Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
mütereddid

Çoğunluğu Kale Almamak / Hayrettin Karaman

Recommended Posts

Liberal demokrasi tanımlamasında insan (birey) hakları ön planda oluyor ve çoğunluğa karşı azınlığın haklarının korunmasına vurgu yapılıyor.

Kim koruyacak?

Bir yandan sivil toplum, diğer yandan devlet koruyacak.

Nasıl korunacak?

Eğitim, müsamaha, kanun ve idari tedbirlerle.

Bireyin ve azınlığın kendine hak olarak gördüğü şeyi toplumun çoğunluğu böyle görmüyor, hatta kendi hak ve özgürlükleri, değerleri bakımından zararlı buluyorsa korumaz ve engellemeye çalışır.

Çoğunluğun istemediği, zararlı, çirkin, gayr-i meşru gördüğü bir davranışı, bir uygulamayı, bir ilişkiyi hükümetler de kanun ve düzenlemelerle koruyamaz.

Liberallere göre onsekiz yaşını doldurmuş insanlar; öğrenci, memur, sivil, yaşlı, genç ne olurlarsa olsunlar, evli olmasalar bir mekanda evli gibi yaşayabilirler. Üstelik bir mekanda yalnız bir çiftin çiftleşmesine (nikahsız bir çift teşkil etmelerine) değil, birden fazla çiftin yaşamasına da bir engel yoktur.

Diyelim ki bu bireysel haktır, toplum içinde azınlık da olsalar demokrasi bunlara bu hakkı tanır. Çoğunluğa göre bu durum ahlaksızlık, rezillik, onursuzluk, ayıp, günah (zina), düşüklük… olarak kabul ediliyorsa durum ne olacak.

Ben söyleyeyim: Toplum (apartman, mahalle, çevre…) buna tepki gösterecek, çirkin duruma bir şekilde müdahale edecek, mahalle baskısı yapacaktır. Baskıya maruz kalanlar medyayı ve devlet kurumlarını kullanarak yardım isteyecekler, medya karışacak, devlet kurumları da baskıyı engelleme bakımından gevşek davranacaktır.

Bütün bu söylediklerim sosyal gerçeklerdir. Masa başında kurgulanan liberal demokrasi ve toplumun dönüştürülmesi projeleri sosyal gerçeklik ile çelişir ve çatışırsa mutlaka problemler çıkacak, huzur ve sükun bozulacak, birlik ve dirlik zarar görecektir.

Bir toplum içinde yaşayan birey, topluma olan ihtiyacı ve zorunlu alış-verişi uğruna bazı özgürlüklerinden fedâkârlık edecektir. Hem toplumu kale almamak, toplum değerlerini takmamak, bu değerlere isyan etmek, hatta fiilen veya kavlen küçümsemek, tahkir ve tezyif etmek hem de o toplum ile alış-verişe talip olmak, o toplumun varlığından yararlanmak mümkün değildir.

'Batı'da şu şöyle, bu böyledir' şeklindeki argümanlar, meşrulaştırma delilleri bu noktada işe yaramaz ve yaramamalıdır; çünkü her bir toplumun (kavim, ümmet, milletin) kendine özgü değerleri, sınırları, kutsalları, kuralları vardır; ortak değerler ve kurallar kadar, hatta bazen bunlardan

daha fazla farklı değerler etkili olabilir.

Konuyu özelleştirelim:

Bugünlerde tartışılan konu, kadın (serbestçiler bu kelimeyi tercih ediyorlar) ve erkek öğrencilerin bir veya birkaçının aynı evlerde kalmalarıdır.

Müslüman milletimizin ahlak, gelenek ve göreneğine göre bu durum meşru değildir, birçok sakıncası vardır. Birçok erkek öğrenci ailesi yanında kahir çoğunluğu ile kız öğrenci ailesi bu duruma razı olmazlar.

'Razı olmuyorlarsa aynı evde barındırmasınlar, ayırsınlar' demek kolay, bunu uygulamak -istenen yardımlar alınamazsa- zordur.

