Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
NFK-Fan

Eşşek Hürriyeti

Recommended Posts

EŞŞEK HÜRRİYETİ

 

Namaz müspet aksiyoniyle bilinir; yani kılındığı görülmekle... Kılınmazken kılınmadığı belli değil... Oruç ise bunun aksidir. Menfi aksiyoniyle anlaşılır; yani tutulmadığı surata çarpılmakla... Tutulurken de tutulduğu belli değil... Öyleyse namaz kılmayan bir adamın edasında ona hakaret göziyle baktığına dair bir alâmet yoktur; oruç tutmadığını surata çarpan birinin tavrındaysa, dine saygısızlık açık... Bu yüzdendir ki, Şâfi fıkhında, halk içinde oruç yiyenlerin cezası müthiştir. Dine sövmenin cezası neyse o...

 

Şu halde oruç tutamayan biri, suçunu yalnız bu kadar bırakmadığı için, tutmamak fiilini mutlaka gözlerden kaçıracak ve Allah uğrunda aç ve susuz kalanların yüzüne sigara dumanı üflemenin veya huzurlarında ağız şapırdatmanın Allah ile alay etmeye kadar varan şenaatinden uzak kalacaktır.

 

Bu inceliği vaktiyle ApostoPlar, Mığırdıç'lar, Mişn'lar bile idrak eder ve Ramazanda, Müslümanların karşısında sigara içmezler, şunu bunu atıştırmazlardı.

 

Bugün ise lâiklik dine hakaret mânasında alındığı için, her biri, doğumunda nüfus kâğıdının ve ölümünde musalla taşının sahte Müslümanları, oruç yeme fiilini şahıslarına inhisar ettirmek yerine cemiyet meydanına intikal ettirmekle, tavır ve eda halinde Müslümanlığa sövmüş oluyorlar ve hareketlerinin mânasını idrakten âciz, bir gaflete düşmüş, daha doğrusu düşürülmüş bulunuyorlar.

 

Eğer Batının lâik memleketlerinde bizim orucumuz tarzında bir ibadet şekli olsaydı, bütün bir milletin mukaddesatına karşı böyle bir lezit tavrı karşısında ne gibi bir tepkiye yol açılacağı görülürdü. Ne çare ki, Batılılığı, onun kendi dinine muhabbeti değil de, İslâmiyetten nefreti şeklinde ele alanlar, şuuraltı bir davranışla, efendilerine sadakatlerini bu türlü göstermek sevdasındadırlar.

 

Halbuki Batıyı bu mevzuda konuşturmak mümkün olsa, alacakları cevap şudur:

—Ben İslâmiyetten değil, sizin gibi Avrupalıya yakınlığı ancak alafranga hela küvetlerinde gerçekleşen eşşek hürriyetiyle hür, kazurat yaratıklardan nefret ediyorum.

 

12.1.1965

Share this post


Link to post
Share on other sites

bir ülkenin heleki halkın çoğunluğu ben müslümanım diyen bir ülkenin cumhurbaşkanı ramazanda halkın önünde konuşmasını yaparken oruç vakti medyanın önünde su içiyorsa........................... diyecek bir şey bulamıyorum bulduklarımda bana uygun değil

 

Allah ıslah etsin

Share this post


Link to post
Share on other sites

HÜRRİYETE ESARET

 

Esaretlerin en korkuncu başıboş Avrupa hürriyetçiliğidir. Bu mezhep, başıboş rey hastalığında, çürümüş ve kokmuş bir cemiyet bünyesinin örneklik arazlarından birini verir.

 

Hürriyet, kendisini vasıta olmaktan çıkarıp gaye haline getirince (dejenere) olur ve iş eşek hürriyetine dek dayanır.

 

Gaye hak ve hakikattir.

Aslında herkese mahsus bir söz, herkese mahsus bir fikir, herkese mahsus bir hüküm, herkese mahsus bir hakikat yoktur. Hakikat birdir. Onu yine bir kişi bulur, bir milyon kişiye tasdik ettirir. Böylece nizam ve ahenk dediğimiz şey doğar. Ve böylece, ister istemez reyler tekte toplanır.

 

Eğer bir kişinin bulduğu şey eğri ve yanlışsa, başka bir kişi çıkar, yine tek başına bulur, yine bir milyon kişiye tasdik ettirir. Ve yine böylece reyler, mırınkırın olmadan, hakkın zorunda toplanır.

