Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
mumin

Hapis Hayatı Ömrünün Sonuna Dek Sürebilirdi

Recommended Posts

Necip Fazıl Kısakürek

 

Edebiyatla haşr u neşr olanların muhayyilesinde iki tip Necip Fazıl zevahiri mevcuttur..

necip-fazil-1.jpg

 

 

 

Edebiyatla haşr u neşr olanların muhayyilesinde iki tip Necip Fazıl zevahiri mevcuttur. Birincisi, yalnız icra ettiği sanatı veçhesinden Necip Fazıl; ikincisi, sanatıyla beraber fikriyatı, dünyaya bakışı ve bilcümle nazariyyesiyle Necip Fazıl... Siyasi taraftan Necip Fazıl ise apayrı mütalâa edilmesi gereken bir husus.

Bütün bunların tamamına birden temas etmek ancak kitap mahiyetinde bir eserle mümkün olacağından, yazacaklarımızı makale elbisesine büründürerek, Necip Fazıl'ı muayyen ve mutad yönlerinden değil, daha çok muğlak ve müteşabih cephelerinden tetkik edeceğiz.rimbaud-par-ernestpignonernest-1.jpg

Necip Fazıl hayali aşan ve mana üstü bir hissiyat ve efkâra malik idi

Fransız Edebiyatının deha şairi Rimbaud'nun; “Honneur, au voyant supérieur;/ Au supérieur voyant honneur!..” mısraları meşhurdur. Necip Fazıl, tesiri altında kaldığı Baudelaire'den sonra, şiirlerini sathî değil, derinlemesine okuyan ve etüd edenlerce de anlaşılacağı üzere Rimbaud'nun da bir miktar tesiri altında kalmış (Baudelaire kadar elbette değil) ve Rimbaud'nun bu iki mısraını Hz. Muhammed'e atıfta bulunarak tercüme etmiştir. Necip Fazıl'ın muhayyilesinde teessüs ettiği efkârı bir nebze de olsa anlamak isteyenler şu iki dizeciğin şahsı tarafından yapılan tercümesinden devasa bir Necip Fazıl profili çıkarabilirler.

“Voyant”, Fransızca'da “gâibi görebilme maharetine sahip, hakikatten haber veren, müneccim” gibi manalar taşır. Kupkuru olarak “haberci” şeklinde de tercüme edilmesinde beis yoktur.

Ömrünün son demlerini Afrika'da geçiren ve Necip Fazıl'ın iddia ettiği şekliyle “Allah Kerim” diyerek çenesini ebediyen kapatan Rimbaud'nun dizelerine kendi meşrebince verdiği şekil; “Şeref, üstün haberciye,/ Üstün haberciye, şeref!

Buradan anlaşılacak olan, Necip Fazıl'ın amiyâne ve sathî bir fikir dünyasına değil, hayali aşan ve mana üstü (zaman zaman fazlasıyla mübalağalı) bir hissiyat ve efkâra malik olduğudur. Başka bir mütercimin, muhtemeldir ki bambaşka tercüme edeceği mezkur Rimbaud dizelerini; kendi itikad perspektifi cihetinden “Necip Fazılca” husule getirmiş olması, Necip Fazıl'ın harcıâlem bir “fikir adamı” olmadığına delalet eder.

Bohem hayatını daha sonra neden zikretme gereği duydu?

Necip Fazıl, ömrü müddetince anlaşılamamaktan (Dehaların kendi devirlerinde anlaşılmasına tarih çok az tesadüf etmiştir. Kahir ekseriyeti teamül üzere hep ölümlerinden sonra anlaşılmıştır) yakındı. 1934'e kadarki hayatını (Altın silsilenin 34. halkası Abdülhâkim Arvasi'yle müşerref olmadan evvel) “gökyüzünden habersiz uçurtma uçurduğu günler” olarak tavsif eder.

37174-2.jpgBohem hayatını da zemmetmekten geri durmaz. Babıâli ismini taşıyan kitabında, Paris'te ve Türkiye'ye avdet ettikten sonraki hayatını apaçık anlatır ve bazı çevrelerden de “geçmişinde yaşadığın senin adına utanç verici hadisâtı, şimdiki hayat kaidelerine ve itikadına mugayir düştüğü halde ne sebeple anlatıyorsun?” tarzında tenkitlere maruz kalır. Necip Fazıl, bu münekkitlere mezkûr kitabı Babıâli'de cevabını verir: “Velilerin, 'günaha hor bakmaktan büyük günah olamaz!' ve 'hakkı hak için iptal caizdir' hikmetleriyle, Kâinat Efendisinin ‘hesaba çekilmeden, nefslerinizi hesaba çekiniz’ fermanları bu esere anahtardır...”