Bizim toplumumuzda -haklı olarak- birisiyle düşüp kalkmış erkek ve daha ziyade de kız ikinci sınıf eş adayı durumundadır. Zampara erkekler de sıra evliliğe gelince eli erkek eline değmemiş kız ararlar.

Kızı veya oğlu evli olmadığı birisi ile bir evde beraber yaşayan aileler komşularının ve yakınlarının yüzlerine bakamazlar.

Toplumun özelliğini göz önüne almadan dayatılan değişim şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da başımıza nice dertler açacaktır.

Peki çare nedir?

Bana göre birinci çare, yüzde yüze yakını Müslüman olan bu toplumda 'İslam'ı temel referans alan bir demokratik düzen'dir.

Liberal demokraside ısrar edilecekse hükümetlerin, bu rejime ters düzen devlet davranışlarına teşebbüs etmemesi, ama bireylerin, muhtaç oldukları çoğunluğun hatırı için bazı özgürlüklerini 'gönüllü olarak' kullanmamalarıdır.

İnadına kullanırlarsa en azından mahalle baskısı, değerleri çiğnenen çoğunluğun hakkı olur.

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HayrettinKaraman/cogunlugu-kale-almamak/40566

Share this post


Link to post
Share on other sites

"bana göre birinci çare, yüzde yüze yakını Müslüman olan bu toplumda 'İslam'ı temel referans alan bir demokratik düzen'dir."

 

Ne demokrasiymiş be arkadaş.İslamı bile demokrasinin gölgesi altına soktunuz ya pes...

  • Like 1

Share this post


Link to post
Share on other sites
Guest Ziyaretçi

Bugün müslüman için ideal sistemin şekli ne olabilir? Saltanat, meşrutiyet, cumhuriyet?

 

 

İslamiyetin öngörmüş olduğu herhangi bir maslahat şekli yok. Ancak tarih göstermiş ki saltanat yani tek kişinin hükmetmesi İslami memleketlerde başarrılı olmuştur. Ama mesele bu değil. Mesele demokrasi yi anlamadan sahiplenmek. Halkın seçtiği idarecilerin kendi iradeleriyle koymuş olduğu kurallarla ülkeyi yönetmesidir demokrasi.Yani egemenlik kayıtsız şartsız halkındır ifadesinden bu anlaşılmalı.İnsan nefsi egemen güçtür.Demokrasilerde insan iradesinden daha büyük bir güç yoktur. Dinin yeri yoktur demokrasilerde.Laiklik olmazsa olmaz dusturudur demokrasinin...Sonuç olarak demokrasi hakimiyeti kayıtsız şartsız Allah'a bırakan İslamiyet karşısında küfrün en önemli kalelerinden biridir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Bugün müslüman için ideal sistemin şekli ne olabilir? Saltanat, meşrutiyet, cumhuriyet?

 

İslamiyetin öngörmüş olduğu bir maslahat bir hükümet şekli yoktur.Ancak tarih boyunca (asrı saadetten beri) müslüman coğrafyasında tek kişinin hükümdarlığı malumunuzdur ki başarılı olmuştur. Belki bir kaç kişiden oluşan oligarşik bir yönetim, ya da hükümdarın yetkilerini paylaşan bir divanla sınırlı meşrutiyet düşünülebilir. Ancak şu unutulmamalı bu sistemlerin hepsinde baştaki kişi veya kişiler ancak ve ancak İslam dinin gereklerini yani şeriati icra ve icbar etmeliler...

 

Gelelim demokrasi denilen küfürnameye... Demokrasi İslamiyetten bihaber veya İslamiyete sırtını çevirmiş antik yunanın avrupaya miras bıraktığı kör topal bir yönetim şeklidir.Demokrasi insan nefsi üzerine kurulur.Bir vaadi vardır. Halk idaresi. Ancak bu koca bir yalandır. Seçilen vekillerin kendi iradeleriyle koyduğu kurallarla halk idare edilir.İnsan nefsinin dışavurumudur demokrasi. Demokrasi ve laiklik öz ve öz kardeştir.İnsan nefsi boş alan bulup at koştururken karşısında İslamiyeti bulmak istemez..Dolaysıyla demokratım diyen adam laik'im demiyorsa ya yalancıdır ya da cahildir.

