Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
BDG

Yahudilik-masonluk-dönmelik

Recommended Posts

Her birinin diğeriyle ruh bağı olduğu, gaye ile faaliyetin birleşerek vücut bulduğu ve hepsinin ortak paydası olan her türlü birliği çözme, dağıtma sonra da yıkma, yok etme memuriyetinde olan Yahudi, mason ve dönme; kendisine dünya üzerinde öyle bir konum belirleyip öyle bir vazife seçmiştir ki, onların ne olduğunu, dünden bugüne neler yaptığını ve şu anda da dünyanın hangi konumunda olduklarını bilmemek, dünya üzerinde vuku bulan olayların iç yüzünü anlamamak mânasına gelmekte ve buna mukabil bunları bilmek de yaşanan olayların bir de perde arkaları olduğunu görmeye, madalyonun arka yüzünün ne girift muammalarla dolu olduğunun idrakine varmaya eştir.

Şu halde bermuda şeytan üçgeni gibi bütün olayları kendi mihverine çekici ve kendi içinden dünyaya yayıcı, kuklaların oynatıcısı, kulislerin hâkimi, sebebi gün yüzüne çıkmamış hadiselerin tertipçisi ve nerede fitne ateşi varsa orada izinin bulunacağı, artık fitne kelimesinin eş anlamlısı olmaya hak kazanan bu üçlü, hem diğerini anlama açısından hem de birbirlerine et ve tırnak gibi bağlı olmaları hasebiyle tek tek ele alarak incelemenin dışında her birini diğerine bağlayıcı amilleri de göz önünde bulundurarak kafalarda kurulacak olan Yahudi- mason- dönme üçgenine aktarılacak malumatın ilk basamağı olabilecek keyfiyette ve mahiyette olan bu derleme kitaptan iktibas edilen aşağıdaki parçalar, kitaptaki sıraya göre verilmelerinin yanı sıra ( BDG kardeşimin bıraktığı yerden itibaren ), bu zihniyetin temelinin hangi mülahazalara da dayandığını göstermesi bakımından önem arzetmektedir.

Cümlemiz, Üstadın sorduğu soru ile bitsin:

 

“Hey, Türk genci, sen bu dünyayı kimlerin idare ettiğini sanıyorsun ?”

 

****

 

En ileri Yahudi entelektüellerinden sayılan ( Teodor Herzl ) meşhur “ Bir Yahudi Hükumeti” isimli eserinin 523’üncü sayfasında diyor ki:”Biz gerçek bir milletiz. Eğer düşersek, ihtilalci bir işçi sınıfı, ihtilal partisinin gedikli zabitleri oluruz. Eğer yükselirsek, paranın kıymeti de bizimle beraber yükselir.”

 

Herhangi bir ifşayı bile menfaatine ve siyasetine göre ayarlayıp fayda bulursa ileriye atan, kendisine zarar getirecek hiçbir sırrını ise ele vermeyen Yahudi, bu korkunç ifşası ile beşeriyete, ister istemez kendisini himayeye mecbur olduğuna dair bir nota vermektedir: Bizi düşürürseniz siz zarar edersiniz; zaten içtimai vahdetinize karşı bir silah olarak icat ettiğimiz komünizmayı besler, birlik ve muvazenenizi yok ederiz! Eğer bizi yükseltecek olursanız, bütün iktisadi kıymetlerin nazımı olan para haysiyeti de bizimle beraber yükselmiş olur ve bu sayede siz faydalanmış bulunursunuz!

 

Yahudi (Herzl)in notasındaki mana budur. O, demek ister ki, Yahudi, zahirde hâkim milletlerin şahdamarını emen bir kenedir; bu kene koparılıp atılacak olursa damar bütün kanını kaybeder, muhafaza edilecek olursa da kaymağını Yahudi yese bile damarda kan çoğalır.

....

