Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
Çilekeş

Üstad'ın Malatya Müdafaası'ndan

Recommended Posts

YÜKSEK BİR MAHKEME HUZURUNDA, FİKİR VE DELİLİN BOŞ BIRAKTIĞI YERİ KÜFÜR VE HAKARET KELİMELERİYLE DOLDURMAYA ÇALIŞAN, BÖYLECE YÜKSEK MAHKEMENİN DE İFFET VE HAYSİYETİNİ HİÇE SAYAN AMME MÜDAFİİNE TEKLİF EDİYORUM:

 

BÜTÜN HAYATI ÇİLE, GÖZYAŞI, ISTIRAP VE YOKSULLUK İÇİNDE GEÇEN VE HER TÜRLÜ KOMPLO, İFTİRA, TAHKİR, TEHDİT, TAZYİK VASITASI ALTINDA BİLE KANUNİ DAVASINDAN ZERRE FEDA ETMEYEN BU ADAMIN SURATINA İYİ BAKSIN!... EĞER GÜNLÜK POLİTİKAYA KÜÇÜK BİR İNTİSAP GÖSTERSEYDİ ŞİMDİ SAVCIYI (DİKTAFON) ALETİ OLARAK KULLANMAK MEVKİİNDE BULUNMASI LAZIM GELEN BU ADAMIN SURATINA İYİ BAKSIN!... 8 AYDIR KORKUNÇ ZİNDAN KÖŞELERİNDE KÜL OLUP SÖNECEĞİ ANI BEKLEYEN VE "YARABBİ, CANIMI AL, FAKAT BENİ DÜŞMAN SAFLARINA KARŞI REZİL ETME!" DİYE YALVARAN BU ADAMIN SURATINA İYİ BAKSIN!... BAKALIM, NEFRET VE ISTIRAPTAN GÖZ GÖZ OLMUŞ BU SURATTA BİR HOKKABAZ VE SİMSAR ÇEHRESİ GÖRECEK MİDİR? HOKKABAZLAR, SİMSARLAR, GERÇEK TAASSUP VE CEHALET HAMİLERİ VE MÜDAFİLERİ, FAZLA TARİF GAYRETİNE GİRİŞMESİNLER! ARİFE TARİF NE HACET... NAMELERİNE VE YÜZLERİNE TEK BİR GÖZ ATMAK YETER!... "

Yazılarımdan, evet, bir çoğu tahrif edilerek üstü ve altı gizlenerek, bir kısmı bana ait olmadığı halde benim gibi gösterilerek verilen parçalar, netice itibariyle Malatya hadisesine taalluk bakımından, yukarıdaki marazi mantıktan daha ciddi bir şey ifade etmez. Üstelik takip edilmiş ve hükme bağlanmış neşriyat olarak, tekrar ele alınması ve kendisiyle alakasız bir planda yeniden canlandırılmak istenmesi noktasından, hukuki gafların ve muhal isteklerinin en garibini belirtir. Yok, eğer, dirayetli savcımızın muradı, bu yazılarla, benim sadece şiddetli müslüman, milliyetçi, şahsiyetçi ve maymunvari taklit hareketlerine zıd bir tip olduğumu ispat etmekse, zahmetlerine yazık...Onu bana sorsunlar, itiraf edeyim, ve kanun dairesinde yalnız bu ölçülerin müdafaasından başka, şimdiye kadar gaye gütmediğimi bildireyim. Fakat lütfen kendileri de şunu itiraf etsinler:

 

-ZATEN BİZ SENİ, AHMET EMİN'İÖLDÜRMEK VEYA ÖLDÜRTMEKTEN DEĞİL, MAALESEF KANUN DAİRESİNDE MÜDAFAA ETTİĞİN DÜNYA GÖRÜŞÜNDEN ONA BAĞLI OLARAK ÇATTIĞIN HEDEFLERDEN DOLAYI TAKİP EDİYORUZ! MALATYA HADİSESİ, TARAFIMIZDAN TERTİPLENSEYDİANCAK BU DERECEDE VERİMLİOLMASI KABİL, ENFES BİR BAHANEDİR! SEN, LEYDİMAKBET'İN DEDİĞİGİBİ, HER HALİNLE, TİPİNLE, ÜSLUBUNLA, BOŞLUKTA MEKAN İŞGAL ETME HASSANLA, HATTA MİDE VE TENEFFÜS CİHAZINLA, UYKULARIMIZI KAÇIRDIĞIN İÇİN MAHKUMSUN!....

Ve işte bu yüzden elimize geçen bahaneyi, kalp akçe de olsa, kanuna, hakimlere ve adalete kadar sürmeğe, sağlam bir çek gibi göstermeğe kabulü için her şeyi yapmağa mecburuz! Matbuat, göze görünür bir cisim olan bizimle, millet ise göze görünür bir cisim olmayan Allah iledir. Yani ortada, göze görünür bir cisimden başka bir şey yoktur. Vaziyeti anla ve hükmümüze baş kes!

 

BUNU SÖYLESİNLER, HATTA PEK KAPALI SÖYLESİNLER:"YALVARIRIM, YALVARIRIM, KANUNA, ADALETE, HAKİMLERE, SELİM AKLA, VİCDANA KIYMASINLAR: BEN DE BU SAMİMİYET KARŞISINDA, YALNIZ BU KADARCIK SUÇUM İÇİN İDAM KARARI RİCA EDEYİM!...

 

İslamiyetin ve kalbin ana direği olan ihlas, bu bayların gönlünden uçup gitmekle, vicdanlarla dudaklar ve kalemler arasındaki mesafe, yıldızların başını döndürecek kadar uzamış, namütenahiye ulaşmıştır. İthamcılarımızın karakteri budur, fakat bu karakteri mahkeme ilamiyle tahkim ve takdis ettirme teşebbüsü, hıyanet ve cinayetin bu derecesi, tarih boyunca yalnız bir iki vak'aya münhasırdır. Böyle bir tarihi role namzet bulunan savcımızı, garp fikriyatının babası Socrates'e zehir içirten Anitüs ve Meletüs'le, hürriyet kahramanı Danton'u katlettiren (Fupqier Tinville) ler arasında, şimdiden alkışlarım."

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Bu müdafa, destansı bir adalet çiğnemeye karşı verilmiş destansı bir savunmadır.

 

Malatya suikasti sonrası Hüseyin ÜZMEZ'in cebinden Büyük Doğu çıktığını iddia edip, böyle bir dayanak neticesinde Üstad'ı mahkûm etmeye kalkmışlardır!..

 

Çoğu savunmasında avukata gerek duymayan ve avukatlar tarafından savunmaları takip edilen (örn. Süleyman Arif EMRE) Üstad, bu saçma sapan suçlamaya karşı şu neticelendirici cevabı vermiştir:

 

"Aynı suikasti gerçekleştiren kimsenin cebinde Shakespeare'in Hamlet'i olsaydı, mezardan Shakespeare'i kaldırıp onu mu yargılayacaktınız?!."

 

Hapislerde çürütülmek için, yani bertaraf edilmek için yapılmadık hukuk çiğnemeler bırakılmamasına rağmen hakkında açılan davaların çoğundan, deha çapındaki zekasıyla kurtulmayı bilmiştir Üstad...

