Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Sign in to follow this  
kanijeli

Malazgirt:bizans'ın Hakk'a Secdesi

Recommended Posts

 

 

Malazgirt: Bizans’ın Hakk’a Secdesi

 

 

Yıl 1071. Anadolu yeni bir uyanışa ve yeni bir dirilişe hazırlanıyordu. Horasan erleri, Horasan erenlerinin yumuşatmış olduğu yürekleri, fethetmiş oldukları gönülleri perçinlemeye geliyorlardı.

O erenler, yüreklerin, gönüllerin, beyinlerin fethi sağlanmadan toprakların fethinin mümkün olamayacağının, böyle bir hareketin ancak işgal anlamına geleceğinin şuurunda oldukları için topraktan önce insana yönelmişlerdi.

 

Yüzyıllar boyunca, Doğu Roma’nın ve kilisenin baskı ve zulmüyle dünyaları kararmış, ümitleri sönmüş, iman ve ahlakı sükut etmiş Anadolu sakinlerinin, kışları bahara dönüyor ve ümitlerini yeşertecek rahmet bulutları üzerlerini kaplıyordu. Teslis’in uyuşturucu havasına, hurafelerle örülü yapısına kafasını ve kalplerini kurban edenler, “Hayya ale’l-felah” nidasını Horasan erenleri sayesinde duyuyor, dünya ile mücadeleden nefs ile mücahadeye, onların ilim, irfan ve aşk dolu soluklarıyla kavuşuyorlardı.

Zulmü ve zalimi tarumar eden, gayesi cihanı adaletle şenlendirmek olan Türkler de onların terbiye potasında pişmişlerdi. Alparslan’ın amcası Tuğrul Bey, Dandanakan Zaferi’nden sonra Hamedan’a dönerken devrin erenlerinden Baba Tahir ve Baba Cafer ile karşılaşmış, derhal atından inerek ellerini öpmüştü. Baba Tahir kendisine “Ey Türk! Allah’ın halkına ne yapmak istiyorsun?” diye sorması üzerine, Tuğrul Bey şeyhe “Ne emredersen onu icra ederim” diye mukabelede bulunmuş, şeyh “Muhakkak Allah adalet ve ihsan yapmayı emreder” ayetini okuyarak “Allah’ın emrini yerine getir” tavsiyesini yapmıştı. Tuğrul Bey “Ben de öyle yapacağım” deyince, şeyh sultanın elinden tutup, abdest aldığı kırık ibriğin kapağını parmağından çıkarıp onun parmağına takarak “Bunu parmağına taktığım gibi dünya ülkelerini de senin eline koydum. Adalet üzere ol” diye buyurmuştu.

Horasan erleri, şimdi Alparslan’ın komutasında, zulmün her çeşidinin yaşandığı, köleliğin olanca şiddetiyle hüküm sürdüğü, hak, hukuk ve hürriyetlerin gasp edildiği, bir avuç Doğu Roma Derebeyi ve müstekbirinin sömürdüğü Anadolu yaylalarının üzerine rahmet bulutları gibi akıyorlardı.

Doğu Roma (Bizans) orduları, doğudan Anadolu’ya girmekte olan “Rahmet Ordusu”nun önünü kesmek için, zaten viran olmuş Anadolu’yu kasıp kavurarak harekete geçmişti.

Sultan Alparslan, kaçınılmaz olan çarpışma öncesinde Bizans İmparatoru’na elçiler göndererek savaştan vazgeçirmeğe çalıştı. Türk elçileri mağrur imparatora, “Ordunla beraber geri dön ve bu savaş olmasın, kan dökülmesin. Barış olsun. Aksi takdirde biz azimliyiz. Sonucu, yürekten bağlı olduğumuz Allah’a havale etmişiz.” dediler.