Meşhur Amerikalı milyarder (Ford)un, Birinci Cihan Harbinden sonra yazılmış” Beynelmilel Yahudi” isimli pek kıymetli bir eseri vardır. Ford, bu eserinde, Tarih Boyunca Yahudi’yi tetkik eder ve şu hükme varır:

 

Yahudi, iki bin seneden beri başka ırkların kendisine karşı duyduğu nefret hissini anlamış, fakat öbür ırklar Yahudi’yi anlayamamışlardır.

 

Sovyet Rusya’da Bolşevikliğin temelini atan odur. Birinci Cihan Harbinde Alman felaketinden mesul bulunan odur. İngiltere’de ise tam bir dünya hâkimi mertebesine ermiş, altun kuvvetiyle her şeye hükmeder olmuş ve cihanda arzuladığı anarşi, rekabet, huzursuzluk ve muvazenesizlik bakımından, milletleri birbirine karşı kışkırtmak faaliyetini idare etmiştir.

 

Netice:

 

Yahudi, bütün dünyada ön saftadır.

Yahudi, bir dünya bilmecesidir.

Yahudi, kemiyetçe pek zaif olmasına rağmen, dünyanın bütün sermaye kaynaklarına sahiptir.

Yahudi, vatansız ve hükümetsiz yaşadığı halde ( komik İsrail toprağı bir operet tecrübesidir ) hiçbir milletin ulaşamadığı bir ırk ve kavim yekpareliği arzeder.

Yahudi, hemen her memleketin kanunlarına, perde arkasından hâkimdir.

Yahudi, başlıca vasıta olarak ticareti kullanır; ve paçavra alım satımından beynelmilel büyük partilere kadar bütün iş âlemini, sımsıkı, elinde tutar.

Yahudi, yalınız, güç ve terletici vücut çalışmalarından nefret eder; böylece her şeyi zekâ ve kurnazlık manivelasıyla halletmekteki dehasını gösterir.

……

Yahudilik kanunları, bir para aristokrasyası meydana getirmiştir. Dün, bugün ve daima, Yahudi, yabancıların sefaletine sebep olarak para kazanmıştır.

 

O, kendi topraklarında otururken, ihtikâr yapamazdı. Memleket toprakları herkese taksim edilmişti. Zengin bir sınıfın teşekkülü imkânsızdı. Şahsi yorgunlukla hayatlarını kazanmaları lazımdı. Eğer, onların hükümeti, Filistin’de devam etmiş olsaydı, Yahudi’nin iktisadi hayatta yükselmesine asla imkan yoktu.

 

Bir Yahudi, hiçbir vakit, diğer bir Yahudi’den zengin olmaz!

 

Yahudi kanunu, yabancılarla ticaret yaparken, Yahudi’ye başka haklar verir. Bir kanun ona, şunu emreder:

 

“Bir yabancıya ihtikâr yapabilirsin! Fakat kendi cinsine, asla!..”

....

Onlar, bütün dünya yüzüne yayılmışlardır. Her tarafta ajanları bulunur.

....

Dünyanın hakiki kapitalistleri ve güdümcüleri Yahudilerdir. Bu noktada Almanların kanaati şöyle izah edilebilir:

 

“Her türlü ihtilal, Yahudi kuvvetlenme ve çürütme arzusunun ifadesidir. Sosyalist, demokrat ve serbest fikirliler partileri, yalnız Yahudi kuvvetlenme arzularının birer aletleridir.”

....

Almanların gözleri, birdenbire açıldı:

 

“Yahudilik, dünyanın en iyi organize edilmiş kuvvetidir. Onlar, şöyle bir birlik vücuda getirmişlerdir ki, nereye gitseler, zengin veya fakir, birbirlerine sadıktır.”

 

Bu birliğin kuvvet vasıtaları: kapital, matbuat ve propagandadır.

....

Ford’a göre Yahudi nüfuzu, (Şekspir) gibi bir dâhinin eserlerindeki bazı kısımları kaldırtmaya kadar gitmiştir. Bazı kütüphanelerden, istemedikleri eserler de yok edilmiştir.

....