 

Büyük ve soylu kavga, bu "bir kişilerin uyuklayan cemiyet sallarında heyûlâ gibi doğrulup, öz şahsiyetlerini, zorla ve her türlü mukavemeti tepeleye tepeleye öne atmalarından ve ruhlarındaki mimarîyi topluma nakşetmelerinden ibarettir.

 

Bâtıl ve hak olan her şeyde en büyük tecelli, her bâtılı bir hak takip ettikçe, hep böyle, büyük şahsiyetlerin fikir ifadelerinden meydana gelir. Yoksa, özü hakta olan bu müstesna "bir kişi" selâhiyeti, herkeste onun oyununu kabul etmeye sebep değildir. Bu selâhiyeti herkeste kabul ettiğimiz gün, herkes birşey bulur; yani herkes "bir" olan "doğru" yerine nâmütenahi olan "eğri"den bir örnek getirir, hiç kimse hiçbir şeyi tasdik etmez, böylece de itişme, kakışma ve (kakafoni) dediğimiz şey doğar.

 

" — Hakikat şimşeği fikirlerin çarpışmasından doğar..."

 

Sözü hürriyet esaretinin şarkılarından biridir ve yüzde yüz tersinden doğrudur:

 

Fikirlerin çarpışmasından yalnız toz duman doğar.

 

Nerede ki, nizam ve ahenk vardır, orada başıboş hüküm, tercih ve rey yoktur. Bir orduda askere, taarruz emrine karşı ne düşündüğü; bir hastahanede, hastaya ne gibi bir ilâç tasarladığı; bir orkestrada, çalgıcıya ne zaman susmak ve ne zaman ölmek istediği sorulmaz. Başıboş tercih ve temayül, olsa olsa, "kadınlar hamamı'nda, bohem kahvelerinde, kibarlık budalalarının toplandığı salonlarda ve "Bâb-ı âdı" fikirsizlik tezgâhlarında olur.

 

Asıl hürriyet, kendi esaretinden kurtulmak ve hakka esir olmaktadır.

 

2.6.1965

Share this post


Link to post
Share on other sites

Hürriyet kisvesi altında fikir özgürlüğü getirdiklerini ilan edip, envai nizamsızlığın, başıboşluğun ve küfrün tohumunu bir gülfidanını diker gibi hassasiyetle cemiyetin toprağına diken bedbahtların çizgilerine bir bakalım:

 

Tepeden tırnağa bütün zerrelerine, Batı’dan ithal zehirler şırınga edilen, topyekun ruh ve beden hassaları felce uğratılan, bir külçe gibi yığıldıktan sonra her hareketlerine şekil vermek için en necis liflerle örülen kukla iplerine geçirilen ve cemiyetin mihrak noktasına kurulan tiyatronun baş aktörleri olan Hürriyetçiler; en feci ve şeni oyunları devlet çökene kadar sahnelemişlerdir.

 

Zehrin kaynağı, şırınganın enjektesi ve kuklaların oynatıcılığı Batı’nın elinden çıkma. Zehri yiyen; zehrin, her zerresine yayılmasına izin veren, Batının kukla ipliklerine gönüllü mahkûm olup hiçbir şuura malik olamayanlar da Hürriyetçiler…

 

Lafta Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmek isteyen, Batının maşalığını yaptığını göremeyen, nefsini putlaştırdıkça putlaştıran, nefs hürriyetinin mümessilleri olan bu gafil güruh, ruh kökümüze her türlü kezzabı, irini, cerahati, necaseti Hürriyet adına ve aşkına büyük bir zevk ve iştahla dökmüşlerdir. Halbuki hakikat tektir ve ona bağlanmayanlar başıboşluk girdabında bir cihetten başka bir cihete kafalarını çarpa çarpa savrulmaya mahkumdur. Bu girdabın içinde boğulduklarını ve koca bir devleti boğduklarını göremeyen nefs hürriyetinin uşakları sarpa sardırdıkları işlerin ardından, titreyip, kendilerine gelip en hakikisinden bir nefs ve fiiliyat muhasebesine girişecekleri yerde, kafalarını önce, içinde şüheda kaynayan vatanın aziz topraklarına gömmüş, bir zaman sonra da bu topraklarda artık barınamayacaklarını anlayınca, insanlığın en çukur mertebesi olan “ hainlik “ mührünü de kendilerine damgalattırarak bu yangın yerinden kaçmışlardır. Hürriyet gemisine cebren bindirilen millet, kaptanı Yahudi, çarkçısı mason, tayfası dönme, rotası dinsizlik olan bu gemiyle birlikte kayalara, Batının istediği şekilde oturmuştur, oturtulmuştur.

