Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
Naturel

"çile'de İnsânî Ufuk

Recommended Posts

İnsanlık kendinden kaçtığı, düşünce ve duygularına yabancı kaldığı, ayrı bir ifade tarzı içerisinde kendisine taalluk eden enfüsî ve afakî meselelerde kendini tanımayıp, kalbinde zuhur edenden habersiz yaşadığı müddetçe insanlık sırrını yakalayamamıştır. Bütün bu zorlukları aşıp sırrı yakalayanlar, sırrın yolunu açmada insanlığa lider olmuşlar, arkalarından gelenlere de "Peşinizde ben üç ayakla seken topal köpeğim" (1) dedirtip, kafileyi “BENLİK” esaretinden kurtaran ve sadece kurtarmakla da kalmayıp: "Öyle bir devrim ki hakikatte pireyim" (2) vasfına büründürerek onu "BİZ" olmanın sınırına getirmişlerdir.

 

Bu sırlı şifreyi yakalayıp insanlığın hizmetine sunmaya çalışanlardan biri de, kendini sonsuzluk kervanı arkasında sadık bir bende sayan ve bu bendeligini:

 

''Sonsuzluk kervanı istemem azat,

 

Köleniz olmakmış gerçek hürriyet"(3)

 

sözleriyle teyid ettiği gibi, ömrünün sonuna kadar o kapıdan ayrılmayan ve sonsuzluk kervanı önderine (sav):

 

"Müjdecim, kurtarıcım, efendim, peygamberim, Sana uymayan ölçü hayat olsa teperim"'(4)

 

ölçüleri içerisinde sımsıkı bağlı kalan Necip Fazıl'dır. Necip Fazıl:

 

"Rahmet Rüzgarı etek"(5)

 

diye adlandırdığı Efendimiz (sav)'i hayatın yaratılış sebebi olarak tanımış, öyle sevmiş ve arkasında kemerbeste-i ubudiyetle bel bağlamasını bilmiş bir düşünce ve tefekkür insanıdır. O gaye insanı (sav):

 

"Varlığın tacı, varlık nurunun ta kendisi"(6)

 

olarak kabul eder. İnsanı değerlendirirken tevhîdî bir çizgiyi esas alır. İman noktasındaki bu çizgide Allah (cc), insan, Mâbud-Mahluk ilişkisini ifade ederken de:

 

"Seni aramam için beni uzağa attın,

 

Alemi benim, beni Kendin için yarattın"(7)

 

demiş ve varlığın gerçek sırrını ortaya koymuştur.

 

İnsanın, gerçek insanlığı fani olan hayvanı cesedinde değil ebediyete meftun ve müştak olan ruhunda araması gerekir. Necip Fazıl bu arayışın sadece akılla mümkün olamayacağını, hakikate ancak vahyin diriltici tayflarıyla ışıklanan vasıtalarla varılacağını:

 

''Anlamak yok çocuğum, anlar gibi olmak var,

 

Akıl için son tavır saçlarını yolmak var"(8) mısralarıyla dile getirir. Vahyin diriltici tayfları altında hakikate çıkmanın gerçek marifete ulaşma olduğunun şuurunda olan Necip Fazıl bunu beyan ederken ifadeye o kadar berraklık kazandırır ki, insan hayrette kalır ve: "Anladım işi sanat Allah'ı aramakmıs.

 

Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış'' ' der.

 

Bu ufku yakalayan insanın dilinde:

 

"Kaçır beni ahenk, al beni birlik.

