Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Selmanbey

Mehmet Şevket Eygi

Recommended Posts

Seks Pisliklerini, Ahlaksızlık ve İffetsizliği Niçin Protesto Etmiyoruz?
Mehmet Şevket Eygi
19 Nisan 2013

 

Öncelikle Sünnî Müslümanların sorumlularını protesto ediyorum. Ehl-i Sünnet Müslümanları bu ülkenin çoğunluğunu oluşturmaktadır. Onlar iyi olursa ülke de iyi olur, onlar iyi olamazlar ve vazifelerini yapmazlarsa ülke kötü olur.

Sünnî halktan çok, onların başını çeken muhteremlere hitap ediyorum ve soruyorum: Bugünkü ahlaksızlık, faziletsizlik, iffetsizlik, müstehcenlik, şehvet yangınları, fuhşiyyat karşısında niçin susuyoruz?

Türkiyemizde ahlaksızlık lağımları patladı; büyük sayıda çocuğumuz, gencimiz, insanımız pislikler ve pis kokular içinde yaşıyor.

Marmara bölgesindeki önemli bir şehrimizde 13 yaşındaki öğrenci bir kıza 29 kişi tecavüz etti, kız durumu aylarca gizledi, sonra okulda ağzından kaçırdı.

Daha önce Mardinde 12 yaşında bir kızın başına böyle toplu bir tecavüz felaketi gelmişti.

Hindistanda toplu tecavüzler oluyor, yer yerinden oynuyor, yüz milyonlarca insan protesto ediyor ama Müslüman Türkiyede yeterli protesto, kınama ve lanetleme yok.

Birtakım gazetelerden, tv ekranlarından şehvet, fuhuş ve seks pislikleri akıyor milyonlarca Müslüman evinin içine.

Müslümanların bütün bu pislikleri yeteri ve gereği kadar protesto ettiğine inanıyor musunuz?

Feministlerin topuna Müslümanına, Kemalistine, dindarına, ateistine, sağcısına, solcusuna, hepsine birden soruyorum: Devlet TC’li fahişelik vesikalarıyla yasal seks köleliği yapılmasına izin veriyor. Yasal seksten KDV ve gelir vergisi alıyor, bu haram paraları bütçesine koyuyor. Yasal seks köleliği evlerinin önünde resmî polisler güvenliği sağlıyor. Pek yakın bir tarihte Türkiye genelevler imparatoriçesi Madama resmî törenlerle vergi ödülleri verildi. Bu rezaletler, bu iğrenç kölelikler karşısında niçin susuyorsunuz? Bunları niçin güçlü ve etkili şekilde protesto etmiyorsunuz?

En başta sayın Diyanet İşleri Başkanlığına soruyorum:

İslam, devletin resmî vesikalarıyla yasal seks köleliği yapılmasına izin verir mi? Bu sorunun cevabını vermek için elbette din alimi, fakih olmak gerekmez. İslam böyle bir rezalete, böyle bir köleliğe asla yeşil ışık yakmaz. Öyleyse bu utanç verici hali Diyanet niçin münasip, fakat enerjik şekilde protesto etmiyor?

Bırakın şu veya bu köşedeki yasal, vergili, korumalı, hijyenik (!) fuhuş evlerini; ülkenin büyük bir kısmı fuhuş yuvasına dönmüştür. Geçen sene Bursa Emniyet müdürü, elimizden hiçbir şey gelmiyor, gece karanlık basınca Kültür Parkı bir açık hava fuhuş yuvası haline geliyor diye feryat etmedi mi?

M. Kemal Paşa, İsmet Paşa, Celal Bayar, 27 Mayıs, 12 Eylül devirlerinde bile suç olan zina şimdi niçin serbesttir?

Bir İslam ülkesinde çocuklar, eskiden 12 yaşındayken buluğa ererken şimdi 9 yaşında eriyorsa orada anormal bir gidişat var demektir.

1960’a kadar Türkiyenin otellerinde, beraber gelip tek bir oda isteyen çiftlere evlilik cüzdanı soruluyordu.

Halka haber vermekle yükümlü gazetelerdeki bu müstehcen resimler, bu seks furyası normal midir?

Bunca zengin, güçlü, imkanlı, fırsatlı Müslüman bugünkü ahlaksızlık ve iffetsizlik ile niçin mücadele etmiyor?

Diyanet niçin mücadele etmiyor?

Cuma hutbelerinde niçin ahlaksızlık, iffetsizlik, seks azgınlığı, fuhşiyyat aleyhinde zehir zemberek hutbeler okunmuyor.

13 yaşındaki bir kız öğrenciye 29 kişinin tecavüz etmesi skandalı patlayınca niçin bütün memleket ayağa kalkmıyor?

Bazı tv kanallarından Müslüman evlerinin içine fuhuş, şehvet, müstehcenlik, âdilik lağımları akıyor. Bu pisliklere karşı niçin sessiz kalıyoruz?