Yıl 1891-92… Fecaat hareketinden ( işkence, öldürmek ) kaçan Yahudiler, sığınak olarak İstanbul’u seçmişlerdi. Burada kalanlardan başka Selanik, İzmir, İskenderiye’ye giden de olmuştu. Bu zavallıların şu vaziyeti, İkinci Abdülhamid’in kafasında bir siyasi plan doğurmuştur. Bu planın tatbik kabiliyetini anlamak için, Türkiye Hahambaşısı ( Moşe Levi )yi 1893 senesinin nisan ayında saraya davet ve huzuruna kabul etmiştir.

 

Abdulhamid, iltifattan sonra hahambaşıya şunu söylemiştir:

 

“- Yahudilerin, muhtelif memleketlerde tazyiklere maruz kaldıklarını ve pek çok kişilerin de sığınak aramak için memleketime geldiklerini biliyorum. Gerek Rusya’dan, gerek başka memleketlerden çıkan Yahudileri memleketime kabul etmeye razı olurum. Maksadım bu gibi Yahudileri Şarki Anadolu’da yerleştirmek ve bu suretle yerli Yahudilerle beraber dördüncü orduya bağlı yüzbin kişilik bir kuvvet hazırlamaktır. Şayet kaşer ve turva ( kaşer, yenen ve turva yenmiyen yemekler ) hususunda bir engel varsa, bunu ortadan kaldırmak ve Yahudi dininin ahkâmına göre yemek pişirmek için hususi tertibat aldırırım. Buna ne dersiniz hahambaşı efendi?”

 

Hahambaşı, Yahudi cemaatini askerlik hizmetine idhal etmek lütfunda bulunduğu için, padişaha teşekkür ederek, vakayı hahamhanenin ruhani meclisine bildireceğini söylemiştir.”

 

Bu yazı, İstanbul Üniversitesinin eski ve meşhur Yahudi profesörlerinden ( Avam Galanti)ye ait… Başında da “ Hakikati konuşmaktan korkmayınız.” Tarzında bir vecize vardır. Âlemde hiçbir şey, bu yazıdaki menfi ruhu ve gizli kastı, kendisi kadar izah ve ifade edemez… Birinci ve ikinci kısımlar, alelusul, Türklere karşı kullandıkları iğfal ve iğva metodunun mükemmel bir numunesi ve Yahudi politikasının enfes bir örneğidir. Daima burada himaye gördükleri, saadete burada nail oldukları ve burayı kendilerine hakiki bir vatan bildikleri teranesi… Bu arada, dinen zahiren Müslümanlığı kabul etmiş bir Yahudi’nin hikayesi de pek manidardır. Üçüncü kısma gelince o, baştan başa bir şaheser.. Bu kısımda, ikinci Abdülhamid’e dair, bu zamana kadar bilmediğimiz, harikulade bir vesika daha elde ediyor ve bu zatın ne büyük bir insan olduğunu idrake yeni bir fırsat kazanıyoruz. Bizzat Yahudi profesörün nakliyle sabit oluyor ki, İkinci Abdulhamid, devrinin hahambaşını güya kendisine ve Yahudilere itimat göstermek politikası altında saraya çağırıp, Yahudi mültecilerin Şark Anadolu’suna yerleştirilmeleri ve orada ordu hizmetine de kabul edilmeleri hususunda bir danışma yapıyor. Yahudiler de, zahirde fevkalade büyük bir itimat eseri telakki etmeye mecbur oldukları, fakat hakikatte asla yanaşmayacakları bu teklifi, minnetle kabul etmeğe mecbur oluyorlar. Hâlbuki Abdulhamid’in gayesi, böyle bir tertiple bu mazarrat ve hiyanet unsurlarını memleketin en sağlam mıntıkasında torba içine almak ve böylece onların büyük şehirlerdeki tabiyesine mani olmaktır. Nihayet, Yahudi dehasını yenmekte bize tek misali veren Abdülhamid’in inceliğini de yine bir Yahudi’den öğrenmiş oluyor; bu büyük insanın niçin Yahudi intikamına uğradığını anlıyoruz.