 

Saygı ve selamlarımla...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Cinnet mustatili adlı kitapta üstad bu müdaafası için şöyle demiştir:

................................

-Sana ne oldu,sana ne oldu?...En ağır fikir sıkletleriyle bir hokkabaz gibi oynayan sen,bak şimdi fikrin bir nohut tanesini sağ elinden sol eline aktaramıyacak haldesin!Buna rağmen herkes seni hala ne kadar kuvvetli görüyor!İşte ilahi cilve,ilahi rahmet!...Aman şükret yalnız şükret ve dayan!...

................................

 

Selametle...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Cinnet mustatili adlı kitabında:''malatya hadisesini gerçekleştirenlerin İslam ahlakı ile alakaları yoktur.''diyor üstad.Sİzin bu konu ile ilgili yorumlarınız nelerdir.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

İlgili metni paylaşabilir misiniz? Ona göre yorum yapmak istiyorum.

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Cinnet mustatili kitabını iki sene önce okumuştum.Önemli bilgileri ajandama yazıyordum.Yukarıya yazmış olduğum cümle de iki sene önce kitaptan okuyup ajandama aldığım bir cümledir.Cinnet mustatili kitabı şuanda elimde değil.En kısa zamanda yeterli bilgiyi alıp burda sizinle paylaşacağım.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Selamlar,

 

Pek âlâ, dört gözle bekliyoruz. Bende de Üstadın bu konuda yazdığı veya söylediği bazı yazıları, bazı sözleri var. Tüm verileri derler toplar ve ona göre yorumlarız. Farklı bir başlık altında tabii...

 

Saygı ve selamlarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Efendim ,kitap elimde , bahsettiğiniz bölümü bulabilirim ama yardımcı olursanız...Ayrıca ben de elime geldikçe paylaşırım konu hakkındaki paragrafları sizinle .

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hatırladığım kadarıyla cinnet mustatili kitabında bu konu metin olarak verilmemiş.Sadece:''Malatya hadisesini gerçekleştirenlerin İslam ahlakı ile alakaları yoktur.''diye bir ibare bulunuyor ve Üstad bu konu üzerinde pek yorum yapmıyor.Yinede kitaba bir daha bakmak lazım gelir.Gardenya arkadaşımız da kitap varmış.Kİtabı inceleyip ilgili konuyu bulman ve bizi bilgilendirmen çok iyi olur.Kitabı iki sene önce okuduğum için hangi sayfada yada hangi başlık altında yazıldığını hatırlayamıyorum.Ama yanılmıyorsam kitabın sol sayfasının son paragrafında geçiyordu o cümle.Yani açık duran bir kitabı düşünecek olursan sol sayfaya ve sol sayfanın son paragrafına bakman gerekecek.Ha birde Üstadın,malatya davasından dolayı tutuklanan gençleri gördüğü ve bu gençler üzerindeki izlenimlerini anlattığı bölümden başlayabilirsin araştırmaya sanırım o bölümde yazmış olacaktı.Bu söylediklerimin,konuyu bulmanda sana yardımı olurmu bilmiyorum,zihnimde kalanlar sadece bunlar.

 

Bu konuda seni biraz yoracağız galiba,kusura bakma artık,affına sığınıyoruz.

 

saygılarımla

Share this post


Link to post
Share on other sites

Malatya Davasından Notlar:

 

Necip Fazıl ayağa kalkarak, iddia makamında sırf kendisine karşı çıkarılan 4 savcıyı göstererek demiştir ki:

-Amme avukatı olarak tek fikir etrafında tek kişinin temsil etmesi gereken iddia makamında bu 4 kişi de nedir? Ben hiç bir operada 4 tenor görmedim!

 

Necip Fazıl:

-Usule ait gayet mühim bir nokta arz edeceğim. Başlangıçta garip görünse de dinlenmesini istirham ederim. Hapishanelerde sanıklar ve hükümlüler "müddet-i umumi" tabirini "müddeyum" diye telaffuz ederler ve kendileriyle düşüp kalkan, cezalarını infaz ettiren, idam ipini çektiren "müddeiyum" olduğu için onu adaletin başlıca temsilcisi sayarlar. Mahkeme hey'etine de adeta onun bir nevi zabıt katipleri gözüyle bakarlar. Halbuki memleketimizde bazı hukukçuların bile tam manasiyle kestiremediği bir hüviyet olarak savcı, taraflardan biridir ve Batı dünyasında olduğu gibi mahkeme huzurunda yeri sanıkların yanı başıdır. Bu makamda da sanıkların her türlü hücum ve taarruzuna açık hedeftir. Bu bakımdan yüksek adalet temsilcilerinin huzurunda tıpkı sanıklar gibi davalı, davacı ve amme müdafiliğinden ibaret üç unsurdan biri olarak parmağını kaldırıp izinle konuşması ve mahkemenin cereyan şekli üzerinde asla müessir rol oynamaması icap eder. Halbuki hakimlerle aynı sırada ve seviyede oturan bizim "müdeyum"lar, sanıkları susturmakta hakimlerin kulağına eğilip laflar fısıldamakta mübaşire emirler vermekte, adeta duruşmayı idare rolüne bürünmektedir. Yağma yok efendim; bundan böyle yanımıza gelip mevki almasalar da, oturdukları yerden hüviyet ve salahiyetlerini bilerek hareket etmeleri ve her tezahürlerini yüksek heyetinizden müsaade alarak meydana getirmeleri lazımdır. Ve iyice kavramaları gerektir ki eğer hakimlerle aynı sırada oturuyorlarsa, bu, bir hukuk anlayışsızlığının marangoz hatası şeklinde tecelli etmiş ifadesidir.

 

Necip Fazıl:

-Benim, müteşebbis sanıkları doğrudan doğruya azmettirdiğime dair elde hiç bir delil bulunmadığına, her şey yazılarımdan alınan ilhamla yapılmış farz edildiğinde ve bütün mes'ele böyle bir faraziyenin ceza hukuku bakımından suç teşkil edip etmeyeceği üzerinde olduğuna göre, bu davayı kökünden hall ve fasl edici bir misali takdim etmeliyim: Dünya edebiyatında kıskançlığın şaheseri (Otelle) dur. (Şekspir) in meşhur (Otelle)su. İmdi; hastalık derecesinde kıskanç bir koca, sırf bu hissi yüzünden karısını öldürse de cebinden (Otello) çıksa şu, kürsünün üzerine eğilmiş beni hayretle dinleyen kaytan bıyıklı savcı, (Şekspir)in iskeletine pranga vurulması için Londra Savcılığına müzekkere mi yazacaktır? Daha evvel de söylediğim gibi, her insanda, mücerrede ve umumi telkinlere karşı bir (fren) ve hareketini sırf nefsine bağlayıcı şahsi bir istiklal ve mesule duygusu olmak lazım gelmez mi?