Necip Fazıl, bohemlik devresindeki “nerede akşam, orada sabah” şuuruyla başıboş hareket ettiği dönemleri tefahür etmek için değil, aksine zemmetmek ve kendisini tenkit etmek için yazmıştır.

Şiir Allah'ı aramaya giden yolda bir araç

Girizgâhta temas ettiğimiz yalnız “sanatı” cephesinden Necip Fazıl iki kısma ayrılır;

-Genç şairlik devresinde, Türk şiirine nevzuhur bir nefes getiren Necip Fazıl...

-İslâm mütefekkirliği yolunda yürümeye başladıktan sonra şiirleriyle beraber;, yazı ve tiyatro eserleriyle tüm sanatını İslâm'a göre teşekkül ettiren Necip Fazıl...

Necip Fazıl'ın 'hak yola' intisap etmesine bakarak hüküm kesen satıhçı münekkitler onun için, “sâbık şair... Şiirine yazık etti” diyeceklerdir. Halbuki Necip Fazıl, Poetika'sında anlattığı üzere, şiirine ve sanatına yazık etmemiş, aksine Müslümanlığıyla bilinmeye başladıktan sonra şiiri yalnızca “Allah'ı aramaya giden yolda bir araç” olarak gördüğünü serdetmiştir. Bunun sarih vesikası da, 1934'den evvel ancak birkaç kitapçık mahiyetindeki külliyatına, 1934'den ölümüne kadar (1983) 80'den fazla eser ilâve etmiş olmasıdır.

Sanata yalnızca materyal gözüyle ve palyatif bir heves nazarıyla bakanlar, Necip Fazıl'daki değişime hayret ederler. Bu hayret muvacehesindedir ki Necip Fazıl, 1934'ten sonra eski efkârına temayül göstermemiş, mütefekkir ve dava adamı olarak ön saflarda yerini almıştır.

Share this post


Link to post
Share on other sites

301920100925105511981.jpg

 

 

 

Hayatı hapishanede son bulabilirdi

Necip Fazıl'ın dava adamlığı safhası açılınca, devrin siyasi iktidarının dikkatini celb eder. Mutad üzere, evveliyatla sanat ve fikir mecmuası olarak çıkardığı Büyük Doğu, ilerleyen senelerde CHP iktidarına karşı tam anlamıyla muhalif olmuş, muhtevası ve söylemleriyle iktidar tarafından daima göz hapsinde tutulmuştur. (Daha sonra bu göz hapisleri dört duvar şekline inkılâp edecektir.)

Devrin başbakanı Recep Peker tarafından “kendileri aleyhine ve politikalarına mugayir düşen yazılar kaleme almaması şartıyla” ihtilâsa (rüşvete) dahi davet edilmiştir. Necip Fazıl, bir dava adamına yakışmayacak bu tür teklifleri elinin tersiyle iterek hayatı müddetince peyderpey yatacağı 3 yıl 8 ay 3 günlük mahpusluk hayatına ilk adımını atmış bulunmaktadır.

Aksi olsaydı, belki Necip Fazıl, müstemirren tutuklanmak ve hüküm giymekten hâlâs olacak, kuvvetle muhtemeldir ki bu kadar abidevî bir şahsiyet değil, bir zamanlar edebî tarafı son derece kuvvetli şiirler ve tiyatro eserleri kaleme almış, kâvi bir edebiyat adamı olarak yad edilecekti.

Klişedir ki, Necip Fazıl'ı, Nazım Hikmet'le mukayese etmek gibi (Her ikisi de birbirinden farklı alanların sanatkârlarıdır. Şiirlerinde bile vaziyet böyleyken, devamlı bir mukayese hâlinde tutulmaları da bizim her şeyi “karşılaştırma” hastalığımızdan ileri gelir olsa gerek) bir abese düşenler, N. Hikmet'in, Necip Fazıl'dan daha uzun bir süre -14 sene- hapis yattığını göz önünde bulundurarak, Necip Fazıl'ın dava adamlığına akılları nispetinde çamur atmak isteseler de, Necip Fazıl 150 seneden fazla hapsedilmekle yargılanmış, ölümüne yakın Vahidüddin davasından da hüküm giymiş, doktor raporu alınmamış olsa, hayatını hapishanede hitama erdirecek olması tamamen hasır altı edilmiş yahut görmezden gelinmiştir. Bu hususta bütün bu söylediklerimiz, Necip Fazıl'ın yaptıkları itibariyle neden “abidevî bir mütefekkir” olduğunu ispat açısından kâfidir.

“Allah'a itaat etmeyene itaat edilmez” Büyük Doğu manşetiyle devrin iktidarına diş gıcırdatmaya başlayan Necip Fazıl, İsmet İnönü'ye kinaye meşhur “Başımızda kulak istiyoruz” manşetiyle de iktidarın bütün nefretini üzerinde toplayarak, böylece muhakame, tutuklama ve hapislik çığırının açılmasına medar olmuştur. (Hasan Âli Yücel, Allah'a itaati hükümete itaatle müsavi tutarak, “Bunu söylemek, bize itaat edilmez demektir” diyerek inkıbaza uğramış mantığını şahane ispatlamıştır.)