....

Yahudi, tek cümleyle, dünyada dini, milli ve fikri birlik adına ne varsa onu lif lif çözmeye, bozmaya, harap etmeye memur, bozguncu, fesatçı tipidir. Kısacası, Yahudi bellibaşlı bir ruh saikiyle müstakil bir millet teşkil edememiş ve bütün dünya milletleri içine yayılmış olan kavminin fert fert menfaatini koruma, bunun için de bu menfaate karşı gelecek her çeşit bütünlüğü parçalama rolündedir.

....

Yahudiler, bugün olduğu gibi Filistin’i hep beraber oraya göç etmek ve müstakil millet olarak yaşamak için değil, yine her tarafa dağılmış ve her tarafın kanını emmeye memur bulunduğu halde göstermelik bir vatan diye istiyorlar ve orasını bir hâra gibi kullanıp dünyanın en nazik yerinde işgal edecekleri köprübaşiyle cihan siyasetine tesir etmeyi hesaplıyorlardı.

 

MASONLUK

 

Netice olarak verilecek hüküm masonluğun, insanlık ve kardeşlik gibi aslında mübarek ve muazzez mefhumları perde edinerek Yahudi kapitalizmasını koruyan ve gizli Yahudi menfaatlerini savunan, din ve milliyet vahdetlerini bozucu ve onların yerine geçmek isteyici bir müessise olduğudur.

 

18. ve 19. asırlarda, Yahudi kapitalizmasının polisi mevkiindeki masonluğun mihveri etrafında çalışan başlıca devletler, İngiltere, Fransa ve İtalya’dır. Büyük Asya bütününü tam bir istismar sahası haline getirmek, buna mani her engeli ortadan kaldırmak ve İslam topluluk, birlik, şahsiyet ve istiklalini kökünden kazımak…

....

1854 Kırım seferi, Türkiye’yi, Avrupalılık gayret ve hakimiyetini henüz arslan payı alacak dereceye çıkarmamış bulunan ve hiçbir inceliğe akıl erdiremeyen vahşi ve kaba Moskof ayısının pençesinden kurtarıp, adil ve arif(!) Batı Avrupa dünyasının elinde adilane ve arifane sömürmek ve öldürmek için tertiplenmiş bir emperyalizma planından başka bir şey değildir. Yoksa Türkiye’nin ittifakına koşanlar arasında, kimse, Türklerin kara gözüne âşık olamazdı.

....

Kırım seferinden sonra, İngiliz, Fransız ve İtalyan masonları, Türkiye’de loca açmak mevzuunda birbiriyle yarışa koyuldular. Hak, vazife, adalet, her türlü kanaate hürmet, vicdan hürriyeti, beşeriyet, insaniyet gibi, yalancı şahitliğe memur kukla tabirler, o devrin münevver geçinen başlıca sığ ve yassı kafalarını zapt ve fethetmeye kâfi geldi.

 

Hemen hemen bütün Tanzimat edebiyatçıları abrarane fikirler besleyen teşekküllerin, birer kahraman zannedilmiş ve zannettirilmiş büyükleri, bu aşağılık hilenin kurbanı olacak kadar entipüften insanlardır. Bunların arasında da, Şinasiler, Namık Kemaller gibi, ileride ve bilhassa Masonların büyüttükleri ve kahraman gösterilmeğe muvaffak oldukları örnekler vardır. 19. asrın, karaya vurmuş ve şişmiş bir balina gibi kör, sağır, dünyadan habersiz İstanbul entelektüeller ve Avrupa hayranları âleminin gaflet derecesi, efsanevidir. Masonluğun nüfuz derecesine bakın ki, ilk defa olarak bir Türk Padişahı “Halife-i rûyu zemin” Sultan Murat; kendisinden sonraki muazzam ve muhteşem devlet reisi Abdulhamid’in biçare selefi, bizzat masondur!