 

Şahsen azmettirici olmadığı için yazılarının basın suçları çerçevesine girmesi icabetçiğini ve onların da zaman aşımına uğradığını iddia edip tahliyesini isteyen Necip Fazıl hakkinde ilk karar "zaman aşımı görülmediğinden tahliye isteğinin reddine" şeklinde olmuş, müteakip celsedense Necip Fazıl zaman aşımını isnat edince "her ne kadar zaman aşımını isnat edince "her ne kadar zaman aşımı görülmüşse de bu husustaki karar ana hükümle verileceğinden reddine" kaydiye, çok garip bir vaziyet doğmuştur.

Bunun üzerine Necip Fazıl celse kapandığı ve söz hakkı kalmadığı halde, reise hitap etmiştir:

- Efendim; zaman aşımının tespiti ve başka bir noktadan ittihat altında bulunmadığımın tasdiki, vaziyetimi, hukukta "mevad-ı ibtidaye" denilen çerçeveye sokar. Yani Ali aranıyor da Veli olduğum halde Ali yerine de, "Öylesin amma, bu hususta verilecek karar ana hükümle verileceğinden tahliye talebinin reddine" mukabelesinde bulunuluyor. Öyleyse, Ankara'da ne kadar hırsızlık, cinayet, ırza tecavüz vakıası varsa hepsinin birden fâili olarak beni tutsunlar ve benim, aranan adam olmadığım hakkındaki iddiama, "Karar ana hükümle verileceğinden tutukluluk halinin devamına" kararını versinler!...

Necip Fazıl'ın bu hitabına, reisin verdiği fevkalade mânâlı bir cevap vardır:

-Hakkınız var, Necip Fazıl!

Reis Dazıroğlu, zamanenin politikasını ve adalet üzerindeki tazyiklerini istihza yoliyle teşhir eden bir insandı.

Nitekim, Necip Fazılcı reis odasına çağırtmış, yanından jandarmaları uzaklaştırmış ve ona şöyle demiştir:

-Tavan üzerime yıkılacak gibi oluyor. Cübbemi paralayacağım geliyor. Fakat sizi tahliye edemiyorum! Anlayınız!...

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hüseyin Üzmez 17 yaşında Ahmet Emin Yalman’ı öldürmeye teşebbüs ettiğinde, silahından çıkan kurşunlar beş yerine isabet ettiği halde vâdesi dolmayan ve yaralanma ile kurtulan Yalman ve avanesi gazeteler için, bu hadisenin azmettiricisini Üstad olarak gösterme ve onun hapislerde sürünmesi için bahane bulma kozu ellerine geçmiştir. Üzmez'in Büyük Doğu Dergisi okumasını ve bulundurmasını böyle bir safsatayı ortaya atmak için güya delil gösterenlere karşın Üstad'ın Malatya müdafaası muhteşemdir. Hakikatte de kendisiyle hiç alakası olmayan ve kendi tabiriyle “düşmanlarını yalnız manevi ve kanuni kurşunlarla öldürmeye çalışmaktan başka teşebbüsü olmayan” Üstad’a bu olay yüklendikçe yüklenmiş, Üstad da yaptığı müdafaalarla kanunlara hâkim ve suçsuzluğunu ispatlamada ne derecede mâhir olduğunu bir kez daha bu dava ile göstermiştir...

 

Hadise, fikirden yoksun bir hamle üzerine Hüseyin Üzmez eliyle gerçekleştirilmiştir. Hadisenin öncesinde yapılan küçük çaplı planın ardında ise bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda kişi vardır. Yapılan işin hem İslam davasına, hem Üstad'a, hem de bütün Müslümanlara zarar vermesi Üstad tarafından aşağıdaki yazıda çok güzel bir şekilde dile getirilmiştir. Bu tarz davranışların fayda değil, içtimaî sahaya kadar yayılan zararları en başta davanın bayraktarlarına yansımaktadır ve Üstad da o zararları çekenlerden biri olmuştur. Bu yazıda aynı zamanda bir Müslümanın davasını icra ettirirken nelere dikkat edeceğine ve hangi yolu izleyeceğine dair de önemli maddeleri görmek mümkündür. Hep birlikte okuyalım:

 

 

 

 

Bundan sonra hitabımız, şu çocuklara, Malatya hâdisesinin faillerinedir. Bakın, bedbaht çocuk veya çocuklar! İçinizde bu hâdiseyle gerçekten ilgili kim varsa ona hitap ediyorum; bakın böyle bir şey yapmak ve yaptırmakla nelere sebep oldunuz:

 

1—Şeker hastalığım hapse girmeme mâni olduğu halde, bu mâninin kabul edilmemesine ve hapse girmeme...

2—Tam gazetemizin tekrar çıkmak üzere bulunduğu anda, bu işin kökünden baltalanmasına, yani kanunî mukaddesat dâvasının öksüz kalmasına...

3—Benim malen perişan olmama, üstelik kimseden de "dostum, nasılsın? Bir derdin var mı?" diye en küçük bir manevî alâka gelemiyecek surette umacılaşmama...

4—Benim ve benzerlerimin, yarın Ahiret'te fazilet tacı olarak başımızda taşıyacağımız, en denî itham ve iftira muzahrafatına tutulmamıza, namus ve şeref talanına uğramamıza... Kendi halinde ve izbelerde Allah'ı zikretmekten başka işi olmıyan mübarek şahsiyetlere kadar dil uzatılmasına...

5—Güya bize hücum bahanesi altında, gerçek İslâmiyetin, hakikî din gayretinin, en ağır hakaretler altında kalmasına...

6—Yüzlerce habersiz ve alâkasız müslümanın tazyik altında inlemesine, taharet bezlerine kadar aranmasına, nihayet umumî bir yılgınlık doğmasına ve kimsede ilerisi için mecal, kanunî mecal kalmamasına...

7—Allah ve milliyet yolunda en meşru teşekküllerin alçakça kirletilmesine, böylece, dâvamıza destek olarak hiç bir kuvvet kalmamasına...

8—Bizi tutar gibi olan, hiç değilse hoş görmeye çalışan hükümet elinin "cız!" bizden çekilmesine, apışıp kalmasına ve meydanı düşmanlarımıza boş bırakmasına...

9—Toplu ifadeyle, en korkunç bir kâfirin plânla iş görse beceremeyeceği şekilde, mukaddesat dâvasının, mukaddesat gayretinin, mukaddesat hürriyetinin bir ân için kanun dışı sayılmasına ve tekrar toparlanmak ihtimalini şüpheli gösteren bir yara almasına...

İşte bunlara sebep oldunuz!

Sonra da size bütün bunları yaptıran biziz, öyle mi? Siz Ahmet Emin'i değil, bizi, iman dâvasını yaraladınız!.

 

Düşmanlarımız diyecekler ki: "Öyle ama, başlarına geleceğini evvelden ne bilsinler?"

