Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
NFK-Fan

Üstad

Recommended Posts

ÜSTAD

 

ERDEM BAYAZIT

 

Her milletin hayatında ona muallimlik eden, onun yönlenmesinde; toplumun kültürel ve ideolojik hayat macerasının oluşumunda pay, milletin varlık şuuru kazanmasında rol sahibi olan düşünür ve sanatkârları vardır. İşte Necip Fazıl Kısakürek, milletimizin sahip olduğu böylesine nadir kişilerden biri olarak ebediyete intikal etmiştir.

 

Bu yazımızın amacı Necip Fazıl’ın eser verdiği dalları itibarı ile bir değerlendirmesini yapmak veyahut herhangi belirgin bir yönü üzerinde durmak değil, belki toplumda oynadığı topyekün rolü ortaya koymaktadır.

 

Onun bağlıları ona “Üstad” diye hitabederlerdi. Onun verdiği konferans ve hitabeler dinleyicileri vecd içinde takip eder, heyecanlarının zaptedilmez hale geldiği anlarda ona bağlılıklarını ifade için “Üstad! Üstad! Üstad!...” diye tezahüratta bulunurlardı.

 

Dilimizde “Üstad” asıl anlamıyla yüce öğretmenliği, üstün sanatkârlığı yol göstericiliği ifade eder. Necip Fazıl’ın toplumumuzda oynadığı rol gözönüne getirildiğinde; şair, düşünür ve dava adamı olarak onu belirleyecek en münasip sıfatın “üstad” kelimesi olduğu görülür.

 

Necip Fazıl’in milletimizin düşünce sanat ve ideoloji hayatındaki yerini belirleyebilmek için ,onun zuhur ettiği dönemin gerek dünya gerek ülke şartlarına bir göz atmakta zaruret vardır.

 

İnsanlık 20. yüzyıla tam bir inkâr psikozuna tutulmuş olarak girmişti. Din ve ona bağlı olarak tüm ruhi değerler hayattan kovulmak isteniyordu. Adeta Allah’a karşı savaş açılmıştı. Pozivitizm, materyalizm, Komünizm, Darwinizm gibi maddeperest cereyanlar insanlığın üzerinde bir inkâr fırtınası gibi eserek mevcut değerleri alabora ediyor; fertlerin beyinlerini, toplumların düzenlerini sarsıyordu.

 

Bu genel havanın yanısıra, İslâm aleminde uzun yıllardan beri görülen çürüme ve çözülme, Osmanlı Devletinin çöküşü ile tam bir dağılmaya müncer olmuştu. Emperyalizm, bir yandan kendi bünyesindeki ırkçı fikirleri müslüman toplumlara da empoze ederek, diğer yandan başgösteren ayrılıkçı hevesleri körükleyip destekleyerek, İslâm alemini parçalamayı başarmış böylece, her parça üzerinde vesayet kurarak güdüm altına almıştı. Batı’nın madde plânında azmanlaşan gücü karşısında müslüman toplumların özellikle entellüktüel kesimi derin bir aşağılık kompleksine düşmüştü. Onlara göre dini savunmak en büyük gericilikti. İlericiliğin ve entellektüelliğin tek şartı ise, Batının maddeperest cereyanlarının kendi toplumlarında temsilcisi olmaktı.

 