 

Yangın kemiyette, müşahhasta, plastik zeminde söndürülmüş ancak mücerret plandaki yangının alevden dili, kafaları yalamaya devam etmiştir. Çok feci hal…

 

Ama hakikat yok edilemez, saklanamaz. Fırlatıldığı köşede, yavaş yavaş içine enerji biriken bir volkan gibi gelişir de zamanı gelince büyük bir gürültüyle patlar, lavlarını bütün beşeriyetin üzerine yağdırmaya başlar. İşte o volkanı patlatacak enerji, gençlikte, iman gençliğinde. Davaların davasını hayatının gayesi belleyen ve her şeyi o gayeye göre şekillenen gençlikte.

Share this post


Link to post
Share on other sites

MUHTEREM - MUHAKKAR

 

Hürriyet için hürriyet mânasına başı boş demokrasi ikliminin beslediği ahmak (burjuva-şehirli) sınıfına ait "fikir muhteremdir!" tekerlemesini, şimdi de sağ ve sol cephelerin nakaratı haline gelmiş görüyoruz.

 

Ne samimiyetsiz köşe kapmaca oyunudur bu!.. Her iki taraf da kendi fikrine hayat hakkı sağlamak için, kendi fikrini değil de mücerret fikri azizleştirmeye bakıyor. Halbuki her taraf, karşı tarafın fikrine hakaret göziyle baktığına göre demek ki, ulu-orta, fikir muhterem değilmiş...

 

"Musiki ruhun gıdasıdır", "dünya yuvarlaktır", "vicdan serbesttir" tarzında, incelikleri kabalaştıran, giriftleri basitleştiren ve kıymetleri işporta malına çeviren yaftalamalar arasında "fikir muhteremdir!" tekerlemesi, doğruyu aramakta insanları hür bırakmak ve yanlış da olsa arama cehdini korumak için ortaya atılmış bir usul kabul edilse de, her şeyde olduğu gibi bunda da sınıra riayet etmek ve fikir hürriyetinin nerede başlayıp nerede bittiğini sıhhatle tayin edebilmek lâzımdır. Hiçbir hürriyet anlayışı, kendisine zıd bir dâvanın hakkını teslim edemeyeceğine göre, bütün bu fasit daire tekerlemeleri palavradan ibarettir; ve aslında aziz olan, hürriyet, mürriyet değil, hakikattir. Her hakikat de, zıddı olan her yanlışa düşmandır ve onu hakir görmekte mazurdur.

 

O halde ıtlak üzere fikir değil, hakikata yol veren fikir muhteremdir.

 

Peki; ya böylesini hâkim kılmak nasıl mümkün olacaktır?

 

Sözle ve kılıçla!..

 

Bir şeye inanan, o şeyi sımsıkı tuttuktan sonra ancak o şeyin belirttiği hakikat mihveri etrafında ebedî bir arayıcılık olarak hürriyete sonsuz bir pay tanır; ve Allah'ın, Kur'ânında "dinde ikrah yoktur!" fermanına eş, dâvasını vicdani kılmaya cehdeder. Yoksa, dâvanın temeline yönelen yıkıcılık hürriyetini hiçbir zaman azizleştiremez ve bu soydan fikirleri suç ve cinayetlerin en büyüğü sayar.

 

Hak bir, bâtıl namütenahi olduğuna göre, kendisini işte o "bir" kabul eden hak, her haksızlık çeşidine "muhterem" vasfını yakıştıracak ve ona müsamaha gösterecek olursa kendi kendisinden şüphe etmiş olur.

 

Demek ki, fikir, muhterem olduğu nispette muhakkar...

 

Sen muhterem olanı bulmaya bak!..

 

21 Aralık 1977

Share this post


Link to post
Share on other sites

en büyük günah günahını aleni ve iftaharla yapmaktır. aslında böylesi ileri giden insanlara acıyorum . allah onlara pişman olmayı hayayı nasip etsin..

Share this post


Link to post
Share on other sites

HÜRRİYET

 

 

Biz hürriyet istemiyoruz! Hakka esaret ve hakikate teslimîyet istiyoruz! Bizim ihtiyacımız idare, hakka esaret ve hakikate teslimiyet rejimidir.