Emr-i mâruf ve nehy-i münker yapan bütün hocaların, şeyhlerin, kanaat önderlerinin, yazarların ellerinden öperim ama marufu emr, münkeri nehy farzını tatil edenleri doğrusu kınıyorum.

Bu ahlaksızlık, bu faziletsizlik, bu iffetsizlik, bu yaygın ve yoğun fuhşiyyat, bu seks lağımlarının patlaması, bu müstehcen neşriyat furyası, bu yasal seks köleliği, bu 13 yaşındaki kıza 29 azgının tecavüz etmesi olayları, ülkeyi modern Sodom ve Gomoreye çeviren bunca rezillik, bu zinanın suç sayılmaması böyle sürer giderse (haber veriyor ve uyarıyorum) başımıza afetler ve felaketler gelir. Azap gelince sadece günahkarların üzerine gelmez, toptan gelir, kurunun yanında yaş da yanar.

Hürriyet var, niçin protesto etmiyoruz?

Niçin Hint Mecusileri kadar bile olamıyoruz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Bedenimize dokunma" diye Taksim meydanında seslerini yükselten merdiven altı cemiyetini yine duyarlılığa davet ediyorum.

 

İğrenç bir manzara. Havsalam almıyor. Bu insandan çıkmış varlıkların insafını, vicdanını sorgulamak fuzuli zaman. Şimdi düşünüyor musun "recm" nedir lazımdır, "kısasta neden hayat" buyurmuş Mevlam. Damarlarında azgınlığın kıl gezdiği bu mankurt nesli bu denli zıvanadan çıkartan basını-medyayı da kutluyorum. Şuur altına yıllardır tesir edemeyen mütefekkirler, yaşasaydılar da görseydiler başaran nasıl başarıyor.(!) Bugünun mermer bilinç altına dinden, imandan ve ahlaktan başka her şey sızar olmuş, sadece iyiye güzele yer yok. Bacak arası tacirliğin ucuz acılısı. Acınacak haldeyiz.

 

Geçen Anadolu Gençlik'in Suriye resim sergisi vardı. Parçalandım. Baasçıların kollarına girip götürdüğü cellabe içinde filiz gibi bir kadın. Akıbet malum.

 

Bir kadın televizyona haykırıyor; "Ey Müslümanlar, madem silah gönderemiyorsunuz bari doğum kontrol hapları gönderin!"

 

Gözlerim doldu. İnsanlığımdan iğrendim. Tamam mutlak adalet tecelli edecek ve son mahkeme gerçekleşecek ama bu kadar da tevekkül fazla değil mi?! Marx'ın dediği "din afyondur" bence tam anlamıyla bu.

 

 

 

Share this post


Link to post
Share on other sites
Müftülük Dergisinde Haham Papaz Makalesi ve Melek Tasviri
27 Nisan 2013 Cumartesi 00:01

BEYOĞLU Balık Pazarı Aslıhan Sahaflar Çarşısı’ndan Fransızca Almanca dergiler bir de Türkçe dergi aldım. İsmi “DİN ve HAYAT” İstanbul Müftülüğü’nün dergisiymiş. Sayı 16, yıl 2012… Büyük boy 152 sayfa. Bu sayısı ahiret konusuna ayrılmış. İstanbul Müftüsü Doç. Dr. Rahmi Yaran’ın, İlahiyat Profesörlerinin makaleleri var. Şekil, dizayn, baskı itibariyle birinci sınıf bir dergi, lakin garibime giden tarafları vardı..

* Birinci garabet, İstanbul Müftülüğü dergisinde Türkiye Hahambaşısı Genel Sekreteri Yusuf Altıntaş’ın “Yahudilikte Ahiret Anlayışı” adlı makalesidir.

* İkinci garabet Elpidophoros Lambriniadis isimli Rum Ortodoks papazının “Hıristiyanlıkta Gelecek Hayat” adlı makalesi. Tam sayfa bir ikona resmi basmışlar. Adı geçen papaz profesör ve doktor, Bursa Metropoliti, Heybeliada Aya Triada Manastırı baş rahibi. Aya Triada, Rumca’da Kutsal Teslis demektir.

*Üçüncü garabet Müftülüğün dergisinde (S. 32) minyatür şeklinde kanatlı bir melek resmi var. Ağzını elleriyle tuttuğu Sûr’a dayamış ve üflüyor. Dergide başka resimler, dini konulu minyatürler de var.

Doğrusu bir Ehl-i Sünnet Müslümanı olarak Müftülük dergisinde bir Yahudi hahamının, bir Ortodoks Rum papazının makale yazmalarını çok yadırgadım.

Niçin yadırgadım? Çünkü Yahudiler ve Hıristiyanlar İslam dininin hak din olduğunu kabul etmezler; Peygamberimizin peygamberliğini kabul etmezler; Kur’anın kutsal kitap olduğunu kabul etmezler. Biz Müslümanlar ise bütün peygamberlere inanırız. Allah’ın Tevrat ve İncil isminde iki ilahi kitap gönderdiğine, lakin zamanla bunların tahrife uğradığına inanırız.