1925 yılında ilk şiir kitabı “Örümcek Ağı” yayınlandığında Necip Fazıl henüz 20 yaşlarındaydı. O, merkezi İstanbul olan ve üç eski kıt’a üzerinde yayılmış bulunan cihan devletinin çöküş yıllarında dünyaya gelmiş, gençliğini idrak ettiği Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında ise, Tanzimattan beri sürüp; gelen ve gittikçe hızını artıran Batıcılık artık devletin resmi politikası olarak kurumlaşmıştı. Yukarıda ana hatlarıyla belirtmeye çalıştığımız genel hava cumhuriyet Türkiyesinde de şiddetli bir biçimde hükümrandı. O dönemi göz önünde canlandırmak için 1930’lu yıllarda Matbuat Umum Müdürlüğünün bir tamim ile basında dini yayınları yasakladığını, geleneksel Türk Müziğinin bile bir süre devlet radyolarında yayından kaldırıldığını hatırlatmak yeter sanırım. Bilinen diğer uygulamaları tek tek saymaya gerek görmüyoruz. Entellektüel kesimde İslâm ve öz kültürümüze ait ne varsa reddetmek, Batıya ait ne varsa övgü dizmek tek geçerli modaydı. İtibar sahibi olmanın yolu, İslâm medeniyetini kötülemek, Batı medeniyetini yüceltmekti. İslâmı yaşayanlar, dine sahip çıkanlar ancak kabuğuna çekilmiş bir şekilde toplumun derinliklerinde hayat hakkı bulabiliyorlardı. Su üstüne çıkmak, entellektüel alanda görünmek eğilimleri ya sindiriliyor, olmazsa tenkit ediliyordu. Estirilen bu hava Cumhuriyet Türkiyesini İstiklâl Marşı’nı yazmış olan şaire bile nefes almak imkanı vermemiş Mehmet Akif, öteden beri savunageldiği İslâm davasının sahibi olarak Mısır’a hicret etmekten başka bir yol bulamamıştı.

 

Bu noktada insan ister istemez İslâmın zuhur yıllarında karşılaşılan engeller Allah Rasûlülün İslâmı tebliği için çektiği çileyi hatırlıyor: O günlerde Kureyş’in zulmü karşısında korumasız bir çok müslüman Allah Rasûlü’nün tavsiyesi üzerine Necaşi’nin ülkesi Habeşistan’a hicret etmiş, Hazreti Peygamberin yanında kalan bir avuç müslüman ise, Mekke’nin bir köşesinde kalmıştı. Kureyşli müşriklerin ileri gelenleri oturup konuşmuşlar. İslâmı durdurmanın tek yolunun Allah Rasûlünü öldürmek olduğuna karar vermişlerdi. Bu işi gerçekleştirmeye ise, Necip Fazıl’ın tabiri ile “Kureyş’in en büyük kılıç ve kale şövalyelerinden Hattab oğlu Ömer” talip olmuştu. Bir gün önce Allah Rasûlü:

 

- Yarabbi, İslâmı iki Ömer’den biri ile aziz et! diye niyazda bulunmuştu. Yani, asıl adı Ömer olan Ebu Cehil veya Hattab oğlu Ömer’den birinin hidayete ermesi için Peygamber duası... Nasib, Hattab oğlu Ömer’in!

 

O, elinde kılıç Allah Rasûlünün canına kasdetmek için yola çıksa daha Peygamber duası ile mucize olay gerçekleşecek yolda bilinen hadiseler vuku bulacak, Ömer kızkardeşinin evinde okuduğu Kur’an ayetleri ile hidayete erecek, öldürmeye niyetlendiği Allah Rasûlünün dizinin dibinde şehadet kelimesi getirerek müslüman olacak ve bir ev içinde sıkışıp kalan müslümanlara ilk teklifi:

 

-Buyurunuz imânımızı küfrün suratına çarpalım, namazımızı Kabe’de kılalım! olacaktı.

 

Ve bu mucizevi olay karşısında Kureyş müşrikleri apışıp kalacaklardı.

 

İşte 1930’lu yıllarda da sebep ve tezahür çok değişik olsa da İslâm ve iman davası, gerek tüm dünya genelinde gerek Türkiye’de İslâmın ilk zuhur yıllarındaki sıkışıklığa benzer bir sıkışıklıklığı yaşıyordu. O günlerde şartların gerektirdiği hususiyet ve kaabiliyetlere sahip olmayan herhangi bir kişi meydana atılıp entellektüel plânda İslâm ve iman davasını vaz edecek olsa, onun ne basında, ne üniversitede, ne aydın ve ne de gençlik kesimlerinde sesini duyurup bir ayak yeri edinmesi ihtimali düşünülemeyeceği gibi, sözüm ona tüm aydın kesim, en azından ona bir meczup, bir çılgın gözü ile bakardı şüphesiz.