Hürriyet tek başına gaye değil... Belli başlı bir gaye etrafında insan ruhunun liyakat ve haysiyet şartı... Gayesine bağlandıktan sonra insan, hür olmaktan çıkar, esir olur. Bu, hürriyette varılan öyle bir esarettir ki, hürriyetin her nevi ona kurbandır. Gerçek hürriyet, yahut hürriyetten gerçek murad, işte budur!

Ama, hakikat ve gaye bir tarafa bırakılacak, sadece hürriyet için hürriyet mefkûreleştirilecek olursa, yılgıdaki bir hayvanla, tımarlı ve başlıklı bir at arasındaki fark meydana çıkar. Biri, niçin yaratıldığından habersiz, kendi öz imkânları içinde bakımsız ve hedefsiz, öbürü de (memur olduğu işin bütün icaplarına karşı güdümlü ve) liyakatlidir.

Varlıklarının murad ettiği oluş hakkı bakımından, yaban eşeğiyle Arap atından hangisi daha makbul ve mesuttur?

Hayvanların hürriyetini, bu ölçüyle insanlar, insanların hürriyetini de halk ve hakikat sınırlandırır. Onun içindir ki, hürriyet, hak ve hakikate, gayeye ulaşmanın zarurî bir şartı olabilir; fakat kendisi asla!..

Mutasavvıflar, hürriyeti, hakka teslimiyet ve ondan sonra varılan huzur diye tariflendirerek, bu derin sırra ermişlerdir.

Makineyi yapan makineyi yapamadan veya bu cehd ve hasreti beslemeden sanaileşmeye çalışmak ne kadar gülünçse hakikat üzerinde fikir sahibi olmadan hürriyeti gaye edinmek de o kadar saçma ve kötü... Bu türlü hürriyete, eşeklerin hürriyeti denebilir. Niçin, milyonun birden tek saf üzerinde perçinli ve tek işe bağlı bulunduğu bir orduda hürriyet diye bir lâfa yer yoktur? Doktora karşı hastanın hürriyeti mi olurmuş?

İşte, birçok asırlardan beri hele bir asırdan beri, bizim ezeli hak ve hakikat kutbumuzu devirmek için her şeyi yapan Garplı, kendi kurtuluşunun reçetesi olan hürriyeti bizim mahvımızın formülü olarak bünyemize yavaş yavaş aşılamış; ve nihayet bu sayede, böylece bünyemize arız olan kargaşalık sayesinde koskoca imparatorluğu elimizden alıp, bizi, içinde dilediği gibi hürriyet mücadelesi yapmakta serbest, fakat dışından tâbi, bir medyum topluluk haline getirmiştir.

Benim irademle gelmeyen ve benim talip olduğum hak ve hakikat hedefine erdirmekte basamak teşkil etmeyen hürriyetin Allah belâsını versin!..

Bugün Amerikada hürriyet, Avrupada, yani (Greko-lâtin) medeniyetinin getirdiği saadet vasıtalarına erdikten sonra elde tutulan ruhî huzur şartıdır ki, Avrupanın daima çekmekte olduğu fikir çilesinden uzak, git gide biricik gaye haline getirilmiş; ve içtimaî oluş kıvamını bulamayan milletler hesabına çıkartma kâğıdı gibi bir taklit unsuru olmuştur. Amerikanın kapısındaki Hürriyet Heykelinin sembolleştirdiği bu unsur, kendisini ve içtimaî oluş kıvamını arayan milletler için kurtarıcı olmaktan çok uzaktır. Onu, ruhunda iki parça etmeden bir bütün halinde azizleştirici ve putlaştırıcı milletlerin vay haline!

Hürriyet bizzat köledir, ilâh değildir.

Bugün, elindeki maddî refah ve saadet vasıtalarına göre, hürriyeti mefkûreleştirmekte belki hak sahibi olan Amerika, her ân biraz daha hakikat ufuklarına iştiyak çekmeksizin mücerret hürriyet idealinin kifayetsizliğini anlamaya ve bunun buhranını yaşamaya pek yaklaşmıştır. Avrupa bu buhranı yaşadı; ve muvaffak olmamış tecrübeler olsa da, Faşizma ve Nazizma ile hürriyet için hürriyet saçmalığına karşı durmak istedi. Hürriyet için hürriyet abesinin ispatında, Garp münevverinin intiharı demek olan bâtıl komünizma bile yepyeni hüccetler getirmiştir.

Bizdeyse hürriyet, her tarafta olduğundan daha fazla tereddiye götürülmüş, soysuzlaştırılmış, ruhî bir istimna halinde şirazeden çıkarılmış ve aslî hedeflerinden inhiraf ettirilmiş öyle bir hal belirtiyor ki, insanın bir taş üstüne çıkıp:

- Tıkayın herkesin ağzını ve bağlayın ellerini! Hürriyete resmen paydos!