İslam medeniyeti çerçevesi içinde tarih boyunca birtakım melek tasvirleri yapılmıştır ama bunları heterodoks kültür içinde mütalaa etmek gerekir. İstanbul Müftülüğü, dergisinde melek resmi de minyatürü basamaz, basmamalıdır.

Hacimli dergiyi baştan sona mütalaa edemedim. Tenkit konusu olacak başka garabetler de bulunabilir.

Ömer Nasuhi Bilmen, Elmalılı Hamdi Efendi, Bekir Haki Efendi, Eminönü Müftüsü Yekta Efendi, Ahmed Davudoğlu Efendi, Ermenekli Saffet Efendi, Dersiamdan Hüsrev Efendi ve diğer rasih ulema ve fukaha sağ olsaydı yukarıda arz ettiğim garabetleri mutlaka tenkit ederlerdi.

Müftülüğün vazifesi Müslüman halka Ehl-i Sünnet İslamlığını anlatmaktır. Ehl-i sünnet kelime ve kavramı üzerinde hassasiyetle duruyorum. Ne Diyanet İşleri Başkanlığı, ne İstanbul Müftülüğü İslam’ı Mutezile, Şia, Hariciye, Cemaleddin Afganiyye, Fazlurrahmaniyye ve diğer fırka ve hizipler gözüyle ve açısından anlatamaz.

İstanbul Müftüsü Efendi Hazretleri’ne asla hürmetsizlik etmek istemem. Bu yazımdaki tenkitlerin yapılması zaruri idi. Bendenize kısmet oldu.

Ülkemizde yaşayan Musevilerle, Hıristiyanlarla elbette iyi geçinmeliyiz. Ehl-i zimmet, Resulullah Efendimizin (Salât ve selam olsun ona) biz Müslümanlara vediasıdır. Lakin bu devirde İslam nizamı hakim değil, Türkiye Darülislam değil, korkunç bir cehalet ve fetret hüküm sürüyor, milyonlarca Müslüman halk en basit itikat ve ilmihal bilgilerine sahip değil, böyle bir kaos ve anarşi içinde İstanbul Müftülüğü’nün dergisi içinde haham ve papaz yazısı basılmamalıdır.

Melek tasvirine gelince, tasviri meneden sahih hadisler bulunmaktadır. Müftü efendi ve dergide yazıları çıkan ilahiyatçılar bu hususu bendenizden daha iyi bilirler.

Fotoğraf konusunda tartışma vardır. Fotoğraflar kalem ve fırçayla yapılmış tasvirler değil, kimyevi usullerle zaptedilmiş gölgelerdir.

Senelerce önce eski ulemadan bir zatın “Misbahu’l-munir fi men’it- tasvir” adlı Osmanlıca matbu kitabını görmüştüm. Beyrut Şeriat hâkimlerinden Yusuf İsmail En-Nebhanî’nin de bu konuda Arapça bir kitabı vardır.

Meleklerin büyüklerinden İsrafil aleyhisselam’ın Sûr’a üfürürken tasvir eden bir resmin müftülük dergisinde yayınlanması Ehl-i Sünnet, ilim, dindarlık açısından kesinlikle kabul edilemez. Böyle bir şey günahkar insanların yayınladığı bir fikir, sanat, edebiyat dergisinde yapılsa yine vahim olur ama bu derece olmaz.

Muhterem İstanbul Müftülüğü, bu yazımla ilgili bir açıklama göndermek isterse (çok uzun olmamak şartıyla) sütunumda aynen dercederim.

 

M. Şevket Eygi / Milli Gazete

Share this post


Link to post
Share on other sites
Unutulan İslami Kavramlar ve Değerler

ZAMANIMIZDA kullanılmayan, zikr edilmeyen bazı kelimelerden, kavramlardan, değerlerden bahsetmek istiyorum.

*Birincisi: Mürüvvettir. Anlatması, tarif edilmesi zor bir değer ve kavram… Sadece lafla öğretilemez. Mürüvvetli insanları gören çocuklar ve gençler mürüvvetli olur.

2. Fütüvvet: Fütüvvet Arapça feta kelimesinden gelir, delikanlılık yiğitlik demektir. Bugünkü lisana gönül yiğitliği şeklinde tercüme edebiliriz. Eskiden çalışma, iş, zanaat, ticaret, üretim hayatı dini, ahlaki, tasavvufi kontrol altındaymış. Loncalar ve ahilik dini bir kurummuş. Bu yolla birçok kötülükler, soygunlar, sömürüler, zararlar önleniyormuş. Bir çocuk bir işyerine çırak verilirmiş, epey çalışır kalfa peştamalını dini törenle kuşanırmış. Öyle önüne gelen herkes ayakkabıcılık, kebapçılık, börekçilik yapamazmış. Esnafların, çarşıların şeyhleri varmış. Halka çürük bozuk mal satamazlarmış. Satmaya kalkan intihar etmiş olurmuş; damını başına yıkarlarmış. Fütüvvet teşkilatına üye olanlar doğru, dürüst, ahlaklı, faziletli insanlar olarak çalışırmış.