 

Benzetmek gibi olmasın. Hattab oğlu Ömer gibi biri gerekti.

 

Şövalye ruhlu,

 

Nefsinden emin,

 

Eğilmez ve bükülmez mizaçlı,

 

Keskin zekâya,

 

Gerçeği bir anda kavrayıcı tecrid melekesine, Anlatılmazları anlatacak ifade kudretine sahip biri gerekti. Dahası şöhreti toplumu tutmuş olmalıydı. Dahası Hattab oğlu Ömer’in işlemeye niyetlendiği cürüme eş bir cürümle sabıkalı olmalıydı. Mesela kör gözlerinin açılması için, şifayı “İsa’nın eli”nden değil “Kadın bacakları”ndan beklemeliydi ve böylesine cürümleri için Allah düşmanları tarafından alkışlanmış biri olmalıydı.

 

Öyle biri vardı. Öyle birini hidayete erdirmesi için dua edecek öyle bir peygamber artık kıyamete kadar gelmeyecekti kıyamete kadar Allah’ın gökkubbesinin altını boş bırakmayacak Peygamber varisi, irşad kapısı “veli” kullar da her zaman bulunacaktı.

 

Daha 30 yaşına basmadan önce yazdığı şiir ve piyeslerde bile onun ne tür bir soy kafa olduğu görülür. “Varlık muhasebesinin sancısını çeken üstün zekanın, meçhulleri yakalamanın cehdi ile kıvranan delici aklın, mutlak doyumu arayan kalbin ve bu yolda her türlü çilenin ağırlığını kaldırmaya âmâda ihtiraslı “ben”liğin tezahürlerini, Necip Fazıl’ın ilk eserlerinde bütün nüansları ile görmek mümkündür. Eğer Necip Fazıl ömrünün baharında kaleme aldığı şiir ve tiyatro eserleriyle Türk edebiyatında yer almış olsaydı, bu kadarı bile ona milletimizin edebiyat tarihinde müstesna bir yer sağlamaya yeterdi. Ama kaderin ona biçtiği yer sadece büyük şairlik ve yazarlık değildi. Kader ona dava adamlığı, büyük misyon sahipliği, nesillerin eğiticiliği görevini de münasip görmüştü. Onun 40 yaşına doğru tırmanırken bu görevi omuzlaması için bir “irşad” hadisesi, bir “İrşad edici” gerekliydi. Bu olay 1934 yılında vukubuldu ve Necip Fazıl onu “Büyük Kapı”da anlattı.

 

Necip Fazıl iki mısra ile özetlediği irşad olayını diriltici ve oldurucu “Nazar”ı şöyle şiirleştirecektir:

 

Bana, yakan gözlerle bir kerecik baktınız.

Ruhuma, büyük temel çivisini çaktınız!

 

Mürşidini bulmuştu ve geriye “agora”ya atılıp çığlığı basması kalıyordu.

 

Hattab oğlu Ömer’in hidayete ermesiyle Kureyş müşrikleri nasıl bir anda apışıp kalmışlarsa “Kadın Bacakları” şairinin de İslâmi idraki, din ve Allah düşmanı sözüm ona entellektüelleri ilk anda apıştırmıştı.

 

1936 yılında yayınlamaya başladığı “Ağaç” dergisindeki ilk başyazısının başlığı “Allahsız Dünya”dır. Ve o yazı şöyle noktalanır: “Perişan ruhumuzu düzene sokacak İman! Davamız seninle...”

 

17 sayı çıkan Ağaç Dergisinden sonra, Büyük Kapı’da pişmiş ve olgunlaşmış olarak 1943’te artık devre devre imkân buldukça çıkartacağı “Büyük Döğu”yu yayınlamaya başlar. Büyük Doğu”nun ilk sayısında düzenlediği bir ankette devrenin eli kalem tutan entellektüellerine yönelttiği ilk soru “Allah’a inanıyor musun?”dur.

 

Artık “Büyük Doğu’” toplumun her kesimine hitap eden basında, üniversitede, aydın çevrelerde ayak yeri tutabilen bir mekteptir. Adı Necip Fazılla özdeşleşen bir mektep!