 

Demokrasi "Hakimyet Kayıtsız Şartsız Milletindir"

Şeriat "Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Allah'ındır"

 

Umarım derdimi anlatabilmişimdir ...Vesselam.

  • Like 2

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hayrettin Karaman'ın duruşu bana ilginç geldi. Ertesi günkü yazısı:

Hangi eve girilemez

İslam'da ve bizim İslam içinde oluşmuş ve değişmiş kültürümüzde ev, nikah bağı ile birbirine bağlı bulunan çiftin ve yakınlarının oturdukları mekan, yuva, barınak manasına gelir.

Hz. Ömer böyle bir evin içinden şüphe uyandıran seslerin geldiğini işitmiş ve baskın yapmış, ev sahibi de bu baskının İslâmî kurallara aykırı olduğunu söylemiş, büyük Halife bu uyarıyı kabul etmiş, adamın meşru olmayan fiili hakkında takibat yapmamıştı.

Son günlerde 'kızlı erkekli birlikte kalınan veya hukuki şartları taşımayan yahut da terör yuvası olarak kullanılan öğrenci evleri' üzerine yapılan tartışmalarda Hz. Ömer'in bu uygulamasının delil olarak kullanıldığını, bu örnek ve delile göre niteliklerini zikrettiğim öğrenci evlerinin de denetlenemeyeceğini ileri sürenler oldu.

Başta, İslam'a göre evin tarifini verdim. Eğer bir evde nikahsız bir çift yaşıyorsa veya kızlı erkekli öğrenciler birlikte kalıyorlarsa, yahut da bir evde ülke için tehlikeli olan bazı faaliyetlerin yapıldığı konusunda ciddi şüpheler varsa İslam'a göre devlet bu evi denetler, basar, gayr-i meşru olan fiilleri engeller, failleri cezalandırır.

İslam'ı siyasi ve sosyal hayatın dışına itmeyi amaç ve ilke edinmiş bir siyasi rejimde (laik demokratik cumhuriyette) doğru ve yanlışı, meşru ve gayr-i meşrûu, ahlaka uygun olanı ve olmayanı belirlerken İslâmî referansları kullanmak kafa karıştırıcı ve saptırıcı bir çelişkidir. İslam bir bütündür; ya alır, kabul eder, uygularsınız ya da dine ve mümine saygı göstererek aziz dini, ona zıt ve düşman olan bir siyasi sistemi meşrulaştırmak için kullanmaktan vazgeçersiniz, vazgeçmeniz gerekir.

Liberal demokratik sistem 18 yaşını doldurmuş bay ve bayanın bir mekanda birlikte yaşamalarını, cinsel ilişkide bulunmalarını, hatta çocuk sahibi olmalarını yasaklamıyor. Bu sistemde günah kavramı yoktur, ayıp kavramı da görecelidir, fludur, ne idüğü belirsizdir. Ahlak nerede ise bireysel hale gelmiştir; tartışmalarda 'kimin ahlakı, o senin ahlakın, bana kendi ahlakını dayatamazsın' gibi sözler sıkça kullanılmaktadır. Bir de 'evrensel ahlak' ifadesi varsa da buna göre değerlendirme yapmak da imkansızdır; çünkü uygulamaya geçildiğinde onun da detayda izafi olduğu görülmektedir.

İşte böyle bir siyasi ve sosyal sistemi alır da bin yıl, iyi kötü İslam'ı yaşamış bir topluma zorla uygulamaya kalkışırsanız karşınıza binlerce problem, aksaklık, bozukluk çıkacaktır.

İşi yıkmak olandan yapmayı beklemek abestir.

Ne ekersen onu biçersin. Bugün tartışılan, taraftarı ve karşı çıkanı bulunan ürünün tohumu yıllarca önce atıldı, hayli zamandan beri de ürün veriyor. Bu ürünü bekleyenler mutlu, hem ekime hem de ürüne karşı olanlar mutsuz. Laik devlet -her inanca eşit mesafede değil- mutlulardan yana, hukukunu da bu mutluluğu devam ettirme amacıyla düzenlemiş.

