Jump to content
Necip Fazıl Kısakürek [N-F-K.com Forum]
cihat

Tiyatro Yazarı Olarak Necip Fazıl

Recommended Posts

Şairliği ve şiirleri ile Cumhuriyet'ten sonraki edebiyatımızın çığır açıcı isimlerinden olan Necip Fazıl Kısakürek, tiyatro, hikâye, roman, senaryo roman, hatıra, diğer edebî türlerde de kalemini tecrübe etmiş, bu türlerde de belli bir seviyenin üstünde eserler ortaya koymuştur. Necip Fazıl’ın şiirden hemen sonra sanat cehdini en fazla tiyatroya tahsis ettiğini görmekteyiz. Başka bir deyişle, Necip Fazıl, bir edebî tür olarak tiyatroya önem ve emek vermiştir.

 

Necip Fazıl, tiyatroyu “güzel sanatlar içinde bir zirve” olarak kabul eder (Okay: 1998, 93). Sanatkârın söyledikleriyle, daha belirleyici bir ifadeyle yazarın yazdıklarıyla geniş kitleleri, halkı yüz yüze getirişi, tiyatronun en önemli ve en cazip özelliğidir. Aslında, bir anlatma/duyurma/gösterme vasıtası olarak bize yabancı olan, dahası bizim öz malımız olmayan tiyatroyu, Necip Fazıl, “toprak üstüne tebeşirle çizilen esrarlı bir dört köşe” şeklinde tanımlar. “Öyle bir dört köşe ki, uçsuz bucaksız hayatın en başıboş kıvrılışları onun darlığı içine sığdırılacak, dışarıdaki ‘realite'sinden hiçbir şey kaybetmeden ona sığan hayat, dışarıdaki genişliğe sığmayacak kadar hudutsuz güzellik tecellilerine orada kavuşacaktır. O, hayatın ‘kantine' gibi değersiz ve geçici yüzünü değil, ‘kalite' gibi derin ve sonsuz şahsiyetini zapt eden ve onu molozlarından ayıklayarak tasfiye eden, tıpkısını, fakat başka türlüsünü gösteren mistik bir aynadır.” (Kısakürek: 1990, 10).

 

 

Bu tanımlamadaki, ‘mistik ayna' tabiri, Necip Fazıl’ın tiyatrolarını okurken, anlamaya çalışırken, dahası incelerken, izah ederken, bize yardımcı olacak anahtar bir kavramdır. Yazar, gerçeğin kaba sathından sıkıldığı ve/veya uzaklaştığı ‘an'larda bu ‘mistik ayna’nın gizemine sığınır. Zaten hayat da yekpare bir zaman içinde an be an olup biten çokluk izahı güç hadiselerden mürekkep değil midir?

 

 

Düşüncelerini geniş kitlelere, kalabalıklara duyurmak Necip Fazıl’ın gayelerinden biridir. O, bir yönüyle ‘dava' adamıdır. ‘Dava’sına yeni, genç ‘nefer'ler kazandırmak için kalabalıklarla konuşması, buluşması gerekmektedir. Bunun için, tiyatro bulunmaz bir imkândır. Necip Fazıl bir konuşmasında şöyle der: “Tiyatro benim için içtimaî davada en büyük bir vaaz kürsüsüdür. Aynı şairi her yerde bulacaksınız. İdeolocya Örgüsü'nde o şairin tefekkürü vardır. Şiir kitabında tahassüsü vardır. Tiyatro çok enteresan bir Batılı keşiftir. Hayat donuyor, o çerçevenin içinde. Dondurulmuş bir hayat. Orada da benim davamın şahıslara intikal etmiş, entrikaya intikal etmiş, vakıaya intikal etmiş şekli vardır. Bunlar hep sanatımın müştaklarıdır.” (Kısakürek: 1990, 175).