 

O Mektepte insanlık varlık muhasebesine davet edilmektedir.

 

O Mektepte millet, varlık şuuruna davet edilmektedir.

 

O mektepte “Doğu”da, “Batı”da asli unsurlarıyla teşrih masasına yatırılmaktadır.

 

O mektepte, yanlış maceralara sürülmek istenen bir milletin tarihine ve istikbaline sahip çıkılmaktadır.

 

Bir taraftan İslâm toplumu modeli, belki de bu sahada yazılmış ilk orijinal eser olarak “ideolocya Örgüsü”yle, fikir plânında şekillenmektedir. Diğer taraftan “II. Abdülhamid Han” tarihi bir tez olarak ele alınarak, gelecekte o modelin gerçekleştirimi için siyaset yoluna bir işaret taşı dikilmektedir.

 

Milleti millet yapan kahramanların arasından sahteleri ayıklanmakta, bunlar müsbet ve menfi tipleri ile tarih önünde teşhir edilmektedir.

 

Her konu “hakikatin değişmez ölçüsü” ile ele alınmakta, tarif ve tasnife bağlanmaktadır.

 

Üstad bir tarihçi değildir, ama tarihçiye yol göstermektedir. Üstad bir sosyolog değildir, ama sosyologlara en sağlam ölçüleri sunmaktadır.

 

Üstad bir din alimi değildir, ama ilmihal yazıcıların önüne dini kıldan ince, kılıçtan keskin ölçülerle koymaktadır.

 

Büyük Doğu, gerçekten halk için bir mektep entellektüel için üniversite olmuştur.

 

Bütün bunlar elbette çilesiz olmamıştır. Üstad’ın verdiği konferansları takip etmek için salonları patlatırcasına dolduran gençlik elbette sancısız doğmamıştır. Nice tehditlere maruz kalınmış, nice takiplere muhatap olunmuş, nice hapishanelere girilip çıkılmıştır. Evinin elektirik, çocukların süt, kendisini Kadıköy’den, Karaköy’e geçirecek yol parasının bulunmadığı nice günler yaşanmıştır. Ona “Süper Mürşid” diye hücum eden Allah ve hikkat düşmanları bir noktada haklıydılar. İslâmi bir müessese olarak batın anlamıyla şüphesiz o bir “mürşid” değildi, ama irşadın peşindeydi. Işığını gerçek mürşidden alan bir “muallim”, bir “yol gösterici”, bir “Üstad”tı.

 

Erdem BAYAZIT

 

ÖLÜMÜNÜN 11. YILINDA NECİP FAZIL KISAKÜREK

 

Derleyen, İbrahim ATAÇ

 

(Meram Belediye Bşk. Yrd.)

 

Meram Belediyesi Kültür Serisi: No: 2

 

Sf. 50-58

 

 

 

Kaynak: http://www.anlamak.com

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstadı anlatan yazılar elbette pek çok.Her sene de bunlara yenileri ekleniyor.Ben şimdiye kadar üstadı kısa olmasına rağmen bu kadar güzel anlatan bir yazı daha okumadığımı söyleyebilirim.

Share this post


Link to post
Share on other sites

evet gerçekten hoş bi yazı..üstadı anlatabilmek için kelimeler çoğu zaman kifayetsiz kalsada bu yazı fena olmamış gerçekten

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstad hakikaten Türkiye'deki feci gidişatı görmüş ve akıcı edebi üslubuyla mükemmel teşbihiyle istibdatın karanlığı içindeki bir milletin kurtuluş çarelerini korkusuzca belirtmiş bir dava adamıdır.Erdem Bayazıd ise mükemmel üslubuyla Ölümünün 11.yılında Üstadı muhteşem anlatmış...