 

Artık barınamam gölge varlıkta

 

Ver cüceye onun olsun şairlik,

 

Şimdi gözüm büyük sanatkârlıkta"(10)

 

mısraları virdi zeban haline gelir. Zaten insan için hakikati bulmanın en tutarlı yolu imanıbillah ufkuna çıktıktan sonra, oradan esere inip eşyayı ma'nâyı harfiyle didik didik etmek ve onun manâsını anlayarak İdrak ufkuna çıkmaktır. İkinci yol olan eserden müessire çıkma yolu, çokluğa taalluku münâsebetiyle zordur. Bu yolda herkesin yürümesi mümkün olmaz. Bu olmaz insanın farklı anlayışa sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Necip Fazıl bunu ifade ederken

 

"Allah'a hakikatten yola çıkmak meşakkat,

 

Allah'tan yola çıkıp varılan şey hakikattir”der (11) Bu varışta bütün karanlık yolları nuruyla aydınlatan "Nur'un' (sav) etrafında dönmek, mest ve sermest olmak gerçek gayedir. Eşyanın çokluğu İçinde boğulmaya yüz tutan kalbimize elini uzatıp hayat iksiri aşılayan o "Nur" (sav) bizim için:

 

"Oluş sırrı o nurdan heykelin eteğinde.

 

Ve ölümsüzlük balı şeriat peteğinde "(12)

 

mısralarıyla anlatılan eteğine yapışılacak tek halaskardır.

 

İnsanın sınırlanrı itibariyle her zaman münakaşası yapılsa bile o üzerinde taşı dığı latifeler ile “Layuad ve lâyuhsâ” (hadde ve hesaba gelmez) bir keyfiyettedir. Gerçek ma'nâda bu latifeleri hakikat yönüne sevk edip "İnsan-i Kâmil" olma meyli de bu latifelerden biridir. Bunun idrak ufkunu yakalayan insan Mabud-mahlûk ölçüleri içerisinde vazifesine yönelmeli ve yaradılış ma'nasına uygun hareket etmesini bilmelidir. Aksi halde kendisine gösterilen hedefe ulaşması mümkün olmaz. Bu vazifeyi idrak ettikten sonra kazanacağı ruh inşirahı ile insan "ölmeden ölme" sırrını da kolayca yakalayabilir. Bu ufukta gözünde nisyan perdesine bürünen dünya, vasıtalıktan Öte bir kıymet ifade etmez. Üveyk gibi kanatlanıp bu bezme ulaşanlardır ki; ''İnsanlardan bir insan olma sıfatıyla anılırlar. Necip Fazıl bu gerçek erleri:

 

"İnsandan murat onlar. Ölümü öldürenler.

 

Ötenin ötesinde gerçek hayat sürenler”(13)

 

şeklinde tasvir eder.

 

Ümit insan için bahusus inanmış insan için yarlığa ereceği bir seyirdir. İnanan insan ümitlidir ve bu ümidini hangi zaman ve zeminde olursa olsun muhafaza eder. Necip Fazıl da, mekânı zindan olsa dahi insana çıkış yolu gösterebilecek kadar ümit insanıdır ve oradan da insanlığa ümit mesajları gönderir:

 

"Mehmed'im sevinin başlar yüksekte

 

Ölsek de sevinin, eve dönsek de

 

Sanma bu tekerlek kalır tümsekte

 

Yarın elbet bizim, elbet bizimdir

 

Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir"(14) der.

 

Ümit insanın kendi ruhunu keşfetmesi ve ondaki iktidarı sezmesinden ibarettir. Bu sezişle insan kainatlar ötesi Kudret-i Sonsuzla münasebete geçer ve onunla her şeye yetebilecek bir güç ve kuvvete ulaşır ve mısralar dilinden:

 

''Surda bir gedik açtık mukaddes, mi mukaddes

 

Ey kahbe rüzgar artik ne yandan esersen es"(15)

 

şeklinde dökülür. Bu ufku yakalayan insan İnanç ve ümit meşcereliğinde boy atıp gelişir. Ama bu gelişme daima sabırlı bir bekleyiş, bitmeyen bir azim ve direniş ve hedefe doğru adım adım sağlam gidişle mümkündür. Bu gidişteki tedricilik prensibinin sırlarını anlamayıp kederlenenler de mısralarla dersini alır.

 

"Gam çekme böyle gitmez bu devran

 

Elbette sonuncu durağa gelir"(16) der. Ne kadar manidar ve çarpıcı bir derstir bu...