Haydi, bu işi fiilen yapanlar, kendi başlarına değil de, bizim başımıza ne geleceğini bilmemiş olsunlar!. Fakat hapisten kurtulmanın kanunî çareleri üzerinde, gazetesini de çıkarmanın tam arifesinde bulunan ben: hayatı boyunca düşmanlarını yalnız manevî ve kanunî kurşunlarla öldürmeğe çalışmaktan başka tek teşebbüsü görülmeyen ve zaten o teşebbüsle bu teşebbüsün bir arada gitmeyeceğini pekâlâ takdir etmesi gereken ben nasıl bilmem?. Böyle bir işi ben yapmam; benim gibiler ve bizim yolumuzdakiler yapmazlar; eğer her defa bu türlü kurtulacağını bilse, her defasında milyonlarca (Vatan) satıp bedelini sarfederek, kendisine ancak Ahmet Emin yapar veya yaptırır. Fâni ve günübirlik plânda da olsa, kârına bakın, böbürlenişine bakın, siz şu adamın!. Söyleyin, çocuklar, ona, bizim ruh ve canevimizi soyarcasına, bu hudutsuz serveti nasıl kazandırdınız? Yaptığınız iş, yukarıdaki şekillere uyacak küçücük bir kast belirtse, cezanızın din nazarında; ezellerin ve ebedlerin dini olan İslâmiyet nazarında; idam olduğunu biliyor musunuz? Halbuki Türk Ceza kanununa göre, cezanız, ağır manevî tahrik altında, yaralananın tahriki altında, basit bir öldürmeğe teşebbüs ve yaralamadan ileriye geçmemek icap eder.

 

Tek teselli ve cevabınız şu olabilir:

—Ne bilirdik? İyi niyetle, iman öfkesiyle, suçu kendimizden ibaret görerek hareket ettik!

Mümkün!. O halde şuna cevap verin: İçinizde hafız olduğundan bahsedilen, hâdiseyle alâka derecesini asla bilemediğim zat, size, imanınız derecesinde kuvvetli olması gereken bir endişeden; Peygamberimizin "uyuyan fitneyi uyandırmayınız!" emrinden doğacak olan endişeden söz etmedi mi? Allah Resulü'nün hadis emirleri vardır; ve zaten bizim, bunca gayret, maharet ve çileyle, yalnız kanun dikkati ile ve kalemle idare ettiğimiz işi, bir din ve fikir büyüğüne danışmaksızın fiilen meydana getirmeğe çalışmak, sizin hakkınız ve haddiniz midir? Şimdi, Ahmet Emin'in başına gelenler için değil, fakat bizim başımıza, bu dâvanın başına getirdikleriniz için, acaba kaç milyon sene istiğfar etmeniz lâzımdır? Size acıyan, acımak makam ve selâhiyetinde olan Ahmet Emin değildir, benim!. Benim; ve benimle beraber bu dâvayı ancak müslümanlık zaviyesinden, müslümanlığın hikmet ve incelik zaviyesinden görenlerdir!

 

Evet, müslümanlık vaziyeti bu!. Şimdi ne olacak, ona bakalım!. Apışacak mıyız, yılacak mıyız, donup kalacak ve bir köşede oturacak mıyız? Asla!! İşte o zaman düşmanlarımızın saadet ve niyetini tam tahkim etmiş oluruz! Bilâkis; elimize kanunu alacak ve onu, müslümanlık hikmetinin emri diye bir baştan bir başa okuyacağız! Davamız lehinde, kanunun yasak etmediği ne varsa, hepsini, ama hepsini, tek noksansız yapacağız! Kanun dışı tek bir hareket yapmayacak ve kanun içi ne yapmak mümkünse hiç birini ihmal etmeyeceğiz! Gazetemizi çıkaracağız, öbek öbek ve yığın yığın toplanacağız; hattâ gerekirse ve ancak kanunî olma şartıyla Partimizi kuracağız, her mücadeleyi yerine getireceğiz! Belki bütün kötülükleri Allah iyiliğe kalbedecek ve belki bu yüzden büsbütün zafer bulacağız! Fakat kanundan başka iş ve hareket intibakı tanımayacağız! Toplanacağız; fakat polise daha evvel "gel, dinle! Davetlisin!" diyeceğiz! Tokat atacaklar, hakkımızda yapılmadık tahrik bırakmayacaklar; fakat susacağız "geç yiğidim, geç!" diyeceğiz ve yalnız tekzip edeceğiz! Anlıyorsun ya! îsâ Peygamber'e gerçek bağlılık devrinin (katakomp) hayatını yaşatmak istiyorlar bize!. Mazlumlarız, mahzunlarız, öksüzleriz biz! Bundan sonra ancak böyle yapacağız; ve lâfıma dikkat edin, bu kanunla, eldeki kanunlarla zafer bulacağız! Zira elbette bir gün rey sandığının basma çağırılacağız!

 

Bu memlekette, müslümanlıktan başka her şeyin hür olduğu mânasına istismar edilen Malatya hâdisesi, şerleri hayra, zehirleri şifaya çeviren Allah'ın inayetiyle bize ders olsun müslümanlar!.

 

Kadıköy I Feneryolu -11 Aralık, Perşembe, 1952

 

 

(24 saat sonra hapse gireceğim.)

 

 

 

(Müdafaalarım'dan)

Share this post


Link to post
Share on other sites

Üstad'ın, Hüseyin Üzmez'in soyismine kinaye yaparak söylediği bir şey vardı müdafaalarım kitabında:

"Hüseyin Üzmez, ama İslam dâvasını üzer..."

Share this post


Link to post
Share on other sites

Istırap... Istırap... Istırap... Malatya Müdafaası'nda tavanlar sarktı. Fakat tesir edemedik.

 

Tesir nasıl olur, şimdi göreceksiniz. Meşhur müdafaam... (Amerikan radyolarının verdiği)... Bu hareket benim yazılarımdan mı oldu?.. Yoksa kendi başına bir hareket midir?.. Serseri bir hareket... Hâkime dedim ki:

 

«— Siz de dahil, hepiniz bu harekette methaldar olabilirsiniz!.. Yalnız ben olamam!.. Çünkü ben tertipleseydim böyle enayice tertiplemezdim. Yarım fincan kan akmazdı. Buradan belli ki, benim eserim değil... Sonra, ben eğer bir dâvayı telkin ediyorsam, o dâvanın 100 bin tane bağlısı var... Biri üzüm satın alırken; be hey insafsız Allah'tan kork dese, onu duyan başka biri de üzümcüyü vursa, Allah'tan kork diyen mi mesuldür?»

 

«— Yok, dediler; Efendim, cebinden Büyük Doğu çıktı!..»

 

Ve şöyle dedim mahkemede:

 

«— Dünyada kıskançlığın en büyük eseri (Şekspir)in (Othello)sudur. Bir adam karısını vursa ve cebinden (Othello) çıksa, — kaytan bıyıklı bir savcıları vardı— şu (emprezâl - bar artisti toplayanlar) kılıklı ve kaytan bıyıklı savcı (Şekspir) in iskeletinin tevkifi için Londra'ya müzekkere mi yazacaktır?..»

 

Ve (emprezâl) kılıklı savcıyı göstererek devam ettim:

 

«— Muhterem Reisim, ne oluyor?.. Boyuna eteğinizi çekiyor, susturuyor... Bundan sonra o da bizim gibi parmak kaldıracak, söz alacak ve öyle konuşacak!.. Savcılar mahkemede taraflardan biridir ve onların yeri, dünyanın her yerinde sanıkların yanıdır!.. Yanınızda oturduğu o bar gibi tezgâh değil!.. Eğer şu ânda orada oturuyorsa, bu sadece bir doğramacı, bir marangoz hatâsındandır!..»