Allah ondan razı olsun

Share this post


Link to post
Share on other sites

En güzel sesiyle, en güzel nağmeleri şakıyan bir kuş. Ve o kuş konduğu daldan havalanıp, pırıl pırıl tüylerle kaplı kanatlarıyla uça uça gönlümüze girmek istiyor. O kuş ki, tek kanadı olmasa uçamayacak. Bu yazıdaki Üstad ve Hz. Ömer karşılaştırmasıyla gelişen anlatım, kuşun iki kanadını çırparak uçması gibi, birbirini öyle güzel destekliyor öyle güzel dengede tutuyor ki, manayı bir okuyuşta anlayacak hale getiriyor. En zarif kuşun en zarif hareketlerini izlemek gibi, hoş bir tad, silinmeyecek bir iz bırakıyor zihnimizde.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Ziyaretçi arkadaşlarım ve kardeşlerim eğer ki bu yazımı okur iseniz üstadın şiirleri gibi hayatına ve duruşuna dikkat etmenizi isterim . Zaman zaman suçlu durumundaymış gibi bırakılsa da davasından vazgeçmeyen, kendi düşüncesinden olsun ya da olmasın birçok insanın sevgisinden ziyade saygısını kazanan duruşuyla Necip Fazıl tam bir örnek düşünürümüzdür. Tüm arkadaşlarımdan ve kardeşlerimden istirhamım Necip Fazıl'ı sevmekten öte onun gibi yaşayabilme cesaretine ve onuruna sahip olmalarıdır. Allah, herkese kendine soracağı sorulara cevap bulabilme idraki ,cesareti versin. (ben kimim?)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Erdem Bayazıt' ın yazısı,üstadı anlatamıyor.güzel bir yazı olarak görmüyorum.üstad şöyle yaptı üstad böyle yaptı.bunları zaten biliyoruz .onun iç alemi bilinmeli ve üstadın çilesi çekilmelidir.aşk ve vecd duyguları ile anlatılmalıdır üstad.bunu da, ona aşk duyguları ile bağlı olan insan yazabilir.son zamanlarda da üstadı bilmeyen niçin yaşadığını davasının ne olduğunu bilemeyen,üstadın meşhurluğuna sığınıp biryerlere gelmeye çalışan kalpazan yazarlar türedi.üstad, bu ve bunun gibi cücelerden uzaktır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

'Üstad şöyle yaptı, üstad böyle yaptı'yı biliyor muyuz sizce de? Bi sorun kendinize bakalım akl-ı selime tesadüf ettiğiniz bir anda isterseniz. Alacağınız cevaptan memnun kalmayabilirsiniz! Üstadın ne yaptığını bilmeyen o kadar çok adam var ki, tabloyu seyrettikçe tüylerim ürperiyor. Bu sitede farklı bir yerde bir arkadaşımız yazmıştı vaktinde, nickini hatırlamıyorum; fakat bu önemli değil, hadise kısaca şuydu: Boğaziçi edebiyatta okuduğu halde üstadın Çile dışında herhangi bir eseri olduğunu bilmeyenlerin oranı dudak uçuklattıracak oranda malesef... Bu sadece bir misal. Buradaki metne de anasayfada link verilmiş ki, Üstadı bilmeyenler için bir tanıtım olsun, tanışma vesilesi olsun. Üstadı bilen adam zaten forumdaki diğer bölümlerle ilgilenecektir, tutup da anasayfadaki 'Hayatı' linkine bakmaz, baksa da burada takılmaz. Siz onu tanımayanlara kapıyı açın hele. Üstadı derinlikleriyle ele almadan evvel onun kim olduğunu, kaba hatlarıyla insanlara anlatmanız gerekir ve insanları, anlattığınız şeyle daha fazla ilgilenmesi hususunda ikna etmeniz iktiza eder. Aksi ise metodolojik bir hata olur. "Necip Fazıl 1905 yılında Çemberlitaş'ta doğmuştur, cumhuriyetin ilanından sonra yurtdışında eğitim görmesi için sınav ile seçilen birkaç öğrenci arasına girmiş ve Sorbonne üniversitesinde felsefe bölümünde birkaç sene okumuştur. Allah demenin yasaklandığı dönemlerde İslam davasını gütmüş, bu meyanda hayatî ehemmiyet taşıyan hizmetlerde bulunmuştur' gibi şeyleri söylemeden 'Necip fazıl bir çile insanıdır. Onun her cümlesinde ve her mısrasında düşüncenin, aziz tefekkürün, nefs muhasebesinin izlerine tesadüf etmek kaçınılmazdır. O, basit bir kelime hokkabazı değil, derin bir fikir deryasıdır da...' gibi şeyleri söyleyemezsiniz, olmaz. Tanımadığınız bir kişiyle ilgili ilk önce bunları görmek istemezsiniz. Ben şahsen hayatının kaba hatlarına vakıf olmadığım bir insan hakkında kaleme alınmış böyle bir yazıyı okumak istemem, 'Bu neymiş lan, edebiyatçı üfürüğüne benziyor' der geçer giderim. Kimse de beni bu hareketimden dolayı tenkit edemez. Haa, sizin dediğiniz de çok önemli. Üstadı asıl anlatacak olan yazılar, onun kronolojiye hapsedilmiş dış çerçevesini resmetmemelidir; daha ziyade keyfiyete bakmalı, konu aldığı kişinin mücerret tarafıyla ilgilenmelidir. Doğup ölen bir varlık olarak değil de, neyi nasıl yapmış olduğuyla, hangi altyapıya ve keyfiyete sahip olduğuyla anlatılan bir insan çok daha iyi bilinir. Eyvallah, hemfikrizdir burada sanıyorum. Fakat anasayfaya böyle teşvik edici bir yazının konması bence gerekliydi ve bu gerekliliği karşılamak açısından Erdem Beyazıt'ın bu yazısı gayet de uygun bence. Ben bu yazıya önyargıyla bakmıyorum ve neticede de üstadı tanımayan bir insan olarak bu siteye adım atsam ve bu yazıyı okusam, diğer bölümlerle de haşır-neşir olma konusunda iştiyaklı bir hale geleceğimi tahmin ediyorum.