 

 

Necip Fazıl’ın ilk tiyatrosunu telifi, şiire başlamasından yaklaşık on beş yıl sonraya tekabül eder. Bu türden ilk eseri Tohum sahneye konulup kitap olarak yayımlandığı zaman Necip Fazıl, adı edebiyat kamuoyunca bilinen, sanat çevrelerinde tanınan ünlü bir şairdir. Kaldırımlar şairinin tiyatro yazması da, şairliği gibi ilginç bir nedene dayanır. Muhsin Ertuğrul, bir gün ona tiyatro yazmasını teklif eder; o da, bir şartla kabul eder: Yazdığı oyunun başrolünü Türk tiyatrosunun bu büyük aktörü oynamalıdır. Necip Fazıl’ın bir hafta gibi kısa bir sürede yazdığı Tohum'u Muhsin Ertuğrul çok beğenir;1 oyunu kendisi sahneye koyar ve Ferhad rolünü de üzerine alır. Eserin sahnelenişiyle birlikte tiyatro çevrelerinin takdirini kazanmasına, hakkında onlarca yazı yazılmasına karşın, seyirciden gereken ilgiyi göremez ve perdelerini kapatır.

 

 

Bu ilk tecrübenin hayal kırıklığına rağmen, Necip Fazıl, hem Muhsin Ertuğrul’un kendisi için gösterdiği fedakârlığa karşı borcunu ödemek hem de ilk deneyimdeki bir nevi ‘şok’un ya da olumsuzluğun izlerini silmek, farklı bir söyleyişle tiyatrosunu kurtarmak için Bir Adam Yaratmak'ı yazar.2 Eser yine Muhsin Ertuğrul tarafından sahnelenir ve uzun süre kapalı gişe oynar. Zaten oyundaki aktör Mansur, Muhsin Ertuğrul’dur.

 

 

İkinci oyunun, hem tiyatro/edebiyat çevrelerinden hem de izleyiciden gördüğü büyük ilgi ve beğeni Necip Fazıl’ı peş peşe tiyatro yazmaya sevk edecektir. Ancak yazar, Bir Adam Yaratmak’ta yakaladığı başarıyı sonraki eserlerinde gösteremez. Hemen bir yıl sonra telif edilen Künye (1938) sahnelenmez bile. Bu arada, bir oyununun (Sır, 1946) tefrika edilirken yayımının durdurulması yazarın keyfini ve yazma şevkini iyice kaçırmıştır. Necip Fazıl yaklaşık on beş yıl tiyatro yazmaya ara verir. Bu küskünlüğü şöyle izah eder: “Bu adamı [Muhsin Ertuğrul] seyrettikten sonra, tiyatroya temayül ettim. Eserlerimi kendisi oynamıştır; baş eserlerimi... Bir Adam Yaratmak gibi, Tohum gibi... Sonra anlaşamadık ayrıldık. Tiyatro benim dindar tarafıma tahammül edemedi. Bir nevi boykot oldu.” (Kısakürek: 1990, 166).

 

 

Bu kırgınlıktan sonra, Nâm-ı Diğer Parmaksız Salih'in yayım tarihi olan 1949'dan Reis Bey'in kitap olarak nesrine kadar (1964), Necip Fazıl’ın tiyatrodan uzak durduğunu görmekteyiz.3 Her halükârda 1960'tan sonra Necip Fazıl’ın tiyatro yazarlığının ikinci dönemi başlar ve yazarımız biri yarım kalan on eser telif eder. Reis Bey bu dönemin en dikkate değer oyunudur. Necip Fazıl, ara verişten sonra yeniden tiyatro yazarlığına dönüşünü şöyle anlatır: “Kalemimi sahneye cezbeden, ismi gerekmez dediğim ihtiyar Türk aktörüyle aramdaki aykırılıklar, 1943'den 1960 yılına kadar tiyatro muharrirliğime fasıla verdiriyor ve 1960 yılı hadiselerinden sonra girdiğim zindan mikâp, beni tiyatroda gördüğüm esrarlı mikâpın gökkuşağı renkleriyle pırıldayıcı dünyasına itiyor. Artık, rengi, dâvası, gayesi, dostları ve düşmanları malum bir insan olarak, o aktör için değil, istikbâlin sanatkârı için yazmaya başlıyorum.” (Kısakürek: 1990, 108).