 

…İttihat ve terakki cemiyetinin tam ve açık bir mason eser ve müessiri olduğunu kısaca belirtmiştik…

Nihayet 31 mart hadisesinin bastırılmasıyla beraber, ittihat ve terakki lideri Talat beye masonlukta nihai bir adım daha attırıldı ve bu zat baş köşeye oturtuldu: Üstad-ı Azam… Ve koca vatan, her şeye rağmen namuslu ve iffetli, fakat tam bir bön ve cahil adam olan bu bedbaht sadrazam veya Üstad-ı azam devrinde büyük izmihlal ve inkisamını idrak etti.

 

Birinci dünya harbini doğuran sebepler, büyük iktisadi ve siyasi rekabetler, birbirine zıt her kutbuyla Türk bütünlüğüne düşman olmakta müttefikti.

 

Ve masonluk, garp dünyasının, Asya’nın hâlâ yanmakta devam eden son kandili olan Türkiye’yi tasfiye etmek için kullandığı öldürücü vasıtalardan ancak bir tanesiydi.

 

MASONLUĞUN İÇ YÜZÜ – VESİKALARLA MASONLUK

 

“Hiçbir münevver insan, hatta tabiat ilmini azıcık anlayan bir kimse, ne mucizelere ne de ilahi kudrete inanabilir. Hürriyet, akıl, terakki; hakiki insanlığa yegâne yol, imansızlıktır.”

( Mason Büchner’in, Der Got Begrif kitabından… )

 

“ Unutmayalım ki, biz din düşmanlarıyız! Localarımızda bütün gayretlerimizi göstererek, dinin her tezahür şeklini imha edeceğiz!”

( Belfort kongresi – mayıs 1911 )

 

“Dindarlara ve mabedlere galip gelmek kâfi değildir. Asıl maksadımız dini imha etmektir.”

( Beynelmilel kongre,1900,sh. 102 )

 

“ Bütün siyasi müesseseler tabiatiyle masonların elindedir”

( Asamble generale de grande Orient – 1888 )

....

Bir İngiliz edibi, masonluk ve Yahudilik arasındaki münasebeti tebellür ettirmek maksadiyle:

“ Mason, eğer doğuştan bir Yahudi değilse muhakkak ki, suni bir Yahudidir” demiştir.

Masonluk sadece bir alettir; ve masonluktan daha yüksek ve daha gizli bir teşkilatın, yani Yahudinin hizmetçisidir.

....

“Hedefimiz dinsiz ve Allahsız bir hükümet vücuda getirmektir”

 

( Birinci beynelmilel kongre, Paris, 1889 )

....

“1789’da itibaren Büyük Fransız İhtilalinde ortaya atılan, hürriyet, müsavat, uhuvvet mefhumları bizim malımızdır. Pozitivizma, ümanizma, rasyonalizma, natüralizma, determinizma, septisizma ve sosyalizma hep bizden doğdu. Daima yeni prensipler tesis etmek, insan kafasını allak bullak hale getirmek ve neticelerini hiç umursamamak, bir ( illüminatör ) namıyla maruf mason tarikatının kurucusu olan ( Adam West Haypt )ın emridir.

 

115 Meşhur Mason Listesinden Seçmeler: ( Kitapta 115 kişinin adı verilmektedir. )

 

Ahmet emin yalman ( Malum gazeteci, dönme – 33 derece )

Burhan belge ( Muharrir – Eski mebus – tanışığı )

Celal Bayar ( Baş mason )

Cemil ipekçi ( sinemacı – dönme – rense )

Cemil sena ongun ( Öğretmen- felsefeci- 33 derece – cenup yıldızı )

Falih Rıfkı atay ( Malum gazeteci – aydın )

Faruk nafiz Çamlıbel ( Eski öğretmen ve şair – aydın )

Hasan ali yücel ( Meşhur maarif vekili – 14 derece- muhibbanı hürriyet )

Lütfi Kırdar ( Eski İstanbul valisi – eski bakan – 33 derece – etfal doryan )