3. Adab-ı muaşeret, bugün görgü diyorlar. Eskiden şehirlerde insanları bağlayan görgü kuralları varmış. Çocukluğumda duymuştum, bundan yüz küsur sene önce küçük bir Anadolu şehrinde her gün dükkânına inen çok yaşlı bir esnaf varmış, yaşça en büyük o olduğu için akşam dükkânı kapatıp evine giderken hiç kimse önüne geçemezmiş. O ağır ağır yürür, halk ve gençler mecburen onu ağır ağır takip ederlermiş. Ana yoldan evinin bulunduğu yokuşa sapınca halk hüryâ gidermiş. Şimdi böyle bir şeyi düşünmek bile mümkün değil. Eskiden kadınların ve kızların iç çamaşırları herkesin göreceği yerlerde kurutulmazmış. Sokaklarda, meydanlarda herkesin göreceği açık yerlerde yemek içmek mürüvvete ve adab-ı muaşerete aykırıymış.

4. Eskiden iki çeşit tesettür varmış. Birincisi Müslüman kadın ve kızların örtünmeleri. İkincisi namahrem erkeklerle ihtilat etmemeleri, görüşmemeleri. 1950’li yıllarda Tarikat-i Nakşibendiyye mensubu merhum Doktor Yüzbaşı Dursun Aksoy Bey’in Ankara Namık Kemal mahallesindeki evine giderdim, bazı geceler güzel sohbetler yapılırdı. Hanımı erkek misafirlere görünmezdi. Çayları hazırlar, bir tepsiye koyar, kapıyı tıklatır, Dursun Bey gider, alır dağıtırdı. Şimdi başı örtülü Müslüman hanımlar namahrem erkeklerle hep birlikte güle oynaya sohbet ve yarenlik ediyor.

5. İlmihalini öğrenme kavramı… Bu da büyük ölçüde yitirildi. Akıllarınca tefsir, hadis okuyan ve okuduğuna sanan öyle Müslümanlar görüyorum ki Allah’ın on dört sıfatını, Peygamberlerin beş sıfatını, namazın iç ve dış farzlarını bile bilmiyorlar. İsimleri yaldızlı ve cafcaflı birtakım din kitapları okuyorlar lakin istibrayı bilmedikleri için abdestleri bozuluyor, farkında olmadan abdestsiz namaz kılıyorlar. Modernist ve reformist bidatçiler Sünni halkın ilmihal öğrenmesini istemiyor. Hâlbuki Efendimizin buyurduğu gibi “İlim (yani zaruri ilmihal ve faydalı hayat bilgilerini) öğrenmek erkek kadın her Müslümana farzdır”

6. Zamanımızda helal ve haram kavramları da çok sulandırıldı. Para, kazanç, zenginlik olsun da nasıl olursa olsun. Eskiden aile, mektep ve toplum Müslüman halka haram ve helal kavramlarını ve ölçülerini iyice öğretirdi. İyi Müslümanlar haram kazanmaktan ve yemekten ateşten kaçar gibi kaçarlardı. Şimdi bazıları şeytandan fetvalar almışlar, “Bozuk düzenlerde bozuk işler yapılır” diyerek haram kazanıyorlar, haram zengini oluyorlar, haram yiyorlar. Bu yüzden de bet bereket kalmadı.

7. Eskiden ekmek ve kâğıt kutsaldı. Bir duvar dibinde, sokakta kuru bir ekmek parçası bulan onu alır kuşların ve başka hayvanların yemesi için müsait bir yere bırakırdı. Yerdeki yazılı kâğıtlar da ihtiramla alınır, temiz bir yere konurdu. Bugün ülkemizde altı milyon ekmek her gün çöpe atılıyor. Her yer kâğıt dolu. Bazen bir otomobile biniyorum, hava yağmurlu olduğu için ayakaltına gazete serilmiş. Gazete deyip geçmeyin, orada futbolcu Abdullah… Hakem Şükrullah… Şoförler derneği başkanı Nurullah ismi yazılı olabilir ve bunlara basmak haramdır, büyük günahtır. Günümüzde böyle bir hassasiyet yok.

8. Hayâ… Bu kelime ne kadar az kullanılıyor. Zamanımızda utangaçlık bir fazilet değil sanki bir ayıptır. Arsızlık, yırtıklık, terbiyesizlik, şirretlik, edepsizlik geçer akçedir. Peygamberimiz hayâ imandandır buyurmuş… Hayâ şişesini taşa çalanların dinlerini ve imanlarını korumaları çok zor olur.