 

.....

 

(Hesaplaşma)

Share this post


Link to post
Share on other sites

"Mektubumda arkadaşıma 'Ahmet,kızından emin ol,İçindeki vehmi öldür.' diye yazmış olsam, yazdıklarım içinde 'Ahmet', 'Emin', ve 'öldür' kelimeleri geçiyor ve bu şifrelerle sen Ahmet Emin Yalman'ın öldürülmesini istiyorsun diye mahkum edecekler."

Malatya davasından bir başka hakim şunları söyler:

"Bizi ezdiniz. Aklı, fikri,ilmi,hukuku mat ettiğiniz halde,sizi bırakamadık!"

Share this post


Link to post
Share on other sites
Hüseyin Üzmez 17 yaşında Ahmet Emin Yalmanı öldürmeye teşebbüs ettiğinde, silahından çıkan kurşunlar beş yerine isabet ettiği halde vâdesi dolmayan ve yaralanma ile kurtulan Yalman ve avanesi gazeteler için, bu hadisenin azmettiricisini Üstad olarak gösterme ve onun hapislerde sürünmesi için bahane bulma kozu ellerine geçmiştir. Üzmez'in Büyük Doğu Dergisi okumasını ve bulundurmasını böyle bir safsatayı ortaya atmak için güya delil gösterenlere karşın Üstad'ın Malatya müdafaası muhteşemdir. Hakikatte de kendisiyle hiç alakası olmayan ve kendi tabiriyle düşmanlarını yalnız manevi ve kanuni kurşunlarla öldürmeye çalışmaktan başka teşebbüsü olmayan Üstada bu olay yüklendikçe yüklenmiş, Üstad da yaptığı müdafaalarla kanunlara hâkim ve suçsuzluğunu ispatlamada ne derecede mâhir olduğunu bir kez daha bu dava ile göstermiştir...

 

Hadise, fikirden yoksun bir hamle üzerine Hüseyin Üzmez eliyle gerçekleştirilmiştir. Hadisenin öncesinde yapılan küçük çaplı planın ardında ise bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda kişi vardır. Yapılan işin hem İslam davasına, hem Üstad'a, hem de bütün Müslümanlara zarar vermesi Üstad tarafından aşağıdaki yazıda çok güzel bir şekilde dile getirilmiştir. Bu tarz davranışların fayda değil, içtimaî sahaya kadar yayılan zararları en başta davanın bayraktarlarına yansımaktadır ve Üstad da o zararları çekenlerden biri olmuştur. Bu yazıda aynı zamanda bir Müslümanın davasını icra ettirirken nelere dikkat edeceğine ve hangi yolu izleyeceğine dair de önemli maddeleri görmek mümkündür. Hep birlikte okuyalım:

 

 

 

 

Bundan sonra hitabımız, şu çocuklara, Malatya hâdisesinin faillerinedir. Bakın, bedbaht çocuk veya çocuklar! İçinizde bu hâdiseyle gerçekten ilgili kim varsa ona hitap ediyorum; bakın böyle bir şey yapmak ve yaptırmakla nelere sebep oldunuz:

 

1Şeker hastalığım hapse girmeme mâni olduğu halde, bu mâninin kabul edilmemesine ve hapse girmeme...

2Tam gazetemizin tekrar çıkmak üzere bulunduğu anda, bu işin kökünden baltalanmasına, yani kanunî mukaddesat dâvasının öksüz kalmasına...

3Benim malen perişan olmama, üstelik kimseden de "dostum, nasılsın? Bir derdin var mı?" diye en küçük bir manevî alâka gelemiyecek surette umacılaşmama...

4Benim ve benzerlerimin, yarın Ahiret'te fazilet tacı olarak başımızda taşıyacağımız, en denî itham ve iftira muzahrafatına tutulmamıza, namus ve şeref talanına uğramamıza... Kendi halinde ve izbelerde Allah'ı zikretmekten başka işi olmıyan mübarek şahsiyetlere kadar dil uzatılmasına...

5Güya bize hücum bahanesi altında, gerçek İslâmiyetin, hakikî din gayretinin, en ağır hakaretler altında kalmasına...

6Yüzlerce habersiz ve alâkasız müslümanın tazyik altında inlemesine, taharet bezlerine kadar aranmasına, nihayet umumî bir yılgınlık doğmasına ve kimsede ilerisi için mecal, kanunî mecal kalmamasına...

7Allah ve milliyet yolunda en meşru teşekküllerin alçakça kirletilmesine, böylece, dâvamıza destek olarak hiç bir kuvvet kalmamasına...

8Bizi tutar gibi olan, hiç değilse hoş görmeye çalışan hükümet elinin "cız!" bizden çekilmesine, apışıp kalmasına ve meydanı düşmanlarımıza boş bırakmasına...

9Toplu ifadeyle, en korkunç bir kâfirin plânla iş görse beceremeyeceği şekilde, mukaddesat dâvasının, mukaddesat gayretinin, mukaddesat hürriyetinin bir ân için kanun dışı sayılmasına ve tekrar toparlanmak ihtimalini şüpheli gösteren bir yara almasına...

İşte bunlara sebep oldunuz!

Sonra da size bütün bunları yaptıran biziz, öyle mi? Siz Ahmet Emin'i değil, bizi, iman dâvasını yaraladınız!.

 

Düşmanlarımız diyecekler ki: "Öyle ama, başlarına geleceğini evvelden ne bilsinler?"

Haydi, bu işi fiilen yapanlar, kendi başlarına değil de, bizim başımıza ne geleceğini bilmemiş olsunlar!. Fakat hapisten kurtulmanın kanunî çareleri üzerinde, gazetesini de çıkarmanın tam arifesinde bulunan ben: hayatı boyunca düşmanlarını yalnız manevî ve kanunî kurşunlarla öldürmeğe çalışmaktan başka tek teşebbüsü görülmeyen ve zaten o teşebbüsle bu teşebbüsün bir arada gitmeyeceğini pekâlâ takdir etmesi gereken ben nasıl bilmem?. Böyle bir işi ben yapmam; benim gibiler ve bizim yolumuzdakiler yapmazlar; eğer her defa bu türlü kurtulacağını bilse, her defasında milyonlarca (Vatan) satıp bedelini sarfederek, kendisine ancak Ahmet Emin yapar veya yaptırır. Fâni ve günübirlik plânda da olsa, kârına bakın, böbürlenişine bakın, siz şu adamın!. Söyleyin, çocuklar, ona, bizim ruh ve canevimizi soyarcasına, bu hudutsuz serveti nasıl kazandırdınız? Yaptığınız iş, yukarıdaki şekillere uyacak küçücük bir kast belirtse, cezanızın din nazarında; ezellerin ve ebedlerin dini olan İslâmiyet nazarında; idam olduğunu biliyor musunuz? Halbuki Türk Ceza kanununa göre, cezanız, ağır manevî tahrik altında, yaralananın tahriki altında, basit bir öldürmeğe teşebbüs ve yaralamadan ileriye geçmemek icap eder.