 

 

Necip Fazıl’ın bugüne kadar, 14'ü kendi sağlında, biri ölümünden sonra olmak üzere 15 tiyatro eseri kitaplaştı.4 Yazarın 1946'da yazmaya başladığı Sır ve 1960'da telif ettiği Kumandan isimli oyunları yarım kalmıştır5. Necip Fazıl’ın ilk 13 tiyatrosu 1976 yılında Kültür Bakanlığı tarafından üç cilt hâlinde yayımlanır. Birinci ciltte, Bir Adam Yaratmak, Sabır Taşı, Ahşap Konak, Siyah Pelerinli Adam; ikinci ciltte, Yunus Emre, Kanlı Sarık, Para, Mukaddes Emanet; üçüncü ciltte ise, Reis Bey, Parmaksız Salih, Künye, Abdülhamit Han6, Tohum yer almıştır. Yazarın sağlığında basılan bu külliyat, hem eserleri derli toplu sunmak hem de ciltlerde yer alan tiyatroların sıralanışı bakımından (Necip Fazıl’ın isteğiyle yapıldığını düşünerek) anılmaya değer. İbrahim Etmem ve Püf Noktası, bu tarihten sonra telif edildiği için anılan külliyat içinde yer almamıştır.7

 

 

 

Bir Adam Yaratmak'ı dışarıda tutmak kaydıyla, denebilir ki Necip Fazıl’ın bütün külliyatı içinde, okurun iltifatına en az mazhar olanı tiyatro kitaplarıdır. Bunun nedeni olarak, yazarın tiyatrolarının zayıflığını değil, edebiyatımızda tiyatro yapıtı okumanın yaygın bir alışkanlık hâline gelmeyişini düşünmek gerekir. Necip Fazıl’ın tiyatroları içinde başyapıt, şüphesiz Bir Adam Yaratmak'tır. Eser, tüm özellikleriyle türünün iyi örnekleri arasında sayılmaktadır. Konusunun özgünlüğü, kurgusu ve anlatış tekniğiyle/üslûbuyla yazarın en dikkate değer, en çok beğenilen yapıtlarından biridir.8

 

 

 

Tarihî, sosyal, güncel birçok konuya tiyatrolarında temas eden, bir sebeple dile getiren Necip Fazıl’ın bilhassa Allah, din, inanç, kader, ahlak, ölüm, vatan, gençlik, kadın, batılılaşma, kumar, fuhuş, eroin vazgeçemediği meselelerdir.9 Mistisizm, Necip Fazıl’ın oyunlarında ihmal edilmez bir bakış açısıdır. Sıraladığımız meselelere hep bu zaviyeden bakılır. Görünenin ardındaki gizemi/görünmeyeni sorgulamaktır yazarın asıl maksadı. Mavera, ölüm ve bunların sırları araştırılır, sınırları zorlanır, sorgulanır. “Necip Fazıl’ın her piyesi bir nevi, ruhun olgunlaşması için çektiği çilenin anlatımı olmaktadır. /... / Necip Fazıl’ın bütün piyesleri bize ruhun kendini bulması için sarf ettiği müthiş alın terlerinin buruk acısını tattırmaktadır.” (Karakoç: 1986, 93).

 

 

“Necip Fazıl, tiyatro eserlerinde tarih, tarihi şahsiyetler, din-tasavvuf, dini-tasavvufi kimliği ile tanınan tarihi şahsiyetler, masallar, Türkiye'nin siyasi-ekonomik durumu, felsefe, Türk toplumunun uygarlık sorunu, insan psikolojisi gibi pek çok konuyu işlemiştir. Konular tiyatro eserlerinde belirli bir diyalektik içinde kurgulanmıştır. Söz konusu diyalektiğe göre Necip Fazıl’ın oyunlarında hep bir karşıtlık vardır. ‘Madde-ruh', ‘doğu-batı', ‘nefis-ruh', ‘insan-şeytan', iyi-kötü', ‘Anadolu-İstanbul', ‘kozmopolitlik-Türklük (Büyük Doğu)', ‘eski-yeni' gibi kavramlarla ifade edebileceğimiz bu karşıtlık, Necip Fazıl’ın oyunlarının temel kurgusunu oluşturur.” (Sağlık: 2005, 380).

 

 

Mücadele, amaç ve arzulanan sonuç anlamında bakılınca, Necip Fazıl’ın oyunlarından üçü mutlu sonla biter (Tohum, Sabır Taşı, Yunus Emre); ama bu saadet öyle kolay elde edilemez. Çeşitli sıkıntılar çekmek, olağanüstü güçlükleri göğüslemek, bir çileyi doldurmak ve imtihandan geçmek gerekir. Kahramanın idealine kavuşması, gayesine ulaşması için çok zaman hayatını feda etmesi gerekir. Künye, Nâm-ı Diğer Parmaksız Salih, Ahşap Konak, Kanlı Sarık, Mukaddes Emanet, İbrahim Ehem’de sonuç trajik gibi görünse de, ideal anlamda amaca ulaşılmıştır. Görünüşte oyunun, iyilik ve güzellik bağlamında başarısızlıkla bitirildiği zannedilebilir. Hâlbuki asıl maksat olan ‘ruhî selâmet'e kavuşulmuştur. Her yönüyle acıyla biten oyun azdır: Bir Adam Yaratmak, Para, Abdülhamit Han böyledir. Hüsrev çıldırır, banka sahibi bütün mal varlığını ve ailesini kaybeder, Abdülhamit Han da bir yalnızlığa mahkûm edilir.