9. İffet… Bu devr-i dilârada iffetin pabucu dama atıldı. İffet erdem olmaktan çıktı. Eskiden insanlar, hasbelbeşeriye bir günah işledikleri vakit gizlerlermiş. Şimdi iftiharla anlatılıyor. Öyle kimseler görüyoruz ki, evli bir kadınla zina etmiş, bunu fahr ederek söylüyor. Yıllar önce anlatmışlardı, herifin biri yüklü bir ihaleye girmemek için o zamanın parasıyla beş yüz bin lira almış. Bunu da otuz iki dişini gösterecek şekilde pişmiş kelle gibi sırıtarak anlatmış.

10. Eskiden insanların bir kısmı edep taçlarıyla taçlı olarak gezerlermiş. Şimdi böyle taçlı kimseler çok azaldı.

On değer ve kavram saydım. Bunlar İhyau Ulumiddin gibi muteber din ve ahlak kitaplarında yazılıdır. Böyle kitaplar lisanımıza çevrildi, yayınlandı, milyonlarca adet satıldı. Lakin dikkatle okunup içindeki bilgiler sağlam şekilde öğrenilip hayata uygulanmadığı için faydası az oluyor.

Bazen pazar günleri yaz aylarında Haliç’ten geçerken sahilde dehşetli dumanlar görüyorum. Yüzlerce mangal yakılmış, üzerlerinde et, tavuk kızartılıyor, bazı kimseler ateşi yelpazeliyor, üflüyor, kimisinin suratı mosmor kesilmiş, dumanlar kokular gelip geçeni rahatsız ediyor… İstanbul terbiyesinde ve görgüsünde pikniğe gitmek vardır ama bu anlattığım gibi mangalcılık hoş görülmez. Bir gün önceden evde soğuk yenen börekler, kuru köfteler, zeytinyağlı dolmalar yapılır… Bugünkü piknikçiler akşam ayrılırken mangallardaki ateşleri de çimenlerin üzerine döküyor. Oradaki karıncaları böcekleri yakarak öldürüyorlar.

Ehl-i Sünnet dairesi içindeki dini cemaatlerin ve tarikatlerin İslam’ın temel kavram ve değerlerini halka öğretmek için etkili faaliyetler ve hizmetler yapması temenni olunur. Lakin bu hizmet ve faaliyetler ayrı ayrı yapılmaz, birleşerek yapılabilir. Müslümanlar ise birleşmemek konusunda ittifak etmişlerdir.

 

M. Şevket Eygi / Milli Gazete

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

Varlıklı Sünni ailelere uyarı:

 

En zeki, en istidatlı, en kabiliyetli, en başarılı, en çalışkan, en vatansever, en faziletli çocuklarınızı subay olarak yetiştirmedikçe; esaretten, zilletten, rezaletten, tekmelenmekten kurtulamazsınız. Bugünkü hürriyete ve genişliğe aldanmayınız… İleride kara günler geri gelebilir.

Başka bir uyarı:

Orduda dindar subay olmalıdır ama şucu, bucu, ocu, cemaatçi, tarikatçi subay olmamalıdır. Hiçbir devlet, hiçbir ordu cemaatçilerin, tarikatçilerin, şucuların, bucuların, sekt militanlarının orduyu ele geçirmesini hoş görmez.

Önemli bir husus:

Bir subay Nakşî veya Kadirî olabilir ama Nakşî veya Kadirî militanlığı yapamaz.

Müslüman askeri öğrencilerdeki ve subaylardaki özellikler şunlar olmalıdır:

1. Yüksek ahlak ve karakter… 2. Türkçeyi Fuzuli Divanı’nı orijinal metninden kolayca okuyacak, bu kıraatten haz ve zevk alacak derecede bilmelidir… 3. En az iki yabancı dili kültür ve edebiyat kitapları okuyacak, konuşacak, yazacak derecede bilecektir… 4. Herkesle geçimli, ülfet ve ünsiyete yatkın olacaktır… 5. Dindar olmayan arkadaşlarından daha fazla çalışacak, daha başarılı olacaktır… 6. İstanbul görgü, kültür, edep ve terbiyesine sahip olacaktır… 7. İyi insan, iyi Müslüman, iyi vatandaş olacaktır… 8. Onun fazilet ve üstünlüklerini ötekiler, karşıtları ve hatta düşmanları bile kabul, teslim ve itiraf edecektir… 9. Askerler ve astları onları babalarından ve öz kardeşlerinden daha fazla sevecektir…

Halkının ezici çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede ordunun İslam’la barışık olması lazımdır.

Türkiye benim anlattığım Müslüman subaylarla yükselir.

Ordu bir kurumdur, hükmi bir şahsiyettir; birtakım dinsizlerin, haksız, yanlış işlerini bahane ederek orduya düşman olmak doğru olmaz.