 

Niyetimiz belli olunca hükmümüz peşin oluyor. Erdem Beyazıt, Üstadla karşılaştırıldığında bir cücedir ama bu yalnızca nisbî bir cüceliktir, ortalama üstü bir adam olan Erdem Beyazıt'a cüce diyemezsiniz, diyip de bunu rasyonel bazda, adam gibi temellendiren adamın alnını karışlarım. Üstadı anlatacak olan kişilerin davaya gönül vermesi gerektiği ve onu bir basamak olarak kullanmaması lüzumu hakkındaki fikirlerinize katılmamak elde değil. Yalnız bu başlığa bunların yazılması, mecburiyet olmadığı halde üzeri dolu bir yemek masasında ödev yapmak gibi bi şey olmuş. Zira Erdem Bey hakkında o kadar sertsiniz ki temellendirmediğiniz bu sertliğinizi malesef kaale dahi alamıyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites

tırrikdomir arkadaşım.biz üstadı anlatan bir yazı görmek istemediğimizi mi söyledik.yazdığım üstad böyle anlatılmaz.sen bu yazıdan nasıl bir mana çıkarabiliyorsun.bu yazıyı okuyan insan üstad hastası mı olur.onu tanımak istemez.böyle övülecek neyi var bu yazının yahu.üstad hakkında yazılan sıradan basit bir yazı.bunun yerine,üstadın yanında yetişmiş onun sırrına muhatab olmuş,bulduğu genç adamların üstadı anlatan yazıları konsun buraya.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Tenkitindeki mesnetsizlik ve küstah üslup, sana bu güdümü sağlayan ve mimessilliğini yaptığın fikriyat göz önünde bulundurularak mazur görülebilir. Ne varki fıtratı icabı Trradomir'in bu kadar iyimser olacağını zannetmiyorum :)

 