 

 

Tiyatroların bir kısmında (Ahşap Konak, Siyah Pelerinli Adam, Yunus Emre, Püf Noktası), bir şair/ozan tipiyle karşılaşırız. Bu kişi vasıtasıyla, müellifin hem şiire/şaire dair görüşlerini bir şekilde dile getirdiğini hem de yeni şiiri eleştirdiğini görürüz. Necip Fazıl’ın şair tarafı, metinlerin bir kısmında hem tavrıyla hem şairane söyleyiş biçimiyle karşımıza çıkar. Başka bir deyişle, Necip Fazıl’ın şairliğinden yansıyan söyleyiş özellikleri tiyatrolarını besleyen, zenginleştiren bir damar olur. Meselâ, Siyah Pelerinli Adam'da para şu şekilde takdim edilir: “O kâğıt parçası ki, üstünde nâzirin imzası, dalkavuğun busesi, mezarcının çamuru, orospunun pudrası, sarrafın ütüsü, casusun buruşuğu, imamın nefesi, ırgadın teri, milletin remzi, dilencinin kiri, şehidin kanı, sarhoşun tükürüğü, katilin tırmığı, mübaşirin zamkı birbirine karışmıştır. O olmadan, gel de, müstebite devletini, ihtilâlciye âletini, babaya şefkatini, çocuğa itaatini, hâkime heybetini, yalancıya şehadetini, fedakâra hizmetini, müraiye nefretini, âlime hikmetini, hastaya illetini, reise heyetini, bedbahta uzletini tercüme ettir! Arkadaşın sadakati, satılmışın hıyaneti, zâhidin cenneti, muhtacın zilleti, ordunun kuvveti, moruğun şehveti, vekilin talâkatı, ölünün vasiyeti, vatanın emaneti, kelâmın sefaleti, günahın kefareti, dünyanın hakikati hep o...” (Kısakürek: 1976/1; 322-323).

 

 

Oyunlarda, yüzüğün ana taşı mevkiinde/mesabesinde bir kahraman vardır; diğer kişiler, o ana taşın etrafını dolduran, süsleyen figürlerdir. Yani oyunun büyük ağırlığı genelde bir kişinin üzerine bırakılır. Denebilir ki, Necip Fazıl, başta esas kahraman olmak üzere figürlerini, bir olayı üzerinde cereyan ettirmek ya da bir ânı/hâli yaşatmaktan ziyade, fikirlerini söyletmek, herhangi bir konudaki görüşlerini, düşüncelerini duyurmak üzere seçer. Onları çoğunlukla, tabir yerindeyse bir ‘kukla kişi', gerçekliğinden uzağa düşmüş bir kişilik olarak ortaya sürer.

 

 

Necip Fazıl’ın tiyatrolarındaki şahısları ‘iyiler ve kötüler' diye iki gruba ayırmak mümkündür. Hemen her kişi, bu iki kümeden birine dahil olmak durumundadır. İyiler aşırı derecede yüceltilir, kötüler de müstekreh denecek derekede alçaltılır. Klasik eserlerin yapısı gereği, müellif hep iyilerin yanındadır. En küçük bir olumsuzluğu, yanlış bir hareketi onlara lâyık görmez. Sanatkârın ‘iyi'lerden saydığı bir kişi, eğer zararlı, yanlış bir şey yapmışsa bu onun mecbur kalışındandır, ya da iradenin bittiği yerde talihin yaman bir oyunudur.

 

 

İzleyicinin/okurun merakını canlı tutmak için, Necip Fazıl, tiyatrolarında entrikaya ağırlık vermiştir. Okur/izleyici merakla beklenilen bir sonuca doğru götürülür. Bir oyunda geleneksel anlatıların izine rastlarız. Nâm-ı Diğer Parmaksız Salih'te, Haddehaneli Salih, oğlunu kolundaki yanık izinden tanır.

