim gösterin o dönemden. Gösteremezsiniz çünkü İslamda rabıta vardır ancak bugün uygulandığı gibi belli bir sisteme göre yapmak yoktur.

 

Eğer reformdan kastınız, Kuran-sünnet-sahabenin icmasına aykırı olmayan bir görüş belirtmekse buna reform denmez. Reform Kuran-Sünnette olmayan yeni bir görüş atmaktır. ÖRNEK:

REFORMİST ÖRNEĞİ:

1-Mesela birisi çıkıp öğlenin farzı 4 rekattır ama Kuranda 4 yok, 2 de kılınır derse reformist olur.

2-Hadislerin hepsi uydurmadır, sadece Kurana bakarız, bu durumda vitir namazı yok diyen reformist olur.

3-Ramazanı sabitleyelim, her yıl aynı zaman oruç tutalım demek reformistliktir.

 

REFORMİST ZANNEDİLEN AMA OLMAYAN BAZI ÖRNEKLER:

1-Kuranı Kerimin abdestsiz tutulmasına cevaz veren görüş reformist olmuyor mesela. Çünkü İBNİ ABBAS başta olmak üzere bazı sahabiler bu görüşteydi. Demek ki sahabenin icması yok bu konuda. O yüzden bu görüşü savunana reformist denemez. İBNİ ABBAS da mı reformist?

2-Namaz 5 vakittir ancak hiçbir mazeret olmadan 3 de "cem edilebilir", öğle-ikindi ile akşam-yatsı ile birleştirilebilir diyende reformist olamaz. Çünkü yine İBNİ ABBAS başta olmak üzere bazı sahabinin ve bazı müctehid alimlerin bu görüşte olduğu bildirilmiştir. MÜSLİM HADİSİNDE bile vardır örneği. Ama denirse ki mazeretsiz cem faziletlidir. İşte o reform olur. CAİZ başka şeydir FAZİLET başka şeydir.

 

Bu ince ayrıntılara dikkat etmeden bazı farklı ictihadları savunanlara reformist demek yanlış olur. Onların o görüşü aldıkları sahabeye ya da alime reformist de denmiş olur ama farkında olunmaz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Yazıyı okudum, Edip Yüksel tek kelimeyle reformist bir sapık. Edip Yüksel'in babası olan Sadrettin Yüksel de zamanında Resimli Kuran'ı Türkiye'de savunan tek kişiydi. (Onun da sapıklık derecesi buradan anlaşılabilir)

http://www.n-f-k.com/nfkforum/index.php?sh...pic=8863&hl

 

 

Edip Yüksel'in nasıl bir sapık zihniyetli insan olduğunu bilmeyen yok ki...Ama babsının da ne olduğunu şimdi öüğrendim.Eee.. ne demişler "Armut dibine düşer."

 

Adam önüne gelene kabadayılık yaparak bi yerlere gelmeye meshur olmaya çalışıyor neticede.Ama eşiyor bir kuyu,düşüyor hep yüzü koyu...Adam en son bi kaç soruyla birlikte Fethullah Gülen'e saldırmıştı.Çok komkti ama Habertürk'te kendini parçalıyordu..."Cevap ver bana Fethullah!Cevap ver."Buna Harun Yahya'nın yanıtı çok ilginçti"Kimsin sen de o ismi öyle kirli ağzına alıyorsun?Ağzını yıka" diye bağırmıştı:)))

 

Adam çıkıp"Muhalefet et meşhur olursun"sözüyle kalkmış meşhur olmaya çalışıyor.Kim bu iyi derse tersini yapıyor.Zihniyeti pis bir adam ALLAH hidayet versin.

 

“Onların kalplerinde hastalık vardır.” buyuruyor. (Bakara: 10)

Öyle bir maraz ki tedavisi mümkün değil. Ahlâk-ı zemime içinde.Kalbi mühürlenmiş, gözlerine perde çekilmiş, küfür ve nifak hastalığına tutulmuş kalbi hasta olan bu tip insanlar etrafına da pisliğe bulamaya çalışıyorlar.Cenâb-ı Hakk kalplerini çevirmiş, mühürlemiş olduğu için hakikatı duymazlar ve duymak da istemezler. Çünkü imansızdırlar.RABBİM hidayet nasip etsin...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...