 

Tek teselli ve cevabınız şu olabilir:

Ne bilirdik? İyi niyetle, iman öfkesiyle, suçu kendimizden ibaret görerek hareket ettik!

Mümkün!. O halde şuna cevap verin: İçinizde hafız olduğundan bahsedilen, hâdiseyle alâka derecesini asla bilemediğim zat, size, imanınız derecesinde kuvvetli olması gereken bir endişeden; Peygamberimizin "uyuyan fitneyi uyandırmayınız!" emrinden doğacak olan endişeden söz etmedi mi? Allah Resulü'nün hadis emirleri vardır; ve zaten bizim, bunca gayret, maharet ve çileyle, yalnız kanun dikkati ile ve kalemle idare ettiğimiz işi, bir din ve fikir büyüğüne danışmaksızın fiilen meydana getirmeğe çalışmak, sizin hakkınız ve haddiniz midir? Şimdi, Ahmet Emin'in başına gelenler için değil, fakat bizim başımıza, bu dâvanın başına getirdikleriniz için, acaba kaç milyon sene istiğfar etmeniz lâzımdır? Size acıyan, acımak makam ve selâhiyetinde olan Ahmet Emin değildir, benim!. Benim; ve benimle beraber bu dâvayı ancak müslümanlık zaviyesinden, müslümanlığın hikmet ve incelik zaviyesinden görenlerdir!

 

Evet, müslümanlık vaziyeti bu!. Şimdi ne olacak, ona bakalım!. Apışacak mıyız, yılacak mıyız, donup kalacak ve bir köşede oturacak mıyız? Asla!! İşte o zaman düşmanlarımızın saadet ve niyetini tam tahkim etmiş oluruz! Bilâkis; elimize kanunu alacak ve onu, müslümanlık hikmetinin emri diye bir baştan bir başa okuyacağız! Davamız lehinde, kanunun yasak etmediği ne varsa, hepsini, ama hepsini, tek noksansız yapacağız! Kanun dışı tek bir hareket yapmayacak ve kanun içi ne yapmak mümkünse hiç birini ihmal etmeyeceğiz! Gazetemizi çıkaracağız, öbek öbek ve yığın yığın toplanacağız; hattâ gerekirse ve ancak kanunî olma şartıyla Partimizi kuracağız, her mücadeleyi yerine getireceğiz! Belki bütün kötülükleri Allah iyiliğe kalbedecek ve belki bu yüzden büsbütün zafer bulacağız! Fakat kanundan başka iş ve hareket intibakı tanımayacağız! Toplanacağız; fakat polise daha evvel "gel, dinle! Davetlisin!" diyeceğiz! Tokat atacaklar, hakkımızda yapılmadık tahrik bırakmayacaklar; fakat susacağız "geç yiğidim, geç!" diyeceğiz ve yalnız tekzip edeceğiz! Anlıyorsun ya! îsâ Peygamber'e gerçek bağlılık devrinin (katakomp) hayatını yaşatmak istiyorlar bize!. Mazlumlarız, mahzunlarız, öksüzleriz biz! Bundan sonra ancak böyle yapacağız; ve lâfıma dikkat edin, bu kanunla, eldeki kanunlarla zafer bulacağız! Zira elbette bir gün rey sandığının basma çağırılacağız!

 

Bu memlekette, müslümanlıktan başka her şeyin hür olduğu mânasına istismar edilen Malatya hâdisesi, şerleri hayra, zehirleri şifaya çeviren Allah'ın inayetiyle bize ders olsun müslümanlar!.

 

Kadıköy I Feneryolu -11 Aralık, Perşembe, 1952

 

 

(24 saat sonra hapse gireceğim.)

 

 

 

(Müdafaalarım'dan)

 

 

Reyhan Hanım bu yazıyı okuyana dek Hüseyin Üzmezin gözümde ki değeri büyüktü.Maltaya hadisesini ise üstad gençliğe verip affetmiştir diyor Hüseyin Üzmez in bende ki değerine sahip çıkıyordum.Ancak bu hadisenin gelişimine ve üstad tarafından haykırılan sonuçlarına baktığımızda hiç te öyle gençliğe verilip affedilecek cinsten bir hadise olmadığını anlamış bulunuyorum.

 

Bu hadise olmasaydı biliyorum ki büyük doğu davasının şu an ki pozisyonu daha farklı olabilirdi.Buna rağmen ümitsizliğe kapılmıyor şuursuzca yapılan bu hadiseye ibretle bakıyor ve böyle hareketlerin yarar dan çok zarar getireceği dersini alıp Hüseyin Üzmez defterini kapatıyorum.Kimbilir yüce rabbim bu hadiseyi bu dersi almamız için vesile etmiştir.

 

Sonuç olarak geçen sene başka bir ahval üzerine gündeme gelen Hüseyin Üzmez artık darağacında sallanan meczup bir mahkumdur benim için..

 

Üstada Allahtan rahmet ,Üzmeze de taksiratının affını diliyorum.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Reyhan Hanım bu yazıyı okuyana dek Hüseyin Üzmezin gözümde ki değeri büyüktü.Maltaya hadisesini ise üstad gençliğe verip affetmiştir diyor Hüseyin Üzmez in bende ki değerine sahip çıkıyordum.Ancak bu hadisenin gelişimine ve üstad tarafından haykırılan sonuçlarına baktığımızda hiç te öyle gençliğe verilip affedilecek cinsten bir hadise olmadığını anlamış bulunuyorum.

 

Bu hadise olmasaydı biliyorum ki büyük doğu davasının şu an ki pozisyonu daha farklı olabilirdi.Buna rağmen ümitsizliğe kapılmıyor şuursuzca yapılan bu hadiseye ibretle bakıyor ve böyle hareketlerin yarar dan çok zarar getireceği dersini alıp Hüseyin Üzmez defterini kapatıyorum.Kimbilir yüce rabbim bu hadiseyi bu dersi almamız için vesile etmiştir.

 

Sonuç olarak geçen sene başka bir ahval üzerine gündeme gelen Hüseyin Üzmez artık darağacında sallanan meczup bir mahkumdur benim için..

 

Üstada Allahtan rahmet ,Üzmeze de taksiratının affını diliyorum.

hüseyin üzmez ibtida itibariyle tam bir ustad suuruyla yetişmiş ve enerji dolu bır beyındır. merhum serengectının kardesıdır kendılerı. 17 yasında hapse gırmıs aslen bu davanın yogurdugu bır hamur olmustur. ustadın 'sılkelen ve ayaga kalk' sozunden ıstaha gelmıstır.ve malun malatya olayı.. ustad serdengectıye bahseder.' sılkelen ve ayaga kalk dedık bır tek uzmez anladı o da yanlıs anladı'..ve ustad neden boyle bır olaya tesebbus ettıgını sordugunda' sız memnun olursunuz sanmıstım ustad..' diyecek kadar safiyane dusuncesının yanlıs faılıdır.. netice itibarıyle henuz baliğ olmamıs bır zıhnıyetın yapmıs oldugu hatayı mazur gormelı ama fakat yakın zamanda yapmıs oldugu nakıs-ı akl durumunu unutmamalıyız..sabit-i kadem olamayanlar elenırler kalanlara selam olsun.. vesselam

Share this post


Link to post
Share on other sites

Sayın sark kardeşim,

 

Hüseyin Üzmez’in enerji dolu bir beyne sahip olduğu doğrudur lakin onun asla ve kat’a ibtida itibariyle tam bir Üstad şuuruyla yetiştiği söylenemez. Malatya hadisesi buna en büyük delildir. Eğer Üzmez, Üstad’ı tam olarak anlamış, idrak etmiş, onun şuuruyla yetişmiş olsaydı, enerji dolu beynini İslam davasına en güzel şekilde hizmet edecek bir yolda kullanırdı. Yanardağın içindeki enerji potansiyeli gibi kaynayan, patlayıp taştığı zaman da etrafı yakıp kül eden bir enerjinin insan bünyesindeki karşılığına en yerinde misallerden biri Hüseyin Üzmez’dir.