 

 

Vak'anın ilerleyişinde tesadüflerin, olağan dışılıkların yeri büyüktür. Hayatın gayet gizli bir şuuru olduğuna inanan yazar, “tesadüflerin kim bilir nasıl ve nereden idare edilen son derece girift ve içinden çıkılmaz bir riyaziyesi vardır” der. “O pek güvendiğiniz gurur budalası aklınızı bir tarafa bırakacak olursanız, olur bildiklerinizin nasıl olmaz, olmaz saydıklarınızın da nasıl olur olduğunu görürsünüz.” Bu düsturun Necip Fazıl’ın tiyatrolarında olayın gidişatında, kurgusunda hep var olduğunu görmekteyiz.

 

 

Oyunların bir kısmında, görünür biçimde bir ‘baba' motifi dikkati çeker. Bir Adam Yaratmak, Künye, Nâm-ı Diğer Parmaksız Salih, Kanlı Sarık, Mukaddes Emanet, Sır oyunlarının birinci derecedeki kişilerinde, bir şekilde babadan tevarüs eden kimi özellikler hayatlarında etkin olur. Yaşantılarının bir anında, önemli bir olay safhasında bu ‘baba' motifinin devreye girdiğini görmekteyiz.

 

 

Necip Fazıl, tiyatro yazarlığının ikinci döneminde (1964-1978) ortaya koyduğu eserlerde, Reis Bey hariç, mesajı açık bir biçimde söylemeyi tercih eder. Onu sanatsal bir örtüyle gizleme, süsleme gereği duymaz. Düşüncelerini hiç bir yola başvurmadan apaçık söyleyen, idealist bir yazar olarak karşımıza çıkar. Dahası, temel iletisini, oyunun sonunda tekrar etmeyi çokluk ihmal etmez. Bu noktada, sanki, okurun/izleyicinin algılama/anlama yetisinden kuşku duyar gibidir.10

 

 

Necip Fazıl’ın şiirlerini inşâ ederken gösterdiği sanatkâr titizliğini, tiyatro eserlerinde göremeyiz. Bu titizlik, bir dereceye kadar Bir Adam Yaratmak’ta gözlenebilir. Diğer eserlerine yansıyan, estetik bağlamda, olumsuz tavrın sebebi, yazarın öncü bir sanatkâr olarak kendine/kabiliyetine olan güveni, orijinal bulduğu fikirlerini, hayallerini bir an evvel okurlarına/izleyicilerine iletme isteğidir denebilir.

 

 

Necip Fazıl’ın oyunlarındaki kişi adları rasgele seçilmiş kanısı uyandırır. Bazen ortada bir ad bile yoktur. Kişinin bir sıfatı ona ad olarak takılmıştır. Tohum'da Hancı, Yolcu, Hanım, Reis, Komiteci; Sabır Taşı’nda O Yolcu, Şu Yolcu, Aptal Tayfa; Püf Noktası’nda Ressam, Müzisyen, Efe vb. karakterleri tanımlayan isimlere az rastlanır. Bu anlamda en dikkate değer olan eser yine Bir Adam Yaratmak'tır. Bazen ironik bir özellik taşıyan isimler vardır, örneğin Para'daki şahıs kadrosunun adları böyledir.

 

 

Necip Fazıl’ın, tiyatrolarını yazarken bazı Batılı müelliflerden etkilenmiş, esinlenmiş, yararlanmış olması tabiîdir. Çünkü tiyatro bize Batıdan gelen bir türdür. Kimden nasıl etkilendiği, ne şekilde yararlandığı ya da esinlendiği ciddî bir mukayeseli çalışma sonunda ortaya konabilir. Bu konuda hiçbir şey söylememek için, Necip Fazıl’ı ve eserlerini yakinen tanıdığını bildiğimiz M. Orhan Okay’ın bazı tespitlerini aktarmakla yetineceğiz: “Sembolik bir ifade ile aşırı bir idealizm, karamsar bir dünya görüşü ve korku duygularıyla tezahür eden Avrupalı yazarların [ibsen, Strindberg, Maeterlinck] doğrudan doğruya veya Muhsin Ertuğrul tesiriyle Necip Fazıl üzerinde rolleri olduğu düşünülebilir. Bununla beraber Necip Fazıl’ın tiyatrolarında vak’a, mekân ve kahramanlar tamamen yerli olduğu gibi, tesir etmiş olduğu ileri sürülen bu temaların işlenişi de yerli motiflerle gerçekleşmiştir.” (Okay: 1998, 93-94).