Tekrar ediyorum oldukça dindar bir Müslüman olarak ordu içinde mezhepçilik, cemaatçilik, tarikatçilik, sektçilik, hizipçilik, fırkacılık yapılmasına karşıyım.

Sünniler Türkiye’nin dominant unsurunu oluştururlar, binaenaleyh yeterli sayıda, hali vakti yerinde Sünni ailenin ehliyetli ve kabiliyetli çocuğunu askeri okullara göndererek subay yetiştirmesi bir zarurettir. Bunu ihmal ederlerse başlarına gelecek felaket ve zulümlerin sorumluluğu onlara ait olacaktır.

 

Mehmet Şevket Eygi
31 Ağustos 2013 Cumartes

 

 

Share this post


Link to post
Share on other sites
Okullarda başörtüsünün serbest olması yetmez!

Gazeteci Yazar Mehmed Şevket Eygi, Ortaöğretim kurumlarında başörtüsünün serbest bırakılmasını gündemine aldığı bugünkü yazısında önemli tespitlerde bulundu ve artık çok radikal kararların alınması gerektiğini vurguladı.

İŞTE O YAZI:

Okullarda kız çocuklarının başörtüsü takmasının serbest bırakılmasıyla iş bitmez.

Din ve eğitim hürriyetiyle ilgili çok radikal kararlar alınmalıdır.

Madde madde yazıyorum:

1. İngilterenin Büyük Britanya kısmında 1944’ten beri geçerli olduğu gibi bizde de her sabah okulun camiinde ibadet edilmeli, Kur’an okunmalıdır. Tabiî ki. gayr-i müslim aileler çocuklarının bundan muaf olmasını isteyebilir.

2. Kemalist ideolojik eğitim sistemi değiştirilmeli, millî kültüre uygun ciddî bir eğitim sistemi getirilmelidir.

3. Bin yıl boyunca halkımızın, ülkemizin, devletimizin yazısı olan Osmanlıca bütün okullarda okutulmalı, yeni nesiller atalarının Türkçe mezar taşlarını okuyamayacak kadar cahil olma ayıbından kurtarılmalıdır.

4. Bütün okullarda zengin, yazılı, edebî Türkçe ve millî edebiyat dosdoğru öğretilip okutulmalı; kolej mezunu bir İngiliz gencinin Shakespeare’i okuyup anlayabilmesi gibi Türkiyeli çocuklar da Fuzulî’yi okuyabilmelidir.

5. Anne ve babaların, velîlerin çocuklarına istedikleri din eğitimini vermeleri ve verdirmeleri temel insan haklarındandır. Bu konudaki bütün Kemalist ve ateist engeller kaldırılmalıdır.

6. Karma eğitime son verilmelidir. İngilterede, ülkesine 19 başbakan kazandırmış olan Eton kolejinde karma eğitim yapılmıyor.

7. Okullarda gayr-i ilmî Darvinizm teorisi safsataları, sanki bilimsel gerçeklermiş gibi okutulmamalıdır.

8. Okullarımızda resmî ideolojik tarih martavalları ve mitolojisi değil, gerçek tarih okutulmalıdır.

9. Liseli gençler beyefendiler ve hanımefendiler olarak yetiştirilmelidir.

10. İslam ahlakına aykırı 19 Mayıs gençlik törenlerine son verilmelidir.

11. Liselere lise bitirme ve bakalorya imtihanları konulmalıdır.

12. Test usulü imtihan sistemi kaldırılmalı, yazılı kompozisyon usulüne dönülmelidir.

13. İlköğretimden sonra, okumaya istidadı ve kabiliyeti olmayanlar, Almanyada olduğu gibi meslekî pratik eğitime yönlendirilmelidir.

14. Müslümanlara İslam mektepleri ve liseleri açma hürriyeti verilmelidir.

15. Bu mekteplerde bütün Müslüman öğrencilerin beş vakit farz namazları okul imamının ardında cemaatle kılmaları sağlanmalıdır. Sultan Abdülaziz ve Abdülhamid zamanında Galatasaray Sultanisinde (lisesinde) böyle idi.

16. Müslümanların açacağı kız liselerine, çarşaflı veya şer’î tesettürle örtülü olmayan kızlar alınmamalıdır.

17. Türkiyede, İngilteredeki Eton Koleji gibi dünya çapında vasıflı ve güçlü mektepler açılmalıdır.

18. Dünyanının en güçlü ve vasıflı on lisesi listesine en az iki lisemiz girebilmelidir.

19. Bütün okullarda bilgi ve kültür yanında ahlak ve karakter terbiyesi de verilmelidir.

20. Okullarda genç nesillere sanat, estetik, güzellik boyutu kazandırılmalıdır.

Müslüman ailelerin çocuklarına başörtüsü hürriyeti verilmesi iyidir, doğrudur, insan haklarına uygundur. İngilterede bu hürriyet varsa, Türkiyede de olmalıdır, olacaktır.