 

Hayat, bir bakıma baştanbaşa çalışma, gayret ve mücadeledir.

 

Her türlü muvaffakiyetin ilk şartı da iman ve mücadele gücüne kavuşmak demektir. Bu çalışma da sebeplere yapışma ve neticeyi tamamıyla Yaradan'dan bekleme de en güzel yoldur. Necip Fazıl bunu izah ederken:

 

"Tohum saç bitmezse toprak utansın

 

Hedefe varmayan mızrak utansın

 

Hey gidi küheylan koşmana bak sen

 

Çatlarsan doğuran kısrak utansın"(17)' diyerek insanın vazifesini yapıp başkalarının vazifelerine karışmamak gerektiğini de bizlere bildirir.

 

Necip Fazıl insanı çok geniş bir çerçevede değerlendirmekle birlikle, insana yol göstermeye çalışırken bütün dikkatleri bir noktaya toplamış ve insanlığı nurdan bir ize davet etmiştir. O izde öyle bir teslimiyet vardır ki; bu teslimiyet mısralarda:

 

"Gözüm, aklım, fikrim var deme hepsini öldür,

 

Sana çöl gelen O, göl diyorsa göldür"(18)

 

şeklinde tecelli eder. Tecellilerin teslimiyet noktasında bir hayat geçiren insan neticede:

 

''O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner.

 

Azrail'e hoş geldin diyebilmekte hüner"(19)

 

der. Bu ma'nâda hakikati gösteren mısralar uzar gider.

 

Çile de değişik boyutlarda anlatılan insanın ufkunda "son"daki nasibini de almadan edemez. Gerçek hayata aşık insanın diyebileceği son söz:

 

"Son gün olmasın dostum, çelengim. top arabam.

 

Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam"(20)

 

dır. Bu nokta insanın sadece günah ve savaplarıyla başbasa kalacağı bir andır. Artık ne dünya, ne mevcut mal ve para insanı kurtaracak şeyler değildir. Her kapıda ağlayıp o kapıda gülmek insan için ne büyük bir saadettir. Bu saadeti yakalayacak tek yolun da:

 

" Ey insan sana son sığınak Son peygamber hırkasında"(21) olduğunu Necip Fazıl'ın mısralarında görmekteyiz.

 

Herkesin korkup ürperdiği ölüm ise Necip Fazıl'ın mısralarında itibari bir hüviyete bürünür. Çünkü ölüm mekan değiştirmedir, önceden ahirete giden yüzde doksan dokuz ahbaba kavuşmadır ve vazife külfetinden bir terhistir. Ölüm. "İmânla öldürülmüştür"(22)

 

sırrınca Rabb'e kavuşman’ın diğer adıdır:

 

"Ölüm güzel şey, budur perde arkasından haber

 

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber''

 

Perdelerin perdesi arkasındaki gayeye ulaşmaya çalışan insanın ellerini açarak dua etmekten başka şeyi kalmamıştır ve oda ellerini açarak:

 

"Yetişir boğuştuğum gece ve gündüz ecelle Allah Rahim ve Rahman, Allah azze ve celle"(23) şeklinde dua eder.

 

Cemal Doğan

 

KAYNAKLAR;

1. Sonsuzluk Kervanı s. 53

2. Dev s.85

3. Sonsuzluk Kervanı s.53

4. Ölçü s. 65

5. Peygamber s.52

6. O. s.66

7. Allah ve İnsan s.37.

8. Anlamak s.460

9. Sanat s.34

10. Çile s.15

11. Hakikat s.288

12. Petek s.374

13. Onlar s.319

14. Zindandan M. Mektup. S.352

15. Surda bir Gedik s.366

16. Gelir s.338

17. Utansın s.343

18. O Diyorsa s.63

19. Hüner s.118

20. Vasiyet s.71

21. Son Sığmak s.430

22. Güzel Şey s. 121

23. Ecel s.462

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...