 

 

Necip Fazıl, bir oyununda (Sır) geriye dönüş tekniğini denemiştir. Böyle bir teknik, tiyatronun imkânları içinde ne derece uygulanabilir, bilemeyiz, ama bir yenilik olduğu görülüyor... Diğer bütün oyunlarda vak'anın akışı, zamanın ilerleyişi kronolojikken, bu tamamlanmamış oyunda böyle bir yeniliği tecrübe eder yazar.

 

 

Birkaç oyununda, Necip Fazıl’ın folklardan yararlandığı görülür. Sabır Taşı, tamamen folklorik bir malzemeyle inşa edilmiştir. Tohum'da ise komitecinin dilinden bir türkü dinleriz; Kanlı Sarık’ta saz şairleri koçaklamalar okur. Bütün bu renkli malzeme ve motifler, hem oyunun temel fikrini güçlendirir, hem de anlatıma bir canlılık kazandırır.

 

 

Yazarın, oyunun karakterine göre bir dil ve üslûbu tercih ettiğini söyleyebiliriz. Bütün eserlerde olmasa da, önemli eserlerde, söz gelimi Bir Adam Yaratmak, Para, Nam-ı Diğer Parmaksız Salih, Reis Bey, Püf Noktası’nda böyle bir özellik görülebilir.

 

 

Kendisiyle yapılan konuşmalar okunduğunda, yazdığı oyunlar incelendiğinde, Necip Fazıl, tiyatroyu önemseyen bir yazar olarak karsımıza çıkar. Düşüncelerini geniş kitlelere duyurmak için mühim bir vasıta görür tiyatroyu. Sanatkâr ruhunun kimi sıkıntılarını bu türün çerçevesi içinde dindirir, dinlendirir. Rahat konuşur, idealindeki insanları ‘yaratıp' konuşturur; mesajını açık söyler. İnsanın dünyadaki macerasının ruh planını, kaderi, ölümü, ahlâki, tarihi düşündürür, sorgular. Tezli tiyatro türüne girecek eserleri yeğler daha çok. Üst bir zevkin/seçilmişlerin estetik tercihleri yerine orta sınıfın, kalabalıkların, gençlerin beğenisine karşılık verecek tiyatro eserleri ortaya koymuştur. “Necip Fazıl Kısakürek gerçek bir tiyatro yazarı değildir [vurgu benim TK], birçok şair ve gazeteci yazarda görüldüğü gibi söze ağırlık verir. Onca önemli olan savunduğu tezdir, fakat şair-yazar eserlerinde çok çarpıcı, düşündürücü imajlar bulur ve onları bazen lirik bazen didaktik olarak işler.” (Enginin: 2001, 164). Prof. Dr. İnci Enginin, Necip Fazıl’ın tiyatro yazarlığında en büyük eksiklik olarak çatışmaları oluşturacak zıt güçlere sahnede yer vermemesini görür. Karşıt güç sahne dışında kaldığı için eser, söz yığınlarına kaybolur. (2001, 164).

 

 

Ne denirse densin, Necip Fazıl’ın tiyatroları, bir ikisi hariç, vasatın üstünde, ‘eşiği geçmiş' eserlerdir. Birinci sınıf bir eser olan Bir Adam Yaratmak, Necip Fazıl’ın isterse bu düzeyde yapıtlar ortaya koyabileceğini ispat eder. Ne var ki, o, her zamanki kendine güveni yüzünden, düşündüklerini bir an önce iletme, duyurma kaygısıyla edebî kıymeti az olan, didaktik sayılabilecek örnekler de ortaya koymuştur. Piyeslerinin tiyatro tekniği açısından, yer teferruata boğulmuş olduğu gözlenir. Sahneye koyucu ve oyuncunun yorumuna imkân verecek yapı ve anlam boşlukları/aralıkları görülmez eserlerde.