Gizli Yahudilerin, Gizli Haçlıların, ateistlerin, İslam düşmanlarının, egemen azınlıkların, resmî ideoloji faşistlerinin, mürtedlerin bu hürriyete karşı çıkmalarını insan haklarına, millî kimlik ve kültüre, adalete, eşitliğe, demokrasiye aykırıdır. Onlar yerden göğe kadar haksızdır.

02.10.2014 milli gazete

mehmet şevket eygi

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

Çıkarın şunları hayatınızdan Cep telefonu sersem, televizyon şaşkın eder...

12 Aralık 2014

Cep telefonu… Televizyon… Günümüzün iki büyük azılı belası… İki büyük uyuşturucusu… Dalaletin iki büyük âleti…

Bunlara bağımlı olan kimselerin beyinleri, onlar aslında çok zeki olsalar da körleşir…

Ha esrar eroin kokain bonzai… Ha cep telefonu, televizyon…

Bu ikisi büyük çocukların afyonlu oyuncaklarıdır… Çinin zehirli oyuncakları gibi…

Cep telefonu sersem eder, televizyon şaşkın eder… Sonunda insanın insanlığını nakavt eder…

Yanlış anlaşılmasın, bu iki cihaz yüzde yüz zararlıdır demiyorum, bağımlılığı insanı insanlıktan çıkartır, Müslümanı rezil eder diyorum.

Müslümana en fazla zarar verenler bu ikisidir.

Cep telefonu ile bol bol gece gündüz mütemadiyen zevzeklik, gevezelik, mâlâyâni boş ve kof konuşmalar, gıybet yapılır.

Bunların bağımlıları o hale gelir ki, beş dakika zili çalmasa içinde bir boşluk hisseder, ne oldu meret çalmıyor, beni kimse aramıyor der. (...)

Cep telefonu bağımlıları toplama, çıkarma, çarpma ve bölme bile yapamaz hale gelir.

Benim telefonum daha lüks, senin telefonun lüks ama eski… He he he…

Yenisi çıktı, 1500 liraya aldığım eskisini atıp onu almalıyım…

Cebinden pahalı, lüks, gösterişli, marifetli cep telefonunu gururla, kibirle çıkartır. Gözlerinde sersemce ışıltılar, dudaklarında aptalca bir tebessüm…

Marifetli ve hünerli telefon marifet ve hüneri katl eder…

Lüzumluysa, faydalıysa, gerekiyorsa cihaz elbette alınacak, konuşulacak ama asla bağımlı olunmayacak… (...)

ABD’de iki milyar dolarlık serveti olan akıllı bir zenginin cep telefonu yokmuş. Demek ki onun için gerekli ve lüzumlu değil… (...)

Bugün bazı televizyon kanalları şirkin, küfrün, Tağutun, nifakın, fitne ve fesadın, ahlaksızlığın emrindedir.

Bazı ekranlardan nur, edeb, ilim, irfan, hikmet değil; mürekkep cehalet, fısk fücur, ahlaksızlık, dinsizlik, densizlik, donsuzluk, edepsizlik akmaktadır.

Küçük çocuklara, bilhassa küçük kızlara kocasını aldatan karılı filmler gösteriliyor. (...)

Evini genelev, fuhuşhâne, kumarhane, meyhane, batakhane haline getirmek isteyenler kötü büyük kanalları hep açık tutsunlar.

Açık oturumda dine hakaret ediliyor, milyonlarca Müslüman seyr ediyor…

Bu memlekette şerre, şirke, küfre, nifaka, fitneye, tefrikaya, fuhşiyata alet edilen ne kadar çok “ekmek bıçağı” var.

Cep telefonu ve tv bağımlıları o kadar aptal, sersem, afyonlanmış duruma düşüyormuş ki, 300 kelimeden fazla yazıları okuyup anlayamıyormuş. Beyin dumuru!..

Televizyon reklamları toplumu robot, esir ve zombi yapıyor…

İffetin, ailenin, faziletin düşmanı o biçim tv’ler…

Ayranı yok içmeye, cep telefonuyla gidiyor memşaneye…

Bazı televizyonlar lüksü, israfı, fuhşu, her tür azgınlığı teşvik ediyor. Sersem ediyor, şaşkın ediyor, köle ediyor, milleti birbirine düşman ediyor…

Ben hür bir vatandaşım, cep telefonu televizyon bana hiçbir şey yapamaz!.. Ya öyle mi?.. A robot kafalı, Şu haline baksana…

MEHMED ŞEVKET EYGİ / MİLLİ GAZETE

Share this post


Link to post
Share on other sites

Siteniz çok faydalı ve güzel, çok güzel sözü bile yalın kalır. fakat;

Mehmet Şevket üstadın güncel yazılarınızı da eklemenizi, sayfaların ve konularınızın güncel olarak devam etmesini yönetimdeki arkadaşlardan rica ediyorum. Allaha emanet olun.