Bu çerçevede sosyal problemler devam edecektir. Aileyi tehdit eden gelişmeler aileye bağlı muhafazakâr çevreleri üzecek, derin derin düşündürecek ve şikayete sevk edecektir.

Nasıl etmesin ki, yirmi yaşını geçmiş bir üniversiteli kız, televizyonda utanmadan ve çekinmeden şunları söylüyor: 'On sekiz yaşımı doldurdum, bana ailem karışamaz, özel hayatıma müdahale edemez, istediğim kimse ile kalır ve kanun yasaklamadıkça istediğimi yaparım, asıl yanlış olan bu özgürlüğe karşı çıkmaktır…'

Profesör unvanlı birçok yol gösterici de hararetle bu kızın tezini savunuyorlar.

Değil mi ki İslam'a aykırıdır, değil mi ki mevcut iktidarın istikametine zıttır onlar elbette bir 'cihad' duygusu içinde tezlerini savunacaklardır.

Onları anlıyorum da 'bizimkileri' anlamakta zorlanıyorum.


Hayrettin Karaman
10.11.2013

Share this post


Link to post
Share on other sites

Devletin gevşek davranması

Bir ülkede kahir çoğunluğun değerlerine ters düşen davranışlar uluorta sergilenirse çoğunluk bunu hoş karşılamaz, hatta farklı şekillerde tepki gösterir, mahalle baskısı da oluşur. Bundan şikayet eden ve davranışının bireysel hakkı olduğunu savunan vatandaşlar devlete başvurunca kolluk kuvvetlerinden meclise kadar devletin bütün temsil kurumları, çoğunluğu karşılarına alarak azınlığın bu 'haklarını' tanımayı savunma ve engellemeyi önleme bakımından gevşek davranırlar (davransınlar demiyorum, bu böyle olur, bu sosyal bir gerçekliktir diyorum).

Üç örnek üzerinde duralım: Nikahsız birliktelik, kürtaj ve eşcinsellik.

Liberal demokrasinin uygulandığı ülkelerde bile -birincisi hariç- bu konularda tartışmalar devam ediyor, taraftar ve karşı olanlar farklı tepkiler ortaya koyuyorlar, meclisler kanun ve düzenleme konularında ya ağırdan alıyorlar veya zorlanıyorlar.

Devleti birçok alanda temsil eden hükümetleri böyle davranmaya sevk eden iki amil var: 1. İdeoloji, 2. Oy kaygısı.

Hükümetleri tek bir parti kurduğunda genellikle bu partinin bir siyasi tarafı, yaslandığı bir ideolojisi ve bir ahlak anlayışı oluyor. Bireysel hak ve özgürlük adına talep edilen ve iktidar partisi ile yaslandığı çoğunluğun beğenmediği, gayr-i meşru, ayıp, zararlı, günah... telakki ettiği bir uygulamayı iktidar da istemediği için -şartlara göre açıkça karşı çıkmasa bile- ağırdan alır, gevşek davranır.

Çok partili demokrasilerde iktidara gelmenin tek aracı sandıktır, oydur. Büyük çoğunluğun istemediği bir şeyi yapan iktidarların bir sonraki seçimde oy, hatta iktidar kaybetme ihtimali kesine yakındır. Bu sebeple de hükümetler (devlet) mesela kürtajı serbest bırakma, eşcinsellerin evlenmesini meşrulaştırma gibi adımları atmayı istemez.

Ben tecrübeme ve eşyanın tabiatına dayanarak böyle görüyor ve böyle diyorum. Bunun nesine itiraz ediliyor!? Benim gördüğümü, ülkemizde ve dünyada olup biteni herkes görmüyor mu?

Ha, 'bu böyle olmasın, bireysel hak ve özgürlükler çoğunluğa rağmen verilsin ve korunsun, çoğunluk azınlığa ve bireye ahlak dayatmasın...' diyenler olabilir, onları da kimsenin engellediği yok, herkes diyeceğini diyor, ben de diyeceğimi diyorum.

Diğer iki konuyu da gelecek iki yazıda ele alacağım.

Hayrettin Karaman
15.11.2013

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HayrettinKaraman/devletin-gevsek-davranmasi/41149

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...