Mithat cemal Kuntay ( Şair ve romancı – Zuhal )

M. Kemal Öke ( Dr. Ve prof. – 33 derece – Meşriki azam – ferlik locası )

Nadir nadi ( Cumhuriyet gazetesi başyazarı – özkardeş )

Nurullah ata ( Meşhur münekkid – İstanbul )

Ömer rıza doğrul ( Muharrir – sözde İslam mütefekkiri – selamet )

Reşat nuri ( Romancı – İstanbul )

Samet Ağaoğlu ( Eski Bakan – Zuhal )

Süleyman Demirel ( Eski mühendis – Başbakan – Bilgi )

Yakup kadri ( Romancı – Eski sefir- Cumhuriyet yıldızı )

 

DÖNMELİK

 

Miladi 17. asır ortaları.. Müthiş bir rivayet, İzmir kıyılarından başlayarak, Filistin, Yunanistan, Şimali Afrika ve Cenubi Avrupa sahillerini dalgalandırmakta… Rivayet gerçekten müthiş:

 

-İzmir’de bir Mesih türemiş !..

 

.. her devrin fırsat ve imkan kollayıcısı olan Yahudi, arada bir kendi hemcinslerini dolandırmaktan çekinmemiş ve bir çok devir ve mahalde ve bir çok defa Yahudilerin içinden “ Mesih” olmak iddiasında kalpazanlar türemiştir. Yahudilerin bu “ Mesih” ideali, hasseten vatanlarını kaybettikten sonra büsbütün azmıştır..

 

Sene 1648.. İzmir’de Sabatay Sevi isminde ve 22 yaşında bir Yahudi “ Mesih”liğini ilan etmiştir..

 

İşte dünyanın en garip maceralarından birini geçirdikten sonra Edirne sarayında Müslüman edilecek (!) ve Mehmet ismini takınacak(!) olan bu Yahudi, ismine bir de aziz ismini sıfat manasıyla ekleyip, Türk ve Müslüman bünyesi içine, Yahudilikten daha aykırı gizli bir ruh ve mezhep sahibi olarak girecek ve dönmeliğin başı ve tohumu olacaktır.

....

Aziz Mehmet efendi bağlısı sahte Müslümanlar, İzmir ve İstanbul’da kümelenerek aile aile parçalara bölündü, fakat aralarında müthiş bir vahdet belirtici ( dönmelik ) sınıfını kurdular; ve suretâ Yahudilerden ayrı, müstakil ve hatta onlarca benimsenmez şekilde bambaşka ve çok daha zararlı bir Yahudilik ocağı işletmesini meşrutiyet yıllarına kadar sürdürdüler.

 

Meşrutiyet hareketi ise dönmeliğin zaferi oldu. Bu hareketle, başta dönmelik, masonluk ve Yahudilik el ele davrandı ve ikinci Abdulhamid’in şahsında tecelli eden dini ve milli Türk birliğini, ahlakını, ananesini çürütme hamlesine girişti. İttihat ve terakkicilerin kucak açtığı meşhur maliye nazırı Cavit, divan-ı harp reisi ve kumandan remzi paşa, sahte Türkçülük cereyanının şakşakçısı Halide Edip gibi dönme tipler meydanı doldurdu, ( sosyete hayatı ) yaftası altında şişli muhiti ve salonları kuruldu, aynı sahtelik “ Edebiyat-ı cedide”ye de aşılandı ve ulu hakan’ın tahttan indirilmesinden sonra tepetaklak giden milli ahlak, büyük şehirlerde tam bir çürüme halinde bugüne kadar geldi.

 

Üsküdar’daki hususi mezarlıklarına kadar Müslümanların ve Türklerin arasında, aynı hüviyeti taşıyarak tam bir ayrılık hayatı yaşayan dönmeler, ticaret ve sanayi hayatına hâkim olarak Türk’ü çürütme gayesini hiçbir devirde ihmal etmediler ve buna göre devirlerin cereyanlarını istismar etmeyi bildiler.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...