 

Üzmez’in neden böyle bir olaya teşebbüs ettiğine dair Üstad’a verdiği “sız memnun olursunuz sanmıstım ustad..” cevabı bile tek başına, Üzmez’in Üstad şuuruyla yetişmediğini görmeye yeter. Bu safiyane bir düşünce değildir, sadece ve sadece ahmakça ve eblehçe bir düşüncedir. Üstad’ın İslam davasını savunurken en dikkat ettiği husus kanunlara aykırı bir kulvara girmeden, asla silah, kavga, yumruk, surat dağıtmak türünden kaba kuvvete dayanan yöntemlere baş vurmadan ve bu yöntemleri hiçbir zaman teşvik etmeden, fikir ve fikir çerçevesinde gerçekleştirilen tamamen kanunî aksiyona dayanan bir yoldur ve Üstad’ın bu yönünü bilen biri -ki Üstad'ı sevdiğini, okuduğunu, anlamaya çalıştığını söyleyen herkes bunu bilmelidir- asla Üzmez gibi silahçılık oynayan çocuklar misali eline bir tabanca alıp da gidip gayr-i İslami çizgide olan birini vurmayı düşünmez, buna teşebbüs etmez. Üstad’ın kendi kaleminden yapmış olduğumuz yukarıdaki iktibaslar da Üstad’ın bu hadiseye sebep olan Üzmez’e ne kadar kızdığını, hadisenin sadece kendisine zarar vermekle kalmayarak İslam davasına ve Müslümanlara da ne kadar büyük zarar verdiğini göstermektedir.

 

Üzmez, Üstad’ın ‘silkelen ve ağaya kalk’ sözüyle iştaha gelmemiştir. Ahmet Emin Yalman’ın Vatan gazetesinde neşrettiği İslam’a saldıran makalelerini okuya okuya Yalman’a karşı büyük bir kin ve nefret beslemeye başlamış, Yalman’ın yolunun Üzmez’in memleketi olan Malatya’ya düşmesiyle birlikte onu öldürme planları yapmaya başlamıştır. Tafsilatlı malumat, Üzmez'in kaleme aldığı Malatya Suikastı kitabında yer almaktadır.

 

Üstad, bu hadiseyle ilgili olarak ‘silkelen ve ayaga kalk dedık bır tek uzmez anladı o da yanlıs anladı' dememiştir. Tam olarak demiştir ki: “Ayağa kak Sakarya, dedik, bir kişi kalktı o da amuda kalktı.”

 

Üzmez’in amuda kalkarak, başta Üstad olmak üzere İslam davasını savunan ve yaşamaya çalışan kesime zarar vermeye kadar giden bu hatası hiçbir şekilde mazur görülemez kardeşim. İnsanoğlu hata yapamaz mı, yanlışa düşemez mi, elbette ki düşebilir, şaşırabilir, hata yapabilir; lakin yapılan hata kendisine zarar vermekten çıkıp da bir kesimin hayatına mâl olmaya kadar gitmişse, o hata artık kişisel bir hata olmanın ötesine geçip cemiyeti, geneli menfi şekilde etkileyen bir mahiyete büründüğünden, mazur görülecek tarafı kalmaz. Üzmez, bu hadise ile, en yüksek dereceden bir fitne çıkarmıştır. Zararı sadece kendisine değil, çok geniş bir kesime olmuştur.

 

Üstad diyor ki: “Siz Ahmet Emin'i değil, bizi, iman dâvasını yaraladınız!.”

 

Ve gene diyor ki: “Bizim, bunca gayret, maharet ve çileyle, yalnız kanun dikkati ile ve kalemle idare ettiğimiz işi, bir din ve fikir büyüğüne danışmaksızın fiilen meydana getirmeğe çalışmak, sizin hakkınız ve haddiniz midir?”

 

“merhum serengectının kardesıdır kendılerı.” demişsiniz Üzmez için. Manevi bir kardeşlikten mi bahsediyorsunuz? Zira Üzmez ile merhum Serdengeçti arasında kan bağına dayanan bir kardeşlik yoktu.

Share this post


Link to post
Share on other sites
Sayın sark kardeşim,

 

Hüseyin Üzmez’in enerji dolu bir beyne sahip olduğu doğrudur lakin onun asla ve kat’a ibtida itibariyle tam bir Üstad şuuruyla yetiştiği söylenemez. Malatya hadisesi buna en büyük delildir. Eğer Üzmez, Üstad’ı tam olarak anlamış, idrak etmiş, onun şuuruyla yetişmiş olsaydı, enerji dolu beynini İslam davasına en güzel şekilde hizmet edecek bir yolda kullanırdı. Yanardağın içindeki enerji potansiyeli gibi kaynayan, patlayıp taştığı zaman da etrafı yakıp kül eden bir enerjinin insan bünyesindeki karşılığına en yerinde misallerden biri Hüseyin Üzmez’dir.

 

Üzmez’in neden böyle bir olaya teşebbüs ettiğine dair Üstad’a verdiği “sız memnun olursunuz sanmıstım ustad..” cevabı bile tek başına, Üzmez’in Üstad şuuruyla yetişmediğini görmeye yeter. Bu safiyane bir düşünce değildir, sadece ve sadece ahmakça ve eblehçe bir düşüncedir. Üstad’ın İslam davasını savunurken en dikkat ettiği husus kanunlara aykırı bir kulvara girmeden, asla silah, kavga, yumruk, surat dağıtmak türünden kaba kuvvete dayanan yöntemlere baş vurmadan ve bu yöntemleri hiçbir zaman teşvik etmeden, fikir ve fikir çerçevesinde gerçekleştirilen tamamen kanunî aksiyona dayanan bir yoldur ve Üstad’ın bu yönünü bilen biri -ki Üstad'ı sevdiğini, okuduğunu, anlamaya çalıştığını söyleyen herkes bunu bilmelidir- asla Üzmez gibi silahçılık oynayan çocuklar misali eline bir tabanca alıp da gidip gayr-i İslami çizgide olan birini vurmayı düşünmez, buna teşebbüs etmez. Üstad’ın kendi kaleminden yapmış olduğumuz yukarıdaki iktibaslar da Üstad’ın bu hadiseye sebep olan Üzmez’e ne kadar kızdığını, hadisenin sadece kendisine zarar vermekle kalmayarak İslam davasına ve Müslümanlara da ne kadar büyük zarar verdiğini göstermektedir.