Denklemci efendi...Hangi zaviyeden baktığını, veyahut ne görmek istediğini kestiremem ama yukardaki Erdem Beyazıt imzalı yazı, başından sonuna kadar Üstadı konu almakta, üslubundaki yalınlık ve billurluğuyla onu yeni yeni tanımaya başlayanlara güzel bir ön malumat niteliği taşımaktadır. Yazının ehemmiyetini ve kıymet hükmünü aldığı bu noktayı bilhassa iyi bellemen, ve fedakarlık yaparak bu uğurda idrak gücünü zorlaman iktiza eder. Bu yazıya Üstadın bir nevi künyesi nazariyle bakmak lazımdır. Trradomir'in dediği gibi Üstadın -aynı zamanda diğer bütün fikir adamlarının- düşüncelerini tetkik etmek için onların fikriyatlarının dokunduğu halı tezgahı olan hususi hayatlarını teferruatlarıyla bilmek, fikir planında zaruri bir ihtiyaçtır. Onları tanımadan, bilmeden nasıl düşüncelerine itibar edebiliriz, veya insanlardan bunu bekleyebiliriz?...

Share this post


Link to post
Share on other sites

hikayeden tutsak efendi."tenkidindeki mesnetsiz ve küstah uslüp" derken ne kadar küstah ve mesnetsiz olduğun ortaya çıkıyor.kendini bu manada ele veriyorsun.yürüyen büyük doğu ibdadır.ve O'nun üstadı anlatması tanıtması beyaz sayfalara yazılmalıdır. işte size delil. iyi anlayın tabii varsa öyle bi kabiliyetiniz tırrikdomir ve hikayeden tutsak efendi.

 

üstadın dilinden.

«Kuru sıkı pohpohçular... Pohpoha bakmam, kıymeti yok! Benim hayatımı yazabilecek tek insansın... Tek kelimemin bile israf olmadığına inandığım tek sen varsın; Sokrat ve Eflâtun gibi... Eflâtun eserlerinde hep Sokrat’ın fikirlerine yer verdi; ondan öğreniyoruz!»

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bizim en iyi yaptığımız şey,başkalarını yargılamak, yargılamak,yargılamak..dönüpte bi türlü kendimize bakmıyoruz.ben neyim?ben kimim?bu yetkiyi bana kim veriyor ?diyemiyoruz.yargıladığımız insanın (erdem beyazıd)ortalama bir insanın en az bir kaç gömlek üstünde olduğu halde,sırf üstadın yanında yetişmemiş olduğundan,ya da sizin deyiminizle ibda mensubu olmadığından, ona üstadı yazma ve tanıtma hakkını vermiyorsunuz.kaldıki yazı,ortalama bir insanın yazabileceğinden çok daha üstünde..peki nedir derdiniz?hemen çıkrmışsınız zaten baklayı ağzınızdan.neden ibda mensubu bir yazarın yazısını buraya koymuyorsunuz? sancınız bu yönde sanırım.yoksa erdem beyazıdın üstadı iyi anlatamaması değil.ve bana öyle geliyorki,daha siteye girer girmez bu konuya odaklanmanız ,daha önce bu konudan dolayı sancınız olduğunu gösteriyor.

 

şu hususta mutabakat sağlamamız lazım.burdaki tüm yönetici arkadaşlarım üstadı idrak noktasına varmış,ve neyin ne olduğunu bilen insanlar.herkes eleştiriyle hakareti birbirinden ayıracak kadar zeka,kabiliyet,idrak ve bunlara vereceği cevabın dozunu yerinde ayarlıyacak yeteneğe sahiptir. şimdi siz daha bismillah der demez,suçsuz ve günahsız bir adamı karalama yolunu seçerseniz,''hoop arkadaş burası çıkmaz sokak sen yalnış geldin''diyen çıkacaktır.ama sen, '' ben bu duvara tırmanıp aşağı atlamak istiyorum'' dersen karar senin.

Share this post


Link to post
Share on other sites
tırrikdomir arkadaşım.biz üstadı anlatan bir yazı görmek istemediğimizi mi söyledik.yazdığım üstad böyle anlatılmaz.sen bu yazıdan nasıl bir mana çıkarabiliyorsun.bu yazıyı okuyan insan üstad hastası mı olur.onu tanımak istemez.böyle övülecek neyi var bu yazının yahu.üstad hakkında yazılan sıradan basit bir yazı.bunun yerine,üstadın yanında yetişmiş onun sırrına muhatab olmuş,bulduğu genç adamların üstadı anlatan yazıları konsun buraya.