İmparator küstah bir eda ile “Barış görüşmelerini Rey şehrinde yaparız.” diyerek amacının, Türkleri hezimete uğratarak Selçuklunun başkenti Rey’i almak olduğunu ima edercesine “İsfahan mı daha güzeldir yoksa Hamedan mı?” diye alayla konuşmasını sürdürmeğe devam etti. Elçi İbnü’l-Mübelhan “İsfehan” dedi. Bunun üzerine İmparator “Hamedan’ın soğuk olduğunu haber aldım. B iz İsfahan’da, hayvanlarımız da Hamedan’da kışlayacak” diyerek alayı sürdürmek isteyince, Sav Tekin şu anlamlı mukabelede bulundu “Atlarının Hamedan’da kışlayacakları doğrudur, ama senin nerede kışlayacağını bilmiyorum!”

Savaş mukadder olmuştu. Alparslan yapmış olduğu meşverette Buhara imamı Ebu Cafer Muhammed’in şu sözleriyle karşılaştı: “Ey Sultan! Sen, Allah’ın zafer vaad eylediği İslamiyet uğrunda cihad yapıyorsun. Bütün Müslümanların, minberlerde sana dua eylediği Cuma günü savaşa giriş; ben Allah’ın, zaferi senin adına yazdığına inanıyorum.” diyerek bir keramet müjdesi verdi ve Alparslan’ın maneviyatını yükseltti.

Gerçekten de Şii Büveyhoğulları’nın tahakkümüne son vererek, esaret altındaki Abbasi Halifesi Kaim-Biemrillah’ı zindandan kurtarıp tekrar makamına oturtan, Mekke ve Medine’de “Sünni Halife” adına hutbe okutan bu sebeple de kendisine “Burhanü Emiri’l-mü’minin” (Halifenin delili, halifenin meşru halife olduğunu ispat eden) ünvanı verilen Alparslan’ın başarısı için camilerde okunmak üzere şu dua metni gönderilmişti: “Allah’ım! İslam’ın sancaklarını yükselt ve hayatlarını sana kulluk için esirgemeyen mücahidlerini yalnız bırakma; Alparslan’ı düşmanlarına muzaffer kıl ve askerlerini meleklerin ile destekle. Zira o, senin rızanı kazanmak için varını, canını ve her şeyini fedadan sakınmıyor. O, senin yolunda ve dininin üstünlüğü için nasıl cihad ediyor ise, sen de onu öylece koru, düşmanlarını kahret!” Halka hitap eden kısımda ise: “Ey Müslümanlar! Temiz bir kalp ile sultana dua ediniz; küfrün kökünü kazımak ve İslam’ın bayraklarını yüceltmek için yalvarınız” deniyordu.

Alparslan bu manevi hava ile son hazırlıklarını yapıp Cuma günü askerlerini topladı. Atından inerek secdeye vardı ve “Ya Rabbi! Seni kendime vekil yapıyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda savaşıyorum. Ey Allahım! niyetim halistir, bana yardım et, sözlerimde hilaf varsa beni kahret!” diyerek başını secdeden kaldırdı ve askerine dönerek şu hitapta bulundu: “Burada Allah’tan başka bir sultan yoktur, emir ve kader tamamıyla onun elindedir. Bu sebeple benimle birlikte savaşmakta veya savaşmamak için uzaklaşmakta serbestsiniz.”

“Kumandanlarım, askerlerim! Biz ne kadar az olursak olalım, onlar ne kadar çok olurlarsa olsunlar, daha fazla bekleyemeyiz. Bütün Müslümanların bizim için dua ettikleri şu saatte, kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur gayeme ulaşırım, ya şehid olur cennete giderim. Beni takip etmek isteyenler arkamdan gelsin. Takip etmek istemeyenler diledikleri yere gitsinler. Bugün burada emir veren bir sultan yok. Ben sizlerle birlikte savaşan bir gaziyim. Peşimden gelen ve nefislerini Allah’a adayanlardan şehid olanlar cennete, sağ kalanlar ise ganimete kavuşacaklardır. Ayrılanları ahirette ateş, dünyada ise şerefsizlik beklemektedir.”

Erler ve kumandanlar hep bir ağızdan şöyle haykırdılar:

“Ey yüce Sultan! Biz seninleyiz ve senin yanındayız. Yürü dediğin yerde yürür, dur dediğin yerde durur, öl dediğin yerde ölürüz!”