 

Üzmez, Üstad’ın ‘silkelen ve ağaya kalk’ sözüyle iştaha gelmemiştir. Ahmet Emin Yalman’ın Vatan gazetesinde neşrettiği İslam’a saldıran makalelerini okuya okuya Yalman’a karşı büyük bir kin ve nefret beslemeye başlamış, Yalman’ın yolunun Üzmez’in memleketi olan Malatya’ya düşmesiyle birlikte onu öldürme planları yapmaya başlamıştır. Tafsilatlı malumat, Üzmez'in kaleme aldığı Malatya Suikastı kitabında yer almaktadır.

 

Üstad, bu hadiseyle ilgili olarak ‘silkelen ve ayaga kalk dedık bır tek uzmez anladı o da yanlıs anladı' dememiştir. Tam olarak demiştir ki: “Ayağa kak Sakarya, dedik, bir kişi kalktı o da amuda kalktı.”

 

Üzmez’in amuda kalkarak, başta Üstad olmak üzere İslam davasını savunan ve yaşamaya çalışan kesime zarar vermeye kadar giden bu hatası hiçbir şekilde mazur görülemez kardeşim. İnsanoğlu hata yapamaz mı, yanlışa düşemez mi, elbette ki düşebilir, şaşırabilir, hata yapabilir; lakin yapılan hata kendisine zarar vermekten çıkıp da bir kesimin hayatına mâl olmaya kadar gitmişse, o hata artık kişisel bir hata olmanın ötesine geçip cemiyeti, geneli menfi şekilde etkileyen bir mahiyete büründüğünden, mazur görülecek tarafı kalmaz. Üzmez, bu hadise ile, en yüksek dereceden bir fitne çıkarmıştır. Zararı sadece kendisine değil, çok geniş bir kesime olmuştur.

 

Üstad diyor ki: “Siz Ahmet Emin'i değil, bizi, iman dâvasını yaraladınız!.”

 

Ve gene diyor ki: “Bizim, bunca gayret, maharet ve çileyle, yalnız kanun dikkati ile ve kalemle idare ettiğimiz işi, bir din ve fikir büyüğüne danışmaksızın fiilen meydana getirmeğe çalışmak, sizin hakkınız ve haddiniz midir?”

 

“merhum serengectının kardesıdır kendılerı.” demişsiniz Üzmez için. Manevi bir kardeşlikten mi bahsediyorsunuz? Zira Üzmez ile merhum Serdengeçti arasında kan bağına dayanan bir kardeşlik yoktu.

ben tabı kı yaptıgı hatanın rengını degıstırmıyorum ama burada 17 yasında bırınden bahsediyoruz.. bır gercektır kı ıslamı cercevenın tumune zarar vermıs ve adını lekelemiştir.bu ınkar edılemez.ben niyetını sorgulamıyorum ama amelı yanlıs! elbette bır musluman sılahını degıl fıılını ve kalemını konusturmalıdır. ama yıne o zamanın sartlarını da goz onunde bulundurmalı. bugun de bır mesaj ıle mılletın sokaga dokulup protesto ve provakatıf tavırlarda bulundugunu gorebılıyoruz. yalman'ın da pekala bahsettıgınız yazıları yahut sozlerı azmettırıcıdır.fakat fatura ustada odetılmıstır. olaylar sandıgımızdan daha sert atmosferde cereyan edıyor ama netıcelerı bız daha serbest ıklımlerde yorumlayabılıyoruz.ustadin BENIM GOZUMDE MENDERES adlı eserını de okuduysanız daha geniş yorumlayabılırsınız. bır cumleden buyuk dogu sayıları toplatılabılıyordu.yanı zamanın sartları da onemlı.ve tekrar edıyorum bunlar 17 yasında henuz aklı balıg olmayan kısı tarafından gerceklestırılmıstır. zaman şedid,Üzmez gafil ve mevzu bahis olay ise huzun vericidir.. ayrıca serdengecti'nin nette tafsılatlı olarak hayatını arastırır ısenız uzmez ıle oz kardes oldugunu goreceksınız. bırbırlerıne mektupları mevcuttur. saygılar

Share this post


Link to post
Share on other sites
ayrıca serdengecti'nin nette tafsılatlı olarak hayatını arastırır ısenız uzmez ıle oz kardes oldugunu goreceksınız. bırbırlerıne mektupları mevcuttur. saygılar

 

Serdengeçti ile Hüseyin Üzmez'in kardeş olduklarına dair bir bilgi bulamadım. Bu bilgiyi içeren bir link verir misiniz?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Konuyu görünce hemen izah etmemiz gereken bir yer var, sayın sark'ın yazmış olduğu yukarıdaki mesajların birisinde Osman Yüksel ile Hüseyin Üzmez'in öz kardeş oldukları ifade edilmiş ve devamında sayın Metafor da kaynak istemiştir.

Buna ivedilikle bizim cevap vermemiz gerekmektedir, zira son demlerde doğru olmayan bilgilerin sayısı etrafta çoğaldıkça akıllar bulanmakta. Serdengeçti ile Hüseyin Üzmez'in herhangi bir kan bağı bulunmamaktadır. İkisinin herhangi bir kan bağı bulunmadığı gibi, süt kardeşliği, akrabalığı ve saire gibi hiçbir bağı yoktur. Hüseyin Üzmez annesinin yanındayken Büyük Doğu ve Serdengeçti okuyan bir genç olup Malatya suikastini 17 yaşında işliyor ve bu suikast yüzünden üstad ile Serdengeçti de Malatya'da hapsediliyor. Hüseyin Üzmez de Serdengeçti'yi ilk kez Malatya Hapishanesi'nde görüyor. Sonraki zaman diliminde Serdengeçti ile Hüseyin Üzmez ara ara görüşüyor. İkisi arasındaki bağ aynı inanış kaidelerine bağlı olmaktan öteye gitmiyor. Sanıyoruz ki durumu vüzuh ve kısa olarak aktardık.

 

Saygılarımızla...

Share this post


Link to post
Share on other sites
Serdengeçti ile Hüseyin Üzmez'in kardeş olduklarına dair bir bilgi bulamadım. Bu bilgiyi içeren bir link verir misiniz?

Bir hayli oldu okuyalı, nette karşılaşmıştım. talebiniz üzere tekrar arama yaptım ama rastgelemedim. malumunuz net alemi geniş. Bir çok yerde Serdengeçti'nin kardeşim hitabı yer alıyordu Üzmez'e karşı yazdığı birkaç demeçte..Küçüklükten beri sürekli kavga halinde oldukları, asla geçinemedikleri ve sürekli küs oldukları yazıyor idi.(Malatya suikastında tanıştıkları söylenmiş; bu okuduklarımla tamamen çelişti o vakit.) en azından kabataslak böyleydi. ve de Malatya suikastı ile tekrar barıştıkları izah ediliyordu. ben netin yalancısıyım:) tabi ne derece itimat edilir orası tartışılır ama bizzat bir kitapta okumadım. burada BDG nickli üyemizin de açıklaması dikkate alınabilir ve yaptığı izahtan ötürü teşekkür ediyoruz.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...