 

 

 

__________________________

 

1 Bu ilk eserin yazılış sebebini ve serüvenini Necip Fazıl söyle anlatır: “1935 yılında bir gün Muhsin Ertuğrul’u ziyaret ettim. Ağustos sonlarında idik. Bana dedi ki: ‘Niçin bir tiyatro eseri yazmıyorsun?' Cevap verdim: ‘Ben bir piyes yazsam ve Eylüle doğru yetiştirsem bas rolünü bizzat üzerine alır mısın?' Muhsin Türk muharrirlerinin piyes tecrübesine girişemediklerinden müteessirdi. Bu hususta birçok teşebbüsleri olmuştu. Derhal Polonez köyü’ne çekildim. 7 gün içinde Tohum'u bitirdim. Sözleştiğimiz günde Muhsin'i tiyatroda buldum, eseri teslim ettim. / ... / Demek oluyor ki, içimde piyes yazmak gibi, yıllardan beri pişen, teşekkül ve taazzuv eden bir arzu, nihayet aktörünü bulmak sayesinde tatbik sahasına geçti.” (Kısakürek: 1990, 20).

 

 

2 “Bu esere zihnî hazırlığı tam iki yıl sürüyor. Eserini, Zonguldak'ta maden ocağının bir lojmanında yazıyor.” (Haksal: 2002, 28).

 

 

3 Necip Fazıl’ın yeni bir düzenlemeyle Büyük Doğu Yayınları arasında çıkan tiyatro eserlerinin arka kapağında yer alan ve kanaatimizce eserlerin basım değil de telif tarihini gösteren kayıtlara itibar edecek olursak, bu ara veriş 11 yıllık bir süredir. Çünkü söz konusu listede Nam-i Diğer Parmaksız Salih'ten hemen sonra 1949 yılında Siyah Pelerinli Adam yazılmış, Ahşap Konak ve Reis Bey ise 1960 yılında telif edilmiştir. Bu durumda, Siyah Pelerinli Adam’ı Necip Fazıl’ın birinci dönem tiyatroları arasında saymak gerekiyor. Bir ayrıntı daha; 1976 yılında kendisiyle yapılan bir söyleşide Necip Fazıl, Siyah Pelerinli Adam’ı 1943 Büyük Doğu’larında tefrika ettiğini belirtir (1990, 107).

 

 

4 M. Orhan Okay, Necip Fazıl Kısakürek (1998) isimli monografisinde, sanatkârın Senaryo Romanlarım adli eserini de tiyatroları arasında zikreder (s. 98). Kanaatimizce, içinde dokuz senaryo bulunan söz konusu eser, her ne kadar tiyatro tekniğine yakin bir teknikle yazılmış olsa da, sahnede temsil kabiliyeti olmayan yapıtlardır. Sinema ya da televizyon filmlerine senaryo olmak üzere kaleme alınan bahse mevzu metinler, Yeşilçam filmlerinden aşina olduğumuz tipler ve temalar etrafında kurulmuştur. Özgünlükleri hayli azdır. Konularını geçmiş zaman söylentilerinden ve kişilerinin hayatından alan iki yapıt Kâtibim ve Vatan Sairi Namık Kemal diğerlerinden farklı bir düzlemde değerlendirilebilir.

 

 

5 Yârim kalan bu iki metin, mevcut hâlleriyle, Necip Fazıl’ın son yıllarda yeniden yayımlanan tiyatro eserleri serisinde Siyah Pelerinli Adam piyesiyle birlikte kitaplaşmıştır.

 

6 Bu eserin ilk baskıdaki adi Ulu Hakan Abdülhamit Han’dır (Ötülen Yay. İst. 1969).

 

7 Necip Fazıl’ın tiyatrolarının kitap olarak ilk yayım tarihleri su şekildedir: Tohum, Semih Lütfi, 1935, İst. Bir Adam Yaratmak, Suhulet, 1938, İst. Künye, Semih Lütfi, 1938, İst. Sabır Tası, Semih Lütfi, 1940, İst. Para, Semih Lütfi, 1942, İst. Nâm-i Diğer Parmaksız Salih, Türk Neşriyat Yurdu, 1949, İst. Reis Bey, Ötülen, 1964, İst.; Ahşap Konak, Büyük Doğu, 1964, İst.; Siyah Pelerinli Adam, Büyük Doğu, 1964, İst.; Ulu Hakan Abdülhamit Han, Ötülen, 1969, İst.; Yunus Emre, 1969, İst.; Kanlı Sarık, Akçam, 1970, Ana.; Mukaddes Emanet, 1970; İbrahim Etmem, Büyük Doğu 1978, İst.; Püf Noktası, Büyük Doğu, 2000, İst.