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites

 

Müslüman gence 16 öğüt

 

Mehmed Şevket Eygi, her Müslüman gencin muhakkak dikkat etmesi gereken 16 hususa dikkat çekti.

30 Aralık 2014

***************************************************************************************************************************************************

İŞTE O YAZI:

1. Cep telefonunuzu arada bir evde unutabilirsiniz ama namaz takkenizi daima cebinizde taşıyınız ve reformcular Selefiler gibi başı açık namaz kılmayınız. Başı örtülü olarak namaz kılmak Ehl-i Sünnetin şiarıdır, edeb ve sünnettir.

2. Osmanlıca bilmiyorsanız, hemen ücretsiz MEB Osmanlıca kurslarına kayd olup kısa zamanda millî yazımızla okuyup yazmayı öğreniniz.

3. İstanbul Osmanlı İslam adab-ı muaşeretini= görgüsünü, terbiyesini, kültürünü ehliyetli ve liyakatli bir hocadan öğreniniz. Sakın ehliyetsizlerden öğrenmeye kalkmayınız. Bir de: Bu işler parayla öğretilmez, bulabilirseniz parasız öğretecek bir üstad bulunuz. (Bendeniz bu işin üstadı değilim…)

4. Günde birkaç kez “Ben ehl-i iman ve ehl-i kıble olan bütün din kardeşlerimi seviyorum…” deyiniz.

5. Ümmet birliği, İmam-ı Kebire biat ve itaat şuuruna sahip olunuz.

6. Küfür ve sapıklık dışında her hale şükr ediniz.

7. Bir toplumun layık olduğu şekilde idare edileceğine dair hadîs-i şerifi aklınızdan çıkartmayınız.

8. Her türlü israftan kaçınınız. Küçük bir bardak çaya iki adet şeker atmak bile israftır.

9. Nefsinizi emmâre bataklığından levvâme kıyısına çıkartmak için mânevî eğitim alınız. Böyle bir eğitimi ancak ve ancak kâmil mürşidler verebilir. Sakın müteşeyyihlerin tuzaklarına düşmeyiniz.

10. Cebinizde güzel küçük bir defter, yine güzel bir dolmakalem bulunsun. Ayrıca, birisine bir not vermek için dört kenarı da düzgün kesilmiş küçük kağıtlar bulundurunuz.

11. Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihalinin İslam Ahlakı bölümünü dikkatle okuyunuz ve öğrendiklerinizi hayata uygulayınız.

12. Hüsn-i hâtime nedir, bu konuda yeterli bilgi sahibi olunuz ve ömrünüzün ölümünüze imanla bitişmesi için Allaha yalvarınız ve bunun sebeplerine vesilelerine tevessül edeniz.

13. Her gün on adet Osmanlıca kelime, kavram, terim öğreniniz. (Birinci teşrin… Şura-yı Devlet… ders vekili… inas mektebi… tahtelbahir… Bahr-i müncemid-i şimâlî… Muhadderat-ı islamiyye… Ceride… müstatil… zevrakçe… kupa arabası…)

14. Her gün tarih, coğrafya, edebiyat, tasavvuf vs konularında on adet özet bilgi öğreniniz. Üç sene sonra on bin kültür referansına sahip olursunuz. (İbn Battuta kimdir?.. Erbilli Esad Efendi… Esad Efendinin ateş redifli gazeli… Şâire Nigar hanım… Onun “Feryad ki…” kelimesiyle başlayan meşhur şiiri… Bu şiiri Tanburî Cemil beyin şehnaz makamında bestelemiş olduğu… Muallim Mahir İz… Muallim Cevdet bey… Mimar Le Corbusier… Mısırlı mimar Hassan Fathy… Cezayirli mühtedi korsan Murat Reisin İzlanda seferi… Osmanlıların Sumatradaki Aceh Sultanlığına yardımı… Seyyah Abrürreşid İbrahim efendi… Osmanlı devletinin Güney Afrikaya gönderdiği ulemadan Bağdadlı Ebubekir efendi… Japonyada batan Ertuğrul fırkateyni… Sultan Abdülhamid’in İngiltereye şeyhülislam nasb ettiği Abdullah William Quillam… Tibet gezgini Alexandra David Neel… İzmir Rufai dergahı şeyhi, daha sonra Hisar camii imamı meşhur bestekar Rakım Elkutlu efendi… Ayasofya hatibinin ebruları… Kumran tomarları… Champollion’un eski Mısır hiyerogliflerini okuması… Afganînin masonluğu… Bunlarla başlarsınız, bitince fakirden yeni listeler istersiniz…)

15. Günde en az üç kere “Benim en büyük düşmanım kendi nefs-i emmaremdir…” demelisiniz.

16. İleride ürün vermek ve talebe yetiştirmek şartıyla geleneksel İslam sanatlarından birini öğreniniz.

MEHMED ŞEVKET EYGİ / MİLLİ GAZETE

Akit Arşiv sayfasından...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...