Diye haykıracağı geliyor.

Bütün bu ahlâki murakabesizlik, müeyyidesizlik, sefil ve hayasız muhalefet, belden aşağısının hatibi matbuat, şu orospu, şu kaatil, şu hırsız, tüyler ürpertici şu nefsanîlik ve havaîlik levhaları, ruh ve fikir hayatına çektiğimiz "Elveda!" naraları, hep hürriyeti soysuzlaştırmaktan doğan neticelerdir.

Neredesin, ey, herkesin ağzını tıkayacak ve elini bağlayacak hak ve hakikat istibdatı?

 

 

2.10.1959 Baş Makalelerim

 

 

"Son noktadır onların yakını, uzaklıkta;

Hürriyetin gerçeği, gerçeğe tutsaklıkta... "

Share this post


Link to post
Share on other sites

HÜRRİYET

 

İnsan hür değildir; hür olan, eşek veya köpek...

 

Tam frensizlik ve alıkoyucu melekelerden yoksunluk mânâsına hayvanî hürriyet, hayvanda bile sınırlıdır ve ona pisliğini toprakla örttürecek kadar olsun, bir hicap zabıtası telkin edicidir!

 

İnsanda, aynı insan tarafından biri istiklâline kavuşturulacak ve basına taç konulacak, öbürü de zindana tıkılacak ve ayağına pranga vurulacak iki zıt hüviyet vardır: Ruh ve nefs... Ruh, hürriyeti, hakikate esir olmakta bulur, nefs ise onu her istediğini yapmak mânâsına alır.

 

Nefsin, tanrılık iddiasına kadar isteklerine pâyân yoktur.

 

İnsan ruhunu, tek kum tanesini açıkta bırakmamış topoğrafyası diyebileceğimiz tasavvuf ölçülerine göre, insanda İlâhî nura perde olarak yaratılan ve büyük marifete ermek için mutlaka yıkılması, eğilmesi, çiğnenmesi gereken nefs, nasıl fert plânında murakabe altına alınması zaruri bir nesne ise, misalimizin cemiyet plânına tatbikinde de, ma’serî vicdana (toplum vicdanına) fertleri bağlayıcı bir mutlakiyet tanınması telkin edici bir keyfiyettir.

 

O halde, fert plânında ruha karşı nefs neyse, cemiyet plânında da ma’seri vicdana karşı fert odur; ve mutlaka hakkı eksiksiz verilmek şartiyle sımsıkı bir disiplin cenderesi içinde kıskıvrak bağlı kalması, cemiyetinin bekası noktasından hilkat kanunu icabıdır.

 

Hürriyet için hürriyete talip milletler, kendi kendilerinin esiri olmaktan kaçarken, başkalarının esiri olmaya mahkûm...

 

Hürriyet bir gaye değil, vasıtadır ve gaye bir tarafa bırakılıp vasıta gayeleştirilemez.

 

Demek ki, Allahın, Kur’anında «dinde ikrah yoktur» fermaniyle doğruladığı ve hakkını bahsettiği hürriyet, hakikate ermek için, canlıların havaya muhtaç olması gibi, vicdanlara vasıta kıymetinden ibarettir ve hakikate erilince, hürriyetin en büyük tecellisi, hakka esaretten başka bir şey değildir.

 

Hürriyetin tecelli ettiği her yerde hak bulunamaz da, hakkın tecelli ettiği hiçbir yerde hürriyet müdafaa edilemez.

 

Hürriyetin –hak için- olmadığı yerdeki felâket, hürriyetin –sırf kendisi için- olduğu yerdeki felâketten büyük değildir. Yani zulme esaretle nefse esaret aynı belâ...

 

Her şeyle beraber hürriyetin de hakikati ve aslî kaynağı bizdeyken, tam bir vicdan istiklâli yolundan erilmiş, bir petek bal gibi mânası ve hendesesi iç içe, aslında muhteşem ve muazzam nizamımızı bozmak için bize hürriyet tuzağını kuranlar, hürriyetten anladıklarına zıt olarak başıboşluğumuzu sağlamaya bakmışlar; ve böylece, göğsümüze taktıkları, içyüzü gizli «hürriyet» madalyasiyle ruhumuzu esir etmeyi bilmişlerdir.

 

( İdeolocya Örgüsü'nden )

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...