Alparslan, askerlerinin tavrından son derece memnun olarak konuşmasını, üzerindeki beyaz elbiseyi göstererek bir vasiyetle tamamladı:

“İşte şehitlik kefenim. Savaş meydanında ölürsem, beni bu elbise ile gömersiniz. Yerime oğlum Melikşah geçer. Ona itaat ediniz.”

Kuyruğu bağlanmış atına binen Sultan, yay ve okunu bırakıp yakın muharebe silahları olan kılıç ve topuzunu eline aldı. Ardından ordusunun önüne geçerek “Ya Allah, Bismillah, Allahuekber!” nidasıyla hücum emrini verdi.

“Nal sesleri bir zafer marşı gibi yükseldi

Şimşek şimşek hızlandı, zulmü, zulmeti deldi”

Savaş, İslam’ın galibiyeti ile sonuçlanıp, Ehl-i Salip’in temsilcisi Bizans, büyük bir mağlubiyet almış ve Anadolu kapıları bir daha kapanmamak üzere İslam’a açılmıştı.

Bu zafer, İslam dünyasında büyük bir sevinçle karşılandı. Halife, bir mektupla sultanı tebrik edip kazanılan zaferin Hz. Ömer (R.A.) döneminde İslam ordularının kazanmış oldukları Yermuk ve Kadisiye kadar önemli olduğunu belirtti.

Batılı tarihçilerin “Ebu Şuca” (çok cesur, yiğit, kudret sahibi), İslam tarihçilerinin “Adudüddevle” (devletin gücünü temsil eden) dediği; adaletiyle ün saldığı için de “es-sultanü’l-adil” olarak anılan; dindarlığı ve fethettiği her şehre cami yaptırmasıyla meşhur, fakir-fukara koruyucusu Sultan Alparslan, dokuz yıllık hükümdarlıktan sonra ne yazık ki, hain bir saldırı sebebiyle 42 yaşında hayata veda etti.

Suikasta uğradığı zaman şunları söylüyordu: “Türkistan seferinde bir tepe üzerine çıktığımız vakit, ordumun azametinden ve askerlerin çokluğundan altımda yerlerin titrediğini hissediyor ve kendi kendime ‘ben dünyanın hükümdarıyım, hiç bir kuvvet bana karşı çıkamaz, bu ordu ile Çin’i de fethederim’ diyordum. İçine düştüğüm durum, bu gurur yüzünden başıma geldi. Halbuki her sefere çıkışımda daima Allah’tan yardım dilerdim.”

Dini menkıbelere de konu olmuş “gazi ve şehid” Alparslan’a, tıpkı Yavuz Sultan Selim gibi bir takım velilik kerametleri atfolunmuştur. Mevlana ve Akşemseddin gibi bazı velilerin de zaman zaman yaptıkları gibi Sultan Alparslan da, başını açarak Allah’a yalvarmış ve duasının bereketiyle yağan yağmur sayesinde ordusunu susuzluktan kurtarmıştır.

Sultan Alparslan, Türk milletine Anadolu’da yeni bir vatan kurmak ve Osmanlı İmparatorluğu’nun doğuşuna sebep olmakla da tarih ve gönlümüzdeki yerini almıştır.

 

Şairin dediği gibi:

Adı göğe yüceldi,

Allah’ına yaklaştı,

Gözlerde gönüllerde

Alparslan bayraklaştı.

 

 

Muzaffer Taşyürek |

 

http://semerkanddergisi.com/malazgirt-bizansin-hakka-secdesi/

 

 

Share this post


Link to post
Share on other sites

26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferimizin 942. yıldönümü kutlu olsun. Büyük komutan Sultan Alparslan'ın ve ordusunun ruhu şad olsun. Cenab-ı Hakk onlara rahmetiyle muamele eylesin inşallah.

 

Ruhlarına el-fatiha...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...
Sign in to follow this  

×
×
  • Create New...