NFK-Fan 285 Report post Posted February 1, 2006 AKIL Akıl, akıl olsaydı ismi gönül olurdu; Gönül gönlü bulsaydı bozkırlar gül olurdu. (NFK/1980) Quote Share this post Link to post Share on other sites
NFK-Fan 285 Report post Posted February 1, 2006 Selamlar, Bu mısralar da, üstadın pek çok şiirinde olduğu gibi felsefi acılar çekmiş ve sükûta, Gazali'de olduğu gibi, Peygamberin eteğine yapışmakta ermiş birisinin fikirlerini ifade ediyor. Bergson'ın vardığı gerçek... Ayrıca Yunus Emre'nin farklı bir ifade ile dile getirdiği, insanın kendini ve insan fikrini, kavramını bilmesini isteyen düşünceyi de bu iki mısralık şiirin, bu harika cehl-i mümteni örneğinin ikinci mısrasında bulabiliyoruz. İlahî muhabbetin izlerine de rastlanabilir bu iki mısrada. Açıkçası nasıl yorumlamak isterseniz, öyle anlayabilirsiniz ve hepsinden de müspet manalar çıkar. Cismen küçük olan bu iki mısra, hakikatte çok büyük bir mânâ ifade ediyor. Saygı ve selamlarımla Quote Share this post Link to post Share on other sites
tutsak 4 Report post Posted August 21, 2007 Üstad'ın bu şiiri, barındırdığı mana ve üslubundaki gizemi münasebetiyle beni en fazla üzerinde düşündüren şiirlerindendir. Genel itibariyle akıl temalı şiirlerinde aklı hakikat projektörüne tabii tutup, tutarsızlıklarını resmeden Üstad, bu dizelerde acaba onun hangi zaafiyetini vurguluyor ? İlk dizede 'Akıl, akıl olsaydı ' diyor Üstad..Aklın akıl olmasıda ne demek ? Bu soruya Üstad'ın fikriyatına itibar edenlerce verilecek cevap hususiyetiyle 'hayır, akıl akıl değildir' olacaktır. Peki, akıl nasıl olurda akıl olmaz. Burada Üstad, aklın o çok güvendiği tutarlılığının aslında tam bir fiyasko olduğunu vurguluyor..Günübirlik ve sathi muvaffakiyetlerle göz boyayan akli bir sistemin tahrip olması olağandır.Bilimsel kuramların zaman içinde pörsümesi, yerini yenilerine bırakması bunun en bariz remzidir.Hemde bu tahribat yine farklı bir akli sistemin öncülüğünde vuku buluyor, Yani akıl kendi silahıyla tahrip oluyor..Bu, onun riyakarlığının ne güzel bir örneğidir.. Demekki akıl, kendisiyle iftihar ettiği gibi tutarlı değil. Zamanla pörsümesi olağan. O zaman şunu kati suretle öne sürebiliriz ki akıl, akıl değildir! Eğer akıl, akıl olmuş olsaydı (yani zamanla pörsümez ve hakiki manada tutarlı olsaydı) o zaman adı gönül olurdu. Çünkü bizim gönül dediğimiz olgunun akıl ile arasındaki en kalın duvar kalkmış olurdu... İlk dizeyi kelamımız yettiğince izah etmeye çalıştık. "Gönül gönlü bulsaydı bozkırlar gül olurdu." Bu dizeyi, gönlün dengini bulmasıyla ereceği visal hissiyatına yorabiliriz.Lakin Üstadın bunu ilk dizedeki diyalektikle bağlantılı olarak kullanmış olduğunu düşünürsek daha çetrefilli bir izahının olduğunu anlarız. Belki de akıl ile gönül arasındaki mukayese, bozkır ile gül arasındaki letafet farkıyla nispetlenmiştir..:( 1 Quote Share this post Link to post Share on other sites
Abdulhamid 6 Report post Posted August 22, 2007 selam aleykum Dilsizlikte bir bedahet ifadesi vardır. Her şeyi bedahetle bilir, akılla ararız. Bedahet duygumuz olmasaydı, akıl tek şeyi anlayamazdı. Bedahet öyle bîr his ki, akıl» ona köle diye verilmistir. Ve bizim akıldan beklediğimiz selâhiyet onda... Bedahet, peygamberlik makamının aslî ve mutlak sahibince buyurulduğu gibi «kalbte bir nur»dur ve" izah üstü bir şey... Bedahet «besbelli» hükmüdür ve Allah'a açılan geçidin parolası... (Aynadaki yalan- s.140) Quote Share this post Link to post Share on other sites
Guest Fatih Report post Posted March 22, 2017 Felsefi çile değil, fikir çilesi çekmiştir Üstad. Felsefe, batının tefekkür mecraı. Müslümanın tefekkür mecraı hikmet ve irfan üzerinedir. Mütefekkir HAKİ DEMİR Bey'den aktaracak olursak: "İDRAK MESELESİ Felsefi düşünce ile İslami tefekkür arasındaki fark unutuldu. Felsefi düşünce, iman sahibi olmadığı için mütemadiyen delillerle meşguldür. İslami tefekkür, iman ile başlar. İman, hakikatin külli kabulüdür, öyleyse tereddüde, şüpheye, endişeye yer yoktur. Bundan sonraki sürecin adı idraktir, idrak ise manaya nüfuz etme cehdi ve faaliyetidir. İdrak süreci, kurbiyet kesbetme, yani nihai menzile yaklaşma cehdidir. Nihai menzile (tevhide) doğru ilerlerken, yolda karşılaşılan tecelli ve tezahürleri delil zannetmek mümkündür, delil denmesinde bir mahzur da yoktur. Fakat meselenin esası, "yakin" kesbetmektir." Quote Share this post Link to post Share on other sites