 

 

8 Necip Fazıl’ın tiyatrolarinin içerigi ve edebî kiymetleri konusunda daha fazla bilgi için bkz.: Turan Karatas, “Necip Fazıl’ın Tiyatrolari”, Dogumunun Yüzüncü yılında Necip Fazıl, Kültür ve Turizm Bakanligi Yay., Ank. 2004, s. 222-246.

 

 

9 M. Orhan Okay, Necip Fazıl’ın şiirlerinde çok soyut olarak hissedilen ve müphem bir karakter gösteren korku, dehşet, sıkıntı, vehim, şüphe, yalnızlık gibi duygu ve temaların oyun kahramanların sahsında somut bir karakter aldığını söyler. Ayrıca, tiyatrolarda islenen konuların şiirleriyle ilgisi olduğunu belirterek şunları söyler: “Bunlar, günah duygusu, vicdan azabı, kader ve irade, akil-duygu-sezgi ilişkileri, madde ve ruh mücadelesi, bilinmeyenin araştırılması, aklin sınırlarının zorlanması, her şeyin ötesinde bir sır bulunduğu inancı gibi metafizik ve psikolojik problemlerdir.” (1998, 93).

 

 

10 Bu duruma İnci Enginin de işaret ediyor: “Yazar eserlerinden mutlaka bir ‘hisse' çıkarılması gerektiğine inandığı için, budala yerine koyduğu okuyucusuna (veya seyircisine) bu hisseyi bir kere daha açık seçik anlatmaktan kendisini alamaz ve çoğu zaman gereksiz bir son sahne ile önceden uyandırdığı etkiyi yok eder.” (2001, 164).

 

 

 

KAYNAKÇA

 

ENGINÜN, İnci (2001), Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, Dergâh Yay. İstanbul.

 

HAKSAL, Ali Haydar (2002), “Bir Adam Yaratmak'i İzlerken ve Yeniden Okurken”, Yedi İklim, S. 151-153, Ekim-Kasım-Aralık, s.28-37.

 

KARAKOÇ, Sezai (1986), Edebiyat Yazıları II, Diriliş Yay. İstanbul.

 

KISAKÜREK, Necip Fazıl (1976/1), Tiyatro Eserleri 1: Bir Adam Yaratmak, Sabır Tası, Ahşap Konak, Siyah Pelerinli Adam, Kültür Bakanlığı Yay. İstanbul.

 

KISAKÜREK, Necip Fazıl (1976/2), Tiyatro Eserleri 2: Yunus Emre, Kanlı Sarık, Para, Mukaddes Emanet, Kültür Bakanlığı Yay. İstanbul.

 

KISAKÜREK, Necip Fazıl (1976/3), Tiyatro Eserleri 3: Reis Bey, Parmaksız Salih, Künye, Abdülhamit Han, Tohum, Kültür Bakanlığı Yay. İstanbul.

 

KISAKÜREK, Necip Fazıl (1978), İbrahim Etmem, Büyük Doğu Yay. İstanbul.

 

KISAKÜREK, Necip Fazıl (1990), Konuşmalar, Büyük Doğu Yay. İstanbul.

 

KISAKÜREK, Necip Fazıl (1999), Senaryo Romanlarım, Büyük Doğu Yay. İstanbul.

 

KISAKÜREK, Necip Fazıl (2000/1), Püf Noktası, Büyük Doğu Yay. İstanbul.

 

KISAKÜREK, Necip Fazıl (2000/2), Siyah Pelerinli Adam, Büyük Doğu Yay., İstanbul.

 

OKAY, M. Orhan (1998), Necip Fazıl Kısakürek, Şûle Yay., İstanbul.

 

SAGLIK, Saban (2005), “Tiyatro Yazarı Olarak Necip Fazıl”, Hece, S. 97, Ocak.

Share this post


Link to post
Share on other sites

Merhaba üstadım. Yazınız çok güzel. Bu yazıdan alıntı yapmak istiyorum ancak nasıl alıntı yapacağım bilemedim. Eğer yazı size ait ise adınızı soyadınızı, ünvanınızı ve eğer bir yayında yayınladı ise belirtir misiniz?

Share this post


Link to post
Share on other sites

Join the conversation

You can post now and register later. If you have an account, sign in now to post with your account.
Note: Your post will require moderator approval before it will be visible.

Guest
Reply to this topic...

×   Pasted as rich text.   Paste as plain text instead

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Your previous content has been restored.   Clear editor

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

Loading...

×
×
  • Create New...