50198-2.jpgNecip Fazıl'ı anlatmak, ifade ettiğim gibi küçük çaplı bir makaleyle geçiştirilecek mevzu değildir. Yazdıklarımız, alâ kaderi-l imkân nispetinde yazamadıklarımızın yanında keen lem yekün'dür, yani yok hükmündedir.

Lafımın dostusunuz, çilemin yabancısı

“Doğduğunda, o kadar cılız ve çelimsizdir ki, hâline bakanlar, ‘Yaşamaz bu çocuk!’ demişler.” (O ve Ben) Yaşadı. Üstelik 79 sene. Ve yarım asır boyunca, bu zayıf ve hastalıklı çocuğun hâline bakanlar, İslâm cephesinde onun adeta bir seyf-i meslul (çıplak bir kılıç) misali mücahede edeceğinden habersizdiler.

Kendi tabiriyle Necip Fazıl, “marazi bir hassasiyet” ve “acıtan bir hayâl kuvvetiyle” teçhiz edilmiştir. Ve bir de bütün bunların üstüne ilâve olan “dehşetli bir korku”… Henüz, inkışâf hâlinde olan dava adamlığına ve İslâm müdafiiliğine uzak olduğu, aylar süren bir ıstıraptan sonra peyderpey kaleme alacağı “Çile” isimli, (İlk adı Senfoni'dir) yazmış olduğu bütün şiirlerinin reisliği makamında oturan şaheserini yazmasına seneler vardır.

Necip Fazıl, hayatında olduğu gibi fikriyatında da yalnızdır. Kendi teessüs ettiği İdeolocya Örgüsü serlevhası altında tebellür ettirdiği “Büyük Doğu” idealinde de yalnız bırakılmıştır. Müktesebatla hiçbir zaman intibak sağlayamamış, Abdülhamid-i Sâni'ye “Kızıl Sultan” lâkabını yakıştıranlara Ulu Hakan ismini taşıyan (600 sayfadan fazla) kitabıyla cevap veren, mahud çevrelerce vatan haini ilân edilen Vahidüddin'i “kahraman” olarak abideleştiren ve bu hususta bir eser yazıp, ölümüne yakın tekerrüren hapis cezası alan Necip Fazıl...

Şiirlerinden birinde, fikrî hayatında ve mücadelesinde yapayalnız bırakılışına feveran eden, şahsını ve efkârını kasden görmezden gelenlere verdiği cevap, satıhçı münevverlere ve suret-i haktan yanında gözüküp hakikatte yanında olmayanlara bir kurşun mahiyetindedir: “Lafımın dostusunuz, çilemin yabancısı;/ Yok mudur sizin köyde, çeken fikir sancısı?izmit-belediyesi-necip-fazil-i-tiyatroyla-ana-3348921-o-1.jpg

Necip Fazıl'ı anlayabilenler kimler?

Rimbaud, “La vraie est absante” (Hakiki hayat burada mevcut değil) diyerek adeta hal-i pür melâlimizi suratımıza çarpmaktadır. Necip Fazıl'ı anlayabilenler, bu muvakkat hayatta yaşadıkları zehabıyla nefes alıp verenler değil, burada mevcut olmayan hayatın hasretini çekenlerdir. O hayat ki, sırrına erişenler toprak altında, henüz erişemeyenler toprak üstünde, erişenler erişemeyenlere istihfafla bakmaktadır. Fakat Necip Fazıl, bedeni toprak altında olarak ölü, ruhu ebediyette olarak diri, fikirleriyse canlı olarak dünyada yaşamaya devam etmektedir.

Öldükten sonra da yaşayabilmeyi harikulade ifade eden Âşık Veysel, “Her kim ki bu sırra olursa mazhar,/ Bırakır dünyaya ölmez bir eser” derken, Sokrates'ten tutun da kıyamete kadar hiçbir fikir ve dava adamının ölmeyeceğine işte böyle mükemmel bir surette misal getirir.

Çetin Süngü'nün Necip Fazıl üzerine yaptığı enteresan ve hayrete şayan bir tetkikini de ilâve etmeden geçmeyelim: “Necip Fazıl'ın 'Çile'sinde 2160 sözcük vardır. Adlardan 'yol' 55, eylemlerden 'gelmek' 71, adıllardan 'ben' 141 kez kullanılmıştır.” İşte ortada aşikâr duran hakikati Necip Fazıl haykırmış da kimseye duyuramamış;

Ben

Yola

Geldim...

 

Kadir Sarıkaya yazdı

 

http://www.dunyabizim.com/?aType=haber&ArticleID=9929

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...