Bana bak eleman! Karşındakinin nickini komik olabileceğini telakki ettiğin biçimde değiştirip yazmaya çalışarak komik olamaz, galebe çalamazsın; ancak şebekleşirsin. Önce bunu hatırlatayım. Burada adam gibi tartışacaksan buyur, fikirlerini konuşturabileceksen dinliyorum seni. Mallık yapmanın lüzumu yok. Nickimi kısaltabilirsin ama kuş beynine göre aslıyla alakasız olacak şekilde deforme edip kendince eğlenemezsin, terbiyesizliğin de tıpkı maymunluk gibi lüzumu yok. Sefil şark kurnazı, fikirsiz hokkabaz seni...

 

Üstadı anlatan bir yazı görmek istemediğinizi iddia etmedim zaten. Dikkatli okursanız, böyle bir kabiliyetiniz varsa üstadın onunla yeni tanışan kimselere hangi metodla, hangi yönleriyle anlatılmasının doğru olacağına dair şahsi kanaatimi belirttiğimi farkedeceksiniz. Dikkat eksikliğiniz varsa yahut geri zekalıysanız bir psikoloğa görünebilirsiniz. Aklınıza gelmez belki, yazayım o yüzden de iyiliğim olsun. Bu yazıdan çıkardığım manayı buraya aktarmam birkaç paragraf alabilir, o yüzden ilkokul kitaplarında bıraktığımız 'okuduğumuzu anladık mı, cevap verelim' bölümlerini hatırlatan bu gereksiz kısmı atlıyorum, gerekli olduğunu düşünüyorsanız, siz bişeyler anlamadıysanız iyilik edip yazabilirim tabii ki. Bu yazıyla insan üstad hastası olmaz, bir yazıyla insanı hasta etmek laftaki kadar kolay değildir zaten; bu yazının ehemmiyeti, üstadı araştırmak için motivasyon kazandırması ve ilerideki 'hasta olma'lara yol açmasından ileri gelir. Üstadın yanında yetişen birisinin yazısı değil, amaca hizmet eden yazılar daha kıymetlidir ve kontekst neyi gerektiriyorsa, o yazı kullanılır. Üstadın yanında yetişip de daha sonradan kafayı kırmayanların Üstad hakkında kaleme aldığı yazılara sitede zaten yer veriliyor, fakat onu tanımayanlar için böyle bir yazının tercih edilmesi daha mantıklıdır. Mesajınızın sonundaki emrinizi yönetici arkadaşlar, %1000 eminim ki dikkate alacaklardır komtanım. Görürsem söylerim. Ahahah

 

Yürüyen büyük doğu ibdaymış. nihahahaahahah ahahaa muhahahahaa.... Güldürmeyin ulan.. ahahahha...

 

Oo ikinci saçmalık resitalimizde iktibas da yapmışız, iktibası yaptığımız kaynağımız sapasağlam zaten, maşallah diyelim de kaynağın sahihliğine nazar değmesin. Malum, bozacı için şıracının yahut bizzat kendinin şehadeti muteberdir di mi? Hadi diyelim ki Üstad bunu hakikaten söylüyor, acaba insanlar değişmez mi, yahut üstad şu anda yaşasa aynı şeyi söyler mi? Üstadın taviz vermediği çizgisine bir bütün olarak baktığımızda alacağımız cevap menfi olur. Bir komünist genç kadar saplantılı ve körsünüz! Metoddan anlamayan, kof, küt insanlar... Acıyorum size!

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Konu kilitlenmiştir. Sınıflar Üst Kurulu kadrosu olarak hazırlamaya Başladığımız biyograafi çalışması tamamlanana dek, Erdem Beyazıt Bey'in bu amaca uygun, güzel yazısı anasayfamızda yer verdiğimiz linkle bağlı olacaktır. Ayrıca daha evvelden ilan edilen forum kuralları iktizasınca, BU SİTEDE İBDA VE MİRZABEYOĞLU HAKKINDA YAZI YAZMAK KESİNLİKLE VE KESİNLİKLE YASAKTIR...

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites
Guest
This topic is now closed to further replies.

×
×
  • Create New...